26 Mayıs 2018 Cumartesi

Kaliteli İŞGAL aracı olarak İSLAM sloganı, “AKP'ye oy vermeyen Müslüman olamaz” söylemi.


Türkiye’nin işgali, TSK’nın İslamlaştırılmasıyla başladı.

Aklını kullanmayanlar sürekli kullanıldı?

Hak yolu her insanın var edildiği anda yüreğine yazılmıştır, bir kitapta, sayfada, kişide ararsan bulamazsın. 


O nedenle hiç bir din gerçek yaratıcıdan değildir.

Gerçek yaratıcı 13,5 milyar yıl evvel söyleyeceğini de, yazacağını da, yüreğine, beynine yazmıştır.

Başka yerde arayanlar bu nedenle bulamazlar, bundandır ki gerçeği göremeden arayanlar sapkınların tam da kendileridir.


Gerçekleri görmek için Kutsal metinlere bakan, katil bir tanrı görür, başka bir şey görmez.

Aklını kullanmayanları her kitap, her canlı, her masal avutur, kullanır...


Dinler ve Gerçekler.rar



 11.05.2016 tarihli 10. Balkan Ülkeleri Genelkurmay Başkanları Konferansı’nda konuşan Akar, "IŞİD'in hiçbir şekilde İslam’ı ve Müslümanları temsil etmesi söz konusu değildir" diyor.


Akar, 26 Eki 2017 tarihli Şiddet Yanlısı Aşırı Terör Örgütleri ile Mücadele Genel Kurmay Başkanları Konferansı’nda, “İslam terör örgütleriyle birlikte anılması yanlış ve İslami terör tanımlaması kabul edilemez “ diyor.

Aynı toplantının ardından bir konferansta ise,  ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Joseph Dunford, konferansın ardından düzenlediği basın toplantısında, “IŞİD anlatısına karşı durmak ve onun kendisini tanımlamasını geçersiz kılmak için en çok önem arz edecek şey dikkate değer İslami sesler olacaktır. İslam dünyasının IŞİD propagandasına karşı çıkması önemlidir” diyor.


25 Mayıs 2018 tarihli Almanya'da katıldığı "Şiddet Yanlısı Aşırı Örgütlerle Mücadele Avrupa Genelkurmay Başkanları Konferansı” nda , "Her dinde olduğu gibi İslam'da da dini farklı, yanlı ve yanlış yorumlayanlar olabilir ancak İslam'la terörizmi bağdaştırmak çok tehlikeli ve yanlıştır."

Birgün'den Sebahat Karakoyun'un 4 Nisan 2018 tarihli haberine göre, CHP Kurumsal İletişim Başkanlığı, milletvekillerine gönderdiği haftalık bilgilendirme raporunda “Genelkurmay Başkanlığı ile ilgili eleştirel söylemlerde bulunulmamalı, Seçimde hırsızlık yapılacağı, seçim sonuçlarının baştan belli olduğu" tarz söylemlerde bulunulmamasını istiyor.

Çok ilginçtir, sanki Kılıçdaroğlu 2019 seçimlerinin erkene alınacağını biliyormuş gibi.

Çünkü Erdoğan'ın baskın seçim kararını açıkladığı tarih 18 Nisan 2018 olduğuna göre, bu şüpheye kapılmamak için hiç bir engel kalmıyor.

14 gün öncesinden bunu bilmemesi için bir neden de yok.

Çünkü Bahçeli ve Kılıçdaroğlu, Wikileaks belgelerini anımsayanlarınız bilir, oradaki belgelere göre "MHP ve Y-CHP dizayn edilmiştir" denmekte ve bazı isimler verilmekteydi.

Neye göre dizayn edilmiştir?

Onların çıkarlarını harfiyen uygulamaya.

Ancak gel gör ki, sıradan vatandaş onların muhalefet görevi yaptığını düşünecektir.

Çünkü kapalı kapılar ardında yapılan anlaşmaları vatandaş bilemez, ben de bilemiyorum ancak gündemi sıkı takip ederseniz, bunların gerçek olduğunu, kör olsanız görüyorsunuz.

Örneğin, Yeni Anayasa halkoyuna sunulmadan evvel, TBMM'deki oylamaları anımsıyor musunuz?

Açık ve net gizli oy kullanılması gerektiği halde meclis çatısından yayınlanan video ve resimlerden anlıyorduk ki, açık oy kullanıldığı gibi, AKP'li vekiller kullanmadıkları oy pusulalarını herkese ilan edercesine gösteriyor, daha ileri giderek oy kullanım odalarından canlı yayın yapıyorlardı.

Bun rağmen Kılıçdaroğlu ve küçük ortağı Bahçeli, anayasaya aykırılığı konusunda mahkemeye gitmiyorlar, "vatandaş onlara dersini verir" martavalı okuyorlardı.

Çünkü biliyorlardı ki, anayasa mahkemesine gidilirse kesinlikle iptal edilecekti, bu da Emperyalizm’ in eş başkanları için olumsuz puan almaları demekti.

Sonuç itibarı ile İslam'a bulaştırılmış olan TSK, işgalcilerin ekmeğine yağ sürecek konuma getirildiğinden, artık kimseden korkmalarına da gerek kalmadan, anayasayı hiçe sayabilmişlerdi.

Bu gün gelinen noktadan anlıyoruz ki, ne 15 Temmuz darbeydi ne de Fettoş denen pislikle mücadele edilmiyordu.

24 Haziran’a 28 gün kala, bakıyorsunuz ki tekrar türbana sarıldılar.

Eski Diyanet işleri başkanı Bardakoğlu’ da, sanki Emperyalizm ajanıymışçasına davranarak her fırsatta bunu zaten kaşımıştı.

Bütün bunların anlamı, İslam ile Türkiye bölünecek ve Müslümanlaştırılan halk, ulus devleti unutacak, millet yerine Ümmet felsefesi topluma hâkim olduğu gün, Ümmet-i Kürdistan bir sempatiyle karşılanabilecekti. 

Nitekim tüm bu tezgâh gerçekleşti.

TSK İslamlaştı, Genelkurmay Başkanları mollalaştı, toplum milletten ümmete doğru yürüdü ve işgal tamamlandı.

Şimdiyse tek sorun kaldı.

Tüm dünya, BM'de kabul gören anlaşmalar gereği, parçalanacak Türkiye'den kopan yeni devletçikleri nasıl tanıyacağı sorununu yaşıyor.
Çünkü Birleşmiş Milletler’ de kabul edilen metinlerde, “iç savaşla toprak edinilemez, tüzel kişilik kurulamaz” maddesi  var.

Bunu da Bahçeli'ye verilen görev gereği, baskın seçimle halledecekler.

Seçimlerden sonra ilan edilecek yeni sistemle, Erdoğan Kürdistan tüzelkişiliğini ilan edecek, Türkiye öncelikle bir kaç federasyona ayrılacak, ileriki yıllarda toplum buna alıştıktan sonra, bir halk oylamasıyla artık hoş karşılanan federasyonlar ayrılarak, bağımsızlığını ilan edecek.

Burada bir test yapıldı, o testi yapma görevi de Barzani’ye verilmişti.

Barzani, Kürdistan ilanı için referanduma gitti, bakıldı ki halklardan tepki yok, öyleyse bunu BM kurallarına göre oynaması için referandumu geri çektiğini açıklaması istendi.

Barzani kendisini öylesine kaptırdı ki, ne de olsa en büyük rakibi Talabani de öldüğünden, bu durumu şahsi çıkarına çevirmek isteyince, tepkiler almaya başladı.

Çünkü 2100'lü yıllarda ön görülen yenidünya düzenine göre, Barzani'nin bu atağı, Emperyalizm' in süre kaybetmesi anlamına gelecekti.

Tıpkı 12 Eylül Cunta paşasının 24 saat bile sürmeden, babanın oğlu katlettiği ortamı, sütliman haline dönüştürmesi gibi bu süreci de istedikleri kıvamda kapatabildiler.

12 Eylül darbesi yapılmamış olsaydı, Türkiye bölünmeyeceği gibi, Emperyalizm bu gün bile sadece kendi hayallerinde boğulmakla meşgul olacaktı.

İklim raporlarına göre değişen dengeler, 12 Eylül darbesinin geç bile kalındığını işaret edince, darbe talimatı bizim çocuklara verilmişti.


O çocuklar şimdi yoklar, ancak onların mirasçıları da aynı yolu takip ederek, yaşadığımız bu bölünme sürecine kadar bizleri Allah adına taşıdılar.

Allah adına çalışanların üşüştüğü merkez olan Diyanet'in yukarıda bahsettiğim başkanı, tıpkı Hulusi Akar gibi bakın ne açıklama yapmış. 

Hulusi Akar, sanısınız Diyanet işleri başkanı, o da ayrı bir sorun.

Be adam, sen dinden ne anlıyorsun ki İslam adına orada burada konuşuyorsun.

İmam hatipte yetiştin de biz mi bilmiyorduk, yoksa Fettoş’ un okullarında mı yetiştin?



Bu günün İslamcıları, Erdoğan iktidarından evvel bir GKB, bu tür açıklama yapsa, adamın ne anasını bırakırlardı ne de...!

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu "İSLAM DİNİ AHİRET DİNİ DEĞİLDİR" demiş.

Nerede ve ne zaman demiş?

BUSİAD, Mayıs Ayı Çekirge Toplantısı'nda söylemiş.

Aşağıda bu adamın daha neler neler söylediklerini vereceğim. 

Buradan ne çıkartacaksınız bilemem, ancak bana sorarsanız İslam'ın nasıl bir bataklık haline dönüştürüldüğünü, o bataklıktan artık kan emicilerin yetiştiğini ve çocuklarımızın kanıyla nasıl beslendiklerini mutlaka anlayacaksınız.

Yandaş basın da, halkın gözünü boyayabilmek, soytarıları adam ılığında makyajlayıp, içine espri katkısı ile topluma sundukları zehirle başlayalım.

Aşağıdaki sunumları okuduğunuzda, nasıl bir işgal tecavüzünün içinde debelendiğimizi ancak nasıl uyutulduğumuzu ve neden anlayamadığımızı sanırım bir kısmınız ancak algılayabilecek.

O nedenle uzatmadan, ilgili yazıları vereyim.

26.5.2018

A. Dursun

Ergenekon'un en uzun tutuklusu Ergün Poyraz "Başbuğ, Fettoş’u tüm ayrıntısıyla biliyordu, mücadele etmedi."

Başbuğ, Fettoş’u tüm ayrıntısıyla biliyordu, mücadele etmedi.

Dakika 48:08, MGK Genel Sekreteri Tuncer Paşa iken İlker Başbuğ, onun yardımcısıydı.

Hablemitoğlu, emniyetteki tüm yapıyı bunlara anlattı. Herkes dâhil anlattı.

Ben 500 sayfalık FTÖ örgütüyle ilgili her şeyi eline verdim.

Önlem alınmaz ise, hiç birimizi canlı bulamazlar dedim.

Köstebek kitabının basılmamış halini verdik, ordunun içindeki yapılanmalar isimler bire bir vardı.

Bana, terörle mücadele müdürünün getirdiği rüşvetin kaydı dahi, onu da verdim.

Tamam, inceleyeceğim, şöyle böyle yapacağım dedi, 10 gün sonra Başbuğ benden yurt dışındaki okulların ders programını istiyor.

Git dedim, MEB’den al, benden neden istiyorsun dedim.

2 gün sonra Tuncer Paşa aradı, ya Ergün illa bunu da istiyor ki, bir şeyler yapacakmış.

Paşam, MEB’de var dedim.

Ya, oradan alamıyor…

Hablemitoğlu yaşıyordu, ona söyledim, böyle böyle istiyorlar dedim.

Ya, o hayatta yapamaz öyle bir şey, ben onu biliyorum (nedenini söylersem ortalık yine karışacak, bu kadar kalsın), sonuçta aldım, ders programını da verdim.

Ne yaptı?


Hiçbir şey…!



Video açılamıyorsa, buradan görebilirsiniz.


AKP'LİLERİN 'KÜRTAJ DEDESİ' BÖYLE BUYURDU!
"Kürtaj dede" olarak anılan Süleyman Çakır'ın, bu kez AKP standında konuşması sosyal medyanın gündemine oturdu. Çakır, AKP'ye oy vermeyenler hakkında olay yaratacak açıklamalarda bulundu.

İstanbul Üsküdar'da 24 Haziran seçimleri ile ilgili sokak röportajında geçen günlerde ilginç görüntüler ortaya çıkmıştı. 
SOSYAL MEDYADA GÜNDEM OLMUŞTU
Yaşlı adamla yapılan röportaja bir kadın vatandaşın karışmasıyla, yaşlı adam çileden çıkmış, vermiş olduğu tepki sırasında “Röportaj” yerine “Kürtaj yapıyor burada” demesi de sosyal medyada çok konuşulanlar arasına girmişti. 
AKP STANDINDA KONUŞTU
"Kürtaj dede" olarak anılan Süleyman Çakır'ın, bu kez AKP standında konuşması sosyal medyanın gündemine oturdu. Çakır, çevresinde duran vatandaşlara seslenirken, “Sabaha kadar namaz kıl, eğer dört ayaklı domuz eti yiyen emperyalist hainin razı olduğu mührü vurursan, ne namazı ne orucu, gitti, gitti…” diye belirtti.

 'O HAİNDE GİTTİ'
"Vallahi oyuna gelmeyelim" diyen Çakır, "Daha önceki bir Cumhurbaşkanı vardı, işine geleni imzaladı, işine gelmeyeni imzalamadı, o hain de gitti" dedi. 24 Mayıs 2018


TAYYİP’E, DALAN’A OLDUĞU GİBİ OLACAK!

Yaşı 45’in altında olanlar bilmez.

Bedrettin Dalan İstanbul’un efsane başkanlarından biriydi.

O kadar ki Dalan kendinde Turgut Özal’a meydan okuyacak gücü bile görmüştü.

Benim ilk muhabirlik deneyimim İstanbul’da Başkan Bedrettin Dalan’ı her gün 12 saat izlemekti.

1988’in sonunda genç yaşımda Türkiye gazetesine Ankara Temsilcisi oldum ve İstanbul’dan ayrıldım.

Öyle iken Dalan’la ilişkimiz hiç kopmadı zira her hafta benden telefonla Ankara raporu isterdi.

Derken 1989 mahalli seçimlerine gidildi.

İktidar partisi ANAP için sıkıntı gözleniyordu ancak bu Bedrettin Dalan için geçerli görünmüyordu.

Her İstanbul’a gittiğimde yaptığım gibi seçim arefesinde Dalan’ı ziyaret edip sordum: 







Ali Bardakoğlu: Din metafizik bir aydınlatmadır.
Eğrisi Doğrusu programında Taha Akyol'un bu haftaki konuğu Diyanet İşleri Eski Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu oldu. Bardakoğlu, programda İslam ve demokrasi anlayışını değerlendirdi. Din ile demokrasiyi karşı karşıya getirmenin İslam'a haksızlık olacağını ifade etti. Bardakoğlu, "Din metafizik bir aydınlatmadır" dedi. "Müslümanlara her şeyin en iyisi layık" diyen Bardakoğlu, demokrasinin Müslüman coğrafyalar için vazgeçilmez olması gerektiğini söyledi.  cnnturk.com


'İSLAM DİNİ AHİRET DİNİ DEĞİLDİR...' 

Diyanet İşleri'nin eski Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, Bursa’da İslam dünyasının insan hakları, kadın hakları ya da kişisel özgürlükler gibi kavramlarla barışmak ve cinsiyet ayrımcılığını geride bırakmak zorunda olduğunu söyledi.

 Bursa Sanayicileri ve İş adamları Derneği'nin (BUSİAD) Mayıs Ayı Çekirge Toplantısı ve Geleneksel İftar Programı'nda konuşan Diyanet İşleri eski Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, konuşmasının başında sadece Ramazan ayında değil hayatın her safhasında din ile yolların kesiştiğine değinerek, insanın var oluş izahının en temel yolunun din hakkında aydınlanmak olduğuna işaret etti. İnsanlığın din ile bir şekilde buluşmak, barışmak ve onunla uzlaşmak zorunda olduğunu ifade eden Prof. Dr. Bardakoğlu, "Yolumuz din ile her zaman kesişecektir. Bunun yolu da kavga etmek değil, göz ardı etmek değil, üstesinden kendimizin gelmesidir. İç dünyamızda barışı bulmamız gerek. Dinin bilgisi ve geleneği ile barışabilmemiz gerek. Bugünü anlamamız ve yarına hazırlanmamız için bu şart" diye konuştu. Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, şunları kaydetti: "İslam dini ahiret dini değil, dünya dinidir. İnsanlara yol göstermesi ve onların barış, huzur ve esenlik içinde yaşaması için gönderildi. Maalesef bugün İslam dünyasına dair gözlemlerimiz iyimser değil. Ancak İslamiyet ve Müslümanlık aynı şeyler değil. Müslümanlık, İslamiyet’in uygulama şeklidir. Müslümanlığa bakarak İslam hakkında değerlendirme yapmak yerine, iyi insan olmaya çalışmalıyız. Bir dinin anlaşılmasında farklılıklar olabilir. Ancak dindarlık kimsenin tekelinde değildir. Tarih boyunca süregelen binlerce farklı Müslümanlık tarzları ile karşı karşıyayız. Herkes kendi din anlayışını ve din yorumunu tek hakikat olarak görüyor ve onu dayatmaya çalışıyor. Oysa başkasını değil, kendimizi eleştirmemiz gerek. Bırakalım herkes kendi hesabını kendisi versin. Kutsal kitapları yargılamak yerine kendimizi yargılamalıyız. Oysa günümüzde dinin fanatikleri, kutsal kitaplarını kendi kavgalarına alet ediyor. Dini kimlik, ötekileştirmek için bir fırsat aracı olmamalı. Din size anahtar teslimi gelişmişlik, mutluluk ya da sağlık vaat etmez. Din bize ışık tutar, bize rehberlik eder. İslam dünyası olarak insan hakları, kadın hakları ya da kişisel özgürlükler gibi kavramlarla barışmak ve cinsiyet ayrımcılığını geride bırakmak zorundayız. Allah’ın verdiği özgür iradeyi insanlar kısıtlayamaz. Allah’ın çekeceği hesabı biz çekemeyiz. Birey özgürlüğünü bir değer olarak kabullenmemiz şart. İslam dünyasında sivil bir dilin oluşması ve insanların Allah adına konuşma cüretinde bulunmaması gerekiyor. Hayatın her alanında değişimler yaşanırken, dinin statik bir mesaj taşıması düşünülemez. Dinin mesajlarının da çağa uygun olması gerek. Dinin hayatımızın içinde olması kaçınılmazdır. Ayrıca din ile aklın ve bilimin buluşması gerek. Dinin bilimle çatışması söz konusu olamaz. Öte yandan din ile ahlakın buluşması da son derece önemli. Din ile ahlak arasında bir ayrışma varsa bu da ciddi bir sorun demektir. Dindar bir kişinin ahlaksız olması mümkün değildir." 

AKP'YE ÇOK AYKIRI BİR BAŞKANDI!
AKP döneminde yedi yıl Diyanet İşleri Başkanlığı yapan Bardakoğlu hükümetle zıt bir dini anlayışa sahipti. Sosyal yaşama yaklaşımı hep sağduyulu olan, sürekli kendini geliştiren bir din anlayışı benimseyen, İslam dininin açık bilgiye dayandığını, İslam’ı üçüncü, beşinci yüzyılda yaşanmış şekliyle anlamanın yanlış olduğunu savunan Bardaoğlu, görevde kaldığı süre içerisinde de şu sözleriyle AKP'nin tepkisine neden olmuştu: “Bir kadının başını örtmesi, onun Müslümanlığa giriş şartı olarak hiçbir zaman algılanmamış, sadece kendi dindarlığının bir tercihi olarak görülmüştür” dedi. “Bir konuda yasal düzenleme yapacağız, Diyanet’in görüşü nedir demek, laiklik ilkesine aykırıdır” dedi. (Başbakan “Türban konusunda Diyanet’e soracağız” demişti.) “Ben bugüne kadar hiçbir resepsiyona katılmadım. Şu sebeple katılmıyorum; rahmetli Atatürk’ün cumhuriyeti kurarken Diyanet İşleri Başkanlığı’na verdiği önemi ve itibarı bugüne kadar hiçbir zaman görmedik” “Ben şahsen elini uzatan hanımefendilerin elini sıkmakta bir beis görmüyorum. Tokalaşmanın haram olduğunu bildiren açık bir dini metin bulunmamaktadır” dedi. (SağlıkBakanı, Hayrünnisa Gül’ün elini sıkmamıştı.) “Kurban kesimi canlı hayvan rezervini tehlikeye sokacak olursa ‘kesmeyin’ derim”-24 Mayıs 2018


'TARİKATLAR SEKTÖR HALİNE GELDİ...'
DİYANET İşleri eski başkanlarından Prof.Dr. Ali Bardakoğlu, günümüzde tarikatların sektör haline geldiğini, din ticareti yapan, din üzerinden kazanan ve dünyaya yatıran oluşumlara dönüştüğünü söyledi. 

17 Haziran 2016
'TARİKATLAR SEKTÖR HALİNE GELDİ...”
Diyanet İşleri Başkanı, 29 Mayıs Üniversitesi Kur'an-ı Kerim Araştırmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi (KURAMER) Müdürü Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, Genç Sanayici, İşadamları ve Yöneticileri Derneği (GESİAD) Bursa Şubesi'nin Haziran Ayı Sinerji toplantısı kapsamında düzenlenen iftar programına katıldı. İftar yemeği sonrası konuşan Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, İslam coğrafyasındaki terör gruplarının Kur'an-ı Kerim'in anlamını yorumlamaksızın sloganlaştırarak kullandığını ifade etti. Prof. Dr. Bardakoğlu, "O ayet kime geldi, niçin geldi, ne demek istedi, hangi olaylarla ilişkili olarak söylendi? Tüm bunları sorgulamaksızın, tartışmaya açmaksızın, sanki Allah 21'inci yüzyılda Suriye'deki, Mısır'daki, Türkiye'deki veya İran'daki bir gruba hitap ediyormuş gibi anlatmaya gayret ediyorlar. 

Bir bakıma Kur'an-ı Kerim'i tarih ve toplum perspektifinden okuma yerine, metinleştirerek okumaya gidiyorlar. Kur'an-ı Kerim'i tarih ve toplum perspektifinden ve metafizik vurguyu hiç ihmal etmeksizin okumamız gerekiyor" dedi. Kur'an-ı Kerim'in bir bütünlük içinde okunması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Bardakoğlu, "Kur'an-ı Kerim'i bir bütünlük içinde okumamız gerekiyor. Tarih ve toplum içerisinden okumamız gerekiyor. Tarihin akışını göz önüne almazsanız Peygamberimizi de anlamak mümkün değildir" şeklinde konuştu. Tarikatların günümüzde sektör haline geldiğini ifade eden Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, "Din üzerinden din ticareti yapan, din üzerinden kazanan ve dünyaya yatıran bir ekonomik geliri, siyasi manevraları önemseyen, dünyevileşmenin tam göbeğinde bir oluşuma dönüşmüştür" dedi. Günümüzdeki tarikatları İslam düşüncesinin ve ahlakının temsilcisi saymanın İslam'a haksızlık olduğunu belirten Prof. Dr. Bardakoğlu, "İslam ahlakını temsil etme iddiasıyla bir sınıf ortaya çıkacaksa, en son çıkanların o grup olması gerekir. Günümüzde cehalet, eğitimsizlik, zor ekonomik şartlar ile yanlış din eğitimleri birleşince, İslam dünyasında tarikat örgütlenmelerinin pençesine terk edilmiş oluyor. Orta Afrika, Afganistan, Pakistan, Bangladeş bu konuda çok kötü. Balkanlar bu konuda tek umutlu olduğum yerdir. Balkanlardaki tarikat hayatı ile Afrika'daki tarikatlaşma arasında dağlar kadar fark vardır. Afganistan, Pakistan, Bangladeş’teki tarikatlar ciddi ekonomik, sektörel ve toplum için sorun teşkil eden örgüt haline gelmiştir. Din üzerinden tam bir ticaret haline gelmiştir" şeklinde konuştu. Mehmet İNAN / BURSA-17 Haziran 2016

BARDAKOĞLU'NDAN BOMBA AÇIKLAMA!..
Görev süresi içerisinde hükümetin birçok uygulamasına mesafeli duruşu ile bilinen eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu birbirinden çarpıcı açıklamalar yaptı. 

İşte o açıklamalar!
18 Kasım 2017
1. İslam dini dünyada yaşansın diye gönderildi, ahirette değil. Yani dünyayı terk et, hiçbir şey yapma, ahirette kazanırsın mesajını vermiyor. Müslümanlar dünya-ahiret dengesini yitirdiler.
 2. Biz Müslümanlığı sadece inanma ve namaz, oruç, hac gibi belli ritüelleri yerine getirme olarak algıladığımız sürece bu mahcup edici durum devam edecektir.
3. Ortadoğu toplumları barut fıçısı gibi. Birbirlerine duydukları öfkeyi mezhep, din duyarlılığı veya öteki üzerinden dile getiriyor, onlar üzerinden kimlikler şekilleniyor. Toplum olarak ayrıştığımız, artık birbirimize öfke duyduğumuz doğrudur. Bunlar sosyal birlik beraberliğimiz açısından alarm noktalarıdır.
4. Serbest pazar mantığıyla fetva arayan, müşteri memnuniyetine göre fetva verenler kapladı ortalığı. İslam âlimlerinin içinde yaşadığı hayatla ve gerçekliklerle bağı koptu. Üçüncü, beşinci asırda yazılan kitaplardaki bilgileri tekrar ederek insanlara dini anlattığımızı düşünemeyiz. 50 küsur İslam ülkesi var, paramparçayız.
5. İslam barış dinidir diyoruz ama kimseyi inandıramıyoruz, çünkü birçok yerde Müslümanlar birbirinin boğazını sıkıyor. Birbirinin Müslümanlığını beğenmez oldular, birbirini itham ve tekfir ederek sürekli camdan aşağı atmakla meşguller.
6. Her şeyin altüst olduğu, fırsat eşitliğinin olmadığı, işgaller altında umutların tükendiği, siyasal katılımın olmadığı toplumda sadece din anlatarak insanları mutlu edemeyiz. İslam dünyası acilen bilgi, çalışma, üretme, temizlik, sosyal barış, sosyal adalet, insan hakları, kadın hakları, çevre, özgürlükler, ötekinin hakkı gibi temel konularda zihnini durultmak ve bu konularda mesafe almak zorunda. İslamiyet’te ibadet sadece kıldığımız namaz değildir. İnsanlığa, dünyanın imarına, sulha, barışa hizmet eden her davranış ibadettir.
7. Gönlüm isterdi ki, evrensel ilâhî din olan İslam’ın günümüz uleması dünyada kanıksadığımız bunca eşitsizlik, sömürü, adaletsizlik, güçlü ve egemenin oldubittileri karşısında hakkın sesi olsun, her türlü ayırımcılığa karşı çıksın, bizlere hepimizin Âdem’in çocukları kardeşler olduğumuzu, insan olarak eşit ve değerli olduğumuzu, insanca bir hayatın hepimizin temel hakkı olduğunu hatırlatsın. Ama öyle olmadı ve olmuyor. Olup bitene eleştirel baktığımızda bunu açıkça görüyoruz.
8.Bugün birçok dini cemaat birer ekonomik sektöre dönüştü. Unutmamalı, Türkiye’de dini gruplar kamusal alana sirayet etmeye başladığı, kapalı ve kayıt dışı olup kendilerine göre dini eğitim vermeye başlarsa sorun büyür, FETÖ’deki gibi. Ülke benzeri oluşumlara gebe demektir.
9. Dini cemaat ve tarikatlar siyaset, kamusal alan, yaygın din eğitimi ve ticaretten elini çekip kendi asli ve sivil hizmet alanlarına çekilmezse, kayıt dışılıktan çıkıp şeffaf ve denetlenebilir olmazsa yeni maceralar yaşamamız kaçınılmaz görünüyor.
10. Din artık melankoli ve gözyaşı olarak sunuluyor ve algılanıyor. Böyle bir din anlayışı sizi dünya sahnesinde yukarı çeker mi? Hazreti Muhammed’in hayatını öyle bir anlatıyorlar ki, öyle bir hayatın örnek alınması ve yaşanması mümkün değil. Bugün İslam dinini gizemli, esrarengiz bir din olarak sunanlar, asılsız kutsallıklar üretenler aslında kendi din ticaretleri için müşteri artırımı peşindeler.
11. “Din, acı, gözyaşı, melankoli ve menkıbedir” dedik. Ya geçmişe özlemle ya da bir kurtarıcı bekleyerek vakit geçiriyoruz. Bireyi ve birey bilincini, birey sorumluluğunu yok ettik. Başımıza geleni de hep “ya Allah’ın gazabı ya da ötekinin kötülüğü” diye anlattık. “Sen sadece dua et, hatta en etkili ve gizemli duayı ve zamanı bul yeter, bunlardan kurtulursun” diyerek piyangocu bir anlayışı besledik. Halkı böyle besleyince onlar da buna uygun hoca tipi istemeye başladı.
12. Böyle bir dini anlayışın, çocuklarımız, torunlarımız tarafından nasıl karşılanacağından emin değilim. Artık yavaş yavaş yol ayrımına geliyoruz. Çocuklarımız, torunlarımız sorguluyor, görüyor, biliyor. Bireyin olmadığı, kadın hakkı, insan hakkı, çevre bilinci, bilgi üretimi, sosyal adalet, hukuk, özgürlük, düşünce gibi temel değerlerin yeterince gelişmediği, sadece melankoli, sadece menkıbe, gözyaşı, ötekileştirme ve öfkenin yer aldığı bir din anlatımı İslamofobi’yi mahallemize indirecektir. Bizim çocuklarımız, torunlarımız da büyük sorular soracaktır.
13. Bizim din anlayışımız sığlaştı. Dindarlığı dar bir alana hapsettik. Müslümanlar şeklen dindarlaştıkça, dünyevileşmesi de artıyor. İslam, seccadeni ser ibadetle ömrünü geçir demiyor. Düşünce, bilgi, yararlı iş, temizlik, haklının ve mağdurun yanında olma, iyiliği destekleyip kötülüğü önleme, insanı insan olduğu için sevme hepsi ibadettir. Sadaka ve iane kültürüyle ya da retorikle bunları sağlayamayız.
14. Kuran’ı Kerim ile aramız açıldı. Kuran’ı Kerim’in bize verdiği öğütlere kulak tıkadık ve kendi yanlışlarımıza kendimiz fetva vermeye başladık."-18 Kasım 2017



(R a m a z a n ’ a  ö z e l)

(Edirne İl Müftülüğü tarafından hazırlanmıştır)

Ramazanın 23. Günü
Hazırlayan: Selim AL ( vaiz )

İslam’da Tesettür ve Başörtüsü
Din İşleri Yüksek Kurulu, 1980 ve 1993 yıllarında, kadın kıyafeti ve tesettür konusunda verdiği fetvalarda; kadınların başını örtmesi Kur‘an-ı Kerim‘in açık ve tartışmasız emri olduğunu belirterek, kararın kaynağını ise, kitap, sünnet ve İslam alimlerinin ittifakına dayandırmıştı.

Duamız:
    “Ya Rabbi ! Kerim kitabında buyurduğun ilahi hükümlere, helal ve haramlara dikkat ederek bir hayat yaşamayı bizlere nasip eyle. Örtü ve tesettürün Allah’ın bir emri olduğuna iman eden ve örtüsünü muhafaza edenlerden eyle. Gerçek manada örtünenlerden eyle. Seni sevmeyi, senin sevdiklerini sevmeyi, seveceğin güzel işler yapmayı bizlere nasip ve müyesser eyle. İmanımızı kuvvetli, amellerimizi ihlaslı eyle. Bizleri dünya imtihanını kazananlardan eyle. Merhamet duygularımızı köreltme. Kardeşlik bağlarımızı kuvvetli kıl. Tüm insanlığın kurtuluşuna vesile  olacak, İslam’ı ihyaya muktedir eyle. Gönüller yapmayı bizlere nasip eyle. Aziz şehitlerimizin makamlarını yüce, gazilerimize uzun ömürler nasip eyle. Vatanımızı ve tüm İslam âlemini zalimlerin şerrinden muhafaza eyle. (âmin)

Günün yazısı:
Kur’an-ı Kerim’de Başörtüsü

Din İşleri Yüksek Kurulu, 1980 ve 1993 yıllarında, kadın kıyafeti ve tesettür konusunda verdiği fetvalarda; kadınların başını örtmesi Kur‘an-ı Kerim‘in açık ve tartışmasız emri olduğunu belirterek, kararın kaynağını ise, kitap, sünnet ve İslam âlimlerinin ittifakına dayandırmıştı.

16 kişilik uzman heyetten oluşan Diyanet işleri Başkanlığına bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu, tesettür konusundaki ilk kararını 30.12.1980 tarihinde aldı.

Millî Eğitim Bakanlığı‘nın İmam Hatip Liselerinde okuyan kız öğrencilerin kıyafetlerinin nasıl olacağına karar vermek için görüş sorması üzerine Kurul, cevabı yazısında Müslüman kadının Kur‘an-ı Kerim, hadis ve âlimlerin görüşleri doğrultusunda başlarını örtmesinin dini bir vecibe olduğu kaydetti.

"Müslüman hanımların başlarını örtmeleri, vücutlarının el, yüz ve ayaklar dışında kalan kısımlarını, aralarında dinen evlenme caiz olan yabancı erkekler yanında açık bulundurmamaları, bazı çevrelerce sanıldığı gibi belli zümrenin sonradan ortaya çıkardığı bir adet veya işaret değil, İslâm Dininin bir hükmüdür" denilen 1980 tarihli kararda, Atatürk‘ün tesettüre ilişkin şu sözlerine atıfta bulunuluyor:

"Eğer kadınlarımız Şer‘in tavsiye ve dinin emrettiği bir kıyafetle, faziletin icap ettiği tavrı hareketle içimizde bulunur, milletin ilim sanat, ictimaiyyat hareketlerine iştirak ederse bu hali, emin olunuz, milletin en mutaassıbı dahi men‘-i nefs edemez".

Kurul, dolayısıyla kadınların başlarını kapatmalarında ve dinin emrettiği şekilde örtünmelerinde kamu düzenine, genel ahlaka ve kanunlara aykırı bir durum olmadığının da açık olduğunu belirterek, İmam Hatip Lisesi ve Kur’an kurslarında başörtüsünün örtülmesinin önüne geçilmesinin uygun olmayacağı bildirildi.

Din İşleri Yüksek Kurulu‘nun ikinci kararı başörtüsü yasağının hızla yayıldığı 1990‘lı yıllarda alındı.

Kurul bu konuda görüş isteyen taleplerin artması üzerine 3.2.1993 tarihli kararında, bir kez daha Müslüman kadınların başını örtmesinin kitap, sünnet ve İslâm âlimlerinin ittifakı ile sâbit olan kesin emri olduğunu açıkladı.

Kurul tesettür konusundaki ayet, hadis ve İslam alemlerinin görüşlerini tek tek sıraladıktan sonra, Nur Suresi‘nin 31. ayetinde kadınların başlarını örtmelerine ilişkin ayet mealini ortaya koydu.

     Kurul, dini dayanakları kaynaklarıyla aktardıktan sonra şu fetvayı verdi:

- “ Gerek erkeklerin ve gerekse kadınların gözlerini haramdan korumaları,

-Kadınların, vücudun el, yüz ve ayakları dışında kalan kısımlarını, aralarında dinen evlilik câiz olan erkekler yanında, vücut hatlarını ve rengini göstermeyecek nitelikte bir elbise (örtü) ile örtmeleri.

- Başörtülerini, saçlarını, başlarını, boyun ve gerdanlarını iyice örtecek şekilde yakalarının üzerine salmaları, Dinimizin, Kitap, Sünnet ve İslâm âlimlerinin ittifakı ile sâbit olan kesin emridir. Müslümanların bu emirlere uymaları dini bir vecibedir.” Denildi.

      İslam’ın kainatı şereflendirdiği ilk dönemlerde kadınların başörtüsü kullanma biçiminden kaynaklanmaktadır. Çünkü bu dönemde, kadınlar başın arkasında bağlanan bir tür başlık kullanıyorlardı. Giydikleri gömleğin yakası, boynun önünü ve göğsün üst kısmını açıkta bırakacak şekilde açılıyordu (Mevdudi,). İşte bu uygulamaya Nur Suresi 31. ayet ile çekidüzen verilmiştir. Kur’an’da genel anlamda kadının ve erkeğin, özel anlamda ise kadının örtünmesi (tesettür) ile ilgili birçok ayet yer alsa da, kadınların başlarını örtmeleri sadece bir ayette  ifade edilmiştir (Görmez, 2001: 28). Ayette şöyle buyrulmaktadır:
“Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Dışarıda kalanlardan başka süslerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerinde bağlasınlar...”(Nur 24/31). 

    Bu ayet nazil olduğunda, camide bulunan kadınlar hemen alt giysilerinden birer parça yırtarak bunu başörtüsü yapmışlar ve istenen yerleri kapatmışlardır (DİB, 2007: 73). Müslüman kadınların bu hüküm karşısındaki tavırlarını Hz. Aişe (r.a) şöyle anlatmaktadır: “Nur Suresi inip, halk muhtevasını Hz. Peygamber’den öğrenince doğru evlerine koştular ve ayetleri karıları, kızları ve kız kardeşlerine okudular.”, “...Ensar kadınları hemen kalkıp ellerine geçen bez parçalarından başörtüleri yaptılar. Ertesi sabah namaz için Mescid-i Nebevi’ye gelen tüm kadınlar başörtülüydüler” (Mevdudi,). 

     Bu ayette yer alan buyrukların bağlayıcı olup olmadığı, kapanmanın farz mı, yoksa edep mi olduğu konusu, son zamanlarda tartışmaya açılmıştır. Yalnızca ayetlerde kullanılan emir kipi değil, açıklanan gerekçe, verilen detay ve 31. ayetin “Ey Mü’minler! Hepiniz Allah’a tövbe edin...” uyarısıyla bitirilmesi, asırlar boyu ittifakla benimsenmiş bulunan yorumun, yani emrin bağlayıcı, örtünmenin farz olduğu anlayışının isabetli olduğunu açıkça göstermektedir (DİB, 2007: 75). Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 1993 ve 1980 yıllarında verdikleri kararlar da bu yöndedir.  Ayrıca, ayetin nüzûlünden itibaren, başörtüsünün din açısından bağlayıcı bir hüküm olmadığını söyleyen hiç kimse olmamıştır (Görmez, 2001: 30).

     İnsanların zihinlerinde beliren ve zaman zaman ideolojik bir anlam barındıran bir soru şudur: “Bu ayette, ‘yakalarının, veya döş diye tabir ettiğimiz bölümün üstünü örtmek’ gibi bir anlam var. Dolayısıyla bu bölgenin örtülmesi yeterli değil midir, ayrıca başörtüsü örtmeye gerek var mıdır? 

     Ayette geçen “Humur (Hımâr) kelimesinin, “boyun ve başı örten örtü” (Carullah, 2007:47) anlamına geldiğini söyledikten sonra kelimenin anlamına bağlı kalarak Faruk Beşer (2008)’in “Güncel Meseleler Dini Çözümler” kitabında soru hakkındaki cevap gayet açıklayıcıdır: 

   “Biz bir insana, mesela ‘Gömlekleriniz diz kapaklarınızı örtsün’ demiş olsak, ona sadece dizinin örtülmesi gerektiğini anlatmış olmayız. Bunu kastetmiş olsaydık ‘dizleriniz örtülü olsun’ derdik. Aksine bunun anlamı, gömlek bulunsun, o örteceği yerleri örtsün ve diz kapaklarını örtecek şekilde uzun olsun, oraları da onunla örtün demektir.” Yani Kur’an, ayrıca bir başörtüsü tanımlamıyor. Mevcut başörtüsü geleneğine ahlaki bir düzen getiriyor.Başka hiçbir delil bulunmasaydı dahi Kur’an’ın dilini birazcık bilen ve kendi ideolojisine destek arama gibi bir maksadı bulunmayan her sağlam insan, sadece zikredilen ayetten dahi kadınların başlarının kapatması gerektiğini rahatlıkla  anlayabilir (Beşer 2008: 148-149). 

     Aydınlanma sürecinde insanın dini değerlerden kopması, sonuç olarak, kendi kendini kutsamasını ortaya çıkardı. Her alanda özgürlük, insana verilen değerin bir yansıması olarak lanse edildi. Örtünme, bu bağlamda, kadının özgürlüğünün önünde bir engel kabul edildi (Karslı, 2013:45). Fakat gerçekten öyle midir? Başörtüsü kadının hürriyetine engel midir veya kadını ikincil bir konuma sürükleyen bir unsur mudur?
 
    Örtü, asla kadının tutsaklığı anlamına gelmemektedir. Örtü, kadına  toplumsal hayat içerisinde etkin-üretici olma rahatlığı bakımından verilmiş adeta bir tür üniformadır. Örtünün kadınları kısırlığa ve zihinsel zaafa düşürdüğü iddiası oldukça yanlıştır ve bu iddialar, kadınların asırlardan bu yana süregelmiş toplum-dışı konumlarını dine bağlılıklarıyla açıklama kaygılarının ürünüdür (Aktaş, t.y.: 167).

    İslam dininin örtünme emri, ferdin ruh sağlığını, fıtrî yapı ve onurunu, toplumun genel ahlakını koruma, cinsler ve insanlar arası münasebetlerde dengeyi gözetme, insan haysiyetine yakışır bir cinsi hayat ve aile hayatı kurma gibi çeşitli gayelere yöneliktir (DİB, 2006: 71). Dolayısıyla başörtüsü hükmünün, kadının doğasının bastırılması gibi bir anlamla yorumlanması mümkün görünmemektedir (Karslı, 2013: 45). Tam aksine örtünmeyi emretmekle İslam, kadını muhafaza etmeyi istiyor (Topaloğlu, 1975: 178). 
 
    Erkeğin ve kadının namus ve iffetlerini korumaları ve kadının örtünmesi gereğinden söz eden ayetlerde (Nur 24/30, Ahzab 33/59)  örtünme için belli bir şekil şartı ve model önerilmediği görülür. Bu sebeple de Kur’an’ın bu anlatımından yola çıkarak kadınların sadece çarşaf ve peçe ile dışarı çıkabileceği, yabancı erkeklerin yanında ağız ve burnunu örtmesi, hata bir gözünü kapatması gerektiğini söylemek isabetli değildir. Dikkat edilecek olursa, konuyla ilgili Kur’an ayetleri, kadın ve erkeğin fitneye ve şüpheye sebep olmayacak, karşı cinsin arzunu kışkırtmayacak, ağır başlılığını koruyacak tarz ve biçimde örtünmesini istemektedir (DİB, 2006: 72). 

Sonuç Olarak

Kur’an-ı Kerim’de yer alan ifadeler, başörtüsünün dini bir emir olduğunu göstermektedir.  Dinler, düşünceler ve ideolojiler sembolleriyle var olabilirler. Tesettür ise İslam’da sadece kadının değil, bütünüyle İslam’ın sembollerinden biridir (Beşer 2008: 149). Esas itibariyle örtünmenin dinin bir emri ve gereği olduğu hususunda Müslümanlar arasında bir görüş ayrılığı zuhur etmemiştir (DİB, 2006: 73). Hiçbir giysi başörtüsü kadar güçlü, kadîm bir tarihe ve zengin sembolik anlamlara sahip olmamıştır. Bu giysinin modern çağlarda bir yasak ve dışlanmışlıkla karşı karşıya kalması, onun sembolik anlamlarını daha da arttırmıştır (Görmez 2001: 33).

Kaynakça
Aktaş, Cihan (t.y.) Sistem İçinde Kadın. İstanbul: Beyan Yayınları.
Beşer, Faruk (2008). Güncel Meseleler Dini Çözümler. İstanbul: Nun Yayıncılık.
Carullah, Musa (2007). Hatun. (4. Baskı). Ankara: Avrasya Yay. Rek. Mat. Eğt. Ve Tur. Tic. Ltd. Şti.
DİB (2007). Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir. (3. Baskı). Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
DİB (2006). İlmihal II- İslâm ve Toplum. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
DİB (1993). Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nn 3 Şubat 1993 Tarihli Kararı.
Görmez, Mehmet (2001). İlahi Dinlere Göre Başörtüsü. İslâmiyât, Cilt 4, Sayı 2, 19-33.
Karslı, İ. Hilmi (2013). Tesettür Emri ve Kadın. Diyanet Aylık Dergi,  Ağustos, Sayı 272, 44-45.
Mevdudi, Ebu’l Alâ (t.y.). Tefhimu’l Kur’an Kur’an’ın Anlamı ve Tefsiri. (2. Baskı). Cilt 3. (y.y.): İnsan Yayınları.
Topaloğlu, Bekir (1975). İslam’da Kadın. (6. Baskı). İstanbul: Yağmur Yayınları.
diyanet.gov.tr
 

 KaçAK Saray Baş Danışmanı...
 
Diyanet İşleri Başkanlığının Tesettür Fetvası (02 Şubat 2008)

KaçAK Saray Baş Danışmanı, Adnan Tanrrıverdi tarafından yazıldı.

BAŞÖRTÜSÜ MÜSLÜMAN KADINA FARZDIR

22 Ocak 2008 tarihinden beri Ülkemizde, Üniversitelerde türbanın (başörtüsünün) serbest olup olmaması meselesi tartışılmaktadır.  Muhalefet Partilerinden CHP ve DSP, Yüksek Yargı Kurumlarımızdan Yargıtay ve Danıştay ile Üniversiteler Arası Kurul  ve TÜSİAT yasağın kalkmaması için yoğun çaba sarf etmektedirler. Genelkurmay Başkanı da TSK?nin bu konudaki tutumunun belli olduğunu ve başka bir açıklama yapmanın gereksizliğini belirterek, yasağın devamını istediklerini zımnen  ifade etmiştir. AKP ve MHP tarafından önerilen Anayasa değişikliği; 01 Şubat 2008 tarihinde Anayasa Komisyonundan geçen şekli ile 10. ve 42. maddelerde yapılacak değişiklik, sadece hizmet alanları ve yüksek öğrenim öğrencilerini kapsayacak bir rahatlık getirmekte, fakat diğer alanları da zımnen kısıtlamaktadır.
Örtü muhalifleri; örtünmenin islâmda olmadığını her platformda, farklı Üslupla ifade etmektedirler. Halbuki başörtüsünün Müslüman kadınlar için farz olduğu  ayet ve hadislerle sabittir. Hakkı inkar, sahibinin sorunudur. Ancak,  alenen ifade edildiği için, doğrusunu öğrenmek isteyenlere, 26 Eylül 2006 tarihinde sitemize yerleştirdiğimiz ?Diyanet İşleri Başkanlığının Tesettür Fetvası? nın, okuyucularımızın istifade edebilmeleri ve istedikleri takdirde, ilgilenenlere gönderebilmeleri için tekrar gündeme getirilmesine ihtiyaç duyulmuştur. 02 Şubat 2008

Adnan Tanrıverdi

Emekli Tuğgeneral

ASDER Gnl. Bşk.

---oOo---

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ TESETTÜR FETVASI

Hanımlarımızın ve genç kızlarımızın örtünmesi, uzunca bir süredir, siyasî simge olarak değerlendirilmekte ve buna paralel olarak da örtünen Müslüman kadınlarımız, potansiyel suçlu ve devlet için tehdit unsuru gösterilerek, üniversitelerden, memuriyetten ve genelde toplumdan soyutlanmaya çalışılmaktadır. Daha da ileri gidilerek, örtünen bayanların, Silahlı Kuvvetler ve devlet memuru olan eşleri de devletten tasfiye edilmektedirler.  Bu haksız ve adaletsiz icraatı destekleyen bir kısım basın ve yayın organı da örtünmenin dinde yeri olmadığını ilere sürerek, bu ayırımdan kurtulmak için hanımların örtülerini açmalarını savunmaktadırlar. Örtünmek Müslüman kadının ibadetidir. Bunu engellemek, en tabii ve temel insan hakkı olan inanç ve ibadet özgürlüğünü örtünmek isteyen hanımlara kullandırmamaktır.

Ne hikmetse, Diyanet işleri Başkanlığımız, Tesettürle ilgili 1993 tarihli fetvasını internet sitesinden kaldırmıştır. Fetvanın siteden kaldırılması, onun yok sayılması anlamına gelmez. Biz de, Ümran Dergisinin internet sitesinden(http://www.umran.org) bulduğumuz, 03.02.1993 tarihli Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Kararını, ihtiyaç duyanların yararlanması için sitemize yerleştirdik. Bu vesile ile Ümran Dergisi İdare heyetine teşekkürü de borç biliriz. 26 Eylül 2006

    Adnan Tanrıverdi

    Em.Tuğgeneral

    ASDER Gnl.Bşk.

---oOo---

    T.C. BAŞBAKANLIK DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

    Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı

    Sayı: B.02.1.DİB.0.10/212

    KONU: Tesettür

    KARAR NO: 6

    KARAR TARİHİ: 3.2.1993

    DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULU KARARI

İslâm dininde kadının kıyafeti ile ilgili olarak zaman zaman sorulan sorular dolayısıyla konu, kurulumuzca ele alınıp incelendi: Nûr Suresi?nin 30. ayetinde, mü?min erkeklerin harama bakmamaları, namus ve iffetlerini korumaları emredildikten sonra 31. ayetinde kadınlarla ilgili olarak meâlen, Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini (bakmaları haram olan şeylerden) çevirsinler, edep yerlerini korusunlar, -kendiliğinden görünen müstesna- zinetlerini açmasınlar, başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar!? buyurulmakta ve ayetin devamında kadınların kendiliğinden görünmeyen zinet yerlerini, kimlerin yanında açabilecekleri belirtilmektedir.

1- HARAMA BAKMAK VE İFFETİ KORUMAK Görüldüğü gibi bu iki ayette hem erkeklerin hem de kadınların harama bakmamaları, edep yerlerini iyice örtülü tutup, iffet ve namuslarını zina, fuhuş ve onlara sebep olabilecek durumlardan korumaları emredilmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v) de "...Gözlerin zinası şehvetle bakmaktır..." buyurarak harama bakmayı, göz zinası olarak nitelemiştir.(1) Ancak, gözün harama tesadüfen ilişmesinin kasıtlı bakmak hükmünde olmadığı da hadis-i şeriflerde belirtilmiştir.(2) İslâm alimleri, yukarıda mealleri yazılı ayetlere ve konuyla ilgili hadislere dayanarak, erkeklerin ve kadınların, nikahlı eşleri dışında herhangi bir kimseye şehvetle bakmalarının haram olduğu üzerinde müttefiktirler. Tedavi, şahitlik ve evlenme maksadı gibi, zaruret veya ihtiyaç halindeki bakmalara, fıkıhta belirtilen şartlar ve ölçüler dahilinde müsaade edilmiştir. Fitne tehlikesi ve şehvet korkusu olmamak kaydı ile, gerek erkeklerin ve gerekse kadınların, kendi yakınlarından ve yabancılardan kimselere ve nerelerine bakıp bakmayacaklarına dair hükümler, delilleri ile birlikte fıkıh kitaplarında mevcuttur.(3)

2- ÖRTÜNME Nûr Suresi?nin 31. ayetinde zikredilen bu emirlerden sonra kadınların örtünmesi ile ilgili olarak da, -kendiliğinden görünenler müstesna- zinetlerini, zinet yerlerini açmamaları ve başörtülerini yakalarının üzerine salmaları emredilmiştir. Cahiliye devrinde başını örten kadınlar, başörtülerini enselerine bağlar veya arkalarına salıverirlerdi. Allah Teâlâ, bu ayetle, İslâm?dan önceki bu adeti kesinlikle yasaklayarak mü?min kadınların -kendiliğinden görünen hariç- zinetlerini, zinet yerlerini açmamalarını ve başörtülerini; saçlarını, başlarını, kulaklarını, boyun, gerdan ve göğüslerini iyice örtecek şekilde yakalarının üzerine salmalarını emretmiştir. Hz. Âişe (r.a), ?Allah ilk muhacir kadınlara rahmet eyleye! Yüce Allah ?Mü?min kadınlar başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar!? ayetini indirince, onlar eteklerinden bir parça keserek, onunla başlarını örttüler? der?.(4) Yine Hz. Aişe (r.a) bir gün ensar kadınlarından sitayişle bahsederken, buna benzer bir ifade ile, başörtüsü emrine nasıl uyduklarını anlatır.(5)

3- ÖRTÜLMESİ GEREKLİ OLMAYAN KISIMLAR Örtülmesi emredilen, zinetten istisna edilen ve mücmel olarak geçen ?kendiliğinden görünen? ifadesi; ashabdan Hz. Ali, İbn Abbas, İbn Ömer, Enes, tabiîlerden Said b. Cübeyr, Atâ, Mücâhid, Dahhâk, Mücahid; imamlardan Ebû Hanîfe, Mâlik ve Evzaî (r.a)?nin de dahil olduğu İslâm alimlerinin çoğunluğu tarafından; ?Yüz ve bileklere kadar eller? olarak tefsir edilmiştir.(6)

4- ÖRTÜLMESİ GEREKLİ OLAN KISIMLAR Ayetteki ?kendiliğinden görünen? mücmel ifadeyi -az da olsa- farklı tefsir eden alimler, kadınların, istisna dışında kalan zinetlerini ve zinet yerleri olan saç, baş, boyun, kulak, gerdan, göğüs, kol ve bacakların örtülmesi olarak anlamışlar ve bunlardan herhangi birini açmalarının caiz olmadığı hükmünde ittifak etmişlerdir.(7) Kadınların, bu zinet yerlerini kimlerin yanlarında açabilecekleri ise, ayetin devamında bildirilmektedir. Bu âyet?i kerime nazil olunca, yukarıda rivayet edilen hadislerle de sabit olduğu üzere, ensar ve muhacir kadınların, eteklerinden bir parça keserek, onunla başlarını örtmeye acele etmeleri, Hz. Âişe (r.a)?nin ablası Esmâ (r.a)?nın, ince bir elbise ile Hz. Peygamber (a.s)?ın huzuruna çıktığı zaman, Hz. Peygamber?in ?ergenlik çağına gelen bir kadının elleri ve yüzü dışında kalan yerlerini göstermesinin caiz olmadığını? bildirmesi, yine Hz. Peygamber?in, bileklerinin dört parmak yukarısını işaret ederek, ?Allah?a ve ahiret gününe iman eden bir kadına, ergenlik çağına gelince yüzü ve şuraya kadar elleri hariç, herhangi bir yerini açması caiz değildir.? buyurması; söz konusu ayetteki emirlerin vücub için olduğuna, kadınların yukarıda sayılan zinet yerlerini örtmekle yükümlü olduklarına delalet etmektedir.

5- ÖRTÜNMENİN GAYESİ Dinimizin emrettiği örtünmeden maksat, kadının zinetini ve zinet yerlerini eşi veya mahremi olmayan erkeklere göstermemesi ve yabancı erkekler tarafından görülmesine meydan vermemesidir. Bu itibarla örtünün; saçın, ten renginin veya zinetlerin görülmesine engel olacak kalınlıkta, vücut hatlarını göstermeyecek nitelikte olması gerekir.(8) Bu konuda, yukarıda meali zikredilen hadis-i şerifler dışında, daha pek çok hadis-i şerif bulunmaktadır.(9) Ahzâb Suresi?nin 60. ayetinde de ?Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü?minlerin kadınlarına söyle: (Evden çıkarlarken) üstlerine vücutlarını iyice örten dış elbiselerini giysinler! Bu, onların iffetli bilinmelerini ve bundan dolayı incitilmemelerini daha iyi sağlar.? buyurulmaktadır. Bu ayette Müslüman hanımların evlerinden çıkarken, üstlerine vücut hatlarını belli etmeyecek bir dış elbise almaları, ev kıyafeti ile sokağa çıkmamaları emredilmektedir. Nûr Suresi?nin 60. ayetinde ise, yaşlanmış kadınların, 31. ayette örtülmesi emredilen zinet ve zinet yerlerini örtmek kaydı ile (manto, pardesü, çarşaf gibi) dış elbiselerini üstlerine almadan dışarı çıkabilecekleri belirtilerek şöyle buyurulmaktadır: ?Bir nikâh ümidi beslemeyen, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların, zinetlerini (yabancı erkeklere) göstermeksizin, dış elbiselerini çıkarmalarında, kendilerine bir vebal yoktur. Yine de dış elbiseli olmaları, kendileri için hayırlıdır.?

    NETİCE:

    1. Gerek erkeklerin ve gerekse kadınların gözlerini haramdan korumaları,

    2. Kadınların, vücudun el, yüz ve ayakları dışında kalan kısımlarını, aralarında dînen evlilik caiz olan erkekler yanında, vücut hatlarını ve rengini göstermeyecek nitelikte bir elbise (örtü) ile örtmeleri,

    3. Başörtülerini, saçlarını, başlarını, boyun ve gerdanlarını iyice örtecek şekilde yakalarının üzerine salmaları, dinimizin; Kitab, sünnet ve İslâm alimlerinin ittifakı ile sabit olan kesin emridir. Müslümanların bu emirlere uymaları dini bir vecîbedir.

    TESETTÜRLE İLGİLİ HADİSLER
    1- Şüphe yok ki Allah, Ademoğluna zinadan payını yazdı (yani onun kendi iradesini kullanarak işleyeceği zina türünü levh-i mahfuz'da belirtti, diğer bir yoruma göre şehvet sevgisini onun fıtratına yerleştirdi). Artık Ademoğlu yazılan payına kesinlikle ulaşır. Gözlerin zinası (şehvetle) bakmak, dilin zinası (haramı) konuşmaktır. Nefis de (zinayı) temenni edip şehvetlenir ve nihayet ilgili organ bunların ortak isteklerini yerine getirmek suretiyle onları tasdik eder ve arzularını gerçekleştirmekten imtina etmekle onları tekzib eder.?(10) buyurur.

    2- Ashabdan Cerir bin Abdullah el-Becelî (r.a)?den: Şöyle demiştir: ?Ben Rasûlüllah (s.a.v)?e (harama) ani bakışın hükmünü sordum. O, bana, gözümü başka yöne çevirmemi emretti?.(11)

    3- ?Ey Ali! Harama (tesadüfen) bakışın ardından (kasıtlı) olarak tekrar bakma; çünkü, şüphesiz (tesadüfen olan) birincisi sana (muaf)tır ve (kasıtlı olan) sonuncusu sana muaf değildir?.(12)

    4- Hz. Âişe (r.a) ?Allah ilk muhacir kadınlara rahmet eyleye! Allah ?Mü?min kadınlar başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar!? ayetini indirince onlar eteklerinden (bir rivayette en kalın olanı) kesip onunla başlarını örttüler.? der.(13)

    5- Hz. Âişe (r.a) bir gün ensar kadınlarından sitayişle bahsederken buna benzer bir ifade ile başörtüsü emrine nasıl uyduklarını anlatır.(14)

    6- Hz. Âişe (r.a) şöyle demiştir: ?Ebû Bekr (r.a)?ın kızı Esmâ (ki Âişe validemizin ablasıdır) ince bir elbise ile örtülü olarak Rasûlüllah (s.a.v?in) huzuruna girdi. Rasûlüllah (s.a.v) ondan yüzünü çevirdi ve kendi mübarek yüzünü ve ellerini işaret ederek; ?Ey Esmâ! Kadın erginlik çağına ulaşınca vücudunun şurası ve burası dışında kalan yerlerinin görülmesi (gösterilmesi) caiz değildir.? buyurdu.(15)

    7- Yine Hz. Âişe (r.a)?den: Şöyle demiştir: ?Rasûlüllah (s.a.v) bileklerinin dört parmak yukarısını işaret ederek ?Allah?a ve ahiret gününe inanan bir kadın ergenlik çağına varınca yüzü ve şuraya kadar elleri dışında herhangi bir yerini açması helâl değildir!? buyurdu.(16)

    8- Ebû Hureyre (r.a)?den: Şöyle demiştir: ?Rasûlüllah (s.a.v) ?Ateş ehlinden olup, görmediğim iki sınıf insan var: (Birisi) yanlarında bulunan sığır kuyruklarına benzer kamçılarla insanları döğen (işkence yapan) bir kavimdir. (Diğeri) giyinik, çıplak birtakım kadınlardır...?(17) buyurdu.
   

    DİPNOTLAR

    1- Buhâri, (Çağrı Yay. İst. 1981), Kader, 9 (VII, 214); Müslim (Çağrı Yay. İst. 1981) Nikâh, 44 (II, 612, Hadis No: 2152, 2153); Beyhaki, VII, 89.

    2- Müslim, Âdâb, 10 (II, 1699, hadis no: 2159); Tirmizi, Edeb, 28 (V, 101, Hadis No: 2777) Ebû Dâvûd, Nikâh, 44, (II, 609, 610, Hadis No: 2148, 2149); Müsned, IV, 358, 361; Dârimî (Çağrı Yay, İst. 1981) İstizân, 15 (s. 674); Rikâk, 3 (s. 694); Beyhâki (1. Baskı, Hind, 1353) VII, 90.

    3- Serahsî, Mebsût, (Beyrut, 1986) X, 145-165; Nevev;ı Minhâc (Celaleddin Mahalli?ye ait şerh ile birlikte, II. Baskı, Mısır, 1934) II, 206/215; Kashanî, Beda?i?us-Sanayi? (Mısır 1328/1910) V, 118-125; İbn Abidin, Reddu?l-Muhtâr, (Matba?a-i Amire, İst.) V, 320-329.

    4- Buhârî, Tefsir, Tefsir-u Sûreti?n-Nûr, 13 (v, 13) Ebû Dâvud, Libâs 33 (IV, 357); Beyhakî, VII, 88.

    5- Ebû Dâvûd, Libas, 32 (IV, 356).

    6- Taberî, Câmi?u?l-Beyân, (Beyrut, 1405/1984); X, 117-121.

    7-Taberi, a.g.e., Aynı yer; Fahreddin Râzi, Mefatihu?l-Gayb, (Matba?atü?l-Behiyye, Mısır) XXIII, 201, 210; Kurtubi el-Cami? Li Ahkami?l-Kur?an, (Mısır, 1361/1942) XII, 222-238 Cassâs, Ahkûmu?l-Kur?an (Lübnan, Daru?l-Kitabi?l-Arabi) III, 315-3119; İbnu?l-Arabi, Ahkamu?l-Kur?an (Lübnan, Dâru?l-Ma?rife) III, 1365-1376; Serahsî, a.g.e., X, 145-165; Celâluddin Mahallî, Şerhu?l-minhâc, III, 206-215; Kâshâni, a.g.e, C., 118-125; İbn Abidîn, a.g.e., V, 320-329, İbn Hazma, Merâtibu?l-İcma, s. 29.

    8- Serahsî, a.g.e., X, 155; İbn Abidin, a.g.e., V, 320-329.

    9- Müslim, Libâs, 34 (II, 1680, Hadis No: 2128), Cennet, 13 (II, 2192, Hadis No: 2128); Müsned, II, 356.

    10- Buhâri Kitabü?l-Kader, 8. Bab, Müslim aynı kitab, 5. bab, Ebû Dâvûd, Nikâh, 4. babta, Ebû Hüreyre (r.a)?den.

    11- Müslim Kitabü?l-âdâb, 10 bab, Tirmizi, İsti?z?ân 61. bab, Ebû Dâvûd, Nikah Kitabı 44. bab, Ahmed 4/358, Beyhâki 7/90..., Dârimî 2/278, İsti?zân 15.

    12- Tirmizi İsti?zân 61. bab, Ebû Dâvûd, Nikâh 44. bab, Ahmed 5/531-532; Dârimî, rikak 3, Beyhâki, 7/90

    13- Buhari Nûr Suresinin tefsiri 13. bab, Ebû Dâvûd, Libas Kitabı 32. bab, Beyhâki 88.

    14- Ebû Dâvûd, Libas Kitabı, 31. bab.

    15- Ebû Dâvûd Libas kitabı, 33. bab.

    16- Buhari, Kitabü?l-Kader, 8. bab, Müslim, aynı kitab 5. bab, Ebû Davud, Nikâh, 4. babta, Ebû Hüreyre, (r.a)?den.

    17- Müslim, Kitabü?l-Adab, 10. bab, Tirmizi İsti?zân, 61. bab, Ebû Dâvûd, Nikah kitabı 44. bab, Ahmed 4/358, Beyhakî, 7/90..., Dârimî 2/278, İsti?zân 15.bab

   

         İMZA                                             İMZA                                   İMZA               

    İsmail Öner                            Doç. Dr. İbrahim Çalışkan            Mustafa Ateş     

    D.İşl.Kr.Bşk.                                 D.İşl.Kr.Bşk .V.                           ÜYE                  

        

      (RAPORLU)                                İMZA                                    İMZA                                              
      Dr. Fahri Demir                   Prof.Dr.Şerafettin Gölcük        Haydar Hatipoğlu

           ÜYE                                     ÜYE                                               ÜYE

   

                  İMZA                                              İMZA                       İMZA

     Prof.Dr.Mehmet Hatipoğlu                     Yaşar İşcan      Doç.Dr.Esat Kılıçer

                   ÜYE                                             ÜYE                         ÜYE

   

                  İMZA                                       İMZA                             İMZA                                

         Şükrü Özbuğday                   Hasan Şakir Sancaktar              Lütfi Şentürk

                      ÜYE                                 ÜYE                                  ÜYE                                

   

                İMZA                                                      İMZA                                

       Seyfettin Yazıcı                                           İrfan Yücel

                ÜYE                                                       ÜYE                                


adnantanriverdi.com




TSK başörtülü aile resmi olanları almıyordu, şimdi AKP uyguluyor.
 







Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, zinanın bütün dinlerde haram ve günah olduğunu, ancak bu konudaki düzenleme yapmanın siyasetin alanına girdiğini bildirdi.Bardakoğlu dün yaptığı yazılı açıklamada, zinanın bütün dinlerde haram ve günah olduğunu vurgularken, ‘Ancak zinanın hukuk düzeninde yasalarla cezai müeyyideye bağlanıp bağlanmayacağı veya nasıl cezalandırılacağı ise bundan ayrı bir konudur. Bu alanda hukukun ve siyasetin neyi nasıl yapacağı elbette ayrı bir süreçte ve zeminde olacaktır’ dedi. Zinanın ceza kanununda suç olarak yer alması konusundaki tartışmaların yasamayı ve siyaseti ilgilendirdiğini belirten Bardakoğlu, bu konuda Diyanet’in yorum yapmasının doğru olmadığını savundu.hurriyet.com.tr


Bardakoğlu'ndan 'din reformcularına' sert uyarı
Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, hiçbir Müslümanın hadisleri ayıklama gibi bir cüreti olamayacağını belirterek, bu yönde çıkan haberlere çok sert tepki gösterdi.haber7.com



Diyanet İşleri Başkanı Yobaz Ali Bardakoğlu şöyle konuştu:
"Hiçbir Müslümanın hadisleri ayıklama gibi bir cüreti olamaz.
Hiçbir dindarın İslam dininde reform yapma gibi bir çağrısı ve fikri olamaz."





"DİN TOPLAYICI, SİYASET AYRIŞTIRICIDIR"
"Biz din ile siyaseti içiçe kıldık" diyen Bardakoğlu, "Ve bundan en çok zarar gören dini değerler oldu. En başta belki dindarlar, siyasetle dinin içiçe geçmesinden dolayı dinin siyaset eliyle daha yaygın ve daha güçlü olacağını düşündüler. Ama din toplayıcı, siyaset ayrıştırır. Ve farkında olmadan din, ayrıştırmaya ve öfke üretmeye başladı" diye konuştu. yeniasya.com.tr



TÜRBAN, BAŞÖRTÜSÜ VE DİYANET İŞLERİ BAŞKANI DİYOR Kİ!

Diyanet İşleri Başkanı sayın Profesör Dr.Ali Bardakoğlu’nun 14 Eylûl 2006’da Referans gazetesinde çıkan röportajında

BAŞÖRTÜSÜ HİÇ MÜSLÜMANLIĞIN ŞARTI OLMAMIŞTIR demiştir.






Kör Saatçi

Eğer liste gerçekten de uzatılabilseydi, benim varsayımsal düşünür haklı olabilirdi. Elinizdeki maddeyi ne kadar gelişigüzel savurursanız savurun, çoğu kez sonuçtaki yığının bir şey yapmada iyi olduğu, sürecin işleyişine ilişkin sonradan edinilen bilgiyle söylenebiliyorsa, kırlangıç ve balina örneğinde hile yaptığımı söylemek doğru olurdu.



Fakat biyologlar "bir şeyler yapmada iyi olmanın” ne anlama geldiği konusunda çok daha açık seçiktirler. Bir nesneyi hayvan ya da bitki olarak tanımlamanın asgari koşulu, bu nesnenin herhangi bir yaşam biçimini sürdürmede başarılı olmasıdır (daha kesin bir dille, bu nesnenin türünün en azından bazı üyelerinin üreyebilecek kadar uzun yaşayabilmesidir).



Yaşamı sürdürmenin birçok yolu olduğu doğru: uçmak, yüzmek, ağaçtan ağaca salınmak...



Fakat canlı olmanın ne kadar çok yolu olursa olsun, ölü olmanın (daha doğrusu canlı olmamanın) çok daha Fazla yolu olduğu kesin. Bir milyar yıl boyunca, tekrar tekrar hücreleri gelişigüzel istifleyebilir ve bir kez bile, bırakınız kötü de olsa uçabilmeyi ya da yüzebilmeyi ya da toprağı delebilmeyi ya da koşabilmeyi ya da herhangi bir şey yapabilmeyi, uzaktan da olsa kendini canlı tutmaya çalıştığı söylenebilecek bir yığın elde edemeyebilirsiniz.












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder