14 Mayıs 2018 Pazartesi

Fransa’ya, "İncil ve Tevrat’ı tekrar gözden geçirin" çağrısı yapıldı.

Kısa Adı DAST-BİR olan Doğu Anadolu Sivil Toplum Kuruluşları Birliği Genel Genel Koordinatörü Hakan Akbaba'dan Fransa'ya, İncil'i ve Tevrat'ı tekrar gözden geçirin çağrısı.
14.5.2018
Doğu Anadolu Bölgesinde ki 300 STK'dan Fransa'ya, İncil'i ve Tevrat'ı tekrar gözden geçirin çağrısı yapıldı.

Konuyla ilgili yazılı açıklamada bulunan Doğu Anadolu Sivil Toplum Kuruluşları Birliği Genel Koordinatörü Hakan Akbaba Fransa’nın İslamiyet’i karalama kampanyası yaptığını buna karşın Fransa’nın yaptığı katliamları sekiz dilde kitap haline getirerek yayımlayacaklarını ifade ederek, "Kuran'ı Kerim'in hiçbir ayetinde haksızca, zalimce işgal edin veya çoluk çocuk demeden katledin diye bir şey yazmıyor.

Dünyanın neresine bakarsanız bakın zulüm sadece İslam ülkelerinde, işgal sadece İslam ülkeleriyle sınırlı. Hiç bir Müslüman ülke, başka bir Hıristiyan veya Yahudi ülkesinin malına, ırzına, namusuna dokunmamıştır.

Afganistan, Pakistan, Yemen, Irak, Suriye, Libya, Somali gibi Müslüman ülkeler ya bombalanmıştır ya da tamamen işgal edilmiştir. Hangi din bunun emrini veriyorsa değişmiş ya da değiştirilmesi gereken kitap o dine aittir. Filistin'de kadın, yaşlı, çocuk demeden kan dökenlerin kitabımı size doğru geliyor?

Irak'ta ki tecavüz sanıklarının kitaplarımı size hitap ediyor?

Myanmar’da diri diri Müslümanları yakanların dinimi size doğru geliyor?

Ortadoğu'da ki Müslümanlar Hıristiyan ya da Yahudi olsa idi bu kadar zulüm, bu kadar zalimlik görecekler miydi?

Tüm dünyaya sesleniyoruz kesinlikle sıradan bir olay değil. Kuran'dan haberi olan bütün milletler, İslamiyet'in iyiliği, güzelliği, emrettiğini, başka bir dinden olsa bile zulüm yapılmayacağının emrini vermiş iken hangi barbar yaklaşım Kuran'ın bazı ayetlerinin değiştirilmesini ister?

Yahudilerin Müslüman düşmanlığı apaçık ortada iken hangi Müslüman bir Yahudi’nin malına ve canına kastetmiştir?

Bunun sıradan bir olay olmadığını çok iyi biliyor, kınamalardan öte ciddi hamlelerimiz olacağını DASTBİR olarak tüm kamuoyuna duyurmak istiyoruz.

Bu hamlelerin başında Fransa'nın yaptığı katliamları sekiz dilde kitap haline getirerek tüm dünyanın gözleri önüne sereceğiz. Son olarak, Kur’an’ı Kerim'i Hz Muhammed'e vahiy edip onun elçiliğiyle insanlara tebliğ ettirenin ve kıyamete kadar Kur'an'ı koruyacak olanın yüce Allah olduğunu bildirerek, kendi kitaplarından bile haberi olmayan zalim barbarlara gerekli cevabı muhakkak vereceğimizi kamuoyuna duyururuz" diye konuştu. haberturk com

MUHAMMED’İN ÖLÜM EMİRLERİ: SUİKASTLER

NADİR BİN HARİS’İN ÖLDÜRÜLMESİ

Nadir, Muhammed’in akrabalarındandı. Kureyşliler içinde zeki ve aydın bir insandı. Muhammed’in büyük bir iş peşinde olduğunu düşünüyor ve ona inanmıyordu.

Hicretten önce Nadir, Kuran ve Muhammed’in peygamberliği ile ilgili olarak halkı uyarır ve onun sahte bir peygamber olduğunu söylerdi. Onun bir kâhin, sihirbaz veya şair olmadığını ama “aileleri ve insanları birbirine düşman eden bir büyücü” olduğunu iddia ediyordu.
İbn Hişam, cilt 1. sh. 399

Aynı eserin 320-321. sayfasında Nadir b. Haris’in şöyle konuştuğu yazılıdır:

“Bu adama karşı çıkma yolunuz sizi bir yere götürmez. O sizin aranızda yaşamakta. Şimdiye dek ahlâken en iyi olanınızdı; aranızda yaşayan en doğru, en dürüst ve emin kişi oldu daima. Siz tutmuş, onun bir kâhin, sihirbaz, şair ve mecnun olduğunu söylüyorsunuz. Kim inanır buna? Ahali, bir kâhin nasıl konuşur bilmiyor mu? Bir şairin, bir mecnunun halini tefrik edemez mi halk? Bu ithamların hangisini Muhammed’e yamayabilirsiniz ki halkın dikkatini ondan kaçırabilesiniz. Bakın! Ben size onunla nasıl baş edeceğinizi söyleyeyim.”

Sonra Irak’a gitti ve oradan ”İran kisraları”, “Rüstem ve İsfendiyar’la ilgili masallar” vb. hikâyeleri topladı ve Muhammed’in getirdiği Kuran’ın bunlardan farkı olmadığını anlatmaya başladı. “Bunlar da Muhammed’in söylediği türden şeylerdir. Üstelik ben onun gibi peygamberlik iddiasında bulunup, Allah’dan vahiy aldığımı da ileri sürmüyorum. Kur’an, bunlar gibi eskilerin masallarından başka bir şey değildir” diyordu.
İslam Tarihi, Asım Köksal, cilt 1-258

Not:  Kisra, Araplar'in Sâsânî hükümdarları için kullandıkları unvan. (İbrahim Coşkun, İslam Düşüncesinde İnkâr Problemi, İstanbul: Hikmetevi Yayınları, 2014)

Aşağıdaki ayetin Nüzul sebebinin bu olduğu söylenir:

Lokman-6 – İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmi delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alır. İşte onlara rüsvay edici bir azap vardır.

Bedir savaşında esir düştü. Nadir’ı esir alan Mikdad b. Esved’di. Muhammed, Nadir’ın öldürülmesini emredince Mikdat fidye alamayacağı için, “Ya Resulallah, o benim esirimdir” dedi. Muhammed, “O Allah’ın kitabı hakkında ileri geri konuşuyordu” dedi ve öldürülmesini emretti. Mikdat tekrar, “Ya Resulallah, o benim esirimdir” dedi. O zaman Muhammed, “Allah’ım Mikdat’ı lütfunla zengin kıl” diye dua etti. Miktad, “İstediğim buydu” dedi. Nadir’in başı Ali tarafından kesildi. Onunla birlikte birçok esir de öldürüldü. Kureyş’in ileri gelenlerinden Ukbe bin Muayt da fidyesi kabul edilmeyerek öldürülenler arasındaydı.

Ukbe’nin Mekke döneminde bir gün Muhammed’i boğmak istediği, bir başka gün namaz kılarken yüzüne hayvan işkembesi attığı, bu nedenle affedilmeyip öldürüldüğü rivayet edilir.

EBU AFAK’IN ÖLDÜRÜLMESİ (624)
Medine’deki şairlerden ve Muhammed’e inanmayanlardandı. Yahudi olduğu iddia edilir. Bedir Savaşının akabinde yazdığı söylenen şiirinde şöyle der: 

Uzun yıllar yaşadım ama Kayla Oğulları gibi bir araya geldiklerinde üstlendikleri şeyi yapma ve müttefikleri konusunda onlardan daha sadık olan, dağları deviren ve hiçbir zaman boyun eğmeyen, bir topluluk ya da halk görmedim.

Onlara gelen bir atlı onları, Her konu hakkında “Haram” ve “Mübah” diyerek ikiye ayırmıştır.
Yüceliğe ve krallığa inansaydınız Tubba’yı izlerdiniz. 

Tubba: Daha önce aynı toprakları işgal eden Yemenli bir yöneticiydi ve Kayla oğulları ona karşı direnmişlerdi.

İbn Sad’în kitabı Tabakat el-Kebir’de (Cilt 2 Sayfa 32) Ebu Afak’ın öldürülmesi şöyle anlatılır:

“…bundan sonra Allah’ın elçisi Hicretten sonraki 20. ayın başlangıcında Salim İbn Umeyr el Amr’ının Yahudi olan Ebu afak’a karşı seriyyesi gerçekleşti. Ebu Afâk, Beni-Amr ibn Avf’dandı ve 120 yaşına gelmiş olan ihtiyar bir adamdı. Yahudi’ydi ve insanları Allah’ın elçisine karşı kışkırtıyordu ve Muhammed hakkında alaycı şiirler yazıyordu.

Muhammed bu şiirleri duyunca “Bu alçak adamı benim için kim öldürecek” diye sorar.

Bedir savaşına katılmış olan Salim ibn Umeyr “Ya Ebu Afak’ı öldürmeye ya da onunla birlikte ölmeye yemin ediyorum” dedi. Bunun için fırsat kollamaya başladı ve bir gün hava çok sıcakken Ebu Afak dışarıda açıkta yattı. Bunu bilen Salim ibn. Umeyr kılıcını onun ciğerine sapladı ve kılıç yatağa değene kadar üzerine abandı. Allah’ın düşmanı bağırdı ve insanlar onun yanına koştular ve sonra evine götürüp onu gömdüler.”

ASMA BİNT MERVAN’IN ÖLDÜRÜLMESİ (624)
Yezid b. Zeyd’in eşi ve 5 çocuk annesiydi. Beni Khatma kabilesindendi ve şairdi.

Bu kabilede de Muhammed’e sadık müminlerin sayısı artmıştı. Buna karşın inanmayanlar da çoktu. Asma b. Mervan da Muhammed’e inanmamakta ve onu yazdığı şiirlerle eleştirmekteydi.
Muhammed, Asma’nın aleyhindeki şiirlerini ve konuşmalarını haber almaktaydı. Anlaşılan o ki, Muhammed aleyhine okuduğu şiirleri kendi kabilesinden Muhammed’e ileten ajanlar vardı.

Ebu Afak’ın öldürüldüğünü duyunca üzüntüsünü şu dizelerle şiire döker:

Malik, Nebit, Afvoğulları!

Düşman üzerine atılarak birbirinizle yarışarak yürüyün

Düşman üzerine atılarak yürüyün Hazrecoğulları!

Sizler, sizden olmadığı halde yanınıza gelen yabancıya itaat ettiniz

O’na boyun eğdiniz ki, o ne Mu’dar’dandır ne de Mezhic’dendir.

Başları kestikten sonra hala ondan pişmiş çorba umar gibi umut içindesiniz

Ondan bir şey uman aldanır, umutlar boşunadır!

Muhammed Asma’nın bu şiirlerine öfkelenir ve öldürülmesine karar verir.

“Kim beni Mervan’ın kızından kurtaracak?” diye sorduğunda;
Adiyy b. Hareşe isminde (gözleri görmeyen) bir Müslüman bu göreve talip olur. Muhammed’in adamları Bedir’den döndükten sonra Adiyy ile birlikte Ramazan’ın yirmi beşinci gecesi o kadının evine giderler. Evdekiler uykudadır. Asma, çocukları ile birlikte yatmakta olup, hatta bir bebeği de onun üstüne uzanmış durumdadır. Adiyy eliyle yoklayarak bebeği kenara çeker ve gözleri görmemesine rağmen kılıcını Mervan’ın göğsüne dayayıp yüklenir ve kılıç Mervan’ın arkasından çıkar.

Sabah olunca gelip Muhammed ile birlikte namaza durur.

Muhammed onu tedirgin görünce “Ya Umeyr Mervan’ın kızını mı öldürdün ?” diye sorar.

O da “Evet ya Resulallah, acaba hata mı ettim?” diye cevap verir.

Muhammed “Hayır onun için iki keçi bile birbiriyle toslaşmazdı” der.

Başka kaynaklarda Muhammed’in söylediği son söz şöyledir:

“Onun kanı hederdir, sorup karşı çıkacak kimse yoktur” .
(Mahmud Esad- İslam Tarihi “Tarih-i Din-i İslam” Sayfa – 550-551)

Ömer “Tebrikler doğrusu, böyle kör bir şahıs böyle mühim bir hizmette bulunsun” deyince Muhammed cevap olarak, “ Ya Ömer, kör deme, O gerçeği gören mert bir kişidir. Habersizce Cenab-ı Hakk’a ve Resul’üne yardım etmiştir” der. Muhammed böyle başarılı bir işi “kör” olmasına rağmen yerine getirdiği için Adiyy b. Hareşe’ye Umeyr yani “gözleri gören” ismini takar.

İbn İshak Allah’ın Resul’ünün Sireti (S.675-676)
İbn Sad “Tabakat el-Kebir” (Cilt 2 Sayfa 31)

Bu cinayetten bir gün sonra Khatma kabilesinin tamamı Müslüman olur.

ŞAİR KA’B İBN EL-EŞREF’İN ÖLDÜRÜLMESİ (624)
Ka’b Yahudi Nadiroğullarına mensup bir şair idi. Bedir Savaşında öldürülenleri duyunca “Vallahi, eğer Muhammed bu ulu kişileri öldürtmüşse yerin altı üstünden daha hayırlıdır.” Diyerek Mekke’ye gitti. Bedir’de öldürülenler için mersiyeler okudu, Mekkelilerle ağlaştı. Daha sonra tekrar Medine’ye döndü. Müslümanlar ve kendisi aleyhine okuduğu hicivli şiirlere Muhammed daha fazla dayanamadı ve onun öldürülmesi için suikast timi oluşturdu. Bu timin içinde Ka’b’ın sütkardeşi Ebu Naile Silkan da vardı. Muhammed’in olduğu yerde baba evladı, kardeş kardeşi, amca yeğeni tanımazdı ve tabii ki bir insanın sütkardeşinin de onu tanımaması normaldi. 

Suikast timi Evs kabilesindeki şu kişilerden oluşuyordu: 

Ebu Nail Silkan (Ka’b’ın sütkardeşi)
Muhammed bin Mesleme
Abbad bin Bişr
Haris bin Evs

Ebu Abs bin CebrSuikast planı bir tuzaktı. Ka’b Nadiroğullarıyla birlikte kalede yaşıyordu. Önce Ka’b’la görüştüler ve ona Muhammed’den yakınarak kendilerinden vergi istediğini söylediler. Ondan borç istediler. Silahlarını rehin bırakmak üzere anlaştılar. Belirlenen zamanda tekrar gelmek üzere ayrıldılar. Sözleştikleri zamanda tekrar gelip Ka’b’a seslendiler. Eşinin kuşkulanıp uyarmasına rağmen Ka’b “ Onlar benim kardeşlerim, dostlarım” diyerek yanlarına iner.

Plana göre Mesleme, Ka’b’ın başını koklarken yakalayıp tuttuğunda diğerleri saldıracaktır.

Süleyman Ateş öldürülüş anını şöyle anlatıyor:

“Ka’b’ın üzerinde zırh olduğu için adama kılıç işlemiyordu. Muhammed İbn Mesleme, kılıcın ucunu Ka’b’ın göbeğinin altına koyup üstüne abandı. Adamın anüsüne kadar sapladı. Ka’b yıkıldı”.(S. Ateş- Kuran’a göre Hz. Muhammed’in hayatı. S.565)

Medine’de, Muhammed’e bağlılık ve sadakat bakımından birbirleriyle rekâbet halinde iki Müslüman kabile vardı. Evs’ler ve Hazreci’ler. Bunlardan biri Muhammed’e hizmette bulunsa, diğeri kıskanıp benzeri ya da daha iyi bir hizmette bulunma hevesindedir.

Ka’b’ın öldürülmesi Muhammed’i çok sevindirmişti. Bu yüzden Evs kabilesini övmüş olması Hazreci kabilesini kıskandırmıştı.

İBN SUNAYNA’NIN ÖLDÜRÜLMESİ (624)
Süneyye olarak da tanınan İbn Sunayna Yahudi tacirlerindendi. Muhayise b. Mesud tarafından öldürüldü. Muhammed, Yahudi şairi Ka’b Eşref’in öldürülmesinden sonra “Yetkiniz altındaki her Yahudi’yi öldürün” emri vermişti ve bu emir üzerine Muhayissa, yakın ticari ve sosyal ilişki içinde bulunduğu Suneyna’nın aniden üzerine atlayarak onu öldürdü.

Muhayyısa´nın henüz Müslüman olmayan ağabeyi Huvayyısa b. Mes´ud ona vurmaya başladı ve:

“Ey Allah düşmanı! Onu öldürdün ha?! Vallahi, senin kamında onun malından pek çok içyağı vardır!” dedi.

Muhayyısa:

“Vallahi, onun öldürülmesini bana öyle bir zât emretti ki, eğer o seni öldürmemi de bana emretseydi, muhakkak senin boynunu da vururdum!” dedi.

Huvayyısa´nın İslâmiyete girmesine ilk sebep, bu cevap oldu.

Huvayyısa:

“Şaşılacak şey! Eğer Muhammed öldürülmemi sana emretse, gerçekten beni öldürür müsün?” dedi.

Muhayyısa:

“Evet! Vallahi, o senin boynunu vurmayı bana emretseydi, muhakkak, senin de boynunu vururdum!” dedi.

Huvayyısa:

“Vallahi, seni bu duruma getiren bir din, hayrete şayandır!” dedi ve o da Müslüman oldu.

İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 62, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 191-192, Taberî, Târih, c. 3, s. 5, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 3, s. 200, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1464, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 144, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 301, Zehebî, Megâzî, s. 1 31, E bu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 4, s. 5.

EBU RAFİ’NİN ÖLDÜRÜLMESİ (624)
Ebu Rafi de Hayberli bir Yahudi tacirdir. Evs kabilesinin Şair Ka’b Eşref’i öldürmesini kıskanan Hazreci’ler, Ka’b kadar değerli birini öldürüp Muhammed’in gözüne girmek isterler. Akıllarına Ebu Rafi gelir. Gatafan kabilesini Muhammed’e karşı savaşa kışkırttığı ve tacir olduğu için faizle borç para verdiği vb. bir takım ithamlarla suçlayarak Muhammed’den öldürmek için izin isterler. Muhammed onu öldürtmek için Abdullah bin Atik’ komutasında bir tim oluşturur.

Tim üyeleri: 
Abdullah bin Atik
Mesud bin Sinan
Abdullah bin Üneys
Ebu Katede Haris bin Ribiy

Hüzai bin Esved den oluşan 5 kişilik bir fedai timiydi. Ebu Rafi Hayber’de bir kalede yaşıyordu. Abdullah bin Atik’in sütannesi Hayberli olduğu için bu yöreyi çok iyi biliyordu. Abdullah İbn Atik kalenin içine sızmayı başarır ve bir ahıra saklanır. Herkes çekildikten sonra Atîk, Ebu Rafi’nin yatak odasına sızar. Ebu Râfi, karanlık bir oda içinde, ailesinin arasında uykuya yatmış bulunuyordu.

Abdullah b. Atîk; Ebu Râfi’in odanın neresinde olduğunu kestiremediğinden, anlamak için:

“Ebu Râfi !” diyerek seslendi.

Ebu Râfi:

“Kim o?” dedi.

Abdullah b. Atîk, ses gelen tarafa yaklaşıp ona kılıçla ilk darbeyi indirdi. Fakat bir iş görememiş olmanın heyecanı ve dehşeti içinde kaldı.

Ebu Râfi çığlık koparınca, Abdullah b. Atîk, hemen dışarı çıktı.

Kısa bir müddet sonra, tekrar içeri girip sesini değiştirerek:

“Nedir bu feryad ey Ebu Râfi?” dedi.

Ebu Râfi:

“Anan Cehenneme! Sen seslenmeden önce, birisi bana oda içinde kılıçla vurdu!” dedi.

Abdullah b. Atîk, ona kılıçla bir darbe daha indirip iyice yaraladı. Fakat yine öldüremedi.

Sonra, kılıcın keskin ucunu kamına basınca, Ebu Râfi arkasına devrildi.

Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 26-28, Taberî, Târîh, c. 3, s. 6-7, Beyhakî, Sünenü´l-kübrâ, c. 9, s. 80, Delâilü´n-nübüvve, c. 4, s. 37-38, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 147-148, Zehebî, Megâzî, s. 285-286.

Suikast timindeki herkes Ebu Rafi’yi kendisinin öldürdüğünü iddia eder.

Bunun üzerine Muhammed, herkesin tek tek kılıcını kontrol eder. Öldürenin Abdullah b. Uneys olduğunu söyler, çünkü kılıcında kemik izleri görmüştür. Taberi’de olay şöyle anlatılır:

“Biz, yatağında bulunan (kocasına) kılıçlarımızla vurmağa başladık; gecenin karanlığında onu ancak ince ve beyaz Kipti bezine benzeyen beyazından dolayı seçebildik… Biz ona kılıçlarımızla vurduktan sonra Abdullah bin Üneys kılıcını onun karnına saplayarak öbür tarafına geçirdi. Yahudi bu sırada: -‘Yeter, yeter’- diye bağırıyordu. Bundan sonra biz onun yanından çıktık. Abdullah bin Atik’in gözleri iyi görmüyordu, bu yüzden inerken basamaktan düşerek ayağını şiddetli bir surette incitti; onu yükleyerek çeşmeden akan su çukuruna kadar götürdük. Biz o çukurda saklanacaktık. Kalede ateşler yakıldı, bizi her taraftan araştırmaya koyuldular. Ancak bizi bulmaktan ümidi kestikten sonra yaralının (Ebû Râfi’in) yanına dönerek onu her taraftan sardılar. O, onlar arasında can çekişiyordu. Biz, Tanrı düşmanının ölüp ölmediğini bilmek istedik. Aramızdan biri: -‘Ben gidip anlar ve bekleyerek onun haberini getiririm’- dedi; ve Yahudi’ler arasına karıştı. Yahudi’ler arasına karışan adam söyle diyor: -Ben yanlarına geldiğim vakit, Yahudilerin ileri gelenleri onun yanında toplanmışlar(dı); karisinin elinde kandil vardı. O, kandilin ışığında kocasının yüzüne bakıyor, ayni zamanda toplanmış olan adamlarla konuşarak: -Tanrı adına ant içerek teyit eylerim ki, İbn-i Atik’in sesini işitmiş gibi oldum, fakat sonradan kendi kendimi -İbn-i Atik Medine’dedir, bu memlekete nasıl girebilir?- dedim. Bu arada ben de yaralının yüzüne bakmak üzere yanına yanaştığım vakit karısı: – Yahudi ilâhına ant içerek ölmüş olduğunu temine derim- dedi. Haber almaya giden arkadaşımız: -Bu söz benim için her şeyden daha hoştu- diyor. O, bize İbn-i el-Hukayk’in (Ebû Râfi’i’n) ölüm haberini getirdi. Bundan sonra biz, arkadaşımızı (İbn-i Atik’i) yükleyerek kaleden ayrıldık. Tanrı elçisinin katına gelerek Tanrı düşmanını öldürdüğümüzü haber verdik. Fakat onu hangimizin öldürdüğü hakkında aramızda ihtilâf baş gösterdi. Her birimiz onu kendisi öldürmüş olduğunu iddia ediyordu. Bunun üzerine Tanrı elçisi: -Haydi kılıçlarınızı gösteriniz- dedi. Kılıçlarımızı getirdik; o, kılıçlara baktı ve Abdullah bin Üneys’in kılıcını gözden geçirdikten sonra: -Bu kılıcın sahibi onu öldürmüştür, ben bu kılıçta kemik izleri görüyorum- dedi” (Bkz. Milli Eğitim Bakanlığı yayınları: Taberi, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, İstanbul, 1966, cilt II. sh. 365-6)

USEYR BİN ZARİM’İN ÖLDÜRÜLMESİ (627)
Useyr, Hayber Yahudilerindendi. Hicretin 6. yılında Muhammed, 3 kişilik bir heyeti Abdullah İbn Rehava başkanlığında Hayber’e göndermişti. Rahava, Hayber’de 3 gün kaldı. Yahudilere başkanlık eden Useyr bin Zarim’le görüştü. Döndüğünde Useyr’in Gatafan kabilesini Müslümanlara karşı kışkırttığını Muhammed’e anlattı. Muhammed, Useyr için planını yaptı ve Rahava’yı bu defa 30 kişiyle Hayber’e gönderdi. Muhammed’in kendisini Hayber’e vali olarak atadığını, kendisini görmek için Medine’ye beklediğini iletti. Teklife kanan Useyr’le birlikte yola çıktılar. Yahudiler de 30 kişiydi. Hayber’e 6 mil mesafede bulunan Karkara’ya geldiklerinde Useyr kuşkulandı, pişman olup gitmekten vazgeçti ve geri dönmek istedi. Bunu anlayan Abdullah İbn Uneys kılıcına davranıp onun ayağını kesti, Useyr de elindeki değnek ile Abdullah b. Uneys’in başına vurdu. Useyr’le birlikte 29 Yahudi kılıçtan geçirilerek öldürüldü. Bir kişi kaçtı. Uneys, Muhammed’e geldi ve Muhammed onun yarasını tükürerek iyileştirdi.
(Taberi–Tarih 3/155)

HALİD BİN SÜFYAN’IN ÖLDÜRÜLMESİ (625)
Hüzeli Kabilesi Lıhyanoğulları kolundandı. Muhammed, Halid b. Süfyan’ın kendisine karşı çarpışmak için adam topladığı istihbaratını alır ve Abdullah b. Üneys’e onu öldürmesi için talimat verir.

Abdullah, Muhammed’den Halid’i aldatmak için kendisini kötüleme konusunda izin ister. Muhammed de “istediğini söyleyebilirsin” der. Halid’in eşkâlini tarif eder ve ekler:- O’nu gördüğünde şeytanı hatırlarsın. Onunla senin arandaki alamet; onu görünce kendinde bir ürperme ve korku hali bulursun. Abdullah, aldığı talimat doğrultusunda Halid’in kabilesine doğru yola çıkar ve Urana vadisine ulaşır. Orada bir kadın çobanı görür ve Halid.b. Süfyan’ı sorar, o da “İşte buraya doğru gelen o” der. Halid Süfyan ona kim olduğunu sorar ve o da Muhammed’e karşı savaşmak istediğini ve kendisinin bu amaçla bir ordu oluşturduğunu duyduğu için onun yanına geldiğini söyler. Bunun üzerine Halid. Süfyan onu alır, götürür misafir eder. Yedirir, içirir. Herkes uykuya çekilince Abdullah bir punduna getirip Halid’i öldürür. Bu işe karşılık Muhammed ona bir asa hediye eder ve “Cennette kullanırsın” der.

Abdullah’ın vasiyeti üzerine bu asa kefenine sarılıp öyle gömülmüş.

Cennette kullanacak ya!

Serdar Kaangil
panteidar.wordpress

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder