Tarihimizdeki İşbirlikçiler
Hey’et-i Nasiha’dan “Âkil Adamlar”a...
Yakın tarihte karşılaştığımız hainliklerin bugünle ne kadar
örtüştüğünü gözler önüne sereceğiz. İlim adamlarımızın görüşlerini vereceğiz.
“Âkil” dediklerinin tiynetlerini niyetlerini ortaya koyacağız. Halkımızın
üzerine gidilirken, millî irade boğulurken kenara çekilmeyeceğiz! Hakikatleri
gözler önüne sereceğiz...
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İhsan Şerif Kaymaz:
Acı olan ‘ihanet’in iktidar eliyle örgütlenmesidir!..
‘Türk’ün tarihteki uzun yürüyüşü, sıra dışı gelişmeler
yaşansa bile çoğunlukla bir yükselişin, bir yücelişin öyküsüdür. Bize düşen
görev, bu gerçekten beslenen ‘ulusal tarih bilinciyle’ hareket etmek,
kesinlikle umutsuzluğa kapılmadan ülkemizin üzerinde dolaşan kara bulutları el
birliğiyle dağıtmaktır’
“Akil Adamlar” sessiz sedasız Anadolu’ya çıkmaya başladılar.
İlk ekip Malatya’ya gitmişti. Kim organize ediyor? AKP mi? Kimlere hitap
edecekler? Halka açık alanlarda konuşacaklar mı?
Bu ekiptekiler tarihi ne kadar biliyorlar ve yaptıkları işin
kime “hizmet” olduğunun farkındalar mı? Eğer farkındalarsa “yıkım” ortaklığını
şuurlu yapıyorlar, farkında değillerse benim milletimin fertlerinin gafletleri
hepimizin yarasıdır.
Gazi Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. İhsan Şerif
Kaymaz Bey, yakın tarihimizi yakından bilen bir ilim adamı. Kendisine ihanetin
tarihini sorduk ve şu cevabı aldık:
Türk tarihinin her döneminde çok büyük kahramanlıklar
yaşanmış olmakla birlikte, ne yazık ki “ihanet” sözcüğünün anlamını zorlayan
yüz kızartıcı davranışlara da tanık olunmuştur. Kale komutanının savunmakla
görevli olduğu kaleyi para karşılığı düşmana satması, donanma komutanının
başında bulunduğu donanmayı kaçırıp düşmana teslim etmesi, bir kısım halkın
ülke topraklarını işgal eden düşman güçleriyle birlikte hareket etmesi ya da barış
zamanında bir kısım insanımızın kendi ülkeleri aleyhine yabancılarla işbirliği
yapması gibi olaylara bizim tarihimizde dönem dönem rastlanmıştır. Bunlar,
“ihanet” kapsamına giren davranışlar olarak nitelense de, en azından münferit
olaylardır. Daha acısı ve sindirilmesi zor olanı, “ihanet” kapsamında
değerlendirilebilecek davranışların bizzat resmi hükümet eliyle örgütlenmesi,
devlet kurumlarının bu tür davranışlara alet edilmesi ve ülke ’aydın “larının
bu tür eylemlerin içinde fiilen yer ve rol almalarıdır.
MİLLÎ MÜCADELE’NİN ÖNÜNÜ KESMEK İSTEDİLER
Kurtuluş Savaşı sırasında Padişah VI. Mehmet Vahdettin ile
Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın da içinde bulunduğu “devlet ricali”nin, amacı
Türk topraklarını parçalayıp sömürgeleştirmek olan İngilizlerle “İngiliz
Muhipleri Cemiyeti” çatısı altında ve bir rahibin öncülüğünde işbirliği
yapmaları,
- ABD mandasını tek kurtuluş seçeneği olarak gören dönemin
“ilerici” ve “aydın” olarak isim yapmış insanlarının “Wilson Prensipleri
Cemiyeti” bünyesinde benzeri bir işbirliğini Amerikalılarla yapmaları,
- Anadolu’yu düşman işgalinden kurtarmak için ölüm-kalım
savaşı veren milliyetçi liderlerin, oluşturulan “Divan-ı Harp” mahkemesinde
idama mahkûm edilmeleri,
- Şeyhülislâm tarafından hazırlanıp düşman uçaklarıyla Anadolu’nun
her köşesine atılan bildirilerle Anadolu halkının ulusal kurtuluş savaşı veren
Mustafa Kemal ve arkadaşlarına karşı kışkırtılması ve ayaklandırılması,
- Anadolu halkını Milli Mücadele’den soğutmak ve hareketi
daha fazla güçlenmeden çökertmek için İstanbul hükümetince nasihat heyetleri
oluşturulması.
‘BARIŞ SÜRECİ’ ADIYLA SAHNELENEN OYUN
Bunlar, yakın tarihimizin övünç duyamayacağımız
örnekleridir. Geçmişi binlerce yıllık bir derinliğe sahip olan ulusumuzun
tarihinde bu denli uç örneklerin yaşanmış olması belki yaşamın doğal akışı
içinde olağan karşılanabilir. Fakat olağan olmayan, yaşananlardan ders çıkartma
olgunluğunu gösterememiş olduğumuzu kanıtlar şekilde, yukarıdaki örneklerin
üzerinden henüz yüz yıl bile geçmeden benzeri davranışların yinelendiğine tanık
olmamızdır.
Bundan yıllar sonra, bugün “barış süreci” adıyla sahnelenen
oyun çerçevesinde kurulan ilişki ve sergilenen eylemleri değerlendirecek bir
tarihçi, bizim Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşanan, yukarıda özetlediğimiz
örnekler karşısında duyduğumuz hayret, dehşet ve şaşkınlığın bir benzerini
duyacaktır. İçinde yaşadığımız dönem Türk tarihinin övünç verici bir kesiti
değildir. Bu oyunun, onu sahneye koyanların istediği şekilde sonuçlanmaması
için her birimiz gerekeni yapmalıyız. Fakat daha da önemlisi, her yüz yılda bir
benzeri olayları yaşamamak için ne yapmamız gerektiğini sorgulamalı ve bunun
önlemlerini almalıyız.
Hiç kuşkusuz Türk tarihi burada bitmeyecektir. Binlerce
yıllık derinliği olan bu tarihin çok daha uzun bir geleceği vardır. Üstelik
Türk’ün tarihteki uzun yürüyüşü, arada bu türden sıra dışı / istenmeyen
gelişmeler yaşansa bile çoğunlukla bir yükselişin, bir yücelişin öyküsüdür.
Bize düşen görev, bu gerçekten beslenen “ulusal tarih bilinciyle “ hareket
etmek, kesinlikle umutsuzluğa kapılmadan ülkemizin üzerinde dolaşan kara
bulutları el birliğiyle dağıtmaktır.
EROTİK FİLMLERİNİ Mİ ANLATACAKLAR?
TBMM’de -bundan böyle ne derece “Türkiye” Büyük Millet
Meclisi diyeceğiz tartışmalıdır- Abdullah Öcalan’ın adını “Hakikatleri
Araştırma Komisyonu” koyduğu, Ak Parti’nin, güya A. Öcalan’ın yolunda
gitmediğini göstermek için “Araştırma Komisyonu” dediği, komisyonun kurulmasına
dair kanun PKK/BDP-Ak Parti’nin işbirliğiyle geçti.
“PKK açılımı”nın yürütücülerinden Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalay: “Araştırma Komisyonu’nun aracılığıyla çözüm sürecinin farklı
aşamalarında Meclis’i bilgilendirme imkânımız olacak” diyor. Kötü emellerine
Meclis’i âlet etmek budur!
CHP ve MHP milletvekilleri, “PKK ile sizi baş başa
bırakıyoruz” diyerek oylama sırasında salonu terk etmişler. Doğrusu budur.
“Âkil adamlar” diye seks filmleri çevirenleri, milleti
bayıltan arabeskçileri, bayrak değişsin diyenleri, dinsiz-imansızları, milleti
bölmeye ant içmiş -hazırladıkları raporlarda açık açık görülür- TESEV’cileri
(Hem de, Doğu ve Güneydoğu gruplarının başkanları olarak) “Yeni Hey’et-i
Nasiha”ya dâhil eden Prof. Dr. Beşir Atalay’dır, yardımcısı da Başbakan’ın
başdanışmanı Doç. Dr. Yalçın Akdoğan’dır... Hususiyetle bu iki isim tarihe
kömür karasıyla yazılacaktır! (Baş sorumlu Başbakan Recep T. Erdoğan’ı tarihe
yazacak bir nesneyi bulamadım!)
Tarihteki ihanetlere geçmeden önce şu merakımı sizinle
paylaşmak istiyorum: Lale Mansur adlı bir oyuncu var. O da “âkiller” içinde...
Hangi kıstasa göre tercih edildi? En çok bilinen yönü erotik filmlerde
oynaması... Bir: Magazin sayfalarında ve görüntülerinde sık karşımıza çıkar.
İki: Daha yakın zamanda “Dinsizim” dedi. (Siz ki “millet” derken aslında “İslâm
milleti” gibi, muhayyel de olsa “İslâm”ı katarak “millet”ten bahsediyorsunuz,
Bu hanım gibi ve neredeyse güruhun üçte biri, aynı yolda... “Müslümanlar”ın
karşısına nasıl çıkartacaksınız?!). Üç: Yine yakın zamanda kadın: “Ben de
aldattım” dedi. Gazetecilerin sorusu üzerine bu cevabı vermişti. Soru
sorulurken kocası da yanındaydı.
Birileri gittikleri yerde, “Bırak süreci müreci... Bize o
erotik sahneleri nasıl çektin anlat... Din senin için nedir? Aldatmak duygusu
nasıl bir şey; marazî bir haz mı?” deseler ne cevap verecek?

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder