9 Şubat 2016 Salı

Erdoğan NATO'yu, Davutoğlu AB'yi işgale çağırıyor, % 50 amin diyor.





Dünkü Financial Times'ta, Merkel ve AB liderlerinin özellikle de Türkiye'yi Suriyeli sığınmacıları kendi topraklarında tutmaları konusunda mutlaka ikna etmeleri gerektiğini yazmış.

Elbet salt bunu düşünce bağlamında söylemişler ancak sadece düşünce olmaktan çıkartan kısmıysa, Putin'in Esad'a verdiği desteğin Mülteci akınının Türkiye'yi zorda bıraktığının da bilincinde olmaları işin tuzu-biberi olmuş.

Mülteci krizinin Merkel'i zorda bıraktığını fark edebilmişler ama asıl zorda olanın Türkiye olduğunu pek umursamamışlar.

Çünkü belirttikleri gibi Erdoğan ve hükümetinin ne kadar para ihtiyacı içinde olduğunu ve bunun fırsata dönüşebileceğini adete haykırmışlar.

Kendi anlayışımızla meal edersek, Erdoğan hükümetine parayı ver, dilediğin emri yerine getirsinler demek istemiş.

Bunu kafamdan uydurmuyorum elbet, Financial Times Avrupa Diplomatik Editörü Alex Barker’ın bir Yunan sitesinden alarak yayınladığı, Erdoğan ve üst düzey AB yetkilileri Jean Claude Juncker ve Donald Tusk arasında, 2015 Ekim ayında gerçekleşen mülteci krizi toplantısının notları yayınlanmıştı.





Bu gün AKP grup toplantısında konuşan Davutoğlu, tersine mi denk geldi yoksa Erdoğan'ın kendisini yok sayan aşağılamalarından mı bıktı bilinmez, Erdoğan'a gönderme yaparak "Herkes rakamları konuşurken ben Suriyeli kardeşlerime olan sevgimi konuştum" demesi ister istemez Erdoğan'ın mülteci krizi toplantısının notlarını akıllara getiriyor.


Yani diyen RTE, Yunanistan’a kriz sırasında 400 milyar avro verildi, bizde isterüüüüüüüük demiş. 

İyi de biri de çıkıp, "KaçAK Saray'ı kapat, terörist ve mülteci besleme, yabancı ajanları sınır dışı et, sen AB'ye borç ver, ne yalvarıp milletini rezil ediyorsun?" diyemiyor.

Adama derler ki; "böylesine korkak gönderme yapan adamı, bir zamanlar postacılıkla görevlendirilmiş gibi, çanta içinde paralar taşıyanı başbakan yaparken aklın neredeydi?"

Her neyse, aslında Financal Times 19 Kasım 2015 tarihinde, 
EU-Turkey refugee talks turn sour as Erdogan belittles Juncker  başlıklı yazısında, Erdoğan'ın Juncker'e Lüksemburg eski Başbakanı diye hitap edip, Lüksemburg'u Türkiye'nin bir şehri büyüklüğünde bir ülke şeklinde aşağıladığını ancak  Brüksel'in, Türkiye'den daha sıkı sınır kontrolü ve 2 milyon Suriyeli mülteciye Türkiye'de çalışma hakkı verilmesini istediğini söylemesiyle gerginlik tırmanmıştı.


Türkiye'nin başına bu adamları bela edenler, şimdi de bu adamlardan kurtulmanın yollarını arıyorlar.

Yakın çevresinin de bunun farkına vararak, için elinden geleni  yapmaya kalkışmışlardı.
 


İyi de, velev ki bunlar haklı çıkacak olsun,  46 raporluk birinin peşinde, "aman efendim ne emrettiniz, yaman efendim ne vahyettiniz" diye dolaşan birinden başbakan olur mu, millete vatana hayrı dokunur mu?

Efendimiz Hz. Tayyip şöyle buyurdu, şöyle demişti, dedi, dedi ki;...

Hz. Tayyip de oradan başlıyor, De ki, Ey Y-Cemaatin Halk Partisi, Ey genel müdür, Ey Bahçeli, Ey HDP;...

Bu ne yahu, , Davutoğlu Ilımlı-uyumlu Kur'an'ı mı yazıyor?
 


Yaşanan bu tiyatroyu vatandaş eden göremiyor?

Gerçi  tiyatronun ne olduğunu bilen vatandaş mı kaldı?

Sanatın içine tükürenlerin, heykele ucube dediğinde peşinden gidenlerin, Allahu Ekber nidalarıyla heykel kellesi kestikleri, komedi ve müzik programlarının yasaklandığı, eleştiri hakkını kullananların hain ilan edildiği, bilimin öcü olarak gösterildiği bir toplum, nasıl olsun da bunları fark edebilsin ki?

Ülkenin içine düştüğü pislik çukurundan yazık ki muhalefetin sanki hiç haberi yok ya da umurunda değil.

Yeni Cemaatin Halk Partisi olan Kılıçdaroğlu'mu durumun farkında olacak?

Hastaneden yeni çıkıp, camdan konuşmasını ancak öğrenen, bir ayağı çukurda Bahçeli'mi durumun farkında olacak?

Malum PKK'nın kayıkçısı olan HDP ve eş başkanı Demirtaş mı durumun farkında olacak?

Bu günkü TBMM'ye oy verip bel bağlayan halkımız bunları defedip, milli mutabakat altında bir hükümet kurulmasına fırsat vermedikçe, dindarlıktan başka özellik taşımayanları başından defetmedikçe asla sonumuz iyi olmayacaktır, bunu göremeyen halkların sonu elbet ki yakındır.

Putin'le aramızın bozulmasının ardında bir çok sır, perdelenmiş durumda.

Bunları saymak benim görevim değil, siyaset bilimcilerin görevidir.

Ancak ben her zaman söylediğim iki unsur üzerinde duruyorum.

1- Elimizde IŞİD'le Erdoğan ticaretinin belgesi var.

Erdoğan 3 Aralık 2015 tarihinde Ankara’da Türk-İş 22. Olağan Genel Kurulu’ndaki konuşmasında," IŞİD petrolünü Rus satranç ustası satıyor" dediğinden yaklaşık 23 gün sonra, Russia Today'e konuşan Şii Bedir Tugayı sözcüsü Kerim El Nuri'nin, “Elimizde fotoğraflar, Bilal Erdoğan'ın yorumları ve onun IŞİD yetkileriyle nerede buluştuğunu gösteren belgeler var. Bunlar üzerlerinde oynanmamış belgeler. Photoshop yok. Bu çekimlerin hepsi gerçek. Bunlar, IŞİD komutanlarının kendileri tarafından ortaya döküldü. Türkiye'nin IŞİD'le olan ilişkisi Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı devirmek için başlamıştı. Erdoğan, Irak'ta bir Sünni bölgesi yaratmak istiyor, bu, çok tehlikeli. Erdoğan, Irak'ın parçalara ayrılmasına katkı sunmak istiyor. Türk askerlerinin bu zamana kadar hâlâ Irak'tan çıkmamış olmasının nedeni de bu. Elimize geçen ses kayıtlarından birinde bir çete başı, bir çetenin tedavi için Türkiye’ye gönderilmesi gerektiğini söylüyor, IŞİD ve Türk tarafındakiler arasındaki görüşmelerin genelde Kürtçe, Türkmence ve İngilizce olarak yapılıyor, Arapçayı nadir olarak kullanıyorlar” dediğini unutmadık.

2- Batı işgaline kapı aralamak.

diyen biri, dünyanın neresinde siyaset yapabilir? 




Hangi halk, hangi aklını kullanan buna anlayış gösterir, pirim verebilir ki?

Sadece ve sadece dinle uyutulan kalabalıklar bu sözün anlamını kavramaktan acizdir.

Ancak ülkede sigara ve alkolü düşman gösterirseniz, dinin ne kadar büyük uyuşturucu olduğunun kimse farkına bile varamaz.

İş birlikçilik öylesine ayyuka çıkmış durumdadır ki, halkı kardeşlik masallarıyla gözlerinin içine baka baka kandırıyorlar ama kimse uyanamıyor.

Bu konunun detaylarını Davutoğlu, Anayasa değil işgal istiyor. "Şehir kardeş projesi" ihanetin diğer adı mı başlıklı yazımda yaylaşmıştım, dileyen oradan bakabilir.

Sonuç olarak kazı kehanetler artık gerçek çıkmaya başladığı ortada.

Benim gibi dinsiz (Deist) birinin, kehanetlere kadar gelmiş olması üzücü ama bir o kadar da ülkemin çaresizlik içinde kıvranışının getirdiği mecburiyet olsa gerek.

Belki halk uyanır, belki halka anlatamadığım şeyleri kahinler anlatabilir, ne malum?

Yeter ki halk uyansın, ister yapılmış kehanetle ister yapılan ihanetle, yeter ki gözünü açsın.



Daha evvel yazdığım, başlıklı yazıya ilave edilebilecek bazı bilgilerdir.

































Ne kadar ilginç değil mi?


Uyanmayan milletlerin, başına geleceklerden serzenişte bulunmaya da hakları yoktur, bu milletler tarihe bakın ki yok olup gitmişlerdir.

09.02.2016

A. Dursun




"Milliyet meselesi şahsî ve müşterek hürriyet meselesidir. Söz konusu hürriyet, sosyal ve uygar insan hürriyetidir" Gürbüz Tüfekçi, Atatürk’ün Düşünce Yapısı, s. 147.

"Bilmeli ki millî benliğini bilmeyen milletler başka milletlerin avıdır"
Gürbüz Tüfekçi, Atatürk’ün Düşünce Yapısı, s. 151

"Gerçi bize milliyetçi derler. Fakat biz öyle milliyetçileriz ki bizimle işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların bütün milliyetlerinin gereklerini tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz her halde bencil ve gururlu bir milliyetçilik değildir." Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c. I, s. 98.

"Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz. Ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa, o topluluğa dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur"  İlköğretim Mecmuası, c. IV, sayı: 61.

"Türk Milleti, millî hissi, dinî hisle değil, fakat insanî hisle yanyana düşünmekten zevk alır. Vicdanında, millî hissin şerefli yerini daima muhafaza etmekle övünür. Çünkü Türk milleti bilir ki bugün medeniyetin yolunda bağımsız ve fakat kendileriyle paralel yürüdüğü umum medenî milletlerle karşılıklı insanî ve medenî münasebet, elbette gelişmemize devam için lâzımdır. Ve yine malûmdur ki Türk milleti, her medenî millet gibi, mazinin bütün devirlerinde keşifleriyle, yeni buluşlarıyla medeniyet âlemine hizmet etmiş insanların, milletlerin kıymetini takdir ve hatıralarını hürmetle muhafaza eder. Türk milleti, insaniyet âleminin samimî bir ailesidir."  Afet İnan, Medenî Bilgiler ve Atatürk’ün El Yazıları, s. 369-370.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder