20 Nisan 2016 Çarşamba

Yobazlık çocuklara aşı yapılmasına engel olmalı mı?

Bu tiplere Meczup (akıl hastası) diyorlar ancak Meczup'a kurban olsunlar.

Meczup olmak için önce insan olmak sonra akıl hastası ve yoldan çıkmış olmak lazım.

Peki, bunlara kim insan diyor ki Meczup olabilsinler?

Olsa olsa tanımı yapılamamış bir tür olabilirler.

Örneğin; YŞ'ler de çocuğu ölse dahi kan vermiyorlar.

Dinler yeryüzünden silinmedikçe insanlığa kurtuluş mümkün değildir.

Sünnet, Haç, Tartışmalarım.

A. Dursun
---

Baba: Dinen caiz değil

A.A.

18 Nisan 2013

İzmit'te babasının, "içerisinde güvenmediği maddelerin bulunması" nedeniyle aşı vurdurmadığı çocuğa mahkemece, sağlık tedbirleri alınmasına karar verildi.

Aile ve sosyal Politikalar Bakanlığı Kocaeli İl Müdürlüğü tarafından,  baba Ahmet Ergün hakkında, 1.5 yaşındaki oğluna aşı yapmadığı gerekçesiyle  Kocaeli Çocuk Mahkemesi'ne suç duyurusunda bulunuldu.

Bunun üzerine açılan davada verilen kararda, 5395 sayılı Çocuk Koruma  Kanunu'nun 5/1-d maddesi uyarınca çocuğa sağlık tedbiri uygulanmasına karar  verildi.

Mahkeme, tedbirin Halk Sağlığı Müdürlüğünce yerine getirilmesi ve
 kararının, kesinleşmesinin beklenmeksizin uygulanması  gerektiğine hükmetti.

Mahkeme, Çocuk Koruma Kanuna gereğince "mahkemede görevli sosyal çalışma  personeli tarafından tedbir kararının uygulanması ve tedbirden beklenen amacın  gerçekleşip gerçekleşmediği, tedbirin çocuğun gelişimini hangi yönde etkilediği  konusunda üçer aylık sürelerle inceleme yapılmasına" karar verdi.

Baba Ahmet Ergün: "Kararlıyım aşı vurdurmayacağım"
Mahkemenin kararına ilişkin AA muhabirine açıklama yapan baba Ahmet  Ergün, 1,5 yaşındaki oğluna, içeriğine güvenmediği için aşı vurdurmadığını  söyledi.

"Aşıda kullanılan maddelerin içinde, domuz dokuları, at kanı, maymun  beyni, insan spermi" olduğunu iddia eden Ergün, sağlık ocağında, bütün  sorumluluğu üstüne aldığına dair imza attığını kaydetti.

Ergün, buna rağmen hakkında açılan davada karar çıktığını belirterek,  şöyle konuştu:

"Beni duruşmaya çağırmadılar. Mahkeme açıldığından haberim yoktu.  Kararda, 3 ay boyunca gözetim altında olacağımız yazıyor. Beni ikna etmeye  çalışacaklarmış. Nasıl hareket edeceğimizi bilmiyoruz. Ben aşı vurdurmayacağım.  Kararlıyım. Yetkililerden yardım istiyorum. Bir baba, evladına, iğnelerin  içeriğini bildiği halde nasıl vurdurulmasına izin verir. İzin vermez çünkü dinen  caiz değil. Gerekirse karşı mahkeme açacağım." 
Hürriyet


ATEFAH SAHAALEY KİM Mİ? OKUYUN
İslamiyet öylesine özgürlüklerin yaşandığı bir din ki (!) Atefah daha 13 yaşındayken bir erkekle tek başına aynı arabada görüldüğü için hapis cezasına çarptırılıyor, suçu iffetsizlik. Hapisten çıkar çıkmaz 51 yaşındaki evli ve çocuk sahibi bir taksi şoförü tarafından tecavüze uğruyor.
Resim

İmzasız bir şikâyet üzerine yeniden tutuklanıyor Atefah işkence ile sorgulanıyor, sorgulayıcı, hâkim ve savcı aynı kişi bu arada, tamamen İslami usul sorgu sırasında tecavüze uğradığını “itiraf” ediyor. Bunun üzerine, 16 yaşında idama mahkûm ediliyor. Atefah. 2 gün içinde yüksek mahkemeden izin alınıyor ve halka ibret olması için kendi şehrinin, tanıdığı insanların olduğu şehrin meydanında idam edilmesine karar veriliyor.

Ailesini son kez görmesine bile izin verilmiyor, acelesi var çünkü Müslümanların, acilen öldürülmesi gerek bu iffetsiz kızın ve öldürüyorlar da, 40 dakika boyunca asıyorlar Atefah’yı, Müslüman tanıdıklarının alkışları ile birlikte. Bir şehrin daha iffeti kurtuluyor.

Sonra 22 yaşında olduğu iddia edilen Atefah’nın 16 yaşında olduğu anlaşılıyor, cesedi çalınıyor ertesi gün, mezarından, büyük ihtimalle ahlaklı Müslümanlar (!) tarafından…

Tecavüzcüler ise serbest, kırbaçla atlatıyorlar, tam da İslam’a yakışır şekilde, iffetlice.
Atefah Sahaaleh


Execution of a teenage girl

27 July 2006-bbc.co.uk

Atefah Rafavi Sahaaleh, 16, executed in Iran for "acts incompatible with chastity"
 
Execution of innocent 16-year old teenage girl Atefah Sahaaleh by Islamic Republic hooligans

 Execution of innocent 16-year old teenage girl Atefah Sahaaleh by Islamic Republic hooligans
Atefah Sahaaleh was a 16-year old teenage girl whom was hung by the evil regime of the Islamic Republic when she was in fact a sexual abuse victim by an older adult!!
This is a sample of "Sharia Law" the Muslims are trying to implement here in the US!
liveleak.com


Another example of islamic justice

Atefah Sahaaleh adlı 16 yaşındaki kız , 50 yaşındaki evli bir taksi şoförüyle cinsel ilişkiye girdiği için idam edildi.

16 yaşındaki Atefeh Rajabi Sahaaleh, 15 Ağustos 2004'te Mazandaran eyaletine bağlı Neka'nın merkezinde halka açık olarak idam edildi.  İran Ülke Raporu.pdf

Uluslararası Af Örgütü ve uluslararası toplumdan diğer birçok insan hakları örgütü, Sahaaleh'in idam edilmesini insanlığa ve dünya çocuklarına karşı bir suç olarak ilan etti. 16 yaşındaki Atefeh Rajabi'nin Asılması (İngilizce Versiyon)

İnâyetullah Han-Hâksâr hareketi.pdf


Ne ekersen onu biçersin ne demek?

Bu söz bir şeyler ifade ediyor mu, etmeli mi?

Örneğin;
Atatürkçüler ne ekmiştir ki ne biçmeyi bekliyorlar?
Tarikatçılar, cemaatler ne ekmiş ki şimdi biçtikleri nedir?
Hiç düşünen oldu mu?
Hep söylüyorum.
Salon sosyeteleriyle (söz meclisten dışarı, genelleme amaçlıdır) nereye varılır?

Cumhuriyet, Atatürk düşmanları kaç yıldır harıl harıl tohum ekiyorlar acaba?

Peki, Atatürkçü (-geçinen çoğunluk) ve dahi CHP, yıllardır ne yapmıştır?

Dinci girişimlerin hangisine engel olma, toplumu bilimden uzaklaştırmamak için çaba sarf etmiştir?

Örnekler vermeğe gerek var mı?

TBMM’den çıkacak imam destekli yasalara, tahsis edilen kadrolara parmak kaldıran CHP değil miydi?

Peki, doğruları millete söylemeye çekinenler kimdi?

Ama öte yandan tarikatlara, cemaatlere artıklarına bakın.
Ne cüret, ne cesaret...
Parmak ısırtır derecede pervasızlıklar...

Mustafa Kemal’i kim tanıyor?
Mustafa Kemal kimdir?
Mustafa Kemal’in mirası, vasiyeti, yaptıkları vs... vs... vs... nedir kaç genç biliyor?

Ama Mustafa Kemal’e düşmanlık nedir, nasıl yapılmalıdır sor bakalım bir müride, sana anında yüzlerce sayfa dolduracak bilgiler sunsun.

Daha adı sanı bilinmeyen yeni hazretler türedi.
Televizyonlarda, saatlerce milleti oyalama-boyalama, allama-pullama çalışmaları yapılıyor ancak, ne ADD, ne CHP ne de diğer STK’lardan tık yok.

Karşı çalışma yok.
Say say bitmez, tükenmez fetbazlıklara göz yumuluyor.

Ne için?

Yüce menfaatler için...

Gelecek neslin yaratıcıları öğretmenler ne diyor?
Ben maaşımı bilirim, anlatıyorum, anlamadıysa gitsin dershanede öğrensin tavırları.
Neden?
Çünkü sadaka alır gibi ücretlendiriliyorlar.

Telif hakları diye bir masal uydurdular.
Neden telif hakkı diyorsun, yanıt gayet haklı bir gerekçeye sığındırılmış.
Emeğe saygı efendim emeğe saygı...

Peki efendim, bu emeğe saygıyı siz sadece kendinize mi yontuyorsunuz dediğim de "o da ne demek" diyor.

Ne demek olacak efendi...
İnsanların kitap okuma haklarını elinden alarak, adeti 25-30 TL’den kitap satarsan kim okuyacak, kim bilinçlenecek?

Gerçi bu görüşe bir hocam ilave yapmış demişti ki; "Çarşı pazara git bak, hanımlar ha bire örtü vs... alıyorlar ona para varsa kitaplara da verecekler" demişti.

Bir açıdan haklı ama ya o örtüyü-bezi dahi alamayanların da varlığı unutulmamalı ve insanların tamamının öğrenme hakkına saygı çerçevesinden bakılmalı.

Peki aynı telif hakları, cemaat, tarikat kültürünü, yobazlığı anlatan kitaplarda neden söz konusu değil?
Neden o kitaplar 2-3 TL den satılıyor?
Onlar emek değil mi? Onların emeği saygın değil mi?

Tuzak bu efendiler tuzak deyince de emeğe saygısız oluyoruz.
Adamda elbet ki 2-3 TL den satılan tarikat, yobazlık yayınlarını alıp okutuyor, hatta cebinden vererek birçok kimseye ulaşmasını sağlıyor.

Aydınlanmaya gelince, önüne telif hakkı denen acayip bir duvar örülüyor.

Başka tarafa bakalım.

Atatürkçü geçinenlere bakalım.
Etrafta bir değişik edayla dolaşır, kendinden başkasını görmez, aklı bir karış havda gezinirler.
Her şeyin en iyisini onlar bilir, her şeyin en güzeli onlara layıktır vs...

Bu zavallılar sonrada bakarsın ki, köylüyü beğenmez, taşradan geleni adam yerine koymaz ama kendileri aydın, hatta Atatürkçü, ilericidir.

Suya sabuna dokunmadan Atatürkçülük bu kadar olur.

Senin çarıklı diye beğenmediğin de ister istemez tarikatların kucağına cuk diye oturuyor.
Çünkü onlar telif hakları gibi saçmalıklara değil inanmak, karşıdırlar bile.

Doktora gidersin,
-Köy kokusu var uzak dur der.
Hastaneye gidersin,
-Muayene haneme gel der bakmaz bile yüzüne.
Devlet kapısına gidersin, ta köyden uzak yoldan gelmişsindir.
-Bugün git, yarın gel derler.
İşinin hayati olduğunu söylersin,
-Tanıdık birini ya da rüşveti gösterirler.

Zat, artık büyümüş adam olmuştur, köylü babasının okuttuğunu, köyden geldiğini bile unutmuştur, sosyete olmuştur.
Artık ondan daha büyük adam da yoktur.
Almıştır eline bir boktan diploma, adam sınıfına girmiştir.
Kendisi de aynı kendine yapılanları yapmaya başlamıştır.

Çünkü "Burası Türkiye”dir. Artık bu sözü öğrenmiştir.

Bu pislik yaşam döngüsü ne yazık ki her kesimin şikâyetçi olduğu bir tarz olmasına rağmen, kendini (gemiyi)kurtaranın kaptan olduğu bir oluşum içinde olduğundan artık onun da yapacak bir şeyi kalmamıştır.

Peki, yıllardır bu durumdan şikâyetçi olanlar iktidara geldiklerinde neden pis çarkları kıramamışlardır?

Bunun türlü nedenleri var.
Birincisi, artık belirli yerlere ulaşma imkânlarına erişmiştir.

Öyle ya, çok çalıştı çok çabaladı o çamurdan çıktı.(Aferin de diyelim)

Artık diğerlerini de Allaha havale etmesi gerektiğini öğrendi.

Bu düşünceler içindeki toplum, adalet düzeninin, sosyal dengelerin, ekonomideki refah paylaşımının ne kadar yanlış olduğunu kör olsa dahi görmeye başladı.

Bu başlangıç artık yeni dengelerin gelmesi için yıllardır yapılmış olan çalışmaların ürünüydü.
Çünkü toplumu birden dönüştürmek telafisi imkânsız sonuçlar doğururdu, bu biliniyordu.

Öyleyse uzun bir süreç içinde, tarikatlar, cemaatler oluşturmalı, lider kadroları emperyalizmin hizmetkârları ile işgal edilmeliydi.
Öyle de oldu, ama adına da bir şeyler denmeliydi.

Bunun için en doğru yolu aramaya da gerek yoktu.

Türk toplumu açısından hedef belliydi.

Türk tarihi iki ana unsur üzerine inşa edilmişti, bunu çok iyi bilmekteydiler.

1-Dini-etnik unsurlar.
2-Askeri unsurlar.

Bu bozulma sürecinde emperyalizmin uşaklığını, köpekliğini yapacak liboş takımı her zaman mevcut, adeta kimyasal element gibi üretime hazır cevherler, topraklarımızda bol miktarda bulunuyordu.

Bu cevherler sırayla ve iyi bir zamanlama ile kullanılırken,kendisine vatansever,Atatürkçü,aydın vs..gibi ulvi payeler verilenlerde boş durmamalı,bu kokuşmuş düzende yukarda saydığım bozgunun özelliklerini hızla topluma yaymalıydı.

Nitekim öyle de oldu.

İnsanlar, inançlı-inançsız, Türk-Kürt (bu başarılı olmazsa gelecekte Çerkeş, Laz vs... sürümleri de hazırda bekletilerek) ayrım yaygınlaştırılmaya başlandı.

Kendisine aydın payesi verilenlerin daha da gösterişli olması için, AB, ABD gibi ülkelerin özel fonları devreye sokularak bu yalaka aydın takımı için gerek TV’ler, gerek gazeteler, gerekse STK’lar kuruldu.

Bu fonlardan desteklendi.
Ülkeyi yönetenlere hesap sorma gibi bir sorun da olmadığı için, onların da varlıkları, milli servetten yaptıkları peşkeş kadar pay almaları şeklinde sağlandı.

Ancak halk ayaklanmasını olursa, bastırabilmek için ne polis, ne askeri gücün yetmeyeceğini bildikleri için,en ucuz ama en güvenli polis-asker gücü oluşturuldu.

Bu gücün adı din ile perdelendi ve adına bazen Fethullah, bazen İsmailağa, bazen de STK dendi.

Tabii ki ikinci unsurda ihmal edilmedi.
Kimi zaman hizmetçi aydınlar eliyle, kimi zaman da sakallı-takunyalı görünen emperyalist yalakalarıyla Türk Ordusu yıpratılmaya başlanmış ancak AB sopası ile de asker sus-pus edilmişti.

Özgürlük çanları bir kez çalmıştı.
Artık özgürlüğün önünde duracak kimse olamazdı.

Çünkü halk ezilmekten bıkmıştı.
Yeni bir arayış içine girmişti.

Uma uma, umacıya dönen halk, bu baş dönmesiyle kime, neye sarılacağını bilmezken, bir kurtarıcı çıktı geldi.

Hem ilk kez Müslüman olacaktı, ilk kez halkın içinden gelecekti, ilk kez kendilerini horlamayacak, olduğu gibi kabul edecekti.

Eli hamur, üstü çamur dahi olsa TBMM’ye girebileceğine, temsilcileriyle dertleşebileceğine inandırılmış, halk ta inanmıştı.

Tabii bunlar halkın beklentilerini bildikleri için böyle söylemişlerdi. Öyle ya Müslüman’dı, sözü senetti ve Allahın mührünü taşıyorlardı.

Halkı ikinci sınıf yerine koyanlar birer birer Ergenekon dalgasıyla içeri alınmaya başladı.


Halk desteğini gittikçe artırıyordu.
Çılgın partiler düzenleyerek, halkı çadırlarda bedava yemeğe, evlerini bedava ısıtmağa, tencerelerini bedava doldurmaya bu yağmadan nasiplenmeye çağırmışlardı, işte halkın beklediği de buydu.
Artık, Varsın Kürdistan kurulsun, varsın ülke bölünsün kim takardı?
Eğer ki bu ganimet hep böyle sürecekse ülke bütün olsa ne yazardı ki?

Ne güzeldi milli refahtan pay alabilmek.
Ne yazık ki benim gibi çok az bir grup insanın bu çadırdaki yemeklerin tadına bakma şansı da olmadı.
Çünkü benim gibi küçük bir azınlık, bunlardan hiç değilse fakir-fukara yararlanmalı diye düşünüyordu.

Oysaki halka sus payı verenler, milli ekonomiyi-serveti yabancılara adeta peşkeşliyorlardı.

Günlük 50 milyar dolar faiz ödediğini kim anlıyordu ki?
Zaten kim anlattı da halk anladı ki?

Artık TV’ler gözlerimizi ışıklarıyla aydınlatırken, zihinlerimizi karartıyor ancak körleştiğimiz için zaten göremiyorduk.

Yukarda değim gibi halkı durduracak bir polis gücü de doğal yollardan, ilahi kanallardan halkın vicdanlarına bir kere konulmuştu.

Öyle ya herkesin vicdanı kendi polisi olarak şunu söylüyordu.
"Adamlar yiyor ama sana da veriyor, haksızlık etme"...
İşte vicdan polisi halkı böylece durdurmuş oluyordu.

Ne yazık ki başta söylediğim aydın geçinen, Atatürkçü geçinen kesimin de artık ellerinde yiyecek bir şeyleri kalmamıştı. Stokları yavaş yavaş erimeye başlamıştı.

Tekrar yemeye başlamanın yolu, bu düzenin kurucularının dizlerinin dibinde çömelmekten geçiyordu.

Çünkü Hikmet Yar’ların dizinin diplerinde çömelenlerin ne korkunç servetler edindikleri, artık belirli kaymak tabakasınca görülüyordu.

Halkın bunu görmeyişinin bir önemi de zaten yoktu.

Derhal bu kesim yeni hamlelerine başlayarak, yeniden Atatürkçülüğü tesis etme çabalarına girişti.
Önce ABD’nin, sonrada AB’nin izniyle yeniden yeme düzenine geçilmeliydi.

Öyle de oldu.

Şimdilerde halkın kurtuluş umudu olduğunu iddia edenlerin kavgaları da bu mücadelenin yeni şekillenmeye başlamış halidir.

En yetişkin insanların çıktığını iddia ettiğimiz TSK’da artık nereden ne kadar pay bana düşer diyen komutanların elinde kalmış, hala kendi elitlerini korumaya çabalayan bir grup subayın çırpınışları da halka acı vermeye başlamıştı.

Bir zamanlar İran Şahı’ın ordusunda da böyle seçkin subayların yetiştiğini unutmayalım.

Dostlar, ey millet İyi biliniz ki;
-Dokunulmazlıklar kalkmadan (-ki dokunulamayacak tek şey yaratıcıdır, dokunulmazlık yaratıcıya şirk demektir)
-Devlet dinden elini çekmeden (-ki laiklik tam tesis edilmeden),
-Sağlık sistemi tamamen devlet güvencesinde olmadan,
-Adalet bakanlığı bağımsız yargı sisteminden elini çekmeden,
-Nüfus planlaması (-ki başlangıcı aile planlaması) yapılmadan,
-Siyasetin finansmanını direkt halk yapmadan,
-Seçtiklerinizi vekillerinizi, liderlerinin iki dudağı arasında hapseden sistem kalkmadan
-Benim 32 yıllığına (-ki sizlerin) yıllardır verdiğiniz vergilerin kimlere gittiğinin açıkça görüleceği sistem kurulmadan,
-Siyaset zenginleşme yaylası olmaktan çıkartılmadan
-Ağalık düzenini yıkacak Toprak reformu gerçekleşmeden,
-Emeklisini dünya emeklileriyle aynı seviyeye çıkartacak olan yasalar düzenlenmeden,
-Köylüye ekmek, iş, aş imkânını açacak, hayvancılığı yeniden canlandıracak önlemler alınmadan,
-Köy enstitüleri programı yeniden gelişmiş haliyle uygulanmadan,
-Hepsinden önemlisi de, bizleri yöneteceklere AKIL SAĞLIĞI RAPORU alması zorunluluğu getirilmeden,…

Mustafa Kemal mezarından çıksa, kurtuluş mümkün değildir.

Bu böyle biline.

Her neye inanıyorsanız inanın şu sözlere kulak verin.

Dünyada her millet icraatına tahammül ettiği hükümetin mesuliyetine ortak sayılır.
Mustafa Kemal ATATÜRK
-----------
Nasıl olursanız, öyle idare edilirsiniz.
Hz. Muhammed. (Ali el-Müttakî, Kenzu'l-Ummâl,6/89)

Prof. Dr. Mehmet Ceylan: ‘Aşı yaptırmayın’ diyenlerin çocuklarının aşıları tam!

İLAÇLARI KULLANMAK ALLAH'A İSYAN ETMEKTİR, UZAK DURUN.


09 Temmuz 2010

Ahmet Dursun
***


KÖY ENSTİTÜLERİ'NDEN ZİKİR PARTİLERİNE. BEN ÜLKEMİ ÖZLEDİM

Köy Enstitülerini İnönü kapattırdı diyenlere…!

Mustafa KemaL ATATÜRK, Kitap Arşivi. (indir)

Yehova Şahitleri

Yehova Şahitleri, Mesih'in Şakitleridir.

Vicdani retçi dokuzuncu kez hapis cezasına çarptırıldı.

Metodist, Kongregasyonalist kiliseler ve Mesih'in Şakirtleri

Yehova: Bu kelimesinin aslı Yahvedir. Yahve İsraillilerin milli ilahlarının adıdır.

Charles Russel, Evlatlık kızı Rose Boly’ye tecavüz ettiği için karısı Maria Francis tarafından mahkemeye verilmiş ve mahkemede suçunu itiraf ederek hüküm giymiştir.

Charles T. Russell'dan sonraki başkanlar…

Hıristiyanlıkta kongregasyonalist akımın ortaya çıkışı ve görüşleri.

HRİSTİYANLIKTA KONGREGASYONALİST AKIMIN ORTAYA ÇIKIŞI VE GÖRÜŞLERİ.pdf

Bir dine davet aldım. Karar sizin Ahmet Dursun Bey diyor.

Tanrının kendini kanıtlaması.

KATOLİK KİLİSESİNDE RUHBANLIĞIN KÖKENİ VE VATİKAN BİLDİRİLERİ ÇERÇEVESİNDE KADINLARIN RUHBANLIĞI

ORTADOĞU'NUN DİNİ JEOPOLİTİĞİ VE GÜNÜMÜZE YANSIMALARI ÜZERİNE BİR DENEME

AMERİKAN PROTESTAN FUNDAMENTALİZMİ

EVANJELİZM VE TÜRKİYE PLANI

EVANJELİK HIRİSTİYANLARDA KIYAMET İNANCI

Evanjelik Hareketin ABD Siyaset Kurumundan Dinî Talepleri Üzerine Bir İnceleme

Reformasyon’dan Günümüze Evanjelik Hıristiyanlık

***
Timur Selçuk (Nereye Payidar)  



 Hüseyin İnan Atatürk'e hakaret edeni nasıl dövmeye kalktı.

HÜSEYİN İNAN ATATÜRK’E HAKARET EDEN GENCİ DÖVMEK İSTEDİ

Türkiye'de güçlü bir Kemalist gelenek vardır. Doğan Avcıoğlu, 22 Ağustos 1962 tarihli YÖN Dergisi'nde, "Sosyalizmi, halkçılık, devletçilik, devrimcilik, laiklik, cumhuriyetçilik ve milliyetçilik ilkelerine dayanan Atatürkçülük'ün en tabii sonucu ve devamı sayıyoruz. Sosyalizmin, Atatürk devrimlerini geliştirme ve ileri götürme yolu olduğuna inanıyoruz" der.

Tabii Senatör Muzaffer Karan da, 12.9.1962 tarihli, YÖN dergisinde yazdığı yazısında, "Kemalizmin altı oku, Türk sosyalizminin temel taşlarıdır." der.

Bu dönem, gençlerin yaptığı bileşim ise ilginçtir. Ahmet Börüban, "1969'da ODTÜ'de öğrenci iken, bilgisayarda Che Guevera'nın silueti üzerine Atatürk'ün Bursa Nutku'nu yazar, bunu bildiri haline sokar, dağıtırdık" demiştir.

Hüseyin İnan, ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü'nün bir toplantısında, Atatürk için, "Gök gözlü oportünist" diyen, birisinin üzerine, "Polis, provokatör" diye hışımla yürüyerek, dövmek istemiştir.

Geneli yansıtmasa da belli bazı merkezlerde yapılan anket ve seçim sonuçları konu hakkında bilgi verir.

Turhan Feyizoğlu/
odatv

 

 

Yobazlıkta Sınır Aşanlar...

Biz bu bakanları da Başbakanı da fazlasıyla hak ediyoruz.

Hani bir zamanlar olmayan beyinlerini bez parçalarıyla örttürülenlerden biri ne demişti anımsıyor musunuz?

7,4 yetmedi mi?

Bu haysiyetsizlik yetmediği gibi çarkın başka bir dişlisi de Van depremi için "ilahi ikaz" söylemiyle karikatür yapmıştı. [1]

Bunlar gerçekten ilahi mesajsa 4 bakan ülkenin anasını öptüler ama beyinleri örtülüler bırak ilahi mesajı falan alenen Başbakanımız yese de ona helaldir diyebilecek kadar beyin felci geçirmiş durumdalar.

Onların yerinde ben olsam aynı felci ben de geçirirdim.

Hem ilahlarına atfen, “ders veriyor” diyeceksin hem de alenen sana tecavüz edenlere “ilahlarının seyirci kaldığını” gözlerinle göreceksin.

Ya ilahların bazı kişilerdir ya da ilahlarını aslında kendin yaratığını bildiğin için beynini örttüklerin üzerinde sinsi bir felç operasyonu yapmak istiyorsundur.

Başka izahı olabilir mi?

 Başını paketleyenler, hiç düşündünüz mü sizden 75 yıldır çalınanlarla neler yapılabilirdi?

Biraz deşeleyelim mi?

Ev almaya gidiyorsunuz ama sadece dış görüntüsüne bakıyorsunuz, tıpkı selam vereceklerinizin “türbanı var mı yok mu” diye baktığınız gibi.

Ama ev depreme dayanıklı yapılmış mı hiç sormuyor, araştırmıyor, ölçtürmüyorsunuz.

Kime ölçtüreceğiz diyenlere bir örnek vereyim.

İstanbul B. Ş. Belediyesine bağlı BİMTAŞ, (Boğaziçi İnşaat Müşavirlik A.Ş.) adında bir firma varmış ve bu ölçümleri yapıyormuş.

Maliyetler şöyleymiş, beyinleriniz örtülü olduğu için bulmakta, araştırmakta zorlanırsınız diye onu da vereyim.

Yapılan işlemlerden bazıları:

Cover Master (Dedektör) Cihazı ile ölçüm, Schmidt Hammer (Beton Çekici) ile test, Karot Alma yöntemi, Kimyevi madde solüsyonu yöntemi, donatı çapı tespiti, proje ile uygulamanın kontrolü, bilgisayar ortamında modelleme şeklinde çalışma yapılıyormuş.

2013 yılı maliyetleri de şöyleymiş.

İlk dört daire için 700 TL, dört daireden sonra her daire başına da 70 TL alınıyormuş, buna göre oturduğunuz binanın size kaça mal olacağını bula bilirsiniz. İlgili haber için bari burada araştırmasını yapın. [2]

Tüm Türkiye’deki binalar için bunların tamamını, sadece 4 bakandan birinin yuttuğu parayla yapmak mümkün.

Diğer 3 bakanın söğüşledikleri ve daha evvel Demirel’lerin, Uzan’ların, Cemaatlerin, Çiller, Erbakan, Yılmaz, Menderes’ler gibi Müslümanların hırsızlıklarını da üstüne koyarsanız en az bu günkü Türkiye’den 30 tane daha kurardınız.

Yaşı biraz genç olanların anımsamayacağı bir isim vardı, tek başına bu günün parasıyla 80 milyon TL’yi yok eden adam diye geçmişti.

Tarihin en büyük vurgunlarından birinin kahramanı Kemal Horzum’u sanırım anımsamazlar.

Önemli değil, ben okumaları için bir adres veriyorum. [3]

Bu adresin sonunda kaynağı bulacaksınız ve eski tarihli haberleri de mutlaka incelesinler derim.

Şimdi burada duralım ve başını bağlayıp zihinlerini örttüklerinize soralım.

Bir an için kabul edip diyelim ki; “depremler gerçekten de ilahlarınızın bir cezası” olsun.

O halde şu sorunun yanıtını da vermeye mecbursunuz aksi halde siz ilahlarınıza bile küfrediyor, hakaret ediyorsunuz demektir.

Soru…

Her şeye gücü yeten, canı istediğinde kitap yollayan, canı istediğinde peygamber atayan bir makam yani ilahınız, buna gücü yeterken inanıyorsunuz da hırsızlara karşı güçsüz kalırken neden inanmıyorsunuz?

Öyle ya, zenginlik verirken dilediğine veren cömert, mert, adil oluyor; oyunun kurallarını coğrafi bölgelere göre düzenlemek için kitaplar, peygamberler yollamaya gücü yetiyor, depremlerle bile kötüleri cezalandırabiliyorken, ne oluyor da 75 milyona tecavüz edenlere sessiz kalıyor?

Yahu siz ilahlarınızı yaratırken onlarla ne pazarlığı yapıyorsunuz ki hiç sorgulamıyorsunuz?

Tecavüzkâr, şiddetten, kötülükten, soygundan beslenen bir ilah tanımı yaptığının bile farkında olamayanlarla aynı inancı paylaşmak, aklını kullananlar, az da olsa sorgulayanlar için ne büyük bir utançtır hiç düşündünüz mü?

Hapishanelerde bile, ilahlarınızın seyirci kaldığı tecavüzcüleri şişleyip adalet sağlayanlara, “utanmadan ilahi adalet” diyen sapkın, şerefsizler tutacak bana din öğretecek, eşime kızıma da türban takacak öyle mi?

Ben o ilahlarınızı da, türbanlarınızı da taaaaa meclise kadar... Kovalasam haksız mıyım?

Utanma mü’min utanma, artık gerçekleri gördün, dinle, etnisiteyle sana tecavüz edenlere bir tokat at ki, taaaaaa ilahlarının… Yanına kadar varabilsinler.

Kurtuluş dinlerde, ilahlarda, şeytanlarda değil akıldadır.

Akıl ise tek aydınlık yolu gösteriyor, Mustafa Kemal’in yolunu.

Başka kurtuluş mümkün değildir.

Hala ilahlarından medet uman, tapınanlara can alıcı soruyu yöneltiyorum.

Mustafa Kemal’de dindardı, Müslüman’dı diyerek Hilafeti yeniden hortlatmaya çalışanlara ilahınızın tokadı olabilir mi, 4 bakan yetmedi mi?

İyi düşünün gerçekten 4 bakan yetmedi mi?

20 Aralık 2013

Ahmet Dursun

[1] https://archive.is/oWJm5

[2] https://archive.is/TuDLy

[3] https://archive.is/VQc37

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder