Sahiden, Türkiye İşgal Kuvvetleri Komutanlığı, Faaliyet Raporları yazılsaydı içinde neler yazılabilirdi?
15 Temmuz günü bu sayfaya bir şeyler not edeyim diye başladım, bugün 20.7.2023 olmuş yani 5 gündür bir arpa boyu yol kat edememişim.
Şu an sabah 5 civarı, kalktım ve neler not etmişim diye baktım 5 günlük olaylar içinde incir çekirdeğini doldurmaz şeyler not etmişim diye kendime hayıflandım.
Zira atlattığım sekte-i kalp sonrası yazma isteğimi kaybettim.
15 Temmuz günü nasıl başlamışım bir bakalım, sonra devam edip bitireyim istiyorum.
En sondan başlayayım ki neden öfkelendiğim de belli olsun.
Erdoğan'ın emekliler için söyledikleri insan onuruna hakarettir.
Erdoğan'ın emekliler için söyledikleri insan onuruna hakarettir.
Sizler de TBMM’nin tamamı da Tayyip’e çalışıyorsunuz, 600 vekilin tamamı emekli düşmanısınız.
20 yıl önce emekli olduğumda bağlanan aylık maaşım 3,47 kat asgari ücret karşılığına geliyordu, 20 dönemdir Hz. Tayyip’e veya asgari ücrete yapılan zammın anısı yapılsaydı maaşım ne olurdu acaba AKP yalakaları.
Ben şu an asgari ücreti neredeyse alamıyorum, asgari ücret şu an 30 bin TL olmalıdır.
Benden 32 yıl boyunca en üstten pirim keserken asgari ücretten an alt sınırdan kesiyordunuz, şimdi asgari ücret beni geçmiş durumda, Allah’ınız uyuyor mu, hakkım 600 vekilin tamamına haram zıkkım olsun, ÖSO teröristlerine maaş diye bağlayanlara da haram zıkkım olsun, yandaşlarına, çocuklarına pay diye bana verilmesi gereken ücreti kesip verenlere de zehir zıkkım olsun.
Çocukların suçu günahı yok ama bizim çocuklarımız ne çekiyorsa sizin de çoklarınız da onu çeksin zira bizim çocuklarımızın da suçu günahı yoktu.
Gözlerinin içine bakarken çaresizlik içinde kıvranmanın acısı ile yüreklerinize sönmeyen ateşler düşsün.
Ölmek için yalvarın ama ölemeyin, elinizi kaldırıp bir bardak suyu içemeyin, kenefe gitmek için canınızı bile verir duruma düşün ama yıllarca canınızı vermeden asla bitmek tükenmek bilmeyen acılarla kıvranın.
600 vekilin ve KaçAK Saray’dan beslenenlerin tamamına söylüyorum, hakkımdan tek bir zırnık dahi yediyseniz çocuklarınızdan çıkarken kanlı irinler kusun.
Bu beddua için sonsuza kadar yanacağımı bilsem bile asla ama asla geri almayacağım.
Bundan sonra isterseniz cenneti ayaklarımın altına serin, 65 yıllık ömrümde nihayet bu lanetlemeyi bana yaptırdınız ya, her iki cihanda da lanet yakanızdan eksik olmasın.
AKP iktidara kimler tarafından ve neden getirildi, komutanlıkta nasıl faaliyetler planlandı, faaliyet palanına ne kadar sadık kalındı, işgal kuvvetleri komutanlığı ne kadar başarılı oldu, hangi enstrüman ya da argümanları kullandı, hangi beyin yoklama faaliyetlerini başarıyla uyguladı, fakirleştirilme, korkutulup sindirilme operasyonlarının başarısı ne oldu, Türkiye kim ya da kimler tarafından nasıl teslim alındı gibi soruları yaklaşık 2004 yılından beri doğrudan sayfalarımda değişik başlıklarda görsel ya da yazılı sunumlar şeklinde defalarca yazdım söyledim, anlatmaya çalıştım.
Artık söyleyecek bir şeyin kalmadığı gün gibi aşikardır, gerçekleri görebilmek için sadece ve sadece tek şeye ihtiyaç vardır o da ahlak sahibi olarak gerçekleri değerlendirmektir.
Çok fazla uzatmak istemiyorum ama geleceğe birkaç satır notu arşivlemek için aralamaya çalışacağım, mümkün olduğunca kısa olacak.
AKP iktidarı dememin gerekçesini sanırım uzatmaya gerek yok, önce yap sonra yanlış anlaşıldım taktiği artık kifayetsiz kalıyor.
Son zamanlarda çıkartılan unutulma yasası gereği birçok belge ve bilgi milletin gözünden kaçırılıyor olsa dahi, yıllar içerisinde yapılan bu arşivler gerçekleri görmenize az da olsa katkı sağlayacak, hangi yıllardan beri işgal faaliyetleri başlatılmış anlayacaksınız.
Aşağıdaki bölgesel demografik döküm, Mısır, Irak, Ürdün ve Lübnan'dan elde edilen verilere dayanmaktadır.
Sayfalarda ilerledikçe büyük kısmının açılır olduğunu göreceksiniz, o nedenle akıl sahiplerinin değerlendirmesine bırakarak devam ediyorum.
Elektrik faturam geldi fakat aklımın almadığı şey bir aylık (otuz günlük) zaman diliminde elektriğe yapılan zammın korkutucu boyutu oldu.
Hani Doğu’da bazı bölgelerde elektrik faturalarını oluşturmaya giden ekipleri kovalayan, silahla tehdit edenler vardı ya nedense tehdit edilen hep biz oluyoruz ve en büyük tecavüzü de emekliler yükleniyor.
İşte otuz günlük faturam.
9.6.2023 tarihli elektrik faturam (seçimden ve İngiliz Mehmet'ten önce) 4,803kw=198,30 TL / 1kw=41,28 TL (hane başı fiyatı)13.7.2023 tarihli elektrik faturam (seçimden ve İngiliz Mehmet'ten sonra) 8,375kw=437,20 TL /1kw=52,20 (hane başı fiyatı)
Bu fiyatlar tek zamanlı ya da çok zamanlı tarife olarak değişse dahi benim tarife hep tek zamanlı olduğu için değişim bununla ilgili değildir.
13.7.2023 tarihli blok yönetimi faturası 8,73 kw= 437,20 TL /1 kw=50,08 TL
Bu da oturduğum binanın faturası, neredeyse onunla yarışıyorum ve o da tek zamanlı.
Özetle 9.6.2023 ile 13.7.2023 arasındaki 34 günlük süreçte benim elektrik kilowatt saatime % 26,45 zam yapılmış.
2022-2023 arasında kaskoya gelen % 600 zammı katmıyorum bile.
Bir de kalıp sabuna gelen zamma bakalım.
Son fiyat değişikliği 9.11.2022 tarihinde yapılarak 272,67 TL olan sabun kilogram fiyatı bir aşağıdaki resme bakarak görelim ne olmuş.Aynı marka sabun, aynı market ama fiyat sadece ve sadece 8 ay 10 gün sonra % 43,64 artarak 391,67 TL olmuş.
Asgari
ücret artışına benzemiş, her dönem kendilerine ve asgari ücretliye
verdikleri kadar zam vermediklerinden bir kalıp sabuna kurban gidiyoruz.
20 yıllık emekli olarak her iki dönemde yani 20 yılda-40 dönemde sürekli olarak emekliye yapılan bu zulme seyirci kalmak mümkün mü?
AKP'ye oy verenlerin içinde anası, babası başta olmak üzere akrabalarından, kardeşlerinden emekli olan hiç kimse yok mudur, bu nasıl bir ahlak temsilciliğidir ki gözlerine kara bant çekilmiş gibi seçmen sandığına gitmektedirler?
Sonra da sorsan sana bana Allah bırakmazlar, böyle bir beyin nasıl ülke geleceğine yön verebilir, verse bile kimlerin istikbalinin mücadelesinde ortakçılık yapmış olmaktadır, nasıl olur da bunun farkına bile varmaksızın bir intikam, bir kin uğruna körlerle sağırlar koalisyonuna evet diyebilirler?
Bir gün gelecek ki eğer ülke denen bir şey elinizde kalmış olursa ve üzerinde Türk olduğunu söyleyerek yaşayabilenler kalabilmişse bu günleri anımsasınlar.
Sandığa gittiklerinde gözlerindeki siyah batları çıkarıp oy veren sonra siyah bantları tekrar takıp körler ve sağırlar oyununun ortakları arasına girenler, size sesleniyorum.
O gün geldiğinde elbet bu haliyle gelebilirse, sandığa gittiğiniz günlerin sizin de yaşamınızın anasını ağlattığını göreceksiniz ama kim ne fayda?
Ülken Arap, Suriyeli, Afgan gibi birçok unsur tarafından işgale uğramış sen hala AKP diyorsun hala Ensar diyorsun.
O gün geldiğinde Türkiye İşgal Kuvvetleri Komutanlığı tarafından yayınlanan bildiride, Türklerin ülkede sığınmacı olarak kalmasının mümkün olmadığı bildirilerle uyandırılacak ve sınır dışı edileceksin.
Bunlar falcılık değil, senin körlüğün yüzünden görmeyi beceremediğin gerçeklerdir.
Dünya hızla iklim bataklığında daralmaktadır, sen ve senin gibilere Arap geleneklerini din diye öğreten CIA, iklim raporlarından kaynaklı olarak sonunuzu hazırlamıştır.
Mesele senin hazırlanan bu sondan kurtulup kurtulamayacağındır, gerisi sadece masal kısmıdır.
Erdoğan'a bu gerçek çok iyi anlatılıp kabullendirildiği için sana düşen tek şey daha çok Araplaşmak daha çok İslamlaştırılmaktır.
Bu da yeni bir keşif değil elbet.
Beynini inanç bataklığında kaybedebilen biri nasıl olur da o bataklıktan kafasını kaldırabilir, böyle bir şey mümkün değildir, dünya tarihinde din ile kurtuluşa eren hiçbir toplum olmamıştır, tarih böyle bir hadiseyi yazmamıştır, zira yazması mümkün de değildir.
Çünkü sana öyle geldiği için öyle olduğunu hayal ettirenler, gerçek dışı her şeyi sana kabul ettirenler biliyor ki açıklaması mümkün olmayan her şey, anlaşılması mümkün olmayan dinler ve o dinlerin yarattığı Allah'lara mal edilirse anlam kazanır, aksi halde hiçbir hayal düşünebilen beyin tarafından yaşam boyu fark edilmeden kabul edilemez.
Ucubeliklerin tek kabul merkezi ve yolu dinleri, dinlerin tek var olma yolu da uyuşturulmuş, kabul merkezleri çürütülmüş beyinleri ister, başka yolu da yoktur.
Düşünün bakalım, Menzil Şeyhi ölmüş ne olmuş?
Gazeteci Timur Soykan, Menzil’in nasıl bir sapkınlığın mirasçısı olduğunu ispat eder tarzda ses kaydını 4 bölümde yayınlamış.
Bölüm 1; Bölüm 2; Bölüm 3; Bölüm 4; olarak arşivledim.
Bunlar münferit olaylar değil, bilinçli ve gittikçe artan dozda gelişen CIA operasyonlarının parçasıdır.
Örneğin kendinden menkul insanları seçip seçip gavs (Allah) ilan eden seçme dallamalar var ve utanmadan bunların önünde secde ettikleri görüntüleri paylaşıyorlar.
Örneğin direklere sarılarak dans eden türbanlı bacılar...
Örneğin kendi ifadeleriyle gavur dedikleri toplumların gelenekleriyle düğün yapan türbanlı bacılar...Buna rağmen erkeklerin zorla örttüğü ama bilinçlerini örtemediği türbanlı bacılar...
Örneğin yandaş "Laik kızlarım dünya şampiyonu oldu. Oooh, çatlasınlar, patlasınlar diye yazan bile oldu" demiş ama öyle bir tek satır göremedim.
Ben an itibarı ile böyle bir sosyal medya görmedim, belki de kendi özel sosyal medyaları var bilemiyorum ama yandaşın paslaşma yaptığını görüyorsunuz.
Bu söylemin ardından CIA iş birlikçilerine koz verme planı yapanlar derhal bu adamın söylediğini büyütüp "başarıyı nalıncı keseri gibi kendilerine yontan laik çevreler" diyerek hem beslendikleri hem de besledikleri mahfillerin tetikçiliğini yapıyorlar.
Bu arada ekonomik krizin faturası halka kesilirken yandaş medya bir sayfadan paylaşılan zemzem suyunu haber yapmış.
Çocuk kim bilmiyorum, tanımam ancak buna benzer haberler daha evvel de yapılmış sonra palavraları ortaya çıkınca birer birer sitelerinden kaldırmışlardı fakat ısrarla sitede tutanlar da elbet mevcut.
Neydi konu, onca uydurmalara rağmen zemzem suyunun zehirli çıkmış olmasıydı.
Dedim ya çocuk kim bilmem ama yakında birileri kurcalar biz de öğreniriz elbet.
Burada çocuğun sayfası var, burada ise şimdilerde error veren sayfası var.
Şimdilerde petrol bulma şampiyonluğu da ekonomik çöküşün cabası.
Tetikçi haber "MTA tarafından 1926 ve 1930’lu yıllarda Bayburt’un Aşağı Çimağıl köyünde yapılan petrol arama çalışmalarını derinleştirerek çarpıcı sonuçlara ulaştı" diyor, dikkatinizi çeken bir şey var mı?
Örneğin 1926 ve 1930'lu yıllar gibi?
Yahu 1926'lı 30'lu yıllara gitmeye ne gerek var, 2023 son seçimlerinden birkaç gün önceye gidersen Varank ve SS’in Gabar’da petrol bulma haberi aklıma geldikçe keşke daha fazla petrol bulunmasa demeye başladım iyi mi?
Baksanıza, her gün zam geliyor her gün abartı değil her gün yahu her gün, dünyanın neresinde var böyle bir ucubelik?
Utanmadan, sıkılmadan bakan olup konuşanlara ne demeli artık bilemez oldum.
Garabet olan nedir biliyor musunuz?
Türkiye'nin hukuk devleti, Laik sistemi, sosyal devlet olması vs... değil elbet asıl garabet olanı halkın bunları gerçekten bir halt sanıyor olmasıdır.
Öylesine büyük bir tuzağın içinde debeleniyoruz ki, onlara karşı gelen herkes dinsiz ilan ediliyor, hem de din nedir, dindar ne demektir bilmeyenler tarafından.
Yazık ki CIA taşeronları, Emperyalizm'in çocuklarını bu millete besletirlerken kimsenin sesi çıkmıyor olması asıl vurgunun yendiği yer oluyor.
Gerçi sesi çıkanlar yıllar, asırlar boyunca katledildi ama buna rağmen gerçekler asla ve kat'a çuvala sokulamıyor.
Şu sapkınlığa bakar mısınız, gavs (Allah) ölünce 3 tane gavs (Allah) ortaya çıkmış yetmemiş tövbelerin ve zikirlerin iptal edildiğini sil baştan yapılacağını söylemişler.
39/3'te evliya, ma na’buduhum illa li yukarribuna ilallahi zulfa (Şıhlara tapmıyoruz, sadece Allah'a yakınlaştırsınlar diye dost edindiklerini) diyorlar fakat böyle bir yakınlaşmanın kul ile kulun arasındaki bir şey olmadığını söylediğini göremiyorlar.
Böylesine hayvanlığı 4 ayaklı hayvanlar bile gösteremiyorken Hz. Erdoğan bunlara taziye mesajı yayınlayabiliyor iyi mi?
Yetmiyor, başı bozukluk yetmiyor, dur durak bilmiyor ama dediğim gibi tüm bu olanlardan, yaşananlardan Erdoğan sorumlu değil.
Neden değil?
Çünkü adamın meleke sorunu var, ağzı ile beyni arasında senkronize sorunu yok ama sorumsuzluk zırhına oturmuş, okudukça okuyor, ne okuduğunu bile bilemez durumda, gayet de normal değil mi?
Düşünsenize her gün çıkıp konuşuyorsunuz ve ağzınızdan çıkan ülkenin ekonomisini alt-üst edecek biliyorsunuz.
Sıkıysa haydi yanlış bir kelime söyleyin ama özene bezene konuşmanızı yazarsanız sorun yok.
Lakin o da ne, ben bile sıradan ifadelerle bir sayfalık metin yazmaya kalksam defalarca düşünüyorum, bazen bir sayfayı kafam dağıldığı için 3-5 günde ancak yazabiliyorum ve yazdığım her konudan uzaman olarak değilse bile entelektüel birikim düzeyinde bilgim olması zorunlu.
Yoksa biri çıkar bir laf sokar, ağzın burnun yamulur kalırsın.
O nedenle Erdoğan kendi konuşmalarını yazamaz, yazsa bile edit yapamaz ve iyi olmayan görüntüler ortaya çıkar.
O nedenle diyorum sorumsuz diye, çünkü başkaları yazıyor kendisi okuyor.
Her ağzına geleni söylemek insanı rezil de yapabiliyor, tıpkı Milli olduğu iddia edilen Eğitim Bakanlığı'na getirilen isim gibi.
Bir insan harem kurmayı neden ister, hadi biraz sapıktır falan dersiniz de ya bir bakan neden harem kurulmasını savunur?
Bu Yusuf Tekin denen adam Rektör olsun diye Erdoğan'a sahtekarlık yaptırmışlar kim mi yaptırmış?
Profesörlüğü bile sahtekarlıkla almış birini kim bakan yapmak ister derseniz, geçmişini dinleyin anlarsınız derim.
Arkasında kimler var bakın anlarsınız derim, kısaca CIA hizmetkarları bu işin neresinde anlarsınız.
Afgan kökleri var da o kökleriyle huzur dolu hayat yaşamayı mı istemiştir ya da CIA ajanı mıdır ki Taliban tarzı dayatmayı şimdi de Türk milletine sokuşturmak istemektedirler, kimdir bu işin mimarı, İslam ile bağı nedir?
Kur’an’da ve dahi İslam’da HAREM, Selamlık yoktur.
Örneğin konu Diyanet’e de sorulmuş.
Akrabamız İslam’ı usullere göre yaşamıyorsa (örneğin haremlik-selamlık kuralına uymuyorsa) ziyaret edelim mi?
Fetva verilmiş.
Bu temel prensipleri belledikten sonra şunları da bilmemiz iyi olur diyerek devem etmiş Fetva.
Haremlik selamlık İslam’ın bir emri değildir.
Uzun süren oturmalarda ve sohbetlerde, rahat olabilmek ve hoş olmayan davranışlardan korunmak için, özellikle Osmanlı döneminde alınmış bir tedbir ve tercihtir. Doğrusu İslam ahlakı açısından fena da değildir, tercihe şayandır. Ancak bunu İslam’ın bir emri gibi görüp, kadınla erkeğin bir arada bulunamayacağını söylemek ve bunu dinin bir vazgeçilmezi kabul etmek doğru değildir. İslam’ın kadından da erkekten de istediği bir örtünme/tesettür tarzı vardır, her iki taraf da bunun esas şartlarını yerine getirdikten sonra, halvet, gibi, ten teması gibi, laubalilik gibi diğer mahzurlar da bulunmadıktan sora bir mekânda olmalarının şerî bir engeli yoktur. Mesela, oturup beraber yemek yiyebilirler.
Evet, Kur’an’da Harem kelimesi geçmez ancak Diyanet’in hayli eski 1972'li yıllardaki meallerinde 14/37’ge geçen "beytilkel muharrami" ifadesini Türkçeye "Beyt-i Harem" diye çevirmişlerdi, şimdi var mı bilmiyorum fakat doğrusu Beyt-i Haram yani Kâ’be oluyordu.
Bunun dışında Kur’an ve İslam’da harem olmadığı halde Tevrat’ta 13 bölümde geçer.
Diyeceksiniz ki, Kur’an ve İslam’da olmayan bir şey öyleyse neden var gibi sunulmuştur?
İşte onun yanıtını, anlamını bilmeden ezberlemekten beyni sulanmış hafızlar yetiştiren Osmanlı’ya soracaksınız ki, bugün İslam diye Türk’e düşmanlığın kalkanı yapılanın ne olduğunu anlayın.
Tevrat’a bakalım da yalancı duruma düşmeyelim.
Tevrat
ESTER: Est.1: 10-11 Yedinci gün, şarabın etkisiyle keyiflenen Kral Ahaşveroş, hizmetindeki yedi harem ağasına -Mehuman, Bizta,Harvona, Bigta, Avagta, Zetar ve Karkas'a- Kraliçe Vaşti'yi başında tacıyla huzuruna getirmelerini buyurdu. Kraliçe Vaşti güzeldi. Kral halka ve önderlere onun ne kadar güzel olduğunu göstermek istiyordu.
ESTER: Est.1: 12 Ama Kraliçe Vaşti harem ağalarının kraldan getirdiği buyruğu reddedip gitmedi. Bunun üzerine kral çok kızdı, öfkesinden küplere bindi.
ESTER: Est.1: 15 Kral Ahaşveroş onlara, "Kralın harem ağaları aracılığıyla gönderdiği buyruğa
uymayan Kraliçe Vaşti'ye yasaya göre ne yapmalı?" diye sordu.
ESTER: Est.2: 3 "Kral, egemen olduğu bütün illerde
görevliler atasın. Bu görevliler bütün genç, güzel, el değmemiş kızları
toplayıp Sus Kalesi’ndeki hareme
getirsinler, kralın kızlardan sorumlu harem ağası
Hegay'a teslim etsinler. Güzelleşmeleri için ne gerekiyorsa verilsin.
Est.2: 8 Kralın buyruğu ve fermanı yayınlandıktan sonra çok
sayıda genç kız Sus Kalesi'ne getirilip harem
sorumlusu Hegay'a teslim edildi. Saraya getirilen kızlar arasında
Ester de vardı.
Est.2: 9 Hegay Ester'i beğendi ve ona ayrıcalık tanıdı. En iyi
biçimde beslenip güzelleşmesi için ne gerekiyorsa hemen sağladı; ayrıca kralın
sarayından seçilen yedi hizmetçiyi buyruğuna verdi. Sonra onu hizmetçileriyle
birlikte haremin en güzel bölümüne
yerleştirdi.
Est.2: 11 Mordekay, Ester'in nasıl olduğunu ve ona nasıl
davranıldığını öğrenmek için her gün haremin
avlusunun önünde gezinip dururdu.
Est.2: 13 Kralın yanına girme sırası gelen genç kız, haremden her istediğini alıp birlikte saraya
götürürdü.
Est.2: 14 Akşam kralın yanına giren kız, ertesi sabah ikinci
hareme, cariyelerden sorumlu harem ağası Şaaşgaz'ın yönetimindeki hareme dönerdi. Yalnız kralın beğendiği, adıyla
çağırdığı kız yeniden onun yanına girebilirdi.
Est.2: 15 Kralın yanına girme sırası Mordekay'ın evlat
edindiği Ester'e -Mordekay'ın amcası Avihayil'in kızına- gelince, Ester, kralın
kızlardan sorumlu harem ağası Hegay'ın kendisine
önerdiklerinden başka bir şey istemedi. Kendisini gören herkesin beğenisini
kazandı.
Est.4: 4 Hizmetçileriyle harem
ağaları gelip Mordekay'ın durumunu anlatınca, Kraliçe Ester çok sarsıldı.
Çulunu çıkartıp giyinmesi için Mordekay'a giysiler gönderdi, ama Mordekay
bunları kabul etmedi.
Est.6: 14 onlar daha konuşurken, kralın harem ağaları gelip Haman'ı apar topar Ester'in
vereceği şölene götürdüler.
Est.7: 9 Krala hizmet eden harem ağalarından biri olan Harvona şöyle dedi: "Bakın, kralı uyarıp hayatını kurtaran Mordekay için Haman'ın hazırlattığı elli arşın yüksekliğindeki darağacı Haman'ın evinin önünde hazır duruyor. "Kral, "Haman o darağacına asılsın!" diye buyurdu. Dip Not 7:9 "Elli arşın": Yaklaşık 23 m.
Görüldüğü üzere ülke büyük bir işgal altındadır.
CIA, Siyonist iş birliği ile Cemaatleri, tarikatları biz kurduk diyor sen tutuyorsun milletin çocuklarına Fettoş piçinin yaptığı dayatmaları aynisiyle hatta daha da mislisiyle dayatıyorsun, kimsin sen bre...?
Bugünün 15 Temmuz olması nedeniyle şunu söyleyebilirim ülke işgal altındadır ve diliyorum bir Kurtuluş Savaşı daha vermek zorunda kalmayız.
Ülkedeki İşgal Ordusunun Baş Komutanı kim?
15 Temmuz her ne kadar derin sırlarıyla başımızın üzerinde Diyojen'in kılıcı gibi sallanıp duruyorsa bile işgal komutanlarının birçoğu içerdedir.
Asıl işgalin baş komutanlığı kimdedir, gerçekten bulunması gereken de budur.
Elbet bunu bulmak, % 25 zam verilmiş zavallı bir emekli olarak benim işim değil, kimin işi derseniz başta ülkeyi böylesine ekonomik çöküntüye düşüren Erdoğan'ın işi ve kendisinin bunu bilmesi gerekmez mi?
Darbe Baş Komutanlığını, kalkışmanın ilk zamanlardan beri söylediğim üzere Erdoğan'da aramak yersiz ve gereksiz uğraş daha ötesi gerçekleri perdeleme çabası olarak görüyordum ve yine öyle görüyorum.
Zira Erdoğan'ı önüne konanı okuyan, spontane konuşmasının neredeyse bir yerler tarafından yasaklanmış olma ihtimalinin bile aklımızda getirdiği, Biden'e konan yasaklarla kıyaslıyorum, içinden çıkılmaz bir durum ortaya çıkıyor.
Hatta öyle ki, Biden arada bir saçmalasa bile arkasını toplayanlar oluyor, dünya görmezden gelmeyi bile başarabiliyor.
O günlerde Erdoğan'a da Biden'e olduğu gibi spontane konuşma yasağı getirilmelidir diye düşünmek zorunda bırakıldığımızı yazmıştım.
Neden?
Çünkü bundan yaklaşık 32 ay önce emekliye % 3 verenler, kendi ifadeleriyle "dış güçlere" gelince kesenin ağzını açmışlar, Joe Biden'e AKP'den bağış aktarmışlardı.
Erdoğan bu nedenlerden ötürü tehlikelidir, biraz daha açmam gerekirse Erdoğan eskisi gibi irade sergileyecek konumda değil, bu alenen belli oluyor.
Birincisi sır küpleri denen kişileri kritik noktalarda görevlendirmesi ikincisi ise Erdoğan'a en son kim ne derse o doğru kabul ediliyor ve son söyleyenin dediği oluyor.
Bunun son örneği ve ispatı Bahçeli ile emekli maaşları görüşmesinde ortaya çıkıyor.
Bahçeli'nin camına koyup okuttular değişti, gerçekten MHP'de içeriden birileri bir gayret etmiş ama Bahçeli ikna edemediğini görünce Erdoğan ile konuşmaya gidiyor.
Sızan bilgilere göre (N. Batırel gibi yerlerden) Erdoğan Bahçeli'den ikna oluyor ve Bakan İngiliz Mehmet'i çağırıyor.
Son konuştuğu kişi İngiliz Mehmet olduğu için de Erdoğan bu kez onun dediklerine ikna oluyor ve emekli sürüngenleri oynamaya mahkûm ediliyor.
İşte bu nedenle Erdoğan çok tehlikeli biri, kendi iradesini kullanamaz durumda diyorum.
200 liracık, döviz koruması, yol köprü hastane, şeri anayasa vs… hiçbiri Erdoğan’ın işi değil hepsi onu kullandığını düşünen CIA artıklarının marifeti ve bu Erdoğan'ı daha da tehlikeli konuma sokuyor, "acaba son konuşan ne dedi, başımıza örülen çoraplardan hangisi ile sonumuz gelecek" diye düşünmekten başka çaremiz kalmamış durumda.
Bir an evvel görevi bırakması gerekiyor, aksi halde sorumsuzluk koltuğunda oturan adam ülkenin batışından da sorumsuz olacak.
SORU: Anlaşılıyor ki ABD izin vermeden Türkiye Esad ile barış yapamaz.
Hal böyleyken ABD’nin ileri karakolu BAE’den 50,7 milyar dolarlık yatırım adı altında girecek para kime aslan payı düşecek, emekliye de verilecek mi yoksa 40+40 milyar dolar harcadık diyen Erdoğan Efendimiz yine kandırılacak mı, ya da biz mi kandırılacağız?
İstilanın kadın ayağı kaç çocuk doğurmuş durumda bileniniz, anlayanınız var mı?
İstilacı kadınların, işgalci nüfus artışına yaptığı katkıyı usulünce anlatmışlar dinleyin derim.
Dünyadan haberimiz yok, açlıkla pençeleştiriliyoruz ne düşünecek beyin bıraktılar ne anlayacak bilgi, unutulma hakkı ile alayını talan ettiler.
Şimdi de ABD görev vermiş, Putin ile Erdoğan tahıl sorununu çözer diyorlar.
Yani ABD ne emreder, biz de harfiyen yaparız.
Biliyorum, ne dersem diyeyim umurunuzda olmayacak, ta ki torunlarınız hatta çocuklarınız bu ülkede işgalci olana kadar.
25.7.2023
A. Dursun









.png)



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder