Türk Kızılay'ı tarafından "Görmezden Gelmeyin"
yardım kampanyası başlatılmış.
Elbet ki yardımlaşma bir toplumun olmazsa olmazlarındandır.
Buna kimsenin itiraz etmesi doğru olmayacağı gibi ahlaki de
olamaz.
Benim konu etmek istediğim, sosyal adalet anlayışının temel
taşlarından olan yardımlaşma değil, yardımlaşma adı altında kimlerin rant
kaynağı olarak kullanmaya çalıştığı, çocuklar üzerinden yapılan amansız rant
ticaretine vurgu yapmaktır.
İnsanlardaki yardım ve dayanışma duygusunun yok edilmesi
için adeta el birliği yapmışçasına bir mücadele içinde olan hükümet, önüne
gelenin yardım adı altında rant pazarı kurmasının da önünü açmıştır.
Çünkü hükümetin besin kaynaklarından biri de, mafyamsı
oluşumlardır.
Bunun örneklerini epeyce vermiştik.
Hatta uluslararası boyutlara taşınan Deniz feneri gibi
soygun düzeni de, insani yardım adı altında başlatılmıştı.
Bu soygun düzeninin kimlere kadar uzandığını Alman yargısı
sayesinde öğrenmiştik.
Yine emperyalist çetenin, İslami görünüm altında örgütlediği
küçük çaplı çeteleleri tarafından Somali'yi ve benzeri ülkeleri hedef
göstererek nasıl örgütlendiğini, nasıl soyduklarını Amerika'nın
Somali işgali, cemaatlere yaptırılıyor başlığında incelemiş, bir hayli detaylı bilgiler vermiştim.
Bu örgütlenmede en büyük çetenin Birleşmiş Milletler teşkilatı olduğunu, örnekleriyle sunmuştum.
Şimdilerde de aynı çete eliyle Mülteci çocuklar, özellikle
de Suriyeli mülteci çocuklar kullanılmaya başlandı gibi bir izlenim edinmeye
başladım.
Türkiye'de kaç adet yardım kampanyası yapılmış, kaç
kampanyanın nasıl sonuçlandığını bilen var mı?
Sıradan vatandaş olarak elbet bilemiyoruz ancak devlet de
tahminime göre bunların sayısını, topladıkları yardım miktarlarını ve akıbetini
bilmemektedir.
Nitekim, A. Dursun olarak mini bir araştırmayla, kaç yardım
çalışması olduğunu sizlere "Mantar değil, mantar gibi türetilen dernekler
ve talep ettikleri" başlığında pdf olarak sundum.
Bir kez daha yineleyeyim ki, yardımlaşma, dayanışma karşıtı
değilim ve asla olmam da mümkün değildir.
Ancak bir ülkede sosyal dayanışma, yardım anlayışı, o
ülkenin geçim ve yaşam şekline dönüştürülmüşse, orada devlet tüketilmiş, rant
üzerine kurulu sistem oluşturulmuş demektir.
Ancak ve ancak devletin asli görevi olan adalet anlayışı zedelenirse,
devletin topladığı vergiler amacı dışında kullanılmaya başlanırsa, denk bütçe
yok edilip açık bütçe üzerine tesis edilen anlayışa geçilirse, yardımlaşma ve
dayanışma amacından çıkartılarak, rant ekonomisi devletin asli sistemi haline
dönüştürülürse, bu gün yaşadıklarımız
son derece normalleşir.
Toplum da sosyal devlet anlayışının bu olduğunu sanarak yaşadığı
soygun düzenine hamd eder hale getirilmiş olur.
Peki, Türk Kızılay'ın "Görmezden Gelmeyin" yardım
kampanyası bu ifadelerimin neresindedir?
Kendi çocuklarını bırakıp, ölüme terk eden bir devlet, nasıl
olur da başka ülke çocuklarına yardım toplayabilir, toplanmasına izin
verebilir, toplanan yardımları denetlemez?
Bu neye, kime, hangi çocuklar üzerinden sağlanan rant
sistemidir?
Örneğin, Kızılay'ın
Kanser ilaçlarıyla ilgilenmek görevleri arasında mıdır?
Velev ki öyle olsun.
Çocuk gelinler, Kızılay'ın görev alanındaysa, neden bu
konuda hiç sesi çıkmamaktadır?
Çünkü orada bir rant yoktur, sosyal bir adaletsizlik vardır
ve Kızılay bu konunun kendilerini ilgilendirmediğini düşünmüş olabilir.
Kendi çocukları kanserden, açlıktan ölürken başka ülke çocuklarına
yardım yapma çabası ne kadar değerli olabilir, ne denli inandırıcı olabilir?
Çocuklarımız Sağlık Bakanlığı'na dilekçe yazıyor, "Kanser
ilaçlarımızın parasını karşılayamıyoruz, ne olur devletimiz karşılasın"
diye.
Ancak ne Bakanlık ne de Kızılay veya başka kurumlar sessiz
kalmaktadır.
Kızılay'ın kendi
yayınlarındaki ifadesinde şöyle söyleniyor.
Bunu bilen Kızılay, savaşın yaratıcılarının, sebep
olanlarının ve sıkı destekçilerinin kim olduğunu, savaşın amacının
emperyalistlerin enerji ve 2100 yılındaki iklim değişimlerine göre, yeni
yerleşim alanları arayışları olduğunu bilmez mi, görmezden mi gelmektedir?
Detayları "Mantar değil, mantar gibi türetilen dernekler
ve talep ettikleri"
başlıklı pdf dosyasına (üstte) bulabilirsiniz.
Bakınız, Kızılay kanser konusunda sadece bir yerde haber
yapmış, o da şöyledir.
Ülkede 20 milyon kişi temiz suya muhtaç. Akaryakıt sıkıntısı
nedeniyle ise 9 milyon 400 bin kişi temiz suya erişimini tamamen kaybetti.
Çatışmalar sağlık sistemini de olumsuz etkiledi. 15 milyon 200 bin kişi temel sağlık olanaklarına erişemiyor. Diyabet, kanser ve hipertansiyon ilaçlarının tamamen tükendiği ülkede, önem arz eden travma setleri, ilaçlar ve kan torbaları ise tükenmek üzere. 13.11.2015 Kızılay yayınları.
Çatışmalar sağlık sistemini de olumsuz etkiledi. 15 milyon 200 bin kişi temel sağlık olanaklarına erişemiyor. Diyabet, kanser ve hipertansiyon ilaçlarının tamamen tükendiği ülkede, önem arz eden travma setleri, ilaçlar ve kan torbaları ise tükenmek üzere. 13.11.2015 Kızılay yayınları.
Görüldüğü üzere Türk Kızılay'ı sadece haber bağlamında
kanserli çocukların ilaçları üzerinde durmuştur.
Peki 6 Temmuz 2009'dan bu güne (1.1.2016 yaklaşık 7 yıl) ne gibi değişimler olmuş,
Kızılay bu konunun ne kadar takipçisi olmuştur?
Kocaman bir hiç.
Bununla ilgili azı haberleri yazının sonunda kısaca
vereceğim.
Üstte Birleşmiş Milletler'in demiştim.
Bunu biraz açalım.
Yazımın başlarında Somali hakkında, "Bu örgütlenmede en
büyük çetenin Birleşmiş Milletler teşkilatı" olduğunu ifade etmiştim ve o
yazımda bunun detaylarını sunmuştum.
Aynı BM'nin, 16 Aralık 2013 tarihinde Cenevre'den sesi
duyulmuştu.
2014 yılı Suriye operasyonları için 6.5 milyar dolar yardım talebinde
bulunuyordu.
Bu talepte bulunurken ve bu güne kadar, "Suriye'de savaşı
körükleyenler, oradan elinizi çekin" diyememiştir.
Cenevre'den yapılan çağrıda, BM Örgütleri ve STK'lar adına
Acil Yardım Koordinatörü Valerie Amos ve BM Mülteciler Yüksek Komiseri Antonio
Guterres, donörlere müdahale planlarını dile getirmişlerdi.
Amos, durumu dehşet verici bu kriz olarak tanımlamış "2014 yılında Suriyelilerin yaklaşık üçte
birinin insani yardıma ihtiyaç duyacağını düşünüyoruz. Uluslararası toplumun
yardımlarıyla, Birleşmiş Milletler, Kızılay ve ortak STK'lar yaşamsal
yardımların dağıtımına ve çatışmadan etkilenen sıradan erkeklere, kadınlara ve
çocuklara koruma sağlamaya devam edecek" demekteydi.
Oradaki Kızılay söylemi Kızıl Haç değildi, doğrudan Kızılay olarak
telaffuz edilmekteydi.
Garabet odur ki, Suriye'de savaşanlar Haçlı ordusunun
teröristleriyken, onların yaptığı talana yardım elini Türk Kızılay'ından ve
Türkiye'deki STK'lardan beklediklerini ilan ediyorlardı, ancak işin içinde BM
adının sadece anılmış olması, yapılacak yardımın sanki uluslararası boyutu
varmış gibi algılamamıza neden olmakta, yani psikolojik bir harekatın tam
ortasına Türk halkının yardım anlayışı itilmekteydi.
Müritleri tarafından, sağa, sola gürlemesiyle ünlendirilen
Erdoğan Efendimiz ise burada, "Savaşı siz başlatın, Türk halkı doymak bilmez iştahınıza alet
olsun, yok böyle bir şey" diyememişti.
Diyemezdi, çünkü Somali örneğinde gördüğümüz üzere şahsen
kendisi telefonla bağlanarak, Kurtlar vadisi ekibiyle para toplamaya yardımcı
olmuştu, şimdi çıkıp da bunu söylese, efendiler o vakit sifonu çeker miydi
korkusu elbet ki yeterliydi.
O dönemlerde bir de slogan vardı, SOMALI'ya yardım yok, onunki kader, Somali'ye var.
Nihayetinde 1-25 Aralık, onun fren mekanizması olarak çoktan
planlanmıştı, canları istedikçe bu frene basıyorlardı.
Somali yardımları ABD'ye gidiyor.
Yine Cenevre'den yapılan çağrıda Guterres, yaşananları ürkütücü
bir durumla olarak tanımlayıp, "2014
yılı sonunda Suriye nüfusunun çoğu yerinden edilmiş olabilecek veya insani
yardıma muhtaç konumda olabilecek. Bu siyasi bir çözüme duyulan ihtiyacı çok
daha önemli hale getiriyor. Şu an için uluslararası insani müdahalenin
desteklenmesi hayati bir önem taşıyor. Yalnızca sıkıntı çekmekte olan
Suriyelileri desteklemek için değil aynı zamanda mültecileri cömertlikle kabul
etmiş olan ülkelerin de desteklenmesi için geniş çaplı bir uluslararası
dayanışma büyük öneme sahip" diyordu.
Somali'ye giden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sanatçılar da eşlik etti.
Nitekim, 6.5 milyar dolarlık paranın 2.3 milyar doları,
Suriye içerisinde bulunan insanlar OCHA önderliğinde, Suriye İnsani Yardım Müdahale Planına, 4.2
milyar doları komşu ülkelerdeki mültecilere ve ev sahibi topluma yardım
sağlayan UNHCR liderliğindeki RRP6 için kullanılacak diye açıklanıyordu.
Burada dikkatinizi önemle çekmesi gereken konu, komşu
ülkelere sağlanacak olan 4.2 milyar dolarlık bölümüdür.
Bu para sağlanmış mıdır, sağlandıysa kimler kullanmıştır hiç
bir bilginiz var mı?
Açıkçası bu kısmı bir soru işareti olarak kafalarınızda yer
etmesi için detaylandırmayacağım, gereken bilgileri araştırmanıza bırakacağım
ki, hazır bilgi kafalarımızdan uçup gittiği için siz de merak edin istiyorum.
Üstte sunduğum pdf dosyasında ip uçlarını da vermeyi ihmal
etmedim.
Bu yardımların nasıl harcandığı hakkında İstihbarat
çalışması yapan Almanya'nın Başbakanı
Angela Merkel, 20 Eylül 2015 tarihinde, "Yardım programlarının tam olarak finanse
edildiğinden emin olmalıyız. Hep birlikte çalışarak sınırları daha güvenli hale
getirebiliriz" ifadesiyle aslında Türkiye'nin içinde bulunduğu
zorluğa değiniyor görünmekle birlikte, anlayanlara bu yardımların Türk hükümeti
tarafından nasıl kullanılacağına güvenmeyiz mesajı veriyordu.
Avrupa Konseyi'nden Başkan Donald Tusk ise, "En büyük
sorun para değil, durum sanıldığından daha zor. Avrupa, topraklarına yönelen
büyük mülteci akınıyla baş edebilmeyi umut ediyorsa, bunun için ihtiyaç duyduğu
kilit müttefik Türkiye" derken, aslında
Türkiye'nin para karşılığında istendiği gibi kullanılabilecek bir ülke konumuna
getirildiğini yüzümüze haykırmaktaydı.
Nitekim spekülatör Soros'un 4 Mart 2002 tarihinde Sabancı
Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, "Türkiye’nin stratejik konumu
nedeniyle en iyi ihracat ürünü ordusudur" sözleri Erdoğan ve hükümetince
doğrulanmış olmaktaydı.
Çünkü Davutoğlu, AB
liderlerine gönderdiği mektupta, "Mültecilerin hepsinin Batı'ya doğru
gitmesini istemiyorsanız, neden bizim onları Doğu'ya, Suriye içindeki güvenli
bölgeye geri göndermemize yardımcı olmuyorsunuz" diye soruyor, AB'nin
yapmak istediği 1 milyar Avro'nun, fark yaratabilecek bir miktar olmadığını,
Türkiye'nin Suriyeli mültecilere Eylül 2015'e kadar 7 milyar Avro harcadığını
söylüyordu.
Bu ne anlama geliyordu?
Aslında Davutoğlu'nun kem küm ettiği şey, "En az 7 milyar Avro
verirseniz, Suriyelileri dilediğiniz gibi yerinden etmenize göz yumarız"
anlamına geliyordu.
Ne de olsa arkalarına BM destekli Türk Kızılay'ını
almışlardı.
ABD Nüfus, Mülteciler ve Göçten Sorumlu Dışişleri Bakanı
Yardımcısı Anne Claire Richard, 24Mart 2014 tarihinde Al Jazeera'den Ece
Göksedef'e, Türkiye'den sığınmacı alacakları hakkında bazı açıklamalar
yapmıştı.
3 Nisan 2015 tarihindeyse, Türkiye’den kabul ettiği mülteci sayısındaki
rakamlar için, "bazı basın yayın organlarının haberlerinde yanlış yer
bulmuştur" açıklaması yapıyordu.
Bir nevi düzeltme açıklamasında, "Toplam 5.624
mülteciyi kabul ettik, Türkiye'den kabul edilen 664 Suriyeli bulunmaktadır,
toplam rakamın çoğunluğunu Iraklı, İranlı ve Afgan mültecilerden oluşmaktadır, ciddi
sağlık sorunları olanlar, travma yaşayanlar, özel tedaviye muhtaçlar, işkence
görmüşler, dul ve yetimler önceliklidir" açıklamasında bulunmuştu.
Neden Türkiye'den sadece 664 Suriyeli kabul ettiklerinin
gerekçesiniyse netleştirmemişti.
Aslında, Suriye Bölgelerarası Mülteci tespitinden görmek
veya aşağıda sunacağım bağlantılardan bazı
detayları görmek mümkündür. data.unhcr.org
Düşüne biliyor musunuz?
Haçlı ordusu İslam alemini talan ediyor, ülkesinin %
99,9'unun Müslüman olduğunu söyleyen ve İslami propaganda ile Müslimlerden oy
alanlar, Kızıl Haç'ın değil, Müslüman toplumların ve Müslüman olduğu iddiasında
olan Türk Kızılay'ı ve Türk STK'ları eliyle Haçlı Ordusu'na halkını, emeğini
peşkeş çekiyorlardı.
Yeni Yıla girerken yaşanan garabetler bununla da sınırlı
değil elbet.
Ülkede Şehit haberleri gelirken Cumhur'un başı Suudilerin
yanındaydı.
Vakitsiz ziyaret (Umre) ettiği Kâ'be de ne işi vardı
bilinmez ancak ülkendi Baş Komutan sıfatı taşıdığın ordunda askerlerin teker
teker Şehit düşerken, oralarda dolaşman mürit ve mü'min tarafından demek hoş
karşılanıyor ki, onca Şehit için değil yanında taşıdığın bir gazeteci için
ülkene dönüyorsun.
Elbet her can kıymetli ve yücedir.
Kimse ölüm üzerinden ve açlık üzerinden terbiye olmasın
isterim.
Lakin gazetecininki candı da, askerin, polisin ki can değil
miydi?
Onca şehit varken hangi akla hizmeten seni dünyada
itibarsızlaştıran Suudilerin yanına gidebildin?
Bunların elbet hesabı bir gün sorulur ama neyleyim ki, iş
işten geçmiş, ülkenin evlatları telef olduktan sonra sorulsa neye yarar?
Erdoğan Efendimiz'in Suudları ziyaretinde (Umre) bakın şehit
haberlerine.
Şırnak’ın Silopi ilçesinde şehit olan Astsubay Kenan
Yıldız’ın memleketi Adana toprağa verildi. 29.12.2015
Şehit Faruk Gezen’in cenazesi de önceki akşam helikopterle
Balıkesir Dursunbey’e getirildi. Binlerce kişi şehidi uğurlamak ilçeye için
geldi. 30.12.2015
Şırnak'ın sokağa çıkma yasağı bulunan Cizre İlçesi'nde
PKK'lılarla bu gece çıkan çatışmada 1 özel harekat polisi şehit oldu, 4 polis
memuru da yaralandı. 01.01.2016
Sokağa çıkma yasağı uygulanan Sur İlçesi'nde operasyonlar
devam ederken, teröristlerin tuzakladığı bombayı patlatması sonucu 1 asker
şehit oldu, 2 asker yaralandı. 01 Ocak 2016
MANİSA'dan görevli olarak Şırnak'ın Cizre İlçesi'ne giden
özel harekat polisi Erol Aktürk, PKK'lı teröristlerle girdiği çatışmada şehit
oldu. 01 Ocak 2016
Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki patlama ve çatışmada yaralanan
4 güvenlik görevlisinden 1’i şehit oldu. 01 Ocak 2016
Peki, Erdoğan Efendimiz dönerken ne yapmış?
Gazeteci Hasan Karakaya için uçakta Yasin okutmuş.
Merak ediyorum, şehitler için de o uçakta hiç Yasin
okuttunuz mu?
Çocukların rant kaynağı olarak kullanılması sadece Türk
Kızılay'ı için geçerli değil elbet ki.
Nükleer santral için çocukları kullanmaktan çekinmeyen bir
hükümet yapısı oluşmuştur.
O dönemde bunun ahlaksızlık olduğunu yazmıştım.
ÇAĞRI;
NÜKLEERE KARŞI 25 NİSAN'DA SİNOP'TA, 26 NİSAN'DA KADIKÖY'DEYİZ! başlığında
görebilirsiniz.
Sahtekarlık bu ülkede 77 yıldır geçim kaynağı haline getirilmiştir
ancak son 10 yılda özellikle teşvik edilir bir durumdadır.
Anımsarsanız ürettikleri yalana, sahtekarlığa neredeyse
üretenlerin bile kendileri bile inanır
durumlar yaşamıştık.
Prof.
Dr. Ayşe AKIN adıyla yayınlanan sahte karbonat mucizesi başlığında bir
kısmını görebilirsiniz.
İşin özeti şu.
Dinlere hâkim olan dünyaya hâkim olur, ancak dinlere ve dünyaya
hâkim olacak son kişi bile sen olamayacaksın.
Yeni yıla keşke böyle bir Türkiye'de girmemiş olsaydık.
Umarım önümüzdeki yılda güzel bir Türkiye'den yazıyor
olurum.
Türkiye'nin yeni Lawrens'lara ihtiyacı yoktur.
01.01.2016
Ahmet Dursun
Suriyeli Mülteciler: Türkiye’nin Müstakbel Vatandaşları.pdf
2017 UNHCR Türkiye Aylık İstatistikleri
2016 UNHCR Türkiye Aylık İstatistikleri
2015 UNHCR Türkiye Aylık İstatistikleri
Sadaka taşları nedir, hiç bilginiz var mı?
Sadaka taşları-Hayat Tarih Mecmuası.pdf
Sağlık Bakan Mehmet Müezzinoğlu, kanser tedavisinde
kullanılan proton tedavi merkezlerini incelediklerini belirterek,
"Önümüzdeki günlerde onunla ilgili kararımızı oluşturacağız." dedi.
20 Nisan 2013-cnnturk
Müezzinoğlu, birkaç ay önce ABD’ye yaptığı ziyarette kanser
tedavisinde kullanılan proton merkezlerini de ziyaret etmişti. Proton
tedavisini Türkiye’ye getirmeyi planladıklarını aktaran Müezzinoğlu, bu
merkezin Etlik Şehir Hastanesi’nde hayata geçirileceği müjdesini verdi.
Hâlihazırda kanser tedavisinde kullanılan X ışınları, sağlıklı dokulara zarar
verebiliyor. Proton tedavisi ile enerji, sağlıklı dokuların zarar görmemesi
için proton demetleri ile insan vücuduna aktarılıyor. Böylelikle ışınlar sadece
kanserli bölgeye temas ediyor. Dünyada, 10 tanesi ABD’de olmak üzere, 37 proton
tedavi ünitesi bulunuyor. 22 Ekim 2013-Zaman
Etlik Şehir Hastanesi
Proton Therapy Center
Proton Terapi Merkezinde Kanser Tedavisinde kullanılan en
son teknolojilerle bilgi alındı.
Müezzinoğlu başkanlığındaki heyet 18 Nisan 2013 tarihinde
San Diego’daki Scripps Proton Tedavi Merkezini ziyaret etti.
Proton Terapi Merkezinde Kanser Tedavisinde kullanılan en
son teknolojilerle bilgi alındı. proton-cancer-treatment.com






Hiç yorum yok:
Yorum Gönder