İspanya'nın Lugo Festivali'nde 2011'de sahnelenen "Kral Oedipus" trajedisinden bir sahne.
Korent, Korint ya da Korinth, Peloponnesus'u Yunan anakarasına bağlayan Korint Kıstağı"nın üstünde yer alan bir şehir-devletiydi. Korint"in batısında Korint Körfezi, doğusunda da Saronik Körfezi vardır. Eski şehir, Atina"nın 78 km güneybatısında kalır. Eskiden gemilerin kayalıklı tepe üzerinden kızaklarla çekildiği kıstak, artık bir kanalla kesilmiştir.
- Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 2. Kitap, YKY Yayınları, İstanbul 1999, s. 194.
- Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 5. Kitap, YKY Yayınları, İstanbul 2001, s. 155.
wikipedia
Prof Dr Abdülaziz BAYINDIR - Ölülere Kur’an okumak CAİZ MİDİR? -Video
Erkek Cinsel Organına TAZİM, Türkiye'de de durum aynı. Ölü Deniz Yazmaları
Korintos, Korintos'lular, OİDİPUS EFSANESİ.
OİDİPUS EFSANESİ
Kadmos"un
dört kızından başka bir de Polydoros adında oğlu vardı. İşte bahtsız
Kadmos"un biricik oğlu, Nykteus ile evlenerek Labdakos"un babası oldu.
Labdakos"un da Laios adlı bir oğlu vardı.
Thebai krallığını
Amphion ile Zethos, zorla ele geçirdikleri zaman Laios, şehrin kralı
idi. İki kardeş krallığı ele alınca eski kralı sürgün ettiler. Fakat
Amphion ile Zethos"un ölümünden sonra Laios menfadan geldi, yine
krallığı ele aldı. Tekrar tahtı ele geçiren kral; Kreon"un kızkardeşi
İokaste ile evlendi. Bu evlenme sonunda hiç çocukları olmadığından
Laios, karısını yanına alarak Apollon"a danışmak üzere Delphi"ye
gittiler. Çocukları olması için yalvardılar, yakardılar. Tanrı krala bir
erkek çocuğu olacağını, fakat çocuğun büyüyünce kendisini öldürerek
anası ile evleneceğini ve aileyi mateme sokarak, kana boyayacağını haber
verdi. Gerçekten de çok geçmeden kraliçe İokaste bir erkek çocuk
doğurdu.
Fakat kral, Tanrının uğursuz katil ve namussuz
olacağını haber verdiği bu çocuğu, öldürtmek istedi. Annesi bu buyruğu
yerine getirecek adama rica ederek, çocuğun öldürülmemesini, ancak kendi
kendine ölmesi için ıssız bir yere bırakılmasını temin etti.
Bu
vazifeyi alan adam, çocuğu Kithaeron dağına götürerek tek ayağından bir
ağaca astı. Fakat Tanrılar öldürmek istemediklerini öldürmezler.
Korinthos, kralının sürülerini güden çobanlar, bir ayağından asılmış bulunan bu yavrunun feryadını duyarak koştular. Onu
kurtardılar. Ve krallarına götürdüler. Kraliçe, bulunan bu çocuğu
görmek istedi. Kendisinin çocuğu olmadığından bu masumu evlat edindi. Ve
ona Oidipus adını koydu.
Bu kelimenin Yunanca manası "Ayağı
şişmiş, incinmiş" demektir. Gerçekten onu ağaca bağladıkları için ip
yavrunun nazik topuğunu incitmiş, şişirmişti. Kral Polybos"un sarayında
büyütülen bu çocuk kralı öz baba, kraliçeyi de öz ana sanıyordu.
İlk
gençlik çağına basınca bir gün, arkadaşları onunla alay ettiler ve kral
ailesine mensup olduğuna dair hiçbir hak iddia edemeyeceğini söyleyerek
onu küçük gördüler. Bunun üzerine doğumunu perdeleyen esrarı
aydınlatmak için Delphi şehrine giden kutsal yolu tuttu. Onun aslının ne
olduğuna kimin oğlu bulunduğuna dair hiçbir şey söylememekle beraber
Tanrı Apollon, ona babasını öldüreceğini ve annesiyle evleneceğini
anlattı. Kendini Korinthos kralının öz evladı sanarak Oidipus, bu
felaketten sakınmak için kral ve kraliçenin yanına yani saraya dönmedi.
"Hakim-i-hükm-i-ezel
infaz için takdirini, Selbeder erbab-i-aklın, re"yini, tedbirini."
dediği gibi, gerçekten aciz, zavallı insanlar tedbirle, takdirin önüne
geçemezler.
Thebai şehrini terkeden Oidipus, Phokis"e gitmek
üzere yola çıktı, iki yolun kavuştuğu bir noktada bir araba ile
karşılaştı, içinde öz babası Laios bulunuyordu. Araba o kadar hızla
yanından geçti ki tekerleklerden biri onun ayağım ezdi.
Bu
dikkatsizliğe çok kızan ve canı yanan Oidipus, kral Laios"un arabacısına
öldürücü bir darbe vurdu. Thebai kralı, adamın öcünü almaya
hazırlanırken, kendi öz evladı tarafından öldürüldü. Laios"un katlinden
sonra Kadmos"un tahtı Oidipus"un annesi olan İokaste"nin kardeşi
Kreon"un eline geçti.
Bu sıralarda Sphinks adında acayip bir
yaratık ortaya çıktı ve memleketi mahvetmeye başladı. Bunun göğsü, yüzü
kadına, gövdesi aslana, kanatları bir kartala benziyordu. Thebai
civarında; şehre gelen ana yola hakim bir kayanın üstünde yer tutan bu
yaratık her geçene bir bilmece soruyor, çözemeyeni öldürüyordu.
Kron,
bu felaketten vatandaşlarını kurtarana krallığını bağışlayacağını ve
kardeşiyle evlendireceğini ilan etti. Bu sırada Thebai"deki Oidipus,
Sphinks ile karşılaştı. Yaratık ona şunu sordu: " Sabahları dört,
öğleleri üç, akşamları iki ayak üstünde yürüyen hayvan hangisidir?"
Oidipus biraz düşünür ve yanıt verir: "İnsan. Çünkü insan sabahleyin,
yani bebekken dört; öğleyin, yani erişkinken iki; akşam, yani yaşlılıkta
üç ayak üstünde bastonladır".
Bilmecenin çözüldüğünü gören
Sphinks, kayadan atlayıp intihar etti. Böylece Oidipus, kral oldu ve
annesi İokaste ile evlendi. Dört çocukları oldu: Eteokles ve Polyneikes,
erkek; Antigone ve İsmene, kız idiler. Bu evlenmeden Tanrılar iğrenip
Oidipus"tan öç almak istediler.
Gerçekten o sıralarda Thebai
bölgesinde anlaşılmaz bir afet kendini gösterdi. Toprağın yetiştirdiği
meyvalar daha çiçek halinde iken yandı, kavruldu. doğurmak üzere olan
hayvanlar ve gebe kadınlar vaktinden evvel yavrularını, çocuklarını
düşürmeye başladılar. Memleket baştan başa bir felaket ve ıstırap
kaynağı oldu. Bu müthiş afetin, bu tahammül edilmez belanın sebebini
Tanrılara danıştılar. Tanrılar: bütün bu musibetlere; Laios"un
öldürülmesinin sebep olduğunu; bu felaketlerden; belalardan kurtulmanın
biricik çaresinin, suçluyu bulup cezalandırmak gerektiğini söylediler.
Bunun üzerine Oidipus, kralı öldürenin, yani Labdakos"un oğlunun
katilinin aleyhinde, kin ve nefret dolu ateşin bir hitabede bulundu.
Sonra hemen katilin kim olduğunu öğrenmek için meşhur sihirbaz rahip
Teiresiad"a gitti. Kör ve çok ihtiyar olan sihirbazı, müthiş hakikati
söylemeye zorladı.
Oidipus; babasını kendisinin öldürdüğünü
ve anasıyla zina ettiğini öğrenince dünyanın en bahtsız, en iğrenç adamı
sayıldı. Anası ve karısı İokaste kendini astı. Oidipus, eliyle kendi
gözlerini oyarak çıkardı ve bu uğursuz iğrenç mahluk Kreon tarafından
bir uyuz köpek gibi kovuldu.
Yurdundan, tahtından kovulan ve
kalbinde teselli bulmaz iç ağrıları, vicdan azapları bulunan Oidipus,
kendi öz evlatlarının da hakaretine maruz kaldı. Evlatlarından teselli
beklerken hakaret gördü. Bir baba için yalnız bu acı yetmez mi? Halbuki
Oidipus, bütün Tanrıların ve insanların, iğrendikleri bir zavallı idi.
Bilmeden işlediği günahların acısını çeken kral şimdi artık kör bir
dilenci olmuştu. Bereket versin iyi kalpli kızı, Sadık Antigone, ihtiyar
ve kör babasını bırakmadı. Elinden tuttu, onunla beraber dolaştı.
Bu
yüzden Antigone, evlatların babalara karşı gösterdikleri muhabbet ve
şefkatin timsali olarak kaldı. Nasıl kalmasın ki o fedakar kız bahtsız
babasıyla tozlu yollarda dolaşmayı, dilenmeyi güzel bir delikanlı ile
evlenmeye hatta krallık tacına bile tercih etti.
Nihayet
kral Oidipus, kızı ile beraber Attika"ya geldi. Kolone kasabasına yakın,
ölüm ve öç perileri olan huysuz Eumenid"ler ormanında sefil ve perişan
bir halde can verdi.
Fakat Oidipus "un ölürken, lanet ettiği
oğullarının başlarına felaket yağmakta gecikmedi. Çünkü bir baba ne
kadar günahkar olursa olsun evlatları hakkındaki dileklerini Tanrılar
daima dinlerler.
Babalarının feci bir şekilde ölümünden sonra
Eteokies ile Polyneikes sıra ile birer sene Thebai krallığı yapmaları
hakkında bir anlaşmaya vardılar. İlk defa krallık tacını Eteokies aldı,
fakat hükümdarlık tatlı geldiği için bir sene müddet geçince sözünde
durmadı. Tahtı kardeşine bırakmadı. Bir hadise çıkarmasın diye Thebai"yi
terk etmeye zorlanan Polyneikes, Argos"a vardı ve oranın kralından
haksız ve sözünde durmayan kardeşini zorla yola getirmek için yardım
istedi. Yedi şef tarafından kumanda edilen muazzam bir ordu Argos"dan
hareket ederek geldi, Thebai şehrinin göründüğü bir yere kamp kurdu.
Yedi
kapılı bu meşhur şehre zarar vermemek için son bir defa olarak
Argos"lular zorba krala bir elçi göndererek tahtı Polineikes"e
bırakmasını istediler. Elçi bir şey yapamadan dönünce muhasara başladı.
Orduyu
idare eden yedi şeften her bin Thebai"nin yedi kapısından birinin
karşısında yer tuttu. Şehrin dört tarafı güneş vurunca kıvılcımlar saçar
kalkanlar, miğferler, kan dökmeye susamış ve ekin tarlası gibi sallanan
mızraklarla sarılmıştı.
Şehirdekiler kendilerini kahramanca
müdafaa ediyorlardı. Fakat kuşatma sonuç alınmadan uzayıp gidiyordu. Çok
uzun süren ve çok kanlı olan savaştan iki taraf da bıktı.
Neticede
Thebai"lilerle, Argos"lular, krallık isteyen iki kardeşin başa baş
vuruşmasına ve hangisinin kazanırsa onun kral olmasına karar verdiler
Eteokles ile Polyneikes arasında müthiş bir mücadele başladı. Sonunda
iki kardeş de bir biçimine getirip aynı zamanda mızraklarım birbirlerine
saplayarak ikisi de öldü.
Oidipus"un iki oğlunun da bu şekilde
ölümünden sonra Argos"lular çekildi gittiler. Thebai"nin krallığı tekrar
Kreon"a geçti. Kreon kral olur olmaz; yurdunu kahramanca müdafaa
ettiğini ileri sürerek Eteokles"in naaşını özenle gömdürdü. Polyneikes"e
gelince onun naaşım olduğu gibi bıraktı. Hakaret olsun diye ona hiç bir
merasim yaptırmadı. Hatta onun için ağlayanları bile şiddetle
cezalandıracağını ilan etti.
Taç, taht peşinde koşarak,
memleketi ateşe veren, bir çok kadınları kocasız, bir çok babaların
evlatsız kalmasına sebep olan Polyneikes"in naaşı ile köpeklere ve
yırtıcı kuşlara ziyafet çekildi.
Fakat bu bahtsız prensin kız kardeşi Antigone, babasına koştuğu gibi kardeşinin naaşım da ihmal etmedi.
Konulan yasağa rağmen, herşeyi göze alarak; zavallı kardeşinin cesedini gömdü.
Bu dini bir vazife idi, Tanrıların emrini dinlemek, zalim bir kralın buyruğuna boyun eğmekten elbette kıymetli idi.
Fakat
bu vazifeyi yaparken muhafızlar tarafından görüldü; neticede diri diri
toprağa gömülmeye mahkum edildi. Bu, bir ölüye karşı gösterilen
muhabbetin cezası idi. O da kapatıldığı karanlık yeraltı hücresinde
kendisini astı.
angelfire.com
E. DELEBEQUE"İN EURIPIDE ET LA GUERRE DU PELOPONNESE ADLI ESERİ MÜNASEBETİ İLE
.../...
Aynı şekilde, Medeia bahsinde, müellif bu tragedyanın Korinthos" un lehinde mi yoksa aleyhinde mi olduğunu tahkik ediyor, kanaatince, Korinthos"luların Medeia"nın çocuklarını öldürmeyişleri, şairin siyasi bir emelinden ileri geliyor. E. Delebecquein eseri.pdf
Türkiye'nin ilk ensest nikahı
Konu hakkında, ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI
— Anayasa Mahkemesinin 12/11/2015 Tarihli ve E: 2015/26, K: 2015/100 Sayılı Kararı
— Anayasa Mahkemesinin 12/11/2015 Tarihli ve E: 2015/43, K: 2015/101 Sayılı Kararı
ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI
Evlilik içi gerçekleştirilen zorla cinsel ilişkinin evlilik kurumunun doğal bir sonucu olarak kabul edilmesi durumunda, eşlerin, özellikle kadının, rızaya dayalı olmayan her türlü cinsel fanteziye katlanması gerekliliği ortaya çıkar.
Dönmezer, eski TCK uygulamasında, “ırza geçme suçunun oluşmasının gayrı meşru olması gerektiği, bu itibarla kocanın karısı üzerinde cebir kullanarak veya diğer suretle ırzına geçecek olursa fiilin suç teşkil etmeyeceğini; ancak fiilin zahren (anal/livata) gerçekleşmesi durumunda eski TCK’nın 478 ve 479. (TCK m. 232) maddelerindeki fena muamele olarak kabul edilmesi gerektiğini” ifade ederek, evlilik birliğinin cinsel saldırı suçu açısından “hukuka uygunluk sebebi” olduğunu belirtmiştir.
Hatta ayrılık kararı verilmiş eş hakkında dahi fiilin suç teşkil etmeyeceği savunulmaktadır.
Evlilik birliğinin, eşin bütün cinsel isteklerini tatmin etmeye olanak sağladığına ilişkin görüşe katılmak mümkün değildir. Günümüzde, kadının nikâhla cinsel ilişkiyi kabul ettiği konusunda geri alınmaz bir irade beyanında bulunmuş sayıldığı anlayışı terk edilmiş ve evliliğin kocaya karısının vücudu üzerinde tasarruf yetkisi vermediği kabullenilmiştir.
Çünkü kadın evlenmekle vücut bütünlüğü üzerindeki hakkını kaybetmemektedir. barobirlik.sayı-78
TOPLUMSAL CİNSİYET AÇISINDAN ANAYASA KONULU KOMİSYON RAPORU-9.pdf
Mobbing ve çözüm önerileri komisyon raporu.pdf
Müslümanlar tecavüzü hazmetti, Neo-Osmanlıcılık hayranları buyurunuz, dedelerinizin mezar taşını okuyunuz...
Kayıp Çocuklar Başta Olmak Üzere Çocukların Mağdur Olduğu Sorunların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU RAPORU Sıra Sayısı 589
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU RAPORU Sıra Sayısı 589.pdf
Sokak Çocukları Meclis Araştırması Komisyonu-Sıra Sayısı 829.pdf
Çocuk İstismarını Önleme Derneğinin çocuklarla ilgili yaptığı bir araştırmada, annelerle ilgili.
Bölüm 2 - Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü.pdf
Bölüm 1 - Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü.pdf
ERKEN YAŞTA EVLİLİKLER HAKKINDA İNCELEME YAPILMASINA DAİR RAPOR.pdf
5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanununda Değişiklik Teklifi.pdf
ÇOCUK HAKLARINA DAİR SÖZLEŞME.pdf
Ayrımcılık evlilik, doğum ve yaşlı bakımı gibi durumlarda daha da belirginleşiyor.pdf
Çocuk İstismarı ve TBMM.pdf
Cezaların Şahsiliği.rar
İslam hukukunda cezalar.rar
Kişilik Kuramları-Yaygın Psikolojik Testler.rar
Mahalle-Sıbyan Mektepleri.rar
TC egemenlik hakkından vazgeçiyor, sınırlarını hangi siviller koruyacak.rar
Türk Kızılayı Suriyeli çouk tüccarı mı.rar
EURİPİDES'İN "MEDEİA" ADLI OYUNU ve ÇAĞDAŞ BİR ANLAYIŞLA SAHNELENMESİ
Medeia ve İason altın postla birlikte İolkos" varırlar. Fakat Pelias sözünde durmaz ve tahtı iade etmez. Bunun üzerine Medeia, Pelias"ın kızlarını oyuna getirip babalarını öldürmelerine sebep olur; yaslı babaları için üzülen kızlara babalarını gençleştirebileceğini söyler.
Kızlar ispat etmesini isteyince onlardan yaslı bir koç getirmelerini ister. Bu koçu parçalayıp kazana atar. Yaptığı büyülerle kazandan bir süt kuzusu çıkar. Bunu gören kızlar ikna olular ve babalarını parçalayıp kazana atıp gençleşmiş bir şekilde çıkmasını beklerler fakat babaları çoktan ölmüştür.
Böylece, Medeia ve İason ülkeden kovulurlar ve Korinth"e yerleşirler (Başka bir versiyona göre Medeia Korinthos"lular tarafından kendilerine kraliçelik etmesi için davet edilmiştir. İason"la beraber bir süre hüküm sürdükten sonra Medeia çocuklarını ölümsüzleştirmek için büyü yapıp onları Hera tapınağına gizlemek ister. Bunları öğrenen İason"un terk etmesi üzerine Medeia oradan ayrılır. Diğer bir versiyon ise Korinthos"luların bir süre sonra bu yabancı ve büyücü kraliçeyi istemeyip, Sisyphos"u tahta geçirip, Medeia"nın çocuklarını Hera tapınağında öldürmüşlerdir. Bu yüzden kentte bir salgın hastalık çıkar, Korinthos"lular da Apollon"dan yardım isterler. Sonunda, Apollon"un öğüdüyle, Hera"nın öfkesini yatıştırmak için, Medeia"nın çocukları adına bir kült meydana getireler)
-----------
2006-2007 TRALLEİS KAZILARINDA ELE GECEN AMPHORALAR
Yunanistan"dan ve Batı Anadolu kıyılarından başlayan kolonizasyon hareketleri ile Sicilya, Guney İtalya, Marmara ve Karadeniz"e kadar yayılır ve Yunanlılar için yeni pazarlar oluştururlar. Önemli koloni kurucusu Korinthos zeytinyağı ve şarap taşıyan 2 farklı tip amphora üretimine başlamıştır.
Korinthos A (Çizim 3) olarak adlandırılan form ile İ.Ö.7. yüzyılda zeytinyağı, Korinthos B (Çizim 4) adlı formla ise İ.Ö.6.yüzyılda şarap taşınmıştır.
Bu kaynakları şu adresten indirebilir siniz. Korinthos
GİRİŞ
Bugün Altınoluk ilçesi sınırları içerisinde yer alan Antandros antik kentinde ilk kazı çalışmaları, 1989 yılında nekropolis alanında başlatılan inşaat çalışmaları sırasında ortaya çıkan lahitler nedeniyle 1991-1995 yılları arasında Bursa Müzesi tarafından yapılmıştır. Ancak bu kazı sonrasında inşaat çalışmaları durdurulmadığı için nekropolisin büyük bir kısmı tahrip olmuştur.
Ege Üniversitesi ve Balıkesir Müzesinin ortak çalışması ile 2001 yılında Antandros kazılarına tekrar başlanmıştır.
Bu tezin konusunu oluşturan Korinth seramikleri M.Ö. 8.yy.ın sonlarında ortaya çıkıp M.Ö. 6.yy.ın sonuna kadar tüm Yunan dünyasında kullanılmıştır. İsmini üretim yeri olan ve Peloponnessos"un kuzeyinde yer alan Korinthos kentinden alır.
Karakteristik olarak, krem rengi hamurlu ve figürlü bezemelidir. Ancak fırınlamadan dolayı oluşmuş farklı renkler ve sadece bitkisel veya çizgisel olan bezeme sistemleri de söz konusudur.
Tez kapsamında incelenen Antandros Korinth seramiklerinin büyük çoğunluğu Melis Nekropolisi olarak adlandırılan nekropolis alanından ele geçmiştir.
1989 yılında inşaat çalışmaları sırasında ele geçen lahitler nedeniyle 1991 yılında Balıkesir ve Bursa Müzeleri tarafından kurtarma kazılarına başlanan Melis Nekropolisi, doğu-batı doğrultulu, denize paralel uzanan ince uzun bir alana yayılmıştır.
***
Peloponnesos Savaşı
421 ile 420 arasındaki bir yıllık bırakışma dışında, savaş İ.Ö. 431"den 404"e kadar tam 27 yıl sürecekti. Atina"nın yıkılmasıyla sonuçlandı, ama bu yıllar boyunca bütün Yunanistan"da sarsıntılarla parçalara ayrıldı. Tabi tarihte hiçbir şey anlattığı kadar kesin değildir. Gerçekte savaş hiçbir zaman tamamlanmayan 30 yıllık barışın sona ermesinden çok önce, 460"da başlamış ve ondan sonraki yüzyılın Atinası da çok güçlü bir hortlak olmuştur.
AHZAB SURESİ : 4 Allah, bir adamın göğüs boşluğunda iki kalp yaratmamıştır. Zıhar yaptığınız eşlerinizi sizin anneniz yapmamıştır, evlatlıklarınızı da sizin oğullarınız kılmamıştır. Bu konularda söylediğiniz sözler, ağızlarınızın bir lakırdısıdır. Allah, hakkı söyler ve O, gerçek yola kılavuzlar.
AHZAB SURESİ : 5 Evlatlıklarınızı öz babalarına nispet ederek çağırın! Böyle yapmanız Allah katında adalete daha uygundur. Eğer onların babalarını bilmiyorsanız, o takdirde onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Yanılarak işlediğiniz şeyde, üzerinize günah yoktur; fakat kalplerinizin kastetmiş oldukları müstesna. Ve Allah Gafûr ve Rahîm'dir.
AHZAB SURESİ : 37 Hani sen Allah'ın nimetlendirdiği, senin de lütufta bulunduğun kişiye "Eşini yanında tut, Allah'tan kork!" diyordun ama, Allah'ın açıklayacağı bir şeyi de içinde saklıyordun; insanlardan çekiniyordun. Oysaki kendisinden korkmana Allah daha layıktır. Zeyd o kadından ilişiğini kesince onu sana nikâhladık ki, evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde, müminler için o kadınlarla evlenmede bir güçlük olmasın. Zaten Allah'ın emri yerine getirilmiştir.
A. Dursun
***
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR evlatlıkla evlenmek caiz midir?
Kur’an;
EN'AM SURESI: 137 Aynen bunun gibi, müşriklerden birçoğuna, Allah'a ortak koştukları kişiler, öz evlatlarını öldürmeyi güzel göstermiştir ki, hem onları yok etsinler hem de dinlerini onlar aleyhine karmakarışık hale getirsinler. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları, düzdükleri iftiralarla baş başa bırak.
EN'AM SURESI: 140 Şu bir gerçek ki, ilimsizlik yüzünden öz evlatlarını beyinsizce katledenlerle Allah'ın kendilerine verdiği rızıkları, Allah'a iftira ederek haramlaştıranlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. İnan olsun, sapıtmışlardır onlar; hiçbir zaman doğruyu ve güzeli bulamazlar.
TEVBE SURESİ: 55 Onların malları da evlatları da seni imrendirmesin. İş sadece şudur: Allah onlara şu iğreti hayatta azap etmeyi ve canlarının küfre sapmış bir halde çıkmasını istiyor.
TEVBE SURESİ: 85 Malları da evlatları da seni imrendirmesin. Allah bunlarla, dünyada onlara azap etmek istiyor. Kâfir olarak çıkaracaktır canları.
YÛSUF SURESI: 21 Onu satın alan Mısırlı, karısına şöyle dedi: "Ona iyi bak, kendisine güzel bir yer hazırla. Bize yararı dokunabilir. Belki de evlat ediniriz onu." İşte bu şekilde biz Yûsuf'a yeryüzünde imkân verip o toprağa yerleştirdik ki, ona olayların/haberlerin yorumunu öğretelim. Allah, kendi emrine Gâlib'dir/kendi emrine hükmeder. Ama insanların çokları bilmiyorlar.
RA’D SURESİ: 38 Yemin olsun, biz senden önce de resuller gönderdik, onlara da eşler ve evlatlar verdik. Hiçbir resul, Allah'ın izni olmadıkça herhangi bir mucize getiremez. Her süre/süreç için bir kitap vardır.
İSRA SURESI: 64 "Onlardan güç yetirdiğini sesinle yerinden oynat. Atlıların ve yayalarınla yaygara çıkarıp üzerlerine çullan. Mallarda, evlatlarda onlara ortak ol, onlara ha bire vaatte bulun." Şeytan onlara bir aldanıştan başka ne vaat eder ki?!
KEHF SURESİ: 39 "Bağına girdiğinde, 'Mâşallah, kuvvet yalhız Allah'tandır!' desen olmaz mıydı? Gerçi sen beni, malca ve evlatça senden basit görüyorsun ama,
MERYEM SURESI: 77 Ayetlerimizi inkâr edip, "Bana mal da evlat da kesinlikle verilecek." diyeni gördün mü?
NUR SURESİ: 60 Artık nikâh arzuları kalmamış, hayızdan ve evlattan kesilen kadınların, süslerini göstermek için ortalıkta dolaşmamaları şartıyla dış giysilerini bırakmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama sakınmak için titiz davranmaları, onlar için daha hayırlıdır. Allah, her şeyi işitir, her şeyi bilir.
SEBE’ SURESİ: 35 Şunu da söylemişlerdir: "Biz, malca da evlatça da çoğuz. Azaba uğratılacak olanlar, bizler değiliz."
ŞÛRA SURESİ: 49 Göklerin ve yerin mülkü/yönetimi Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine kız evlat bağışlar, dilediğine erkek evlatlar armağan eder.
ZÜHRUF SURESI: 17 Onlardan biri, Rahman'a benzer gösterdiği/Rahman'a isnat ettiği kız evlatla müjdelendiğinde, yüzü simsiyah kesilir de öfkeden yutkunur durur.
HADİD SURESİ: 20 Bilin ki, şu iğreti dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden, bir süsten, aranızda bir övünmeden, mallarda ve evlatlarda çoğalma yarışından başka şey değildir. Bir yağmur misali ki, çıkardığı bitkiler çiftçilerin hoşuna gider. Ama biraz sonra o ot kurur, sapsarı kesildiğini görürsün. Nihayet bir ot ufantısı haline gelir. Âhirette şiddetli bir azap var, Allah'tan bir af ve hoşnutluk da var. Dünya hayatı bir aldanış/gurur aracından başka şey değildir.
TEĞABÜN SURESİ: 14 Ey iman edenler! Şu bir gerçek ki, eşlerinizin ve evlatlarınızın içinden size bir düşman vardır; onlara karşı dikkatli olun! Eğer affeder, ellerini tutar, hatalarını görmezden gelirseniz, kuşkusuz, Allah da affedici, merhamet edici olur.
İncil;
ELÇİLERİN İŞLERİ: Elç.7: 20-21 "O sırada, son derece güzel bir çocuk olan Musa doğdu. Musa, üç ay babasının evinde beslendikten sonra açıkta bırakıldı. Firavunun kızı onu bulup evlat edindi ve kendi oğlu olarak yetiştirdi.
Pavlus'tan ROMALILAR'A MEKTUP: Rom.8: 23 Yalnız yaratılış değil, biz de -evet Ruh'un turfandasına sahip olan bizler de- evlatlığa alınmayı, yani bedenlerimizin kurtulmasını özlemle bekleyerek içimizden inliyoruz.
Pavlus'tan ROMALILAR'A MEKTUP: Rom.9: 3-4 Kardeşlerimin, soydaşlarım olan İsraillilerin yerine ben kendim lanetlenip Mesih'ten uzaklaştırılmayı dilerdim. Evlatlığa kabul edilenler, Tanrı'nın yüceliğini görenler onlardır. Antlaşmalar, buyrulan Kutsal Yasa, tapınma düzeni, vaatler onlarındır.
İBRANİLER'E MEKTUP: İbr.12: 8 Herkesin gördüğü terbiyeden yoksunsanız, oğullar değil, yasadışı evlatlarsınız.
Tevrat;
MISIRDAN ÇIKIŞ: Çık.2: 10 Çocuk büyüyünce, onu geri getirdi. Firavunun kızı çocuğu evlat edindi. "Onu sudan çıkardım" diyerek adını Musa koydu.
Dip Not; 2:10 "Musa": İbranice "Moşe", "Çıkarmak" anlamına gelen "Maşa" sözcüğünü çağrıştırır.
ESTER: Est.2: 7 Mordekay'ın Hadassa adında bir amcakızı vardı. Annesiyle babasını yitiren Hadassa'yı Mordekay evlat edinip büyütmüştü. Hadassa’nın öbür adı Ester'di; endamı ve yüzü güzeldi.
ESTER: Est.2: 15 Kralın yanına girme sırası Mordekay'ın evlat edindiği Ester’e -Mordekay'ın amcası Avihayil'in kızına- gelince, Ester, kralın kızlardan sorumlu haremağası Hegay'ın kendisine önerdiklerinden başka bir şey istemedi. Kendisini gören herkesin beğenisini kazandı.
ÖZDEYİŞLER: Özd.10: 5 Aklı başında evlat ürünü yazın toplar, Hasatta uyuyansa ailesinin yüzkarasıdır.
YEŞAYA: Yşa.47: 8 "Ey şimdi güvenlikte yaşayan zevk düşkünü, İçinden, 'Kraliçe benim, başkası yok; Hiç dul kalmayacak, Evlat acısı görmeyeceğim diyorsun. Dinle şimdi:
YEŞAYA: Yşa.47: 9 Bir gün içinde ikisi birden başına gelecek: Çok sayıda büyüye, etkili muskalarına karşın Hem dul kalacak, Hem evlat acısını alabildiğine yaşayacaksın.
Zebur’da yok.
Bütün olarak bulunmuş heykelde, ereksiyon halindeki penisi(uzmanlık dilinde buna ithifallik protom denilmekte yüksekliği 40 cm) dışında başka organlarının olmadığı görülmekte.. Göbekli Tepe; En Büyük Arkeolojik Keşif
İthifallik tanrılar ve ifade ettikleri.pdf
Toplanma Alanı Teorisinin Göbekli Tepe Örneği Üzerinden Değerlendirilmesi.
Yaz olunca avradlara meylet, kışın oğlanlara ki...
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Civelekler!
24 Ocak 2012
Zenne, Altın Portakal’da 5 ödül birden alınca gözler ona çevrildi. Barda zenne olarak çalışan bir eşcinselin askerlik sorunu etrafında gelişenleri anlatan film, o dünyaya bambaşka bir pencere açtı.
Oysa Batı’da eşcinsel külliyat almış başını gidiyor... Peki bizde durum ne? Osmanlı’dan bugüne eşcinselliği nasıl yaşamış, anlatmış ve tarif etmişiz...
Evet, Osmanlı döneminde eşcinsellik daha yerleşik, daha kabullenilir bir kimliktir. ’Mahbup’, Osmanlı’da eşcinsellere verilen genel addı. “Aktif” ve “pasif” eşcinsellik ayrımı da yapılmıştı.
Mahbuplar, yani eşcinsellerin “pasif” olanına ’Oğlan’, “aktif” olanına da ’oğlancı’ deniyordu. Ama daha teknik tanımla şöyle yapılmıştı: Heteroseksüel ilişki kuranlara ’Zenpare’, eşcinsel ilişki kuranlara ise ’Kulanpare’ deniyordu. Osmanlı eşcinsellerinin kendi kalçaları için kullandıkları tabir de pek yaratıcıydı: Kase-i billur!
300 Akçelik Oğlanlar
Eşcinsellerin kapalı sayılan Osmanlı toplumunda arz-ı endam ettiği en önemli yer elbette hamamlardı. Hamamlarda ’döşek yoldaşlığı’ tarifesi olan bir kalemdi. ’Oğlan’ların servis edildiği bu tarifede fiyat 300 akçeden başlıyordu. (Hamamlardaki eşcinsel serüveni anlatan en önemli kaynak Dellakname-i Dilkuşa’dır (Gönül Açan Tellaklar). Derviş İsmail tarafından kaleme alınan risalede 17. yüzyılın sonlarında İstanbul’da 408 hamamda 2.300 tellağın çalıştığını bunların büyük bir kısmının da eşcinsel olduğu anlatılıyor.)
Hamamları özel olarak inceleyen tarihçi Ergun Hiçyılmaz, bakın nasıl anlatıyor; ’... Tophane, Unkapanı, Tahtakale, Yemiş İskelesi, Bahçekapı; her türlü rezilliğe açık birer yeniçeri yuvasıydı. Buralarda bırakın ırz ehli kadınları, pazılı delikanlılar bile dolaşamazdı. Bu semtlerde hamamlara girmek kolay, çıkmak zordu. ’Hamama giren terler’ sözü o dönemin dellaklarının sözüdür. Ayrıca ’baltayı taşa vurmak’ deyimi de buradan çıkmıştır. Balta; yeniçeri ortalarına ait ’nişan’ denilen bir alâmetifarikadır. Bu uzunca bir sırmayla işli çevre veya peşkirin bir kadına ya da oğlana verilmesi ve armağanı oğlana veren kişinin bununla dolaşması sırasında ’balta’ bellidir. Balta veren yeniçerinin elinden bunu kapmak baltayı taşa vurmaktır.’ (Ergun Hiçyılmaz, Çengiler Köçekler Dönmeler Lezzolar)
Yeniçeri Ocakları...
Osmanlı’da eşcinselliğin en az hamamlar kadar kurumsallaştığı yer ise yeniçeri ocaklarıydı. Zenne filminde konu edildiği gibi askerlik yaşı gelen eşcinsellerden ’durumlarını’ ispatlaması istenmiyor, dahası askerlikten uzak tutulmuyorlardı.
Onlar yeniçerilere hizmet edecek ’civelek’ler oluyordu. Hatta savaşlarda ihtiyacı karşılamak üzere civelekler taburu bile oluşturulmuştu. Civelek taburunda yer alan askerlerin her birini bir yeniçeri sahiplenmişti. Adeta aralarında karı-koca ilişkisi vardı.
Ergun Hiçyılmaz, 1810 yılında bir civelek oğlan için Galata’dan sorumlu 25. Orta ile 75. Orta adlı yeniçeri birliklerinin iki gün boyunca çatıştıklarını anlatır. ’Civeleklere sahip olmak başlı başına bir meseledir’, der.
Yaygın Bir Meslekti
Eşcinsel kültürün, Osmanlı’ya Acem’den geçtiği hep konuşulur. Hatta acemi oğlan (acemi asker) tanımının Acem’den yani İran’dan bize geçtiği anlatılır. Bu mevzu uzun olduğu için burada girmeyeceğim.
Ama 1082’de Acem Keykavus Bin İskender tarafından kaleme alınan ’Kabusname’ adlı eser 1800’lerde Mercimek Ahmet tarafından Türkçeye çevrilmişti. (Daha sonra Orhan Şaik Gökyay sadeleştirmiştir.)
Kabusname’deki şu satırlar oldukça dikkat çekicidir: ’Yaz olunca avratlara meylet, kış olunca oğlanlara ki, vücutça sıhhat bulasın. Avrat teni soğuktur. İki soğuk bir araya gelirse birbirini kurutur.’
Zennelik Osmanlı’da yaygın bir meslekti.
Kendisi de bir eşcinsel olan ünlü yazar Reşat Ekrem Koçu’ya kulak verelim: ’Genç ve yakışıklı delikanlılar meşkhanelerde veya oyunlarıyla ün yapan köçeklerin yanında uzun zaman çalışmak suretiyle yetişirlerdi. Raksın kendine göre birtakım usul ve kaideleri vardı: Kafa tutmalar, omuz titremeler, bel kırmalar, topuk çarpmalar, tırnak üstünde uçar gibi koşmalar... Köçeklerin bazen şehvetengiz kadın elbiseleri giydikleri de olurdu. Raks, seyirciyi çıldırtan bir temsildi. Müzikle gerilen sinirler, güler yüzlü, kadın kıyafetli, kadın edalı yosmaların kışkırtıcı oyunlarından tahammülsüz bir hale gelirdi.’
Koçu’nun ballandıra ballandıra anlattığı köçek gösterileri aslında Osmanlı’nın yabancısı olmadığı eşcinselliğin kamufle edilmiş haliydi. (İsmet Zeki Eyüboğlu’nun derlediği ’Divan Edebiyatı’nda Sapık Sevgi’ ve yine Mehmet Halife’nin ’Tarih-i Gilmani’ bu konudaki önemli çalışmalardır.)
Bektaşilerin Babagan kolundan olan Mücerretler hiç evlenmiyor ve kadınlarla ilişki kurmuyorlardı. Mücerretlerin kulakları küpeliydi. Ayinleri biraz ilginçti. Birbirlerine sarılarak bir Bedevi topu yapıyorlardı.
Zıbıkçılar Çarşısı
Devam edelim...
Ünlü folklor kahramanımız Karagöz de bir eşcinsel miydi? Civan Nigar’la hamamda basılmasına ne diyeceğiz?
Doğrusunu söylemek gerekirse Osmanlı eşcinselleri belki biraz daha şanslıydı. Çünkü Cumhuriyet döneminde tamamen yok sayıldılar. (Sadece eşcinseller değil. Her türlü cinsellik tam anlamıyla örtüldü. İlk seks shop ne zaman açıldı bilmiyorum ama Osmanlı’da kocası askere giden kadınların kullanması için yapay penis imal eden bir sektör vardı. Zıbık adı verilen bu penisler boy boy ve çeşit çeşitti. Hatta zıbıkçılar çarşısı bile vardı.)
İftira Atıyorlar Adama
Zeki Müren ilk ’parlak’ çıkışı yapan eşcinselimizdi. Abartılı kıyafetleri ağır makyajına rağmen ortalama Türkiye insanı onun eşcinsel olabileceğini aklına getirmek istemedi. (Rahmetli annem ölünceye kadar severek dinlediği Müren’in eşcinsel olduğuna inanmak istemedi. ’İftira atıyorlar adama’ dedi.)
Zeki Müren’i, Adnan Pekak izledi. Ardından onlarca gey sanatçı sahnelerdeki yerini aldı. Ve elbette Bülent Ersoy!
Sonuncusu hariç hiçbiri cinsel kimliklerini kamuoyuyla paylaşmadı, hemen hepsi saklı tuttu.
Resmi ilk büyük çıkış, 1980 öncesinde İzmir Çevre Sağlığı Derneği’nden İbrahim Eren ve bir grup arkadaşı tarafından yapıldı. ’Terapi Toplantıları’ 12 Eylül’ün araya girmesiyle kesintiye uğradı.
Ama İbrahim Eren 1987’de yine öncülük ederek bu kez ’Çarşamba Çayları’ adı altında ilk eşcinsel örgütlenmeyi başlattı. Toplantı yeri Eren’in eviydi. İlk kez eşcinsel sorunlar irdelenip tartışılmaya başlandı. Giderek ev yetmemeye başladı. Bilsak, ev sahipliğini üstlendi.
Tuğrul Eryılmaz’ın yönetmenliğindeki Yeni Gündem bu çalışmaları kapağına taşıyınca mahkemede aldılar soluğu... Yargılandıkları kapaktaki başlık her şeyi özetliyordu: ’Suçu Olmayan Suçlu’
Dünyada ise eşcinsel ünlülerin büyük bir çoğunluğu kimliklerini ifade etmekten kaçınmıyor. (Rock Hudson’un eşcinsel olduğunu öğrendiğimizde ne çok şaşırmıştık, hatırlayın...)
Freddie Mercury’den Elton John’a, Ricky Martin’e kadar onlarca ünlü isim eşcinsel kimliklerini kamuoyuyla paylaştılar. William Sheakespeare’in de, büyük İngiliz Yazar Oscar Wilde’nin de, Sokrates’in de eşcinsel olduğu artık okul kitaplarına kadar girdi...
Deklare Etmek Çok Zor
Peki bizde durum ne? Ölümünden yıllar sonra ünlü öykücümüz Sait Faik Abasıyanık’ın eşcinsel olduğunu Vedat Günyol’un kaleminden öğrendik.
Elbette, kimsenin cinsel kimliği kimseyi ilgilendirmez. Ama Sait Faik’in o ölümsüz eserlerini bir de bu gözle okuyun... Öykülerin içindeki ’erkek aşkını’ daha anlamlandıracaksınız.
Günümüze gelelim. Eşcinsel pek çok ünlü isim olmasına karşın deklare edenler sınırlı sayıda...
Yönetmen Ferzan Özpetek, modacı Cemil İpekçi, modacı Barbaros Şansal, Vj Bülent... Bir elin parmaklarını geçmez sayıdalar...
Oysa gerçek sayının bunun çok çok üstünde olduğunu biliyoruz. Ama toplumun önünden koşan sanatçılarımız bile bu konuda öncülük yapmaya cesaret edemiyor.
Yani henüz daha eşcinsel kimlikle yüzleşemiyoruz. Bunu daha erken buluyoruz. Zenne filmi bu anlamda sert ama iddialı bir çıkış olabilir...
Evet... Mahbup’tan geye eşcinsel hikayemiz işte böyle... (GÜRKAN HACIR/Akşam)
Haber: Kaos GL
Yaz olunca avradlara meylet, kışın oğlanlara ki...
Aralık 20, 2010
Yazdıkları memleket idaresinden dövüş sanatlarına, yıldızlar vasıtasıyla geleceği okumaktan adalet dağıtmaya ve cinselliğin en ayrıntılı bahislerine kadar birbirinden tamamen farklı konularda tavsiyelerle doluydu. Bugün mizahi bir ifade olarak dillerde dolaşan "Yaz olunca avratlara, kışın da oğlanlara meylet ki, vücutça sağlam olasın. Zira oğlan teni sıcaktır, yazın iki sıcak bir araya gelirse vücudu bozar. Avrat teni ise soğuktur, kışın iki soğuk vücudu kurutur" cümleleri de Keykâvus'a aitti ve Kabusname'nin cinsellikten sözeden bölümünde geçiyordu.
Osmanlı metinleri, bize erkeklik organının nereye kadar uzandığını açıklıyor.
Ensest-Eşcinsel araştırmalar dosyası... İmren Aykut, 'Güneydoğu'da ensest son derece yaygın'...
Fallus (phallus) temelli yaklaşımlar.Kutuplarda oruç zevke dönüşecek
Sümerli Adapa, Oidipus'un ilk örneği
Diri diri gömülen kıza suçun neydi diye sorulduğunda.
Kur'an da "Kızlar" kelimesi geçen ayetler.
Pandora´nın Kutusu; Waterhouse-OLYMPOS DEVLETİ'NİN MİTOLOJİK HİKÂYESİ
AHMET ALTAN, KADINDA FAHİŞELİK EĞİLİMİ OLMALI
Diyanet’ten ensest Fetvası, Evlatlıkla evlenmek caizdir.
Ensest ilişkiler, İki dayım da tecavüz etti
Oidipus fenomeni-ENSEST İLİŞKİLER ve OİDİPUS KOMPLEKSİ
SIGMUND FREUD TOTEM ve TABU, İLKELLERİN "ENSEST'' KORKUSU
DİYANET ÇOK EŞLİLİK, ENSEST, DİN İSTİSMARI-İL MÜFTÜLERİ SEMİNERİ SONUÇ BİLDİRGESİ (27 Mayıs 2008, VAN)
Kız evlat eski Araplarda bir felaket, bir şerefsizlik anlamına geliyordu
ŞAMANİZM, EŞCİNSELLİK VE ŞAMANİZM BAĞLANTISI VARMI?
Türban ilköğretimde...Çocuklar nerede?
Çocuk tecavücülerine şok ceza!
Çocuk Fahişeliği, Pornografisi ve Satışı, Çocuk Hakları Sözleşmesi
ERKEĞİN DOĞASI VE HAREMİ
İşte sizlere müslüman kadınlar. Yazık, yazık...
Afganistan'da oğlancılık geleneği
Transpersonal psychology (benötesi psikoloji), Eşcinsellik
ESKİ ARAP TOPLUMUNDA EŞCİNSELLİK
HUMEYNİ-Risalesi,kadın kullanma elkitabı.
ÇALI DİBİ SEX, NAMUS BEKÇİLERİ, FİLLİ LİVATA VE SOĞAN
OSMANLI'DA HEREMİN İÇ YÜZÜ.
EŞCİNSELLİK VE ŞAMANİZM BAĞLANTISI VAR MI?
Erkek Cinsel Organına TAZİM
Cinsel Suçluların Kısırlaştırılması
Can Dündar, Turgut Özal imalatı mı? Ya Hulki Cevizoğlu?
Taciz, tecavüz, ensest, ticaret dünyada yaygınlaşıyor mu?
Türkiye'nin ilk ensest nikahı
Çongar'dan sapkınlığa övgü! yine taraf, yine ensest!
Dinler tartışması
Müslümanlar raydan çıktı, işgal geliyor
İslam Hukukunda Evlat Edinme Kavramı ve Tanımı
İslam Tek Eşliliği Emretmiş midir?
Prof. Düzgün, Kadının sesinden, topuğundan uyarılan tedavi olsun
AKP döneminde sübyan istismarı neden arttı?
İslam'a girmeden önce Türkler
Türkler Dinsiz Ya da Tabiata Tapıcıydı
Hitit Sosyal Hayatında Kadın
Mitoloji, Efsane, Destan ve Eski Türk İnançları
PAPA PEDOFİLİ VE ÇOCUK PORNOSUNU ONAYLADI
Solcuların, özgürlük ve eşitlik için yola çıkmışların efsanesi...
CHP, Sisifos Efsanesi ve Pirus Zaferi
GÜLER GÜLERnarlidere-gundem@hotmail.com
Bu hafta bir-kaç günlük kısa bir tatile çıktım. Hafta sonunun büyük bir bölümünü ise çok eski bir partili, 70’li yıllarda Ecevit’in CHP’sinde İzmir İl Kadın Kollarında görev yapmış bir öğretmenle sohbet ederek geçirdim. Köy çalışmalarını zevkle dinledim. Kadınların köylerde yaptıkları konuşmalarını, köylülere anlattıkları artı-değer ve sınıf çelişkilerini hayretle bir kez daha dinledim.
Artık 70’li yaşların sonuna gelmiş köy enstitülü öğretmenin, dönemin CHP’sinde verdiği mücadelenin, sosyalist tavrın gururunu gözlerinden dinledim…
Ve anlattığı hikayenin devamında gururun yanına bir de hüzün eklenerek nasıl ihraç edilme istemiyle disipline verildiklerini, nasıl dağıtıldıklarını…
Saat sabahın 03.00’lerine kadar süren sohbetlerimizin sonunda başımı her yastığa koyuşumda düşündüm… Her şeyi düşündüm… Bu onurlu insanları, verdikleri mücadeleleri, geçmişlerini… Bir Köy Enstitülü Öğretmenin kızı olan kendi geçmişimi… Geçmişimizi kimlere nasıl yedirdiğimizi…
Mitolojik öyküler gibiydi dinlediklerim. Ve düşündüklerim…
Örneğin; Hayatımız bir Sisifos Efsanesi sanki.
Olimpos Tanrıları Zeus’un isteği üzerine Korintos Kralı Sisifos’u cezalandırmaya karar verirler. Cezası, koca kayayı bir tepenin zirvesine kadar çıkartarak yerine oturtmaktır. Sisifos, bazen sırtı ile dayanarak ve bazen de kolları ve de bacakları ile kayayı kucaklayarak büyük kayayı akşama doğru büyük zorluklarla tepeye çıkarır. Tam tepenin oyuğuna yerleştirecektir ki, kaya yeniden aşağıya yuvarlanır. Bu işlem her gün böylece devam eder gider… Sisifos, Homeros’un yorumu ile “yararsız ve umutsuz bir çaba ile cezalandırılmış olduğunu” anlar.
Sisifos bu cezaya karşı durarak tanrılara karşı bir tür zafer kazanabileceğini ispat etmek üzere her gün bu kaya ile aynı şekilde boğuşmaya devam eder. Çünkü kendisinin varoluş nedeninin bu çabası olduğunu kabullenmiştir!...
“Solcuların, özgürlük ve eşitlik için yola çıkmışların efsanesi de tam bu olsa gerek”diye düşündüm…
Ve hani şu meşhur Pirus Zaferi…
CHP içerisinde analarımızdan babalarımızdan günümüze kadar taşınan, yaşanan kavgalar ve sonucunda kazanılan zaferler Pirus Zaferidir arkadaşlar.
CHP içerisindeki savaşların galibi ve de mağlubu yok. Tam bir Pirus Zaferi… Bu zafer kazanılsa da kimseye yaramayacak…Herkes yerlerde sersefil… Kazananın da kaybettiği bir zafer…10 bin askerle başlayan savaşın sonunda Pirus nasıl ki sadece ve sadece 15 askeriyle kalmışsa ve sonunda “tanrı bana bir daha böyle bir zafer göstermesin”dediyse, CHP’de giderek azalıp bu sonuca gelmemelidir.
İzmir’de Kocaoğlu, Engin, Alaattin, Moroğlu ve ekibi zaferlerini artık Pirus Zaferine dönüştürmemeli ve tüm partiliyi kucaklamalıdır.
Şu kesindir ki; Geçen Yerel Seçimlerde olduğu gibi Türkiye’nin yerel seçimleri İzmir’de yapılacak.
İzmir; Sosyal Demokratların kalesi olarak Sosyal Demokratlar tarafından korunmaya çalışılırken, “Din” eksenli “Muhafazakar sağ” tarafından düşürülmek için uğraşılacak.
Kaleyi koruyanlar mı yoksa kaleyi kuşatanlar mı zafer kazanacak henüz belli değil…
İktidar Partisi AKP, tüm Türkiye’yi alsa da İzmir’i alamadıktan sonra zafer kazanmış saymayacak kendini…
Bu durum bana bir çok şey çağrıştırıyor.
Örneğin Galatasaray Türkiye Şampiyonu olsa da Fenerbahçe’yi yenmeden zafer kazanmış sayar mı kendini?..
Tersinden bakarsak, bir Fenerbahçeli Galatasaray’ı yenen bir Fenerbahçe olsun da ister şampiyon olsun isterse olmasın diye düşünmez mi?...
Hepimizin yaşantısında böyle durumlar olmuştur.
Dilerim CHP içerisinde ve AKP ile İzmir’de de sürecek olan bu savaşın sonu PİRUS ZAFERİ olmaz…
Galibi olmayan zafer
Pirus Zaferi, ağır kayıplar verilerek kazanılan, aslında kazananın da kaybetmeye mahkum olduğu galibiyetleri anlatmak için kullanılan bir terimdir.
Aslı ise şöyle;
Makedon İmparatoru Büyük İskender'in uzaktan akrabası Yunan Epir Kralı Pirus, MÖ 280'li yıllarda İtalya'ya fethe gider. Pirus'un 20 fil desteğindeki ordusu çok kanlı savaşlara tutuşur. Romalılar, topraklarını büyük bir özveriyle savunur. Ne pahasına olursa olsun zafer kazanmak isteyen Pirus, geri çekilmez. Çok kanlı geçen, iki tarafın da büyük kayıplar verdiği savaşlardan Pirus galip çıkar. Bazı kaynaklara göre; “ Pirus, önemsiz zaferler için ordusunun neredeyse tamamını heba etmiştir.” Ve İddiaya göre Pirus’a, “Tanrım bana bir daha böyle zafer verme” dedirtmiştir.
O zamandan bu yana; “sahte zaferleri, yenenin de aslında yenilmeye mahkum olduğu galibiyetleri” anlatmak için Pirus Zaferi kavramı kullanılır.
Yazıyı yazarken dostlarıma Pirus Zaferi ile ilgili birkaç görüş yazmalarını istedim. Anında gelenler şöyle oldu;
1. Tarihin ilk savaşlarındandır. Bu savaşı özel kılan Kral Pirus ve adamlarının savaş bitiminde 15 kişi kalmalarıdır.(savaşa katılanlar toplam 10.000 asker civarındaymış, ne zafer ama!)
2. Orijinal adı pyrrhus zaferi'dir. Kazanırken bir yandan da kaybetmek anlamını taşır.
3. Kazanan tarafın da kaybının çok fazla olmasından dolayı zafere sevinememesi.
4. Kaybederken kazanmak
5. Kazancın kaybedilenler yanında az olduğunu ifade eden zafer. özetle: bi b..k’a yaramayan zafer.
İşi benim gibi Fenerbahçe’ye bağlayan arkadaşımız da olmuş;
6. Pirus’un, kazanmasına rağmen verdiği büyük kayıplar yüzünden çok zarara uğradığı savaştan türemiş kavrama denir. pirus zaferi yenerken yenilmek anlamına gelir. örneğin Fenerbahçe, Galatasaray'a karşı oynadığı futbol maçında 2-0 galip gelse fakat 7 tane sakat oyuncu verse bu olaya pirus zaferi (pyrrhic victory) diyebiliriz.
Bir dostumuz da bir şiir göndermiş…
Pirus Zaferi
Gece rüyalarda kuruyan ırmak gibi korkulu
Bir inziva gökyüzünü örtmüş üstüne
Öylesine belli ki kesilen damarlarım
Yeryüzü bir Ortadoğu toprağın çağrısıdır
Akan bir damla kanda bile görünen
Deniz ortasında bir dağ duruşu
Korkuyu çoğaltan ne varsa bendedir
Mağarada kokan ölü bir yanım kayıp
Kanayan yaraya bir seyirci bakışı
Kardeş yokluğundan değil mi zulmün katmerlisi
Eksik kalan ne şiir ne derin sözdür
Eşyanın kalbe iblis gibi akışı
Mızraklarda asılı zamanın son çağrısı
Ellerimde teslim için çok parçalı oyuncak
Unutmanın karavaş rahatlığında bir koşu
Geceyi uzatan sorgu da olmasa
Uyurduk güneşin batışına dek
Pirus zaferi sarhoşluk, bin ağızlı bıçak
Harita katlanırsa deniz katlanır mı hiç
Tarih dürülürse de dağlar dürülmez
Siperini terk eden her savaşçının sonudur
Benim sonum daha bir trajik
Gemi üstümüzdeki süngerle bir su aldı
Şimdi sokaklarda bir köle teşhir edilir”
Evet PİRUS ZAFERİ olmasın hayatınız…
Sevgiyle, hoşçakalın, dostça kalın…
izmirgundemgazetesi
***



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder