Sınır tanımayan doktorlar, sözcük olarak kulaklara iyi
geliyor.
Sonuçta insan sağlığı ve yaşamı kutsaldır, saygıyı hak
ediyor diye düşünüyorsunuz.
Ama kazın ayağı göründüğü gibi çıkmıyor.
Zaten hep şunu sormuşumdur.
Sınır tanımamak ayrıcalığını size kim sağlıyor, savaş
yaşanan bölgelere gidiyorsunuz ne IŞİD, ne başkası tarafından saldırıyla uğramıyorsunuz,
mutad bir kaç vaka dışında neredeyse tüm dünya sizden yana gibi.
Nihayetinde işin sırrı ortaya çıkmış.
Syria's UN envoy blames MSF over fatal hospital attack
Syria's United Nations envoy has accused the medical aid
charity Medecins Sans Frontieres (MSF) of being a front for French
intelligence in Syria and dismissed allegations that Russian air strikes
destroyed one of its hospitals. abc.net.au
İdlib'de sınırsız doktorların hastanesi vurulmuş.
Batı, Rus uçaklarını suçlayınca Ruslar da doğal olarak ret
yanıtı vermişler.
Ruslara göre hastaneyi vuran uçaklar İncirlik'ten kalkış
yapmış, bu da "koalisyon ortaklığı ile Türkiye'nin de dahili olduğu tezini güçlendiriyor"
denmiş.
Rusların bu sözleri, Suriye’nin BM Daimi Temsilcisi Beşar
Caferi tarafından da desteklenmiş.
Caferi, "İdlib’deki hastane, ABD öncülüğündeki
koalisyon güçleri tarafından vuruldu, sınırsız doktorların sözde hastanesi, Suriye
hükümetiyle hiçbir görüş alışverişinde bulunmadan, Suriye’de Fransa
istihbaratının bir uzantısı olarak çalışan Sınır Tanımayan Doktorlar denilen
sözde bir Fransız ağı tarafından kuruldu” şeklinde açıklamada bulunmuş.
Caferi ayrıca, "sınırsız doktorlar bizden izin almadan
çalışıyor, bu nedenle her sunucu göze alıyorlar" demiş.
Baştan söyledim, insan sağlığı ve yaşamı kutsaldır ve
savunulmalıdır dedim.
Ancak Caferi'nin dediği gibi, madem insan hayatına önem
veriyorsunuz en azından girdiğiniz topraklardaki hükümete haber verin, izin
isteyin ki, izin vermediler biz de sağlık için girdik diyebilin.
Ama adamlar sanki sınırsız doktorlar değil, sınırsız dünya
jandarmaları.
Yine Caferi, önemli şeyler söylemiş.
Diyor ki; "ABD yönetimi Suriye'de bir Kürt gruba destek
veriyor, Türkiye bile ABD'nin bu politikadan vazgeçmesini istiyor. Suriye’de çıkarların
çatışması oluyor, ilginç olan ise ABD'nin desteklediği bazı Kürt grupların
Suriye tarafından da destekleniyor olmasıdır. Bunun doğal sonucu da, Kuzey Suriye'deki zaferler, Suriye ordusu ile
Kürtlerin, Suriye halkının tamamı için kazandığı ortak zaferlerdir. Suriye
ordusunun doğrudan desteğinden herkes istifade ediyor" demiş.
Bu ilginç açıklama, derinlemesine analiz gerektiriyor.
Çünkü Rusya ve ABD ortak çıkarları için iş birliği yapıyor,
her ikisi de bazı grupları destekliyor, Türkiye ne yapacağı meçhul konumda
duruyor, Orta Doğu'da Müslüman kanı akmaya devam ediyor.
Tüm bunların yanında AKP hükümeti emperyalizmin maşalığını
yaparken, nasıl bir közün içine sokulduğunu bilmez durumda kalıyor.
Nitekim, OSLO ve açılım süreçlerinde, İngiltere'nin
hakemliği Türkiye'nin nasıl parçalanacağının da sinyallerini veriyordu.
Buna rağmen çoğunlukla iktidara gelen AKP, ülkenin kaç
parçaya bölüneceğinde henüz ağa babalarıyla anlaşamamış gibi görünüyor.
Türkiye'nin obüs toplarından ateşleme yapması da, bu
şaşkınlığın belirtisi olduğu halde, Türk halkı henüz bu konuda uyanamamış,
hükümetin PKK operasyonları ile gözleri perdelenmektedir.
İşin içine TSK'nin yaptığı operasyon görüntülerini ve her
gün bağışıklık kazandığımız şehit haberlerini de ilave ederseniz, Türk halkının
AKP'ye destek vermekten başka seçeneği kalmadığını da görürsünüz.
Bu sadece halkta değil, sıradan ama istihbarat örgütlerince
desteklenen iç muhalif partilerde de kendisini göstermektedir.
Örneğin Doğu Perinçek'in her fırsatta AKP'yi destekleyen açıklamalar
yapması, parti ve Perinçek'in arkasındaki dış istihbarat örgütlerinin de
izlerini göstermektedir.
Bu adara görmemiz
gereken bir şey daha var.
BM Güvenlik Konseyi (BMGK) 16.2.2016 tarihinde , Türkiye’nin
Suriye’deki YPG güçlerini vurmasını görüşmek için Rusya'nın isteği üzerine dün
toplanmıştı.
Toplantıdan sonra sözlü açıklama yapan Venezüella’nın BM
Daimi Elçisi ve Dönem Başkanı Rafael Ramirez Carreno, BMGK’nın Türkiye'nin top
ateşini durdurması yönünde ortak görüşe vardıklarını söylemesine rağmen,
Anadolu Ajansı'nın "Carreno daha sonra bu açıklamasını düzeltti ve
BMGK’da Türkiye konusunda uzlaşı sağlanmadığını ve herhangi bir karar
alınmadığını söyledi" demesi kafalarda karışıklık yaratmıştı.
Fakat dış basında Carreno'nun böyle bir düzeltme yaptığına
dair güncelleme yoktu.
Tam bu arada, RT televizyonunda yayımlanan In The Now
programında konuşan Zaharova, "Türkiye-Suriye sınırında şu anda yaşananlar
tam bir hukuksuzluk. Türkiye sınırın diğer tarafındaki yerleşim bölgelerine
topçu saldırısı düzenliyor, buraya para, insan ve malzeme transfer ediyor. Bunu
da sadece bu bölgelerin, uzun süre besleyip destekledikleri terörist ve
radikallerden arındırılmasına dayanamadıkları için yapıyorlar" diyordu.
Bu da şunu göstermektedir.
Türkiye'de basın, muhalefet ve iktidar, muhtemeldir ki dış
istihbarat örgütleri tarafından kontrol altındadır.
Nitekim, Perinçek'in hapisten çıkar çıkmaz FETÖ'den tıpkı
Erdoğan ağzıyla bahsetmesi, 7 Kasım 2015 tarihinde yazdığı, "Vatan
Savaşını kazanmak için doğru mevzilenme" başlıklı ve 31 Temmuz
2015'te yazdığı, "Saray savaşı mı vatan savaşı mı" başlıklı
yazılarını incelediğinizde, neden AKP ile aynı ağızdan konuştuğu ve arkasındaki
destekçi güçlerin kim olduğunun ip uçlarını göreceksiniz.
Özetle şunu demek istiyorum.
CIA görevlisi Vamık Volkan ve Beşir Atalay ortaklığı ile, başbakanlığa bağlı, Psikolojik Savaş Mrkezi tarafından destekli, dış istihbarat örgütlerinin de içinde olduğu, "TÜRK MİLLETİNİ UYUTMA" projesiyle karşı karşıyayız.
Uyutulmamızın sebebiyse, Yugoslavya'da da
uygulamaya konmuş olan, tıpkı bizde de üst seviyelerde uygulanan, eğlence
programları, diziler, yasaklar gibi uygulamalarla beyin felcine uğratılan
toplum, "Türkiye'nin kaç parçaya bölüneceğini anlamaması"
mücadelesidir.
Dış dünya ile, Türkiye'deki medyanın haber
veriş yöntemleri, Türk milleti üzerinde oynanan oyunları açıkça
sergilemektedir.
Bu gün bunları göremeyenler için buraya
tarihe not düşmek için söylüyorum.
Yeni bölünme anayasası ve içine katılan
başkanlık sistemi eğer meclisten geçerse, veya halk oylamasına (Referandum)
sunulursa ve sonuç onları istediği gibi çıkarsa, işte bunu o gün okumanızın
artık faydası kalmamış olacaktır.
Çünkü o gün geldiğinde, Türkiye'nin Sevr'deki
gibi mi yoksa daha fazla parçaya mı bölünmesi gerektiğini tartışıyor olacağız
ve satılmış akademisyenler, kiralık gazeteciler TV'lerde size bunu ısıtıyor
olacaklardır.
Nitekim, Kürdistan sözünü 15 yıl evvel ne
medya ne TV konuşamıyorken, Erdoğan tarafından TBMM kürsüsünden seslendirilmeye
başlanmış olması, türbanlı milletvekilleri, takunyalı cumhurbaşkanları söz
konusu bile edilemiyorken , Tayyip efendi ve avenesi "Kürt demek yasaktı bu ülkede, öyle mi? Kürtçe şarkı, türkü yasaktı. Sokakta Kürtçe konuşmak yasaktı. Anne evladıyla cezaevinde Kürtçe konuşamıyordu. Bölgede seyahat etmek, yaylaya, mezraya gitmek yasaktı. Yol yoktu, öğretmen, okul yoktu, hastane, doktor yoktu. Bunların hepsini biz çözdük" diye teyit ettiklerini, artık
bunların normalmiş gibi hafızalarımızda yer etmesi, o kesimin dış güçlerin arka
bahçesi haline gelmesi tesadüf değildir.
Bunları unutan toplumun, bölünmesi de
kaçınılmazdır.
Erdoğan'ın "yaylaya, mezraya gitmek yasaktı" sözlerinin arka planını aşağıdaki başlıklardan göreceksiniz, yaylalara kimler, neden gidecekmiş de biz ne anlamışız, öğreneceksiniz.
Gelecek de bir gün gelecek ve iş işten geçmiş
olacak.
Ülke bölündüğünde ne ibadet yapacak
topraklarınız ne de hür fikirlerinizi açıklayabileceğiniz dostlarımız kalmamış
olacaktır.
Benden uyarması...
17.2.2016
A. Dursun
Arşivlerden, hafızalara...


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder