11 Nisan 2018 Çarşamba

Müjdeler olsun, Atamız şükrediyor. FOX ve Küçükkaya’nın Ilımlı İslam misyonerliği.

Her zaman söylediğim cümle ile başlayayım.
“Bir gün gelir de Atatürk Müslümandı dersem, bilin ki beni de satın almışlardır”

Bu ifade Atatürk’ün din düşmanı olduğu anlamına gelmez, tam aksine onun dinsiz ancak dinlerin Napolyon’un da dediği gibi, sadece ve sadece vicdanlarda hâkimiyet kurması gerektiğini ifade eder.

Bakalım Kükükkaya’nın sunuşuna…

Videoyu göremiyorsanız, buradan da bakabilirsiniz. 


Dakika 25:10…

Bu haber, bu ülkenin değerleri için…

Şehidin annesi artık bir parça daha huzurlu diyor.

İyi de, huzurlu olduğunu nereden biliyorsun, onunla konuşurken kendisi mi söyledi yoksa sana da vahi mi gelmeye başladı?

Huzurlu olmasını istemeyenin gözü kör olsun, ancak mesele bu değil.

Mesele, beyinlerimize tıpkı AKP genel Başkanı’nın şehit na’şına bir elini koyup, diğer eliyle mikrondan şehit övgüsü yaparak, 17 yıldır bu günlere gelmemize neden olmalarını örtme çabasına benzer, Şehitler üzerinden siyaset örneğidir.

Dakika 38:40’da, kimi zaman eleştirip kimi zaman övmesinin tam tarafsızlık olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Sanırım bu günkü sunumunun da eleştiriye maruz kalacağını erken anlamış, belki de söyleyeceği beyin yıkama operasyonuna zemin hazırlamak istiyor.

Elbet olumluyu destekleyeceğiz, bu şüphesiz erdemin gereğidir, ancak övmeyi psikolojik harp teknikleriyle yaparsanız, buna MIND CONTROL denir, en iyi bilenlerden olmalısınız.

Dakika 44:27, "Baykal’ın hasta olduğu ilk andan itibaren, devletin tüm imkanları, Erdoğan’ın talimatıyla seferber edildi. Bunun hakkını vermeyi bir vazife bilmekteyim" diyor.

Güzel, tahsis edilsin, zaten söz konusu sağlık ise, gerçekten her şey teferruat olur, bunu yaşamayan bilemez.

Lakin "vatandaş hastanelerde perişan olurken, bu ne imtiyazdır" diyemiyorsunuz.

Zira dakika 1:41:11’de sağlıktaki rezalet haberini verdiği halde gerçekleri örtmeye çalışıyor. Aşağıda göreceğiz.

Ya da TBMM’nin çıkarttığı yasa ile tüm vekillerin 7 sülalesi imtiyazlı tedavi zaten oluyor, 'Erdoğan bu imtiyazın dışında başka ne imtiyaz sunmuş olabilir ki', sorgulaması yapsaydın gerçekten tam tarafız olabilirdin.
Belki unutmuşsundur, Baykal “17-25 Aralık yolsuzluk dosyaları koalisyon protokolünde yer alamaz” diyerek, yeni seçimin kapısını Erdoğan’a ardına kadar açarken aklın neredeydi? 

Baykal’ın kendisine kaset komplosu kurulduğu iddia edilen günlere gelirseniz, Okyanus Ötesine (Fettoş'a) nasıl selam çaktığını da, "2019’da Erdoğan Başkan olsun" dediğini de mi unuttunuz? 

Bunlar elbet hafızanızın zayıflığından dolayı değil, misyonunuzdan dolayıdır.

Dakika 1:13:21’de, "biz aslında Mustafa Kemal’in askerleri, Peygamber ocağı dediğimiz ordumuzun FETÖ tarafından telsim alındığı, yargımızın teslim alındığı o dönemde…” diyor.

Ne yani, ordu neden peygamber ocağı olsun ki, ordu açık ve net olarak Türk milletinin ordusudur diyemiyor, peygamberin ocağı olduğunu tescilliyor.

Ya ben Müslüman değilsem -ki değilim-, öyleyse peygamber ocağında neden görev yaptım, peygamberin ümmetleri görev yapsaydı ya, bizi neden zorladınız deme hakkı mı vermek istiyorsunuz, Deistleri suçladıkları şu günde?

Nitekim dakika 00:30:00’da Deizm hakkındaki mesajını da dinlemiştik, sanki kasıtlı olarak yapıyorsun gibi geliyor.

Üstelik yargı ve ordu şimdi kuşatılmamış, ülke özgürlük içinde, refah içinde mi yaşamaktadır, bu örtülü mesaj ne anlama gelmektedir, kime hizmet etmektesiniz?

İyi polis, kötü polis oyunundan vazgeçmeseniz dahi, ne olduğunuzu bilmekteyiz.

Dakika 1:35:56’da Nuh Albayark’ın, Hürriyet gazetesinin tam AKP medyası haline dönüştüğünü aslen vurgulamış olmasına ilginç bir şekilde, “gerçekten Hürriyet gazetesindeki değişim daha birinci günden başladı” diyerek, bu övgüye katıldığını açıkça deklere ediyor.

Hemen ardından destek verir tarzda konuştuğunu ya anlamış ya da kulağından uyarılmış olmalı ki, “olumlu veya olumsuz her hangi bir yorum yapmadan” demek zorunda kalıyor.

İyi de ediyor, yoksa biz bu satır aralarını okumamış olsak, kimlerin iyi polis rolü oynadığını nasıl anlardık?

Dakika 1:41:11’de, doktorların ve sağlık kurumunun ne hallere düştüğünü anlatıyor.

Üstte söylemiştim, Baykal için Erdoğan’ın devlet imkânlarını seferber ettiğini söylediği anlarda.

Hastanelerde yoğunluğa çözüm arayan bakanlık diye başlıyor, haberi okumaya.

Emekli doktorlara Aile hekimliği yolunu açıyorlarmış ve de aile hekimlerine gece nöbeti zorunluluğu geliyormuş.

Diyemiyor ki, bu nasıl bir mantık, neden buna ihtiyaç duyuldu, ülkede doktor mu kalmadı, ne saçmalıktır bu diyemiyor.

Oysa biraz üstteki sunumunda, ABD’nin en çok Türk vatandaşlarını kabul ettiği, yani beyin göçü yaşandığı haberini sunan da kendisiydi.

Demek ki ya sunduğu haberin konusunu bilmiyor ya da misyonu gereği, beyinlerimizi en hafif tabiriyle tokatlıyor.

Dakika 1:45:59’da ise, gerçekten sağlık alanında çok çarpıcı bir haber, yakın takibimize alalım demekle yetiniyor.

Dakika 1:49:59’da rezilliğin dibini gördük haberi tam anlamıyla rezalet bir haber ve neredeyse doğru tarafta olduğu tek dakika burasıydı diyebilirim.

Bir Avukatın, gerçekleri örtme çabasını, hukukun arka bahçesinden nasıl dolanabileceğinin çarpıcı bir örneğidir.

Ancak burada, “TBMM, tecavüz yasalarını neden geciktiriyor” diye sorabilir, not düşebilirdi.

Hemen ardından verdiği, 'eğitimde İmam Hatipleşmenin yolunu açan' Erdoğan’a tek satır yine edemiyordu.

Dakika 1:53:36’ya gelince, misyonunu bir kez daha ortaya sergiliyor.

Misyonunun tavan yaptığı nokta ise, eline aldığı yüzlerce sayfa kitaptan bir satırını okumadan evvel, önce hamasete sığınıp, "Atamız, dedemiz, düşman" üçlemesi yapıyor.

Ardından babamız, rol modelimiz diyerek, “Efendiler, üç yıldan beridir yolunda çalıştığımız yüce ve kutsal gaye, milletimizin genel ve müşterek gayreti ve yardımı ile Allah’a şükürler olsun gerçekleşiyor. Arık bizim istediklerimizi men edecek hiçbir engel kalmamıştır. Millet bağımsızlığını kurtarmıştır” diye okuyor.

Oysa Atatürk’ün doğrudan doğruya böyle bi konuşması yoktur, sadece bu anlamda meal edilebilecek konuşmaları vardır ki, anladığım kadarı ile de bu mealdeki açıklama, yazarın kendi algısından kaynaklıdır.

Örneğin 15 inci Kolordu Komutanı Kâzım Paşa Hazretleri’ne diye yolladığı yazısında bile, “…Gerçekten de bendenizin şahsı, özellikle işin başlangıcında bir saldırı hedefi olarak görülmüştü. Ancak, hem içeriden hem de dışarıdan beklenen saldırılar yapılmış, Tanrı’ya şükür hepsi de maksadımıza uygun olarak sonuçlanmıştır. İstanbul Hükûmeti ve kötülüğümüzü isteyenler, her teşebbüslerinde yenilmişlerdir. Yabancılara gelince; Amerikalılar, Fransızlar ve İngilizlerle pek ciddî temaslar yapılmış; bunların Sivas’a kadar gelen yetkili memurları lehimizde olmuşlar, bizimle iyi ilişkilere girişmişlerdir” şeklinde ifadede bulunmaktadır.

Başka yazısında, “Pek sayın ve temiz kalpli kardeşim Abdülkerim Paşa Hazretleri’ne. Tanrı’ya şükürler olsun, sağlığım yerindedir. Büyük ve asil milletimizin meşru haklarının bilincine varmış, onu korumaya ve savunmaya bütün varlığı ile girişmiş olduğunu görmekle pek mutluyum… Karşılıklı görüş belirtmek hususunda gösterilen isteğe içten gelerek teşekkür ederiz… Fuat Paşa aracılığı ile çekilmiş olan telgrafın içindekileri öğrenmiş bulunuyoruz …” şeklinde ifade bulmuştur.

Yine İstanbul’daki hükümet ile ilişkiyi kesme kararını açıklarken, “…Malatya’nın Müslüman halkı ile Sivas’ın Müslüman halkını birbirleri ile boğazlaşmaya sürüklemek isteyenler bu zavallılardır. Millî Mücadele’nin önüne geçeceğim diye Sivas’ın ve millî duyarlığın görüldüğü her yerin yabancılar tarafından işgalini isteyen bu hainlerdir. Bununla birlikte, bizim en yüce gayemiz, tıpkı siz kardeşimin düşündükleri gibi, kötü niyetlilerin bu güzel memlekete yönelttikleri iftiraları ve açıktan açığa yürüttükleri mel’unlukları kırmak ve onları kendi ümitlerinin pusularında kör kötürüm ve cansız düşürmek, devlet ile milletin faaliyetini sırf vatanın kurtuluşu ile ilgili noktada birleştirmektir. Yüce Tanrı’ya şükürler olsun, bu gayenin gerçekleştirilmesinde, artık milletimiz her türlü kötü niyet belirtilerini kırmış, bütün kahramanlığı ile dönüşü olmayan kesin adımlarını atmıştır. Yabancılar bile, milletin yaygın gücünü ve kesin kararını, buna karşılık İstanbul Hükûmeti’nin ne kadar soysuz ve milletle ilgisi bulunmayan âciz bir hey’et olduğunu iyice anlamıştır. Merzifon’u boşalttılar. Samsun’u da boşaltmaya başladılar. İç işlerimize ve Millî Mücadele’mize karşı tarafsız kalacaklarını söylüyorlar. İşte millî teşebbüslerimizin, istiklâlimizi güvence altına alma yolunda elde etmeyi başardığı ilk sonuç budur” şeklinde ifade edilmiştir.

Oysa Küçükkaya, Dakika 1:54:40’ta ellerini havaya kaldırarak ve sırıtarak, “Atamız şükrediyor…” demekte.

Daha evvel de yazmıştım, bu misyonerlerin işi, İslam’a uygun Atatürk yaratmaktır demiştim.

AKP bu işte başrol oynamaktadır, hele de AKP’nin eski kurucularından Prof. Nevzat Yalçıntaş başta olmak üzere, Sinan Meydan, Aytunç Altındal gibi önemli isimler, bu misyonun topluma sunulmasında önemli roller üstlenmiştir.

Oysa Atatürk’ün neden ellerini havaya kaldırarak resimler verdiği, İslam ve dini neden kullandığını birçok yazımda anlattığım üzere, yabancı gazetecilere verdiği demeçlerden görebilirler.

O misyonerler bunu bilmekte olduğu halde, nedense Türk halkının tamamını cahil sanma cür’eti sergilemektedirler.

Dakika 1:54:58’de ise, Müslüman toplum yaratmanın ne tür sakıncaları olduğunu ispat ediyorlar.

Nitekim TÜBİTAK denen, ucubelerin doluştuğu o mümtaz kurum, Kur’an okuyarak büyüyen fasulye projesine ödül verirken, pırlanta gibi çocukları, beyin göçüne sevk etme aymazlığını millet artık görmelidir.

Dakika 2:01:10’a gelince, ortaya bir resim konuluyor.

Atatürk dâhil topluma, İslam yavaşça şırınga edilirken, günümüzün ucube/Radikal İslam modeli olan Türbana karşı verdiği tepki anlaşılır değil.

Diyor ki, “Çocuklarımız, özellikle kız çocuklarımızla ilgili bu görüntüler konusunda bana,  100’den fazla mesaj geldi. Bu konuda şu an itibarı ile bir yorum yapmayım, önce sizlerden gelen yorumları görmek istiyorum. Bakın bütün kız çocuklarımız aynı durumda görünüyor, bakın” diyor.

Sonra da soruyor, “Bu fotoğrafı nasıl yorumlamalıyız Türkiye’m, ben susayım, sizin yorumlarınızı göreyim” diyor.

Çok yoruma aslında gerek yok, videonun başından beri Ilımlı İslam’ı pompalayarak, bir kesimin nefret söylemi üzerinden toplumu zaten gerdiniz.

Daha sonra farklı kesim üzerinden gerginliğin dozunu artırmak için bu resmi paylaştınız.

Bundan sonrası, artık sizin işiniz olmaktan çıkıyor.

Toplumdaki az gelişmiş beyinler ve gelişimini tamamlayamamış kesimlere, yeterince nefret uyarısı verdiniz, geriye susmanız ve toplumdaki sonuçlarının ne olacağını görmeniz kaldı.

Bakacağız, toplumsal çatışmaya katkınız ne düzeyde, başarınıza alacağınız pirim nasıl olacak, hep beraber göreceğiz.

Sahi, FOX TVnin kimin olduğunu biliyor musunuz?

Hani şu Çanakkale’yi geçmeyenlerden birinin torunu….!

Anımsamadınız mı?

Araştırın öyleyse, belki söylediklerimi o vakit daha net anlayacaksınız…

Bütün bunlar, FOX ve Küçükkaya’nın Ilımlı İslam misyonerliğinin bir göstergesidir.

Ilımlı İslam projesini Suudilere kaptırmaktan korktukları için, bu çaba içine girmişler midir, bunu da ileriki zamanlar içinde hep beraber anlarız.

NOT: Merak etmeyin Erdoğan, Esad’ı öpecek hem de çok yakında…

11.4.2018

A. Dursun



FOX TV sunucusunun da iddia ettiği gibi, sadece AKP taraftarları darbeye karşıdır söylemine gelecek ifadeler yanlış olmuştur.


AKP ve Erdoğan'a gönül veren herkes, 7'den 70'e burada diyor. FOXTV, 16.7. 2016/16:55

Yani FOX muhabirinin beyinlere işlediği ayrımcı propaganda, "AKP ve Erdoğan'a gönül vermeyenler DARBECİDİR" anlamının çıktığı alenen ortadadır.

Ama sorsanız, FOX TV muhalif bir kanal. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder