12 Mayıs 2016 Perşembe

Ertuğrul dizisinde Kur'an, nefret suçlusu gösteriliyor, Muktedir uyarılıyor, çocuklar katliama hazırlanıyor.

Muktedir dediğimde kim aklınıza geliyor?

Bir isim vermeme gerek bile olmadan, kimden bahsedildiğini herkes anlayabilir.
Öyleyse, muktedirlere uyarı yapılıyor değdim zaman, ülkede kaç kişiye muktedir dendiğini düşünürseniz, uyarının kime yapıldığı da bellidir.

İşin en garabet kısmıysa, dizilerle ülkeyi yönetiyor, yönlendiriyor olmalarıdır.

Yazık ki dizi hakkında, "Baas (Diriliş) Ertuğrul dizisinin yayınlandığı saatlerde ülkede olaylarda azalma görülüyor" diyerek, bu gerçeği aslında itiraf etmişlerdi.

Evet, sonuçta bir filmdir, tarihi gerçekleri aynen yansıtmak zorunda değildir.

Lakin izleyen kitleler bu gerçeği bilmediği gibi umurlarında da olmaz.
Ne verirseniz öyle yerler.

Zaten dizinin başında da, "örnekler tarihimizden alınmıştır" ifadesi koyarak, tarihsel gerçeklere uygun olduğuna dikkat çekiyorlar, lakin gerçeklere hiç de uygun olmadığını, tarihçiler bilmesine rağmen konuşmaktan korkmaktadırlar.

Uzatmadan, dizideki kasıtlı hatalara, toplumun beyinlerine sundukları katliam çağrısı ve Kur'an nefretini körüklemelerine, nasıl bir toplum mühendisliği yaptıklarına bakalım.

47:08, sabırlı ol, hiç bir acı kalıcı değildir. İnsan, acı olmasa sevincin kıymetini nasıl bilirdi? Acının içindeki lezzeti bilse, sevinci hiç istemezdi. Acı en büyük lütuf olmasa, Allah en ağır olanları en sevdiği peygamberlere, dostlarına verir miydi?

Zaten Efendimiz Hz. Tayyip'de %49'u aşağılayarak, diye boşuna söylemiyordu.


49:15 dakikasında çocuğa, şahadet şerbetinden tadarım dedim dedirtiyorlar.

49:38'de, bu genç Alp'e acı çektirme diyor. Oysa az üstte acı en büyük lütuf diyordu.



Çocuk bu yahu çocuk.

Şahadet şerbeti o kadar lezzetliyse, kendi çocuklarınız neden tatmıyor da, milletin çocuklarına tatmayı teşvik ediyorsunuz?

Kısa dönem askerlik, paralı askerlik getirdiğinizde bir polis eşine, "Kocan askerlikten yırttı" ifadesini kullanan muktedir değil miydi, milletin çocuklarına kin, nefret ve şiddeti aşılamaya utanmıyor musunuz?

1:12:00'de, "Allah'a en yakın makama, şehitlik makamına erişti, şehit bacısısın, sana ağlamak yakışmaz, dik dur" diyor.
Peşinden gelen konuşma şöyle.
"Bak hele,bak.  Böyle güzel ölünür mü, ölü gibi değil sanki değil mi?"

Tıpkı, kardeşi şehit olan kızın, demesi gibi, toplum ölmeye, öldürmeye alıştırılıyor.

Ancak Efendi hazretleri işine gelmediği zaman, kutsadıkları, milletin çocuklarına ölümü özendirdiklerini unutuyor, çıkarları söz konusu olduğunda Kur'an'ın bile şehitler için ne dediği önemini yitiriyor ve şehit babaları bir anda, halini alabiliyor.

O da yetmiyor, diyebilmenin hazırlığını yapıyorlar.

Milletin çocuklarının şehit düşmesinin hatası, talimatları, muktedirin şahsi hırsları olduğu halde, bunu bir tür İslam örtüsüyle kapattıklarını halk yavaş yavaş görüyor.


1:20:48'de, Taht, makam, mevki hırsı, nice kahramana diz çöktürüp yoldan çıkardı da, bu çocuk nefsine boyun bükmedi. Allah herkese böyle bir evlat nasip eylesin, Müslümanları da muktedir olma hırsından uzak eylesin. Her işimizi sadece Allah rızası ile gözetmeyi nasip eylesin.

Yazının başında sorduğum, muktedir sözünden ne anladığınızı şimdi getirin burada yerine oturtun bakalım, günümüzde muktedir olma hırsına sahip başka kimi tanıyorsunuz.

1:29:29 zalimler mazlumların önünde diz çökene kadar durmayacağım.

Zalimden kasıt nedir, kimdir, acaba muktedire zalim mi demek istenmiştir?

Yoksa T.C devletine ve Millete mi zalim denilmektedir, herkesin dilediği gibi anlayacağı yuvarlak ifadedir. 

 

Bin zulme uğrasan da dirayetli olasın, sanma ki bu böyle devam eder. Hz. Ali'nin dediği gibi, "Mazlumun zalimden öcünü aldığı gün, şüphesiz zalimin zulmettiği günden daha çetin olacaktır."

1:33:48 Noyan iti, kılıcı öyle bir ustalıkla saplamış ki karnına, bilerek, isteyerek acı çeksin istemiştir.

1:34: 15; Boğazını keserek öldürmüştür, bir tesellimidir bilmem, lakin acı çekmeden can verdiği bellidir.

Dizide bol miktarda kullanıldığını eleştirmiştim, anımsıyor musunuz? 

Gelenekte değişen bir şey olmamış, yine bol miktarda özellikle bu kez boğaz kesme sahnelerini çocuklarınız izledi.

Bir milletin çocukları, hükümet destekli yapılan dizide, boğaz kesmeye alıştırıldığını neden RTÜK (KÜTÜK) görmüyor, neden gazeteciler, psikologlar, psikiyatrılar görmüyor?

Menfaat bu kadar dehşetli bir ranta nasıl dönüşüyor, görüyorsunuz.

Bir de diziye utanmada +7 yaş grubu işareti koyuyorlar ki, dininin davacılarından sonra, kininin davacısı, kindar, intikamcı gençliği, Kur'an'ı suçlayarak yetiştiriyorlar.

Yazık ki gören kimsecikler kalmamış.

Sonra da IŞİD bu kadar militanı nereden ve nasıl topluyor, IŞİD Müslüman değil nameleri söylüyorlar.

Madem IŞİD Müslüman değilse, çocuklarınızı kan gölüne alıştıranlar Müslüman mı oluyor, bir düşünün derim.

1:57:30'da, sabrım tükenmiştir gayrı deniyor.

Derhal müdahale geliyor ve, "hani sabır imandandı, yakışmadı, hiç yakışmadı" uyarısı yapılıyor. 

Ardından sabredemediğini söyleyen, "haklısınız, insan ilim ehli olsa dahi bazı vakitler gaflete düşüyor, doğruyu, eğriyi ayırt edemiyor" dedikten az sonra, bekledikleri şey gerçekleşmeye başladığı anda, "sabrın sonu selamettir, beklediğimiz an geldi" diyorlar.

Peki bu gelen an neydi, ya da gelen an ne olabilir?

Gelen an, sabredilmesi gerekli beklenen 2023 yılıdır.

Onlara göre Lozan'da kaybedilen Hilafet geri alınacaktır.

Nitekim Lozan'ın süresinin 2023'te sona ereceği gibi bir anlayışı müritlerin kafasına yer etmişlerdi.

Hem de 1974'ten bu güne işlenen olguydu bu.

Nitekim 1974 yılında, bir arkadaşımın babası bunu bize söylediğinde henüz 16 yaşındaydım ve şok içinde kalmıştım.

Uzun süre bu konuyu araştırdığımda böyle bir şeyin olmadığını ve kaynağının Hilafet özlemcileri olduğunu o yıllarda görmüştüm.

Nihayetinde 12 Eylül Cuntasıyla beraber bu söylem en üst perdeden dillendirilmeye, Üniversite öğrencilerinin arasında tartışılmaya başlanmıştı.

1982 yılında bu konuyu Hacettepe'de bir öğrenci ile tartışmıştık.

Daha ileriki zamanlardaysa, Aytunç Altındal, Nevzat Yalçıntaş, Mustafa Armağan, Kadir Mısıroğlu gibi isimlerin ağzından TV'lerin önünde halka sunmaya başlamışlardı.

Konunun nasıl işlendiğini çok iyi gösteren bir örnek olması bakımından şu adreste bulabilirsiniz.

Lozan gizli protokolleri


NEDEN 2023 : 1923’de kurulan “Allahsız Devlet”in defterini yüzüncü yıl dönümünde “dürme” hedefi, AKP’nin siyasi kadrosuna verilecek anlamlı bir hedeftir.

Lozan'ın Gizli protokolü var mı?

İç savaş çağrısı gibi açıklama.

Risale-i Nur'un iç yüzü




9/5, faktulul muşrikine haysu vecedtumuhum ve huzuhum (müşriklerle savaşın, bulduğunuz yerde öldürün)

2/191, Vaktuluhum haysu sekıftumuhum (ve onları yakaladığınız yerde öldürün)

4/89, in tevellev fe huzuhum vaktuluhum (eğer yüz çevirilerse, yakaladığınız yerde öldürün)

Kur’an şiddet suçlusu olarak çok yakında yargılanacak, az kaldı…

Şiddet çağrısı içermedikçe sözlü ve yazılı ifadedeler cezalandırılamaz. Bu düşünceler şok edici bile olsa... (Yargıtay Genel Kurul Kararı.)

12.5.2016

 A. Dursun


 Prof. Dr. Nurullah Çetin/10 Ekim 2013

Türkiye’de demokrasi adına demokrasinin yok edileceğinin göstergelerinden biri, “Demokratikleşme Paketi”nin garip maddeleri arasında yer alan “nefret suçları” kavramıdır.

Açıklanan “Demokratikleşme Paketi”ne göre “nefret saikiyle işlenmiş suçlar” da Türk Ceza Kanununa girecekmiş. Bu suçun ne olduğu net, somut, belirgin biçimde tarif edilmiş değildir. Hangi söylem ve eylemler “nefret suçu” diye ceza kanununa girecek?
Irk, din, dil, cinsiyet ve cinsel yönelimle ilgili şiddet içeren eylemler ve buna yol açan söylemler suç olacakmış. Söylemler, eylemlerin sebebi gösterilecekmiş. Bu karmakarışık bir durum. Kanun çıkmadı ama yapılan yorumlara göre mesela siz son derece bilimsel, nesnel bir eleştiri ve kişinin sıfatları, özellikleriyle ilgili bir tanımlama yaptınız. Ruh hastası biri de çıktı, bir eylem yaptı, birini öldürdü ve “ben şu yazıyı okudum, onun üzerine öldürdüm” dediğinde bilimsel eleştiri sahibi de suçlu olacakmış.

Nefret suçları kanunu diye garip bir kanun çıkarsa bunun amacı, tamamen Müslümanın Müslümanlığını, Türk’ün Türklüğünü ifade etmesi ve dinî ve millî değerlerini savunmasını engellemektir. Müslüman Türk’ün kendini ifade etmesi ve eleştirme hakkını kullanması yok edilmek isteniyor. Çünkü bu kanunun alt yapısını hazırlayanlar ve hükûmete dayatan çevreler, Türklükle ve Müslümanlıkla derdi olan çevrelerdir. Eğer hükûmet, bu kanunu çıkarırsa kendi ayağına kurşun sıkmış olacaktır. Zira kanun, Türkiye’de Müslüman Türk varlığını ve zihniyetini ortadan kaldırmaya matuftur.

Açıkça söylüyorum, bu kanun Kur’an-ı Kerim’i bile yasaklamaya dönük olarak işletilebilecek bir kanun olma potansiyeli taşıyabilecektir.

Mesela kanunla yasaklanacağı söylenen bazı kavramlara bakalım:
- Gâvur: Gâvura gâvur demek suç olacakmış. Tanzimat Fermanı ilan edildiğinde de tellallar sokaklarda “bundan sonra gâvura gâvur demek yasak haaa!” diye bağırtılmıştı. Öncelikle şunu vurgulayalım. “Gâvur” kelimesi, Arapça “kâfir” kelimesinin Türk halkı tarafından söylenmiş şeklidir. “Kafir” de Hakk’ı görmeyen ve örten, iyilik bilmeyen, Allah’ı inkâr eden, dinsiz, imamın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan mülhid demektir. Esasen gâvur yani kâfir, son hak din olan İslam’ın üstünü örten, görmezlikten gelen, yok sayan Yahudi ve Hristiyanlar için kullanılır. Hocalar, alimler, aydınlar “kâfir”, halk da aynı manaya gelen “gâvur” der. Bu, İslam kültürüne ait Kur’an kaynaklı bir terimdir. Hiçbir kanun, bu terimi yasaklayamaz, yok edemez.

Kur’an-ı Kerim’de de kâfirle ilgili birçok ayet vardır. Bu ayetlerde nefret kanuncularının anladığı manada dinlerine, inançlarına, yaşam tarzlarına nefret ifadeleri, hatta ondan daha ileri ifadeler vardır. Mesela şu ayetlere bakalım:

 “Yanlarındakini tasdik etmek üzere onlara Allah katından bir kitap gelince, daha önceleri inanmayanlara karşı onunla yardım isteyip durdukları halde, o tanıdıkları kendilerine gelince, bu sefer kendileri onu inkâr ettiler. İşte bundan dolayı Allah’ın laneti kâfirleredir.” (2-89)

Bu ayette geçen “Allah’ın laneti kâfirleredir.” ifadesini nefret kanuncuları, çıkarttıracakları kanuna göre nefret kapsamına alıp yargılatabilirler. Bu ayet, camide okunduğunda, mesela imam vaaz ederken bu ayeti okuduğunda ve tefsir ettiğinde camiyi basabilirler ve “burada inanmayanlara karşı nefret aşılanıyor, doğru kodese” diyebilirler.

Bir de şu ayete bakalım: “Her kim Allah’a, Allah’ın meleklerine, peygamberlerine, Cebrail ile Mîkâil’e düşman olursa, iyi bilsin ki, Allah da o kâfirlerin düşmanıdır.” (2-98)

Buradan hareketle Allah, gâvurlara (kâfirlere) kin, düşmanlık ve nefret besliyor diye hâşâ yargılanabilir. Çıkarılacak kanun, buna imkân verebilir. O zaman Müslüman ve Türk düşmanlarının dolduruşuyla kanun çıkaracak olan arkadaşlar, kendilerini nasıl savunacaklar merak ediyorum.

Şimdi şu ayette gâvurlar yani kâfirler için geçen ifadeler nefretten de öte bir şey. Acaba nefret kanununu çıkaracak olan İslamcı arkadaşlar, sonra çıkaracakları kanun karşısında bu ayeti nasıl savunacaklar acaba?

Ayet şu:
“Ama âyetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak can vermiş olanlara gelince, işte Allah’ın laneti, meleklerin laneti ve insanların laneti hep onların üzerine olsun.” (2-161)

Bir vatandaş bir makale yazsa ve kendi cümlesi olarak: “Allah’ın laneti, meleklerin laneti ve insanların laneti hep onların üzerine olsun” dese, çıkarılması düşünülen nefret kanunu karşısında kendisini hiçbir şekilde savunamaz ve lanet okuyor, nefret ediyor diye doğru kodese tıkılır.

Gâvurlar yani kâfirlerle ilgili bir ayet daha alalım: “Onları nerede yakalarsanız öldürün ve sizi çıkardıkları yerden onları çıkarın. O fitne, öldürmeden daha şiddetlidir. Yalnız Mescid-i Haram yanında onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Fakat sizi öldürmeye kalkışırlarsa, hemen onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir.” (2-191)

Bu ayetten hareketle, birileri nefret saikiyle söylenmiş, gayr-i Müslimleri öldürmeye sebebiyet verecek bir nefret söylemi geliştirilmiş diye iddia etseler, İslamcı diye bilinen hükûmet adamları, bu işin içinden nasıl çıkacaklar acaba?

Şu ayete bakalım: “Onlar, müminleri bırakıp kâfirleri dost ediniyorlar. Onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Halbuki bütün izzet ve şeref, Allah’a aittir.” (4-139)

Burada gâvurlara yani kâfirlere “şerefsiz” denildiği gayet açık. İslam’ı bırakıp da demokrasi dini icat eden arkadaşlar, nefretçileri üzmemek için bu ayeti Kur’an-ı Kerim’den çıkaracaklar mı acaba?

Şu ayette de Allah, açıkça gâvurları yani kâfirleri nefretten öte lanetlemiştir:

“Allah, erkek kadın bütün münafıklara ve bütün kâfirlere cehennem ateşini ebedî olarak vaad buyurdu. O ateş onlara yeter. Allah onlara lânet etmiştir. Onlara bitmez tükenmez bir azap vardır.” (9-68)

Demokratikleşme paketi ile öngörülen nefret suçları kanunu konusundaki düşüncelerimize dünden devam ediyoruz. Çıkaracakları kanunla “Siyonist” ve “Yahudi” kelimeleri de nefret suçu kapsamına alınacakmış. Bu durumda nefretçileri rahatsız etmemek için “kâfir” kelimesinin geçtiği ayetleri çıkardıktan sonra “Yahudi” kelimesinin geçtiği ayetleri de çıkarırsak Kur’an’ın yarısı gitti demektir. Kur’an, demokrasi dinine göre budanarak kuşa çevrilecek demektir. Muhafazakâr demokrat dinini benimseyen arkadaşlar, çok dolambaçlı gidi-yorlar ya Allah’tan hayırlısı.

Söz, yazı ya da davranışlarda “Yahudi asıllı” diye hedef alınıyorsa nefret suçu işlenmiş olacakmış. Bu son derece öznel, sübjektif bir hükümdür. Somut hiçbir veri olmadıkça, açık bir delil, kanıt olmadıkça kimse kimsenin niyetini okuyamaz, kimse kimseyi “sen beni Yahudi olduğum için hedef aldın” diyemez. Ona kalırsa Kur’an, Yahudilerden bahseden birçok ayetinde hâşâ baştanbaşa nefret suçu işlemektedir.

Kur’an-ı Kerim’de geçen Yahudilerle ilgili bazı ayetlere bakalım:
“Yahudilerden bir kısmı, (Allah’ın kitabındaki) kelimeleri esas manasından kaydırıp; dillerini eğerek ve dine saldırarak, “Sözünü işittik, emirlerine isyan ettik, dinle, dinlemez olası ve râinâ (bizi gözet/davar gibi güt)” diyorlar. Halbuki onlar, “İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize de bak” deselerdi bu, kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini la-netlemiştir. Artık onlar, pek azı müstesna, iman etmezler.” (4-46)

Şu ayette de Allah, açıkça Yahudiler için “rezil” diyor ki, arkadaşların nefret kanununa göre bu durumda Kur’an’ın nefret suçu işlediği kesin:

“Ey peygamber, ağızlarıyla “inandık” deyip, kalpleriyle inanmamış olanlardan ve yahudilerden küfürde yarış edenler seni üzmesin. Onlar yalana kulak verirler, sana gelmeyen diğer bir topluluğa kulak verirler, kelimeleri yerlerinden değiştirirler, “eğer size bu verilirse alın, bu verilmezse sakının” derler. Allah birini şaşırtmak isterse, sen onun için Allah’a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar öyle kimselerdir ki, Allah, onların kalplerini temizlemek istememiştir. Onlar için dünyada rezillik var ve yine onlar için ahirette de büyük bir azab vardır.” (5-41)

“Yahudiler, “Allah’ın eli çok sıkıdır” dediler. Söyledikleri söz sebebiyle onların elleri bağlansın ve lanete uğrasınlar! Aksine Allah’ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. And olsun, Rabbinden sana indirilen, onların çoğunun azgınlığını ve küfrünü azdırıyor. Biz, onların aralarına tâ kıyamete kadar düşmanlık ve kin atmışızdır. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez.”(5-64)

Daha bunlar gibi birçok ayet-i kerimede Allah, Yahudiler için nefretçilerin tanımlamalarına göre suç işliyor.

Böyle bir kanun, İsrail’in her türlü insanlık dışı, kanunsuz, hukuksuz eylemlerini, Müslümanlara karşı işlediği kanlı terör eylemlerini eleştirme hakkını yok ederek bir nevi bu terörist devleti koruma altına almak olacaktır.

İsrail’e karşı olduğunu, İsrail’le mücadele ettiğini söyleyen bir parti, İsrail’i koruma altına alan bir kanun çıkarırsa bunu seçmenlerine izah etmelidir.

Nefret kanunu çıkarsa İsrail’e yönelik en ufak bir eleştiri bile “anti semitist” adı altında cezalandırılabilecektir. Peki, kanuncu arkadaşlar, Kur’an’daki Yahudilerle ilgili ayetleri nefret telkin ediyor diye kaldıracaklar mı? Kur’an’dan ayet mi ayıklamaya başlayacaklar? Dinlerarası diyalog ve sentez bir din yani demokrasi dini için bir alt yapı çalışması olmasın bu?

- Eşcinsellik de eleştirilemiyor:
Cinsel yönelimi farklı olanlara yönelik tanımlayıcı ve yargılayıcı ifadeler de nefret suçu kapsamına girecekmiş. Mesela eşcinsellere yönelik “sapık” sıfatını kullanmak suç olacakmış.

Dolayısıyla cinsel tercihlere eleştiri getirmek, tabii özellikle de eşcinselliği eleştirmek, yasaklanıyor ve ağır cezalara bağlanıyor. Bu durumda Kur’an-ı Kerim de ağır cezalık bir nefretçi mi oluyor? Zira Cenab-ı Allah Kur’an-ı Kerim’inde eşcinselliği bir sapıklık, bir büyük günah olarak vasfediyor.

Kur’an-ı Kerim’de eşcinsellik, “lutilik” olarak ifade edilir ve cinsel sapıklık olarak değerlendirilir. Yani kanuncu arkadaşlara göre tam nefretlik suç. Allah Kur’an’da eşcinsellikle ilgili olarak Lut (as)’ın kıssasını anlatır.

Kur’an’da  eşcinsellik, 15 surede, 21 defa ele alınmış ve toplam 118 ayet bu konudan bahseder.

Lut Peygamber, eşcinsel bir kavme peygamber olarak gönderildi. Ve o kavme bu âdetlerinden vazgeçmelerini emretti. Ama onlar reddettiler ve sapıklıklarına devam etiler. Bunun üzerine Lut kavmi, korkunç bir felaketle helak edildi.

Bu hadise Kur’an’da şöyle geçer:
“Lut (kavmi) de, gönderilen peygamberleri yalanladılar. Hani onlara kardeşleri Lut: “Allah’tan korkmaz mısınız?” demişti. “Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah’tan korkup sakının ve bana itaat edin. Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca âlemlerin Rabbi’ne aittir. Siz insanlardan erkeklere mi gidiyorsunuz? Rabbinizin sizler için yaratmış olduğu eşlerinizi bırakıyor musunuz?. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz.

Dediler ki “Ey Lut (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten  buradan sürülüp çıkarılanlardan olacaksın.” Lut şöyle dedi: “Gerçekten ben, sizin bu yaptıklarınıza öfke ile, buğz ile karşı olanlardanım.” (Şuara Suresi, 160-168) 

Görüldüğü gibi Lut peygamber, Kur’an’da eşcinsellere nefretle, öfkeyle, buğzla karşı olduğunu söylüyor. Şimdi bu ayeti okuyan herkes, nefret suçları kanununa göre kodese tıkılacak. Bu kanunu çıkaran da İslamcı diye bilinecek. Türkiye’nin siyaset hali bu.

Nefret kanunu düşünce, ifade ve sadece Müslümanın din özgürlüğünü yok edecek bir kanundur. Nefret kanunu, tamamen bir “niyet okuma” ya dayalı işleyecektir, hukukî bir boyutu yoktur. Bu kanun, Türkiye’yi Müslümansızlaştırma ve Türksüzleştirme, akabinde de Hristiyanlaştırma projelerine hizmet edecek bir kanun olacaktır.

Böyle bir kanun, Müslümanların dinlerinin bir emri ve gereği olan cihat çalışmalarını ortadan kaldıracaktır. İslam’ın reddettiği, karşı olduğu düşünce ve eylemleri eleştiri hakkı yok edilecektir.

Bu nefret kanununun çıkması için birçok uluslararası Siyonist örgütler, MI5, MI6, BND, CIA gibi batılı gizli servisler ve bunlara bağlı olarak çalışan içerden bazı sivil toplum kuruluşları, dernekler, vakıflar, partiler yoğun çaba sarfediyorlar. Bunlara karşı bütün bir Müslüman Türk milleti, hükûmeti uyarmalı ve böyle bir kanunun çıkmasına fırsat vermemelidir. yenimesaj.com.tr






TBMM-nefret saikiyle işlenmiş suçlar-3 














İngiltere'de, nefret suçları.pdf 


Bir de İslam son din der şerefsizler. Demek ki yeni dinin yeni Allah'ı da olmalı ve RTE, o Allah olarak İslam dünyasına sunulmalıymış, karşı çıkanlar mı? İşte biri karşı çıkmış...


Türkiye, fiili bir diktatörün oyuncağı oldu. ‘LAİKLER HAKLI ÇIKTI’
 
Prof. Dr. Eric-Jan Zurcher, Türkiye'nin verdiği Yüksek Onur Ödülü'nü, Erdoğan’ın diktatörce yönetimini protesto etmek için geri gönderme kararı aldı.
Hollandalı Türk Dili ve Kültürü Uzmanı Prof. Dr. Eric-Jan Zurcher, Türkiye tarafından kendisine verilen “yüksek onur ödülünü”, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “diktatörce yönetimini protesto etmek için” geri gönderme kararı aldı. evrensel.net
 


Yine Müslüman şiddeti.

Münih'te Allahu Ekber'li saldırı: 1 ölü 3 yaralı!

Almanya'nın Münih kentindeki bir tren istasyonuna bıçaklı bir kişi tarafından saldırı düzenlendi. Olayda dört kişi ağır şekilde yaralandı. 10.5.2016

Saldırganın 'Allahu ekber' diyerek gerçekleştirdiği olayda birinin durumu ağır olmak üzere 4 kişi yaralandı. Daha sonra yaralılardan birinin öldüğü bildirildi.

Polis sözcüsü Michaela Grob, olayla bağlantısı bulunduğu belirlenen bir kişinin yakalandığını bildirerek, zanlının kimlik bilgilerine dair araştırmanın sürdüğünü bildirdi.

Bu arada görgü tanıklarının polise verdikleri ifadede, erkek saldırganın tekbir getirdiğini söyledikleri bildiriliyor.

Yerel basının geçtiği haberlere göre ise, saldırgan Arap aksanlı genç bir Alman vatandaşı. Sabıka kaydı bulunmuyor. 2saniye.com



CHP´Lİ AĞBABA MALATYA´DAKİ ŞERİAT ÇAĞRISINI TBMM GÜNDEMİNE TAŞIDI

6.5.2016
CHP Genel Başkan Yardımcısı Malatya Milletvekili Veli AĞBABA, geçtiğimiz günlerde Malatya Büyükşehir Belediyesi´nin konferans salonunda Anadolu Selçuklu Ocakları isimli derneğin düzenlediği "Türkmen direniş gecesi" etkinliğinde cihat çağrıları yapılıp, Atatürk resminin kapatılması hakkında İçişleri Bakanı Efkan Ala´nın cevaplandırması isteği ile bir soru önergesi verdi. 


"Suriye´deki cihatçı gruplardan bir örgütün başı olan ve kendine “Sultan Abdülhamid Tugayı Komutanı Ömer Abdullah” diyen şahıs Suriye´den Türkiye´ye nasıl ve hangi yollardan girmiştir? Bu şahsın Türkiye´ye girişinde kendisine yardım edilmiş midir? Kaçak yollardan girdi ise Emniyet Müdürlüğü bu şahıs hakkında herhangi bir işlem yapmış mıdır?" diye soran AĞBABA´nın Efkan Ala´ya yönelttiği soru önergesi şöyle:

“TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI´NA
Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Efkan Ala tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Veli AĞBABA/Malatya Milletvekili

Malatya Büyükşehir Belediyesi Konferans Salonunda, Anadolu Selçuklu Ocakları Derneği Malatya Şubesi tarafından organize edilen ‘Türkmen direniş gecesinde´ cihat çağrıları yapılmış, salonda asılı bulunan Atatürk fotoğrafının üzeri Arapça yazan flamalarla kapatılmıştır. Gecede sık sık tekbir getirilip, laiklik karşıtı söylemlerin dillendirilmesi kamuoyunda büyük tepki toplamıştır.

Bu çerçeveden hareketle;

1-Malatya Büyükşehir Belediyesi salonunun böyle bir organizasyona ev sahipliği yapması Bakanlığınız tarafından nasıl değerlendirilmektedir?

2-Türkmen Direniş Gecesi adı altında laiklik karşıtı söylemlerin dillendirilmesi, cihat çağrısı yapılmasının ardından geceyi düzenleyen dernek hakkında bir işlem başlatılması düşünülmekte midir?

3-Geceyi düzenleyen kişiler hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulması düşünülmekte midir?

4-Dernek yöneticileri Atatürk resminin üzerini Arapça yazan flama ile kapatırken salonda bulunan sivil polis memurları tarafından neden müdahalede bulunulmamıştır? Konuyla ilgili Malatya Emniyet Müdürlüğü´nden tarafınıza ulaşan bir rapor var mıdır?

5-Malatya Büyükşehir Belediyesi salon tahsisi yaparken etkinliğin içeriği hakkında bilgi almamakta mıdır? Şayet gecenin içeriği yetkililere bildirilmiş ise böyle bir geceye nasıl izin verilmiştir?

6-Suriye´deki cihatçı gruplardan bir örgütün başı olan ve kendine “Sultan Abdülhamid Tugayı Komutanı Ömer Abdullah” diyen şahıs Suriye´den Türkiye´ye nasıl ve hangi yollardan girmiştir? Bu şahsın Türkiye´ye girişinde kendisine yardım edilmiş midir? Kaçak yollardan girdi ise Emniyet Müdürlüğü bu şahıs hakkında herhangi bir işlem yapmış mıdır?” dokuzeylulgazetesi


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder