9 Haziran 2016 Perşembe

Mermili suikast mesajı, Kılıçdaroğlu-Akşener koalisyonunun habercisi miydi?




Erdoğan'ın sonu belirlenmeye başladı, YSK bile Erdoğan'ı terk etti.

 Daha evvel, şeklinde bir irdeleme yapmıştım.

Operasyon epeydir başladığı gibi, şimdilerde hız kazandı ve şekil almaya da başladı.


Adım adım analiz edelim.

Diken'den Tunca Öğreten'in, Erdoğan’ın diplomasıyla ilgili ulaştığı YSK Başkanı Sadi Güven, “Seçimlerden önce diğer adaylar, kurumunuza diplomanın yanı sıra sahip oldukları tüm öğrenim belgelerini ilettiklerini söylediler. Sayın Cumhurbaşkanı’nın da tarafınıza dört yıllık üniversite diplomasını vermiş olması gerekiyor. Bu belgeler size teslim edildi mi” sorusuna “Sorularınıza verecek yanıtım yok” dedi. diken.com


Bu ne anlama gelir?

Her ne kadar Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Emin Arat tarafından, 1.6.2016 tarihinde kafaları karma karışık eden açıklama gelmişse de, gerçeğin ne olduğu bir türlü anlaşılamamıştı.

Sosyal medya üzerinden yazışma arkadaşım olan Sayın Rafael Sadi bile, sınıf arkadaşım Erdoğan başlıklı yazısında "Tayyip Bey de diploma aldı mı alamadı mı ben bilmiyorum. Diplomasını alıp almadığı konusunda da bir şey diyemem" diyordu.



Oda TV bu açıklama üzerine araştırma yapmış fakat sonucun öyle olmadığı ortaya çıkmıştı.


Marmara Üniversitesi dönem rektörünün yayınladığı diplomada bir de diploma numarası "8345" yazıyor. Yayınlanan diplomanın fotoğraflarına bakıldığında bu rakam açıkça görülüyor.


Olay, diploma tartışmasını alevlendirirken bu sabah üniversite sistemde değişikliğe gitti. Bu sabaha kadar Mezuniyet Tarihi kısmı "eğitim öğretim yılı" şeklindeyken, "mezuniyet yılı" haline getirildi. Diploma mezuniyet tarihi 1981-1982 şeklinde yazılırken artık 1981 olarak seçiliyor. 

Gazeteci Ayşe Hür, tartışmaları bitirmek adına Marmara Üniversitesi’ne Erdoğan’ın diploması ile ilgili sorular yöneltti. Ama üniversiteden gelen cevapta “özel hayat” denilerek bilgi paylaşımı yapılmadı. 17.3.2016

Sahte mi? İşte Erdoğan’ın tartışmalı diplomasının aslı. 28 Eylül 2015

YSK, Erdoğan'ın diplomasıyla ilgili başvuruyu reddetti
YSK, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın üniversite diplomasının incelenmesi için yapılan başvuruyu reddetti. 28 Eylül 2015


Hatırlarsanız, dokunulmazlıkların kaldırılması gündeme gelince Sırrı Süreyya Önder ve HDP vekilleri, "Yargılanırsak mahkemede konuşuruz" tehdidinde bulunmuşlardı.

Aslında boş tehdit değil, Erdoğan'ın başına geleceklerin bir uyarısıydı.

Zaten Erdoğan'ın dokunulmazlıklar TBMM'den geçtikten sonra son dakikaya kadar onaylamasını bekletmesi de, bu gerçeğin kendisi üzerindeki etkisini anladığını gösteriyordu.

Ancak OK yaydan bir kere çıkmış ya da macun tüpten fışkırmıştı.

Artık hiç bir şey için geri dönüş mümkün değildir.

Nitekim KaçAK Saray'da, MİT mensuplarından fazla CIA mensuplarının olduğu sürekli basında yazmaktadır.

Bu da CIA, ya da başka ifadeyle NATO'nun gizli ordularının (NGO) bir operasyonu olduğu açıktır.
Nitekim bunları sürekli yazdım, çok konuşma Erdoğan diye uyardım.

Olmadı, patlayan bombaların bir NGO operasyonu olduğunu yazdım dinletemedim.

Diyeceksiniz ki, sen nereden biliyorsun da yazıyorsun, seni kim dinler?

Gündemi en az benim kadar günde 18 saat takip ederseniz siz de çok şeyi görebilirsiniz.

Aslında bunun olacağını yani Erdoğan'ın gideceğini, yerine Y-CHP'li Kılıçdaroğlu'nun geleceğini 20  Mayıs 201 tarihinde, bir yazışmamızdan notlarımı derlediğim yazımda belirtmiştim.

Düşünsenize, daha bu gün Kılıçdaroğlu'nun önüne mermi ya da kovanı konuyor.

Hem de tüm devlet erkanının, güvenliğin son derece yoğun olduğu bir yerde ve yakalanan şahıslar serbest bırakılıyor.

Düşünün ki bu olayı siz, bu satırları okuyan her hangi biri yapmış olsaydı ne olurdu?

Öncelikle yemediğiniz dayak kalmaz ve değil serbest bırakılmak, adresinizi bile kimse bilemezdi.

Lakin eğer CIA ajanı olursanız ya da arakanızda CIA desteği olursa, sizi ne mahkeme ne de devlet yargılayamaz.

Biz bu oyunları 12 Eylül öncesi uzun uzun yaşadık, İslamcı Cemaatlerle CIA iş birliğini çok fazlasıyla gördük, iyi biliyoruz.

Daha bir kaç gün evvel, önemli bir suikast olabilir diye yazmıştım ve yazdığım neredeyse çıkıyordu.

Yine bu günkü analizimde, Erdoğan'a mazlum rolü veriliyor olabilir diye de yorumlamıştım, ancak detaylar ortaya çıktıkça işin rengi de değişmeye başladığı açıktır.

Üst düzey suikast henüz girişim aşamasında bırakıldı, bunun nedeni belki de anlaşmalı bir operasyon olmasından kaynaklıdır.

Belki de asıl Erdoğan'a, "istediğin kadar önlem al, her an, her yerde seni avlayabiliriz" mesajı da verilmiş olabilir.

Düşünsenize, Kartal Demirağ denen biri Özal'a suikast girişiminde bulunup yargılanmıştı.

Ne oldu?

27 Ocak 1989'da 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve yazık ki 2.Abdulhamit Han'ın (1905) yapmak zorunda kaldığı gibi, Özal'da suikastçısını, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra affederek 16 Nisan 1992'de şartlı tahliye ile serbest bırakmışlardı. Lakin adam rahat durmadığı için başka suçlar işlemiş ve en son İzmir'de bir ceza evinde olduğunu okumuştum.

Yanlış anımsamıyorsam bir gazeteciyle röportajında şöyle söylüyordu.

"Suikastı ben nasıl yaptım çözemiyorum, ateş eden bendim, bundan ötesi benimle mezara gider.Perde aralanırsa ne sen kalırsın ne de ben" diyordu.

Peki, sormak gerek.

Perde aralanırsa, ne sen ne ben kalmayız diyebilen adam, ne oldu ki bu kadar uzun süre suskun kaldı?
Örneğin Ergenekon denen uydurma örgüye bu olayı yıkmak isteyenler olmuştu, öyle olsaydı Ergenekon döneminde onca içeri atılanlar varken neden konuşmamıştı?

Yoksa Ergenekon bahanesiyle Erdoğan ve ekibi, ABD'den bağımsız davranabileceğini zannederek bu operasyonu başlatıp, bazı çözemediği gizli yapılara mı ulaşmak istemişti de bu operasyon yapılmıştı?

Nitekim Ergenekon neredeyse bir gecede başladı bir gecede bitirilmişti.

Öyle ya, bunca kıyamet kopartılan, TSK'nin en üst komutanını çeteci diyebilen bir yapı, nasıl oluyor da bir gecede bitirilebiliyor?

Başlatılan Ergenekon'u kim bitirdi?

Ergenekon neyi çözmek için yapılmıştı, kozmik sırlar nereye, kimlerin ellerine geçti, o hakim ve savcıların bir kısmı yargılanmaya başladı da, biri neden yargılanamıyor?

Neyse konu bu değil ama bununla kesin bağlantılı olduğuna arık inanıyorum.

Nihayetinde şahsi inancıma göre Ergenekon davasını, Erdoğan ve ekibi, Laik cumhuriyete karşı planladıklarına artık inanmaya başladım.

Nitekim, TBMM başkanı Kahraman'ın Laiklik kaldırılsın sözlerine ilk tepkinin Erdoğan'dan gelmiş olması, belki da ABD ve NGO'nın Türkiye'de Laik sitemin çökertilmesine izin vermemsinin bir sonucuydu.

Zira bu açıklamanın hemen arkasından patlayan bombalar tahminen bunun sinyallerini veriyordu.

Erdoğan'ın, ABD'den gizli bir ajandası olduğu ortaya çıkınca ki bu gizli ajandayı tanzim edenlerin Suudi/Vahhabi kaynaklı Rabıta örgütü olduğu ortaya çıkınca, İran'la nükleer anlaşma yapılarak Erdoğan'ın işinin tam olarak bitirilmesine de yol verilmiş oldu.

Zira İran'la anlaşma da bir taktikti, çünkü bozuşma da stratejik bir operasyondu.

Nitekim İran'da, diğer despot yönetimler gibi, ülkesinde İslamcı yapılanmadan en çok fayda gören ülkeler arasındaydı.

O nedenle İran, ABD'nin sürekli desteklediği dinci yapılanmadan kendine düşen payı almıştı.

Bu durumu, İran'ın nükleer anlaşması Erdoğan'ı neden bitirir şeklinde yorumlamıştım.

Sonuçta önceki yazılarımda da belirttiğim üzere 1 Temmuz 2013 tarihinde, AP ve ABD tarafından birer gün arayla, "Ilımlı İslam'dan vazgeçtik" açıklaması, bir kaç gün sonra Mısır'da askeri darbe ve İran anlaşması, Türkiye'de rollerin değiştiğini, eski efendilerin sifonunun, belki de ipinin çekildiğini göstermişti.

Erdoğan tüm bunları bertaraf etmek için içeride elini güçlendirmek zorunda kalmıştı.

Bu gücü kendisine verebilecek en büyük destek ise PKK olmaktaydı zira elinde tutunacak başkaca dal kalmamaktaydı.

O nedenle acilen 1 Kasım'da seçimleri yenileyerek, anlaşması gereği PKK ile savaş başlattı ve kendisi üzerinde yapılacak muhtemel operasyonları bertaraf edeceğini düşündü.

Oysa ABD, PKK'dan çoktan vazgeçmişti, bunu 2011 yılındaki bir yazımızda belirtmiştik.
Erdoğan'da bu fırsattan yararlanarak, PKK'nın içine MİT'i iyicene sokarak PKK ile ortaklığını kurmuş, HDP'ye rahatlıkla meydan okumaya başlamıştı.

Kendi tahminine göre artık tek kurtuluşu başkan olmasına bağlıydı.

Oysa ABD'nin çok değişik planları ortaya çıkmış, Erdoğan'a tıpkı devamıyız dediği Menderes ve Özal gibi Emperyalistlerin boyunduruğundan çıkmaya başladığında, öldürüleceğini bildiği ve bu tehditleri sıkça hissettiği için, meydanlarda sürekli olarak kefenden bahsetmeye başlayarak, durumun farkında olduğu sinyallerini eski efendilerine bildiriyordu.

Oysa Erdoğan 1 Kasım seçimlerine giderken büyük bir hata daha yapacaktı.

3 yılını doldurduğu için, eski yol arkadaşlarından bir kısmını da kurtarmayı amaçlayarak 1 Kasım seçimlerinin bu konuda kendisine yardımcı olduğunu düşünecekti.

Nitekim öyle oldu, bazı kendisine bağlı eksi arkadaşlarını alırken, bazılarını da dışlamaya başlamıştı.

Aslında dışladığı sadece eski kuruculardı.

Böylece AKP yalnız ve yalnız Erdoğan'ın şahsi şirketi şekline dönüşecekti.

Buradaki hatası ise, tecrübesi olmadığı gibi, şaibesi bol olan isimleri yeni isimler olarak kadrosuna katmış olmasıydı.

Kendisi paralel diye adlandırdığı yapıyı temizlediğini sanıyordu, lakin asıl paralel çete ile daha çok iç içe olduğunun farkına varamamıştı.

İçte bu gelişmeler yaşanırken, dışta da yine kendisine kurulan kumpastan habersiz, eski savcılar yurt dışına kaçırılıyor, özel bilgi ve belgeler uluslararası ceza mahkemesine kanıt oluşturmak için dağıtıma giriyordu.

Nihayetinde yine Erdoğan'a hazırlanan tuzağın sonunda, Erdoğan'a haber verilmeden Zarrab yurt dışına kaçırılıyor ve yakalanmış görüntüsü ile, uluslararası davanın en güçlü tanığı koruma altına alınıyordu.

Bu kadar özeti neden yaptım.

Çünkü Erdoğan'ı kurtaracak hiç bir şey kalmadı.

Kalmadığının gerekçelerini çok kısa özetlemek için bunları anlattım.

Dün Barış Yarkadaş'ın yaptığı, "Kürt açılımı gizli gizli sürüyor" tespitinin belki de doğru olduğu da ortadadır ancak, bunun da Erdoğan'ı kurtarıcı olmayacağı ortadadır.

Belki de bu açıklama bir yerlere, "Erdoğan'ı engelleyin, yoksa bize ihtiyaç kalmayacak" mesajıdır, bilemiyorum.


Peki bundan sonra ne olacak?

Olacağı şu, Kılıçdaroğlu iktidara taşınacak, tahminen koalisyon ortağı da Meral Akşener olacak.

Bunu da, tekrar olsa dahi üstte söylediğim evvelki yazımla ilave edeyim.

Kürdistan'ı AKP başlattı, CHP bitirecek.

Biraz hafızaları kurcalamakla başlayalım.


TALAT PAŞA HAREKÂTI Danışma Kurulu Üyeleri arasında bulunan Elektronik Yük. Müh.İş Adamı Uğur Kurtulan, Bedri Baykam’ın "Sizi Solculuktan ve Kemalistlikten Azlediyorum Sn. Perinçek" başlıklı yazısında anlattığı bir isimdir Uğur Kurtulan.

Sayın Baykam diyor ki;
Beni masasına davet edip, konuşmamdan ötürü tebrik eden ve "bize sizin provokasyon yapacağınızı söylemişlerdi, halbuki harika konuştunuz yanılmışız bravo, o yüzden şaşırdım" diyen İşçi Parti’li Sn.Uğur Kurtulan arkadaşın samimiyetini ve sıcaklığını hiç unutmayacağım. Ne mutlu bana ki, sizin partinizde, benim samimiyetimi ve büyük kararlılığımı çok iyi tanıyan üyelerle kaplı. İP’li Sn. Uğur Kurtulan’ın adını tekzipte ve burada açıklamaya mecbur kalmamın tek nedeni aydınlıkta bu sözleri benim uydurduğumu iddia etmenizdir.
Ben sizin gibi Erbakan’la milli mutabakat yapmıyorum...

Kurtulan kaset açıklamasında; Deniz Baykal’ın morfolojik izleri ile Sayın Baykal’ın mayolu resimleri baldır ve bacakları gösteren resimleri, Ayrıca Baytok’un mecliste yan yana olduğu görüntüler tarafımızdan incelendi. Burada montaj modifikasyonları ile bu görüntünün değiştirilmiş olduğu kanaatindeyiz. Görüntüler 2 bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümdeki baş kısmı videodan monte fikrini taşıyoruz...

Dikkat ederseniz kesin böyle demiyor, diyemiyor. Ya ne diyor?
... Kanaatindeyiz…, Monte fikrini taşıyoruz... Diyor.

Fikir taşımaya kaldı mı ben de çok fikir taşıyorum ya neyse...
Şimdi taşıdığım farklı fikirleri sıralayayım.

Kimdir bu ULUSAL KRİMİNAL BÜROSU?
Adının başında ULUSAL ibaresi olması onu gerçekten resmiyete kavuşturur mu?
Bir kere kurumun her hangi bir resmi geçerliliği yok.
Ulusal Kriminal Büro’nun internet sitesine girip bakarsanız, kurum sadece ticari amaçla kurulmuş olduğunu ve özel bir kriminal araştırma hizmeti verdiğini anlayacaksınız. Üstelik bunu ben de demiyorum. Birçok kesimden bu araştırmalar yapılmış durumda.

Peki, öyleyse Baykal’ın kaset haberlerini ulusal basında neden bu kadar kasıtlı açıklamalarla veriyorlar?

Kim, kimleri kandırma yolunu seçmiştir?
Acaba Baykal’ın istifa etmeyeceğini düşünenler, elinde kasetlerin devamının olduğunu açıklamaya çalışanlar neden sus pus oldu?

Çünkü Baykal aday olmayacağını açıkladı.

Yani meydan istedikleri gibi boş kaldı.
Baykal’dan hiç haz etmem, gitsin diyenlerin en başındayım, ancak yerine de kimin geçeceğini birilerinin reklamlar şeklinde vermesi, sunması akıl alır şey değildir.

Bu yapılanların, toplumun beynini kontrol altına almak istemelerinin nedeni neydi?
Kılıçdaroğlu ismi üzerine bir mutabakat mı vardı?
Öyle ise bu mutabakatçı isimler arasında kimler olabilirdi?

İşte sorulması gereken budur.

Şimdi biraz gerilere gidelim.
Tarih 10 Kasım
Yer TBMM.
Konuşmacı Onur Öymen

PKK terör örgütü ile Dersim isyanı arasındaki bağlantıyı kurgulayan bir konuşma yapıyor.

Onur Öymen’in bu konuşması üzerine uzunca bir süre yazıldı çizildi.
Konuyu kısa tutmak için bu kısma yeniden girmiyorum.

Şimdi merak ediyorum, Öymen acaba bu günleri görerek mi o konuşmayı yapmış ve bizleri gizli olarak uyarmıştı da biz mi anlamamıştık?

Hani tıpkı,"Bakın, yakında Kılıçdaroğlu başınıza musallat olacak ben bir konuşma yapıyorum, tepkilerden durumu anlayın" dercesine mi yapmıştı o konuşmayı bilinmez, ancak bu günleri incelersek bu soruyu sormadan edemiyorum.

Karşılığında ne diyordu Kılıçdaroğlu?
Yara kanamıştır. Bu süreçte yapılması gereken bu tepkilerin dikkate alınması gerekir. Bu tepkileri dikkate alması gereken de Sayın Onur Öymen’dir. Ve gereğini yapmak zorundadır. Gereğini yaptığı zaman hem CHP’yi, hem parlamentodaki CHP"li milletvekillerini, hem de çok sayıda Cumhuriyet Halk Parti’liyi rahatlatmış olacaktır

Yine aynı Kılıçdaroğlu, Öymen’in konuşmasını alkışladığı ve İhsan Sabri Çağlayangil ile görüştüğü şeklindeki iki soru üzerine şu yanıtı veriyordu.

-Yandaş medyada verildiği gibi Onur Öymen’in konuşmalarının o bölümünü hiçbir zaman alkışlamadım. CHP grubundan da kimse alkışlamadı.
-Tunceli tarihiyle ilgili çok sayıda bilgi ve belge toplayan bir arkadaşınızım. Bu benim özel merakım. Çok sayıda bilgi, belge topladım. Dersim tarihiyle ilgili bende bulunan doküman ve kayıtların başka birinde olduğunu sanmıyorum. Bu tamamen kişisel bir merak... Amaç gerçekleri açığa çıkartmaktır.

Şimdi bir soru daha yöneltelim.
Kılıçdaroğlu halk karşısında birçok kez siyasilerle meydan okuma şeklinde tartışmalar yaptı.

Çok ilginç değil mi, devletin ele geçiremediği bilgi ve belgeler her nasıl oluyorsa Kılıçdaroğlu’nun eline geçiyordu.
Acaba Kılıçdaroğlu’nun arkasında bir istihbarat örgütü mü vardı?
Örneğin, ismini vermeyeceğim bir arkadaşımla özel yazışmamızda kendisine bir sorum olmuştu.

Şöyle demiştim.
CHP’nin başına kim gelecek?
Diyelim ki Kılıçdaroğlu geldi.
Kökeni önemlimidir, önemliyse nedir, destekçisi kimdir, nerden talimat alır, onca belge Perinçek’ten sonra nasıl oluyor da Kılıçdaroğlu’nda çıkabiliyor?
Bu belgeleri ona kim veriyor, neden başka siyasetçi bu belgelere ulaşamıyor?

Hımmmmm,....
Haydi, düşünün bakalım.
Kılıçdaroğlu gelirse kime hizmet edecek?

Zor soru:
Yoksa Kılıçdaroğlu Kürdistan başbakanı olarak mı hazırlanıyor?
Bunu nereden mi uydurdum?

Bir zamanlar Perinçek nereden besleniyordu?
TSK’nin hangi birimi ya da hangi istihbarat örgütü Perinçek’e belge veriyordu?
O gitti...
TSK Kılıçdaroğlu’nu ne kadar destekliyor, askeri istihbaratın bu konularda bilgi düzeyi nedir?

Sırada kim var?
Kürdistan başbakanı olarak kim hazırlanıyor?

Toprak reformu hakkında hangi siyasi parti reform yapmayı programına aldı?

Siyasetin finansmanını devletin elinden kurtaracak programı hangi parti yapıyor?

Tanrının dışında dokunulmaz hiç bir şey yoktur diyen siyasi parti kim?

Haydi, kolay gelsin...

Arkadaşımın yanıtı şöyle olmuştu.
Kılıçdaroğlu’ndaki belgeler basit belgeler, bugüne kadar önemli bir belge ancak neydi şu Mersinli istifa eden. Gümrükten geçirme vs...
(CHP’ye belgeleri CHP’nin güçlü olmasını isteyen CIA veriyor. Perinçek’e ise Alman istihbaratı veriyor du.)

Arkadaşımın tespitine ne denli katılırsınız bilmem.
Lakin ortalıkta bir herze döndüğü kesin.

Neden kesin söyleyeyim.

Diyeceksiniz ki, her isimden şüpheleniyorsun, Baykal’a karşısın, Kılıçdaroğlu’na karşısın, Bahçeli, Erdoğan...

Yahu kardeşim kime güveneceğiz diyeceksiniz haklı olarak.
Bunları zaten daha evvel açıklamıştım. Uzatmayım, siyasetin finansmanını üyeleri, destekleyenleri sağlamadıkça, dokunulmazlıklar kalkmadıkça, liderler sultası bitmedikçe, milletin vekilleri milletin çıkarlarını değil liderin çıkarlarını savundukça, siyasi kaderleri seçenlerinin değil liderin iki dudağının arasında oldukça ve bize sunulan isimleri tanımadan sandıkta evet dedikçe, olsa olsa ABD zihniyetlerine peşkeşten öteye gitmeyen bir siyasi ortamda kime oy verelim diyebilirim ki?

Böyle bir tabloda tam bağımsızlıktan bahsedenler suçlu oluyorsa, Türk birliği ve kardeşliği vatana ihanet sayılıyorsa... Vs... vs... vs...

Kime oy verirseniz verin değişen bir şey olmayacaktır.
Türkiye yeni bir dönemece doğru yol almaktadır.
Obama seçilmeden önce bir söz vermişti.

Şimdi yavşak Obama’nın bir söylemini hatırlayalım.

Ne diyordu hazret?

Kürdistan’ı Türkiye’ye kurdurtacağım.


Tabii Hazreti Buş’u (Bush)unutmayalım.
Peki, Obur peygamber hazreti Buş ne diyordu?
"Bana Allah dünyanın düzenini değiştir, Müslümanları düzene sok, onları eğit, dünyanın düzenini yeniden kur" emrini verdi.


Zaten Obama amcamız dememiş miydi ki,"Türklere Kürdistan’ı kurdurtacağım" diye.
Öyle ise sorun yoktu.

Ve nihayetinde PKK’lı kardeşlerimiz de vatanlarına kavuştuğuna göre daha ne isteriz ki?

Vay PKK’lı nasıl kardeşimiz oluyor demeyin sakın.
Kimseyi inandıramazsınız.
Yazının devamı için bakınız... 

Hoş geldin Apo, hoş geldin PKK, yaşamak sırası sizde başlığına bakabilirsiniz.



Son olarak bir bilgiyi de paylaşmak istiyorum.
Yazışma arkadaşımız Sayın C.Şaşmaz bir ileti paylaştı.
Kendisi bir vesileyle yazıştığı birinden aldığı bilgiyi yine iletenin izniyle paylaşmış.

İletisi şöyle.
Cüneyt Bey, merhaba,
Listeyi dikkatle dinlemedim, aklımda kalan Muharrem İnce...
Önder Aytaç onu öneriyordu; "Ilımlı İslam’ı ve sağ muhafazakârları kucaklar" diyordu.
Bu tarifte birisi listedeyse diğerlerini bilmesem de olur. Üstelik M. İnce ile uzaktan akrabayız, annesi onu Yalova"da köy yerinde erken yaşta evlendirmiş, eşini kendi okumuş çevresiyle tanıştırmaz, belki de başı kapalıdır, hiç görmedim. Eğitimciliği dershaneciliktir, kamucu değil, özelleştirmecidir, mali özerklik adı altında devlet okullarının mütevelli heyetlerince (malum tarikatlara demektir) yönetilmesini savunur. Bu, Dünya Bankası programıdır.

2004’de Doğramacı’nın konutunda toplantıya katılan, BİLKENT Hazırlık Okulları yasasını hazırlayıp ellerine veren Doğramacının çağırdığı on kişiden birisi M. İnce idi. Bence Masonik çevrelere daha yakın görünüyor.

CHP eğitim komisyonu üyesidir, Okullarla ilgili soru önergesi vermesini istiyordum, "ders kitapları bilim dışıdır" diye, hazırlık yap getir dedi, yaptım dosyayı götürdüm, tık yok... Şakayla karışık demişti ki, "daha önce Mustafa Gazalcı böyle bir soru sordu bir daha seçilemedi."

Parti meclisini seçmek partiye dizayn vermekse, bu da Baykal’ın istediği dizayn bu mu bilmiyorum.

Sevgiyle
M...

O sözü geçen İnce’nin TBMM konuşmasının tıklanma rekorları kırdığını hatırlıyor musunuz?

Hatırlamıyorsanız bakınız.

Muharrem İnce Tıklanma Rekorları Kıran Konuşma
https://www.youtube.com/watch?v=JXDwk7TxFng

MUHARREM INCE'NIN TBMM'DEKI OLAY KONUSMASI !
https://www.youtube.com/watch?v=NsCN_PMExGA

Görüldüğü gibi, CHP artık Atatürk'ün CHP'si olmaktan çıkmıştır.
Şimdi kime isterseniz ona oy vermekte serbestsiniz.

AKP, CHP, MHP vs... vs...
Tüm oylarınız milli devletten uzak, ulusal kurtuluş mücadelemizi baltalayıcı, Soros beslemeleri, AB-D’ci, mandacı... Vs… ler gidecek ise, dilediğinize oy verebilirsiniz.
Merak ettiğim şudur.
İstihbarat örgütleri önemli birini bu kez elenen öldürmedi ancak siyaseten öldürmüştür. Bu da büyük değişimin son halkasıdır.

Tüm bu partiler Emperyalist sistemin hizmetkârları ise, neyin mücadelesini yapıyorlar dersiniz?

Madem hep birlikte ABD hükümetlerinin çıkarlarını koruyorlarsa, hatta ABD vatandaşları bakan olabiliyorlarsa biz neyin mücadelesini yapıyoruz?

O da belli değil mi, sen çok yidin, acıkda bağa vir...

Versinler bize de bir ABD vatandaşı kimliği toptan satalım atalarımızı.
Hem Sayın Tayyip Bey dememiş miydi,"...beni rahatsız etmez. Ecdadımı rahatsız etmediğine göre beni de rahatsız etmez. Ama benim ülkemde bazılarını rahatsız edebilir".

Gerçekten de adam haklıydı.
Ülkede hala rahatsız olabilen bayağı bir sürü sanıyorum ki var.
Sürü dememden kimse gocunmasın.
Koskoca başbakan ülkemde bazılarını rahatsız edebilir dediğinde kendini sürü olarak algılamayanların bu sözüme tepki göstermeye de hakkı yok elbet ki.

Sonuçta ülkemin başbakanından farklı bir şey söylemedim ki?
Küdistan’ın kapısını AKP araladı ancak çark ettiği için artık işi CHP’ye devrettiklerini millet ne zaman anlayacak?

Türkiye’nin AB’ye alınacağına inanan var mı? Bilmem, ancak biz sayın başbakanımızla ABD vatandaşı olabiliriz.

Hem AKP’li İhsan Arslan, Benim vatanım Kürdistan derken suç olmuyor da ben iki kelime konuşunca mı suç olacak?

Hatta rahatsız olanlar varsa, analarını da alıp gitsinler.
Biz sayın başbakanımla beraber ABD vatandaşı olarak, rahat ve huzur içinde yaşamak istiyoruz.

Hamdolsun, Kürdistan’ı kurdurttuk, başbakanını da yetiştiriyoruz. 


Obama'dan Kürdistan valilerini de istedik, daha ne yapabiliriz ki?

Nankörler anlamaz ancak vatanseverler sayın padişahımızı anlıyorlar.
Çok yaşa padişahım çok yaşa...

Dilerim ki yakın zamanda Seyyid soyundan geldiğinizi de açıklarsınız da Hz. Secsis-pardon tanrı bir 5 yıl daha seni başımızdan eksik etmez.

Ne Kılıçdaroğlu, ne başkası.
Çok yaşa Müslim cihan padişahım çok yaşa...

Kürdistan’ın başbakanı hazırlanıyor muş, Öcalan’a bırakılmayacakmış vs... vs... vs... bize ne?

Hem sayın padişahımızın, Kürdistan’ı kabul edişi ve başı ile onaylayış anını Bin yılın tehciri TSK’ne yapılıyor başlığında verdiğimizde gülmüşlerdi. Eh şimdi gülme sırası bizlerdedir.

Yeni Türk imparatorluğunun padişahı sen çok yaşa.

20 Mayıs 2010


A. Dursun


Derin Amerika MHP tarlasını sürüyor
 
ABD'nin Başkan adaylarından Clinton, Dışişleri Bakanı olduğu 2011'de İstanbul'a gelmişti. Bahçeli ile görüşmek istemiş ancak Bahçeli kabul etmemişti. Bunun üzerine Clinton MHP Grup Başkanvekili olan Meral Akşener ile Conrad'da buluşmuştu. Clinton aynı otelde Kılıçdaroğlu ve Demirtaş ile de bir araya gelmişti. Takvim

 

ABD Temcilciler Meclisi'nden Davutoğlu'na ödül vetosu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder