8 Mayıs 2014
Dr. M. Galip Baysan
ÇUKURDA YER VAAAAR!...
Başbakan Erdoğan’ın 1915 olayları ile ilgili olarak Ermeni
Toplumundan özür dileme anlamına gelen beyanları insani düşüncelerle olumlu
karşılanabilir. Özellikle bizden biri olarak kabul ettiğimiz Ermeni kökenli
Türk vatandaşlarımızın bu tip beyanlara ve kamuoyunca konuya olumlu
yaklaşımlara çok ihtiyaçları var. Diaspora Ermeni iddialarına karşı mücadele
etmek için ne yapmalıyız konusuna ilerideki yazılarımızda temas edeceğiz. Ancak
her şeyden önce konu hakkında bilgilenmeli, özellikle o dönemi yaşamış, görev
yapmış insanlarımızın anılarını yakından incelemeliyiz. Böylece bölgede yaşayan
isyan halindeki Ermenilerin dışında Türk ve Müslüman halkın çektiği acıları da
bilmek ve anmak imkânı bulabiliriz. Bu konudaki gerçekler o kadar acıdır ki
inanılmaz. Ermenilerin acılı hikâyesini bütün dünya öğrendi ama Türk ve
Müslüman halkın başına gelenleri kimse bilmiyor ve daha acısı umursamıyor.
Bu gün sizlere Türk- Ermeni çatışmasının Dünya ve Türk
kamuoyunca pek bilinmeyen, pek az işlenmiş, ancak Türk Aydınları tarafından
mutlaka bilinmesi ve unutulmaması gereken bir safhasından bahsetmek istiyorum.
Acaba 1917 sonu ve 1918 başlarında Doğu Anadolu’da neler oldu? Bu ve benzeri
konuların Batıda hiç duyulmamış olması, Türk Toplumu karşısında oynanan politik
oyunun gerçekleştirilmesi için takip edilen strateji gereğidir. Konu
tartışılırken “Ermenileri suçlu duruma düşürecek her türlü bilgi, haber
yayınlanması yasaktır.” Böylece ortada sadece “Zorunlu Göç” olayı kalır ve
Topraklarında yaşayan masum bir ulusu sırf “Hıristiyan olarak kalmayı tercih
ettikleri için” yurtlarından süren, öldüren, yok eden bir başka kâfir ulusun
işlediği günahlar konuşulur, tartışılır, aleyhinde kararlar çıkarılır, oylanır
kabul edilir.
Bu dönemle ilgili, Ermeni taraftarı bir yazarın genel
görüşleri şöyledir:
“1915 zorunlu göç olayının da sonunda bir ücreti vardı.
Yudeniç’in birlikleri ilerleyip Van, Bitlis, Muş, Erzurum, Erzincan ve daha
sonra Trabzon’u işgal edince Müslüman halk hemen Ermeni intikamının tadını
tattı. Türk yerli halk 1916 kışında panik halinde Batıya doğru kaçmaya başladı.
Çoğu dağlarda çaresizlik içinde perişan öldüler. Her ne kadar bu ölümler
Ermenilere uygulananlar kadar büyük olmasa da bu sivillerden binlercesi Ermeni
gönüllü birlikleri tarafından öldürüldüler. Bu cevabi kıyımlar Türk
yayınlarında yoğun bir şekilde anlatılmaktadır. Rus yayınlarında bu konuya
temas edilir. Yarbay Tverdokhlebor hatıralarında canlı bir şekilde Ermeni
çetelerin Müslüman köylerini nasıl tahrip edip, işkence ettiklerini, ırza geçme
ve işkence yaptıklarını, Türklerin Erzurum’da karşılaştıkları felaketi anlatır.
İşgalci Rus kuvvetleri bütün bir Müslüman köyünün, Ermeni çetelerinin soygun,
cinayet, ırza geçme ve topluca yakma olaylarına yüzlerce defa şahit olduklarını
belirtmişlerdir. Erzurum’daki olaylar savaşta pişmiş Rus subaylarını bile hasta
edince Ermenileri ancak top ateşi tehdidi ile durdurabilmişlerdir. Bütün
savaşlarda olduğu gibi askerlerin veya yarı askerlerin kurbanları masum
siviller olmaktadır.” (1)
H.M. Sachar bu konuya temas eden ender yazarlardan biridir
ama Ermenileri nasıl kayırmağa çalıştığını herhalde fark etmişsinizdir.
“Ermenilere yapılanlar kadar şiddetli değil” dediği soykırım, Ermenilere ne
yapıldıysa onun 5-10 misli olmuştu.
Doğu Anadolu’da savaş sona erdiği zaman Doğu Anadolu ve
Kafkasya’da 1,2 Milyondan fazla Müslüman yerlerinden sürülmüştü. Doğu
Anadolu’da 1 Milyondan fazla, Kafkas göçmeni Müslümanlardan da 130.000 kişi
hayatını kaybetmiş bulunuyordu. Sürülenlerde de salgın hastalık, açlık, sefalet
ve Ermeni çeteleri yüzünden büyük ölçüde kırılınca neticede ölü miktarı 2-2,5
milyon arası bir seviyeye yükselmiş bulunuyordu. “Van’daki Müslümanların %
62’si, Bitlis Vilayetinde % 42’si, Erzurum Vilayetinde % 31’i, Diyarbakır ‘da
ise % 26’sı ölmüştür.” (2)
Savaşın son günlerinde 11 Nisan 1918’de Bitlis’e Vali olarak
gönderilen Mazhar Müfit (Kansu) Bitlis’i nasıl bulduğunu bakın nasıl anlatıyor:
“.....Bitlis’i tahayyül ve tasavvur ettiğimden çok daha
perişan bir halde bulmuştum. Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün refah ve
imkanlarından faydalanmış olarak büyüyen ve doğu şehirlerimizin en
mamurlarından biri olan Bitlis, bir harabeden farksızdı. Rus istilâsı şehri
yıkmıştı, yine Rus ric’ati yakmıştı ve Ermeni çetelerinin katliamları ve
muhaceret vilayet merkezinde insan ve aile bırakmamıştı.
Şehirde ve harabeler arasında ancak iki yüzü geçmeyen insan
bulduğumuzu söylersem, buna asla hayret edilmemelidir. O insanlar da açlıktan,
her çeşit yoksulluktan perişan ve bitkin bir halde bulunuyorlardı. Hoş biz de,
hemen bu aç ve bitkin insan kafilesinin arasına katılıvermiştik. Üç dört ay,
hepimiz, kelkil denilen darı hamurundan ekmek ve buna tek katık olarak da deve
dikenine benzeyen ve kendi kendisine yetişen kengil denilen bir otu yemeğe
mahkûm ve mecbur kalmıştık.” (3)
1917 yılı Kasım ayında iktidarı ele geçiren Lenin ve
arkadaşlarının arzularının aksine Rus-Türk cephesindeki askerler kitle halinde
eve dönüş hazırlığına başladılar. 18 Aralık 1917’de Erzincan Mütarekesi’nden
sonra cepheden çekilip giden bu Rus askerlerinin çoğu Ermenilerle birleşerek
Müslüman köylerini ve kasabalarını basmaktan ve yağma etmekten, erkek ve
kadınlarını öldürmekten geri durmuyorlardı. Cephedeki Rus birliklerinin yerini
Ermeni birlikleri almağa başlamışlardı. Birde iç bölgelerdeki asayişi sağlamak
amacıyla “Ermeni Milis Teşkilatı” da kurulmuştu. Ruslar bölgedeki şehir ve
kasabalara Ermeni memurlar tayin ediyor ve yönetimi tamamen Ermenilere bırakmak
istiyorlardı. Bu suretle Brest – Litovsk görüşmeleri sonunda Ruslar buradan
çekilince, bölgede bir “Ermeni Devleti”’nin kurulması için bütün hazırlıklar
yapılmış gibi idi. Lenin ve çevresindeki Ermeni Bolşevikler, Rus askerleri daha
tamamıyla çekilmeden Ermenilerin idareyi ele almaları ve buraların Türklere
iadesine mani olmayı tasarlamışlardı. (4)
Ermeniler, bu fırsattan istifade ile 1915 Tehcir olayının
öcünü almak bahanesiyle Rus işgal bölgesindeki Müslüman ahaliye karşı yeni bir
“imha Hareketi”ne giriştiler. Müslüman köyleri Ermeniler tarafından tahribata
uğramakta ve köy halkı öldürülmekte idi. Üstelik çekilip gitmekte olan Rus
askerleri de onlara katılınca bölgede genel bir “soykırım” hareketi başlamış
oldu. Bu suretle Rus işgali altındaki sahada Müslüman – Türk ahalinin can ve
mal emniyeti kalmamıştı. Ermeni çeteleri ve disiplinsiz Rus askerlerinin
taşkınlıklarına karşı koyacak bir Rus askeri idaresi de mevcut değildi. (5)
1918 yılı başlarında Ermenilerin tam teşkilatlı bir
kolorduları vardı. Savaşın başlarında Rusların emrinde 120.000 Ermeni askeri
olduğu ve bunların 80.000 ‘inin Almanya’ya, 40.000 ‘inin de Türklere karış
savaştığı değişik Ermeni yayınlarında ifade edilmektedir. Ermenilerden ayrıca
İngiltere’de, Mısır’da, Fransa’da gönüllü alayları teşkil edildi. Ermeniler bu
gönüllülere çok güveniyorlardı.(6)
Doğu Anadolu’daki Ermeni Kolordusu’nun iki (tüfekçi) Tümen,
üç gönüllü Tugay, bir süvari tugayı ve birkaç milis tugayından teşekkül
etmişti.(7) Tüfekçi Tümenler, Rus Ordusu’nda hizmet etmiş olan “druzina”
(tabur) larından ibaret olup, savaş zamanında çok iş görmüşlerdi. Kafkas
Cephesinde General Yudeniç komutasındaki Rus birliklerinde Ermeni asker çoktu.
Bunların ekserisi, Rus işgali altındaki Türk topraklarından Erzurum, Erzincan,
Van ve Eleşkirt Vadisi halkından olup, Rus ordusuna ve oradan da Ermeni
kıtalarına gönüllü olarak katılmışlardı. Rus ordusunda Ermeni subayları da
çoktu, onlarda Ermeni milli birliklerinde görev aldılar.
İhtilaldan sonra çözülen Rus ordusunun silahları, bilhassa
ağır makineli tüfekleri, Ermenilerin eline geçti. Ermeni askeri kuvvetleri
16.000 piyade, 1.000 süvari ve 4.000 milisten oluşmuştu. Gürcü kuvvetlerinin de
10.000 kadar olduğu ve Tiflis’teki Rus harp malzemelerinin Gürcülerin elinde
olduğu biliniyor.(8)
Rus Sovyet Halk Komiserleri Meclisi tarafından Türkiye
Ermenileri hakkında 13 Ocak 1918’de şöyle bir karar yayınlandı:
“Halk Komiserleri Meclisi, Ermeni halka, Rus işçi ve köylü
hükümetinin, Rusya tarafından işgal edilmiş olan Türkiye, Ermenistan
Ermenilerinin bağımsızlıkları da dâhil olmak üzere özellikle hukukunu ve
serbestçe kendi idarelerini kurmaları hakkını tanıdığını bildirir.”
Komiserler Meclisi, bu hakların bir takım ilk teminatın
hazırlanması ve Ermeni halkının referandumu ile mümkün olacağını kabul eder.
Komiserler Meclisi, kısmen teminat olmak üzere şu aşağıdaki şartları uygun
bulur:
Türkiye Ermenistan’ının coğrafi hudutları, Ermeni –İslâm
halkı ve huduttaki illerin halkının demokratik bir şekilde seçecekleri
delegeler ve komiser Sahumyan vasıtasıyla saptanacaktır. (9)
Ermeni soygun ve soykırımları nedeniyle Ordu Komutanı Vehib
Paşa 11 Şubat 1918’de komutan Gürcü generali Odişelidzeye Ermenilerin Müslüman
ahaliye zulümlerinin durdurulması için bir tel çekti. Odişelidze de “Müslüman
ahalinin korunacağı” hakkında teminat verdi. Bu teminata rağmen Ermeni mezalimi
durmadı. 10 Şubat günü Brest – Litavsk görüşmeleri kesilmişti. Sovyetlerin de
niyeti belli olmuştu. Rus-Ermeni işgalindeki Türk topraklarını kurtarmak için
12 Şubat’ta Türk Ordusu’nun ileri harekâtı başladı. Kar ve soğuğa rağmen savaş
meydanında hızla ilerlendi ve 14 Mart 1918 günü, 1914 yılındaki Türk –Rus
sınırına varıldı. (10)
1’nci Kafkas Kolordusu Komutanı Kurmay Albay (sonradan paşa)
Kâzım Karabekirin daha sonra General Harbord başkanlığındaki Amerikan heyetine
verdiği raporda Türk askerinin ilerleyişi ve karşılaştığı korkunç sahneleri
izliyoruz:
“Her taraf karla kaplı olduğu için yürüyüş epeyce güçtü.
Özellikle Ermeni çeteleri, Erzincan Ovası’na inen geçitleri tutmuşlardı. Onun
için gece yürüyüşüyle 13 Şubatta Erzincan ovasına indik ve o gün akşama doğru
Erzincan’a girdik.
Erzincan’daki kıyım korkunçtu. Kimi güzel yapılar ateşe
verilmiş, kimi binalar içine doldurulan İslâm halkla birlikte yakılmış, kuyular
insan cesetleriyle doldurulmuştu. Bu dokunaklı görüşler Erzurum yöresinde neler
geçtiğini insana tahmin ettiriyordu. Rus subayları ile birlikte bu kıyım,
fotoğraflarıyla, raporlarda belgelendi...” (11)
Rus ordusu Komutanı General Odişelidze’nin Erzincan’daki
Ermeni mezaliminden bir sahneyi şöyle anlatır.
“Türk kıyımını yapan Ermenilerin adlarını iyi bilmediğim
için burada anamayacağım. Her türlü müdafaadan mahrum ve silahsız 800’den fazla
Türk öldürülmüştür. Büyük çukurlar açılmış ve zavallı Türkler. Bu çukurların
başına götürülüp hayvan gibi boğazlanmış ve bu çukurlara doldurulmuş.
Ermenilerden biri sayarmış, “Yetmiş mi oldu? Çukurda Yer Vaaar’ on kişi daha
alır, kes” deyince on kişi daha keserler ve çukura atıp üzerlerine toprak
örterlermiş. Bu kıyım bir doktor ve müteahhit tarafından tertiplenmiş. Bizzat
müteahhit olan kişi, eğlenmek için bir eve doldurduğu seksen kadar zavallının
kapıdan çıkarken birer birer kafalarını parçalamış.” (12)
Bir Rus yarbayı Khleboff, üst makamlara verdiği raporda.
“Erzincan’dan Erzurum’a çekilmekte olan Ermeni çeteleri yollarının üstündeki
bütün Müslüman köylerini ve sakinlerini yok etmişlerdir.” demektedir. (13)
Sayın okurlarımız, geçmişte olmuş tatsız ve acı olayları
unutup, birlikte mutlu bir geleceğe doğru ilerlemek bir erdemdir. Türk halkı bu
nedenle uzun yıllar Batılı Ülkeler tarafından açıkça desteklenen Yunan ve
Ermeni mezalimi hakkında onurlu bir davranış içinde bulunmuş ve yapılanlar pek
konuşmamıştır.
Ancak Türk insanının bu asil davranışı aleyhinde, iğrenç
yorumların yapılmasına sebebiyet verince ne kadar acı olursa olsun, geçmişte
karşı tarafın yaptıklarını ortaya koymak bir mecburiyet halini almıştır. Biz
yinede bu acı sayfaları hiç karıştırmak istemezdik ama devam etmek artık bir
mecburiyet halini aldı.
--------
REFERANSLAR:
(1) Howard M. Sachar, The Emergence of the Middle
East,1914-1924 s.114 (The Penguin Press, Washington-1969)
(2) Hüdavendigar Onur, Millet-i Sadıkadan Haykın
Çocuklarınar, s.126 (İstanbul-1999).
(3) Mazhar Müfit Kansu, Erzurumdan Ölümüne Kadar Atatürk’le
Beraber, 1.Cilt.s.7 (Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara-1988).
(4) Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya,1748-1919 s.461(
Ankara Üniversitesi-1970).
(5) Aynı Eser, s.461.
(6) Ermeni Komitelerinin A’mal ve Harekat-ı İhtilaliyesi,
Meşrutiyetten Evvel ve Sonra,s..166,174 ( H. Erdoğan Cengiz, Ankara-1983)
(7) W.E.D. Allen and Paul Muratoff, Caucasion Battlefields A
History of the Wars on the Turco-Caucasion Berder (1828-1921) P.458 (Cambridge
University Pres-1953).
(8) Aynı Eser, s.459.
(9) Esat. Uras: Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi,
s.641-642 (İstanbul-1987)
(10) W.E.D. Allen and Paul Maratof, a.g.e, s.463.
(11) Kazım Karabekir, Birinci Cihan Harbi’ni Nasıl İdare
Ettik? Erzincan ve Erzurum’un Kurtuluşu, Cilt-lll, s.166 (Emre Yayınları,
İkinci Baskı, İstanbul-1995);Kazım Karabekir, 1917-20 Arasında Erzincan’dan
Erivan’a Ermeni Mezalimi, s.75-79 (Emre Yayınları, Hazırlayan, Ömer Hakan
Özalp, İstanbul-2000); İsmet Parmaksızoğlu, Ermeni Komitelerinin İhtilal
Hareketleri ve Besledikleri Emeller, s.160-161 (Ankara-1981).
(12) Altan Deliorman, Türklere Karşı Ermeni Komitecileri,
s.201-202 (3. Baskı, İstanbul-1980).
(13) Aynı Eser, s.202.
Dr. M. Galip Baysan

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder