Diyanet mi kerhane mi?
Diyanet bulûğ yaşını 9'a indirdi, hükümet türbanı ilkokula
giydirdi!
Diyanet (Cin-ayet)'in fetva hattı var.
İslam inancında olan vatandaşlar kafalarının karışık olduğu
konularda İslami esaslar çerçevesinde soru sorsunlar diye kurulmuş bir hat.
Buraya kadar iyi ancak öyle kasıtlı sorular yöneltiyorlar
ki, Diyanet soranlardan daha, daha berbat konuma düşüyor.
Tahmin ediyorum ki, bu sorular ya Diyanet'in izniyle kasıtlı
olarak soruluyor ya sorulmuş gibi yapılarak yanıtlanıyor ya da Şeri hükümler tesis
edilmesi için birileri şimdiden çaba sarf ediyor.
Örneğin vatandaşın biri güya sormuş.
"Öz kızını öperken şehvet duymanın nikaha etkisi olur
mu?" demiş.
Murat Başoğlu’na niye şaşırıyoruz? Türkiye’de ensest oranı
yüzde 40!
Ne de olsa, ‘ülkemizde ensest, ‘kutsal aile’ mitini korumak
için toplumsal bir konsensüs içinde çok sıklıkla görmezden geliniyor.’
Ensest mağduru çocukların hayatları boyunca bu istismarın
etkisinden kurtulamadıklarını, bitmeyen bir travma yaşadıklarını herhalde
söylemeye gerek yok. Melis Alphan- Hürriyet
PALAVRANIN DANİSKASI: TÜRKİYE’DE ENSEST ORANI YÜZDE 40 İMİŞ
ENSEST nedir?
Şudur:
Evlenmeleri törece ve yasaca yasaklanmış olan, yakın kan
bağı olanlar arasındaki cinsel ilişki.
Yani anne, baba, kardeşler, teyze, hala, dayı, amca,
anneanne, babaanne, dede ile olan cinsel ilişki.
*
Dikkat!
Tecavüzden, zorlamadan, tasalluttan, aklı ermeyene yönelen
cinsel saldırıdan falan söz etmiyoruz.
Cinsel ilişkiden söz ediyoruz.
Gönüllü beraberlikten söz ediyoruz yani.
Murat Başoğlu ile yeğeni arasındaki gönüllü ilişki gibi bir
ilişkiden yani. Ahmet Hakan-Hürriyet
Bu soruya Diyanet
yanıt vermeli mi, vermeliyse nasıl yanıt vermeli?
İşte zurnanın zart dediği yer burası.
Örneğin 24/31'de kadınlar için iffetlerini korumaları
gereken kimseleri sayarken, içlerinde (ebnai hinne) öz oğullarını hariç
tutmaktadır.
4/23'teyse haram kılınan kadınları sayarken,
(benatukum) kızlarınız, anneleriyle cinsel ilişkiye girdiğiniz (rabaibukum)
üvey kızlarınız, ummehatu (kaynana) larınız diye belirtmektedir.
Ancak ilişkide bulunmadığınız (lem tekunu dehaltum)
kadınların kızlarını hariç tutmaktadır ve bu ayet gelene kadar geçmişte (selefe)
olanların da müstesna olduğunu bildiriyor.
Bu kadar net ifadeler varken diyanet buna nasıl ahmakça
fetva verebilir.
Bu soruya doğrudan, "Burası Diyanet mi kerhane mi, bu
nasıl bir saçma sorudur" demeliyken daha ahmakça davranarak veya asıl
kimlere hizmet ettiğini belki de bilmemizi isteyerek ya da anlayanlara açıkça
ilan edercesine, "altının sıcaklığını iletecek kadar ince bir örtüden
olması" ifadesini kullanabilmektedir?
5/51: ya eyyuha
amenu (Ey, Allah yolu seçenler/ile), yehude (Yahudiler/i),
nasara (Hristiyanlar/ı), evliyae (dostlar), la tettehızul (edinmeyin).
7/3: unzile (indirilen/den başkasını-Kur'an), min dunihi evliyae (ondan başka dost
edinmeyin).
Altının sıcaklığını iletecek örtü ifadesi, Hahamların kendi
görüşlerine göre (mezhep) Tevrat'ta
varmış gibi algı yaratarak uydurdukları, Yahudi şeriatı diye
tanımlatabileceğimiz Talmud adıyla uydurdukları
saçmalıklardan varlığını bulduğunu bilmiyor muyuz?
Siz din değil cin-ayet olmuşsunuz.
"Bazı mezheplere göre" diye uydurduğunuz
sapkınlıkların temeli de, mezhepler değil, mezheplere yamanan Talmud
çalıntılarıdır.
Kur'an doğru ve değişmemişse, mezhep nedir?
Peygamberiniz mezarından kalksa, "Hangi
mezheptensiniz" diye mi sorar, "Kur'an'a iman ettiniz mi" diye
mi sorar, a beyinsiz Diyanet?
Buyurun size, Diyanet kafasına uygun anlatım.
Aişe diyor ki;
"Ben kendilerini Peygambere bağışlayan kadınları
ayıplar da, 'Hiç kadın kendini hibe eder mi!' derdim.
Allah Teâlâ; 'O kadınlardan dilediğini geriye
bırakır, dilediğini kendine alırsın. Boşadıklarından arzu ettiğini almanda sana
bir sorumluluk yoktur.'
(Ahzab, 51) ayetini indirince: "Ma era rabbeke
illa yüsariu hevake" (Vallahi Rabbinin senin hevanı ( arzunu) hemen
yerine getirdiğini görüyorum) dedim."
Müslim, Rada, 49, no: 1464
Türklerin tarih boyunca var olan geleneklerinde bile üvey evlatlar için bu tür düşünceler asla söz konusu bile olmamışken, öz kızına bu tür yaklaşım nasıl milletin huzuruna soru diye getirilebilir?
Türk milletine hizmet vermekle sorumlu olanlar, nasıl olur
da böylesine çirkinlikleri bu millete yamamayı kendilerine vazife olarak
görürler, ülkeyi kimler yönetiyorsa açıkça ilan edilmelidir.
Bu zihniyetin kimler olduğunu, yönetenlerin kimlere
hizmetçilik yaptığını halkımız artık bilmelidir.
Yazık ki yaratılan Ilımlı-Uyumlu İslam'ın insanlığın başına
açtığı bela ve felaketin açıkça davulculuğunu yapmaktasınız.
Yazıklar olsun sizin din anlayışınıza da, sizi kapatmayıp
Türkiye'nin en zengin kurumu haline getirenlere de.
Şimdi de Başbakan olacak adam çıkmış kendi mezhebine göre
Türk Milletine dini don biçmeye kalkıyor.
Siz önce 180 dereceyle, 90 derece arasındaki farkı öğrenin
sonra Türk Milletine yeni din uydurun.
Bütün işiniz bitti, şimdi de Talmud'u farklı olarak
yutturmanın heyecanı içinde Cuma için düzenleme (zorlama-baskı) yaratıyorsunuz.
Öyleyse şu sorunun da yanıtını vermelisiniz.
Cuma düzenlemesinden sonra, cima düzenlemesi de olacak mı?
Daha evvel söylemiştim ve sonunda Davutoğlu'da camına
konanları okumaya başladı ve ne dediğinden habersiz duruma geldi, sanki bir
kehanet var ve yavaş yavaş gerçekleşiyor.
Bu adam, başbakan olduğu halde başkanlık sistemini övmek
suretiyle kendisini, makamını aşağılamaktadır.
Sadece aşağılamakla kalmıyor, devlet düzenini değiştirmek,
mevcut hükümeti yıkmaya teşebbüs, görevini yapamaz duruma getirmek için örgütlü
suç işliyor.
Mevcut Anayasa'ya karşı işediği suçta işin başka kısmı.
Bir doktor düşünün, "Doktorluk bizim için başarılı
değildir, hemşire veya paramedik olun, kemiği kırık olanlar doktorlara değil,
kırıkçı çıkıkçılara gitsin" dese, siz o hekime tedavi olmaya gider
misiniz, ona akıl sağlığı yerinde hekim der misiniz?
Evet demek ve o hekime gitmeniz için aklınızdan zorunuz
olması lazım.
Efendi sen kimsin?
Başbakan.
Başkanlığı bunca övmenin bulunduğun makamı aşağılamak
olduğunun farkına varamayacak kadar mı aklını peynir ekmekle yedin demezler mi
adama?
Başkanlık o kadar yüce makamsa orada ne işin var, istifa
etsene.
Dünkü konuşmasında "Torunlarımızın rahat edeceği kalıcı
bir sistem kurabilmeliyiz" demiş.
Yahu sen bırak torunu tosunu, yaşarken ölen 75 milyon haline
döndük, KaçAK Saray'dan başka korunacak bir yer bilmez oldun çıktın, daha bu
günü düşünemiyor, dün söylediğini bu gün yalanlıyorsun, nasıl olup da torun
masalı anlatırsın?
İlk başbakan olduğun hafta yazmıştım.
Fazla sürmez, Davutoğlu'nun da camına koyarlar yazıları, o
da oradan okumaya başlar, birileri ne derse onu tekrarlar.
Sonra da minik kuş gibi cik cik öter durur.
Biz de leyleğin lak lakıyla vakit geçiririz.
Yahu bir de utanmadan çıkmış, Cuma düzenlemesi yapmaya kalkıyorsun.
Bu kalkışmayı daha evvel denemiştin biliyoruz.
Sen Allah adıyla yeminler edip, arkanı döner dönmez başka
yalanlarla yemin ediyorsun.
Korkarım bu yalancılıkla, Cuma düzenlemesinden sonra, asıl
amacınız cima düzenlemesi getirmek olacak, belki de bunun yolunu
yapıyorsunuzdur.
Böyle bir düzenleme getirseniz bile size kimse karşı
çıkmayacaktır, çünkü TBMM'deki 4 partide İslam'ı kimseye kaptırmak istemiyor.
Çünkü % 99,9'unun Müslüman olduğu sanılan toplumda en büyük
rant kaynağını kimse kurutmak istemiyor.
O nedenle bu masalımsı pastadan herkes payını kapmanın
peşinde.
Yandaş bile hazırlığını tamamlamış durumda.
Bak hele, Cuma namazını yıllardır kılamıyormuşsunuz,
buradaki konuşmanızla ne ilanı yaptığınızı söyleyeyim.
"Bu, hepimizin bütün hayatı boyunca karşı kaşıya
kaldığı bir zorluktu, güçlüktü. "Huzurla, sakin bir şekilde, bir kalp
huzuruyla gidilmesi gereken namaza nasıl telaşla gidilip nasıl telaşla
tamamlayıp hatta bazen imamlardan 'aman hutbeyi kısa tutun da öğrenciler,
memurlar işlerine dönebilsin' diye ricada bulunduğumuzu hatırlarız"
ifadesini kullanan Başbakan Davutoğlu, "Bundan sonra herkes huzur içinde
cuma namazına gidecek, isteyen gidecek istemeyen gitmeyecek, herkesin kendi
inancına göre ama gitmek isteyenin huzur içinde gitmesini sağlayacak şekilde
gerekli esneklik gösterilecek ve cuma günleri bir bayram günü kutlaması
şeklinde bütün Türkiye'ye kardeşliğimize daha da fazla katkı sağlayacak bir ortam
gerçekleşmiş olacak" demiş. anadoluajansi
Bu konuşma, 17-25 aralık ve daha evveliyle sonrası içinde
yapılan soygunları da AKlaştııp, paklaştırmakta, helal kazanç haline
dönüştürmektedir.
Çünkü bu açıklamalarınız dârü'l-harb içinde olduğunuz ülkeden her tür takıyyenin,
yalanın, dolanın İslami kılıfını oluşturmaktadır.
Bu konuşmayla dârü'l-harb ilan etmeniz, sizin ne kadar tehlikeli
olduğunuzun da göstergesidir.
Nasıl olsa TBMM Başkanı'nın, Erdoğan'ın bağlı olduğu
cemaatin ve "hepimizin bütün hayatı boyunca karşı kaşıya kaldığı bir
zorluktu, güçlüktü" dediğiniz hepiniz, yıllardır özlemini çektiğiniz şey dârü'l İslam olma sevdanızdır.
Tüm hırsızlıkların temelinde yatan budur.
Daha ötesi, mevcudiyetinizin yegâne temeli ve en kıymetli
hazinesi budur.
Oysa elindeki en kıymetli hazinen akademik unvanın olması
gerekirken, seni hazineden mahrum etmek isteyen, tahsili bile belirsiz dahilî,
sıkça ziyaretinize gelen haricî bedhahlarını göremeyecek kadar İslam körlüğü
içine düşmüş durumdasınız.
Anlaşılıyor ki, TSK'da İslam Ordusu olma yoluna hızla
ilerlemekte olduğundan bu konuda pervasız davranabilmektesiniz.
Oysa ortalık yerde paralel avına çıkarken, TSK'nin içi
paralelden geçilmez duruma gelmiş, milleti enayi yerine koymak sizi geçici
olarak mutlu etmiştir.
Daha bir kaç ay evvel Bakan Çelik, Memur-Sen'in cuma namazı vaktinde 1 saat fazla
izin istemesi teklifini değerlendiren Bakanlık çalışma başlattık diyordu. 22.08.2015-Milliyet
Baktınız İslam Ordusuna dönüştürülen TSK ve toplumdan tepki
yok hızınız alamaz vaziyette ilerlemeye başladınız.
Buna Diyanet denen cinayetleşmiş kurum derhal el attı ve
nişanlıların uçkurunu çözmenin iznini eline almaya soyundu.
Ülkede ahlaksızlık kol gezerken, TV'lerde kadın ticareti
serbestleşmişken kalmış millete ahlak dersi veriyorsunuz.
Bu yıl haram alkol, mekruh sigaradan aldığınız vergileri de
üst seviyede artırıp, milletin uçkuruna el atmaya kalkan cinayet işleri
başkanlığına, haram ve mekruhlar üzerinden aldığınız vergiyle fetva
verdirtiyor, maaş ödüyor, giderlerini karşılıyorsunuz.
Siz milleti salak yerine koyduğunuzu mu sanmaktasınız?
Üstelik bu gayri ahlaki duruma da kazanım diyorsunuz.
Aslında bu gayrı ahlaki duruma kazanım diyen ilk kişi siz de
değilsiniz.
Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Toplu Sözleşme'de imza
altına aldığımız Cuma namazıyla ilgili
kazanıma yönelik olarak İçişleri Bakanlığı'ndan 1 Ocak 2016 beklenmeden, demokratik
hukuk devletinin ve özgürlükçü yönetim anlayışının bir göstergesi olarak 81 il valiliğini
bağlayacak şekilde Cuma günleri öğle arası izin süresinin Cuma
namazı vaktini de içine alacak şekilde belirlenmesi için bir genelgenin
çıkarılmasının uygun olacağı görüşünü ve bu yöndeki beklentimizi Bakan Selami
Altınok'a iletti.
Teklifin dikkate alınması halinde Memur-Sen olarak Toplu
Sözleşme'de ürettiğimiz kazanım 1 Ocak'tan önce yürürlüğe girmiş olacaktır. 28 Eylül 2015-memurlar.net
Allah'ın sizin namazınıza, Müslümanların genelgenize mi ihtiyacı
var?
Allah'ın sizin korumanıza ihtiyacı mı var, nedir amacınız?
Allah'ı acz içinde göstermek mi istemektesiniz?
Doğrudan namazla ilgini 5/6'da geçen, min haracin (bir
güçlük), liyec'ale aleykum (size
çıkartmak/çıkartmayı), ma yuridu Allahu (Allah istemez) ifadelerinden anlıyoruz
ki, ibadette zorlamayı Allah istemiyor, yasaklamış.
Öyleyse Allah adına kim istiyor?
Onların kim olduğu bir çok yerde gösterilmiş olmakla
birlikte doğrudan 88/22'de aleyhim (onlar-ın), bi musaytır (zorlayıcısı/fitnecisi),
leste(değilsin) diyerek yaratılmışların, insanların zorlayıcısı olamayacağını
açıkça belirtiyor.
Peki bu tür fitneci, zorlayıcılar için hüküm var mı?
Çok yerde var ancak 2/191'de el
fitnetu (fitneciler-zorlayıcılar), kafirine (kafirler), ktuluhum (katledin onları)
diyerek başınıza getirmeyin emri de verilmiş olmaktayken, Müslüman bunlardan habersiz
olduğu için aval aval onlara itaat etmektedir.
2/256'da açık ve net olaarak, La ikrahe fid
dini (dinde zorlama yoktur) denmesine rağmen, açık ve net olarak mahalle baskısı
yaratılarak, takıyyecilik kisvesiyle zorlama yapılmaktadır.
İyi de, bu genelgenin veya toplu sözleşmeye konan maddenin
ne gibi sakıncası olabilir?
İşte asıl soru budur ve bunun yanıtını her mü'minin bilmesi
zorunludur.
95/7'de, Fe ma yukezzibuke ba’du bid din (buna rağmen
sana dini yalanlatan nedir) diye soruyor.
Peki neden soruyor?
Bakın nedenini açayım.
Bu konudaki ravileri bir hayli verdiğim için geçiyorum.
O konuşan ahmak, yeniden konuşmuş ve hatasını düzeltirken
daha çok konuyu deşelemiş, suyunu çıkartmıştır.
Ve siz bunlara engel olmayı bırakın,
sanıyorum ki teşvik bile ediyorsunuz, ne de olsa Peygamberinizden konuşuyor ya, milleti
oyalıyor, meşgul ediyor, siz de dilediğinizce boş meydanda cirit atıyorsunuz.
Bunları neden susturamıyorsunuz, ama
bize gelince susturmayı bırakın, yaşadığımıza pişman edebiliyorsunuz.
Demek ki bu güç elinizde var ve
doğruyu söyleyenlerin başına balyoz gibi indiriyorsunuz.
Yeter ki çıkarlarınız zedelenmesin.
Hazır Başkanlık tartışması yaşanan bu günlerde, bir de Cuma namazı
tartışmasını birlikte sokuşturursanız, elinizdeki kozunuz güçlenecek, millet
hepten kafayı bozacak.
Geçmişte yaptıklarınızı anımsarsak, söylenecek fazlaca söz
kalmıyor.
Asıl soru şudur.
Birisi de çıkıp, "inançlarım gereği cima izni istiyorum"
derse, onun için de yasal düzenleme düşünmekte misiniz?
Bu ülkeyi, Müslüman görünümlü gayrimüslimlerin yönettiğini
millet görmeli, dinsel körlükten kurtulmalıdır.
Bunlara elbet dur diyeceğiz ancak neyle?
Soru bu, neyle dur diyeceğimiz.
Bunlar bilgiyle konuşup, bilimden ilham almıyor, beyinle
düşünmüyorlar.
Öyleyse bunlara dur demenin bir yolunu bulmalıyız.
Bence, onların yaptığı gibi yapacağız.
Her fırsatta yanlışlarını, inandıklarını sandıkları şeyden
habersiz olduklarını ısrarla yüzlerine vuracağız.
Kendi inandıkları kitaplarında, 2/179 fi el
kısası (kısasta), hayatun (hayat), lekum (vardır) demektedir.
Öyleyse başkalarına ısrarcı olunursa, şiddete yöneldikleri
sürece, kendilerine de aynı şeyin yapılacağını öğrenmelerini sağlamalıyız.
Aksi halde özgürlük kavramını sadece 90/13
Fekku (özgürleştirmek) rakabetin (köle)lere mahsusmuş gibi sunan bir dine
saplanıp kaldıkları sürece, insana ve insanlığa rahat yüzü olmayacak.
Bir an evvel İslam'da reform değil başlamak, artık
bitirilmedir.
Beyinler özgürleşmedikçe insanlık özgürleşemez.
İlginizi çekecek bazı başlıkları aşağıda sunarak, Mustafa
Kemal'in sözünü anımsatıyorum.
"Efendiler, sırası gelmişken, aziz milletime şunu
tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı
adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden
bir an geri kalmasın!"
Ben üzerime düşeni yaparak tahlilimi Milletimle paylaştım.
Gerisi Milletin kendi bileceği iştir.
Nasıl olursanız, öyle idare edilirsiniz.
Hz. Muhammed./Ali el-Müttaki, Kenzu’l-Ummal, 6/89
08.01.2016
A. Dursun
Türkçe anlamayanlara Kürtçesi.
Îro fetwayeke Kar û Barên Diyanetê ya Tirkiyayê rojeva welêt serobino kir ku digot bav dikare keça xwe ya ji avika xwe bi şehwet ramûse û hembêz bike.
Navenda Nûçeyan – Piştî ku rojnameya BIRGUNê nûçeya fetwayê weşand, medyaya civakî û înternetî Saziya Diyanetê û fetwadayiyê wê şermezar kirin. Li ser vê yekê Serokê Diyanetê Mehmet Gormez bi daxuyaniyekê îdia kir ku fetwayeke wisa nehatiye dayîn û ev lîstikeke medyaya civakî ye, bê bingeh e.
Spûtnîk Kurdistanê du wêneyên ji Googlê wergirtin ku dibêjin: 'Belê nûçe ji aliyê Saziya Diyanetê ve hatiye weşandin û dîsa hatiye rakirin.'
Di çavkaniyên GOOGLE de diyar dibe ku ev fetwa bi vê dirêjahiyê hatiye amadekirin. sputniknews Cennette Arapça konuşulacaksa o zaman Cennet sadece Araplar içindir, Türkleri ve diğer milletleri ilgilendirmez.
Resim...
Bu doğruysa, İslam, 'evrensel' bir din değildir.
Bu 17 sayfalık makalede, Kuran’ın evrenselliği üzerine bir
değerlendirme yapılacaktır. Yine tabi ki sadece Kuran ayetleri
incelenecek, hadislere değinilmeyecektir.
Kuran’ın getirdiği ‘din’, sadece Araplara ve hatta sadece 7-8. yüzyıl
Araplarına hitap eder. Günümüz insanlarıyla ya da Araplar dışındaki
milletlerle kesinlikle alakası yoktur. Bunun sebebi ise kullanılan
‘dil’dir. Ve bunun kanıtı da ‘falanca’ ya da ‘filanca’ kaynak değil;
Kuran’ın bizzat kendisidir. Şimdi bu kanıtları görelim
Üç hasletten dolayı Arabı
seviniz
İmam Münâvî'nin Feyzu'l-Kadîr isimli hadis kitabında İbni Abbas'tan
şu mealde bir hadis-i şerif rivayet edilir: "Üç hasletten dolayı Arabı
seviniz: Çünkü ben Arabım, Kur'ân-ı Kerim Arapça olarak nazil olmuştur,
Cennet ehlinin konuştukları dil Arapça’dır." (1)
Arapça, belagat,
edebiyat, fesahat ve zenginlik bakımından dünya dillerinin en
güzelidir. Aynı zamanda ses, ahenk ve cümle yapısı bakımından da diğer
diller arasında apayrı bir yeri vardır. Cenab-ı Hak da kendi kelâmı
Kur'ân-ı Kerimi Arap diliyle indirmiştir. Peygamber-i Zîşân (a.s.m.) da
zaten bu dili konuşuyordu; kendi milletinin, kavminin dilini...
Bu hadis-i şerifi bazı âyetler de tasdik etmekte, desteklemektedir.
"Halkı Allah'ın azabından sakındıran peygamberlerden olsun diye onu
apaçık bir Arapça lisan ile senin kalbine Cebrail getirdi." (2)
"Biz hiçbir peygamberi kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik
ki, amrolunduklarını onlara apaçık anlatsınlar" (3) mealindeki âyet-i
kerime de Peygamberimizin kendi kavmi olan Araplara kendi dilleriyle
tebliğde bulunduklarını bildirir.
Evet, Kur'ân'ın dili, son
Peygamber Hazret-i Muham-med Mustafa'nın (a.s.m.) konuştuğu dil Arapça
olunca, Cennet dilinin de Arapça olacağı şüphe götürmez bir gerçek olur.
Hz. Âdem de yeryüzüne indirilmeden önce Cennette bulunduğu zamanlar
Arapça olarak konuşurdu. Ayrıca bu dil Peygamberimizden başka diğer
peygamberlerden bazılarının da konuştuğu dildir. Meselâ, Hz. Nuh, Hz.
Hud, Hz. İsmail, Hz. Salih, Hz. Şuayb Arapça konuşuyorlardı.
Ayrıca imam Kastalânî, Hz. Âişe'den "Cennet ehli Mu-hammed
Aleyhisselâmın diliyle konuşacaklar" mealinde bir rivayeti zikreder. (4)
Cennet dilinin Arapça olduğu yukarıda mealini verdiğimiz hadis-i
şerifin ifadesinde ve Hz. Âişe'nin rivayetinde sabit olmakla beraber,
Üstad Bediüzzaman Mehtu-bat' ta İmam Âzam'ın bir fetvasının hikmetini
izah ederken şöyle bir ifadeye yer verir: "Bir rivayette lisan-ı ehl-i
Cennetten sayılan Fârisî lisanı..." (5)
Bu beyanla, yukarıdaki
ifadeler birarada düşünülürse şöyle bir neticeye varmak herhalde yanlış
olmaz: Esas itibariyle Cennet lisanı Arapçadır; fakat Farsça da
konuşulabilir. Yani Cenab-ı Hak her iki dili de Cennet lisanı olarak
yaratabilir.
Hadis-i şerifte "Arabi seviniz" ifadesini mutlak
olarak anlamamak lâzımdır. Çünkü Araplar içinde gayrimüslimler olduğu
gibi, günümüzde dinsizler de vardır. Onların sadece Arap ırkına mensup
olmaları, Arapça konuşmaları onları sevmeye kâfi gelen hususlar
değildir. Hadiste yer alan beyandan maksat, Müslüman olan, dinini
yaşayan, Resulullahın izinde olan Araplardır. Zaten bunlar din
kardeşimizdir. Onları din kardeşimiz olarak sevdiğimiz gibi, ayrıca
Kur'ân'ın, Resulullahın ve Cennetin lisanını konuştukları, saff-ı evvel
olarak İslâmiyeti yaydıkları, İslâmiyete hizmet ettikleri için de diğer
milletlerden farklı olarak bir derece daha fazla sevgiye lâyıktırlar.
Dipnotlar:
1. Feyzü'l-Kadîr, 1:178 Hadis no: 225.
2. Şuarâ Sûresi, 195.
3. İbrahim Sûresi, 4.
4. Mevâhib-i Ledünniye , 1:276.
5. Mektûbat, s. 406.
Ahirette hangi dili konuşacağız? Arapça bilmeyenler cennette nasıl
konuşacak?Ruhun dili yoktur. Nasıl ki elektrik hangi şeye girerse ona
göre görevini yapıyor. Örneğin buz dolabında soğuk, fırında sıcak,
lambada ışık, bilgisayarda bilgi olabiliyor. Ayrıca hava zerreleri bütün
dünya dillerini bize aktarabiliyor. Ben bu dili hiç duymadım demiyor.
Dil tattığı, kulak duyduğu, göz gördüğü her şeyi fark eder ve ilk defa
olması onun işitmesine, tadını almasına ve görmesine engel olmaz. Bunlar
gibi ölen bir insanı, nasıl anlaması gerekiyorsa o dille Allah onu
imtihan eder. İlk defa duyduğu bir şeyi anlamasına asla engel yoktur.
Dünyada bile bunların örneğini gördüğümüze göre ahirette en ileri
derecede olabilir.
Ancak hesabın ve cennette konuşulacak dilin
Arapça olduğu bildirilmiştir. Konuşmanın Arapça olması Ruhun anlamasına
engel olmaz. Kaynak...
MUHAMMED’İN KADINLARI.pdf
25 yaşına kadar bekâr
25-50 yaş arasında tek evlilik hayatı
50-60 yaş arasında çok evlilik hayatı
60 yaşından sonra hiç evlenmedi
Evlileri evlendirmek Allah’a isyandır-Okumak için...
AHZAB
SURESİ : 52 Bundan sonra sana artık başka kadınlar helal olmaz.
Bunları, başka eşlerle değiştirmek de -onların güzellikleri hoşuna gitse
bile - helal olmaz. Elinin sahip olabilecekleri müstesna. Allah her şey
üzerinde bir Rakîb'dir, her şeyi gözetlemektedir.
Bazı ravilere yabancı kalmayın diye alıntı yapalım....
3744 - Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm), cünüb olmadıkça her halimizde bize Kur'an okutup
ta'lim ederdi."
3745 - Nesâi'nin bir başka rivayetinde şöyle gelmiştir:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) heladan çıkınca Kur'an okutur,
bizimle et yerdi. Cenabet halinden başka hiçbir şey O'nunla Kur'an arasına
perde olmazdı.''
Ebu Dâvud, Tahâret 91, (229); Tirmizi, Tahâret 111, (146);
Nesai, Tahâret 171, (1, 144).
3746 - İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)'dan rivayet
edildiğine göre O cünüb kimsenin Kur'an okumasında bir beis görmezdi."
Rezin tahric etmiştir. Buhari bab başlığında muallak olarak
kaydetmiştir. Buhâri, (Hayz 7).
3758 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor.
"Namaza kalkılıp saflar düzlenmişti ki Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
geldi, namazgâhına geçti. O anda cünüb olduğunu hatırları. Bize:
"Yerinizde durun!" deyip, hemen ayrılıp yıkanmaya gitti. Gusledip
dönünce başından henüz su damlıyordu. Tekbir getirdi, namaza durdu, beraber
namaz kıldık..."
3759 - Ebu Bekre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm, sabah namazını kıldırmak üzere (mescide) girmişti.
Eliyle "Yerinizde durun!" diye işaret buyurdu (ve çıktı). Sonra
başından su damladığı halde geri geldi ve cemaate namazlarını kıldırdı."
3760 - Bir rivayette: "...Namazıa tamamlayınca:
"Ben de bir insanım. (İlk geldiğimde) cünübtüm" buyurdu"
denmiştir.
Buhari, Gusl 17, Ezan 24, 25; Müslim, Mesacid 157, (605);
Muvatta, Taharet 79, (1, 48); Ebu Davud, Taharet 94, (234, 235); Nesai, İmamet
14, (2, 81, 82).
3761 - Süleyman İbnu Yesar rahimehullah anlatıyor: "Hz.
Ömer radıyallahu anh halka sabah namazını kıldırdı ve arkadan Curuf nam
mevkideki arazisine gitti. Orada, elbisesinde meni bulaşığı gördü.
"Biz dedi, yağlı yeyince, damarlarımız gevşedi (bu
yüzden ihtilam olduk)."
Derhal yıkandı ve elbisesinde gördüğü meni bulaşığını da
yıkadı. Sonra, namazını iade etti."
3762 - Bir başka rivayette "meni" kalimesinden
sonra şu ibare yer alır: "Halkın işini üzerime alalıdan beri ihtilam
olmaya başladım" dedi. Derhal yıkanıp elbisesinde gördüğü bulaşığı yıkadı.
Sonra kuşlukta güneş tam olarak yükselince namazını kıldı."
Muvatta, Taharet 80, 81, 82, (1, 49).
415/723- Zeyd b. Hâlid el-Cühenî'den
Kendisi Hz. Osman'a (Radıyaiiaimanh) sordu: 'Kişi eşiyle
birleşir ve meni gelmezse ne gerekir?' Hz. Osman dedi ki:
'Namaz abdesti gibi abdest alır ve tenasül uzvunu yıkar.'
Hz. Osman sözüne şöyle devam etti:
'Ben bunu Rasûlullah'tan (Saitaitahu aleyhi ve seiiem)
işittim.'
Sahih- Müsned, 1/63, H.no:448; Mükerrer için bk. 1/64,
H.no:458; Buhârî, Vudü', 34; Gusl, 29; Müslim, Hayz, 86.
RâviZeyd ekledi
Zürkânî, Şerh, 1/138.
Ayrıca bunu Hz. Ali, Zübeyr b. Avvâm, Talha b. Ubeydullah ve
Übey b. Ka'b'a (Radıyaiiahnanhüm) sordum, aynı şeyi istediler/emrettiler.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi,
Ensar Yayıncılık: 3/96.
427/735- Abdullah b. Sa'd (Radıyaiiaha anh):
Rasûlullah'a (Saifoiiahu aleyhi ve seiiem), gusül gerektiren
hâl, sudan sonra gelen suyun (mezinin) durumu, evimde ve mescitte namaz
kılmanın ve hayız gören kadınla yemek yemenin hükmünü sordu. Rasûlullah şöyle
buyurdu:
"Allah doğruyu ifade etmede hayayı emretmez.
İbn Hacer metindeki cümleyi, şeklinde anladığı için burada;
Allah doğruyu ifade etmede hayayı emretmez anlamında terceme edildi.
(Bk. Fethu'l-Bârî, 1/229);
Ancak bu cümlenin onu açıklmayı terk etmez, şeklinde de anlaşılması doğrudur.
(Bk. Mübarekfûrî, Tuhfetü'l-Ahvezî, IX/58).
Sahih: Müsned, IV/342,'H.no:18908; Ebû Dâvûd, Taharet, 82, H.no:211-212;
Tirmizl Taharet, 100, H.no:133 (Tirmizî, "hasen-garib" olduğunu
belirtir. Ahmed Muhammed Şâkir şerhinde Haram b. Hakîm hakkında şunları ifade
eder: "Haram b. Muâviye bazı senedlerde Haram b. Hakîm olarak zikredilir.
Bu zat aynı şahıstır. Adı: Haram b. Hakîm b. Hâlid b. Sa'd b. el-Hakîm el-En
sân* di r. Buhârî -Hatîb el-Bağdâdî'nin de söylediği gibi- bu şahsı farklı İki
kişi olarak değerlendirdiği için hata etmiştir. Iclî ve Dârekutnî bu zatı sika;
bazıları da –İbn Hazm Muiıallâ'smda 26O.meselede- mesncdsiz olarak zayıf
saymıştır. İbn Hıbbân Sİkât'ında zikreder. İbn Asâkİr'iıı Târihu'd-Dimaşk
isimli eserinde -IV/104- bu râvi hakkında bilgi bulunmaktadır. Hadisin derecesi
hasen değil sahihtir. Ayrıca bk. Tinnizî, Taharet, 83, H.no:I14.hadisin şerhi);
İbn Mâce, Taharet, 130, H.no:651; İkâme, 186, H.no:1378 (Bûsıri Zevâid'inde,
isnadının sahih, râvilerinin sika olduklarını söyler); Dârimî, Vudû', 108,
H.no:1078, 1080; İbn Sa'd, Tabakat, VII/193; Haram b. Hakîm'in, Tirmizî ve
Nesâî birer, Ebû Dâvûd, İbn Mâce ve Dârimî ikişer, Ahmed b. Hanbel ise üç
rivayetini nakleder. Haram b. Hakîm'in ismi Tirmizî, Dârimî ve İbn Mâce'nin bir
rivayetinde, Ahmed b. HanbePin ise iki rivayetinde Haram b. Muâvİye olarak
zikredilir.
Hadisin hayızla ilgili kısmı için bk. 23/827.hadis. Mezi ile
ilgili Ali, Ammâr ve Mikdâd'ın müzâkeresi için bk. 84/392.hadis.
Bana gelince, eğer şöyle şöyle yaparsam..." yâni gusül
gerektiren hali zikretti ve dedi ki:
"Namaz abdesti alırım, cinsel organımı yıkarım"
dedi ve guslün (nasıl alınacağını) anlattı.
"Sudan sonra suya gelince, o mezidir ve her erkekten
mezi gelir. Ben bundan dolayı fercimi yıkar ve abdest alırım.
Mescitte ve evimde namaz kılma durumu ise, gördüğün gibi
evim mescide ne kadar yakın ve benim için farz namazlar dışında evimde namaz
kılmam, mescitte kılmamdan daha hoştur.
Hayızlı kadınla yemek yemeye gelince, onunla yemek
yiyebilirsin!"
Bu mana için bk. Mübarekfûrî, Tuhfetü'l-Ahvezî, 1/352.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi,
Ensar Yayıncılık: 3/106-107.
Hz. Âişe annemizden (RadıyaiiaimanM) ikinci tarikle gelen
rivayet:
Rasûlullah (Sailaiiaha aleyhi ve seiiem) gecenin başında
eşiyle beraber olur, sonra suya dokunmaksızın uyurdu. Gecenin sonunda uyanınca
eşine döner (tekrar cima eder), sonra da gusül alırdı.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi,
Ensar Yayıncılık: 3/154-156
Dinleyin, Allah size cennetinde ne verecek.
“Gebeliği önlemenin yöntemlerinden biri de kadınların spiral
kullanmalarıdır. Spiral gebeliği önlemenin
yanı sıra nadiren
de olsa döllenmiş
hücrenin rahme tutunmasına engel
olabilmektedir. Öte yandan
uygulama esnasında kadının
mahrem yerlerine göz ve
el teması söz
konusudur. Bu sebeple
zaruret olmadıkça spiral uygulamasından uzak durulması uygun
olur. Benzer şekilde devamlı kısırlığa yol açan ilaç ve aletlerin sağlığı
ilgilendiren kesin bir zaruret bulunmadıkça caiz değildir. Buna göre kordon
bağlatma gibi yöntemlerin kullanılması caiz değildir.” ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ
Sanırsın din evrensel bağlamda insanlığa değil de vajinaya
gelmiş, bu ne rezalet yahu?
Nişanlıların rahat görüşebilmek için nikâh kıymaları uygun
mudur?
Kendisine dünür gidilip de karar aşamasında olan ya da söz
kesilen bir kadına bir başkası evlilik teklifinde bulunabilir mi?
Nişan sırasında kıyılan nikâh, nişanın bozulmasıyla sona
erer mi?
Nikâhın tescili şart mıdır?
Resmi nikâh kıydıran kimse ayrıca dinî nikâh kıydırmalı
mıdır?
Birbirleriyle uzun süre görüşmeyen eşlerin nikâhları zarar
görür mü?
Karınızı peşkeş çekme yasallaşsın mı istiyorlar? Hüllene
sahip çık ne demek?
Şehit eşlerine, imam nikâhı yapma şerefsizliği.
Milletin karısını orospu yaptıkları yetmedi, okuyan
çocuklarını da…!
Gözün aydın Türkiye, "Öz kızına tecavüz fetvası
uygulanması hız kazandı".
Cinsel eğitim derslerine Genel Evden uzman gelecek mi?
Kaynak arayanlar için, Alevilik Araştırmaları
Türk Milliyetçilik Anlayışı üzerine araştırmalar
Türk Tarih araştırmaları ile ilgili kaynaklar...
Kız evlat eski Araplarda bir felaket, bir şerefsizlik
anlamına geliyordu.
Eski Türklerde kız evlat Araplarda olduğu gibi bir felaket,
bir şerefsizlik anlamına gelmiyordu.pdf
İLK TÜRK DEVLETLERİNDE KADIN ALGISI VE KADIN HAKLARI
Eski Türk Boylarında
Evlatlık, Evlat edinme Üzerine Derlemeler.pdf
Eski Türk boylarında ise,
sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarl karşılamak için evlat.pdf
Eski Türklerde Evlat edinme
geleneği, Manas Destanı.pdf
Eski Türkler AT, Araplar
Erkek kurban ederlerdi.pdf
Göçebe Türk Boylarında
Evlatlık.pdf
ORTA ASYA TÜRK BOYLARINDA
EVLATLIK MÜESSESİ
Masallarda kadın iktidarı,
ev, er, evlat.pdf
İskit, Hun, Göktürklerde
evrenin yaratıcısı, Gök-Tanrı, Kız, Erkek Evlat.pdf
Bektâşilik Dil Biliminde
geçen, nefes evlâdı.pdf
Klasik Alevi kaynağı
Buyrukta Üç Sünnet-Yedi Farz.pdf
Tengri, Dingir, El-İlah ve
Tanrı kavramı.pdf
Türk Boylarında
Alevi-Sünnilik ve Nefes Evlatlığı.pdf
Türk masallarında kadın
figürü.pdf
Türklerde evlâtlık edinme
müessesesinin eski şeklini ararken.pdf
İSLAM HUKUKU AÇISINDAN
EVLAT EDİNME.pdf
Türklerin Dini, Prof. Dr.
Fuat Bozkurt (1995).pdf
Şamanizmin Eski Türk Kamu
Hukukuna Etkisi.pdf
Yeryüzü Tanrıları - Şirk
Psikolojisi.pdf
UÇKUR TANRILARI, KUR'AN
DAKİ AYRAÇ ŞERİAT.
'Faiz Lobisi’nden sonra
'porno lobisi'.
Fallus (phallus) temelli
yaklaşımlar.
Korintos, Korintos'lular,
OİDİPUS EFSANESİ
Ataerkillik, Uygarlık ve
Toplumsal Cinsiyetin Kökenleri (John Zerzan)
Ensest-Eşcinsel
araştırmalar dosyası...
Evlatlık depremzedelere sübyanlara göz dikti şerefsizler…
YanıtlaSilBu din ya da Diyanet, bu millete oldu ihanet, pes artık yahu peeeeeeeeeeees…
İslam dini, sosyal dayanışmaya önem vermiş ve hayırda yardımlaşmayı tavsiye etmiştir. Kur’an’da; “İyilikte ve takvâda yardımlaşın ama günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın” (Maide, 5/2) buyurulmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v) de, işaret parmağıyla orta parmağını birleştirerek; “Ben ve yetime bakan kimse, cennette şöylece beraberiz” buyurmuştur (Müslim, Zühd, 42). Bu nedenle, sevgiye, şefkate ve korunmaya muhtaç kimsesiz çocuklar, kendilerine yardım eli uzatılarak, topluma kazandırılmalıdır.
Dinimizde kimsesiz çocukların bakım ve gözetilmesi tavsiye edilmiş olmakla birlikte hukukî birtakım sonuçlar doğuran bir evlatlık müessesi kabul edilmiş değildir. Buna göre, evlat edinenle evlatlık arasındaki bu ilişki sebebiyle bir evlenme engeli doğmadığı gibi, evlatlığın kendi öz anne babasının yerine, evlat edinenlerin nesebine kaydedilmesi de caiz değildir. Ayrıca evlatlık olarak büyütülen çocukla, evlat edinenler arasında birbirlerine mirasçı olma hakkı da söz konusu değildir (Kurtubî, el-Camî’ li Ahkâmi’l-Kur’an, 14/80).
Ancak evlat edinenler hayatta iken diledikleri kadar malı evlatlık olarak büyüttükleri çocuğa hibe edebilecekleri gibi, mallarının üçte birini vasiyet yoluyla da ona bırakabilirler. Bu itibarla, mahremiyet ile ilgili dinî kayıt ve şartlara riayet etmek kaydıyla, çocuğu olmayan ailelerin kimsesiz çocukları büyütmek üzere yanlarına almalarında bir sakınca görülmemektedir. Ancak bu davranış, evlat edinme olarak algılanmamalı ve aralarında mirasçılık cereyan etmemelidir.
https://archive.is/uAyLc
Soru: Torununla aynı yatağı mı paylaşıyorsun?
YanıtlaSilYanıt: Suç mu?
İlgili bölüm…
https://web.archive.org/web/20241129184144/https://v.medyatava.com/storage/files/videos/2024/11/27/whatsapp-video-2024-11-27-at-16-decx.mp4