Lanet olsun böyle hayata da böyle....
Ülkede hayvancılık bitti, çiftçilik yapılacak alanlara beton
yığınlar dikildi, doğa HES veya RES adı altında talan ediliyor, zeytinlikler
yok edildi, aklınıza gelen her rezalet bu ülkede yaşanıyor ama vatandaştan çıt
yok.
Bazen kendi kendime soruyorum, herkesin memnun olduğu şey
nedir ki ben memnuniyetsizlik içindeyim, herkesin görebildiği neyi ben
göremiyorum ki, sürekli hayıflanıyorum?
Bu soruların yanıtlarını bir türlü bulamadım.
Ülkede şehit sayısı o kadar yüksek ki, acaba diyorum, ölü
toprağı serpilme deyimi bu mudur?
Var, bu ülkenin içinde bir şeyler var ve halk et yiyemediği, hatta
simit bile alamayacak durumda olanların bile çıkıp, "AKP'ye oy veriyorum" demesi akıl
alacak iş değil.
Dağıtılan sadakalar, torba kömür, makarna, çamaşır
makineleriyle de bu durum açıklanamaz.
Yıllardır bulamadım bir açıklamasını, anlayabilen birileri
bunun sırrını bana da açıklasa da, görmeyen gözlerim, algılamayan beynim benim
de açılsa, psikolojim düzelse olmaz mı?
Kesinlikle inanıyorum ki AKP'nin kemik oy oranı % 13,5
civarındadır.
Lakin Hz. SEÇSİS dediğim (SUN ELECTiON CONTROL SYSTEM)
içimizdeki ihanet yapılanması yazık ki göz göre göre istediğini iktidar
yapmaktadır.
Bunları çok uzunca anlattım, artık gerek duymuyorum.
Aksi halde halk, bu kadar duyarsız bu kadar vurdumduymaz
değildir.
Bizim çocukluk ve genlik dönemlerimizde de hiç bu kadar
uyuşuk bir toplum olmamıştık.
Ta ki din ve etnisite kullanımı başlayana kadar.
Eskiden dostluklar kurardık, şimdi bitti, komşumuzu bile
düşman görmeye başladık.
Toprakları için can veren halkımız, ellerindeki topraklar,
doğal yaşamı resmen katlediliyor, hayvancılık denen olgu bitmiş, kaburga diye
tabir edilen kemik bile kilosu 33 TL'den satılıyor ama kimseden ses çıkmıyor.
Bu ülkenin üzerine bir ölü toprağı var ama nedir?
Hangi TV kanalını açsan eğlence, pembeleşmiş aptalca diziler,
film kalmamış, belgesel yok, varsa yoksa eğlence programı ve dizilerle ekran
karşısına diziliyoruz.
Arkadaşla sohbet edeyim diye misafir oluyorsun, şu dizi
vardı, yok bu diziyi kaçırmayalım vs... tek sohbet edilemez oldu.
Dizilere bakıyorsun, boğaz kesmeler, tecavüzler, silahlar,
kılıçlar gırla gidiyor.
Bunları kapatan, görüntüyü buzlandıran da yok.
Tam aksine çocukların gözü önünde tecavüz sahneleri dolu.
Dizilere bakıyorsun, kendi karısına kur yapan adamlara
teşekkür ediyorlar.
Çok eşlilik Arapçılıkla harmanlanmış sübyanların beyinlerine
sokuluyor.
Çocuk soruyor, "dede çok kadınla evlenilmesi normal midir"
diye.
Buyur ver bakalım yanıtını verebilirsen.
Öbür çocuk oradan soruyor, "dede boğaz kesilince hemen ölünür mü?"
Arkadaşların çocuk ve torunlarında da durum aynı.
Geçenlerde kız torunu sormuş, "dede babamla evlenebilir miyim"
diye.
Arkadaş, "çıldırdım, kafayı yiyecektim, ne diyeceğimi
şaşırdım, olur mu hiç kızım, o senin baban" demiş.
Çocuk daha ana okulunda, okulda çocuklar kendi aralarında
bunu sorguluyorlarmış.
Düşünün diyanet, "öz kızına şehvet duyarsan, karını boşamalısın"
dediğinden beri sübyanlar babasıyla evlenip evlenemeyeceğini soruyor.
Eğitim ayaklar altında, insanlar sefalet ve yoklukla terbiye
ediliyor.
Terbiyenin ötesinde, işsizlikle başkalarına kulluk
öğretiliyor.
Öte yandan İslami kesim sosyetik yaşamıyla çocuklara örnek
oluyor, son derece lüks evlerde, araçlarda, dış dünyadan, halktan tecrit
edilmiş bir yaşam sürüyorlar.
Çalışan evine bir kilo et götüremezken, İslami sosyete fuhuş
mekanlarında yaşam sürdürüyor.
TV'lerde aylık 100 bin TL karşılığında din adamları milletin
gözünün içine baka baka tecavüz ediyor, her yerde sapkınlık haberleri almış
başını gitmiş.
Köyüme döneyim desen artık dönecek toprağın kalmamış
durumda.
Ne olacak bu ülkenin hali, haydi biz geldik gidiyoruz.
Ya sabiler, ya geleceğimiz olan çocuklar?
Daha bebek, çocuk yaştakiler kanserle mücadele ediyor.
Kanser ilaçları yok, olanlar da ucuz, pazarlamacıların
ellerinde, millet kırılıyor.
Çünkü raflarda satılan ürünlerin içinde GDO'lu gıda
maddeleri var mı yok mu bilinmiyor.
Hükumet açıklama yapıyor.
"GDO ürünlerin içinde yoktur ibaresi yazdıramayız, böyle
bir yasa çıkartamayız" diyor.
Ancak ürünlerin üzerinde "DOMUZ ÜRÜNÜ
YOKTUR" ibaresi yazıyor, üstelik yasal bir zorunluluk
olmadığı halde yazıyor.
Neden?
Çünkü Müslümanlaştırılan millet, domuz yemenin günah
olduğunu öğrenmiş ama, geleceğini, çocuklarını kanser yapan Genetiği
Değiştirilmiş Organizma (GDO) yediğinin farkında değil.
Çünkü Kur'an GDO'yu bilmiyor.
TV'lerde milyonlarca lira karşılığında halka din satan tüccarlar
da bunu aydınlatmıyor, çünkü aydınlattıkları anda rant kapıları kapanır.
Şirketler GDO ile halkı kanser yaparak para kazanıyor, sonra
kanser ilacı üreterek tekrar kazanıyor.
Halk aptallaştırılmış durumda, sabah akşam günde 5 vakit
kulaklarına Arapça bağırılıyor.
Hem de öylesine bağırılıyor ki, örneğin ben, 3 kat cam
yaptırdım, balkonu camla kaplattım ama yine de lanet olası ses şiddetini
engelleyemiyorum.
Kafayı üşüttüm, halk buna nasıl dayanıyorsa bunun sırrını
bilenlerden istiyorum.
Ne içiyorlar, ne yiyorlarsa bu kadar uyuşmuş durumdalar
bilmek istiyorum.
Üzerimizdeki ölü toprağını nereden bulup getiriyorlarsa, o
topraktan arık ben de istiyorum.
Ben de uyuşmak istiyorum, ben de ahmaklaşmış olarak yaşamak
istiyorum.
Nedir arkadaş bu işin
sırrı?
80 milyon nasıl oluyor da vurdumduymaz, uyuşuk olabilirken,
içlerinde küçücük bir azınlık bundan neden şikayetçi?
Lamı cimi yok, o şey her neyse ondan ben de istiyorum,
uyuşmak, alışmak, rahat etmek istiyorum.
Eyyyyyyyyyyyyyyyyy millet,
Size sesleniyorum.
Nedir bu uyuşukluğun, alışıklığın sırrı?
Yalvarırım artık, o sırrı bana da söyleyin.
Yetti be, yetti...
Sadece bir avuç azınlık mı bundan haberdar, nasıl oluyor da
80 milyona yakın nüfus bu kadar uyuşabiliyor?
İşin sırrı alkolde olsa sanmıyorum çünkü TV'lerde alkol
buzlandırılıp kapatılıyor.
Başka bir sırrı var, ne olur söyleyin o sırrı, mutlu çoğunluğun
içine girmeyi ben de istiyorum, benim de buna hakkım var.
Millet hala aç, dışarıdan et getirmenin önünü açmışlar ama
değişen bir şey yok.
29.01.2016
A. Dursun
Et ithalatı izni çıktı
26 Ocak 2016
KIRMIZI et fiyatlarındaki artışın enflasyonu etkileyen negatif unsurlardan biri olduğunu vurgulayan Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş, et fiyatlarını disipline edebilmek ithalat izni vereceklerini söyledi.
AB anlaşması gereğince 20 bin tona yakın bir et ithalatı olduğunun altnı çizen Bakan Elitaş, “Bir de daha önceden anlaştığımız, Bosna Hersek’ten 15 bin ton taahhüt ettiğimiz bir et alımı vardı. 9 bin tonunu gerçekleştirdiler. Bu sene ve önümüzdeki sene 6 bin 500 ton da oradan ithalat gerçekleşecek” dedi. Edinilen bilgilere göre, et ithalatı izni kapsamında öncelikli olarak AB’ye yönelik taahhütler yerine getirilecek. Türkiye'nin her yıl AB’den 20 bin ton et alması gerekiyor. Ancak bu taahhüt uzun süre deli dana hastalığı nedeniyle uygulanmamıştı, geçen yıl itibariyle ise alımlar başladı. AB ülkelerinden et ithalatını Et ve Süt Kurumu yapacak. Kurum alacağı etleri de Türkiye’de talep doğrusunda satışa sunacak. Hürriyet
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'na kebapçı önünde sendikacı tepkisi.
02.3.2013
DIŞİŞLERİ Bakanı Ahmet Davutoğlu, Bursa'da iskender kebabı yemek için girdiği kebapçıda beklerken, kebapçının önüne gelen Türk Haber- Sen Bursa Şube Başkanı Orhan Avcı, "Ben 15 yıldır buradan geçiyorum. Bir kez yiyemedim. Sayın Bakan'a afiyet olsun. Ama memur da yesin" diye bağırdı. Bakan Davutoğlu bu sözleri duymazken, polisler Orhan Avcı'yı buradan uzaklaştırdı.
Davutoğlu'na tepki, Ben 15 yıldır kebap yiyemedim.
AKP Bursa İl Teşkilatı'nın Crowne Plaza Otel'de düzenlediği hizmet içi eğitim programına katılmak üzere bugün eşi Sare Davutoğlu ile birlikte uçakla Bursa'ya gelen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, kebapçıya giderek iskender kebap yemek istedi. Bakan Davutoğlu ve eşi kebapçıda siparişi verilen kebabı beklerken, kebapçının önüne gelen Türk Haber- Sen Bursa Şube Başkanı Orhan Avcı, "Ben 15 yıldır buradan geçiyorum. Bir kez iskender yiyemedim. Sayın bakana afiyet olsun. Ama memur da yesin" diye bağırdı. Çevrede önlem alan polisler tarafından uzaklaştırılan Avcı, hükümetin postacıların yıpranma hakkını vermediğini söyledi. Avcı, ekip otosuna bindirilip götürülürken, "Ben sıkıntımızı anlatmak istiyorum. Aldığımız ücretlerin yetersiz olduğunu söylemek istiyorum. O benim bakanım. Kime sesleneceğim" dedi.
Sendika Şube Başkanı Orhan Avcı'nın protestosundan haberdar olmayan Bakan Davutoğlu ile eşi, Bursa Valisi Şahabettin Harput ve eşi ile birlikte birer porsiyon İskender yedi. Bakan Davutoğlu, daha sonra kebapçıda ocağa geçip döner kesti.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Bursa'da olmaktan mutluluk duyduğunu söyledi.
Sebile ÇETİN- Serhat TEZCAN- Bülent CİVANOĞLU/BURSA, (DHA)
HAYVANCILIKTA SINIRSIZ İTHALAT DÖNEMİ…
Ali Ekber YILDIRIM
Hayvancılık
politikasının geldiği son nokta sınırsız ithalat. Kuzudan koyuna,besiden
kasaplık hayvana, damızlıktan kurbanlıklara, karkas etten süt tozuna
kadar ne varsa hepsi ithal ediliyor.
Türkiye geçmişte de
canlı hayvan ve et ithalatı yaptı. Fakat ithalatın da bir sınırı var.
İthalatın kuralları var. Hükümet sınırları da, kuralları da büyük ölçüde
kaldırdı. Hayvancılıkta sınırsız ithalat dönemi başladı.
Gelinen nokta
hayvancılık politikasının resmen iflas ettiği noktadır. Hükümetin her
fırsatta en çok destek vermekle övündüğü hayvancılık sektörü her yönüyle
dışa bağımlı hale geldi.
Hükümet ve özellikle Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker ve bakanlık bürokratlarının sık
sık övünerek söylediği gibi, 2002 yılında 80 milyon lira olan
hayvancılık destekleri 2010’a gelindiğinde 1.2 milyar lira seviyesine
ulaştı.
Desteklerde müthiş bir artış var. Fakat,
80 milyon lira destek verildiği dönemde ithalat yok. Bugün her şey
ithal ediliyor. Destek, her şey ithal edilsin, dışa bağımlılık artsın
diye mi verildi?
Tarımsal destekler,
üretimi planlamak, ülkenin ihtiyacı olan gıda ürünlerini öncelikle yurt
içinde üretilmesini ve tüketiciye uygun şartlarda ulaşmasını sağlamak,
ihraç edilecekse rekabet gücünü artırmak, dışarıya karşı yerli üretimi
korumak amacıyla verilir. Avrupa Birliği’nin Ortak Tarım Politikası
çerçevesinde 50 yılı aşkın bir süredir verdiği destekler hep bu
doğrultuda verildi.
Hayvancılık
destekleri miktar olarak 80 milyon liradan 1.2 milyar liraya ulaşmış ve
sektör tamamen dışa bağımlı hale gelmişse, uygulanan destek
politikasında ciddi bir yanlışlık olduğunu gösteriyor. Bu yanlış tespit
edilip çözülemezse korkarım yarın ülkede hayvancılık diye bir sektör
kalmaz. O zaman ithalat bu kadar ucuz olmaz.
Mayıs ayında canlı
hayvan ithalatı ve daha sonra et ithalatı başladığında fiyatlar daha
düşüktü. Macaristan, “Türkler geldi bizde de fiyatlar arttı diyerek
tepki gösterdiler. Uruguay, sınırsız ihracat olamayacağını belirterek
Türkiye’nin bu ülkeden ithalat yapmasını sınırladı. Karkas etin kilosu
2- 2.5 Avro’dan ithal edilirken, talep artınca fiyat yükseldi. Bugün
etin kilosu 4 - 4.5 Avro’dan satın alınıyor. Türkiye’de yerli üretim
biterse fiyatlar çok daha fazla yükselir ve ithalat ucuz olmaktan çıkar.
Bu satırları
yazdığımız 25 Aralık itibariyle Et ve Balık Kurumu’nun stokunda 6 bin
ton et ve kesilmek üzere 35 bin baş kasaplık sığır var. Bakanlar Kurulu,
Et ve Balık Kurumu’na sıfır gümrükle ithalat izni verdiği 100 bin
tonluk damızlık olmayan canlı sığır ve sığır eti tarife kontenjanının
süresini bir yıl uzattı. Et ve Balık Kurumu 2011’de de ithalat
politikasını sürdürecek.
Ayrıca, karkas et,
kasaplık canlı sığır, besilik canlı sığır, koyun, kuzu ithalatında
uygulanan düşük gümrük vergisi uygulaması süresiz uzatıldı.
Canlı hayvan
ithalatında yüzde 135, karkas et ithalatında yüzde 225 olan gümrük
vergisi oranları Et ve Balık Kurumu’nun yaptığı ihalelerle yapılan
ithalatta sıfır, özel sektör ithalatında türlerine göre sıfır ile yüzde
30 oranında uygulanıyor. Başka bir deyimle kapılar ithalata süresiz ve
sınırsız açılmış oldu.
Hayvancılık ile
ilgili dış ticaret politikasında bu önemli kararlar alınırken bir yandan
da devlet Ziraat Bankası aracılığı ile sıfır faizli kredi dağıtıyor.
Hazine destekli sıfır faizli krediden yararlananların sayısı 40 bin
kişiye yaklaştı. Kullandırılan kredi miktarı ise 3 milyar liraya
yaklaştı.
Sıfır faizli
krediyi alan piyasaya çıkıp hayvan almak istiyor. Bu yüksek talep hayvan
fiyatını artırdı. Damızlık inek fiyatı 6-7 bin liraya, damızlık koyunun
fiyatı bin lirayı buldu.
Hükümet et fiyatını
düşürmeye çalışırken, sıfır faizli kredide zamanlama hatası yaparak,
hayvana olan talebi artırdı ve fiyat yükseldi. Bu nedenle et fiyatı
düşürülemedi.
Fiyat artışına
rağmen içeride hayvan bulamayanlar ise dışarıdan ithal ediyor. Verilen
sıfır faizli kredinin önemli bir bölümü ithalata gidiyor.
Hayvancılık
sektörünün yeni aktörlerin önemli bir bölümü daha önce bu işi
yapmadıkları için ithal ettikleri hayvanların süt verimliliği, karkas
ağırlığı konusunda ciddi sorunlar yaşayabiliyorlar. Daha birkaç ay
geçmesine rağmen bazıları bu işi yapamayacağını anlayarak sektörden
çekilmeye başladı. Bir iki yılda sektörde ciddi bir yaprak dökümü
bekleniyor.
Burada bir başka
önemli tehlike ise, verilen sıfır faizli kredi ile süt üretiminde
beklenen artış olacaktır. Bu kadar yeni işletme kuruluyor. Çiğ süt
üretiminin bir iki yılda 2 milyon tonluk artışla 14-15 milyon tona
ulaşması bekleniyor. Bu sütün nasıl değerlendirileceğine yönelik hiçbir
çalışma yok. Mevcut çiğ sütün tüketiminde bile sorun yaşanıyor. Hatta
bugün yaşanan et krizinin temelinde 2008’de yaşanan süt krizi var.
Süt tüketiminin
artırılmasına yönelik önlemler alınmıyor. Okul sütü projesi yıllardır
konuşuluyor. 2010’da da yaşama geçirilemedi. Üretim fazlası çiğ sütün
süt tozuna dönüştürülmesi projesi de istenen sonucu vermedi. Bu
şartlarda çiğ süt üretiminin artması sütte ve dolayısıyla ette yeni
krizler doğurabilir. Çünkü, tüketim artmadığına göre, üretim artışı
sonucu çiğ sütün fiyatı düşecek. Sütten para kazanamayan üretici süt
hayvanını kesime götürecek. Bugün yaşanan krizden çok daha büyük bir
kriz yaşanacak.
İthalat ve sıfır
faizli kredi politikasının besiciliğe de çok büyük bir darbe vuracağı
çok açık. Yerli üretici karkas etin kilosunu 14-15 liradan satarken
dışarıdan 9-10 liradan karkas et getirilmesi yerli üreticiye “sen bu işi
yapma” demektir. Nitekim, dışarıdan besilik hayvan ithal edenler bile
ithalat yaptıklarına pişman oldular. Yerli besicilerin bu ucuz ithalat
karşısında yaşama şansı yok.
Hayvancılık
sektörünün beklentisi ve isteği, eğer gerçekten ithalata ihtiyaç varsa
besilik sığır ve damızlık hayvan ithalatının yerli üretimi zorlamayacak,
yok etmeyecek gümrük vergisi oranları ile sürdürülmesi, kasaplık hayvan
ve karkas et ithalatının ise durdurulmasıydı. Hükümet yerli üreticiyi
koruyacak bu öneriyi kabul etmedi. Hayvancılık sektörünü tamamen dışa
bağımlı hale getirecek, yerli üretimi bitirecek, besi işletmelerini
iflasa sürükleyecek düşük gümrük vergisi ile sınırsız ithalatı tercih
etti.
Özetle, hayvancılıkta sınırsız ithalat döneminin faturası hem üretici hem de tüketici için çok ağır olacak. / tusedad.org
İthalat da et fiyatlarını düşüremedi
KORAY TEKİN - ANKARA
25 Ocak 2016
Türkiyede 4 milyar dolara yaklaşan canlı hayvan ve soğutulmuş veya dondurulmuş et ithalatına rağmen 2005'te 11,28 lira seviyelerinde olan dana etinin fiyatı, 2016 başında 38 liraya ulaştı. Tarım Bakanlığı'nın 2015'te yayınladığı raporda da et ve besilik hayvan ithalatının sorunu çözmekten uzak olduğuna dikkat çekilmişti.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, geçen hafta yaptığı bir açıklamada kırmızı Et fiyatlarındaki artışa değinerek İthalat için düğmeye bastıklarını açıkladı. Ancak Türkiye'nin kırmızı et fiyatlarındaki artışın gündeme geldiği her dönemde çektiği ithalat silahı, fiyatlardaki istikrarlı artışa neredeyse etki dahi edemedi.
Tarım Bakanlığı'nın 2015 raporunda et ve besilik hayvan ithalatının sorunu çözmekten uzak olduğuna dikkat çekilmişti. Üretici kesimi ise fiyat istikrarı için ithalata soğuk bakmadığını belirtirken, ithalat silahının çok fazla kullanılmaması gerektiğini anlattı. Türkiye'nin kırmızı et üretimi, 2005'te 409,4 bin ton iken 2014'te ilk defa 1 milyon tonun üzerine çıktı. Ancak kırmızı et arzındaki artışa dayalı olarak gerilemesi gereken fiyatlar düşmedi. Aksine Ocak 2005'te 10,1 lira olan koyun eti 2015 sonunda 30,8 liraya, Ocak 2005'te 11,3 lira olan dana etinin fiyatı ise 2015 sonunda 38 liraya ulaştı. 2016 başından bu yana yaşanan hava koşullarının da eklenmesiyle fiyatlar daha da yükseldi. Geçtiğimiz gün yaptığı bir toplantıda hava koşulları ve ulaşımda yaşanan sıkıntılardan dolayı karkas et fiyatlarında 1 TL artış olduğunu Bakan Faruk Çelik, bunun spekülasyon neticesinde ortaya çıkmış bir tablo olmamasını temenni ettiklerini vurguladı. Et ve Süt Kurumu'nun karkas et satmaya başladığını belirten Bakan Çelik, “Avrupa Birliği'nden 19 bin ton et alımı için lisans başvurusunu gerçekleştirdik. 10 bin ton civarında da Bosna'dan alımla ilgili süreci başlattık. İhtiyaca göre bunları değerlendirme imkanımız var. Onun için piyasada herkes dikkat etsin kimsenin üreticiyi mağdur etme gibi bir lüksü yok.” dedi. Ancak 2005-2015 arasındaki canlı hayvan ve et ithalatının 4 milyar doları aşmasına rağmen fiyatların artması et ithalatının et fiyatlarını dengede tutmakta ne kadar etkili olduğu sorusunu akıllara getirdi.
İthalat silahı etkili kullanılmalı
Hayvancılık Kooperatifleri Merkez Birliği Başkanı Ahmet Ertürk, fiyatlar çok yükselirse et ithal edilerek düşürüleceğini belirterek, “Kasaplık hayvan ithal ediyordu. ‘Et de ithal edebilirim' diyor Bakanlık. 19 bin ton ithal edince fiyatlar 5 lira geri gider bu defa. Bu da kimsenin işine yaramaz. Çünkü market fiyatları, raftaki fiyatlar düşmez, yine olan üretici fiyatlarına olur. Onun için çok dikkatli kullanmak lazım bu silahı. Çok fazla da kullanmamak lazım. Mümkün olduğu kadar piyasayı dengeleyecek, piyasanın arz-talep dengesini örtüştürecek şekilde kullanmak lazım.” dedi.
Tarım Bakanlığı: ithalat çözüm değil.
Tarım Bakanlığı'nın yayınladığı, “Kırmızı Et Stratejisi-2015” raporunda kırmızı et üretiminin artışında, besi hayvanı materyali temininin büyük önem taşıdığına vurgu yapıldı. Raporda, “Zaman zaman başvurulan et ve besilik hayvan ithalatı, sorunu çözmekten uzaktır.” denildi. Zaman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder