Yorum size ait olsun...
Polisten TOMA'lara bayraklı önlem
Ankara'da protestolar ve polis müdahalesi sürerken, polis ekiplerinin TOMA'lara Türk Bayrağı asması dikkat çekti.
10.06.2013
Ankara'da Gezi Parkı protestolarına destek vermek için Kızılay Meydanı'nda toplanan göstericilere polis biber gazı ve tazyikli suyla müdahalede bulundu. Müdahalenin ardından çok sayıda gösterici gözaltına alındı.
POLİSTEN TÜRK BAYRAKLI ÖNLEM
Göstericilere müdahale sırasında TOMA ve
akrep araçlarındaki Türk bayrakları dikkatlerden kaçmadı. Polis
araçlara bayrak asarak göstericilerin taş atmasını engellemeye çalıştı.
Olaylar bir süre ara sokaklarda devam etti.
Daha sonra eylemcilerin taşlarla kurduğu barikatlar, TOMA'lar yardımıyla yolun kenarına çekildi.
Ergenekon "Gezi" nin neresinde?
Gezi Parkı olaylarının Ergenekon tarafından yönetildiğini belirten Mazlum-Der Van Şube Başkanı Yakup Aslan, amacın Erdoğan'a diz çöktürmek olduğuna dikkat çekti.
VAN - 27 Mayıs'ta başlayan ve kamuoyunda Gezi Parkı olayları olarak bilinen olaylarla ilgili Ankara'da bulunan Mazlum Der Van Şube Başkanı Yakup Aslan, olayların batı kaynaklı olduğunu ve Ergenekon tarafından yönetildiğini vurguladı.
Ankara Kızılay Meydanı'ndaki Gezi Parkı olaylarını yakından takip etme imkânı bulduğunu belirten Aslan, "Özellikle İşçi Partisi ve Atatürkçü Düşünce Derneğinin öncülüğünde devam eden mitinglere baktığımız zaman bunları organize eden ana damarın Ergenekon kaynaklı kesim olduğunu görebiliriz" dedi.
Şahit olduğu manzaraların dehşet verici olduğunu aktaran Aslan, Kızılay Meydanı'nda göstericilerin içki sofraları oluşturduklarını ve ağza alınmayacak küfürler savurduklarını aynı zamanda okumakta hayâ edilecek, pankartlar taşıdıklarını ve sokaklara bu türden yazılar yazdıklarını söyledi.
"Olayların temelinde Başbakanı dize getirmek var"
Olayın 3-5 ağaçla irtibatı olmadığını, bunun sadece bir bahane olduğunu belirten Aslan, "İktidarın Başkanlık Sistemi'nde ısrar ettiğini, ulusal sermayenin bu noktada ısrar etmesine rağmen onun karşı tavırlar belirlediğini ve bu hazırlığın neticesinde Taksim'deki birkaç ağacın bahane edilerek böyle bir direniş veya böyle bir muhalefetin başlatıldığını hepimiz rahatlıkla okuyabiliriz. Bunun temelinde kesinlikle Tayyip Erdoğan'ı dize getirmek ve diz çöktürme gayesi yatıyor" dedi.
"Gezi'nin arka planında neler yatıyor?"
Son dönemlerde hükümetin cemaatle ilişkisinin giderek zayıfladığını hatırlatan Aslan, "Derinden bir çatışmanın başladığını, bu çatışmanın dershanelerin kapatılacağına dair hükümetin karar bildirdiği tarihten bugüne kadar sürdüğü ve bunun giderek şiddetlendiğini rahatlıkla görebiliriz. Bu bahane ile 'Taksim'de ağaçlar sökülüyor' denilerek özellikle İşçi Partisi ve Atatürkçü Düşünce Derneğinin öncülüğünde ki onların çoğu Ergenekon'dan dolayı içeride tutuluyor veya mahkemeleri devam ediyor. Mitinglere gösterilere baktığımız zamanda bunları organize eden ana damarın Ergenekon kaynaklı kesim olduğunu görebiliriz" tespitinde bulundu.
"Olayın arka planında çok derin dengeler var"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kullandığı dilin başbakana yakışan bir üslup olmadığını aktaran Aslan, "Neticede sen o yüzde ellinin başbakanı değilsin sen tüm halkın başbakanısın. Ve insanlara işte ayyaş, çapulcu damgalar vurmak sıradan bir insanın bile kullanamayacağı bir dildir. Ben olayın bir iki sözden veya bir iki ağacın sökülmesinden ibaret bir eylem olduğuna inanmıyorum. Bunun arka planında gerçekten çok derin dengeler var. Ve bu derin dengeler bu organizeyi yapmıştır. Gaz bombasını veya şiddeti orantısız bir şekilde kullanan militarist güçler de burada etkilidir" şeklinde konuştu.
"Batı, haylazlık yapan çocuğun kulağını çekmek istemiştir"
Olaylarda yakalanan İranlı öğrencilerin İran rejimine muhalif kişiler olduğunu vurgulayan Aslan "Tabi bizim görebildiğimiz kadarı ile bu iş o bahsedilen kesimden çok batı kaynaklı bir eylemdir. Batı kaynaklı bir süreç başlatılmıştır. Yakalanan insanlar arasında İranlı talebeler de var. Ancak bu İranlı talebeler şuan İran rejimine muhalif kesimden insanlardır. Suriye bloğunun da bu kadar hızlı davranıp hemen bu eylemlere destek verebilecek bir manevraya, bir kabiliyete sahip olduğuna inanmıyorum. Yani batı kendisini dinlemeyen, haylazlık yapan çocuğun kulağını çekmek istemiştir. Bunda da gerçekten başarılı olmuştur. 'Mesaj alınmıştır' daki anlam budur. Tarihe bakacak olursak Türkiye'deki askeri darbelerin neredeyse tamamı batı kaynaklıdır" ifadelerini kullandı. (Murat Dalgın-İLKHA)
Yaklaşık 10 gün önce tüm Ortadoğu coğrafyasındaki siyasal dengeleri etkilemesi mümkün olan son derece kritik bir hadise gerçekleşmiştir. İsrail’in, Mavi Marmara saldırısına ilişkin olarak, Türkiye’den özür dilemesi, bölgede son 4 yıldır krizlerle dolu ilişkiye sahip olan iki ülke arasında yeniden ilişkilerin normalleştirilmesi adına pozitif bir hamle olarak değerlendirilmektedir. Bu hamlenin iki ülke arasındaki ilişkilere yansımalarının yanı sıra aynı zamanda bölgesel denklemde de önemli etkiler gösterme olasılığı mevcut gözükmektedir.
90’lı yıllarda Suriye’nin PKK terör örgütüne verdiği destekten ötürü bir yakınlaşma ve işbirliği atmosferine bürünen Türkiye-İsrail ilişkileri, 2008-2009 yılları itibariyle karşılıklı olumsuz olayların etkisiyle, yerini, kriz ve soğukluk ortamına bırakmıştır. Özellikle 2011 yılından bu yana Suriye’nin yaşamış olduğu iç savaş durumu, Türkiye ve İsrail’in bu yeni kaos ortamı karşısındaki tutumları iki devleti son zamanlarda birbirine yakınlaştırmaya başlamıştır. Nihayet İsrail’in özrü ile Türkiye-İsrail ilişkilerinde eskiye dönüş için somut bir adım atılmıştır. Bu bağlamda tarihin tekerrür ettiği ve iki ülkenin bir kez daha Suriye eksenli bir konu noktasında yakınlaşmaya başladığı gözlemlenmektedir.
Ancak, iki ülke arasındaki yeni yakınlaşma atmosferi sadece Suriye krizi bağlamında etki yaratmayacaktır. Suriye krizinin ilerleyen süreçte son bulmasının ardından bölgede iki ülkeyi birbirine yakınlaştıran esas ortak tehdit ön plana çıkmaya başlayacaktır. İran, Suriye krizinin başlangıcından bu yana Türkiye ile karşıt saflarda bulunmasından dolayı Türkiye’ye karşı açıkça hasmane bir tavır benimsemiştir. Öyle ki, bu dönemde birçok İranlı siyasetçi, askeri yetkili ve hükümet yetkilisinden Türkiye’ye yönelik tehditkâr açıklamalar gündeme gelmeye başlamıştır.
Bu durum, Türkiye’nin ulusal güvenliği bağlamında son derece kritik bir tabloyu da ortaya çıkarmıştır. İsrail ve Türkiye arasında gözlemlenen yakınlaşma, bölgede iki ülkenin İran’dan algıladıkları tehdidin önlenmesine ilişkin olarak aktif bir yansıma alanı bulabilmesi mümkündür. İran bölgesel üstünlük konusunda Türkiye’nin rakibi olarak kendisini konumlandırmaktadır. Türkiye ise bölgesel güç hedefine ulaşabilmek adına en büyük engelin İran olduğunu Suriye krizi ile birlikte bir kez daha idrak etme imkânı bulmuştur. Dolayısıyla bölgede İran’ı, kendi varlığına tehdit olarak niteleyen İsrail ile bölgesel hedefleri karşısında başlıca engelin İran olduğu sonucuna varan Türkiye’nin yakınlaşması İran için “çemberin daraldığı” anlamına gelmektedir. Son dönemde İsrail’in İran ile krizler yaşayan Azerbaycan ve Türkiye ile yakınlaşması göz önüne alındığında, ilerleyen süreçte bölgede İran’ı zorlayacak yeni gelişmelerin yaşanması mümkündür. Azerbaycan-Türkiye-İsrail üçlüsü arasındaki işbirliğinin İran’ın bölgedeki etkisini sınırlandıracağı ve bu ülkelerin ulusal güvenliklerine yönelik tehditkâr tutumunu ve politikalarını yeniden gözden geçirmeye sevk edeceği söylenebilir. ÇAĞATAY BALCI-AFASAM ARAŞTIRMACISI
Çin’in Rus Yapımı Jetleri Satın Almasındaki Asıl Amaç!
Nisan 22, 2013
Son zamanlarda, iki en büyük jeopolitik düşman olan Japonya ve Çin’in “Senkaku adaları” yüzünden yeniden gerginleşen ilişkileri birçok uzmanın dikkatini çekmektedir. Çin’in en güney sınırında yerleşik bulunan Senkaku Adalarının Japon hükümeti tarafından yıllardır kontrol edilmesi ve son zamanlarda Çin Halk Cumhuriyetinin bu adaların kontrolünün kendisine verilmesi talebinde bulunması yeni bir gerginlik dönemini de beraberinde getirdi.
Bu olaydan sonra Çin hükümetinin hızlı bir biçimde silahlı kuvvetlerinin kapasitesini artırmak için son model silahları ithal etmeye başlamıştır. Hızla gelişen ekonomik gücüne güvenen Çin Halk Cumhuriyeti, eski komşusu ve ortağı Rusya Federasyonundan son model savaş jetlerinden olan Su-35 jetlerinden tedarik etmeye başlamıştır.
Japonya ve Çin ordularını karşılaştırdığımızda, Japon ordusunun çok daha donanımlı, daha eğitimli ve daha teknolojik bir endüstriye sahip olduğunu söylemek zor değildir. Rusya’nın teknolojik açından oldukça gelişmiş olan bu jetleri Çin’e satması birçok uzmanı da şaşırtmış bulunmaktadır. Zira uçağın yapımında kullanılan yeni radar ve füze sistemleri oldukça gizli bir ortamda tasarlanmış ve üretime geçirilmişti.
Aslında Çinin bu jetleri satın almasının perde arkasındaki amaç jetleri kullanmak değil, Su-35’in yapımında kullanılan yeni teknolojiyi taklit ederek, aynı teknolojiye sahip uçakların Çin ordusu için üretilmesinin planlanmasıdır.
Mart ayında Moskova’ya resmi ziyarette bulunan Çin’in yeni lideri Xi Jinping, Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’le görüşerek bu alandaki ortaklığın sürdürülmesinde duydukları ilgiyi açık bir dille belirtmiştir. İlk zamanlar Rusya’dan sadece 4 savaş uçağı satın almayı planlayan Çin hükümetinin rakamı belirli oranda artırmasının nedeni de, Rusya Savunma Bakanlığı 48 adedin altında savaş uçağı satmayı reddetmesidir. Moskova’da bulunan Çin lideri son olarak rakamı 24’e indirmeyi başararak, imzalanan antlaşmanın değerinin 1,5 Milyar $ olduğunu belirtmiştir.
ABD’de “Kaya gazı” ihracının artması, dünyanın en büyük doğal gaz ihracatçısı olan Rusya’nın ekonomik açıdan sıkıştırılması anlamına geldiği için, enerji alanında liderliğini kaybetmesi halinde Rus hükümeti askeri alandaki etkisi artırmayı planlamaktadır ve şimdiden komşu ülkelere en son teknoloji yapımı silahlar ihraç ederek, çeşitli anlaşmalara imza atmaktadır. Çin ise Rusya tarafından üretilen son teknoloji ürünü silahları almakta oldukça iddialıdır.
Dünyanın ekonomik açıdan en hızlı gelişen ülkesi olan Çin, dünyanın yeni ekonomi merkezi olmakla beraber son 1 yılın hesaplamalarına göre çeşitli anlaşmalardan ve ortaklıklardan tam 3,4 trilyon dolar kar etmiş bulunmaktadır.
Ekonomik ve siyasal etkisini artırmayı planlayan Çin, Avrupa’da krizin tavan yaptığı bir dönemde Yunanistan, Portekiz gibi ülkelere ekonomik müdahale de bulunmaya başlamış ve iflasın eşiğinde bulunan tüm özel şirketleri satın alarak hisse sahibi olmayı başarmıştır. Bu adımlar beraber Avrupa’ya da bir mesaj gönderen Çin, aynı zamanda kendisine 1989’dan bu yana uygulanan silah ambargosunu kaldırma girişimlerinde bulunmaktadır.
Çin’in artan gücüne sessiz kalmayan Japonya ise kendi deniz kuvvetlerini ABD ve İngiltere Savunma Bakanlıklarının da yardımıyla daha da güçlendirmeye devam etmektedir. Yaşan tüm krizlere ve silahlanmaya rağmen gelecek üç yıl içerisinde iki ülke arasında muhtemel bir deniz savaşının patlak vermesi ise oldukça düşün düzeydedir. FUAD T. ŞAHBAZOV-AFASAM ARAŞTIRMACISI


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder