29 Ocak 2016 Cuma

Ben de uyuşmak, alışmak istiyorum, yeter arık yeteeeeeer....


Lanet olsun böyle hayata da  böyle....



Ülkede hayvancılık bitti, çiftçilik yapılacak alanlara beton yığınlar dikildi, doğa HES veya RES adı altında talan ediliyor, zeytinlikler yok edildi, aklınıza gelen her rezalet bu ülkede yaşanıyor ama vatandaştan çıt yok.



Bazen kendi kendime soruyorum, herkesin memnun olduğu şey nedir ki ben memnuniyetsizlik içindeyim, herkesin görebildiği neyi ben göremiyorum ki, sürekli hayıflanıyorum?



Bu soruların yanıtlarını bir türlü bulamadım.



Ülkede şehit sayısı o kadar yüksek ki, acaba diyorum, ölü toprağı serpilme deyimi bu mudur?



Var, bu ülkenin içinde bir şeyler var ve halk et yiyemediği, hatta simit bile alamayacak durumda olanların bile çıkıp, "AKP'ye oy veriyorum" demesi akıl alacak iş değil.



Dağıtılan sadakalar, torba kömür, makarna, çamaşır makineleriyle de bu durum açıklanamaz.



Yıllardır bulamadım bir açıklamasını, anlayabilen birileri bunun sırrını bana da açıklasa da, görmeyen gözlerim, algılamayan beynim benim de açılsa, psikolojim düzelse olmaz mı?



Kesinlikle inanıyorum ki AKP'nin kemik oy oranı % 13,5 civarındadır.


Lakin Hz. SEÇSİS dediğim (SUN ELECTiON CONTROL SYSTEM) içimizdeki ihanet yapılanması yazık ki göz göre göre istediğini iktidar yapmaktadır.



Bunları çok uzunca anlattım, artık gerek duymuyorum.



Aksi halde halk, bu kadar duyarsız bu kadar vurdumduymaz değildir.



Bizim çocukluk ve genlik dönemlerimizde de hiç bu kadar uyuşuk bir toplum olmamıştık.



Ta ki din ve etnisite kullanımı başlayana kadar.



Eskiden dostluklar kurardık, şimdi bitti, komşumuzu bile düşman görmeye başladık.


Toprakları için can veren halkımız, ellerindeki topraklar, doğal yaşamı resmen katlediliyor, hayvancılık denen olgu bitmiş, kaburga diye tabir edilen kemik bile kilosu 33 TL'den satılıyor ama kimseden ses çıkmıyor.



Bu ülkenin üzerine bir ölü toprağı var ama nedir?



Hangi TV kanalını açsan eğlence, pembeleşmiş aptalca diziler, film kalmamış, belgesel yok, varsa yoksa eğlence programı ve dizilerle ekran karşısına diziliyoruz.


Arkadaşla sohbet edeyim diye misafir oluyorsun, şu dizi vardı, yok bu diziyi kaçırmayalım vs... tek sohbet edilemez oldu.


Dizilere bakıyorsun, boğaz kesmeler, tecavüzler, silahlar, kılıçlar gırla gidiyor.


Bunları kapatan, görüntüyü buzlandıran da yok.


Tam aksine çocukların gözü önünde tecavüz sahneleri dolu.


Dizilere bakıyorsun, kendi karısına kur yapan adamlara teşekkür ediyorlar.


Çok eşlilik Arapçılıkla harmanlanmış sübyanların beyinlerine sokuluyor.


Çocuk soruyor, "dede çok kadınla evlenilmesi normal midir" diye.



Buyur ver bakalım yanıtını verebilirsen.



Öbür çocuk oradan soruyor, "dede boğaz kesilince hemen ölünür mü?"


Arkadaşların çocuk ve torunlarında da durum aynı.


Geçenlerde kız torunu sormuş, "dede babamla evlenebilir miyim" diye.


Arkadaş, "çıldırdım, kafayı yiyecektim, ne diyeceğimi şaşırdım, olur mu hiç kızım, o senin baban" demiş.


Çocuk daha ana okulunda, okulda çocuklar kendi aralarında bunu sorguluyorlarmış.



Düşünün diyanet, "öz kızına şehvet duyarsan, karını boşamalısın" dediğinden beri sübyanlar babasıyla evlenip evlenemeyeceğini soruyor.



Eğitim ayaklar altında, insanlar sefalet ve yoklukla terbiye ediliyor.


Terbiyenin ötesinde, işsizlikle başkalarına kulluk öğretiliyor.


Öte yandan İslami kesim sosyetik yaşamıyla çocuklara örnek oluyor, son derece lüks evlerde, araçlarda, dış dünyadan, halktan tecrit edilmiş bir yaşam sürüyorlar.


Çalışan evine bir kilo et götüremezken, İslami sosyete fuhuş mekanlarında yaşam sürdürüyor.


TV'lerde aylık 100 bin TL karşılığında din adamları milletin gözünün içine baka baka tecavüz ediyor, her yerde sapkınlık haberleri almış başını gitmiş.


Köyüme döneyim desen artık dönecek toprağın kalmamış durumda.



Ne olacak bu ülkenin hali, haydi biz geldik gidiyoruz.



Ya sabiler, ya geleceğimiz olan çocuklar?


Daha bebek, çocuk yaştakiler kanserle mücadele ediyor.


Kanser ilaçları yok, olanlar da ucuz, pazarlamacıların ellerinde, millet kırılıyor.


Çünkü raflarda satılan ürünlerin içinde GDO'lu gıda maddeleri var mı yok mu bilinmiyor.



Hükumet açıklama yapıyor.



"GDO ürünlerin içinde yoktur ibaresi yazdıramayız, böyle bir yasa çıkartamayız" diyor.



Ancak ürünlerin üzerinde "DOMUZ ÜRÜNÜ  YOKTUR" ibaresi yazıyor, üstelik yasal bir zorunluluk olmadığı halde yazıyor.



Neden?



Çünkü Müslümanlaştırılan millet, domuz yemenin günah olduğunu öğrenmiş ama, geleceğini, çocuklarını kanser yapan Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) yediğinin farkında değil.



Çünkü Kur'an GDO'yu bilmiyor.


TV'lerde milyonlarca lira karşılığında halka din satan tüccarlar da bunu aydınlatmıyor, çünkü aydınlattıkları anda rant kapıları kapanır.



Şirketler GDO ile halkı kanser yaparak para kazanıyor, sonra kanser ilacı üreterek tekrar kazanıyor.



Halk aptallaştırılmış durumda, sabah akşam günde 5 vakit kulaklarına Arapça bağırılıyor.


Hem de öylesine bağırılıyor ki, örneğin ben, 3 kat cam yaptırdım, balkonu camla kaplattım ama yine de lanet olası ses şiddetini engelleyemiyorum.



Kafayı üşüttüm, halk buna nasıl dayanıyorsa bunun sırrını bilenlerden istiyorum.



Ne içiyorlar, ne yiyorlarsa bu kadar uyuşmuş durumdalar bilmek istiyorum.



Üzerimizdeki ölü toprağını nereden bulup getiriyorlarsa, o topraktan arık ben de istiyorum.



Ben de uyuşmak istiyorum, ben de ahmaklaşmış olarak yaşamak istiyorum.



Nedir arkadaş  bu işin sırrı?



80 milyon nasıl oluyor da vurdumduymaz, uyuşuk olabilirken, içlerinde küçücük bir azınlık bundan neden şikayetçi?



Lamı cimi yok, o şey her neyse ondan ben de istiyorum, uyuşmak, alışmak, rahat etmek istiyorum.



Eyyyyyyyyyyyyyyyyy millet,



Size sesleniyorum.



Nedir bu uyuşukluğun, alışıklığın sırrı?



Yalvarırım artık, o sırrı bana da söyleyin.



Yetti be, yetti...



Sadece bir avuç azınlık mı bundan haberdar, nasıl oluyor da 80 milyona yakın nüfus bu kadar uyuşabiliyor?



İşin sırrı alkolde olsa sanmıyorum çünkü TV'lerde alkol buzlandırılıp kapatılıyor.



Başka bir sırrı var, ne olur söyleyin o sırrı, mutlu çoğunluğun içine girmeyi ben de istiyorum, benim de buna hakkım var.





Millet hala aç, dışarıdan et getirmenin önünü açmışlar ama değişen bir şey yok.



29.01.2016



A. Dursun




Et ithalatı izni çıktı

26 Ocak 2016

KIRMIZI et fiyatlarındaki artışın enflasyonu etkileyen negatif unsurlardan biri olduğunu vurgulayan Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş, et fiyatlarını disipline edebilmek ithalat izni vereceklerini söyledi.

AB anlaşması gereğince 20 bin tona yakın bir et ithalatı olduğunun altnı çizen Bakan Elitaş, “Bir de daha önceden anlaştığımız, Bosna Hersek’ten 15 bin ton taahhüt ettiğimiz bir et alımı vardı. 9 bin tonunu gerçekleştirdiler. Bu sene ve önümüzdeki sene 6 bin 500 ton da oradan ithalat gerçekleşecek” dedi. Edinilen bilgilere göre, et ithalatı izni kapsamında öncelikli olarak AB’ye yönelik taahhütler yerine getirilecek. Türkiye'nin her yıl AB’den 20 bin ton et alması gerekiyor. Ancak bu taahhüt uzun süre deli dana hastalığı nedeniyle uygulanmamıştı, geçen yıl itibariyle ise alımlar başladı. AB ülkelerinden et ithalatını Et ve Süt Kurumu yapacak. Kurum alacağı etleri de Türkiye’de talep doğrusunda satışa sunacak. Hürriyet
 


Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'na kebapçı önünde sendikacı tepkisi.

02.3.2013
DIŞİŞLERİ Bakanı Ahmet Davutoğlu, Bursa'da iskender kebabı yemek için girdiği kebapçıda beklerken, kebapçının önüne gelen Türk Haber- Sen Bursa Şube Başkanı Orhan Avcı, "Ben 15 yıldır buradan geçiyorum. Bir kez yiyemedim. Sayın Bakan'a afiyet olsun. Ama memur da yesin" diye bağırdı. Bakan Davutoğlu bu sözleri duymazken, polisler Orhan Avcı'yı buradan uzaklaştırdı.

Davutoğlu'na tepki, Ben 15 yıldır kebap yiyemedim.

AKP Bursa İl Teşkilatı'nın Crowne Plaza Otel'de düzenlediği hizmet içi eğitim programına katılmak üzere bugün eşi Sare Davutoğlu ile birlikte uçakla Bursa'ya gelen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, kebapçıya giderek iskender kebap yemek istedi. Bakan Davutoğlu ve eşi kebapçıda siparişi verilen kebabı beklerken, kebapçının önüne gelen Türk Haber- Sen Bursa Şube Başkanı Orhan Avcı, "Ben 15 yıldır buradan geçiyorum. Bir kez iskender yiyemedim. Sayın bakana afiyet olsun. Ama memur da yesin" diye bağırdı. Çevrede önlem alan polisler tarafından uzaklaştırılan Avcı, hükümetin postacıların yıpranma hakkını vermediğini söyledi. Avcı, ekip otosuna bindirilip götürülürken, "Ben sıkıntımızı anlatmak istiyorum. Aldığımız ücretlerin yetersiz olduğunu söylemek istiyorum. O benim bakanım. Kime sesleneceğim" dedi.




Sendika Şube Başkanı Orhan Avcı'nın protestosundan haberdar olmayan Bakan Davutoğlu ile eşi, Bursa Valisi Şahabettin Harput ve eşi ile birlikte birer porsiyon İskender yedi. Bakan Davutoğlu, daha sonra kebapçıda ocağa geçip döner kesti.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Bursa'da olmaktan mutluluk duyduğunu söyledi.
Sebile ÇETİN- Serhat TEZCAN- Bülent CİVANOĞLU/BURSA, (DHA)



HAYVANCILIKTA SINIRSIZ İTHALAT DÖNEMİ…

Ali Ekber YILDIRIM

Hayvancılık politikasının geldiği son nokta sınırsız ithalat. Kuzudan koyuna,besiden kasaplık hayvana, damızlıktan kurbanlıklara, karkas etten süt tozuna kadar ne varsa hepsi ithal ediliyor.

Türkiye geçmişte de canlı hayvan ve et ithalatı yaptı. Fakat ithalatın da bir sınırı var. İthalatın kuralları var. Hükümet sınırları da, kuralları da büyük ölçüde kaldırdı. Hayvancılıkta sınırsız ithalat dönemi başladı.


Gelinen nokta hayvancılık politikasının resmen iflas ettiği noktadır. Hükümetin her fırsatta en çok destek vermekle övündüğü hayvancılık sektörü her yönüyle dışa bağımlı hale geldi.


Hükümet ve özellikle Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker ve bakanlık bürokratlarının  sık sık övünerek söylediği gibi, 2002 yılında 80 milyon lira olan hayvancılık destekleri 2010’a gelindiğinde 1.2 milyar lira seviyesine ulaştı. 




Desteklerde müthiş bir artış var.  Fakat, 80 milyon lira destek verildiği dönemde ithalat yok. Bugün her şey ithal ediliyor. Destek, her şey ithal edilsin, dışa bağımlılık artsın diye mi  verildi?

Tarımsal destekler, üretimi planlamak, ülkenin ihtiyacı olan gıda ürünlerini öncelikle yurt içinde üretilmesini ve tüketiciye uygun şartlarda ulaşmasını sağlamak, ihraç edilecekse rekabet gücünü artırmak, dışarıya karşı yerli üretimi korumak amacıyla verilir. Avrupa Birliği’nin Ortak Tarım Politikası çerçevesinde 50 yılı aşkın bir süredir verdiği destekler hep bu doğrultuda verildi.


Hayvancılık destekleri miktar olarak 80 milyon liradan 1.2 milyar liraya ulaşmış ve sektör tamamen dışa bağımlı hale gelmişse, uygulanan destek politikasında ciddi bir yanlışlık olduğunu gösteriyor. Bu yanlış tespit edilip çözülemezse korkarım yarın ülkede hayvancılık diye bir sektör kalmaz.  O zaman ithalat bu kadar ucuz olmaz. 


Mayıs ayında canlı hayvan ithalatı ve daha sonra et ithalatı başladığında fiyatlar daha düşüktü. Macaristan, “Türkler geldi bizde de fiyatlar arttı diyerek tepki gösterdiler. Uruguay, sınırsız ihracat olamayacağını belirterek Türkiye’nin bu ülkeden ithalat yapmasını sınırladı. Karkas etin kilosu 2- 2.5 Avro’dan ithal edilirken, talep artınca fiyat yükseldi. Bugün etin kilosu 4 - 4.5 Avro’dan satın alınıyor. Türkiye’de yerli üretim biterse fiyatlar çok daha fazla yükselir ve ithalat ucuz olmaktan çıkar.




Bu satırları yazdığımız 25 Aralık itibariyle Et ve Balık Kurumu’nun stokunda 6 bin ton et ve kesilmek üzere 35 bin baş kasaplık sığır var. Bakanlar Kurulu, Et ve Balık Kurumu’na sıfır gümrükle ithalat izni verdiği 100 bin tonluk damızlık olmayan canlı sığır ve sığır eti tarife kontenjanının süresini bir yıl uzattı. Et ve Balık Kurumu 2011’de de ithalat politikasını sürdürecek.


Ayrıca, karkas et, kasaplık canlı sığır, besilik canlı sığır, koyun, kuzu ithalatında uygulanan düşük gümrük vergisi uygulaması süresiz uzatıldı.


Canlı hayvan ithalatında yüzde 135, karkas et ithalatında yüzde 225 olan gümrük vergisi oranları Et ve Balık Kurumu’nun yaptığı ihalelerle yapılan ithalatta sıfır, özel sektör ithalatında türlerine göre sıfır ile yüzde 30 oranında uygulanıyor. Başka bir deyimle kapılar ithalata süresiz ve sınırsız açılmış oldu.




Hayvancılık ile ilgili dış ticaret politikasında bu önemli kararlar alınırken bir yandan da devlet Ziraat Bankası aracılığı ile sıfır faizli kredi dağıtıyor. Hazine destekli sıfır faizli krediden yararlananların sayısı 40 bin kişiye yaklaştı. Kullandırılan kredi miktarı ise 3 milyar liraya yaklaştı.


Sıfır faizli krediyi alan piyasaya çıkıp hayvan almak istiyor. Bu yüksek talep hayvan fiyatını artırdı. Damızlık inek fiyatı 6-7 bin liraya, damızlık koyunun fiyatı bin lirayı buldu.


Hükümet et fiyatını düşürmeye çalışırken, sıfır faizli kredide zamanlama hatası yaparak, hayvana olan talebi artırdı ve fiyat yükseldi. Bu nedenle et fiyatı düşürülemedi.


Fiyat artışına rağmen içeride hayvan bulamayanlar ise dışarıdan ithal ediyor. Verilen sıfır faizli kredinin önemli bir bölümü ithalata gidiyor.


Hayvancılık sektörünün yeni aktörlerin önemli bir bölümü daha önce bu işi yapmadıkları için ithal ettikleri hayvanların süt verimliliği, karkas ağırlığı konusunda ciddi sorunlar yaşayabiliyorlar. Daha birkaç ay geçmesine rağmen bazıları bu işi yapamayacağını anlayarak sektörden çekilmeye başladı. Bir iki yılda sektörde ciddi bir yaprak dökümü bekleniyor.


Burada bir başka önemli tehlike ise, verilen sıfır faizli kredi ile süt üretiminde beklenen artış olacaktır. Bu kadar yeni işletme kuruluyor. Çiğ süt üretiminin bir iki yılda 2 milyon tonluk artışla 14-15 milyon tona ulaşması bekleniyor. Bu sütün nasıl değerlendirileceğine yönelik hiçbir çalışma yok. Mevcut çiğ sütün tüketiminde bile sorun yaşanıyor. Hatta bugün yaşanan et krizinin temelinde 2008’de yaşanan süt krizi var.


Süt tüketiminin artırılmasına yönelik önlemler alınmıyor. Okul sütü projesi yıllardır konuşuluyor. 2010’da da yaşama geçirilemedi. Üretim fazlası çiğ sütün süt tozuna dönüştürülmesi projesi de istenen sonucu vermedi. Bu şartlarda çiğ süt üretiminin artması sütte ve dolayısıyla ette yeni krizler doğurabilir. Çünkü, tüketim artmadığına göre, üretim artışı sonucu çiğ sütün fiyatı düşecek. Sütten para kazanamayan üretici süt hayvanını kesime götürecek. Bugün yaşanan krizden çok daha büyük bir kriz yaşanacak.


İthalat ve sıfır faizli kredi politikasının besiciliğe de çok büyük bir darbe vuracağı çok açık. Yerli üretici karkas etin kilosunu 14-15 liradan satarken dışarıdan 9-10 liradan karkas et getirilmesi yerli üreticiye “sen bu işi yapma” demektir. Nitekim, dışarıdan besilik hayvan ithal edenler bile ithalat yaptıklarına pişman oldular. Yerli besicilerin bu ucuz ithalat karşısında yaşama şansı yok.




Hayvancılık sektörünün beklentisi ve isteği, eğer gerçekten ithalata ihtiyaç varsa besilik sığır ve damızlık hayvan ithalatının yerli üretimi zorlamayacak, yok etmeyecek gümrük vergisi oranları ile sürdürülmesi, kasaplık hayvan ve karkas et ithalatının ise durdurulmasıydı. Hükümet yerli üreticiyi koruyacak bu öneriyi kabul etmedi. Hayvancılık sektörünü tamamen dışa bağımlı hale getirecek, yerli üretimi bitirecek, besi işletmelerini iflasa sürükleyecek düşük gümrük vergisi ile sınırsız ithalatı tercih etti.


Özetle, hayvancılıkta sınırsız ithalat döneminin faturası hem üretici hem de tüketici için çok ağır olacak. / tusedad.org


İthalat da et fiyatlarını düşüremedi

KORAY TEKİN - ANKARA
25 Ocak 2016


Türkiyede 4 milyar dolara yaklaşan canlı hayvan ve soğutulmuş veya dondurulmuş et ithalatına rağmen 2005'te 11,28 lira seviyelerinde olan dana etinin fiyatı, 2016 başında 38 liraya ulaştı. Tarım Bakanlığı'nın 2015'te yayınladığı raporda da et ve besilik hayvan ithalatının sorunu çözmekten uzak olduğuna dikkat çekilmişti.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, geçen hafta yaptığı bir açıklamada kırmızı Et fiyatlarındaki artışa değinerek İthalat için düğmeye bastıklarını açıkladı. Ancak Türkiye'nin kırmızı et fiyatlarındaki artışın gündeme geldiği her dönemde çektiği ithalat silahı, fiyatlardaki istikrarlı artışa neredeyse etki dahi edemedi.



Tarım Bakanlığı'nın 2015 raporunda et ve besilik hayvan ithalatının sorunu çözmekten uzak olduğuna dikkat çekilmişti. Üretici kesimi ise fiyat istikrarı için ithalata soğuk bakmadığını belirtirken, ithalat silahının çok fazla kullanılmaması gerektiğini anlattı. Türkiye'nin kırmızı et üretimi, 2005'te 409,4 bin ton iken 2014'te ilk defa 1 milyon tonun üzerine çıktı. Ancak kırmızı et arzındaki artışa dayalı olarak gerilemesi gereken fiyatlar düşmedi. Aksine Ocak 2005'te 10,1 lira olan koyun eti 2015 sonunda 30,8 liraya, Ocak 2005'te 11,3 lira olan dana etinin fiyatı ise 2015 sonunda 38 liraya ulaştı. 2016 başından bu yana yaşanan hava koşullarının da eklenmesiyle fiyatlar daha da yükseldi. Geçtiğimiz gün yaptığı bir toplantıda hava koşulları ve ulaşımda yaşanan sıkıntılardan dolayı karkas et fiyatlarında 1 TL artış olduğunu Bakan Faruk Çelik, bunun spekülasyon neticesinde ortaya çıkmış bir tablo olmamasını temenni ettiklerini vurguladı. Et ve Süt Kurumu'nun karkas et satmaya başladığını belirten Bakan Çelik, “Avrupa Birliği'nden 19 bin ton et alımı için lisans başvurusunu gerçekleştirdik. 10 bin ton civarında da Bosna'dan alımla ilgili süreci başlattık. İhtiyaca göre bunları değerlendirme imkanımız var. Onun için piyasada herkes dikkat etsin kimsenin üreticiyi mağdur etme gibi bir lüksü yok.” dedi. Ancak 2005-2015 arasındaki canlı hayvan ve et ithalatının 4 milyar doları aşmasına rağmen fiyatların artması et ithalatının et fiyatlarını dengede tutmakta ne kadar etkili olduğu sorusunu akıllara getirdi.



İthalat silahı etkili kullanılmalı
Hayvancılık Kooperatifleri Merkez Birliği Başkanı Ahmet Ertürk, fiyatlar çok yükselirse et ithal edilerek düşürüleceğini belirterek, “Kasaplık hayvan ithal ediyordu. ‘Et de ithal edebilirim' diyor Bakanlık. 19 bin ton ithal edince fiyatlar 5 lira geri gider bu defa. Bu da kimsenin işine yaramaz. Çünkü market fiyatları, raftaki fiyatlar düşmez, yine olan üretici fiyatlarına olur. Onun için çok dikkatli kullanmak lazım bu silahı. Çok fazla da kullanmamak lazım. Mümkün olduğu kadar piyasayı dengeleyecek, piyasanın arz-talep dengesini örtüştürecek şekilde kullanmak lazım.” dedi.
Tarım Bakanlığı: ithalat çözüm değil.

Tarım Bakanlığı'nın yayınladığı, “Kırmızı Et Stratejisi-2015” raporunda kırmızı et üretiminin artışında, besi hayvanı materyali temininin büyük önem taşıdığına vurgu yapıldı. Raporda, “Zaman zaman başvurulan et ve besilik hayvan ithalatı, sorunu çözmekten uzaktır.” denildi. Zaman




Hz. SECSİS yürü ya kulum derse

GDO şirketleri Türkiye'de rüşvet dağıtmış!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder