Her zaman söylediğim cümle ile başlayayım.
“Bir gün gelir de Atatürk Müslümandı dersem, bilin ki beni
de satın almışlardır”
Bu ifade Atatürk’ün din düşmanı olduğu anlamına gelmez, tam
aksine onun dinsiz ancak dinlerin Napolyon’un da dediği gibi, sadece ve sadece
vicdanlarda hâkimiyet kurması gerektiğini ifade eder.
Bakalım Kükükkaya’nın sunuşuna…
Videoyu göremiyorsanız, buradan da bakabilirsiniz.
Dakika 25:10…
Bu haber, bu ülkenin değerleri için…
Şehidin annesi artık bir parça daha huzurlu diyor.
İyi de, huzurlu olduğunu nereden biliyorsun, onunla konuşurken
kendisi mi söyledi yoksa sana da vahi mi gelmeye başladı?
Huzurlu olmasını istemeyenin gözü kör olsun, ancak mesele bu
değil.
Mesele, beyinlerimize tıpkı AKP genel Başkanı’nın şehit
na’şına bir elini koyup, diğer eliyle mikrondan şehit övgüsü yaparak, 17 yıldır
bu günlere gelmemize neden olmalarını örtme çabasına benzer, Şehitler üzerinden
siyaset örneğidir.
Dakika 38:40’da, kimi zaman eleştirip kimi zaman övmesinin
tam tarafsızlık olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Sanırım bu günkü sunumunun da eleştiriye maruz kalacağını
erken anlamış, belki de söyleyeceği beyin yıkama operasyonuna zemin hazırlamak
istiyor.
Elbet olumluyu destekleyeceğiz, bu şüphesiz erdemin
gereğidir, ancak övmeyi psikolojik harp teknikleriyle yaparsanız, buna MIND
CONTROL denir, en iyi bilenlerden olmalısınız.
Dakika 44:27, "Baykal’ın hasta olduğu ilk andan itibaren,
devletin tüm imkanları, Erdoğan’ın talimatıyla seferber edildi. Bunun hakkını
vermeyi bir vazife bilmekteyim" diyor.
Güzel, tahsis edilsin, zaten söz konusu sağlık ise, gerçekten
her şey teferruat olur, bunu yaşamayan bilemez.
Lakin "vatandaş hastanelerde perişan olurken, bu ne
imtiyazdır" diyemiyorsunuz.
Zira dakika 1:41:11’de sağlıktaki rezalet haberini verdiği
halde gerçekleri örtmeye çalışıyor. Aşağıda göreceğiz.
Ya da TBMM’nin çıkarttığı yasa ile tüm vekillerin 7 sülalesi
imtiyazlı tedavi zaten oluyor, 'Erdoğan bu imtiyazın dışında başka ne imtiyaz
sunmuş olabilir ki', sorgulaması yapsaydın gerçekten tam tarafız olabilirdin.
Belki unutmuşsundur, Baykal “17-25 Aralık yolsuzluk
dosyaları koalisyon protokolünde yer alamaz” diyerek, yeni seçimin kapısını
Erdoğan’a ardına kadar açarken aklın neredeydi?
Baykal’ın kendisine kaset komplosu kurulduğu iddia edilen
günlere gelirseniz, Okyanus Ötesine (Fettoş'a) nasıl selam çaktığını da,
"2019’da Erdoğan Başkan olsun" dediğini de mi unuttunuz?
Bunlar elbet hafızanızın zayıflığından dolayı değil, misyonunuzdan dolayıdır.
Dakika 1:13:21’de, "biz aslında Mustafa Kemal’in askerleri,
Peygamber ocağı dediğimiz ordumuzun FETÖ tarafından telsim alındığı, yargımızın
teslim alındığı o dönemde…” diyor.
Ne yani, ordu neden peygamber ocağı olsun ki, ordu açık ve net
olarak Türk milletinin ordusudur diyemiyor, peygamberin ocağı olduğunu
tescilliyor.
Ya ben Müslüman değilsem -ki değilim-, öyleyse peygamber
ocağında neden görev yaptım, peygamberin ümmetleri görev yapsaydı ya, bizi
neden zorladınız deme hakkı mı vermek istiyorsunuz, Deistleri suçladıkları
şu günde?
Nitekim dakika 00:30:00’da Deizm hakkındaki mesajını da
dinlemiştik, sanki kasıtlı olarak yapıyorsun gibi geliyor.
Üstelik yargı ve ordu şimdi kuşatılmamış, ülke özgürlük
içinde, refah içinde mi yaşamaktadır, bu örtülü mesaj ne anlama gelmektedir,
kime hizmet etmektesiniz?
İyi polis, kötü polis oyunundan vazgeçmeseniz dahi, ne
olduğunuzu bilmekteyiz.
Dakika 1:35:56’da Nuh Albayark’ın, Hürriyet gazetesinin tam
AKP medyası haline dönüştüğünü aslen vurgulamış olmasına ilginç bir şekilde,
“gerçekten Hürriyet gazetesindeki değişim daha birinci günden başladı” diyerek,
bu övgüye katıldığını açıkça deklere ediyor.
Hemen ardından destek verir tarzda konuştuğunu ya anlamış ya
da kulağından uyarılmış olmalı ki, “olumlu veya olumsuz her hangi bir yorum
yapmadan” demek zorunda kalıyor.
İyi de ediyor, yoksa biz bu satır aralarını okumamış olsak,
kimlerin iyi polis rolü oynadığını nasıl anlardık?
Dakika 1:41:11’de, doktorların ve sağlık kurumunun ne
hallere düştüğünü anlatıyor.
Üstte söylemiştim, Baykal için Erdoğan’ın devlet imkânlarını
seferber ettiğini söylediği anlarda.
Hastanelerde yoğunluğa çözüm arayan bakanlık diye başlıyor, haberi okumaya.
Emekli doktorlara Aile hekimliği yolunu açıyorlarmış ve de
aile hekimlerine gece nöbeti zorunluluğu geliyormuş.
Diyemiyor ki, bu nasıl bir mantık, neden buna ihtiyaç
duyuldu, ülkede doktor mu kalmadı, ne saçmalıktır bu diyemiyor.
Oysa biraz üstteki sunumunda, ABD’nin en çok Türk
vatandaşlarını kabul ettiği, yani beyin göçü yaşandığı haberini sunan da
kendisiydi.
Demek ki ya sunduğu haberin konusunu bilmiyor ya da misyonu
gereği, beyinlerimizi en hafif tabiriyle tokatlıyor.
Dakika 1:45:59’da ise, gerçekten sağlık alanında çok çarpıcı
bir haber, yakın takibimize alalım demekle yetiniyor.
Dakika 1:49:59’da rezilliğin dibini gördük haberi tam
anlamıyla rezalet bir haber ve neredeyse doğru tarafta olduğu tek dakika
burasıydı diyebilirim.
Bir Avukatın, gerçekleri örtme çabasını, hukukun arka
bahçesinden nasıl dolanabileceğinin çarpıcı bir örneğidir.
Ancak burada, “TBMM, tecavüz yasalarını neden geciktiriyor”
diye sorabilir, not düşebilirdi.
Hemen ardından verdiği, 'eğitimde İmam Hatipleşmenin yolunu
açan' Erdoğan’a tek satır yine edemiyordu.
Dakika 1:53:36’ya gelince, misyonunu bir kez daha ortaya
sergiliyor.
Misyonunun tavan yaptığı nokta ise, eline aldığı yüzlerce
sayfa kitaptan bir satırını okumadan evvel, önce hamasete sığınıp, "Atamız,
dedemiz, düşman" üçlemesi yapıyor.
Ardından babamız, rol modelimiz diyerek, “Efendiler, üç
yıldan beridir yolunda çalıştığımız yüce ve kutsal gaye, milletimizin genel ve
müşterek gayreti ve yardımı ile Allah’a şükürler olsun gerçekleşiyor. Arık
bizim istediklerimizi men edecek hiçbir engel kalmamıştır. Millet
bağımsızlığını kurtarmıştır” diye okuyor.
Oysa Atatürk’ün doğrudan doğruya böyle bi konuşması yoktur,
sadece bu anlamda meal edilebilecek konuşmaları vardır ki, anladığım kadarı ile
de bu mealdeki açıklama, yazarın kendi algısından kaynaklıdır.
Örneğin 15 inci Kolordu Komutanı Kâzım Paşa Hazretleri’ne
diye yolladığı yazısında bile, “…Gerçekten de bendenizin şahsı, özellikle işin
başlangıcında bir saldırı hedefi olarak görülmüştü. Ancak, hem içeriden hem de
dışarıdan beklenen saldırılar yapılmış, Tanrı’ya şükür
hepsi de maksadımıza uygun olarak sonuçlanmıştır. İstanbul Hükûmeti ve
kötülüğümüzü isteyenler, her teşebbüslerinde yenilmişlerdir. Yabancılara
gelince; Amerikalılar, Fransızlar ve İngilizlerle pek ciddî temaslar yapılmış;
bunların Sivas’a kadar gelen yetkili memurları lehimizde olmuşlar, bizimle iyi
ilişkilere girişmişlerdir” şeklinde ifadede bulunmaktadır.
Başka yazısında, “Pek sayın ve temiz kalpli kardeşim
Abdülkerim Paşa Hazretleri’ne. Tanrı’ya şükürler olsun, sağlığım yerindedir.
Büyük ve asil milletimizin meşru haklarının bilincine varmış, onu korumaya ve
savunmaya bütün varlığı ile girişmiş olduğunu görmekle pek mutluyum… Karşılıklı
görüş belirtmek hususunda gösterilen isteğe içten gelerek teşekkür ederiz… Fuat
Paşa aracılığı ile çekilmiş olan telgrafın içindekileri öğrenmiş bulunuyoruz …”
şeklinde ifade bulmuştur.
Yine İstanbul’daki hükümet ile ilişkiyi kesme kararını
açıklarken, “…Malatya’nın Müslüman halkı ile Sivas’ın Müslüman halkını
birbirleri ile boğazlaşmaya sürüklemek isteyenler bu zavallılardır. Millî
Mücadele’nin önüne geçeceğim diye Sivas’ın ve millî duyarlığın görüldüğü her
yerin yabancılar tarafından işgalini isteyen bu hainlerdir. Bununla birlikte,
bizim en yüce gayemiz, tıpkı siz kardeşimin düşündükleri gibi, kötü niyetlilerin
bu güzel memlekete yönelttikleri iftiraları ve açıktan açığa yürüttükleri
mel’unlukları kırmak ve onları kendi ümitlerinin pusularında kör kötürüm ve
cansız düşürmek, devlet ile milletin faaliyetini sırf vatanın kurtuluşu ile
ilgili noktada birleştirmektir. Yüce Tanrı’ya şükürler
olsun, bu gayenin gerçekleştirilmesinde, artık milletimiz her türlü kötü niyet
belirtilerini kırmış, bütün kahramanlığı ile dönüşü olmayan kesin adımlarını
atmıştır. Yabancılar bile, milletin yaygın gücünü ve kesin kararını, buna
karşılık İstanbul Hükûmeti’nin ne kadar soysuz ve milletle ilgisi bulunmayan
âciz bir hey’et olduğunu iyice anlamıştır. Merzifon’u boşalttılar. Samsun’u da
boşaltmaya başladılar. İç işlerimize ve Millî Mücadele’mize karşı tarafsız
kalacaklarını söylüyorlar. İşte millî teşebbüslerimizin, istiklâlimizi güvence
altına alma yolunda elde etmeyi başardığı ilk sonuç budur” şeklinde ifade
edilmiştir.
Oysa Küçükkaya, Dakika 1:54:40’ta ellerini havaya kaldırarak
ve sırıtarak, “Atamız şükrediyor…” demekte.
Daha evvel de yazmıştım, bu misyonerlerin işi, İslam’a uygun
Atatürk yaratmaktır demiştim.
AKP bu işte başrol oynamaktadır, hele de AKP’nin eski
kurucularından Prof. Nevzat Yalçıntaş başta olmak üzere, Sinan Meydan, Aytunç
Altındal gibi önemli isimler, bu misyonun topluma sunulmasında önemli roller
üstlenmiştir.
Oysa Atatürk’ün neden ellerini havaya kaldırarak resimler
verdiği, İslam ve dini neden kullandığını birçok yazımda anlattığım üzere,
yabancı gazetecilere verdiği demeçlerden görebilirler.
O misyonerler bunu bilmekte olduğu halde, nedense Türk
halkının tamamını cahil sanma cür’eti sergilemektedirler.
Dakika 1:54:58’de ise, Müslüman toplum yaratmanın ne tür
sakıncaları olduğunu ispat ediyorlar.
Nitekim TÜBİTAK denen, ucubelerin doluştuğu o mümtaz kurum,
Kur’an okuyarak büyüyen fasulye projesine ödül verirken, pırlanta gibi
çocukları, beyin göçüne sevk etme aymazlığını millet artık görmelidir.
Dakika 2:01:10’a gelince, ortaya bir resim konuluyor.
Atatürk dâhil topluma, İslam yavaşça şırınga edilirken, günümüzün
ucube/Radikal İslam modeli olan Türbana karşı verdiği tepki anlaşılır değil.
Diyor ki, “Çocuklarımız, özellikle kız çocuklarımızla ilgili
bu görüntüler konusunda bana, 100’den
fazla mesaj geldi. Bu konuda şu an itibarı ile bir yorum yapmayım, önce sizlerden
gelen yorumları görmek istiyorum. Bakın bütün kız çocuklarımız aynı durumda
görünüyor, bakın” diyor.
Sonra da soruyor, “Bu fotoğrafı nasıl yorumlamalıyız
Türkiye’m, ben susayım, sizin yorumlarınızı göreyim” diyor.
Çok yoruma aslında gerek yok, videonun başından beri Ilımlı
İslam’ı pompalayarak, bir kesimin nefret söylemi üzerinden toplumu zaten
gerdiniz.
Daha sonra farklı kesim üzerinden gerginliğin dozunu
artırmak için bu resmi paylaştınız.
Bundan sonrası, artık sizin işiniz olmaktan çıkıyor.
Toplumdaki az gelişmiş beyinler ve gelişimini tamamlayamamış
kesimlere, yeterince nefret uyarısı verdiniz, geriye susmanız ve toplumdaki
sonuçlarının ne olacağını görmeniz kaldı.
Bakacağız, toplumsal çatışmaya katkınız ne düzeyde,
başarınıza alacağınız pirim nasıl olacak, hep beraber göreceğiz.
Sahi, FOX TVnin kimin olduğunu biliyor musunuz?
Hani şu Çanakkale’yi geçmeyenlerden birinin torunu….!
Anımsamadınız mı?
Araştırın öyleyse, belki söylediklerimi o vakit daha net
anlayacaksınız…
Bütün bunlar, FOX ve Küçükkaya’nın Ilımlı İslam
misyonerliğinin bir göstergesidir.
Ilımlı İslam projesini Suudilere kaptırmaktan korktukları
için, bu çaba içine girmişler midir, bunu da ileriki zamanlar içinde hep
beraber anlarız.
NOT: Merak etmeyin Erdoğan, Esad’ı öpecek hem de çok
yakında…
11.4.2018
A. Dursun
FOX TV sunucusunun da iddia ettiği gibi, sadece AKP
taraftarları darbeye karşıdır söylemine gelecek ifadeler yanlış olmuştur.
AKP ve Erdoğan'a gönül veren herkes, 7'den 70'e burada
diyor. FOXTV, 16.7. 2016/16:55
Yani FOX muhabirinin beyinlere işlediği ayrımcı propaganda,
"AKP ve Erdoğan'a gönül vermeyenler DARBECİDİR" anlamının çıktığı
alenen ortadadır.
Ama sorsanız, FOX TV muhalif bir kanal.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder