Sözcü
hakkında birçok şüphemi “SÖZCÜ kafayı üşütmüş”, “SÖZCÜ, AKP döneminde adaletin tecelli ettiğini ilan eder
oldu”, gibi başlıklarda, AKP'nin iyi polisi rolünü
üstlendiğini anlatmaya çalışmıştım.
Aynı
rolü, muhalif görüntü altında FOX TV'nin de yaptığını, "AKP ve Erdoğan'a gönül veren herkes, 7'den 70'e burada",
"Müjdeler olsun, Atamız şükrediyor. FOX ve Küçükkaya’nın
Ilımlı İslam misyonerliği" gibi başlıklarda irdelemeye
çalışmıştım.
Bunu Wikileaks belgelerinden de zaten biliyoruz.
Buna ilave olarak, Türkiye'deki görsel ve yazılı medyada aynı amaçlar doğrultusunda dizayn edilmiş ve bu son hızla devam etmektedir.
Burada akla gelen soru şu oluyor.
Türkiye bu denli işgale uğramışsa, neden sistem değişikliğine gidilmedi?
Evet, aslında güzel bir soru ancak bilinmelidir ki, İranlı kadın yazarın söylediği gibi "Bir güle sürekli bakarsanız, onun açtığını anlayamazsınız" demesi gibi, 1938'den 2017'ye bizler hep aynı GÜL'lere baktığımız için, içinde bulunduğumuz değişikliği anlayamıyoruz.
Daha evvelki yazılarımda söylediğim gibi, belki yeni nesle anlamsız gelecek, fakat yinelemeliyim ki 1982'ye kadar kahvehanelerde bira meşrubat sınıfında sayılıp, çay, kahve gibi servis ediliyordu.
Özal Efendi ile bu durum değişmeye başladı, daha sonra Özal'ın "Ben de Kürt'üm" demesinin ardından, bir Kürt Milliyetçiliği hortlayıverdi.
O zamana kadar Kürtçülük akımları, sol görünümlü partilerin içinde, özellikle CHP içinde yuvalanmıştı.
Ancak hiç bir zaman Kürt milliyetçiliğini açıkça dillendirmemiş olmalarına rağmen kendi aralarındaki Kürtçe konuşmalarını, grup içinde bazı işi bilenler tarafından, "Kürtçe bilmeyen arkadaşların yanında konuşmayın, aleyhlerinde konuştuklarınızı sanıp gücenir, olmadık şüphelere gark olurlar" diyerek uyarı yapıyorlardı.
Sonradan anladık ki, Mahir Çayan, Deniz Gezmiş gibi isimlere Kürtçülüğü aşılayan, bu günlerde Erdoğancı olduğunu çekinmeden deklere edip, yandaş medya gibi çalışan Perinçek ve birlikte olduğu bazı kişiler yapmıştı.
Bunları neden söylüyorum?
Çünkü Engin Güner, gençler Özal'ı yeterince tanımıyor demiş.
Nil Soysal'ın Engin Güner ile yaptığı -sohbet diyelim çünkü bana biraz öyle geldi-, söylediği cümlelere göz atalım.
Engin
Güner, "Özal alışılmışın dışında bir liderdi. Bürokrasinin ve özel sektörün
değişik kademelerinden geçip gelmişti. Türkiye ekonomisinde dönüm noktası olan 24 Ocak kararlarını da hazırlayan küçük ekipten
biriydi. Zaten 24 Ocak kararlarını uygulamak da ona nasip oldu. Aslında bu adeta bir devrimdi Türkiye'de. Bir
işadamı, Amerikalı bir işadamı ile görüşmek için İstanbul'dan uçağa atlar,
Atina'ya gider, oradan Amerika'daki işadamına telefon eder, sonra tekrar geri
gelirdi. Türkiye, Özal'la birlikte oralardan bambaşka noktalara geldi. Ama ne yazık ki Özal yeterince anlaşılamadı. Daha
da önemlisi; Türkiye'ye çağ atlatan Cumhuriyet döneminin en önemli
liderlerinden biri olmasına karşılık, maalesef bugün
yaşları 45-50'nin altında olanlar ve özellikle de genç nesil Özal'ı yeterince
tanımıyor. Oysa Özal Atatürk'ten
sonra Cumhuriyet döneminin en başarılı cumhurbaşkanıydı.
Kafasındaki değişim planını ilk günden
uygulamaya koydu. Hayali bile mümkün olmayan reformlara imza
attı. Serbest pazar ekonomisi kurallarına
geçilmesi, sermaye piyasası ve İMKB'nin oluşturulması, Türk Lirası'nın konvertibl
hale getirilmesi hep onun zamanında oldu" demiş.
Kısmen
doğru demiş, çünkü o günleri en iyi yaşayanlardan biri de benim.
O
zamanki işim gereği, ANA-P' nın bazı vekillerini tanıdım, hatta bazıları kapı
komşumuzdu, babamla araları pey sıkı fıkıydı.
Buna
rağmen babam, CHP üyesi ve delegesiydi.
ANA-P'
ta gerçekten birçok başarılı vekil oldu, onların hakkını yiyemem.
Ancak
bir gerçek vardı ki, Özal Türkiye'de demokrasinin önünü değil, çatışmanın,
bölünmenin, iç kargaşanın yolunu açtı.
Ülke pazarlamacılığının ilk mimarıydı.
17
Nisan 1993 tarihinde, öğle haberlerine yakın bir saatte, iş yerinde radyodan
Özal'ın öldüğü haber verildi.
Yanımda
çalışanlardan birinin, elindeki kalemi bırakarak "Ohhhhhh" diyerek, koltuğa yaslandığını
gördüğümde, "Ne oldu, bir rahatsızlığın mı var"
dediğimi anımsıyorum.
Yanıtı
çok ilginçti.
"Ağabey, artık işten atılma korkum bitti"
demişti.
Bunun
anlamı şuydu.
O
günlerde Türkiye ekonomik bir krize doğru son hızla ilerliyordu.
Bir
dizi ekonomik tedbirler alınmalıydı ancak hükümetin içinde bulunanların şahsi
çıkar çatışmaları, bu önlemin alınmasında bir türlü etkili olamıyordu.
Bu
korku, çalışanlarda en üst seviyede yaşanıyor, iş yerlerinde işten ne zaman
atılacağız korkusu yaşanıyordu.
Nihayetinde
işte çıkartmalar başlamış, ilk kez belediyelerde işten çıkartma ve özel
sektörden işçi alımları yaşanmaya başlamış, daha ucuz işçiliğin önü açılmaya
başlanmıştı.
İş güvencesinin yok edilmesi, yasallaştırılma olarak 1994 Ekonomik Krizi
patlak verince devreye girmişti.1994 krizinin etkilerini hafifletmeyi amaçladığını söyleyen yetkililer, bir dizi tedbiri de açıklıyordu.
5 Nisan Kararları adıyla tarihe geçen tedbirlerin en çarpıcı başlıkları, Özel sağlık ve özel emeklilik sigortalarının (şimdi BES) teşvik edilmesi, kamuya personel alımının kurumlar arası nakille yapılması, SSK’ya (şimdi SGK) tabi çalışanların, emekliliğe hak kazandıran prim gün sayısı belli bir geçiş süresi tanınarak, kadın sigortalı için 7200, erkek sigortalı için 9000’e çıkartılması, özel sektörün istihdam yaratabilmesi için taşeronlaşmanın önünün açılması önlemleriyle, bu dönemde hız kazanmıştı.
Hız kazandı diyorum, çünkü Özal döneminde bu uygulama belediyelerde çoktan başlatılmıştı.
Bu
tedbirlerin alınmasının müsebbibi de elbet ki Özal Hükümetleri olmuştur.
Papatyalara,
Semra Özal'ın "çocuklarımın dikili bir ağacı
yok" açıklamasına rağmen, özel televizyonlarından tutun,
ihtişamlı yaşamlarına kadar her şey, Türkiye’nin krize girmesine deden
olmuştur.
Bu
gün de "Özal'ın, Menderes’in devamıyız" diyen Erdoğangiller, ülkeyi yeniden bir
krizin eşiğine soktular ve bütün bunların hepsi de, alnı secdelilerden seçilmiştir.
Bunu
artık hissediyor ve krizin patlak vereceğini görebiliyoruz.
Engin
Güner'in vurgu yaptığı 24 Ocak kararları, ayrı bir başlıkta
tartışılacak kadar uzun bir konu olduğundan, bu kararlar hakkında arada bir
yazılarımda bahsetmekle yetindim.
Benim
asıl değinmek istediğim, Engin Güner'in neden Özal'dan bu şekilde
bahsettiğidir.
Peki, kimdir bu Engin Güner denen şahıs?
FOX
TV'de, ABD'li ünlü medya baronu Robert Murdoch'un ortağı Ahmet Ertegün'ün vefatının ardından boşalan
koltuğa, eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın özel
kalem müdürü Engin Güner oturdu. Şirketin yönetim kurulu, Ahmet
Zahrettin Sebuhi Ertegün'ün ölümü ile açılan üyeliğe, şirketin yeni
ortaklarından Engin Güner'in atanmasına, oy çokluğu ile karar verdi. Güner,
halen, Uçak Servisi Ananoim Şirketi'nin (USAŞ) de yönetim kurulu üyesi. 22.6.2007
Engin Güner, bu koltuğa oturduktan bir süre sonra, FOX TV'de program yapan Güloğlu'nu görevden alıyor.
Duyurusunu da kendi sayfasından şöyle yapıyor.
Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev’in, başyardımcılığa eşini getirmesini, "Düşünsenize, Başkan ile yardımcısı aynı yatakta… Tövbe ya Rabbim" diye eleştirmiş olmasıydı.
Bir sunucunun, bir ülkenin devlet başkanının yatak odasına dil uzatması elbet güzel bir olgu değildi.
Ama görevden alınmasının arkasında, gerçekten Aliyev’ mi vardı, eğer varsa Aliyev’ in yatak odası kovulmada ne kadar etkiliydi?
İşte bunu anlamak için, aynı şahsın ABD işgaline zemin oluşturacak olan, Türkiye’yi işgale çanak tutacak olan 1 Mart Tezkeresi için söylediğine bakarsanız anlayacaksınız.
Erdoğan Toprak’ın eşi Av. Ece Toprak Güner, FOX TV’nin hissedarlarından Engin Güner’in kızı, belki duymamışsınızdır. Son zamanlarda Doğan Medya’nın programlarında da yorumcu olarak karşınıza çıkmış olabilir. Oldukça başarılı bir CV’ye sahip, zarif bir hanımefendi ve kendi söyleşisinde anlattığı üzere 30 kişiyi istihdam ettiği bir hukuk bürosu var imiş.
9 Mart 2012’de Gülen cemaatine yakınlığı ile bilinen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın yaptığı Abant Platformu toplantılarının 26.’sı düzenleniyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak, “Gülen’in tek sevdası Türkiye” diyen Muhammet Çakmak ile birlikte katılıyor bu toplantıya.
“Parti düzeyinde ilk kez katılım sağlıyoruz” diye de övünüyor o toplantıda.
Erdoğan Toprak’ın kayınpederi Engin Güner ise, Özal’ın eski Özel Kalem Müdürü, eski ANAP Milletvekili aynı zamanda. Sayın Toprak’ın kayınpederinin bir artısı daha var.
2007 yılında ABD’li ünlü medya baronu Robert Murdoch’un ortağı Ahmet Zahrettin Sebuhi Ertegün vefat edince, yabancılar %25’ten fazla hisse sahibi olamaması sebebiyle, Huzur Radyo TV A.Ş. hisselerinin %75’i Lale Cander, Metin Nergin, Hasan Gürhan Berker ve Engin Güner’e devri gerçekleştiriliyor. halkinhabercisi.com
İşin özeti şudur.
Baştan söylediğim gibi, bu günkü TBMM’de bulunan 4 partinin
hiç birine oy verilemez.
Verilecek oyların tamamı, Emperyalizm’ in ali çıkarlarına
hizmet edeceği açıktır.
O nedenle, bu günü medyanın % 95’i de bu durumda olduğunu
düşünürsek, kimlerin iyi polis, kimlerin kötü polis rolünü hakkıyla oynadığını
anlamış olacaksınız.
Siz, Sözcü gazetesinin Fettoş şerefsizine laf söylediğini ne zaman gördünüz ya da ne zamandan beri görüyorsunuz?
Daha fazla uzatmayacağım, bilinmesi gereken tek şey şudur.
Türkiye Türkler tarafından yönetilmiyor, hem de 1938’den bu
güne kadar…
16.4.2018




Emperyalizm’ in eş başkanlarını her daim parlatan birileri çıkmıştır.
YanıtlaSilYeni Çağ gazetesinden Orhan UĞUROĞLU’da, Engin Güner ile neredeyse tıpkısının aynısı ifadelerle Özal’ı yâd etmiş.
Sözcü’de de durum aynı, acep bunlar aynı merkezden mi talimat alarak cilalı taş devrinin adamlarını parlatıyorlar?
Ne tesadüf, eğer tesadüfse…
Orhan UĞUROĞLU, “Gazi Mustafa Kemal Atatürk sonrası Türkiye Cumhuriyeti'nin ufkunu Batı'ya açan, ekonomisini Batı'ya entegre eden, vatandaşın çağdaş teknolojilerinden Avrupa ile aynı anda yararlanmasının önünü açan büyük bir devlet adamı idi merhum Turgut Özal” imiş, yerseniz…
İşin aslı şudur.
Mealen, “Tıpkı Y-CHP+MHP+HDP+Perinçek vs… gibiyiz, Erdoğan’a çattığımıza bakmayın, Özal’ın, Menderes’in devamı olanlar başımızın tacıdır” demek istiyorlar.
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/gunumuzun-mimari-ozal-47078yy.htm