Ya aklını kullanacaksın ya dinini, hem akıllı hem dindar olunmaz. Ahmet Dursun
Use either your rational mind, or your faith; because faith and common sense contradict each other.
9 Şubat 2016 Salı
İslami Stockholm sendromu, Rabbim çok şükür kardeşim şehit oldu.
Yeni bir "Stockholm sendromu" türü,
literatüre geçti. İslami Stockholm sendromu...
Üzüntüden mi, gerçekten sözlerindeki gibi bir
sevinç, şükür içten mi geldi elbet bilemeyiz. Sonucunda bir inançtır, ben dahil bazılarına
gaip gelse dahi sonunda bir inançtır. Öyle inanıyorsa diyecek bir şey yok ama... Ya inanarak değil de başka gerekçelerle bunu
söylediyse? Nitekim Erdoğan daha bu gün sigarayla ilgili
konuşurken, mahalle baskısından söz etmişti. Burada gerekçe üretecek değilim, her şeyi
düşünebilirsiniz ancak ben düşüncemi kendime saklıyorum. Herkes dilediğine nasıl ki inanma özgürlüğüne
sahipse, dilediğini düşünme özgürlüğüne de sahiptir. Tek şey söyleyebilirim, bunun uzmanpsikyatırlarca ve sosyologlarca araştırılması
şarttır. Bu konuda yapabileceğim tek yorum, yeni bir
"Stockholm sendromu" türünün artık literatüre girdiğidir. Adına ne denirse densin bende adı, "İslami Stockholm sendromu" olmalıdır. Aşağıda eski bir yazımı sunacağım.
Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde silahlı saldırı sonucu şehit
olan polis memuru Abdulkadir Oğuz’un cenazesini evin önünde bekleyen şehidin
ablası, “Rabbim çok şükür kardeşim şehit oldu, en
güzel mertebeye erdi” diyerek gözyaşı döktü.
Şanlıurfa, Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde bir alışveriş merkezinden
çıkarken teröristler tarafından uğradığı silahlı saldırı sonucu şehit olan
polis memuru Abdulkadir Oğuz’un cenazesini bekliyor.
Bu olay tıpkı Emine Erdoğan'ın, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın
düzenlediği törende, PKK saldırılarında hayatını kaybeden güvenlik
görevlilerinin aileleriyle bayramlaşırken “Sizler Kurban
Bayramı’nı çoktan idrak ettiniz” demesi gibi olmuş.
Yani malum kılavuz olgusu ya da son zamanların moda
deyimiyle, "Stockholm sendromu" yaşanmış.
Bir dönem Abdullah Öcalan'ın sağ kolu olan Şemdin Sakık, cezaevinden yeni bir makale yazdı. Kürtleri "İslam'la Kandırdık" İddiaya bakın. Doğru/yanlış olduğunun öneminden daha fazla ANF'nin bu haberini gündem yapan sitelerin adı dikkat çekici.
Biri islamigundem, diğeri kızılyıldız. Yani 1980 öncesi tabirle söyleyecek olursak biri yeşil komünist, diğeri kızıl komünist. (Teşbihte hata olmazmış diyerek.)
Bakalım
yeşil ve kızıl dostluğuna. Hani sürekli söylüyorum ya PKK - İslam
kardeşliği ya da Etnik milliyetçilik - Ümmetçilik dostluğu diye.
Ekte de yazıda geçen HPG hakkında bilgi ve pdf sunacağım ki ne demek olduğu hakkında kafalarımız fazla karışmasın.
Fransa
Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy "Nükleer tehdit İran'dan gelir. Biz
kediye kedi deriz Fransa'da. Bunu söylesek de oradan gelir söylemesek de
oradan gelir" açıklaması yapmıştı.
Erdoğan Sarkozy'nin bu sözlerine de cevap verdi: "Bilmiyorum,
Sayın Sarkozy'nin dediğinden siz ne anladınız? Biz de kediye kedi
deriz. Ama burada öyle bir hedef ortaya konulmadığına göre, o sadece
kendi hafıza kaydı içerisinde olan neyse onları açıklıyor. Kusura
bakmasın, biz öyle bir şey düşünmedik.
Öyle bir şey
düşünmüyoruz. Bizim gündemimizde kaldı ki böyle bir şey yok. Ülkemizde
bir defa böyle bir konuşlanma olacak mı olmayacak mı bir defa bu belli
değil. Böyle bir şey söz konusu değil. Böyle bir hedef de ortada
olmadığına göre, Sayın Sarkozy'nin kendisi böyle bir yorumda bulunuyor.
Kendi şahsını bağlar." 09 Şubat 2016 A. Dursun
KUR'AN: A'RAF
SURESİ: 179 Yemin olsun ki, biz, cehennem için, cinlerden ve
insanlardan, birçok kişiye vücut verdik/birçoğunu döllendirip yaydık.
Kalpleri var bunların, onlarla anlamazlar; gözleri var bunların, onlarla
görmezler; kulakları var bunların, onlarla işitmezler. Davarlar gibidir
bunlar. Belki daha da şaşkın. Gafillerin ta kendileridir bunlar.
İNCİL: Pavlus'tan
ROMALILAR'"A MEKTUP: Rom.1: 19 Çünkü Tanrı"ya ilişkin bilinen ne
varsa, gözlerinin önündedir; Tanrı hepsini gözlerinin önüne sermiştir.
ZEBUR: 115. Mezmur(Mez.135:13-20): Mez.115: 5 Ağızları var, konuşmazlar, Gözleri var, görmezler.
TEVRAT: MEZMURLAR (ZEBUR) DEVAMI : Mez.135: 16 Ağızları var, konuşmazlar, Gözleri var, görmezler.
Boşuna mı söylüyorum, ya aklını ya dinini kullanacaksın diye?
İskenderun'da denizde boğulan kuran kursu öğrencisinin babası:
İskenderun’da
denizde boğulan 6 Kur'an kursu öğrencisinden 5'inin cenazeleri toprağa
verildi. Çocuklardan Mehmet Bilgin’in babası, kimseden şikayetçi
olmadıklarını belirterek “Oğlumun şehit olduğuna inanıyoruz" dedi.
Gaziantep
ve Şanlıurfa'ya düzenlenen gezinin ardından geldikleri İskenderun'a
bağlı Karaağaç'ta denizde boğulan Eyyüp Can Seher (16), Ramazan Duran
Güven (17) için İskenderun'da, Mehmet Bilgin (16) için Antakya'nın
Ovakent beldesinde, Ömer Faruk Kurter için Kırıkhan'da, Mustafa Kul için
Altınözü ilçesinin Mayadalı köyünde cenaze töreni düzenlendi.
İskenderun
Devlet Hastanesi'nin morgundan alınan Eyyüp Can Seher ve Ramazan Duran
Güven'in cenazeleri, İskenderun Kaptan Mehmet Paşa Camisi'ne getirildi.
Kılınan
cenaze namazının ardından Seher'in cenazesi Çankaya Mezarlığı'nda,
Güven'in cenazesi Azgınlık Mezarlığı'nda toprağa verildi.
Törene,
Seher ve Güven'in ailesi ve yakınlarının yanı sıra AK Parti Hatay
Milletvekili Orhan Karasayar, Kaymakam Ali İhsan Su, Belediye Başkanı
Yusuf Civelek ile vatandaşlar katıldı.
‘KİMSEDEN ŞİKAYETÇİ DEĞİLİZ, OĞLUM ŞEHİT OLDU’ AK
Parti milletvekilleri Orhan Karasayar ve Hacı Bayram Türkoğlu, merkeze
bağlı Ovakent beldesinde düzenlenen törenin ardından cenazesi toprağa
verilen Mehmet Bilgin'in (16) evine taziye ziyaretinde bulundu.
Mehmet
Bilgin'in 38 yaşındaki babası Abdullah Bilgin, kimseden şikayetçi
olmadıklarını, oğlunun şehit olduğuna inandığını söyledi.
Oğlunun
ilköğretimi bitirdikten sonra kendi isteğiyle yaklaşık 1 yıldır
Kırıkhan Yatılı Kur'an kursunda kaldığını belirten Bilgin, ''Okuluna
devam etmesini istememize rağmen oğlum hafızlık eğitimini sürdürmek
istedi. 1 yıldır kursa devam ediyor, hafızlık grubuna yeni dahil olmuştu
ama nasip değilmiş. Oğlumun şehit olduğuna inanıyoruz'' diye konuştu.
KURS ARKADAŞLARINDAN VEDA Karaağaç
beldesinde denize girdikten sonra kaybolan, Sahil Güvenlik
Komutanlığı'nın çalışmasıyla bulunan Ömer Faruk Kurter (22) için de
Kırıkhan ilçesi Merkez Ulu Cami'nde cenaze namazı kılındı. Kurter'in
cenazesi, namaz kılınmasının ardından Yeni Mezarlık'ta toprağa verildi.
Cenaze
törenine Kurter'in ailesi ve yakınlarının yanı sıra AK Parti Hatay
Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu, Kaymakam Fecri Fikret Çelik, Belediye
Başkanı Murat Sakman ile Kurter'in Kur'an kursundan arkadaşları
katıldı.
İzzet Zorba'nın cenazesinin Yayladağı ilçesinde ikindi
namazını müteakip kılınacak cenaze namazının ardından toprağa verileceği
öğrenildi. 21 Mayıs 2012
Bebek katili Öcalan'ın sağ kolu Şemdin Sakık'tan
"Kürtleri İslam’la kandırdık" itirafı.
Abdullah Öcalan’ın sağ kolu olan Şemdin Sakık’tan. Yattığı
Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nden gönderdiği ‘görüldü’ mühürlü mektup,
bölge halkını kandırmak için dine sarılan PKK’nın kirli oyununu anlatıyor. Bir
de Demokratik Toplum Partisi’nin 22 Temmuz seçimlerinde AK Parti’ye kaptırdığı muhafazakâr
tabanını geri kazanmak için geliştirdiği din açılımını yorumlayarak imamlı
mitinglere, türbanlı kızların boy gösterdiği grup toplantılarına ışık tutuyor.
DTP‘li kadınlar türban takacak, DTP‘li erkekler camiden
çıkmayacak
Bordo bereliler tarafından Kuzey Irak’ta yakalanana kadar
Parmaksız Zeki kod adıyla PKK’nın üst düzey yöneticiliğini yapan Şemdin Sakık,
şimdilerde Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nde cezasını çekiyor. Terörisbaşı
Abdullah Öcalan’ın sağ kolu olarak bilinen Şemdin Sakık, kuruluşundan günümüze
kadar terör örgütü PKK’nın iç yapısını en iyi bilenlerden. Bu nedenle terör
örgütündeki geçmişine dair anlattıkları, itirafları büyük önem taşıyor.
Cezaevinden ara ara gönderdiği mektuplar da öyle. Bunlardan biri de Mektup
Okuma Komisyonu tarafından ‘görüldü’ mührünü taşıyan 12.06.2008 tarihli olanı.
Bu mektubunda, terör estirdikleri bölgede yaşayan halka kendilerini kabul
ettirebilmek için din üzerinden nasıl bir oyun tezgâhladıklarını ve bu
kandırmacada ne kadar başarılı olduklarını açık açık anlatıyor. Altı sayfalık
mektubunun girişinde öncelikle terör örgütü PKK-din ilişkisinin gerçek yüzünü şu
sözlerle anlatıyor: “İdeolojisini tüm din ve mezheplere karşıtlık eksenine
oturttu. Direkt veya dolaylı olarak dinle ilişkide olan her insan ve topluluğa
gerici ve yobaz sıfatı yakıştırdı. Gerek kendi içinde, gerek başka sahalarda
olsun dinin bütün ilke ve motiflerine karşı görülmemiş bir savaş verdi.” Bu
açıklamanın hemen ardından 1989 yılında Şırnak’tan 25 kişilik terörist grubuyla
geçtikleri Diyarbakır’da bölge halkını dindar görünüme bürünüp nasıl
kandırdıklarını anlatıyor.
Lice-Kulp-Genç üçgenindeki dağlık arazide üslenen
teröristler için arazi her açıdan elverişli olsa da köylülerin kendilerine uzak
duruşu sorun olmuş. Sakık, ilk günlerde karşılaştıkları tavrı şöyle aktarıyor:
“Yöre sakinlerinin kapıları bize kapalıydı. Her gece bir parça ekmek almak için
on kapı çalmak zorunda kalıyorduk. Dahası bazı köylüler, bizi gördükleri gibi
kaçıyor, kendilerini eve kilitliyorlardı.” Köylülerin bu tutumunu değiştirmek
için akşam vakti köye inip, köylüleri bir eve toplayarak onlara Kürtlüklerini,
Kürdistan’ı kurmak için mücadele verdiklerini anlatmak ve gönüllerini kazanmak
üzere plan yapmışlar. “Planı uyguladık ama evdeki hesap çarşıya uymadı.” diyor
Sakık. Köylülerin tavrını şöyle anlatıyor: “Köye her girişimizde bizi fark eden
köylüler sağa sola kaçışıyor, kadınlar ve çocuklar ise ışıklarını söndürüp
evlerine çekiliyorlardı. Bir araya getirmeyi başardığımız köylüler ise ya
konuşmalarımızı dinlemiyor ya da söylediğimiz sözler hiç ama hiç etkili
olmuyordu. Ne kadar dil döküyorsak da bu insanları ikna edemiyorduk, kapılarını
açtıramıyorduk, yardımlarını alamıyorduk.”
Akşam toplantılarıyla köylüyü ikna etme planı suya düşen
Sakık, “Ne olursa olsun bir şeyler yapmalıydım, aksi takdirde sadece araziye
dayanarak kendimi yaşatamazdım.” diyor. Sakık, uzun süre insanların neden
kendilerinden kaçtığını araştırmış. Dağda bulduğu çobana, yoldan geçen yolcuya
‘Neden bizden kaçıyorsunuz?’ diye sormuş. Sorusuna aldığı çarpıcı cevabı ise
şöyle özetliyor mektubunda: “Dediklerine göre siz dinsizmişsiniz, aranızda
sünnet olmayanlarınız bile varmış. Bazılarınız Ermeni’ymiş. Siz
komünistmişsiniz, aile-namus menfuru (mefhumu demek istiyor) tanımıyormuşsunuz.
Devlet kurmanız halinde Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında olduğu gibi camileri
yıkacak ya da ahırlara dönüştürecekmişsiniz, imamları öldürecekmişsiniz, ezanın
okunmasını yasaklayacakmışsınız.” Bu cevabın ardından “Din toplumu uyuşturan
bir afyondur, türündeki sosyalist ilkeyi, ateistliğimi ve örgüt yöneticilerinin
olası tepkilerini bir kenara bırakıp...” şeklinde ifade ettiği düşüncesinden
hareketle “Köylerde mevlit okutmaya karar verdim.” diyor. Hemen işe koyulmuş ve
grubundaki Cizreli bir genci yanına çağırarak ona din bilgisini sormuş. Çünkü
bu terörist, dağa çıkmadan önce din eğitimi almış. Hatta terörist arkadaşları
ona Mele (hoca, imam) Fikret diye hitap ediyormuş. Fikret kod adlı terörist,
Kur’an-ı Kerim’i bitirdiğini, mevlit okuyabildiğini söyleyince onu hemen
Kur’an-ı Kerim ve mevlit edinmesi için bir köye göndermiş. Ertesi gece planı
uygulamaya koymuşlar. Bir mezraya inip ‘Birkaç gün önce Kartepe’de ölen iki
arkadaş için mevlit vermeye geldik.’ diyerek köylüleri toplamışlar. “Bu
açıklama onları hem şaşırttı hem de anında yumuşattı. Anında mevlit okutmamız
için gerekli ortamı hazırladılar ve gerekli kolaylıkları gösterdiler.” diyor
Sakık. İlk mevlitlerine az sayıda kişi katılmış olsa da ikinci gece indikleri
komşu mezranın sakinlerini toparlamakta hiç zorluk çekmemişler. Derken
bölgedeki bütün yerleşim alanlarında mevlit okutmuşlar. Bu kirli planının
sonucunu ise şöyle anlatıyor Sakık: “Verdiğimiz mevlitler yöre halkını öylesine
olumlu etkiledi ki daha önceleri bizi gördükleri yerde saklanacak delik arayan
köylüler, izimizi takip ederek barındığımız yere gelmeye, Mele Fikret
arkadaşımızdan ölüleri için hutbe okumasını istemeye başladılar. Talep o kadar
yoğunlaştı ki keşke iki üç mele arkadaşım daha olsaydı diyesim geldi.”
DTP'LİLER CAMİLERDE ÖRGÜTLENECEK
Şemdin Sakık’ın ateizmi ya da Zerdüşt dinini benimseyen
terör örgütü PKK’nın muhafazakâr bölge halkına karşı kendilerini nasıl dindar
Müslüman gösterdiklerini anlattığı mektubu, ‘DTP’nin Din Açılımı Üzerine’
başlığını taşıyor. 22 Temmuz 2007 milletvekili genel seçimlerinde AK Parti
karşısında oylarının büyük kısmını kaybeden DTP’nin son dönemde tabanını geri
kazanmak için dinî açılım içine girdiği biliniyor. Seçim sonrası Marksist
yapılı DTP’nin Sünni ve Şafii tabanı yansıtmadığı konuşulmuştu günlerce. Hatta
o dönemde partinin eşbaşkanlığını yürüten Aysel Tuğluk, bir röportajında
‘Muhafazakâr tencereye (tabana), elit kapağın (DTP) uymadığı benzetmesine
katılıyor musunuz?’ sorusuna şu cevabı vermişti: ‘Oturmuyor tabii ki. Yaşam
olarak, tarz olarak uymuyoruz.’ Bu, uçurumun farkına varan DTP, muhafazakâr
tabanı kazanmak için dinî öğeleri kullanmaya başladı. Düzenlenen mitinglerde elinde
Kur’an-ı Kerim taşıyan imamlar, açılan Bediüzzaman Said-i Nursi posterleri,
Meclis’teki grup toplantılarına katılan başörtülü kızlar sadece birkaç örnek.
Şemdin Sakık da mektubunda bu duruma dikkat çekiyor ve DTP’nin önümüzdeki
dönemde din üzerinden nasıl bir politika izleyeceğini şu çarpıcı ifadelerle
anlatıyor: “Önümüzdeki yıllarda DTP’li kadınların yarı yarıya türban
taktıklarını görürseniz hiç şaşırmayın. DTP’li erkeklerin yoğun biçimde
camilere girip çıktıklarını, bir de camilerde örgütlendiklerini göreceğiz.
Gelişmeleri geriden takip eden Öcalan bile tebaasından camilerin toplanma ve
örgütlenme alanları olarak kullanılmasını istemeye başladı bile.”
BÖLÜCÜLERİN DİNİ ÖNDERİ ZERDÜŞT
Fırat Haber Ajansı, 2006 yılında Türkiye, İran ve Irak’taki
300 PKK’lı teröristin katıldığı bir anket yapmıştı. Ülkede Özgür Gündem
Gazetesi’nin sonuçlarını yayımladığı ankette öyle bir soru vardı ki sonuçları
teröristlerin din oyununu belgeliyordu adeta. ‘En çok beğendiğiniz dinî önder
kim?’ sorusu yöneltilen teröristlerin en beğendiği dinî önder Mecusilik olarak
da bilinen dinin kurucusu Zerdüşt’tü. Anket sonuçları şöyle:
Zerdüşt % 34
Hz. İsa % 34
Mani % 11
Hz. Muhammed % 10
Hz. Musa % 7
Hz. İbrahim % 4
"PKK ARTIK ETNİK KÖKENİ DEĞİL, İSLAM'I ÖNE
ÇIKARIYOR"
İslam dininin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşayan
Kürt kökenli vatandaşlarımızın hayat biçimi üzerindeki etkisi ve önemini analiz
eden ‘Puşi ve Sarık, İslam Kürt Sorununu Çözer mi?’ kitabının yazarı Nevzat
Çiçek, yakın dönemde yaptığı araştırmalar ışığında konuyla ilgili şu
değerlendirmeyi yapıyor: “Kurulduğunda etnik kökeni vurgulamasına rağmen artık
İslam’ı öne çıkarması gerektiğini düşünen bir PKK ile karşı karşıyayız. PKK’nın
Kürt-İslam sentezine gideceğini düşünmüyorum, ama o da dine aykırı şeyler
söylememe hassasiyetini sergilemeye başladı. Eskiden din konusunda çok rahattı.
Sosyalist dünya görüşünün yoğurduğu bir gençlik hareketinin psikolojisiyle
davranıyordu ama şimdi dini daha çok dikkate alıyor. Dinin afyon olduğunu
söyleyen terminolojiyi kullanmıyor. Bu arada, bölgedeki dinî liderler de Kürt
kimliğini ön plana çıkaran söylemleri artık reddetmiyorlar.” Zaman / Pazar
Keyfi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder