Ölümü gösterip, sıtmaya razı etmek.
Evet, ülkemizin sağlık alanında yaşadığı sıkıntı belki de bu
ifadeyle özetlenebilir.
Anlı, şanlı Tarım Bakanlığımız hileli gıda üretenleri teşhir etmiş.
İyi etmiş.
Olumlu bir şey yapan kimi eleştirmişiz ki?
Bunu elbet önemsiyor, devamının da gelmesini diliyorum.
Ancak, bakanlık bir çok konuda sınıfta kalmıştır.
Madem konu açıldı, içimizdekileri aktaralım.
TV'lere, yazılı basında bir çok reklam görüyoruz.
Reklam alanlar açısından sıkıntı görmüyorum.
Örneğin gıda takviyesi adı altında satılan ürünlere bakacak
olursak reklam alanlar açısından bunların reklamdaki söylemlerine uygunluğunu
denetleyecek laboratuarlarının olması mümkün olmayacağına göre onlar açısından
sorumlu tutulma diye bir şey söz konusu olamaz, sonuçta onlar ticari kuruluşlar
olarak reklam alıyorlar.
Piyasada bahsi geçen bir çok ürüne baktığınızda tarım
bakanlığı onayı görüyorsunuz.
Oysa insan sağlığını doğrudan ilgilendiren konularda tarım bakanlığı
değil sağlık bakanlığı onayı aranması gerekirken bu yapılmamakta, bununla
ilgili yasal düzenleme de bulunmamaktadır.
Gerekçe basittir, tarım bakanlığına bu onay verilirse,
sağlıkçı ekip ellerinde olmadığından sadece vergi açısından kaçak var mıdır
kısmına bakılması yeterli gören bir zihniyetle karşı karşıyayız.
Nitekim RTE'de "Türkiye'yi bir şirket gibi yönetmeyi,
ülkesini pazarlamakla mükellef olduğunu" defaten açıklamış, bunları yazmıştık.
Bu durum aslında yasadışı da değildir.
Çünkü TCK'nın temeli insan değil maddi unsur üzerine tesis
edildiğinden, cana değil, mala verilen zararları önemseyen ceza yasamız mevcut
olup tasamız mevcut değildir.
Tarım bakanlığı, kendisini ilgilendiren alanlardan
birinde 30.12.2015 tarihi itibariyle,
"piyasa gözetimi ve denetimi kapsamında 2015 yılında 724 bin 379 resmi
kontrol gerçekleştirilmiştir" şeklinde kendi resmi sayfasında bir haber
paylaşıyor.
Yazıda şöyle deniyor.
Bu kapsamda resmi kontroller sonucunda:
Laboratuar sonucuyla taklit veya tağşiş yapıldığı kesinleşen
gıda ve yemi üreten/ithal eden firmanın adı, ürün adı, markası, parti ve/veya
seri numarası.
Kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düşürecek şekilde
bozulmuş, değiştirilmiş gıdaları üreten ve/veya satan firmanın adı, ürün adı,
markası, parti ve/veya seri numarası." kamuoyuna açıklanmaktadır.
Bakanlık ilgili kurum ve ürünleri pdf dosyası olarak sunmuş
ve açıklamış.
Dosyayı indirip baktığınızda, bazı markaların nasıl hile
yaptıkları ortaya çıkmış.
Buraya kadar iyi, destekliyor daha ötesi teşekkür ediyoruz.
Ancak bakanlığın ilgi alanına girdiği halde nedense GDO
açısından bir denetim yapmadığı ortaya çıkıyor.
Genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) ların,
çocuklarımızın, bizlerin ve gelecek nesillerin üzerinde ölüm ürettiğini,
kısırlaştırdığını, genç yaşta yaşanan kanser patlamalarını artık sağır sultan
bile duydu.
Yazık ki yetkililer duymazdan gelmekten öte, buna karşı bir
şey yapmanın yanlış olacağını savunmaktadırlar.
Diyeceksiniz ki, savunduklarını nereden üretiyorsun?
Çok basit.
Bunu, bakanlık kendi sitesinden açıklıyor.
İşte ispatı.
GDO'LU GIDALARIN ETİKETLENMESİ
"Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve
Ürünlerine Dair Yönetmelik" in "Gıdaların etiketlenmesi"
başlıklı 18nci maddesinde Yönetmelik kapsamında yer alan gıdaların Bakanlık
tarafından belirlenen eşik değerin (%0,9) üzerinde onaylanmış GDO'dan elde
edilmiş olması veya onaylanmış GDO'dan elde edilmiş bileşen içermesi veya GDO
içermesi veya GDO'dan oluşması durumunda Türk Gıda Kodeksinde yer alan
gerekliliklere ilave olarak etiketlemenin nasıl yapılacağı ile ilgili hususlar
yer almaktadır.
Ancak Biyogüvenlik Kurulu tarafından bugüne kadar gıda
amaçlı olarak onay verilmiş bir gen bulunmadığından ve bu sebeple piyasada
bulunan tüm gıdalar GDO'suz olduğundan, gıdaların etiketlerinde GDO
bulunmadığına dair bir ifadenin yer alması şu an için uygun
görülmemektedir. tarim.gov.tr
Yani "halt yemenin Arapçası" demek tam da bu demektir.
Bir kere sen sağlık bakanlığı değilsin, senin insan
sağlığını ticaret gibi algılaman normaldir.
Sağlıktan sorumlu olan bakanlık ise zaten üzerinde asla bu
tür konularda alınganlık bile hissetmemektedir.
Ama adı "Sağlık Bakanlığı"dır.
Örneğin; BİYOGÜVENLİK KANUNU çıkarılmıştır ama tam evlere
şenlik bir kanundur.
Zaten AKP'nin en iyi yaptığı şey, camilerden imamları
toplayıp, insan ve sağlığını ilgilendiren yerlerin başına atamasını yapmak,
çıkartılan yasaların da bu türlerin ellerinden çıkmasını sağlamak, hatalı
durumlardaysa, "yanlış anlaşıldık" takıyyesiyle milletin ırzına
geçmektir.
Nitekim en az 120 kez çıkarttıkları yasaları iptal edip
yeniden, yeniden, yeniden düzenlemişlerdir.
Bu rakam benim takip edebildiklerimdir, belki daha fazla
sayıda değiştirilmiştir.
Bunlardan hepimizin akında kaldığına inandığımıysa, TSK
mensuplarını içeri tıkabilmek için, "yargıçların verdikleri hatalı
kararların tazminatlarını devlet öder" şeklinde yasa çıkartmışlardı.
Daha sonra ipin ucu 17-25 Aralık ile RTE'ye dayanınca bu
yasa eski şekline çevrilerek, "yargıçların verdikleri hatalı kararların tazminatlarını
kendileri öder" şeklinde değiştirmişlerdi.
Ne oldu peki?
Milletim çocukları göz göre göre GDO'lu ürünlerle kansere
yakalandı ve üstelik kanser ilaçlarının çoğunu devlet karşılamıyor bile.
Ama Milletvekillerinin aile hatta sülale boyu sağlık
harcamalarını, hatta mutluluk çubuğu paralarını bile karşılamaktadır, daha
ötesi bir haberde, Milletvekilinin biri, karısına prostat ameliyatı yaptırıp
parasını aldığı haberlere geçiyordu.
Bir haberi anımsayalım.
19 Ekim 1996 Takvim, Milletvekiline mutluluk çubuğu. ANAP'lı Muhyeittin Mutlu, mutluluk çubuğu taktırarak faturasını millete ödetmeye kalktı.
Meclis bütçesinden ödenen parayla bacaklarındaki selülitleri
aldıran hanımefendiler; kendisine mutluluk çubuğu taktıran milletvekilleri; bir
sağlık bahanesi uydurup çok konforlu hastanelere yatarak tatil yapan
milletvekilleri ve PKK militanını kendi oğlu imiş gibi gösterip devlet
bütçesinden tedavi ettiren ahlak düşkünleri sadece birkaç örnektir. Hürriyet
500 mutluluk çubuğu ameliyatına giren Dr. Neslihan İskit işe, "Avut ve milletvekillerinin yanı
sıra tarlada çalışan hastalar da hastamız oldu. Hiçbirinin sorununu anlatırken
sıkıldıklarını görmedim. Onlara bunun bir kalp rahatsızlığıymış gibi doğal bir
şey olduğunu izah ettim hep ve elimden geldiğince rahatlatmaya çalıştım"
diyerek bunu teyit ediyordu.
Neyse, konuyu fazla dağıtmadan, sormak isterim.
Tarım bakanlığı neden GDO'lu ürünleri önemsemiyor?
Çıkartılan BİYOGÜVENLİK KANUNU'ndaki ifadelerde şunlar var.
MADDE 2 – (1) Bu Kanunun uygulanmasında;
a)
Ayırt edici kimlik: Her bir GDO için taşıdığı her bir genin kodunu da içeren
nümerik ve alfa nümerik bir kodlama sistemini,
b)
Bakan: Tarım ve Köyişleri Bakanını,
c)
Bakanlık: Tarım ve Köyişleri Bakanlığını,
(3) Veteriner tıbbî ürünler ile Sağlık Bakanlığınca ruhsat veya izin
verilen beşeri tıbbî ürünler ve kozmetik ürünleri bu Kanun kapsamı dışındadır.
(2) Kurul, Bakanlıkça dört, Çevre ve Orman Bakanlığınca iki,
Sağlık
Bakanlığınca bir, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca bir ve Dış Ticaret
Müsteşarlığınca bir üye olmak üzere, üç yıllık süre için, ilgili
bakanlar tarafından belirlenen toplam dokuz üyeden oluşur. Bakanlıkça seçilecek
üyelerden birinin
üniversite, diğerinin ise meslek örgütleri tarafından
gösterilen adaylar arasından seçilmesi zorunludur. Kurul Başkanı, Bakan
tarafından belirlenir. Kurul Başkanı yokluğunda yerine vekalet etmek üzere bir
üyeyi tayin eder. BİYOGÜVENLİK KANUNU ve Eleştirisi.rar
Düşünebiliyor musunuz?
Bu gün yaşayanları, gelecekte yaşayanları, torunlarımızın
torunlarına kadar sirayet edecek, kısırlaştırılmış nesiller ve kanser
vakalarını ilgilendiren konuda sağlık bakanlığı ortada yok bile.
Üstelik Üniversite gibi bilimsel çalışmaların yapıldığı
yerlerden sadece bir kişinin atanmasını zorunlu tutmuşlar.
Neden?
Çünkü diğerlerini camilerden toplayacaklar da onun için.
Bizde bilime ne gerek var ki?
Dünyada gelişmeler bizden çok farlı olmaktadır.
Dün (03.01.2016) Van TV'de bir belgesel izliyordum.
Konusu aşılarla ilgiliydi.
Çocuk felci, çiçek vs...gibi aşılardan bahsederken ayaklar
üzerinde duramayan bir çocuğun görüntüsünde konuşan şöyle diyordu.
"Bu çocuk, inançları gereği ölen ebeveynlerinin beynini yediği
için hasta olmuş" diyordu.
Kuru Hastalığı
Kuru Hastalığı, Avustralya'nın kuzeyinde yer alan Papua Yeni Gine'de yaşayan yerli bir kabilenin ölülerinin ayinleri sırasında, ölünün ruhunun yeniden canlanacağına inanarak beyin ve iç organlarını yemeleri sonucu bu hastalık ortaya çıkmaktadır. Bazılarına göre de yam yam hasatlığı olarak adlandırılmaktadır.
Videosunu izlemek için...
Kuru Hastalığı, Avustralya'nın kuzeyinde yer alan Papua Yeni Gine'de yaşayan yerli bir kabilenin ölülerinin ayinleri sırasında, ölünün ruhunun yeniden canlanacağına inanarak beyin ve iç organlarını yemeleri sonucu bu hastalık ortaya çıkmaktadır. Bazılarına göre de yam yam hasatlığı olarak adlandırılmaktadır.
Videosunu izlemek için...
Sadece Papua Yeni Gine görülen kuru hastalığının muhtemel sebebinin de cenazenin beyin ve iç organlarının yenmesiyle meydana getirdiği görüşü ağır basmaktadır. Kuru hastalığı ender görülen ölümcül bir sinir sistemi hastalığıdır. Yürüme, yutma ve çiğneme zorluğu hastalığın karakteristik özelliğidir.
Hastalık enfekte olmuş beynin yenmesiyle kişiye aktarıldığı tespit edilmiştir. Anormal proteinler olan enfeksiyöz prionlar birbirlerine bağlanarak beyinde kitle oluşturmaktadır. Bazı normal proteinlerde prionları taklit ederek kitleyi büyütmektedir. Bu kitlede insanların anormal davranışlar sergilemesine neden olmaktadır.
Kuru Hastalığının Belirtileri: Parkinson ve inme hastalıklarına benzer belirtiler görülmektedir. Klasik olarak kuru hastalığının belirtileri:
Yürüme zorluğu
Yutma zorluğu
Sözcükleri yuvarlayarak konuşma
Keyifsizlik dönemleri
Giderek zayıflayan vücut koordinasyon
Kollarda ve bacaklarda ağrılar
Kas seğirmeleri ve titremeleri
Rastgele gülme veya ağlama ya da ikisinin birbirini izlemesi
Kuru hastalığının ilk belirtilerinden sonra yemekleri çiğneyememe ve yutamama beslenme yetersizliğine sebep olur. Yeterli beslenememeden dolayı da açlık baş gösterir. Bu ileri durumdaki belirtiler bir yıl içinde de bireyin ölümüne yol açabilir.
Kuru Hastalığının Tedavisi: Bu hastalığın bilinen tedavisi yoktur. Başlangıç belirtilerinden 6-12 ay yaşam süresi vardır. hastaligi.gen.tr
Hastalık enfekte olmuş beynin yenmesiyle kişiye aktarıldığı tespit edilmiştir. Anormal proteinler olan enfeksiyöz prionlar birbirlerine bağlanarak beyinde kitle oluşturmaktadır. Bazı normal proteinlerde prionları taklit ederek kitleyi büyütmektedir. Bu kitlede insanların anormal davranışlar sergilemesine neden olmaktadır.
Kuru Hastalığının Belirtileri: Parkinson ve inme hastalıklarına benzer belirtiler görülmektedir. Klasik olarak kuru hastalığının belirtileri:
Yürüme zorluğu
Yutma zorluğu
Sözcükleri yuvarlayarak konuşma
Keyifsizlik dönemleri
Giderek zayıflayan vücut koordinasyon
Kollarda ve bacaklarda ağrılar
Kas seğirmeleri ve titremeleri
Rastgele gülme veya ağlama ya da ikisinin birbirini izlemesi
Kuru hastalığının ilk belirtilerinden sonra yemekleri çiğneyememe ve yutamama beslenme yetersizliğine sebep olur. Yeterli beslenememeden dolayı da açlık baş gösterir. Bu ileri durumdaki belirtiler bir yıl içinde de bireyin ölümüne yol açabilir.
Kuru Hastalığının Tedavisi: Bu hastalığın bilinen tedavisi yoktur. Başlangıç belirtilerinden 6-12 ay yaşam süresi vardır. hastaligi.gen.tr
Ya Allah Bismillah deyip GDO'lu mercimek yiyeceğiz. Bu kadar şerefsiz nereden türedi?
Bir anda aklıma Gümrükler Genel Müdürlüğü sayfasında
okuduğum yazı geldi.
Yazı aynen şöyleydi.
GÜMRÜKLER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Soru: Turistlerin inançları gereği yemeleri gereken özel
gıda maddeleri yurda getirilebilir mi?
Cevap: Turistlerin inançları gereği yemeleri gereken özel
gıda maddelerinin gerek yolcuların beraberlerinde gerekse kargo olarak gelmesi
halinde, hangi yolculara ait olduğunun ilgili turizm kuruluşu tarafından
belgelendirilmesi ve bunlar tarafından tüketileceğinin taahhüt edilmesi
kaydıyla, bu tür gıda maddelerinin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca
kontrol ve müsaade aranılmadan yurda girişine izin verilecektir. gtb.gov.tr
Bu yanıtı veren yetkiliye sormak isterim.
İnançlarının gereği ebeveynlerinin beyinlerini yemeleri gereken, özel gıda maddelerinin gerek
yolcuların beraberlerinde gerekse kargo olarak gelmesi halinde, hangi yolculara
ait olduğunun ilgili turizm kuruluşu tarafından belgelendirilmesi durumunda, bu
gıda (!!!) maddelerini de geçirebilmelerine izin verilebilir mi?
Gördüğünüz üzere, bilgiden, bilimden yoksun, realiteden uzan
olan insanları toplayarak toplumu yönetmek, toplumlara kural, yasa dayatmak, insanları
içinden çıkılması güç, açıklanması mümkün olmayan durumların içine düşürmektedir.
Bizi yönetenlerin akıl sağlığının yerine olup olmadığına
dair rapor getirilmesi acilen yasalaştırılmalıdır.
Aksi halde salt "inançları gereği", toplumda akıl
almadık sapkınlıkların yapılması ve yaşanması inanç gereği olarak
özgürleştirilmiş olacaktır.
Bir zamanlar RTE, "İnançlarının gereğini yapıyorlar" diye
malumunuz birilerini savunmuştu.
O dönem ben de konuyu, YARGITAY'da inançlarının gereğini
yapmıştır başlığında işlemiştim.
Ayrıca bir düzenlemeyle dosya şeklinde sunum da yapmıştım.
Biz bu ahmaklıklarla uğraşırken, dünyadaki bilimsel gelişmeler bizden farklı boyutlarda ilerliyor.
Bilim adamları ön yargı, din ve tanrı inancını zayıflatmayı başarmışlar, hadi bakalım tanrı da ölmeye başlıyor desenize.
Demek ki "OL" dedim mi olduran tanrı değil bilim adamlarıymış.
Yayında kullanılan Anahtar Kelimeler şöyle seçilmiş.
Etnik merkezcilik, dindarlık, transkranial manyetik stimülasyon, posterior medial-Frontal korteks.
NEUROMODULATING İDEOLOJİ
Yayının özetine, inançların genellikle tehdit algılaması (aslında korku demek istemiş gibi geldi) nedeniyle inanç ihtiyacı içinde olduğunu belirtmişler.
Araştırmada, beynin belli kısımlarına metal folyolarla sarılarak ,transkraniyal manyetik stimülasyon adı verilen güçlü manyetik alanlar uygulanmış ve depresyon tedavisinde , hatta IQ’yü arttırmak için bile kullanılabildiği söylenmiş.
39 öğrenci üzerinde yapılan deneyde, frontal (boşluk) bölgeye güçlü manyetik stimülasyon verilmesiyle kararların nasıl etkilendiği incelenmiş.
Test öncesinde ve sonrasında ölüm ve tanrı inançlarındaki değişimler izlenmiş.
Araştırmayı yürütenlere göre, manyetik stimülasyonun ölüm korkusu ile tanrı inancı arasındaki ilişkide zayıflama olduğu gözlenmiş.
Reaktif Yaklaşım Motivasyon (RAM) modellemesinin de göz önünde tutulduğu araştırmayı indirip okumak için bakınız...
Bilim adamları açıkladı, Tanrı ölüyor...
Sonuç olarak, AKP iktidarda kaldığı sürece, en az 1.400 yıl
geriye gideceğimiz kesindir.
Yazık ki, şu an TBMM'de olan 4 parti de aynı konumdadır.
Kurtuluş için, 4 partinin dışındaki partileri tercih etmeyi
öğrenmeliyiz.
04.01.21016
A. Dursun
GDO şirketleri Türkiye'de rüşvet dağıtmış!









Hiç yorum yok:
Yorum Gönder