18 Nisan 2018 Çarşamba

Erken seçimde Staffan de Mistura’nın parmağı var mı, Esad'a kardeşim deyip öpmek için mi yapılacak?



Alınan seçim kararı ile anlaşılıyor ki çok şeyler dönüyor, başımıza çok çoraplar örülüyor.

Bu işte Ecevit hükümetini yıkan Bahçeli ve ortakları Kemal Derviş ile Mehmet Şimşek’in nasıl ki payı vardı ise, Derviş’i bilmem ancak Şimşek ve Bahçeli ortaklığı artık gizlenemez durumda.

Erdoğan’ı almışlar kumpasa, bir o yana bir bu yana çevirip duruyorlar.

Erdoğan’ın seçim açıklamasını yayınladığımda şu yorumu yapmıştım.

Erdoğan, ABD'den gelen talimatı Bahçeli ve Baykal'ın desteği ile aldı ve Erken Seçim Kararı aldıklarını açıkladı.

Seçim 24 Haziran 2018'de yapılacak.

Masalın adı, "eski sistemin hastalıkları" oldu.

Neydi eski sistemin hastalığı?

Kürdistan'ın kurulmasını engelliyordu.

Nihayetinde Bahçeli ve Baykal'ın iknası ile Kürdistan kurulma tarihi erkene alındı, çünkü Emperyalizm 'in beklemeye tahammülü kalmayınca, tıpkı 12 Eylül 1980'de yaptığı gibi cunta darbesi gibi şimdi de BOP'un beklemeye tahammülü kalmadığı için, yani BOP'un zorunlu gereği olarak, Kürdistan ilan edilebilmesi için, "eski sistemin hastalığı" tedavi edilmiş olacak.

TÜRKİYE EKONOMİK İNTİHARA GİDİYOR” diyen birçok ekonomistin olduğunu da unutmayarak, biraz yakın geçmişe göz atmadan evvel, yandaş medyanın zihin kontrolüne öncelikle bir bakalım.

TGRT'de iki haber dikkat çekici.

İlki nafaka mağdurlarının mutlu olduğu haberi, ikincisi de TV'lerinde de anlattıkları üzere, seçim tarihini Erdoğan'dan önce kendilerinin açıkladıklarını söylemeleri.
Elbet abarttığımı düşüneceksiniz, haklısınız.

Lakin bakalım, kendi haber sitelerinde nasıl anlattılar?
Haberi doğrudan sunuyorum, çünkü o gazeteyi alıp okuma şansım olmadı.

İşte videosu.

Nafaka konusuna gelirsek, mağdur kim, kimin gözüyle bakınca mağdur oluyorsunuz onu da siz karar verin.

Yani, bir kız çocuğu düşünün ki, bir şekilde geliri yok, köyde yetişmiş, geliri yok, anne babasının iman cehaletinin kurbanı olarak kendisi de cahil kalmış.

Bu kızcağızın nafakasını kesiyorsunuz.

Bizde bir tabir fardır, "nafakamı çıkartıyorum" denir.

Yani geçinebilecek kadar kazanıyorum demektir ki, bu aynı zamanda asgari ücret demektir.

Siz bu çocuğun nafakasını, rızkını kesiyorsunuz ve mağdurlar memnun diyorsunuz.

Yani kadınları çaresizliğe sevk ediyorlar, ancak kadınlardan ses çıkmıyor, demek adamların bildiğini, anladığını biz anlayamıyoruz... Durmak yok, hamd etmeye ya da koca dayağına razı olup, evde oturmaya devam.. 

Neyse, herkes istediği gibi anlasın.
Yandaşın haberine bakarsanız Akşener'in seçime katılması şüpheliymiş gibi algı yaratıyorlar.

YSK'nın insafına kalmış da, eğer YSK, İYİ Parti'yi seçime sokmayacak deliller üretebilirse, sanki haklı olacakmış gibi algı peşindeler.

YSK'nın bir önceki seçimde hile yapacağını, daha seçimlerden hemen önce örnekleriyle zaten yazmıştım ki, o yöndeki şüpheler yanıtsız kalmış, bu konuda yazma, düşünme, yayınlama yasağı getirilmişti.

Ne de olsa ileri demokrasiler böyledir, fazla ileri gidersen, ileri demokrasi olur.

Biz gelelim seçimden önceki son virajlarda ne olduğuna.


Tarih 16.4.2018,  yani seçim kararının açıklanmasından 1 gün öncesi.

Erdoğan ile NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile görüşüyor ancak nedense Eyyyy AB diyemiyor.

Zira AB fasıllar konusunda dansözlere taş çıkarttığı halde.

Ancak biz NATO'nun sınır güvenlik askeriymişiz gibi, Türkiye NATO toprağıdır diyebiliyorlardı.

Stoltenberg ise utanmadan Türkiye, ittifak için stratejik öneme haiz demekle yetinmiş.

İyi de, bu adam muhalefetten birileriyle görüştü mü ya da yanında getirdikleri, muhalefetten birileriyle gizlice irtibata geçti mi?

Zira Bahçeli'nin seçim açıklaması ile aralarında kaç gün var dersiniz, bir düşünün.

Ardından 18 Nisan 2018 tarihinde AB Bakanı Ömer Çelik, Bütün fasılları 6 ay içinde kapatacak kapasiteye sahibiz diyor,  ardından Avrupa Komisyonu 2018 Türkiye Genişleme Raporu’nun yakınlaşmayı teşvik etmekten uzak demesine rağmen, Fasıllar ülkenin kriterleri hayata geçirmesine bağlı olmalı. Şunu anlamıyorlar, ikili görüşmelerde bunu anladıklarını görüyoruz ama raporlarda değişiyor, Türkiye sınırı NATO sınırıdır, Türkiye kendi güvenliğini sağlayarak Avrupa’nın sınırı korumaktadır diyebiliyor.

Gerçi liderinden biraz daha insaflı davranarak, NATO'nun toprakları demese bile, mültecileri besleyerek, onların sınırını koruyoruz demek istemiş.

Demek ki, Çelik Efendi'nin bir erken seçimden ya haberi yoktu, ya da yok gibi davranmayı seçti.

Aynı gün yani 18 Nisan 2018 tarihinde, BM Genel Sekreteri’nin Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura, Ankara’ya geliyor.

Mistura Ankara'dan sonra ise, Astana sürecinin garantörlerinden İran ve Rusya'ya gidecekmiş.

Şimdi durun bakalım burada diyen yok, neden?

Çünkü Ocak ayı sonunda Suriye Ulusal Diyalog Kongresi toplanmış ve orada 50 kişilik bir Anayasa komisyonu kararı alınmıştı.

Mistura ise, bu komisyonda bulunacak üyelerin listesi yapacak.

Türkiye bu listedeki isimlerini kesinleştirmediği için, belki de Türkiye'ye o listede yer alması gereken isimleri vermiştir, belli mi olur?

Yine 18 Nisan 2014 tarihinde, Putin'in Özel Temsilcisi Lavrantyev ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Ankara'ya geliyor ve düşünün ki Mistura da, Ankara'da.

Bu kili, Suriye konusunun dışında başka ne konuşabilirler, kimlere ne not vermiş olabilirler?

Suriye'nin bölünmesinin hızlandırılmasını konuşmuş olabilirler mi, ya da Erdoğan ile Esad'ın arasını yapmanın yollarını bulamadıkları için, erken seçim kararı alınmasında destek vermiş, yol göstermiş olabilirler mi?

Olamaz mı?

Öyleyse biraz gerilere gidelim.

8 Ekim 2014 tarihli "Kobani'deki terörist lideri, Türkiye tarafından kuşatılmış durumdayız" başlıklı yazımda bazı detaylar vermiş, şöyle söylemiştim.

"Bu söylemlerin sonucunda BM Suriye temsilcisi Staffan de Mistura’nın bu günkü açıklamasını da birlikte görürsek, ülkeyi yönetenler bunun ne anlama geldiğinin farkında değiller mi?

Dolaylı işgal süreci bitmek üzeredir bunu ülkenin emperyalizmin doğrudan işgaline zemin hazırladığı Mistura’nın bu günkü beyanatından alenen anlaşılmaktadır.

Mistura, Kobani ISIS’ın eline geçerse büyük katliam olacağından bahsediyor.

Bu nedenle Türkiye’nin derhal harekete geçmesinin zorunlu olduğunu söylüyor.

Ancak Türkiye’nin ne kadar mülteci kabul ettiğini söylerken rakamları eksik vermesi şüphelerin açığa çıkmasına engel olamıyor.

Özetle Türkiye Kobani’ye girse de girmese de önüne kurulan tuzağa düşmekten kendini alamayacaktır" diyordum.

Ve sonuç itibarı ile Türkiye Zeytin Dalı adıyla, Mistura Efendi'nin önerilerini yerine getirmişti.

Demek ki Mistura Efendi, laf olsun diye konuşup gezen biri değilmiş.

Biraz dha ilerleyelim ve 2015 yılında, beyzadelerimiz akıllarında tutsun diye, "Bağımsız Kürdistan ilan ediliyor, ‘hamd olsun’cular, ‘eğit-donat’çılar kınalarınız hazır mı" başlığında notlar düşmüş, terörist ilan edilen Salih Müslim'in, Staffan de Mistura ile görüşmesini vermiştim.

Müslim orada, "Biz Suriye'nin bir parçası olduğumuzu söylüyoruz. Biz Suriye devriminin bir parçasıyız, hiç bir zaman ayrı düşünmedik. Onun için planlarımız Suriye içinde vardır. Hem demokratikleşmek, hem ilişkiler bakımından devletlerle ilişki bakımından. Bölgenin ve Suriye'nin bir parçasıyız. Suriye'nin istikrarını ve barışını istiyoruz" diyordu.

Düşünebiliyor musunuz, terörist istikrar istiyor, hem de Suriye'nin istikrarını.

18.12.2016 tarihindeki "Türkiye'nin bölünmesi ne zaman olacak" başlıklı yazımda ise Erdoğan'ın, Esad'ı devirme palanları suya düştüğü gibi, Esad'a kardeşim demesi an meselesi haline geldi demiştim.

İran, 2011'den beri Esad rejimini destekliyor. Staffan de Mistura bu konuda, "İran, Esad'ı desteklemek için yılda tahminen 6 milyar dolar harcıyor" demekteydi.

Lübnan'daki Şii milisler İran'dan destek alıyor, Hizbullah Esad'ı destekliyordu...
Bu Mistura, başımıza bela olmadan duramıyor, ne zaman gelse, bizden biriyle konuşsa, başımız dertten kurtulamıyor.



16 Şubat 2018 tarihinde Mevlüt Çavuşoğlu, Almanya'ya Münih Güvenlik Konferansı'na katılmak için gidiyor ve karşısında yine Mistura Efendi.

Ne mi konuşuyor?

Türkiye'nin, Suriye’de siyasi çözüm çabalarına verdiği desteği, bir birlerine tekrarlayıp, el sıkışmak için görüşüldüğü söylenmişti, elbet yerseniz öyleydi.

10 Nisan 2018 tarihindeyse, Suriye’nin BM Daimi Temsilcisi Beşar Caferi, BM Güvenlik Konseyi’nde Amerika, Fransa, Türkiye ve Katar’ı teröristlere kimyasal silah sağlamakla suçlamıştı.

Böylece, Türkiye'nin elini iyice sıkıştırmış, Erdoğan'ı Mistura'nın ellerine teslim etmenin son basamaklarını çıkmış oluyorlardı.

Nihayetinde bundan 2 gün sonra, yani 12.04.2018 tarihinde, Rusya'nın BM Daimi Temsilcisi Vasiliy Nebenzya, başta Amerika ve ortaklarına karşı, güç kullanmanın bir tehdit olduğunu, BM tüzüğünde bunun yeri olmadığını, saldırganlıktan vazgeçmeleri çağrısı yapıyordu.
Nebezya bir soru üzerine de, ABD-Rus savaşı olması dâhil hiçbir alternatifi dışlayamayız, Washington savaş çığırtkanlığı içinde diyordu.

Bu kadar anlattıklarım dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. 

Ancak tüm bu süreç içinde, Mistura'nın adı ne zaman geçtiyse ya da ne zaman bir yerde göründüyse, mutlaka özellikle Türkiye ve Suriye açısından kötü bir şeylerin olduğu ayan beyan ortadadır.

Öyleyse asıl sormak istediğimi yineleyeyim.

Bahçeli'nin erken seçim kararı almasında Mistura Efendi'nin katkısı olmuş mudur, olduysa ne kadar ve dahi ne şekilde, hangi araçları kullanarak olmuştur?

Mistura Efendi'nin, Ankara'dan sonra Astana süreci garantörleri bahanesine sığınarak, İran ve Rusya'ya gidecek olması, Nükleer Santral, S-400 Füzeleri ya da ABD'de görülecek Zarrap davasıyla ilgili bazı tüyoları tehdit olarak mı kullanmaya gidiyor?

Öyleyse, böyle bir tehditte Bahçeli'nin ilgisi nedir, Bahçeli bu tehdidin içinde mi, dışında mıdır?
Neymiş?

Erken seçim vatana ihanetmiş...


Erdoğan'a, tükürdüğünü yalatmak kimin haddineydi acep?



Tüm bu sorgulamaların, akıllarımızda bıraktığı soru işaretlerini, Erdoğan ve Bahçeli’nin "Seçimler zamanında olacak" sözlerine olan güvenimizle 2019'daki seçimlerde alacağımızı sanıyorduk.

Hani Bahçeli seçim istemiyordu, ne oldu?



Vahi mi geldi acep?

Lakin anladık ki, herkes yalana sığınıyor.

Az kaldı, berber saçımızı keser, önümüze düştüğünde görürüz, AK mı, kara mı, kanlı mı, tatlı mı, yumuşak mı, sert mi?

19.4.2018

A. Dursun

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder