Dünkü Financial Times'ta, Merkel ve AB liderlerinin özellikle
de Türkiye'yi Suriyeli sığınmacıları kendi topraklarında tutmaları konusunda
mutlaka ikna etmeleri gerektiğini yazmış.
Elbet salt bunu düşünce bağlamında söylemişler ancak sadece
düşünce olmaktan çıkartan kısmıysa, Putin'in Esad'a verdiği desteğin Mülteci
akınının Türkiye'yi zorda bıraktığının da bilincinde olmaları işin tuzu-biberi
olmuş.
Mülteci krizinin Merkel'i zorda bıraktığını fark edebilmişler
ama asıl zorda olanın Türkiye olduğunu pek umursamamışlar.
Çünkü belirttikleri gibi Erdoğan ve hükümetinin ne kadar
para ihtiyacı içinde olduğunu ve bunun fırsata dönüşebileceğini adete
haykırmışlar.
Kendi anlayışımızla meal edersek, Erdoğan hükümetine parayı
ver, dilediğin emri yerine getirsinler demek istemiş.
Bu gün AKP grup toplantısında konuşan Davutoğlu, tersine mi denk geldi yoksa Erdoğan'ın kendisini yok sayan aşağılamalarından mı bıktı bilinmez, Erdoğan'a gönderme yaparak "Herkes rakamları konuşurken ben Suriyeli kardeşlerime olan sevgimi konuştum" demesi ister istemez Erdoğan'ın mülteci krizi toplantısının notlarını akıllara getiriyor.
İyi de biri de çıkıp, "KaçAK Saray'ı kapat, terörist ve mülteci besleme, yabancı ajanları sınır dışı et, sen AB'ye borç ver, ne yalvarıp milletini rezil ediyorsun?" diyemiyor.
Adama
derler ki; "böylesine korkak gönderme yapan adamı, bir zamanlar
postacılıkla görevlendirilmiş gibi, çanta içinde paralar taşıyanı başbakan
yaparken aklın neredeydi?"
Her neyse, aslında Financal
Times 19 Kasım 2015 tarihinde,
EU-Turkey refugee talks turn sour as Erdogan
belittles Juncker başlıklı yazısında, Erdoğan'ın Juncker'e Lüksemburg eski Başbakanı diye hitap edip, Lüksemburg'u Türkiye'nin bir şehri büyüklüğünde bir ülke şeklinde aşağıladığını ancak Brüksel'in, Türkiye'den daha sıkı sınır kontrolü ve 2 milyon Suriyeli mülteciye Türkiye'de çalışma hakkı verilmesini istediğini söylemesiyle gerginlik tırmanmıştı.
Türkiye'nin başına bu adamları bela edenler, şimdi de bu
adamlardan kurtulmanın yollarını arıyorlar.
Yakın çevresinin de bunun farkına vararak, 46 raporu aldırmak
için elinden geleni yapmaya
kalkışmışlardı.
İyi de, velev ki bunlar haklı çıkacak olsun, 46 raporluk birinin peşinde, "aman efendim ne
emrettiniz, yaman efendim ne vahyettiniz" diye dolaşan birinden başbakan olur
mu, millete vatana hayrı dokunur mu?
Efendimiz Hz. Tayyip şöyle buyurdu, şöyle demişti, dedi, dedi
ki;...
Hz. Tayyip de oradan başlıyor, De ki, Ey Y-Cemaatin Halk
Partisi, Ey genel müdür, Ey Bahçeli, Ey HDP;...
Bu ne yahu, yeni Allah vahyediyor, Davutoğlu Ilımlı-uyumlu Kur'an'ı
mı yazıyor?
Yaşanan bu tiyatroyu vatandaş eden göremiyor?
Gerçi tiyatronun ne
olduğunu bilen vatandaş mı kaldı?
Sanatın içine tükürenlerin, heykele ucube dediğinde peşinden
gidenlerin, Allahu Ekber nidalarıyla heykel kellesi kestikleri, komedi ve müzik
programlarının yasaklandığı, eleştiri hakkını kullananların hain ilan edildiği,
bilimin öcü olarak gösterildiği bir toplum, nasıl olsun da bunları fark
edebilsin ki?
Ülkenin içine düştüğü pislik çukurundan yazık ki muhalefetin
sanki hiç haberi yok ya da umurunda değil.
Yeni Cemaatin Halk Partisi olan Kılıçdaroğlu'mu durumun
farkında olacak?
Hastaneden yeni çıkıp, camdan konuşmasını ancak öğrenen, bir
ayağı çukurda Bahçeli'mi durumun farkında olacak?
Malum PKK'nın kayıkçısı olan HDP ve eş başkanı Demirtaş mı durumun
farkında olacak?
Bu günkü TBMM'ye oy verip bel bağlayan halkımız bunları
defedip, milli mutabakat altında bir hükümet kurulmasına fırsat vermedikçe,
dindarlıktan başka özellik taşımayanları başından defetmedikçe asla sonumuz iyi
olmayacaktır, bunu göremeyen halkların sonu elbet ki yakındır.
Putin'le aramızın bozulmasının ardında bir çok sır, perdelenmiş
durumda.
Bunları saymak benim görevim değil, siyaset bilimcilerin
görevidir.
Ancak ben her zaman söylediğim iki unsur üzerinde duruyorum.
1- Elimizde IŞİD'le Erdoğan ticaretinin belgesi var.
Erdoğan 3 Aralık 2015 tarihinde Ankara’da Türk-İş 22. Olağan
Genel Kurulu’ndaki konuşmasında," IŞİD petrolünü Rus satranç ustası
satıyor" dediğinden yaklaşık 23 gün sonra, Russia Today'e konuşan Şii
Bedir Tugayı sözcüsü Kerim El Nuri'nin, “Elimizde fotoğraflar, Bilal Erdoğan'ın
yorumları ve onun IŞİD yetkileriyle nerede buluştuğunu gösteren belgeler var.
Bunlar üzerlerinde oynanmamış belgeler. Photoshop yok. Bu çekimlerin hepsi
gerçek. Bunlar, IŞİD komutanlarının kendileri tarafından ortaya döküldü. Türkiye'nin
IŞİD'le olan ilişkisi Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı devirmek için
başlamıştı. Erdoğan, Irak'ta bir Sünni bölgesi yaratmak istiyor, bu, çok
tehlikeli. Erdoğan, Irak'ın parçalara ayrılmasına katkı sunmak istiyor. Türk
askerlerinin bu zamana kadar hâlâ Irak'tan çıkmamış olmasının nedeni de bu. Elimize
geçen ses kayıtlarından birinde bir çete başı, bir çetenin tedavi için
Türkiye’ye gönderilmesi gerektiğini söylüyor, IŞİD ve Türk tarafındakiler
arasındaki görüşmelerin genelde Kürtçe, Türkmence ve İngilizce olarak yapılıyor,
Arapçayı nadir olarak kullanıyorlar” dediğini unutmadık.
2- Batı işgaline kapı aralamak.
Ülkemi pazarlamakla görevliyim diyen biri, dünyanın neresinde
siyaset yapabilir?
Hangi
halk, hangi aklını kullanan buna anlayış gösterir, pirim verebilir ki?
Sadece
ve sadece dinle uyutulan kalabalıklar bu sözün anlamını kavramaktan acizdir.
Ancak
ülkede sigara ve alkolü düşman gösterirseniz, dinin ne kadar büyük uyuşturucu
olduğunun kimse farkına bile varamaz.
İş
birlikçilik öylesine ayyuka çıkmış durumdadır ki, halkı kardeşlik masallarıyla
gözlerinin içine baka baka kandırıyorlar ama kimse uyanamıyor.
Bu
konunun detaylarını Davutoğlu,
Anayasa değil işgal istiyor. "Şehir kardeş projesi" ihanetin diğer
adı mı başlıklı yazımda yaylaşmıştım, dileyen oradan bakabilir.
Sonuç olarak kazı kehanetler artık gerçek çıkmaya başladığı
ortada.
Benim gibi dinsiz (Deist) birinin, kehanetlere kadar gelmiş
olması üzücü ama bir o kadar da ülkemin çaresizlik içinde kıvranışının
getirdiği mecburiyet olsa gerek.
Belki halk uyanır, belki halka anlatamadığım şeyleri
kahinler anlatabilir, ne malum?
Yeter ki halk uyansın, ister yapılmış kehanetle ister
yapılan ihanetle, yeter ki gözünü açsın.
Daha evvel yazdığım, Her 8 kişiden 7'si ölecek, efendisine hizmet etmeyen iktidardan gidecek başlıklı yazıya ilave edilebilecek bazı bilgilerdir.
Ne kadar ilginç değil mi?
Uyanmayan milletlerin, başına geleceklerden serzenişte bulunmaya da hakları yoktur, bu milletler tarihe bakın ki yok olup gitmişlerdir.
09.02.2016
A. Dursun
"Milliyet meselesi şahsî ve müşterek hürriyet meselesidir.
Söz konusu hürriyet, sosyal ve uygar insan hürriyetidir" Gürbüz Tüfekçi,
Atatürk’ün Düşünce Yapısı, s. 147.
"Bilmeli ki millî benliğini bilmeyen milletler başka
milletlerin avıdır"
Gürbüz Tüfekçi, Atatürk’ün Düşünce Yapısı, s. 151
"Gerçi bize milliyetçi derler. Fakat biz öyle milliyetçileriz
ki bizimle işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların
bütün milliyetlerinin gereklerini tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz her halde
bencil ve gururlu bir milliyetçilik değildir." Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri,
c. I, s. 98.
"Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz. Ve Türk
milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun
fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa, o topluluğa dayanan Cumhuriyet
de o kadar kuvvetli olur" İlköğretim
Mecmuası, c. IV, sayı: 61.
"Türk Milleti, millî hissi, dinî hisle değil, fakat insanî
hisle yanyana düşünmekten zevk alır. Vicdanında, millî hissin şerefli yerini
daima muhafaza etmekle övünür. Çünkü Türk milleti bilir ki bugün medeniyetin
yolunda bağımsız ve fakat kendileriyle paralel yürüdüğü umum medenî milletlerle
karşılıklı insanî ve medenî münasebet, elbette gelişmemize devam için lâzımdır.
Ve yine malûmdur ki Türk milleti, her medenî millet gibi, mazinin bütün
devirlerinde keşifleriyle, yeni buluşlarıyla medeniyet âlemine hizmet etmiş
insanların, milletlerin kıymetini takdir ve hatıralarını hürmetle muhafaza
eder. Türk milleti, insaniyet âleminin samimî bir ailesidir." Afet İnan, Medenî Bilgiler ve Atatürk’ün El
Yazıları, s. 369-370.











Hiç yorum yok:
Yorum Gönder