IŞİD militanı, mülteci kılığında Avrupa'ya sızmış.
Alman iç istihbarat servisi Bundesamt für Verfassungsschutz
(BfV) Başkanı Hans-Georg Maassen, ZDF
televizyonuna konuşmuş.
Konuşmada ilginç detaylar vermiş.
Bu detayları veriş şekli hayli ilginç olmalı.
Almancam olmadığı için İngilizce kaynaktan anladığım
kadarıyla Maassen, Alman
istihbaratının, AB’ye giriş yapan teröristlerin kimliklerinin belirlenmesi için
kapsamlı bir çalışma yürüttüğünü söylemiş.
Almanya’ya giriş
yapan IŞİD militanlarıyla ilgili daha evvel Cezayir istihbaratından bilgi
geldiğini , yüz den fazla ihbarı da kendilerinin değerlendirerek yaptıkları
çalışmalarında basına yaptıkları önceki araştırmalardan da anlaşılacağı üzere,
şimdiye dek 790 Alman vatandaşının,
terör örgütlerinin saflarına katılmak için Irak ve Suriye’ye gittiğinin tespit
edildiği, bunların yaklaşık üçte birinin geri döndüğü ifade ettiğini söylemiş.
Bunun anlamı çok derin ifadeler içermektedir.
Nitekim 18 Ocak 2016'da Almanya Dışişleri Bakanı
Frank-Walter Steinmeier, AB'ye sığınmacı göçünün engellenmesinin anahtarının
Türkiye'nin sınırlarını etkili biçimde koruması ve üçüncü ülkelerle vize
muafiyeti anlaşmalarını iptal etmesi olduğunu söylemiş, Türkiye tarafından
sığınmacı göçünün engellenmesiyle ilgili kabul edilen yükümlülükler tam
kapsamlı biçimde yerine getirilmediğini belirtmişti.
Bu aslında Türk hükümetine örtülü bir tehdit içermekteydi.
Çünkü 1 Eylül 2015 tarihinde Merkel, mülteciler konusunun artık olağanüstü durum
haline geldiğine işaret etmiş, Almanya'ya gelen mültecilerin sadece Suriyeli
değil, Irak, Afganistan, Yemen, Eritre, Somali, Nijerya ve daha birçok ülkeden
kaçan insanlar olduğunu ve Almanya'yı güvenli buldukları için geldiklerini
söylemişti.
Yani Almanya tehlikeye düşerse, herkes tehlikeye düşer demek
istemişti ki, bu d örtülü tehdidin başka bir yansımasıydı.
Gerekirse milyarlarca Avro ile hükümetleri satın
alabileceklerini de terbiyesiz ve küstahça ima edebilmişti.
Nihayetinde, 18.01.2016
tarihinde Almanya’ya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck ile basına açıklamada
Yunan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopoulos, Türkiye’nin mülteci akınını engelleme
konusunda görevini iyi yapmadığını öne sürmüş, Yunanistan’ın tek başına mülteci
sorununu çözemeyeceğini dile getirerek, AB’den yardım istemiş ve Yunanistan'ın
sınırları AB'nin de sınırlarıdır diyerek , AB sınır koruma birliği Frontex
başta olmak üzere diğer ortakların katkısının da çok önemli olduğunu
söylemişti.
Bu açıklamanın 2 gün sonrasında, "Bakan Ala, egemenlik hakkımızı devredecek yasa çıkartacağız dedi" başlığında, yaklaşık 5 yıl evvel kurulan FRONTEX'in asıl amacı ise Arap
Baharı'nın etkisiyle oluşacak göç dalgasını bastırmak ya da kontrol altında
tutmaktı demiştim.
Söylediklerimin, teker teker gerçekleşiyor olması, muhtemel
başkanlık sisteminin de ön çalışmasında birilerinin yardımcı olduğu anlamına
gelir ki, bunu aslında Sabancı suikastının faili terör örgütü DHKP/C üyesi
İsmail Akkol'un neden bir ay sonra Türkiye'ye gelmeyip, bir ay önceden
geldiğinin de sinyallerini vermiş olmaktadır.
Zira bir ay kadar sonra gelse, zaman aşımından düşecek olan
dava ortada dururken, 20 yıla bir ay kala neden Türkiye'ye girdiği de kendini
göstermiş oluyor.
Burada DHKP-C'nin kuruluşuna, kimlerin kurduğuna,
DEV-SOL'dan nasıl DHKP-C'ye döndüğüne bakarsanız, Almanya'nın İslami cemaatleri
ve İslamcı terörü nasıl desteklediğini de göz önüne alırsanız, bazı detayları
yakalayacağınızdan hiç şüphem yoktur.
Nitekim Türk halkı öyle sanıldığı kadar da aptal değildir.
Halk artık gerçekleri görmeli, "Ya devlet başa, ya
kuzgun leşe" demelidir.
Aksi halde başkanlık sistemi gelecek olursa, kimlerin başa,
kimlerin leşe konduğunu da anlamış olacaktır.
DHKP/C üyesi İsmail Akkol'un Türkiye'ye elini kolunu
sallayarak girmiş olmasından, istihbarat örgütlerinin haberinin olmaması ve bir
balıkçının fark etmesi ve ihbar etmesiyle, aradan zaman geçtikten sonra
yakalanmış olması tamamen bir senaryodur.
Hans-Georg Maassen'in ifadelerine yeniden dönecek olursanız,
örtülü mesajın da sırrını çözmüş olacaksınız.
Daha da açacak olursak, yabancı istihbarat servisleri şu
mesajı vermişlerdir.
"Eğer sözümüzden, çizgimizden çıkarsanız, daha çok
İsmail Akkol'ların Türkiye'ye sızdırıldığını, yapılacak eylemlerle anlamış
olacaksınız" denmiştir.
Acaba o söz nedir, mesele de budur.
Hükümet, dış güçlerin kendilerine verdiği talimatlardan
"OSLO sürecinde olduğu gibi" çıkarsa, başına gelecekler yakındır.
Eskiden beri bilinen gerçek şudur.
Bir ülkede rejim kökten değişecekse, çok önemli kişilere
suikast düzenlenir.
Bu ilke yazık ki yeniden hortlatılacak gibi görünmektedir.
Benden uyarması.
07.02.2016
A. Dursun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder