Ya aklını kullanacaksın ya dinini, hem akıllı hem dindar olunmaz. Ahmet Dursun
Use either your rational mind, or your faith; because faith and common sense contradict each other.
8 Mart 2016 Salı
Bu kez Davutoğlu, paydaşlarını işgale çağırdı.
Siz nasıl inanlarsınız böyle?
Sizi kim, nerelerde yetiştirdi, besledi, büyüttü?
Lafa bakın lafa.
"NATO'nun, sınırlarımızdan girerek işgal edişini görmek
isteriz" demesini
isteyenler, "böyle diyeceksin ama kimse bunu fark etmeyecek" dese.
Sadece dilediklerimiz,
özel anlaşmalılarımızın anlayabileceği, yani paydaşların kendi arasındaki lisanla
anlatmasını denemek istese, haydi bakalım bunu nasıl söylersin deseler ancak
böyle söylenebilir.
Tüm bunların örtüsü olarak, eskiden olsaydı "türbanlı
bacılarımız" diye birileri veryansın ederek perdeleme görevini,
(şimdilerde paralel dedikleri) ortaklarının yardımıyla çözerlerdi.
Ancak şimdilerde o bacılarını, kendi ağabeylerine
dövdürdükleri için perde olarak "türbanlı bacılar" acıtmaya başladığından
ötürü yetersiz kalınca, "üçüncüsü cinayettir" dedikleri köprününtabliyesini yerleştirme şovlarıyla örtü görevini
yerine getiriyorlar.
Bu da yetmiyor, canlı yayında IC İçtaş'ın Yönetim Kurulu
başkanı İbrahim Çeçen ile işçilere ikramiye verilmesi konusunda, canlı yayında
pazarlık yaptı.
Yandaş medya o günden beri durmaksızın aynı haberi değişik
şekillerde örneğin, "Erdoğan 3.
köprüden makam aracıyla da geçti" veya "Erdoğan törende Başbakan Davutoğlu ile birlikte kaynak yaptı" ya da "Köprüsü'nün son tabliyesi yerleştirildi" veya "3. köprüde, köprü şeklinde kol böreği
ziyafeti" gibi şekillerde ısıtıp ısıtıp gündeme getiriyor.
Burada ilginç bir konu var, o da Erdoğan'ın "Temeli attığımız
gün birileri Olmaz canım diyordu. Hele hele Gezi olayları başladığı zaman 'İşte
bu iki tane beton yığınıyla kalır' diyorlardı. Bunlar yazıldı, çizildi, hatta
hatta buralara kadar zahmet edip geldiler, denizde gösteriler yaptılar. Ama
onlar onu yaparken biz dedik ki hayır. Biz bunları birleştireceğiz..."
ifadeleridir.
Nitekim aynı Erdoğan, 3. köprünün cinayet olacağını
söylüyordu, o Erdoğan'la bu Erdoğan arasındaki tek fark makam, mevki durumudur,
yoksa zihniyette hiç bir değişiklik olmamıştır.
Yalan, dolan tüm hızıyla sürmekte, yazık ki halk bunu görememektedir.
Üstelik ağızlarına edilen türbanlı bacılar da bu senaryonun
tam da merkezindeler.
Yani yerlere atılan, dayak yiyen türbanlı bacıların
arkasındaki güçler, birileriyle anlaşmışlardır, tıpkı Gezi olaylarında
anlaştıkları gibi anlaşmış, hükümete mağdur edebiyatı yaratmanın değişik
pozisyonlarına girmektedirler.
Nitekim o bacılar, Erdoğan'ın kandırılmasında baş rolü üstlenenlerdir.
Tüm bu şaklaban medyanın yaptıklarının nedeni açık değil mi?
Türbanlı bacılar yine sahnededir, bu kez türban için değil,
türbanı kafalarına geçiren müstevlilerin doymak bilmez emelleriyle tevhit
edilmiş biçimde faaliyetteler.
Nitekim, müstemleke valisiymiş gibi, dış güçleri göreve çağırmanın
başka anlamı yoktur.
Zira Erdoğan, daha 32 gün evvel (6 Şubat 2016) Dakar
Havalimanı'nda, Senegal Devlet Başkanı Macky Sall ile düzenledikleri toplantıda
Rusya için, "Bizi Esed çağırdı. Her davete icabet edilmez.
Çünkü orada
devlet terörü estiren bir Esed vardır. Zalimdir, katildir. Onlara destek veren
de o suça ortaktır" diyordu.
Yanlış mı diyordu?
Hayır, son derece ve ender doğru ifadelerinden birini
söylüyordu.
Gerçi o konuşmada da camına konan yazıyı okuyordu ancak
tahminime göre bir an camına konandan değil tamamen spontane vaziyette konuştuğu
anda bunu söylemişti.
Şimdi geçmişe dönersek, Esad çıkıp "Türkiye NATO toprağıdır demek ne anlama geliyordu
Ey Erdoğan" dese ne yanıt vereceksiniz?
Tıpkı "3. köprü İstanbul için cinayettir" deyip
şimdi, "Temeli
attığımız gün birileri Olmaz canım diyordu" demek ne kadar
milleti hafife almaksa, milletin aklıyla alay etmek, aşağılamaksa,
Davutoğlu'nun "NATO'yu sınırlarımızda görmek isteriz"
söylemi de aynı oranda milleti aşağılamaktır.
Sanırım Esad ve Putin'in hafızası bizim kadar kaybolmuş
değildir, bunları bizim suratlarımızın orta yerine çarpacaklardır.
Türbanlı bacıların, havuz medyasının tüm faaliyetlerinin
ardındaki gerçek NATO'ya yapılan işgal davetiyesini örtmek.
Türbanlı bacılar işe yaramayınca, örtü olarak bir çok şey
devrede ama en değerlisi cinayet saydıkları köprüye sığınmak oldu.
Ancak bu sığıntı vaziyet, Davutoğlu'nun NATO Genel Sekreteri
Jens Stoltenberg'e yaptığı, "Sınırımızda NATO varlığını görmek isteriz"
açıklamasına asla örtü olamayacaktır.
Nitekim Davutoğlu'nun
NATO'ya "4. maddeyi devreye sokması" çağrısı üzerine NAC (Kuzey
Atlantik Konseyi), 28 Temmuz 20015
yılında Stoltenberg başkanlığında toplananmış ve başkan olarak "NATO bu çabaların
bir parçası değil. İkili olarak Türkiye ve ABD arasındaki görüşmelerin
konusudur" açıklamasıyla Davutoğlu ve dolayısıyla Türkiye'yi
aşağılar tarzda açıklamada bulunmuştu.
Neden aşağılar tarzdaydı diyorum?
Çünkü NAC toplantısına katılan ülkeler, daimi temsilci
düzeyinden daha düşük bir seviyede temsil edilmişti.
Durumu fark eden Davutoğlu, daimi Temsilci Büyükelçi Fatih
Ceylan yerine Daimi Temsilci Yardımcısı Gülin Dinç'in toplantıya katılmasını
istemişti.
Yani Türkiye'yi dikkate almayan, hesaba bile katmayanlara
şimdi çıkıp, "Sınırımızda varlığınızı görmek isteriz"
diyorsun.
Bu açık ve net olarak hem kendi siyasetinin ne düzeyde
olduğunu hem de ülke yönetecek durumda olmadığını, söylediklerinden habersiz ve
üç adım sonrasının hesabını bile yapamayacak kadar yetersiz olduğunuzun açık
bir delili değilse nedir?
"Hayır, biz her söylediğimizin bilincindeyiz, 2023
vizyonumuzun içinde bunlar vardır, her şeyi bilinçli yapıyoruz" derseniz o
vakit size şu soru sorulmazı elzemdir.
1- "Hangi müstevlilerin doymak bilmez emelleriyle
tevhit edilmiş vizyonunuz vardır?"
2- Davutoğlu'nun NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'e
yaptığı, "Sınırımızda
NATO varlığını görmek isteriz" açıklamasından sora aynı şahsın,
"Türkiye ve
Yunanistan’ın kara sularına doğru genişletiyoruz, NATO gemileri Ege denizinde
göçmen gemilerini durdurmak için bulunmuyor. Türk ve Yunan yetkililere yardımcı
olmak amaçları. Bu alanda insan kaçakçılığını önlemeye çalışmak. Suriye’deki
durumu da değerlendirdik, bu istihbarat izleme çabalarını artırma kararı aldık
Türkiye-Suriye sınırında" ifadesi, yüzünüzü kızartamıyor mu?
Neden yüzünüzü kızartmıyor mu ifadesi kullandım?
28 Temmuz 20015 yılında Stoltenberg, "NATO bu çabaların
bir parçası değil. İkili olarak Türkiye ve ABD arasındaki görüşmelerin
konusudur" açıklamasıyla aşağılıktan sonra Stoltenberg'in,
"istihbarat izleme çabalarını artırma kararı aldık Türkiye-Suriye sınırında"
söylemi utanç verici değil midir?
Şimdiki söylemiyle, aslında bu kararı kendilerinin daha
evvel verdiğini, sizin sadece bu karara katıldığınızı açıklamanız için, Brüksel'de
bulunan NATO Ana Karargahı'na çağırıldığınızı başka ifadeyle, tüm dünyaya sizi
nasıl yönettiğinizi adeta haykırmak için çağırılmış olduğunuzu ve sizin de
bundan duyduğunuz gururu açıklamış olmuyor musunuz?
Aksi halde Sekreter tüm dünyaya hitaben, "istihbarat
izleme kararı aldık Türkiye-Suriye sınırında" demiyor, dikkat ediniz "istihbarat
izleme çabalarını artırma kararı aldık Türkiye-Suriye sınırında"
diyor.
Yani yeni alınmış, Davutoğlu'nun isteği üzerine alınmış bir karar olsaydı, " izleme çabalarını
artırma kararı" diyemezdi.
Demek ki daha evvel bu karar bir yerlerde tahminen ABD'de
alınmış ki, artırma kararı verilmiş ve siz sadece bu karara, "uydum hazır olan
imama" demek için oraya davet edilmişsiniz.
Stoltenberg'in, “Keşif
ve gözetleme yapacağız, bilgi toplayacağız ve bu bilgileri eş zamanlı olarak
Türk ve Yunan sahil güvenliği ve Frontex ile
paylaşacağız" sözü ise tamamen bir şok etkisi yaptı.
Neden şok etkisi
yaptı?
Çünkü istihbarat bilgilerini Frontex ile paylaşacağız diyor.
İyi de bu Frontex nedir ki şok etkisi yapsın diyenler olacaktır.
Bu size utanç vermeyebilir lakin en azından bana, benim gibi
düşünenlere utanç kaynağıdır.
İşin diğer garabet ayağı ise, ATO Congresium'da düzenlenen
"Hak-İş Dünya Kadınlar Günü" etkinliği programında konuşan Erdoğan'ın
sözleri oluyor.
Brüksel'de bulunan NATO Ana Karargahı'na çağırılan
Davutğlu'na, parayı alıp döner diye örtülü talimat veriyor.
7 Mart 2016 tarihli konuşmanın 4:22 dakikasında, "Kadının Nisa, insan
olarak kabul edilmesi" diyor.
Bunu aşağıda inceleyeceğiz.
Konuşmasının 21:40 dakikasında, "3 milyon mülteciye 10
milyar harcadık, bu faturalı harcama, bir de faturasız kısmı var" diyor.
Yahu, "ülkende kendi insanının çile çekmesinden zevk aldığını
anlatan bir açıklama yap" deselerdi sanırım ancak böyle söyleyebilirdi.
Tam aksine, "ülkendeki insanların çektiği çileyi görüp,
elinden bir şey gelmediğini, ülkenin tüm kaynaklarını sattığın için bir yerlere
yalvardığını açıklayan ifadede bulun" deselerdi ancak 22:30 dakikasındaki
gibi, "Şu anda 3 milyon insan
ülkemde. 3 milyar Avro destek vereceğiz, dediler. 4 ay geçti. Hala verecekler.
Sayın Başbakan şu anda Brüksel'de. Temenni ederim ki bu parayı alarak
döner" şeklinde konuşabilirdi.
Bu alenen ülkemiz insanlarına yaşatılan eziyetin, çile ve
işkencenin itirafıdır.
Zaten kendisinin ifadesiyle, "milletim çileye
alışıktır" söylemi aslında milletin değil, KaçAK Sray'ın besin
kaynaklarında sıkıntıya düştüğünün de bir ifadesiydi.
Merak etmeyin Hz. Erdoğan Efendimiz, Türk vatandaşlarının
vergileriyle Terörist ve mülteci beslensin diye, 2018 sonuna kadar mülteciler
için 3 milyar Avro daha teklif edilecekmiş.
Dikkat edin verilecek demiyorum,
henüz Davutoğlu'ndan beklediğiniz kısım alınamamışken ağzınıza bir parmak bal
daha çalmışlar ve toplam yardım 6 milyar Avro olacakmış, haydi milleti buna
hamd ettirmeye şimdiden başlayın derim.
Gelelim şu Nisâ konusuna.
Medine döneminde, hicretin dördüncü yılında 176 ayet olarak
gelmiş olup, tamamında değil ama büyük kısmında kadınlar hakkında hükümler
olduğu için ayet, Kadın (Nisâ) olarak adlandırılmıştır.
4/1'de, Ya eyyuhan nasutteku (Ey insanlar, takva içinde
olun) dediği için, sanırım Efendimiz Hz. Tayyip'in aklında ancak o kadarı
kalmış olsa ki, konuşmasında "Kadının Nisa, insan olarak kabul
edilmesi" ifadesi kullanabiliyor olmalı.
Aksi halde Nisa, insan
değil, kadın anlamındadır.
Nitekim Suudilerin, "Kadın İnsan mıdır tartışması" yapmasından
etkilenmiş de olabilir ve kadın insandır anlamında, kardeşleri Suudilere
gönderme yapmış da olabilir, o kısım kendisinin bileceği iştir.
Nisa suresinden sonra Medine'de inen sekiz ayetlik zilzal
(deprem) ayetini de ben size anımsatayım.
Nitekim sayenizde ülkemizde insanların yaşadığı ekonomik
deprem bunu anımsatmamı gerektirdi.
Zilzal, kıyametin
kopmasından, yeniden dirilip hesap vermeden,
ettiklerinin karşılığını herkesin bulacağından bahseder.
Umarım ki siz de karşılığınız hem bu dünyada hem öte dünyada
bulursunuz.
Ravilerden bahsetmeden evvel, ravilerin ne derecede
güvenilir olduğunu ya da neleri gizlediğini görelim.
Sahih-i Buhari - Bölüm 1 : Ebu Hüreyre Şöyle demiştir.
Nebiyy-i Ekrem salla'llahu aleyhi ve sellem'den iki kap ilim belledim.
Bunlardan birini nisar ettim. Diğerine gelince, "onu meydana çıkaracak olsam benim şu boğazım
kesilir". 100
Bu nedenle okuyuculara, "ravilere fazla güvenmeyiniz, daha size
söylenmeyen ne gerçekler var bilmezsiniz" diyerek Nisa suresi hakkında bazı ravileri sunayım.
08.3.2016
A. Dursun
Kütüb-ü Sitte - Hadisler 500 : Resûlullah, "Bunlar
hakkında Allah hükmeder" cevabını verdi. Arkadan Nisâ suresi nazil oldu:
"Allah çocuklarınız hakkında erkeğe, iki kızın hissesi kadar tavsiye
eder..." (Nisâ 11).
Kütüb-ü Sitte - Hadisler 500 : 551 - Dâvud İbnu'l-Husayn
anlatıyor. Ümmü Sa'd Binti Rebî'ye Kur'ân'dan okuyordum. Bu kadın Hz. Ebu Bekir
es-Sıddîk'ın terbiyesinde yetişen bir yetime idi. Ben Nisâ suresinin 33.
ayetini "vellezîne âkadet eymânukum" diye okuyunca müdahale ederek:
"Öyle okuma fakat "vellezîne akadet eymânukum" diye oku. Bu ayet
Hz. Ebu Bekir ve oğlu Abdurrahman hakkında nazil oldu. Oğlu, İslâm'ı kabul
etmeyince Hz. Ebu Bekir, ona miras bırakmayacağım diye yemin etmişti. Bilâhare
Abdurrahman Müslüman olunca, Cenâb-ı Hakk, mirastan nasibini ayırması için Hz.
Ebu Bekir'e bu ayetle emir buyurdu" dedi.
Kütüb-ü Sitte - Hadisler 500 : Bunun üzerine Ömer çağırıldı
ve ayet kendisine okundu. Ömer yine: "Allah'ım şarap hakkında bize
tatminkâr bir açıklamada bulun" dedi. Bir müddet sonra Nisâ suresindeki:
"Ey iman edenler! Sarhoşken ne dediğinizi bilene kadar, cünüpken, -yolcu
olan müstesna- gusledene kadar namaza yaklaşmayın..." (Nisâ , 43) ayeti
nazil oldu. Ömer çağırıldı ve ayet kendine okundu. Ömer yine: "Allah'ım
şarap hakkında bize tatminkar bir açıklamada bulun" dedi.
Kütüb-ü Sitte - Hadisler 900 : Ben de ona Nisâ süresini
okumaya başladım. Ne zaman ki, "Her ümmete her şahit getirdiğimiz ve ey
Muhammed, seni de bunlara şahit getirdiğimiz vakit durumları nasıl
olacak?" mealindeki ayete (41. ayet) geldim.
Kütüb-ü Sitte - Hadisler 4600 : kış mevsiminde indiği için
kış ayeti denen ayet de, Nisâ suresinin baş
tarafındadır. Sahih-i Buhari - Bölüm 11 : KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ
Başlık; Mehir; Nisâ Sûresi âyetlerinin tefsîri;
Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre (bir kere hemşîre-zâdesi)
Urve, Azîz ve Celîl olan Allah'ın: (Yetimlerin haklarına adâlet
edemiyeceğinizden korkarsanız) kavl-i şerîflerinin tefsîrini sordu. Âişe
Hazretleri; şöyle cevâb verdi.
Ey hemşîremoğlu, âyetteki "yetâma" ile murâd
olunan, öksüz kızdır ki, o, velîsinin velâyet ve vesâyeti altında bulunup mâl
hissesinde velîye ortak olur. Ve mâli, cemâli velîsinin hoşuna gider. Bu
cihetle o sene velîsi onu zevce edinmek ister.
Fakat mihrinde adâlet etmek ve başkasının verdiği kadar
mihir vermek istemez. İşte (bu âyette) o çeşit velîlerin velâyeti altındaki
yetîme kızları -haklarında adâlet ve onların mihirlerini en yüksek mıkdârına
yükseltmedikçe- nikâh etmeleri nehiy olunup bunlardan başka kendilerine halâl
olan kadınlardan nikâh etmeleri emrolunmuştur.
Hazret-i Âişe (rivâyetine devâm ederek) der ki: Bu âyet
nâzil olduktan sonra nâs, Resûlullah'a istiftâ edip sordular. Bunun üzerine
Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ'da şu âyeti inzâl buyurdu: "Habîbim senden
kadınlar hakkınd fetvâ isterler. Onlara de ki. kadınların mîrâsı hakkındaki
fetvâyı Allah size veriyor.
Kur'ân'da size karşı okunan âyetlerde şol kadınlardan öksüz
kızları hakkındadır ki: onlara (ya mâline ve güzelliğine imrenip nikâh ettiği
halde) mihr-i mislini vermeyiniz ve (yâhud fakir ve çirkin diye) nikâh etmek
istemeyiniz!".
Hazret-i Âişe (rivâyetine devâmla) der ki: Azîz ve Celîl
olan Allah'ın: ... cümlesinin medlûlü, velâyetindeki öksüz kızcağızın mâli ve
güzelliği az olunca onu nikâh etmek istemiştir.
Hazret-i Âişe der ki: Bu mâl ve cemâli fakir olan öksüz
kızlara rağbet etmediklerinden dolayı malına ve cemâline rağbet ettikleri yetîm
kızları -adâlete riâyet etmedikçe- nikâh etmekden evliyâ-yı yetîm nehiy
olundular. 1690
Bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bana: Ey İbn-i
Mes'ûd haydi bana Kur'ân oku, diye emretti. Ben de: - Yâ Resûla'llah! Kur'ân
sana gönderildiği halde onu size nasıl okuyacağım? dedim.
Resûl-i Ekrem: - Kur'ân'ı ben başkasından işitmeği çok
hoşlanırım, buyurdu. Ben de Sûre-i Nisâ 'yı okumağa başladım. Okurken ...
âyetine gelince Resûl-i Ekrem: - Sus, buyurdu. O sırada gördüm, ki Resûlullah'ın
iki gözü yaş döküyordu. 1693
Sahih-i Buhari - Bölüm 11 : KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ
Nisâ Sûresi âyetlerinin tefsîri;Yûnus (A.S) HAZRET-İ YÛNUS'UN BİR MENKABESİ Ebû
Hüreyre Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: "Her kim ben
Yûnus bin Mettâ'dan hayırlıyım derse yalan söylemiştir" buyurmuştur. 1695
Yazımda bahsettiğim konularla ilgili, arşivimden destek
yazıları...
Not: Bu sayfaya 30.10.2022 tarihinde kaynak bağlamında yeni güncellemeler
yapılmıştır.
Bakan Ala, egemenlik hakkımızı devredecek yasa çıkartacağız
demişti..
İçişleri Bakanı öylesine bir söz etmişti ki, "egemenlik
hakları devredilecek , bunun yasasını hazırlıyoruz" anlamında konuşmuştu.
Nedense devir AB/D'ye yapılınca herkes görmezden geliyordu.
Demek şimdi de Ruslara devrediliyor, nihayet görenler olmuş
ama bence az bile yapıyorlar.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Uluslararası Valday
Tartışma Kulübü'nün yıllık ekonomik forumuna katıldı. Kuzey Irak Kürt Bölgesel
Yönetiminden isimlerin de katıldığı forumda, Putin Kürt meselesi ile ilgili
"Çıkarlar dengesi sağlanırsa Rus halkı ve Kürt halkı istikrara
kavuşur" dedi.Kaynak...
Ticaret Sicil Gazetesi'nde (12 Mart 2019) genel kurul
toplantısına davet kararını okurken rastladığım şaşırtıcı bir bilgiyi paylaşmak
istiyorum.
Yayımlanan karara göre Akkuyu A.Ş., 28 Mart tarihli olağan
genel kurulda ana sözleşme değişikliğine gitmek istiyor. İşte bu değişiklik,
ticaret hukuku normlarına göre yapılacak olsa bile Türkiye'nin başta dış
politika olmak üzere çok alanda geleceğini yakından ilgilendirme potansiyeli
taşıyor.
Değiştirilmek istenen madde, “Amaç ve Kapsam” başlığını
taşıyan 5. Madde.
Önce yorumsuz olarak, bu maddenin 6 numaralı bendinin mevcut
halini aktarayım: Kaynak...
Anastasia Zoteeva, Anton Dedusenko, Gennady Sakharov,
Ekaterina Lyakhova, Alexey Zhukov, Henri Edouard Proglio, Hasan Cüneyd
Zapsu.Kaynak...
Mersin-Akkuyu’da nükleer santral inşaatında yaşanan ve
kamuoyunda büyük ses getirecek bir gelişmenin ayrıntılarına ulaştı. Nükleer
santralde reaktörün oturacağı temelin bazı bölümlerinde “çatlak” oluştu.
Türkiye Atom Enerji Kurumu (TAEK) ,müdahale etti; çatlak olan bölüm ya da
bölümler tümüyle kırıldı ve yenilendi. Bir kez daha çatlak oluştu. Beton
kırıldı ve sorunlu bölümlerde temel yeniden atıldı. Kaynak...
Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü'nün yaptırdığı sondaj
çalışmalarına göre Emet ve Hisarcık'ta yaklaşık 1 milyar ton bor madeni rezervi
bulunduğunun belirlendiğini ifade eden Akbaş, şöyle devam etti: "İlçemizde nükleer enerji santrali kurulması için
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na öneride bulunduk. Borun külfetini
halkımız çekiyor, nimetinden ise başkaları yararlanıyor. Biz ilçe halkı olarak
yıllardan beri bor madeni dolayısıyla zehirle yaşamaya alıştık....Kaynak...
SODA KÜLÜ VE EKONOMİSİ / Erdoğan'ın gizli BOR PAZARLIĞI.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder