25 Şubat 2025 Salı

Diri diri gömülen kıza, suçun neydi diye sorulduğunda.

81/8, izal mev’udetu suilet (diri gömülen kız çocuğuna sorulduğunda)

6/137, şaallahu ma fealuhu (Allah dileseydi bunu yapamazlardı)

 

Diri diri gömülen kıza suçun neydi diye sorulduğunda.

Fatih Yaşlı

27.04.2010 - 07:30

Yedi kardeşten ikisi, iki kız çocuğu… Babaları hamallık yaparak sağlıyor ailenin geçimini. Ağabeyleri Yunus on yıl önce, 12 yaşındayken kayboldu, varlığı yokluğu bir olanlardandı, varlığı ve yokluğu umursanmadı, bir daha da bulunamadı.

Yedi kardeşten ikisi, iki kız çocuğu…

Daha büyük olanı beşinci sınıftayken tecavüze uğradı. Bir kere tecavüze uğramış olması, daha sonraki tecavüzler için yeterli bir gerekçeydi örgütlenmiş kötülüğün gözünde. Bir kere tecavüz edildi çocuk bedenine ve sonra örgütlenmiş kötülük bir gofret ya da bir paket bisküvi karşılığında çocuk bedeninde tatmin etti en alçakça arzularını. Ablayla yetinmedi örgütlenmiş kötülük ve kız çocuklarından daha küçük olanını kestirdi bu kez gözüne; mademki abla bütün bir kent erkeklerinin arzu nesnesi olmuştu bir kez, kardeşi de neden olmasındı? İki kız kardeşle yetinmedi örgütlenmiş kötülük ve başka minik kız çocuklarını da dâhil etti kötülüğün sofrasına. Esnafı, hacısı, müdür yardımcısı, memuru, öğrencisi, bütün bir kent, acımadan, utanmadan, örgütlenmiş bir şekilde, itina ile büyüttükleri bir suç ortaklığıyla geçtiler iki kız kardeşin ve diğer kız çocuklarının hayatlarının üstünden.

Yüze yakın kişiydiler, kötülüğün, alçalmanın ve haysiyetsizliğin cisimleşmiş haliydiler. Tam iki yıl boyunca kötülüklerini, alçaklıklarını ve haysiyetsizliklerini akıttılar minik bedenlere. “Kötülerin gölgesi olmaz” demişti bir usta, öyleydiler, gölgesizdiler. Ve içlerinden kimileri, o minik hayatların üzerinden geçtikleri günlerde, onlarla aynı yaştaki kız ve erkek çocuklarının derslerine girip, öğretmenlik yaptılar onlara.

Ve içlerinden kimileri, o minik hayatların üzerinden geçtikleri günlerin namaz vakitlerinde, abdestlerini alıp camiye gittiler ve secde ettiler tanrıya, içten edilecek bir tövbe bütün günahları bağışlardı nasıl olsa.

Ve içlerinden kimileri, o minik hayatların üzerinden geçtikleri günlerin akşamında, ellerinde bir gofret ya da krakerle, evlerine gidip çocuklarını öptüler, derslerini sordular, konuştular onlarla. Ve içlerinden kimileri, o minik bedenlerin üzerinden geçtikleri günlerin gecesinde, gidip kadınlarıyla aynı yatağa girdiler, dokundular kadınlarına ve seviştiler onlarla.

Ve içlerinden kimilerinin kadınları ve belki de başka kadınlar, o kız çocuklarının başına gelenlerin hepsinden haberdar oldukları halde sustular, kocalarının ve oğullarının yaptıklarını bilenler de dâhil olmak üzere, örgütlenmiş kötülüğe suskunluklarıyla ortak oldular. Ve kadınların kimileri, aynı şeyin kendi kızlarının başına da gelebileceğini fark ederek ama gelmediği için Allah’a şükretmeyi ihmal etmeyerek devam ettiler yaşamlarına.

 “Şehrimizin adı kötüye çıkmasın” diyenlerle “muhafazakâr mütedeyyin halkımızın ipliği pazara çıkmasın” diyenlerin şer cephesi, bu coğrafyanın deli gömleği ve kanseri olan sağcılığın gölgesinde buluşup örgütlediler sessizliği; bu kolektif deliliğin, bu örgütlü kötülüğün üzerini kapkara bir tülle, o sahtekâr ve ikiyüzlü muhafazakâr ahlak anlayışlarının tülüyle örtmeyi tercih ettiler.

Koca bir kent, gözüne kestirdiği yedi kızın hayatını, şimdisini ve geleceğini, iki yıldır örgütlü bir şekilde mahvederken, aynı anda ülkenin başka yerlerinde başka kız çocuklarının da hayatları bizzat aileleri tarafından ellerinden alınıyordu. Onlardan biri olan Medine Memi 16 yaşındaydı ve Adıyaman’ın Kâhta ilçesinde yaşıyordu. Erkeklerle konuştuğu gerekçesiyle babası ve dedesi tarafından öldürülerek, daha doğrusu öldü sanılarak, evlerinin arkasındaki kümese gömüldü. Cesedi günler sonra, iki metrelik bir çukurda, elleri bağlı ve oturur bir şekilde bulundu. Otopsi raporuna göre gömüldüğünde canlıydı ve bilinci açıktı.

Demek ki Medine küreğin toprağa dalış sesini duymuştu, demek ki Medine babasının ve dedesinin canlı bedeninin üzerine toprağı nasıl attıklarını görmüştü, demek ki Medine toprak ciğerlerine ve midesine dolarken hala suçunun ne olduğunu düşünüyordu. Babasıyla dedesi Medine toprak altında yavaş yavaş ölüyorken ne yaptılar acaba? Yemek mi yediler, uyudular mı, namaz mı kıldılar, kahveye mi gittiler?

Medine bulunana kadar geçen sürede birbirleri ile hiç konuştular mı? Peki babasıyla dedesi Medine’yi soranlara ne dediler? “Medine’yi evin arkasındaki kümese gömdük, üstelik yaşıyordu henüz” demediklerine, diyemediklerine göre, sahi ne söylediler? Ve şimdi, hapiste, geceleri, Medine uykularına geldiğinde ne söylüyorlar ona?

Kuran’da, Tekvir suresinde, cahiliye devrinde kız çocuklarının diri diri gömülme geleneğine atıfla, kıyamet gününde yaşanacaklardan bahsedilirken denir ki; “diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günah sebebiyle gömüldüğü sorulduğunda…” Kuran’ın ve İslam’ınki gibi değilse de bizim de bir kıyamet günümüz, bir hesaplaşma saatimiz vardır. Ve örgütlenmiş kötülük, ellerinde küreklerle kız çocuklarına mezarlar kazıyorsa ve bu ülkeye giydirilen sağcılık isimli deli gömleği, en çok da kız çocuklarını boğuyorsa ve bu ülke, kız çocuklarını, sözcüğün her anlamıyla, daha yaşarken gömüyorsa, bizim de o kız çocuklarına suçlarının ne olduğunu soracağımız günler, üstelik bu dünyada, gelecektir.

Sabahın bir sahibi varsa eğer, hesap er ya da geç sorulacaktır.

 

Çocuk kurbanlar- KİTONYEN TANRIÇAYA DÖNÜŞ-BELOVED VE MEDEA. STIMMEN’IN MEDEA’LARI.pdf

 

Musul’da toplu mezar bulundu.

10 Ocak 2019

Irak’ın Musul kentinde içinde 38 kadın cesedinin olduğu bir toplu mezar daha bulunduğu bildirildi.
Musul polisi, kentin 40 kilometre güneyinde yer alan Şora (eş-Şura) ilçesine bağlı Kabir köyü yakınlarında yeni bir toplu mezarın bulunduğunu söyledi.


Toplu mezarda tümü kadın olmak üzere toplam 38 cesedin bulunduğunu belirten kaynak, yapılan araştırmalara göre kadınların terör örgütü IŞİD tarafından öldürdüğünü vurguladı. Cesetlerin kimliklerini öğrenmek ve sahiplerine teslim etmek için soruşturma başlatıldı.

Haziran 2014’ten 2017’nin sonuna kadar terör örgütü IŞİD'in sözde başkent ilan ettiği Musul'da binlerce kişi örgüt tarafından katledildi. Kentte bugüne kadar 200’den fazla toplu mezar bulundu. Sözcü

 
Tekvîr Suresinin 8. ve 9. ayetlerinde bir değinme. 

Bu ayetleri, Hamdi Yazır, biraz duygusal olarak, dilimize şöyle çevirir:


— "Ve o diri gömülen, hangi günahla öldürüldü? Sorulduğu vakit." (Bkz. Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, 1962, 8/5593.)


Diyanet'in resmi çevirisinde de ayetlerin anlamı şöyle:
—"Kız çocuğun, hangi suçtan öldürüldüğü kendisine sorulduğu zaman."
İslam’ın "kadın"a nasıl "üstün yer ve değer verdiği"ni anlatan İslamcılar, ikide bir de şöyle derler:


— "Cahiliye (İslam öncesi) döneminde, kadına değer verilmediği için, kız çocukları diri diri gömülürdü, İslam gelince, kadına üstün yerini verdi ve kız çocuklarını diri diri gömme geleneğini de ortadan kaldırdı..."


Bir kez İslam Şeriati, "kadına üstün yeri verdiği" nden, "kadın haklan" ndan sözedemez. 

Edemez çünkü:
1- Kur'an'ındaki "kadın"la ilgili ayetler, hep kadının zararına, kadını küçültücü doğrultudadır, örnek:
— Bakara Suresinin 228. ayetinde: "Erkeklerin, kadınların zararına, onlardan üstünlüğü (derece) vardır." deniyor.


— Kur'an'ın "Tanrı"sı, hep "eril" sözcüklerle ("huvella- hu..." gibi) anlatılır. Sözcükler, bu "Tanrının "erkekliği"ni anlatır niteliktedir. Onun için de "erkek"lerin "üstün" ve "kadın"lann "aşağı (dahası aşağılık)" görülmesi doğaldır.


— "Erkek"lerin "derece'lerinin, "kadınların zararına" olacak biçimde "üstün" olduğunu anlatan "ayet"le ne demek istendiğine ilişkin "tefsir"lerin, "fıkıh"lann yazdıkları, gerçeği çarpıcı biçimde sergiler:
Örneğin Fâhruddîn Râzî şöyle der: "Erkeklerin derece üstünlükleri. Erkeklerin kadınlara karşı birçok üstünlükleri vardır: 

Birincisi: Erkek, akıl yönünden üstündür,

 ikincisi: Diyette (öldürme olayındaki kurtulmalıkta) erkeğin üstünlüğü vardır. (Kadın için ödenecek diyet, erkek için ödenecek diyetin yarısı kadardır.) 

Üçüncüsü: Miras konularında erkeğin üstünlüğü vardır. 

Dördüncüsü: Devlet başkanı ve kadı (yargıç) olmaya elverişlilikte ve tanıklıkta erkeğin üstünlüğü vardır. 

Beşincisi: Erkek, kadının (karısının) üstüne evlenebilir, cariye alabilirken kadının böyle bir hakkı yoktur. Kocasının üstüne evlenemez, kocanın cariye alıp kullanması türünden köle alıp kullanamaz. 

Altıncısı: Kocanın mirastaki payı, kadının mirastaki payından çoktur. 

Yedincisi: Koca, karısını boşayabilir, boşadıktan sonra da dönüş yapabilir. Kocasının bu eylemi, kadın istemese de gerçekleşir. Kadınsa, kocasını boşayamaz. Boşandıktan sonra da, dönüş yapamaz... 


Sekizincisi: Ganimette, erkeğin payı, kadının payından çoktur. Erkeğin kadına karşı üstünlüğü böylece ortaya çıkınca, kadın, erkeğin elinde güçsüz bir tutsak gibidir..."(Bkz. F. Râzî, e't, Tefsiru'l-Kebîr, 6195.)
öteki tefsirlerde de benzer açıklamalar yer alır ve kiminde, kadına karşı erkeğin daha başka ayrıcalıkları sıralanır. (Bkz. Taberî, Câmi-u'l-Beyân, 2/275-276; İbn Kesir, 1/271; Şevkâni, Fethu'l-Kadir, II 237; Kasımi, Mehasinu't-te'vMl, 3/585; Tefsiru'l-Merâğî, 2/167. Ayrıca bkz. Dr. Kâmil Mûsâ, Kâmusu'l-Mer'e Derece, Beyrut, 1987, s. 15-26.)


— Hiçbir hukuk sisteminde, ilkel hukuklarda bile olmayan bir şey var: Nisa Suresinin 34. ayetinde, kanlarının kendilerine başkaldıracaklarına ilişkin kuşkuya, kaygıya düşen kocalara şu yol gösterilmekte: "O kadınları dövün!" Ortada "suç" olmadan "ceza" verilmesi, hangi hukuk sisteminde bulunabilir? "Onları dövün!" deki ilkellik de ayrı...


Kur'an'daki "kadın" ların zararına olan "hüküm"leri sıralamaya buradaki yerimiz el vermez. Mirasta oğlana 2, kıza 1 pay verilmesi eleştirilirken, islamcılar, islam öncesi dönemde, "kadın"a bu kadar da pay verilmediğini, kadının, mirasta hemen hiçbir hakkı olmadığını ileri sürerler. Bunun, "gerçek"le hiçbir ilgisi yoktur. Kur'an'da, hadisler de, "kadın'a "yeni hak"lar vermek şöyle dursun, islam öncesi haklarının birçoğunu da elinden almıştır kadının. Bu, ayrı bir yazı konusu olabilir.


1- "Hadis"lerde, "kadın" son derece aşağılanır. Hor görülen şeylerle bir tutulur, uğursuz görülür. Bu konudaki hadisleri genişçe görmek için, her bir kitabıyla karanlığın belini kıran ve aydınlara, bilim adamlarına örnek olan Prof. Dr. ilhan Arsel'in "Kadın ve Şeriat" adlı kitap mutlaka okunmalıdır. Bu kitapta, kaynaklar da açık seçik gösterilmiştir. Kitabın sonunda bir de "indeks" vardır ve konular, kitapta kolaylıkla bulunabilir.


Kız çocukları ve İslam öncesi dönem.


Şimdi gelelim "kız çocuklarını, islam öncesi dönemde diri diri gömüldijkleri" yalanına:
Böyle bir şey gerçek olamaz, çünkü:


1- Kız çocuklarının neden "diri diri gömüldükleri", Kur'an yorumlarında, hadislerde anlatılırken değişik ve çelişkili "neden"ler ileri
sürülüyor:
— Kız çocukları, "yoksulluk yüzünden diri diri gömülüyordu."
— Kız çocukları, "ailelerine leke sayıldığı için diri diri gömülüyordu."
— Kız çocukları, "meleklere katılsınlar diye diri diri gömülüyordu. Çünkü Melekler de Tanrı'nın kızları diye niteleniyordu."


"Tefsirlerde yer alan "neden"ler böyle. (Bkz.. Râzî, 31169.) Sonuncu nedenin komikliği ortada. Çelişkisi de. Düşünün "Melek"lere "Tanrı’nın kızları" diye inanılıyor olacak, hem de kız çocuğu, "ailesi için leke" sayılacak. "Melek" son derece "kutsal bir varlık" görüldüğüne göre, kız çocuğu ailesi için "leke, utanç verici" olamaz. Tersine, son derece "övünç kaynağı" sayılması gerekir "kız"ın. Ayrıca, "meleklere katılsınlar" diye diri diri gömmeye niye gerek görülsün? Bunun için "ölmek" ille de gerekli görülüyorduysa "diri diri toprağa gömmek" niye? "ölme"nin başka türlüsü yok muydu? Tüyler ürpertici cinayet niçindi?


2- ileri sürülen "neden'leri "gerçek" olduğu varsayılmış olsa,
"kız çocuğu diri diri gömme" geleneğinin çok yaygın olduğunu düşünmek gerekir. "Kız"ın ailesi yoksulsa, "yoksulluk"tan; zenginse "âr (leke, kınama konusu)" olmasından; ayrıca "meleklere katılsın" diye; yani her durumda uğrayacağı sonuç aynı: Diri diri gömülmek. Bu gerçek" olsaydı, Araplarda "kız" kalır mıydı? Ve "kadın" olur muydu? Oysa belgeler ortaya koyuyor ki, Araplarda "kadın çokluğu" vardı.


3- "Kız çocuklarının diri diri nasıl gömüldükleri"ni de tefsirler değişik biçimde anlatmakta:
— "... Kız çocuğu 6 yaşına gelince, adam karısına: 'haydi bunu temizle, süsle, hısımlarına gezmeye götüreceğim.' derdi. Oysa çölde bir kuyu kazmıştır onun için. Kızı alıp oraya götürür; 'bak şunun içine!' der; sonra da arkasından iterek çocuğu o çukura düşürür ve-üzeri-ne toprağı döküp yığardı."


— " Ya da gebe karısının doğum günü yaklaştığında, koca bir kuyu kazardı. Ağrısı tutunca kadın o kuyunun basma giderdi, kız doğurursa içine atardı kuyunun." (Bkz. Tefsirler, örneğin Arapçalardan F. Râzî, 31/69; Türkçelerden Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, 81 5603, 5604.)


Araplarda, hem de "yaygın biçimde" yaşandığı ileri sürülen bu olayların olduğu apaçık yalan. Ne bir baba, ne de bir anne burada ileri sürüleni yapar. Bu tür şeyin olması, insan doğasına aykırı olduğu gibi, hayvanlarda bile görülmez, ilkellerde, "çocukları Tanrılara kurban edildikleri"ni biliyoruz. Ama Araplar, o sıralarda, "ilkellik" dönemini çoktan gerilerde bırakmışlardı, islam döneminden daha ileri bir uygarlığa sahiptiler. Bunun tersine, yalanlar uydurulmuş olsa da... 

Kaldı ki burada söz konusu olan "Tanrı'ya kurban" da değil. 


Aktarmalarda da bu ileri sürülmüyor. Yani "kız çocuklarının, Tanrılara kurban etmek için diri diri gömüldükleri"nden söz edilmiyor. Böyle bir şey, yani "çocuğu Tanrı'ya kurban etme" de hangi dönemde ve nerede yaşanmış olursa olsun; "çok yaygın" değil, tek tük olurdu. "Tanrı'ya kurban etme" durumu da söz konusu olmayınca, işin mantığı büsbütün ortadan kalkıyor. "Kız çocuklarının yoksulluk için, ya da leke sayıldığı için... diri diri gömüldüklerini" ileri sürmek ve bunu kabul etmek, "annelik, babalık" ne demek; bilmemektir. Aynca "insan"ı, insanın doğasını tanımamaktır, insanlar, ileri sürülen türden şeyi yapmış olsalardı, türlerini sürdüremezlerdi.


Araplarda, "kız çocuklanın diri diri gömme" geleneği bulunsaydı, İslam öncesinin Arap şairlerinin şiirlerinde de dile getirilirdi.


Hem de yaygın olarak yer alırdı şiirlerde, oysa bu yok.
Tefsirler, Ferezdak'ın iki dizesi üzerinde durur. Ne var ki, tefsirlerde bu iki dizi de hep aynı sözcüklerden oluşmuyor, iki dizi de değişik biçimde yer alıyor. (Karşılaştırarak bkz. Arapçalardan Taberi. Câ-miu'l-Beyân, 30/46; F. Râzî, 31169; Türkçelerden Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, 815604.)


Dizelerin değişik olması göz önünde tutulursa, sonradan uydurulduğu bile düşünülebilir. Kaldı ki, Ferezdak'ın olduğu ileri sürülen bu iki dize, bize "kız çocuklarının diri diri gömüldüklerini" açık açık anlatıyor. 


Kimi tefsirde yer alan biçiminde dizeler şu anlamda:
— "Bizden öyle kimse çıkmıştır ki VÂÎDAT'ı önlemiş ve VEÎD'i diriltmiştir de artık kimse VEÎD olmamıştır." (Bkz. F. Râzî ve Hamdi Yazır.)


Hamdi Yazır, "VÂÎDAT'a, "çocuklarını gömen vaideler (anneler)" anlamını veriyor. Sözcüğün kökü olan "ve'd" eğer "gömme"yse, "nasıl bir gömme"dir; belirtilmiyor. H. Yazır da yalnızca "gömme" anlamını veriyor; "diri diri gömme" demiyor. Varsayalım ki buradaki "gömme", tefsirlerde anlatılan türden "diri diri gömme"dir; o zaman dizelerdeki "VÂİDAT" niye? Bu sözcük, "çocuklarını diri diri gömen anneler" demekse, tefsirlerde anlatılana uymuyor. Çünkü tefsirlerde, "kız çocuklarını diri diri gömen"in "anneler" değil; "babalar" olduğu anlatılıyor. Bir başka terslik de şu: Tüm tefsirlerdeki biçimlerinde, dizelerde "gömülen"i anlatmak için "veîd" sözcüğü yer alıyor. "Veîd"se eril (erkeğe ait) bir sözcüktür, anlatılan eğer "kız çocuğun diri diri gömülmesi" ise niye dişili olan "veîde" ya ayetteki gibi "me'ûde" yer almıyor? 

Yani şiirde, "gömülen"in "dişi" değil; "erkek" olduğu anlatılıyor. Bundan, "kız çocuklarının diri diri gömüldükleri" anlamı çıkarılabilir mi?
Elbette ki hayır.


Muhammed'in şöyle bir hadisi var:
— 'Vâid de, mev'ûde de cehenemdedir." (Bkz. Ebu Davud, Sünen, Kitabu's-Sünne/18, hadis no: 4717.)
Sözcükleri, İslam dünyasındaki anlamıyla dilimize çevirelim:

— "Kız çocuğunu diri diri gömen de, diri diri gömülen kız çocuğu da cehennemdedir." "Adalet anlayışı"na bakın siz!

— "Kız çocuğunu diri diri gömen kimsenin CEHENNEME gitmesini anladık, ama o zavallı kız çocuğunun cehennem de işi ne, o niye cezalandırılıyor?" diye sorabilirsiniz, "kız çocuğunun, zulme uğramış olanın ve de kadının hakkı. İslam'da böyle mi korunuyor?" diye de ekleyebilir siziniz. Ama bu alanda kafa yormaya gerek yok. Nasıl olsa hepsi bir "yalan" üstüne kurulu.


Turan Dursun  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder