Ya aklını kullanacaksın ya dinini, hem akıllı hem dindar olunmaz. Ahmet Dursun
Use either your rational mind, or your faith; because faith and common sense contradict each other.
27 Mayıs 2016 Cuma
Çok yakında, üst düzey bir suikast olabilir.
Mustafa Levent Göktaş MİT Müsteşarı mı oluyor?
Öcalan'ın Türkiye'ye getirilmesinde görev alanlardan Albay
Abdullah Soyluoğlu vefat etmişti, Hasan Atilla Uğur konuşacağım diye açıklama
yapmıştı, içlerinden diğeri olan Albay Mustafa Levent Göktaş ise MİT Müsteşarı
oluyormuş.
Mustafa Levent Göktaş ise,
Ergenekon sanığı olarak yargılanmıştı.
Şimdi soru şu.
Mustafa Levent Göktaş MİT Müsteşarı olacaksa, Öcalan idam
edilmeli mi?
Aksi halde bu işin altında bir Çapanoğlu aramak gerekebilir
diye düşünüyorum.
Elbet ki Göktaş açısından değil, tam aksine Göktaş'a bir
tuzak kuralabilme ihtimali üzerinden söylüyorum.
Zira kendisinin çok şey bildiği düşünülürse, bu ihtimal da
pek yabana atılmamalıdır.
Çünkü Erdoğan'ın sırdaşım dediği Fidan'ın da bildiği çok
gizli sırlar var.
Öyleyse Fidan'a ne olacak?
Milletvekili olmasının önünü engelleyen Erdoğan, şimdi
Fidan'ı gözden çıkartabildiyse, Fidan'ın durumu da kötüye gidecek demektir.
Zira Davutoğlu'nun Başbakan olmasındaki Fidan rolü
düşünülürse, burada bir acayiplik var demektir.
Velev ki bunlar söylenti olsun, böyle bir değişim söz konusu
olmasın?
Öyleyse durum daha da vahim.
Sormak gerek, dere geçerken at neden değiştirilir?
Yani, terörle mücadele, dünya ile anlaşmazlığa düşerken
neden en önemi kurumun başı değiştirilecek haberleri çıkartılır?
Buna sebep nedir?
Birilerine tehdit mi vardır, örneğin çeneni kapalı tut gibi
falan.
Yoksa muhtemel değişiklik için yol mu yapılmaktadır?
Öyleyse yapılan yolun hangi kilometresinde suikast palanları
vardır, açıkçası kafaları kurcalayan soru da budur.
Unutmadan, Genelkurmay Başkanı'nın da bordo darbe ile
Erdoğan'a destek vermesi yabana atılacak bir hareket değildi.
Malumunuz Fidan'ın akrabaları da topluca BDP'ye katılmıştı.
Çok yakın zaman içinde birileri, bir suikasta imza atabilir.
"MİT'in başına Ergenekon davasından 5 yıl tutuklu kalan emekli albay Levent Göktaş geliyor" iddiası
Teklifin Cumhurbaşkanlığı'na yakın isimler tarafından iletildiği de iddialar arasında...
Ahmet Davutoğlu’nun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından başbakanlıktan ve AKP Genel Başkanlığı’ndan azledilmesinin ardından, Davutoğlu ile yakın olduğu için Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı görevinden alınacağı iddia edilen Hakan Fidan’ın yerine, Ergenekon soruşturmaları kapsamında tutuklanarak 5 yıl hapishanede tutulan emekli albay Levent Göktaş’ın getirileceği öne sürüldü.
Odatv’den Barış Terkoğlu, Levent Göktaş’ın MİT’in başına getirileceği iddiaları üzerine kaleme aldığı yazısında, bir kaynağından edindiği bilgilere göre, görev teklifinin Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından Göktaş’a iletildiğini ve görüşmelerin sürdüğünü belirtti.
Silivri Cezaevi'nden önümüzdeki dönemin MİT Müsteşarı'nın çıkacağı iddiasını çok uzak ihtimal görüyordum. Bu nedenle 5 yılı aşkın süre hapis yatmış Levent Göktaş'ın Hakan Fidan'ın koltuğuna oturacağı söylentisine inanmamıştım.
Yanılmışım...
Dün Sözcü'den Zeynep Gürcanlı da muhtemel isimler arasında onu işaret edince araştırmaya başladım.
Görüşmelere tanık olduğunu öğrendiğim bir ismi aradım.
"Levent Göktaş MİT Müsteşarı mı oluyor" diye sözü hiç dolandırmadan sordum.
"Bu ülkede ne olacağı belli değil" diye giriş yapsa da "ihtimali yüksek" yanıtını verdi.
Bir süredir, Cumhurbaşkanlığı kaynaklı isimler ile Göktaş arasında MİT Müsteşarlığı üzerine görüşmeler yapılıyordu.
Teklifin kimden geldiğini merak ettim. Göktaş'ın bu konuda bir talebi olmamıştı. Müsteşarlık teklif edilmiş, o da "belli rezervlerle" teklife olumlu yanıt vermişti.
Mesele daha da ilginç hale geliyordu.
Rezervin ne olduğunu merak ettim.
Kaynağıma göre; Göktaş "terörü bir yılda bitiririm" sözünü veriyordu, Cemaat'le mücadelede başarılı olacağını iddia ediyordu. Ancak "bu bir ekip işi, kendi ekibimi kurmama izin vermeleri lazım" diyordu. "Akademisyen" değil "operasyonel bir müsteşar" olmayı öneriyordu.
Arada, bir güven sorunu olduğu açıktı. Evet, "Ergenekon" diye bir örgüt yoktu. Yargıtay kararı da bunu söylüyordu. Ancak Ergenekon operasyonunda hedef olmak, hapis yatmak bu ülkede "üstü çizilmek" için maalesef yeterli bir nedendi.
Bir mesele daha vardı. Kasım 1998-Eylül 2000 arasında Şam’da askeri ateşelik yapmış, hayatının 2 yılını Suriye'de geçirmiş Göktaş'a göre Türkiye'nin huzuru Suriye ile barışmaktan geçiyordu. Yalnız Suriye değil, İsrail ya da İran'la da barışık bir politika izlenmek zorundaydı. Bir süredir bölge ülkeleriyle kavga eden politikayla, Göktaş'ın bakışı arasında fark vardı. Bu yaklaşımını kendisine teklif getirenlere de aktarmıştı.
Acaba Erdoğan, Levent Göktaş'la yüzyüze görüşmüş müydü? Ya da Saray'a gitmiş miydi?
Doğrudan böyle bir görüşmenin olmadığını öğrendim. Erdoğan adına, ona çok yakın isimler bu görüşmeleri yapıyorlardı.
Göktaş'ın Cumhurbaşkanı'na halihazırda güvenlik danışmanlığı yaptığı da bir süredir ileri sürülüyordu. Kaynağıma bu iddiayı da sordum, "Kesinlikle hayır" yanıtını aldım. Görüşmeleri bilen bazı isimlerin, Göktaş'ın MİT Müsteşarlığı'nın önünü kesmek için bu dedikoduları yaydığı düşünülüyordu.
İlginç bir ayrıntı daha var. Silivri Cezaevi'nde Levent Göktaş'ın avukatı Gazi Serdar Öztürk üst katımdaki hücrede kalıyordu. Ordudan emekli olduktan sonra avukatlık yapan Levent Göktaş, ofisine "yerleştirilen" ve polislerin "eliyle koymuş gibi" bulduğu bir DVD ile tutuklanmıştı. Göktaş'ın avukatlığını Serdar Öztürk üstlenmişti. Bu kez Öztürk'ün ofisi aranmış, ofisine "yerleştirilen" "ıslak imzalı" belge, polis tarafından "eliyle konmuş gibi" bulunmuştu. Ardından o da tutuklanmıştı.
Öztürk'ün "sen neden içeridesin" sorusuna verdiği yanıt malum. Peki Göktaş neden alınmıştı? Serdar Öztürk'e göre; Göktaş tutuklanmadan önce de MİT Müsteşarlığı için düşünülüyordu. Hatta bu nedenle devlet içinde bir ayrışma yaşanmıştı. Ancak Ergenekon operasyonunda gözaltına alınmasıyla bu süreç kesintiye uğradı.
Göktaş için yıllar önce biten hikaye şimdilerde yeniden başlıyor.
Ortada dolaşan bilgilere göre; MİT'in yeni patronunun kim olacağı iki hafta içinde netleşecek. Gitmesi yüksek görünen Fidan'ın yerine Levent Göktaş'ın da aralarında olduğu adaylardan biri gelecek.
Ama bu dönüşüm, sıradan bir değişiklik gibi görünmüyor.
Daha teorik bakarsak, Türkiye'de iktidar makas değişikliğine gidiyor.
Ahmet Davutoğlu'ndan Binali Yıldırım'a dönüş de, Hakan Fidan'dan vazgeçip Levent Göktaş'la görüşmek de aynı dönüşümün farklı duraklarını işaret ediyor.
Müzakere sürecinin çöküşü, Türkiye'nin başarısız dış politikasının iç soruna dönüşmesi, Cemaat'le mücadelede yaşanan zikzaklar, siyasi iktidarda bir yöntem değişikliğine gitme eğilimini doğurdu.
Önceki dönemin günahları Ahmet Davutoğlu veya Hakan Fidan'ın omuzlarına bırakılırsa şaşırmayın.
Bu öyle bir kopuş ki...
Düşünün, İmralı ile "müzakere sürecini" yürüten, Abdullah Öcalan'ın çok güvendiği Hakan Fidan'ın koltuğuna, Öcalan'ın yakalanması operasyonunda görev alan Levent Göktaş'ın oturmasını konuşuyoruz.
5 yıl boyunca Tayyip Erdoğan'a darbeyle haksız bir şekilde suçlanarak hapis yatan bir ismin, devletin istihbarat örgütünün başına geçmesinden söz ediyoruz.
Bir dönem Ordu'da aldığı cesaret madalyalarıyla adından söz ettiren, ardından Silivri hapsinde unutulan ve bugün MİT Müsteşarlığı için konuşulan Levent Göktaş'ın hikayesi "nereden nereye" dedirtiyor. t24.com
Ergenekon'un ultra milliyetçi sanıkları emekli Tuğgeneral
Veli Küçük ve emekli Albay Mustafa Levent Göktaş'ın Ermeni olduğu ortaya çıktı.
28.05.2015
Biyografileri yayınlayan Chronicle Dergisi, haziran
sayısında çarpıcı bir dosya yayınladı. 'Küçükoğulları ve Veli Küçük' başlıklı
haberde, Bilecik Türkmen Köyünün bilinenin
aksine bir Ermeni yerleşkesi olduğu belirtildi.
Ermeni ailelerin vergi kayıtlarını yayınlayan dergi, Türk
milliyetçisi söylemleriyle tanınan Veli Küçük'ün kökenini mercek altın aldı.
Habere göre Veli Küçük, 9 Mayıs 1944'te Bilecik'e bağlı Gölpazarı İlçesi'nin
Türkmen Köyü'nde dünyaya geldi.
VERGİ KAYITLARI VAR
Çiftçi bir ailenin dört çocuğundan biri olan Küçük, bebekken
ölen ağabeyinin ismini aldı. Ermeni nüfus hakkındaki vergi kayıtlarında iki
isim dikkat çekti: Küçükoğlları'ndan Artin ve Minas. Osmanlı'nın gayr-i Müslim
tebadan aldığı cizye vergisi kayıtlarında Küçükoğulları'ndan Artin'in 30 kuruş
ve Küçükoğulları'ndan Minas'ın oğlu Haçik'in ise 30 kuruş vergi ödediği
görüldü.
Türkmen Köyünün Ermenilerine
ne olduğu bilinmezken, tehcirden köyü boşalttıklarına dair bir belge
bulunamadı. Soyadı Kanunu'nun kabulünden sonra bazı köy ahalisi Küçük soyadını
almış. Yine derginin haberine göre, Veli Küçük'ün anadili gibi Ermenice
konuştuğu da belirtildi.
LEVENT GÖKTAŞIN BABAANNESi DE
ERMENİ
Dergide Günel Tekin'in 'Kara Kefen' kitabından yapılan
alıntıda şu bilgilere yer verildi: "Bu Kara
Kefenli kadınlardan bir tanesi de Tokat Erbaa'dan Dilber Göktaş'tır. Erbaa'nın
Yeşilyurt nüfusuna kayıtlı Dilber'in babası Ohan, annesi ise Bartuhi'dir.
Zaten Yeşilyurt da kayıtlarda Ermeni Mahallesi olarak
geçmektedir. 1915 olayları sonrası burada kalan Dilber ise Müslüman bir aile
tarafından evlat edinilir. Daha sonra yine Müslüman birisiyle evlendirilir.
Dilber Göktaş'ın torunu ise Mustafa Levent Göktaş'tır.
Taraf’ın bavulcusu haber elemanı Mehmet Baransu ile Deniz
Kuvvetleri’nden atılarak gazetecilik kariyerini başlatan bavul taşıyıcısı
Tuncay Opçin “PİRUS- Devşirme Orduların Son Savaşı” adıyla bir kitap yazdı.
Kitap, kaynaksız, delilsiz bir dizi senaryoyla dolu. Bu
haliyle cemaat senaryolarını aratmıyor. Kitaptan birkaç alıntı yapalım:
“28 Şubat sürecinin ünlü aktörleri, perde önünde görünen
isimleri gerçekten de oldukça tartışmalı soy kütüklerine, akrabalık
ilişkilerine ya da bağlantılarına sahiplerdi. İzmir Bucalı Çevik Bir, gerçekten
de Selanik kökenliydi ve köken itibarıyla Sabetaycıydı.” (syf:254)
“28 Şubat’la birlikte başlayan dönemin en önemli
isimlerinden ve ideologlarından İlhan Selçuk’un annesi Ermeni’ydi.(syf:254)
“Doğu Perinçek ise Erzincan’ın Apçağa köyündendi. Köyde bir
zamanlar Ermeni Perinçoğulları yaşıyordu.” (syf:254)
“Yalçın Küçük ise hem İbrani kökenliydi hem de dedesi vatana
ihanetten yargılanmış, tescilli bir Fransız işbirlikçisiydi. Aynı zamanda Yaşar
Büyükanıt’la da akrabaydı.” (syf:254)
“Levent Göktaş ise baba tarafından Ermeni, anne tarafından
Rum’du. (syf:254)
“Veli Küçük de iddialara göre Ermeni kökenliydi. Türk
ordusunda Ermenice konuşabilen birkaç subaydan biriydi. Osmanlı kayıtlarına
göre ise Bilecik’in Türkmen köyü tamamen Ermeniler’in yaşadığı bir köydü.”
(syf:264)
Şimdi kitabın adının neden “Devşirme Orduların Son Savaşı”
olduğu anlaşıldı mı? Baransu ve Opçin’e göre Ergenekon, Balyoz gibi davaların
sanıkları aslında Türk değil. Ya Ermeni, ya Rum, ya da Yahudi... Bu nedenle
Silivri’ye gitmeleri normal. Türk ve Müslümanlar; Veli Küçük, Doğu Perinçek
gibi Ermeniler’i temizliyor. aydinlikgazete.com
Öcalan'ın mektubu Ermenilere ulaştı
.../...
Zalimce
Öcalan, Ermeni halkına yönelik 1915 yılında soykırım
uygulandığını ileri sürerek, bunu "zalimce" bulduğunu söyledi.
Öcalan, Ermenilerin büyük emek ve mücadele sonucu kendilerini ayakta tutmayı
başardıklarını belirtip bunun, "mucizevi" olduğunu ifade etti.
Ermenilere mücadelelerini, çatışmayı hedefleyen uluslararası sermaye güçlerinin
ve lobilerinin sinsi amaçlarından uzak durarak sürdürmelerini, "naçizane
önerim" diyerek aktardı.
Levent Göktaş vatansever mi sermayenin tetikçisi mi gladyo muhafızı mı?
YanıtlaSilhttps://archive.is/GXjKU