Bazı yazılarımda verdiğim pdf dosyaları, buradan detaylı olarak indirebilirsiniz. Mezhepler Tarihi.rar.
Bu gün bazı TV kanallarında, "Lozan hezimet mi, zafer
mi" tartışması yapılacakmış.
Demek ki milletin dikkatlerinden kaçırılacak bir şeyler var
ve bombalar yeterli gelmedi, beyinler bombalanacak.
Yine de beyinleriniz bombalanmadan bir kaç anımsatma yapayım
istedim.
Nasılsa programı izlediğinizde, "Lozan hezimetmiş yahu,
neyse ki 2023'te bitiyormuş" diyeceksiniz.
MürİT beyniniz yoksa boşa izlemeyin, beyin ağrısı
çekersiniz.
AYNI ANDA ÇOK CEPHEDE SAVAŞ KAZANILMAZ
KaçAK Saray’da yapılan değerlendirmelerde, aynı anda çok cephede savaşmanın zorluğu dile getirilmiş.
Türk milletine karşı savaş açtıklarını itiraf etmiş olduklarını bile fark edemeyen zavallılar, yazık ki Türkleri güdüyor.
Milliyet Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan ve Yeni Şafak’tan Hürriyet gazetesine transfer geçen Abdulkadir Selvi'y göre kulislere, “Erdoğan ve AKP’nin Yeni anayasa konusunu ertelediği, demlenmeye bıraktığı” bilgileri geliyormuş.
Selvi'ye göre, çalışmaların acele edilmemesi ve zamana yayılması kararını, Erdoğan ve Davutoğlu birlikte almış. Selvi gazetesindeki köşesinde TBMM’deki oylamada 330, halk oylamasındaysa % 51 sıkıntısı yaratmış ve “Tünelin ucundaki ışığın görülmesi” beklenecekmiş.
Hangi ışıkmış bu ışık?
“Bölünme Anayasası kampanyası geçen dönem etkili oldu, yine olur" sıkıntısının yarattığı korkudan bahisle söylenmiş sıkıntı.
Demek ki sıkıntı neymiş, tercüme edelim?
"BÖLÜNME ANAYASASI geçemez ise, ABD Tayyip'in boynuna ip dolayacakmış."
Demek Putin ve İsrail'den özür dilemesi boşuna değilmiş.
Zarrab boşuna mı, yakalandı görüntüsüyle ABD'ye gitti?
Haydi Müslümanlar, ülkeyi bölmelerine razı olmazsanız, dik duranın göz yaşlarını daha çok akıtacaklarmış, belli mi olur, bakarsınız akıtacak başka şeylerini de bulurlar, ya Allah bismillah deyüüüüüp, bölünerek çoğalalım....
Yoksaaaaaaaaaa....!!!
Anladınız siz onu.
Kürdistan'ın kurulacağını başka kimler söylemişti derseniz, anımsatamayacak kadar çok, lakin suçlu olarak doğrudan Tayyip'i gösternlere bakarsanız çok daha net anlaşılmış olur.
9.7.2016
A. Dursun
Molla Enver Kılıçarslan; "Böylesi icazetlerin, bölge
(Kürdistan) için çok önemli. Allah'ın dininin yücelmesi ve Kürdistan'da yeniden İslam'ın
ihya edilmesi için, her zaman çalışmalarımızız sürdüreceğiz."
İTTİHADUL ULEMA Genel Başkanı, İran İslam Cumhuriyeti
Radyo-Televizyon Kurumu İTTİHAD Başkanı, Mele Seyda Molla Enver Kılıçarslan'ın Kürt
Meselesine İslami Çözüm Çalıştayı'nda yapmış olduğu selamlama konuşmasının
tamamı.
Müslümanlar Kürdistan'ı istiyor, mutlaka Ümmet-i Kürdistan olmalı.
For background, see: Michael M. Gunter, “Reopening Turkey’s Closed Kurdish Opening,” Middle East Policy, Vol. 20 (Summer 2013), pp. 88-98; Michael M. Gunter, “The Turkish-Kurdish Peace Process Stalled in Neutral,” Insight Turkey, Vol. 16 (Winter 2014), pp. 19-26.pdf
SARAY IŞIĞI GÖRMEK İSTİYOR
Saray kaynaklarından edinilen bilgilere göre, Erdoğan “Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi” için kesin başarı görmeden hareket etmek istemiyor. Erdoğan’ın kaygıları şunlar: “Anketler net bir sonuç vermiyor. Referandumda sonuç alınacağına ilişkin veriler doğruluğunu sağlama sorularına verilen yanıtlarla uyumlu değil. AKP içinde fire sayısı bilinmiyor. Sayının tahminlerden yüksek olacağına ilişkin istihbari bilgiler var. Bir yenilgi domino etkisi yapar. Kitle hareketleri başlar. Davutoğlu da kontrolden çıkar. Yeni anayasanın bölünmeye yol açacağına ilişkin propaganda etkili olur. Şu anda PKK, FETÖ ile sert bir mücadele yürütülüyor. Başta Rusya olmak üzere komşularla sorun büyük. ABD ile güvenli olmayan bir ilişki var. Aynı anda çok cephede savaşmak mümkün değil.” Davutoğlu, Erdoğan’a kumpas mı kurdu?
Saray kaynaklarından edinilen bilgilere göre, Erdoğan “Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi” için kesin başarı görmeden hareket etmek istemiyor. Erdoğan’ın kaygıları şunlar: “Anketler net bir sonuç vermiyor. Referandumda sonuç alınacağına ilişkin veriler doğruluğunu sağlama sorularına verilen yanıtlarla uyumlu değil. AKP içinde fire sayısı bilinmiyor. Sayının tahminlerden yüksek olacağına ilişkin istihbari bilgiler var. Bir yenilgi domino etkisi yapar. Kitle hareketleri başlar. Davutoğlu da kontrolden çıkar. Yeni anayasanın bölünmeye yol açacağına ilişkin propaganda etkili olur. Şu anda PKK, FETÖ ile sert bir mücadele yürütülüyor. Başta Rusya olmak üzere komşularla sorun büyük. ABD ile güvenli olmayan bir ilişki var. Aynı anda çok cephede savaşmak mümkün değil.” Davutoğlu, Erdoğan’a kumpas mı kurdu?
Halkın ‘Bölünme anayasası’ adını verdiği girişimde hesap tutmadı. Erdoğan ve AKP’de ‘yenilgi’ korkusu yaşanırken, ‘destek vermeyen halkın ikna edilmeye ihtiyacı olduğu’ görüşü öne çıktı.
Bölücü anayasa buzdolabında"İslam'da zorlama yoktur" söylemi koca bir yalandır. Tüm dinler faşizmin resmi şeklidir.
Kendisini Allah sanan bir gavat, Allah adına sigara içeni dövüyor, polis nerede, devlet nerede?
Suudiler bizi "Ortadoğu'nun Kerhanesi"ne çevirdiler
KURAN’DAN KAÇARLAR
Velilerin talep etmesi halinde en az 10 öğrencinin olması durumunda tüm okullarda bundan sonra Kuran-ı Kerim ve Siyer-i Nebi derslerininin haftada 8 saat seçmeli alınabileceğini söyleyen Başbakan Erdoğan, “Okuma becerileri, yazma becerileri, yaşayan dil ve lehçeler, drama gibi bir çok ders velilerimiz istediği takdirde öğrencilerimize verilecek. Ana muhalefet partisi kanun daha komisyonda iken milli eğitimdeki reformlara karşı çıktı. Bunlar Kuran’dan acayip kaçarlar. Hayatlarında kuranı mezarda okunmak için düşünmüşler. İstiklal şairimiz Mehmet Akif ne diyordu. “İnmemiştir Kuran bunu hakkıyla bilin ne mezarda okunmak ne de fal bakmak için.’ Ezan Türkçe okutmak istediler. Merhum Menderes geldi ezanı aslına çevirttti” dedi. turkishnews
“Kürdistan kurulacak, Türkiye bölünecek”
Rusya hükümet yetkilisi Mihail Barşçevskiy, Türkiye
topraklarında Kürdistan devleti kurulabileceğini ileri sürdü.
Hükümetin Anayasa Mahkemesi ile Yüksek Mahkeme’deki
temsilcisi olan Barşçevskiy, Eho Moskvı Radyosu’nda Abhazya ve Güney Osetya
sorunlarını değerlendirirken, “Bir süre sonra Türk topraklarında Kürt devleti
kurulursa, yani Türkiye ikiye bölünürse çok şaşırmam. Çünkü etnik sorunlar ya
soykırımla, yani yok etmeyle ya da ayrılmayla, ayrı bir devlete dönüşmeyle
çözülür” dedi. Hukukçu olan Barşçevskiy’nin Rus hükümetinin siyasi görüşünü
yansıttığı düşünülmüyor. 12.09.2009
ERHAN GÖKSEL’in KÜRT SORUNU ÜZERİNE ODA TV ile YAPTIĞI RÖPORTAJIN 21 Temmuz 2009’da “ENSONHABER”de YAYINLANAN KISMI
İşte Göksel’in Açıklamaları:
İşte Göksel’in Açıklamaları:
1 MART TEZKERESİYLE TÜRKİYE ÖNEMİNİ KAYBETTİ
ABD için bugünkü dünyada en büyük siyasi problem, Kuzey Irak başta olmak üzere Ortadoğu’da yeni bir harita oluşturulmasıdır. Daha doğrusu Ortadoğu’nun “yeniden-dizayn edilmesi”yle, İsrail’in güvenliğini sağlamaktır. Bu proje Clinton dönenimde başlayan, Bush döneminde devam eden ve hiç değişmeyen bir siyaset anlayışının devamıdır. Bu bölge yapılandırılırken 1 Mart tezkeresi ile Türkiye eski önemini yitirmiş, Türkler değil, bölgedeki Kürt nüfus Amerika için en önemli partner haline gelmiştir.
2012’DE MUSUL TÜRKİYE’YE BAĞLANACAK
ABD’nin bastırmasıyla olsa gerek; kısa bir süre önce bir tez ortaya atıldı. Ayrıca ABD’li önemli bir “Think-Tank” (düşünce) Kuruluşunun raporu da, 2012’de Musul’un Türkiye’ye bağlanabileceğini söyledi. Hemen arkasından geçen hafta, bu sefer bizzat Barzani’nin yakın çevresinden “Kuzey Irak Kürt Yönetimi”nin, Kerkük’ün Kürt yönetimine katılması, Kuzey Irak Kürtleri’nin de Musul Vilayeti ile beraber Türkiye’ye katılması türünden söylemler dışardan Türkiye’ye taşındı..
ASKERLER CESARET EDEMEDİLER
Kuzey Irak’ın (Musul-Kerkük) Türkiye’ye katılması baştan beri Turgut Özal’ın fikriydi. Benim kendisiyle çalıştığım 1990’lı yıllarda bu onun en büyük rüyasıydı. Ancak o zaman Türkiye gerçekten masadaydı ve uluslararası politikayı da kısmen yönetiyordu. Ne yazık ki, o dönemde askerler buna cesaret edemediler ve masadan kalktılar. Özal yalnız kaldı ve Türki’ye ilk Irak Harekatını uzaktan izledi; sonuçta da bugünkü Kuzey Irak Kürt Devleti’nin tohumları atıldı. Bugün ise durum çok farklı. Bugün Türkiye ile ilgili aklınıza gelebilecek her türlü siyasal mücadele ve ülke içerisindeki çatışmalar “Uluslararası Siyaset”in, “Uluslararası Güçler”in mücadelesinden dolayı ortaya çıkıyor. Ülke içindeki ulusal güçlerle onlara karşı olanların mücadelesi değil bugün yaşadıklarımız. Özal dönemi ile bugünün farkı işte budur.
BÖLÜNMENİN ÖNÜ AÇILIR
Bugün Uluslararası Güçler’ce ortaya atılan bu önemli tez; yani, Kuzey Irak ve Musul’un bize katılması tezi, bize çok sıcak görünüyor. Çok sempatik geliyor. Musul’un Türkiye’ye katılmasının bir tek anlamı vardır. O da; Lozan’ın ortadan kalkmasıdır. Zaten Lozan Amerika Birleşik Devletleri tarafından imzalanmamıştır ve kabul edilmemiştir. Bu konu bizim ders kitaplarımızda hiç bahsolunmaz. Bizim Necip Türk medyasının da bilmediği için hiç bahsetmediği bir konudur bu. ABD, Lozan’ı ve Türkiye’nin varlığının siyasi tescilini asla tanımamıştır.
MİSAK-I MİLLİ SINIRLARI DEĞİŞİRSE LOZAN GEÇERSİZ OLUR
Eğer biz Musul’u alırsak, bir anlamda üniter yapımızı değiştirmiş oluruz. Özetle; biz Lozan’ı lağvettiğimiz zaman, yarın Musul ve Kerkük dahil Kuzey Irak, Türkiye’ye katılırsa, fiilen Lozan ortadan kalkmış olur ve Lozan kalktıktan sonra da, belki bir 10 yıl içerisinde bizdeki Kürt bölgelerini de içine alacak şekilde bir parçalanmanın da önü açılır. Yani, Türkiye Cumhuriyeti’nin Misak-ı Milli sınırlarında herhangi bir değişikliğin olması demek, Lozan’ın geçersiz kalması demektir. Lozan geçersiz olursa, ilk etapta bu bir büyüme gibi görünse de, daha sonraki süreçte Türkiye’nin farklı federasyonlara ve sınırlara bölünmesinin, bu konudaki siyasi dayatmaların da önü açılmış olur.
LOZAN TÜRKİYE’NİN YEGANE TEMİNATIDIR
Bugün Türkiye’nin bölünmesini engelleyen en önemli şey Lozan’dır. Lozan, Türkiye’nin varlığı ve bütünlüğünün yegane teminatıdır ve Amerika dışında, bütün devletlerin, uluslararası platformda “siyaseten mutabakatla” kabul edilmiş bir anlaşmadır. İlk anda bize çok sıcak gelen bu Kuzey Irak “ilhakı”, aslında Türkiye’nin parçalanmasının pratik ve en etkili yoludur. Böyle bir gelişme ile Türkiye büyük bir tehlikenin içine girmiş olur.
TÜRKİYE LOZAN’I KENDİ ELİYLE LAĞVEDERSE; YOK OLUP GİDER
Türk Milleti ve Necip Türk Medyası, maalesef gerçekleri iyice anlayamaz hale geldi. Bundan 2 ay önce Nisan ayında ABD Başkanı Obama geldi,. Biz onu, bir Demokrasi havarisi edasıyla izledik. Meclis’de bir konuşma yaptı. Açıkça Başbakan ve Milletvekillerinin gözü önünde, Türk siyasetine ABD’nin buyruklarına adeta dikte etti. Ermeni meselesi ile ilgili açıkça “Ermeni Soykırımı” dedi. “Patrikhaneyi açacaksınız” dedi. “Ermenistan sınır kapısını açacaksınız, Kıbrıs Rum kesimi’ne limanlarınızı açacaksanız” türünden sözler söyledi. Koskoca Türkiye önünde bunları adeta dikte etti; medya ve milletvekillerimiz de bu konuşmayı ayakta alkışladı.
TÜRKİYE’DEKİ SİYASİ MÜCADELE ULUSLARARASI GÜÇLERİN PLANLARIDIR
Şurası iyi anlaşılmalıdır: bu ülke içindeki siyasi mücadele, artık “Ulusal Siyaset”in mücadelesi olmaktan çıktı, dışarıdaki güçlerin, yani “Uluslararası Güç Merkezleri”nin Türkiye üzerindeki planlarının, hesaplaşmalarının mücadelesi oldu.
EKİM’DE YENİ KRİZ DALGASI GELİYOR
Kısacası Türkiye bugün, Turgut Özal’ın moda tabiriyle bir “Transformasyon”un öncesindedir. Hatırlarsanız bundan 15 gün önce “Ekim ayında dünyada ikinci büyük bir ekonomik kriz dalgası geliyor ve bu kriz Türkiye’ye yansıyacak” demiştim. Türkiye iktisadi bir buhrana doğru hızla sürükleniyor. Uluslararası Güçler’in Türkiye üzerine mücadelesine; bir de ekonomik buhran eklendiğinde, gelecek transformasyon (dönüşüm), Türkiye’deki bütün siyaseti, AKP, MHP, CHP dahil mevcut siyaseti silip süpürecektir.
ABD, TÜRKİYE’NİN ZAYIFLAMASINI İSTİYOR VE YENİ MUHATAP ARIYOR
Amerika’nın Türkiye’ye bakışını iyi okumak gerekir. Son zamanlarda şunu görmeye başladım; Amerikalılar, Türkiye’de yeni bir muhatap arıyorlar ve bugünkü siyasi çıkmazın üstüne iktisadi buhran da eklendiğinde, çok kolaylıkla Türkiye’de bir muhatap bulacaklardır. Kimsenin bundan kuşkusu olmasın.
Sürekli konuşuyoruz; “Tencere sürekli fıkırdıyor, henüz kaynamadı”. Yok Musul meselesi, yok anayasa değişikliği, yok Ergenekon, yok asker-sivil yargı meselesi…, bütün bu konularda konuşulanların hepsi aslında tali, izafi sorunlardır; yani ikincil meselelerdir. Türkiye’nin birinci meselesi iktisadi meseledir. Yani Türkiye’nin “varlık” meselesidir. Ne yazık ki, hiç kimse asıl mesele ile ilgili değil.
“TRANSFORMASYON” ÖNCESİ DAİMA EKONOMİK KRİZ OLUR
Her buhran, arkasından bir “Transformasyon”u da (dönüşümü) beraberinde getirir. Bir “Dönüşüm”ün olabilmesi için öncesinde bir buhran yaratılması gerekir. 1958’de develüasyon oldu, 1960’ta da devrim (darbe) oldu. Unutmayalım;1980’de de devalüasyon oldu, bunu da askeri darbe izledi.
ABD’nin uluslararası siyasette son 60 yıldır, yani II. Büyük Savaş’tan beri uyguladığı “stratejik” ve “diplomatik” bir yol vardır; “ABD Müesses Nizam”ı için genel kural şudur: Uluslararası mücadelede en önemli müttefikinizi, en önemli partnerinizi, onun elinin en zayıf olduğu anda yakalamanız gerekir. Amerikan Diplomasisi, yani Dış Siyaseti bu teorinin üzerine kuruludur. Çünkü karşınızda müttefik olarak partneriniz olan kişinin elini zayıflatırsanız, onunla istediğiniz şartlarda ortaklık yaparsınız; yani özetle onu yönetirsiniz.
Önümüzdeki yakın dönemde yaşayacağımız, iktisadi krize eklenmiş, hemen onun arkasından gelecek bir siyasi krizde, ABD “yeni bir rejimin” önünü açacaktır. Bu rejimden kastım kesinlikle “darbe” değil.
Evet, ABD’nin geçmişte Türkiye’deki en büyük partneri Ordu olmuştur. Ancak bugün TSK’nın çok zayıf bir noktaya düşürülmüş olması da, ABD’nin düzenlemeye çalıştığı yeni “Transformasyon” için hiç de raslantı değildir.
EN BÜYÜK PARTİNİN YÜZDE 20 OY ALDIĞI, KOALİSYONLARLA YÖNETİLEN BİR ÜLKE, ABD İÇİN EN KOLAY YÖNETİLECEK ÜLKEDİR
Ekim-Kasım’da Amerika’da ve Küresel Kapitalist Dünya’da başlayacak ikinci iktisadi krizin Türkiye’ye yansıması ilk dalgadan daha büyük olacak diye iddia ediyorum. Çünkü, AKP Hükümeti durumun farkında bile değil; adeta birileri İş Dünyasının, Medyanın ve Hükümetin de gözünü bağlayıp, manüple ediyorlar diye düşünüyorum. Kasım ve Aralık’ta bu kriz Türkiye’ye yansıdığı zaman, örneğin; önümüzdeki Haziran’da, yani 6 ay sonrasında Türkiye’de bir seçim olsa, AKP dahil hiçbir partinin yüzde 20 alamayacağını görebiliriz. 4 partinin yüzde 20 ile seçim kazandığı ve iktidara ortak olduğu bir koalisyon, bir “Süper Güç” için en çok istenen durumdur. Böyle bir koalisyon ABD tarafından çok kolay yönetilecek “güçsüz” bir koalisyondur. Böyle koalisyonla yönetilen bir ülkade ayrıca, siyaset dışı “Güçler” de yeniden güçlenir ve Hükümet üzerinde bir baskı gücü olarak devreye girer.
Bu nedenle Türkiye için malesef önümüzdeki dönemin son derece sıkıntılı geçeceğini düşünüyorum. ABD’nin Türkiye’deki güç merkezlerine güclerini kaybettirerek, ülkenin en zayıf düşürüldüğü noktada, Türkiye için planladığı “transformasyon”u dayatabileceğini söyleyebilirim.
Tüm bunlar, Ortadoğu’da haritaların yeniden çizilebilmesi için, ABD’nin başlıca düşmanı olan “İran – Hizbullah – Taliban” üçgeni ile “Centcom” denilen Çin’den Türkiye’ye kadar uzanan bu bölgedeki tüm ABD karşıtı akımlar ve ayrıca Çin’in müttefiklerini zayıflatmak adına yapılıyor.
Bütün bu coğrafyada yakın gelecekte dönüştürülecek (transformasyon) müttefik olan Türkiye’ye; ABD tarafından bir dominant rol biçiliyor.
Altını çizerek söylüyorum, ABD’nin, Ortadoğu’da Türkiye’ye atfettiği birinci öncelik, Kuzey Irak’ta kurulacak bir “Kürt Devleti”ne, Türkiye’nin asla gölge etmemesi görevidir. Amerika için Türkiye’ye atfedilen ikinci önemli rol ise, soğuk savaş dönemindeki “müttefiki Türkiye” gibi; her dediğini yapacak yeni bir rejimin önünü açmak olacaktır. OdaTV
ABD için bugünkü dünyada en büyük siyasi problem, Kuzey Irak başta olmak üzere Ortadoğu’da yeni bir harita oluşturulmasıdır. Daha doğrusu Ortadoğu’nun “yeniden-dizayn edilmesi”yle, İsrail’in güvenliğini sağlamaktır. Bu proje Clinton dönenimde başlayan, Bush döneminde devam eden ve hiç değişmeyen bir siyaset anlayışının devamıdır. Bu bölge yapılandırılırken 1 Mart tezkeresi ile Türkiye eski önemini yitirmiş, Türkler değil, bölgedeki Kürt nüfus Amerika için en önemli partner haline gelmiştir.
2012’DE MUSUL TÜRKİYE’YE BAĞLANACAK
ABD’nin bastırmasıyla olsa gerek; kısa bir süre önce bir tez ortaya atıldı. Ayrıca ABD’li önemli bir “Think-Tank” (düşünce) Kuruluşunun raporu da, 2012’de Musul’un Türkiye’ye bağlanabileceğini söyledi. Hemen arkasından geçen hafta, bu sefer bizzat Barzani’nin yakın çevresinden “Kuzey Irak Kürt Yönetimi”nin, Kerkük’ün Kürt yönetimine katılması, Kuzey Irak Kürtleri’nin de Musul Vilayeti ile beraber Türkiye’ye katılması türünden söylemler dışardan Türkiye’ye taşındı..
ASKERLER CESARET EDEMEDİLER
Kuzey Irak’ın (Musul-Kerkük) Türkiye’ye katılması baştan beri Turgut Özal’ın fikriydi. Benim kendisiyle çalıştığım 1990’lı yıllarda bu onun en büyük rüyasıydı. Ancak o zaman Türkiye gerçekten masadaydı ve uluslararası politikayı da kısmen yönetiyordu. Ne yazık ki, o dönemde askerler buna cesaret edemediler ve masadan kalktılar. Özal yalnız kaldı ve Türki’ye ilk Irak Harekatını uzaktan izledi; sonuçta da bugünkü Kuzey Irak Kürt Devleti’nin tohumları atıldı. Bugün ise durum çok farklı. Bugün Türkiye ile ilgili aklınıza gelebilecek her türlü siyasal mücadele ve ülke içerisindeki çatışmalar “Uluslararası Siyaset”in, “Uluslararası Güçler”in mücadelesinden dolayı ortaya çıkıyor. Ülke içindeki ulusal güçlerle onlara karşı olanların mücadelesi değil bugün yaşadıklarımız. Özal dönemi ile bugünün farkı işte budur.
BÖLÜNMENİN ÖNÜ AÇILIR
Bugün Uluslararası Güçler’ce ortaya atılan bu önemli tez; yani, Kuzey Irak ve Musul’un bize katılması tezi, bize çok sıcak görünüyor. Çok sempatik geliyor. Musul’un Türkiye’ye katılmasının bir tek anlamı vardır. O da; Lozan’ın ortadan kalkmasıdır. Zaten Lozan Amerika Birleşik Devletleri tarafından imzalanmamıştır ve kabul edilmemiştir. Bu konu bizim ders kitaplarımızda hiç bahsolunmaz. Bizim Necip Türk medyasının da bilmediği için hiç bahsetmediği bir konudur bu. ABD, Lozan’ı ve Türkiye’nin varlığının siyasi tescilini asla tanımamıştır.
MİSAK-I MİLLİ SINIRLARI DEĞİŞİRSE LOZAN GEÇERSİZ OLUR
Eğer biz Musul’u alırsak, bir anlamda üniter yapımızı değiştirmiş oluruz. Özetle; biz Lozan’ı lağvettiğimiz zaman, yarın Musul ve Kerkük dahil Kuzey Irak, Türkiye’ye katılırsa, fiilen Lozan ortadan kalkmış olur ve Lozan kalktıktan sonra da, belki bir 10 yıl içerisinde bizdeki Kürt bölgelerini de içine alacak şekilde bir parçalanmanın da önü açılır. Yani, Türkiye Cumhuriyeti’nin Misak-ı Milli sınırlarında herhangi bir değişikliğin olması demek, Lozan’ın geçersiz kalması demektir. Lozan geçersiz olursa, ilk etapta bu bir büyüme gibi görünse de, daha sonraki süreçte Türkiye’nin farklı federasyonlara ve sınırlara bölünmesinin, bu konudaki siyasi dayatmaların da önü açılmış olur.
LOZAN TÜRKİYE’NİN YEGANE TEMİNATIDIR
Bugün Türkiye’nin bölünmesini engelleyen en önemli şey Lozan’dır. Lozan, Türkiye’nin varlığı ve bütünlüğünün yegane teminatıdır ve Amerika dışında, bütün devletlerin, uluslararası platformda “siyaseten mutabakatla” kabul edilmiş bir anlaşmadır. İlk anda bize çok sıcak gelen bu Kuzey Irak “ilhakı”, aslında Türkiye’nin parçalanmasının pratik ve en etkili yoludur. Böyle bir gelişme ile Türkiye büyük bir tehlikenin içine girmiş olur.
TÜRKİYE LOZAN’I KENDİ ELİYLE LAĞVEDERSE; YOK OLUP GİDER
Türk Milleti ve Necip Türk Medyası, maalesef gerçekleri iyice anlayamaz hale geldi. Bundan 2 ay önce Nisan ayında ABD Başkanı Obama geldi,. Biz onu, bir Demokrasi havarisi edasıyla izledik. Meclis’de bir konuşma yaptı. Açıkça Başbakan ve Milletvekillerinin gözü önünde, Türk siyasetine ABD’nin buyruklarına adeta dikte etti. Ermeni meselesi ile ilgili açıkça “Ermeni Soykırımı” dedi. “Patrikhaneyi açacaksınız” dedi. “Ermenistan sınır kapısını açacaksınız, Kıbrıs Rum kesimi’ne limanlarınızı açacaksanız” türünden sözler söyledi. Koskoca Türkiye önünde bunları adeta dikte etti; medya ve milletvekillerimiz de bu konuşmayı ayakta alkışladı.
TÜRKİYE’DEKİ SİYASİ MÜCADELE ULUSLARARASI GÜÇLERİN PLANLARIDIR
Şurası iyi anlaşılmalıdır: bu ülke içindeki siyasi mücadele, artık “Ulusal Siyaset”in mücadelesi olmaktan çıktı, dışarıdaki güçlerin, yani “Uluslararası Güç Merkezleri”nin Türkiye üzerindeki planlarının, hesaplaşmalarının mücadelesi oldu.
EKİM’DE YENİ KRİZ DALGASI GELİYOR
Kısacası Türkiye bugün, Turgut Özal’ın moda tabiriyle bir “Transformasyon”un öncesindedir. Hatırlarsanız bundan 15 gün önce “Ekim ayında dünyada ikinci büyük bir ekonomik kriz dalgası geliyor ve bu kriz Türkiye’ye yansıyacak” demiştim. Türkiye iktisadi bir buhrana doğru hızla sürükleniyor. Uluslararası Güçler’in Türkiye üzerine mücadelesine; bir de ekonomik buhran eklendiğinde, gelecek transformasyon (dönüşüm), Türkiye’deki bütün siyaseti, AKP, MHP, CHP dahil mevcut siyaseti silip süpürecektir.
ABD, TÜRKİYE’NİN ZAYIFLAMASINI İSTİYOR VE YENİ MUHATAP ARIYOR
Amerika’nın Türkiye’ye bakışını iyi okumak gerekir. Son zamanlarda şunu görmeye başladım; Amerikalılar, Türkiye’de yeni bir muhatap arıyorlar ve bugünkü siyasi çıkmazın üstüne iktisadi buhran da eklendiğinde, çok kolaylıkla Türkiye’de bir muhatap bulacaklardır. Kimsenin bundan kuşkusu olmasın.
Sürekli konuşuyoruz; “Tencere sürekli fıkırdıyor, henüz kaynamadı”. Yok Musul meselesi, yok anayasa değişikliği, yok Ergenekon, yok asker-sivil yargı meselesi…, bütün bu konularda konuşulanların hepsi aslında tali, izafi sorunlardır; yani ikincil meselelerdir. Türkiye’nin birinci meselesi iktisadi meseledir. Yani Türkiye’nin “varlık” meselesidir. Ne yazık ki, hiç kimse asıl mesele ile ilgili değil.
“TRANSFORMASYON” ÖNCESİ DAİMA EKONOMİK KRİZ OLUR
Her buhran, arkasından bir “Transformasyon”u da (dönüşümü) beraberinde getirir. Bir “Dönüşüm”ün olabilmesi için öncesinde bir buhran yaratılması gerekir. 1958’de develüasyon oldu, 1960’ta da devrim (darbe) oldu. Unutmayalım;1980’de de devalüasyon oldu, bunu da askeri darbe izledi.
ABD’nin uluslararası siyasette son 60 yıldır, yani II. Büyük Savaş’tan beri uyguladığı “stratejik” ve “diplomatik” bir yol vardır; “ABD Müesses Nizam”ı için genel kural şudur: Uluslararası mücadelede en önemli müttefikinizi, en önemli partnerinizi, onun elinin en zayıf olduğu anda yakalamanız gerekir. Amerikan Diplomasisi, yani Dış Siyaseti bu teorinin üzerine kuruludur. Çünkü karşınızda müttefik olarak partneriniz olan kişinin elini zayıflatırsanız, onunla istediğiniz şartlarda ortaklık yaparsınız; yani özetle onu yönetirsiniz.
Önümüzdeki yakın dönemde yaşayacağımız, iktisadi krize eklenmiş, hemen onun arkasından gelecek bir siyasi krizde, ABD “yeni bir rejimin” önünü açacaktır. Bu rejimden kastım kesinlikle “darbe” değil.
Evet, ABD’nin geçmişte Türkiye’deki en büyük partneri Ordu olmuştur. Ancak bugün TSK’nın çok zayıf bir noktaya düşürülmüş olması da, ABD’nin düzenlemeye çalıştığı yeni “Transformasyon” için hiç de raslantı değildir.
EN BÜYÜK PARTİNİN YÜZDE 20 OY ALDIĞI, KOALİSYONLARLA YÖNETİLEN BİR ÜLKE, ABD İÇİN EN KOLAY YÖNETİLECEK ÜLKEDİR
Ekim-Kasım’da Amerika’da ve Küresel Kapitalist Dünya’da başlayacak ikinci iktisadi krizin Türkiye’ye yansıması ilk dalgadan daha büyük olacak diye iddia ediyorum. Çünkü, AKP Hükümeti durumun farkında bile değil; adeta birileri İş Dünyasının, Medyanın ve Hükümetin de gözünü bağlayıp, manüple ediyorlar diye düşünüyorum. Kasım ve Aralık’ta bu kriz Türkiye’ye yansıdığı zaman, örneğin; önümüzdeki Haziran’da, yani 6 ay sonrasında Türkiye’de bir seçim olsa, AKP dahil hiçbir partinin yüzde 20 alamayacağını görebiliriz. 4 partinin yüzde 20 ile seçim kazandığı ve iktidara ortak olduğu bir koalisyon, bir “Süper Güç” için en çok istenen durumdur. Böyle bir koalisyon ABD tarafından çok kolay yönetilecek “güçsüz” bir koalisyondur. Böyle koalisyonla yönetilen bir ülkade ayrıca, siyaset dışı “Güçler” de yeniden güçlenir ve Hükümet üzerinde bir baskı gücü olarak devreye girer.
Bu nedenle Türkiye için malesef önümüzdeki dönemin son derece sıkıntılı geçeceğini düşünüyorum. ABD’nin Türkiye’deki güç merkezlerine güclerini kaybettirerek, ülkenin en zayıf düşürüldüğü noktada, Türkiye için planladığı “transformasyon”u dayatabileceğini söyleyebilirim.
Tüm bunlar, Ortadoğu’da haritaların yeniden çizilebilmesi için, ABD’nin başlıca düşmanı olan “İran – Hizbullah – Taliban” üçgeni ile “Centcom” denilen Çin’den Türkiye’ye kadar uzanan bu bölgedeki tüm ABD karşıtı akımlar ve ayrıca Çin’in müttefiklerini zayıflatmak adına yapılıyor.
Bütün bu coğrafyada yakın gelecekte dönüştürülecek (transformasyon) müttefik olan Türkiye’ye; ABD tarafından bir dominant rol biçiliyor.
Altını çizerek söylüyorum, ABD’nin, Ortadoğu’da Türkiye’ye atfettiği birinci öncelik, Kuzey Irak’ta kurulacak bir “Kürt Devleti”ne, Türkiye’nin asla gölge etmemesi görevidir. Amerika için Türkiye’ye atfedilen ikinci önemli rol ise, soğuk savaş dönemindeki “müttefiki Türkiye” gibi; her dediğini yapacak yeni bir rejimin önünü açmak olacaktır. OdaTV








Hiç yorum yok:
Yorum Gönder