Doğru bilgiler ışığında yanlış yönlendirme nasıl yapılır sorusuna güzel bir yanıt oluşturduğuna inandığım için paylaşıyorum.
Ahmet Dursun-------------------
Ankara'nın göbeğindeki Hitit Anıtı, Abdi İpekçi Parkı ve Türk Ocakları merkez binasının bilinmeyen yönleri.
İlhami Yangın
Yaklaşık yüz yıldır
başımıza musibet olan iki ekol var. Bu ekoller Manastır ve Selanik'te
Osmanlı Devleti'nin bağrına çöreklenmiş, Osmanlı yıkıldıktan sonra da
günümüze kadar Türkiye Cumhuriyeti'nin başına musallat olagelmiştir.
Musallat kelimesi hafif kaldıysa belâ, faciâ sözcüklerini rahatlıkla kullanabilirsiniz.
Bu
ekollerden birisi İngiliz ekolü ki, 1946 yılından itibaren
İngiltere'nin yerini Amerika almıştır. İngiltere'nin yerine Amerika'nın
geçmesi, Sovyetlerin gücünün zirvesine ulaştığı ve Stalin'in Türkiye'ye
yaptığı baskıları İngiltere’nin tek başına karşılayamaz duruma düştüğü
tarihlere rastlar.
Diğeri, Alman ekolü; Selanik'te kökleşip Osmanlı'yı Birinci Cihan Harbi de dahil
olmak üzere türlü felaketlere sürükleyen Alman ekolü bir ara epey güç
kaybetti, hatta tamamen yok oldu. Bu tarihler Almanya'nın İkinci Cihan
Harbi'ni kaybederek ezildiği, ikiye ayrıldığı vakitlerdir. Alman
ekolünün güçlenip ülkemizde yeniden güç tesis etmesi de yine Sovyetlerle
alâkalıdır ve 1960'lı yılların ikinci yarısından itibaren Sovyetler
Birliği'nin tamamen hantal bir yapıya dönüşmesi, Almanya'nın ihracatta
büyük merhaleler kazanması ile at başı gitmektedir. Aynı tarihlerde De Gaulle liderliğindeki Fransa da NATO'dan uzaklaşmaya başlamış, nihayetinde NATO'nun askeri entegrasyonundan çıkmıştır (1966). Yine bu yıllardan itibaren gören gözler iki kutuplu dünya düzeninin sona erdiğini fark etmiştir.
Türk Ocakları Merkez Binası
Birinci binamız İngiliz ekolünün sembolü olan, Ankara'nın göbeğindeki Türk Ocakları merkez binası.
1925
yılında Bakanlar Kurulu Türk Ocakları merkez binasının yapımı için Türk
Ocaklarına yardım kararı aldı. Ardından Maarif Vekili Türk Ocaklarına
yardım edilmesi için tebliğ yayınladı. Bu da yetmeyince İçişleri
Bakanlığı Türk Ocakları Merkez binasının yapımına yardım için tamim
yayınladı. 1925 yılı Haziran ve Ağustos aylarında bu kararlar ardı
ardına neşredildi.
Bugünkü binanın yeri için özellikle bir Ermeni mezarlığı
bulundu ve 42.786 lira bedelle 1926 yılında Türk Ocakları tarafından,
devletin verdiği parayla Evkaftan satın alındı. Daha sonra imar
verilerek bu mezarlık arsa haline getirildi.
Binanın projesini Yüksek Mimar Hikmet Koyunlu çizdi ve İnşaat bitene kadar da başından ayrılmadı.
Türk Ocakları merkez binasının inşaatı Emlak Kredi Bankası'nın kefaleti ile Zella Şirketine ihale edildi.
21 Mart 1927 tarihinde Türk Ocağı merkez binasının yapımına başlandı.
Lâkin
binanın yapımı için para yetmiyordu. 1928 yılında Türk Ocakları Merkez
Binasının yapımı için kanun çıkarılarak, “Türk Ocakları Merkez Hey'etince iki yüz bin liraya kadar akdedilecek istikraza Maliye Vekili kefalet etmeğe mezundur” denildi.
Yine
de para yetişmedi. Arsa ve inşaat masrafı 518.800 lira, elektrik,
kalorifer tesisatı, camekânlar, iç süsleme vs. ile toplam maliyet
601.411 lira tutuyordu.
Devlet yardımı, üyelerden ve halktan toplanan paralar, bakanlıkların tebliği, tamimi hiçbiri yetmedi.
Yardımımıza en büyük Türk dostlarından (!) biri olan Yunan Başvekili Elefterios Venizelos yetişti. Türk Ocağı'nın başarılı çalışmalarını takdir eden (!) Yunanistan Başvekili Venizelos 5.000 lira yardımda bulundu. Yine Türk Ocakları'nın çalışmalarını takdir eden (!) Amerikalı hazır elbise fabrikatörü Artur Nach 120 bin dolar yardımda bulundu. (İnşallah Türk Ocakları bu adamın dünyaca ünlü silah tüccarı Basil Zaharoff olmadığını ispat edip beni yanıltır. Yahudi asıllı olduğu iddia edilen Basil Zaharoff, Venizelos en yakın arkadaşıdır. Her ikisi de İngiliz dostudur. Yunanlılar, Basil Zaharoff'un verdiği gelişmiş silahlara ve arkalarındaki İngiliz desteğine güvenip bize saldırmaya, Anadolu’yu işgale yeltenmişti.)
Binanın
temeli İsmet İnönü tarafından atılmıştır. Türk Ocağı Merkez binası ile
Atatürk ilişkilendirilmek istenmektedir, Atatürk'ün bu bina ile ilgisi
bir kere binayı görmeye gitmesinden ibarettir, o kadar.
Atatürk ne yapmıştır onu da söyleyelim; Atatürk, önce Türk Ocakları'nı, akabinde de Mason localarını kapatmıştır.
Atatürk'ün ölümünden sonra, her iki kuruluş da aynı tarihlerde art arda faaliyetlerine resmî olarak başlamıştır.
Amerikan
ekolünün bariz en bariz özellikleri; sağcı politikacılara ve fikirlere
yaslanmasıdır. Merkez sağ başta olmak üzere bütün sağ kesimde güçlüdür.
Sol karşıtıdır, ancak sol çevrelere kışkırtma amacıyla sızmaktadır. Dinî
ve millî değerlere önem verdiğini göstermek ister.
Demokrasi-demokratlık en büyük silahlarındandır.
Türk Ocakları Merkez Binasının tavanındaki Davud Yıldızı işlemeleri özellikle dikkat çekmektedir.

Hitit Anıtı
Gelelim
Alman ekolüne. Bu ekol bilinçli olarak Anadolu’yu dinî ve millî
duygulardan uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Bu nedenle, sol ve marjinal
gruplara, çevrelere yaslanır. Millî ve dinî azınlıkları kullanır.
Üçüncü dünyacıdır. Cumhuriyetçi, devletçi görünür. Bu ekolün ileri
gelenleri iyi derecede Almanca bilir.
Ankara’nın
göbeği Kızılay'daki Sıhhiye meydanında Hitit Anıtı var. Bu anıt,
Ankara'yı simgelediği iddiasıyla, aynı zamanda Ankara Büyükşehir
Belediyesi'nin amblemi olarak da kullanılmaktadır.
Cumhuriyet Halk Parti'li Ankara Belediye Başkanı Vedat Dalokay 1973 yılında bu eseri Ankara'nın göbeğine dikmiştir.
Oysa bu anıtın ne Ankara, ne de Hititler ile alakası yoktur.
Sıhhiye meydanındaki anıt Alacahöyük'teki kazılarda ele geçirilmiş bir Hatti putudur.
Evet, anıt diye Ankara'nın göbeğine dikilen bu anıt aslında bir puttur.
Alacahöyük,
Çorum iline bağlı Alaca ilçesinin 15 kilometre kuzeybatısındadır.
Ankara'ya uzaklığı 215 kilometredir. Hal böyle iken, bu putun Ankara ile
ne alâkası, ne bağı olabilir?
Hattiler Anadolu'nun bilinen en eski halkıdır ve yukarıda belirttiğim gibi puta tapmaktadırlar.
Hatti, Anadolu yarımadasının bilinen en eski adıdır. Hattiler 1500 yıl Anadolu'da hüküm sürdüler. Zamanla Hititler Anadolu'ya geldi ve Hattiler üzerinde egemenlik kurdular. Hattiler, Hititler arasında yaşamaya devam ettiler.
Bu isim benzerliği ve birlikte yaşama nedeniyle Hattiler ile Hititler çoğu zaman karıştırılır, hatta aynı millet olarak görülürler.
Hatti olsa ne olacak, Hitit olsa ne olacak diyorsunuz değil mi?
Oraya gelelim.
Hattiler muharref Tevrat'ta Hitti olarak geçmektedir.
Bakalım Tevrat’ta Hittiler için ne deniliyor:
“Musa'nın ölümünden sonra Tanrı, onun hizmetçisi Nun oglu Yeşu'ya şöyle der: 'Kulum Musa öldü ve şimdi kalk, sen ve bütün bu kavm... İsrailoğullarına vermekte olduğum diyara bu Erdenden geçin. Musaya
söylediğim gibi ayağınızın tabanının basacağı her yeri size verdim.
Sınırınız çölden ve bu Lübnan’dan büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar, Hittîlerin
bütün diyarı ve gün batısına doğru büyük denize kadar olacaktır.
Hayatının bütün günlerince kimse sana karşı duramayacak; nasıl Musa ile
beraber oldumsa seninle de öyle olacağım..." (Yesu, Bap 1: 1-5)
Not: Nasıl ki, günümüzde Hatti
ve Hitit kelimeleri karışmıştır. Tevrat'ı Türkçeye çevirenler de aynı
hataya düşerek Hitti ile Hitit kelimesini karıştırmakta, çoğunlukla
Hitit olarak çevirmekteler. Tevrat’taki kelimenin aslı Hitti'dir.
Abdi İpekçi Parkı
Yine Kızılay'ın göbeğinde, Hatti
putunun tam karşısında Abdi İpekçi Parkı vardır. Abdi İpekçi Parkı'na
gidin, bir balona ya da helikoptere binip yüz iki yüz metre yükselin, o
yükseklikten havuza bakın. Bunu yapamayacağınıza göre Google Earth programını kullanın. Ağaçlar biraz üzerini örtse de, yukarıdan bakınca havuzda sol yazdığını rahatlıkla göreceksiniz.
Bunları
kim yapıyor, niye yapıyor, bilerek mi yapıyor, bir sürü soru
soracaksınız. Kafanızın karıştığını da biliyorum. Üstelik henüz kapıyı
aralayıp asıl konuya, ekollere bile girmedik. Bu ekoller konusunu
ileride daha da netleştireceğiz.
Kaynak: antigazete.com
*************************************
Bütün dinler, bütün devlet yönetimlerinden uzaklaştırılmadıkça insanlık savaşlardan ,felaketlerden kurtulamayacaktır.Çünkü dinler açıkça allahın yasalarının dışındaki ifadelerden oluşmaktadır. Ahmet Dursun ------------------------
Hattiler,Hititler YARATILIŞ KİTABI : Yar.15: 18-21 O gün RAB Avram'la antlaşma yaparak ona şöyle dedi:"Mısır Irmağı'ndan büyük Fırat Irmağı'na kadar uzanan butoprakları -Ken, Keniz, Kadmon, Hitti, Periz, Refa, Amor, Kenan,Girgaş ve Yevus topraklarını- senin soyuna vereceğim."
YARATILIŞ KİTABI : Yar.23: 17-18 Böylece Efron'un Mamre yakınında Makpela'daki tarlası,çevresindeki bütün ağaçlarla ve içindeki mağarayla birlikte, kent kapısında toplanan Hittiler'in huzurunda İbrahim'in mülkü kabul edildi.
YEŞU : Yeşu.1: 4 Sınırlarınız çölden Lübnan'a, büyük Fırat Irmağı'ndan -bütün Hitti ülkesi dahil- batıdaki Akdeniz'e kadar uzanacak.
YEŞU : Yeşu.9: 1 Şeria Irmağı'nın ötesinde, dağlık bölgede, Şefela'da veLübnan'a kadar uzanan Akdeniz kıyısındaki bütün krallar - Hitti,Amor, Kenan, Periz, Hiv ve Yevus kralları- olup bitenleri duyunca,
1. KRALLAR: 1.Kr.10: 29 Mısır'dan bir savaş arabası altı yüz, bir at yüz elli şekel gümüşe getirilirdi. Bunları bütün Hittiler ve Aram krallarına satarlardı. D Not 10:29 "Yüz elli şekel": Yaklaşık 1.7 kg.
2. TARİHLER : 2.Ta.1: 17 Mısır'dan bir savaş arabası altı yüz, bir at yüz elli şekel gümüşe getirilirdi. Bunları bütün Hitti ve Aram krallarına satarlardı.D Not 1:17 "Altı yüz şekel": Yaklaşık 6.9 kg. 1:17 "Yüz elli şekel": Yaklaşık 1.7 kg.
EZRA : Ezr.9: 1 Bütün bunlardan sonra, önderler yanıma gelerek şöyledediler: "İsrail halkı, kâhinlerle Levililer dahil, çevredekihalkların -Kenanlılar'ın, Hittiler'in, Perizliler'in,Yevuslular'ın, Ammonlular'ın, Moavlılar'ın, Mısırlılar'ın,Amorlular'ın- iğrenç alışkanlıklarından kendilerini ayrı tutmadı.
----------------------
Çift/tek başlı Kartal Türklerde ne anlama gelir?
http://ahmetdursun374.blogcu.com/cift-tek-basli-kartal-turklerde-ne-anlama-gelir/4363121
--------
ÇİFT BAŞLI KARTAL ARYAN SEMBOLÜ MÜ?
http://ahmetdursun374.blogcu.com/turk-cift-basli-kartal-aryan-sembolu-mu/1977570
----------
Türklüğün Türkçesi veya İstanbul Türkçesi
http://ahmetdursun374.blogcu.com/turk-turklugun-turkcesi-veya-istanbul-turkcesi/930297
---------
Türklüğün şifreleri çözüldü mü?
http://ahmetdursun374.blogcu.com/turk-turklugun-sifreleri-cozuldu-mu/551819
--------
Günümüzdeki Heybeliada Ruhban Okulu ve Bartelemeos'un "Ekümenik" olma isteği, bu çerçevede yok olmak üzere olan Ortodoks nüfusuna karşın Türkiye'nin egemenliğini tanınmama çabasının simgesidir. Fener Patriği için istenen "Evrensel Ekümenik Patriği" unvanı bir devletin başı ya da başkanı anlamında olduğuna göre Fener Rum Patriği kurulacak hangi devletin başına düşünülmektedir? Türkiye'yi kuşatmaya ve uluslararası sistemden soyutlamaya yönelik bu hareketin önemli bir ögesi olarak gündeme getirilen Fener Rum Patrikliği, 1990'dan beri şu dört önemli hedefi gerçekleştirmek için açıkça çalışmaktadır:
1. Ekümenik unvanını alarak, 1500-2000 kişilik bir cemaatin "Azınlık Kilisesi"nin dinsel makamı olmaktan çıkarak Vatikan benzeri bir yapılanmayla, devlet içinde devlet niteliğinde bir makam durumuna gelmek.
2. 1971 yılında kapatılan Heybeliada Ruhban Okulu'nu açmak.
3. Ayasofya'nın yine kilise durumuna getirilmesi ve Ortodoks ibadetine açılması.
4. Patrik seçimlerinde, seçime katılabilmek için T.C. yurttaşı olmak zorunluluğunu kaldırtmak.
Yunanistan'da devlet başkanı konumunda askeri törenlerle karşılanan ve yine Yunanistan'ın sağladığı Bizans simgesi olan çift başlı kartal amblemi taşıyan özel bir uçakla Vatikan'a giderek Papa 2. Jean Paul'la görüşen, ABD Başkanı Clinton'ca devlet başkanlarına düzenlenen bir protokolle ağırlanıp adı New York'ta sokaklara verilen ve Amerika'da, ilk kez George Washington'a verilmiş bulunan Amerikan Kongresi Onur Madalyası'yla ödüllendirilen, bütün bu gezilerde de Türkiye'yi dünyaya şikayet ederek, "Türkiye'de ikinci sınıf yurttaş muamelesi görüyoruz." diye veryansın eden Fener Rum Patriği Bartholomeos'un 1500-2000 kişilik cemaati olan bir kilisenin başkanı olarak hafife alınamayacağı açıktır.
Aslen Yunan olan İngiltere Prensi Philip'in başkanı olduğu Doğal Hayatı Koruma Vakfı'nın Patmos Adası'nda düzenlenen ve Bizans ikonaları konusunda araştırı ödülü alan "Vahiy ve Çevre Sempozyumu", çevrecilik maskesi altında Venizelos gemisiyle Karadeniz'de Pontus Devleti'ni kurmak amacını güden "Din, Bilim ve Çevre Sempozyumu", Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın düzenlediği "Hoşgörü" toplantıları gibi etkinlikler, Fener Rum Patriği Bartholomeos'un gizli niyetleri ve asıl görevine ilişkin bize çok belirgin biçimde bilgi vermektedir.
a) Vahiy ve Çevre Sempozyumu (23 Eylül 1995) : Tören günü Patmos Adası, Doğu Roma ve Yunanistan bayraklarıyla donatılmıştı. Patriği Patmos Adası'na götüren Yunanistan'ın sağladığı "Aleksandros" (İskender) adlı yat, Çanakkale Boğazı'ndan çıktıktan sonra iki Yunanistan savaş gemisince karşılanmış ve törenin yapılacağı adaya dek kendisine eşlik edilmiştir. Patrik, devlet başkanı protokolüyle karşılanmış, 21 pare top atılmış, Yunan marşı çalınmış ve bir Korgeneralin eşlik ettiği askeri kıtayı teftişi sırasında, askerleri selamlarken, elindeki haçı havaya kaldırarak onları kutsamıştır. Ertesi gün, 24 Eylül 1995 sabahı bir manastırda yapılan çok gizli toplantıya yalnızca Avustralya, Amerika, Kıbrıs Rum Kesimi, Sırbistan, Orta Doğu ve Afrika'daki Ortodoks kiliselerin Patrik ve Başpiskoposları katılmışlardı. Toplantının yapıldığı bina askeri kordon altına alınmış ve hiç kimse yaklaştırılmamıştı.
b) Din, Bilim ve Çevre Sempozyumu (20-28 Eylül 1997) : Sempozyum, Giritli bir armatöre ait olan Yunanistan bandıralı El. Venizelos Gemisi'nde gerçekleşmiş ve ilk durak olarak Trabzon Limanı seçilmiştir. Batum, Novorossisk, Yalta, Odessa, Köstence, Varna, İstanbul ve Selanik limanlarında da birer oturum gerçekleştirilmiştir. Sempozyum, Avrupa Birliği'nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu'nun Başkanı Jacques Santer ve Fener Rum Patriği Bartholomeos'nun himayesini sağlamıştır. Yunanistan, 35 yıl aradan sonra ilk kez Selanik'e gelen bir Fener Rum Patriği'ni devlet töreniyle karşılayarak Patrikliğin Ortodoks dünyasına yönelik projesine destek vermiştir. El. Venizelos, Adalar Denizi'nde Yunanistan karasularındayken iki Yunan savaş gemisi de gece yarısı selam durarak gemiye bir süre eşlik etmiştir. Yunanistan Cumhurbaşkanı Stefanopulos, Selanik'teki devlet töreninde "Ortodoks Kilisesi'nin günümüzün dünyevi sorunlarıyla da ilgilendiğini kanıtlıyorsunuz..." diye konuşmuştur. Sempozyuma katılanlar, 28 Eylül 1997 günü öğleden sonra saat 14'te, Selanik'te Doğu Roma İmparatorluğu döneminde inşa edilmiş olan Ayios Dimitrios Kilisesi'nde yapılan dinsel törene de katılmışlardır. Patrik Bartholomeos'nun yönettiği dinsel törende Selanik Kilisesi'nin Başpapazı Hz. İsa'nın tutsak İstanbul'u Türk işgalcilerin ellerinden kurtarması için dua ederek Doğu Roma İmparatorluğu'nun merkezi olan İstanbul'daki Patriklikte gerçekleştirilemeyen bu törenin Doğu Roma İmparatorluğu'nun ikinci başkenti olan Selanik'te yapılmasının büyük anlam taşıdığını belirtmiştir. Bartholomeos dinsel töreni, üzerinde çift başlı Doğu Roma kartalı bulunan altın kaplamalı bir tahttan yönetmiştir. Patriğin ayakları altına serilen halılar da çift başlı Doğu Roma kartalıyla bezenmiştir. Patriğin tahtının iki yanında bulunan yine üzerinde Doğu Roma İmparatorluğu'nun simgeleriyle süslenmiş daha gösterişsiz tahtlardaysa Bulgaristan, Sırbistan ve öbür kimi Balkan ülkelerinin Başpapazları oturmaktaydı. Kilisede yaratılan görüntü, Ortodoks Doğu Roma İmparatorluğu ve ona bağlı Balkan ülkelerindeki eyaletlerinin başında bulunan kilise temsilcilerinin bir araya gelişleri biçimindeydi.
1991 yılında Boğaziçi Üniversitesi Rektörlük Salonu'nda bir seminer düzenlenmiştir. Seminerin konularından biri, İstanbul'un Fatih'teki Zeyrek Camisi'nin "Paramikariteros" durumuna getirilmesiydi. Seminerde görüşülen bir başka konuysa Bizans Hipodromu'nun ortaya çıkarılması için Sultanahmet Camisi'nin yıkılmasını isteyen Harward Üniversitesi öğretim görevlisi aslen bir Rus Ortodoks olan Jhor Sevçenko'nun önerisiydi.
1999 yılında da Silivri Belediyesi, "Belki turizme katkısı olur." Diye, Yunan ayrılıkçı hareketinin ilk tasarlayıcı ve başlatıcısı olan Aziz Nektorios'un Silivri'de şu an boş bir arsadan ibaret olan evinin aslına uygun biçimde inşa etmeye çalışıyordu.
2001 yılında Ayasofya'nın Ortodoks ibadetine açılması AB katında resmen istendi. Merkezi İsviçre'de bulunan Süryani topluluğu Türkiye'den resmen toprak isteminde bulundu (Ekim 2001) benzer bir iddia da 1999 yılında Ermenistan'dan geldi.
Yahudilerin İ.S. 66 yılında yitirdikleri İsrail'deki topraklarını alacaklarını da kimse ummuyordu. Yahudiler tam 1.880 yıl topraksız, yurtsuz ve devletsiz yaşadılar. Ancak 18. yüzyıldan sonra İsrail kuruldu. Yahudiler Tevrat'ta belirtilen toprakların bir kısmını aldılar ve devlet kurdular. İşte Hıristiyan dünyasının Türkiye üzerindeki umunçlarını (emellerini) kışkırtan neden budur. Son 50 yıldır soğuk savaş nedeniyle bastırılan bu istekler, bugün büyük bir hız ve türlü yollarla gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.
Kurulan ev kiliselerinin sayısı onbinleri bulmuştur. Birtakım kişiler bu topraklarda bir "Pontus Devleti", başkenti İstanbul olan bir "Marmara Devleti"nin kurulması için çok etkin biçimde çalışmaktadırlar. Patriklik İstanbul'da yaşayan yoksul Rumlara ayda adam başı 200 dolar yardım yapmakta ve bu yardımlardan yaklaşık 600 Rum yararlanmaktadır.
Clinton'un Mektubu : Clinton bu mektubu yazmadan önce, Kanada ve ABD Ortodoks Kilisleri'nin başı ve Özal'ın yakın dostu Metropolit Yokavas'la görüşmüştür. Mektupta bu tür yazışmalarda geleneksel olduğu üzere Fener Rum Patrikliği değil tam tersine "Church Of Greece" yani Yunanistan Kilisesi kullanılmıştır.
"Bulunduğu konum nedeniyle Türkiye, uluslararası komşuluk açısından karşıt bir bölgededir. ABD, Türkiye'yle ilişkilerini ikili olarak ve NATO aracılığıyla sürdürecektir. Bu bölgedeki gerilimi en aza indirmek için, Yunanistan dahil, Türkiye'nin bütün komşularıyla birlikte çalışması, Türkiye'nin yarına olacaktır. Yunanistan'la olan ilişkilerinizdeki en son gerilimi azaltmak üzere hükümetinizce kimi simgesel adımlar atılabilir. Bu konuda şu anda kimi gelişmeler kaydedilmesinin denenmesi gerektiği kanısındayım. Bu simgesel adımlardan biri, İstanbul'daki Yunan Kilisesi (Fener Rum Patrikliği) olabilir ve bu kurumun işlerlik kazanması konusundaki kimi zor koşulları kolaylaştırmanın yollarını göz önünde bulunduracağınızı umuyorum."
Rum isyanı sürerken Patrik Grigoryos'un Mora'da Etniki Eterya'nın ileri gelenlerinden Petro'ya gönderdiği mektubun ele geçirilmesiyle hainliğinin anlaşılması üzerine 22 Nisan 1821'de Patrikliğin orta kapısında idam edilmiştir. Bu kapı o günden bugüne yas işareti olarak hiç açılmamıştır ve adı "Kin Kapısı" dır.
Fener Patrikleri, T.C. yasaları çerçevesinde yerel yönetim açısından Fatih Savcılığı'na ve İstanbul Valiliği'ne bağlıdır. Çoğu cemaatsiz 18 metropolitçe seçilen Patrik, bu makama getirildiğinin onayını validen alır.
Yunanistan kendi dini içindeki mezheplere dahi en ufak hoşgörü göstermemektedir. Yunanistan'da yalnızca Yunan Doğu Ortodoks Kilisesi'nin yayımladığı İncil'in okunması ve okutulması serbest bırakılmıştır. Öbür İnciller, örneğin Katolik İncili'nin okutulması, toplu yerlerde okunması üstelik kimi durumlarda bulundurulması dahi suçtur. Dinsel propaganda ve protesti (dinden döndürme) kanıtı olarak yorumlanabilir ve eylemi yapanlar hapisle cezalandırılır.
Laik bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti'nde ikinci bir Vatikan'a kesinlikle izin verilemez. Bizim yapılanmamızdaki konumu Müftü düzeyinde olan Rum Patriği'nin başka ülkelerde devlet töreniyle karşılanıyor olması hafife alınacak bir durum da değildir.
4. Türk Ortodoksları :
Türk Ortodoksları'ysa ellerindeki taşınmazları bir türlü değerlendirememekte ve Vakıflar Başmüdürlüğü'yle bürokratik bir mücadeleyi sürdürmektedirler. Geçmişte Türk Ortodoks Patrikliğine ait olan kimi taşınmazlar Hazine ve Vakıflar arasında paylaşıldığından bunların gelirlerinden bu kurumlar yararlanmakta, giderleriniyse Türk Ortodoksları karşılamaktadır. Türk Ortodoks Kilisesi, Rum Fener Patrikliğinin bölücü etkinliklerine kesinlikle karşıdır.
5. Heybeliada Ruhban Okulu :
Heybeliada Ruhban Okulu'nun ve özellikle de bu okulun Teoloji Bölümü'nün açılmamasının hukuksal dayanakları şunlardır:
· Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı sonrasında 1924 yılında imzalanan Lozan Antlaşması'nın azınlıklara ayrıcalık değil yalnızca Müslüman Türk halka tanınan eşit davranım görme hakkı tanıması ve bu durumun Anayasa'daki eşitlik ilkesine uygun olması,
· 403 sayılı Öğretim Birliği Yasası'nın (Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun) Türkiye'de dinsel öğretimi cemaatlerden ve özel kişilerden alıp devlet görevi olarak Milli Eğitim Bakanlığına vermesi,
· T.C. Anayasası'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet olarak nitelenmiş bulunması; bunun gereği olarak da dinsel öğretim yapan özel okul açmanın ve yönetmenin yasak olması. Özel Okullar Yönetmeliği'nde, "Bir özel okula alınabilecek yabancı uyruklu öğrenci sayısı, okulda okuyan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı öğrencilerin yüzde 20'sini aşmamak kaydıyla Milli Eğitim Bakanlığı'nca belirlenir." hükmünün bulunması,
· 625 sayılı yasanın 3. maddesinin 3. paragrafında, 'Askeri okullar, dinsel eğitim ve öğretim yapan özel öğretim kurumları ile güvenlik örgütüne bağlı okulların aynı ya da benzeri özel öğretim kurumu açılamaz.' hükmünün var olması,
· Anayasanın 130. maddesindeki "Yasada gösterilen yöntem ve esaslara göre kazanç amacına yönelik olmamak koşuluyla vakıflarca devletin gözetim ve denetimine bağlı yüksek öğretim kurumları kurulabilir." hükmüne göre Patriklik bir vakıf kimliğinde olmadığı için Patrikliğe bağlı bir özel yüksek öğretim kurumu açılmasının da olanaklı olmaması,
· Anayasa'nın 24. maddesinde "Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Kimse devletin toplumsal, ekonomik, siyasal ya da hukuksal temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırma ya da siyasal ya da kişisel çıkar ya da etki sağlamak amacıyla her ne biçimde olursa olsun dini ya da din duygularını ya da dince kutsal sayılanları sömüremez ve kötüye kullanamaz." hükmünün bulunması,
· Lozan Antlaşması'nda ve öteki uluslararası sözleşmelerde azınlıklar için ayrıcalıklar değil yurttaşlarla eşit haklar tanınmıştır. Din görevlilerinin özel okullarda değil devlet okullarında yetiştirilmesi, Anayasa, Anayasa Mahkemesi kararı, Yüksek Öğretim Kurumları Yasası ve Milli Eğitim Temel Yasası'yla düzenlenmiş devlet politikasıdır. Bu nedenle azınlıklara verilecek bir hak yurttaşlar arasında azınlıklar lehine bir eşitsizliğe neden olur. T.C. Devleti, din görevlilerini bir devlet okulu olan İmam-Hatip Okulları ve devlet üniversiteleri bünyesindeki İlahiyat Fakülteleri'nde yetiştirmektedir. Eğitim-öğretim etkinlikleri, devletin denetimi ve gözetimi altında yapılmaktadır. Hiçbir cemaat ya da kesime bu konuda ayrıcalık tanınmamıştır.
Heybeliada Ruhban Okulu 1971 yılında 'Özel Yüksekokulları Kapatan Yasa'nın yürürlüğe girmesiyle kapanmıştır. Bu yasa çıkartılırken ve Anayasa Mahkemesi'nin 625 Sayılı Özel Öğretim Yasası'nın kimi maddeleri iptal edilirken hiçbir biçimde Heybeliada Ruhban Okulu'nun kapatılması amaçlanmamıştır. Yapılan düzenlemelerle, özel üniversitelerin açılmasına 'devlet denetiminde olmak' koşuluyla izin verilmiştir. Ancak Patriklik, bu koşulu kabul etmeye yanaşmadığı için Heybeliada'daki okul açılamamıştır. Patriğin "Kendi din adamlarımızı eğitme hakkından yoksunuz." savı kötü niyetlidir. Patriğin, yalnızca dinsel eğitim vermesi gereken bir kurumun, devletin denetimi altında etkinlik göstermesini kabul etmemesinin nedenleri bellidir. Ulusal mücadele dönemindeki ataları gibi, Patrik Athenegoras, Metropolit Emilyanos, Makarios gibi Türkiye karşıtı etkinlik gösteren militan Papazların hep Heybeliada Ruhban Okulu'ndan mezun oldukları bilinmektedir. Bununla birlikte Patriğin ve kendisine bağlı 12 metropolitin T.C. yurttaşı olmaları koşulunun da (ki bu koşul Lozan Antlaşması'nın ilgili maddeleri gereğidir) kaldırılması isteği göz önüne alınırsa durum daha da belirginleşmektedir.
Sonuç ile Öneri :
1) Fener'deki Patriklik, yasaklanmış olmasına karşın siyasal etkinliklerini din maskesi altında sürdürmektedir.
2) Patrikliğin, siyasal etkinlikleriyle Türkiye'yi bölmeye yönelik ittifakın içinde olduğu pek çok kez kanıtlanmıştır.
3) Patrikliğin etkinlikleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin en temel ilkesi olan laikliğe tümüyle karşıdır.
4) AB kapsamında bu tür konular da sıkça gündeme gelmekte ve Türkiye'nin devleti ve ulusuyla bölünmez bütünlüğü ilkesi aleyhine kararlar alarak Anayasa, yasa, tüzük ve yönetmeliklerde değişiklikler yapması beklenmektedir. Hangi beklentiyle olursa olsun bu tür girişimlerde bulunanlar haindir. Ruhban okulunu açmaya yeltenmek de açık bir ihanettir.
Patriklik, Lozan Antlaşması hükümlerindeki esnekliğe dayanılarak Türkiye'den çıkarılıp Aynoroz Adası'na taşındırılmalıdır. Bu bölücü çalışmalara daha çok göz yumulamaz.
-----------
SÜRGÜNDEKİ ORTODOKS TÜRKLER

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder