14 Şubat 2016 Pazar

Kiralık başbakan kiralık işçiyi sever.

Kiralık nedir?

TDK şöyle tanımlıyor.

Bir konutun, bir mülkün veya taşıt gibi herhangi bir şeyin belli bir bedel karşılığında, bir süre için sahibi tarafından başkasına verilmesi, icar.



Kira, kiracı, kiralama, kiraya verme gibi kavramlar Türk Hukuk sisteminde, 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun, genellemesiyle 6010 sayılı Türk Borçlar Kanununu,  özelleşmesiyle de 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanunlarda geçen kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır.


Bizim hukuk sitemi, canı değil malı koruyan sistem olduğu için belki emtia olmak çok daha yararlı olacaktır, o da ayrı.
 



Hepsinde de TDK'nın ifade ettiği gibi mülkiyetini elinde tutanlardan, bir maldan bahsetmekle beraber, sahibi tarafından başkasına ücret karşılığı verilmesi esasına dayanır.

Öyleyse kira kavramında iki ana unsurdan biri malın varlığı, diğeri para karşılığı belirli süre karşılığı başkasına verilmesini içerir.

Özetle içeriğinde, sahibi olunan ve işe yaramaz durumda bulunan (atıl) şeyi geçici olarak, ücret karşılığı sahiplendirmek kavramlarını barındırıyor olmalıdır.

Başka ifadeyle bir sahip ve sahibin işe yaramaz malı (emtia) olması gerek.

Peki sahip kimdir, mal kimdir?

İşçinin mal olarak görülmesi ayrı bir hukuki ve ahlaki sorun teşkil ettiği kadar, dini sorun da teşkil etmektedir.

Çünkü işçi hakları içinde sayabileceğimiz grev , toplu sözleşme, kıdem ve ihbar  tazminatı,  yıllık izin, sendikal hak gibi kavramlar barındırmaz.

Durum böyle olunca da burada iş-işçi ilişkisinden söz edilmesi sadece bir komedi ve Aldatma kandırma Partizanlığından başka anlam ifade etmez olur.

Gerçi Sayın Davutoğlu için bu sorun teşkil edemez.

Çünkü Sayın Davutoğlu, Sayın Erdoğan'ın hemen her dediğini onaylamakta, adeta Erdoğan'ın sanki Davutoğlu'nun en hafif tabiriyle ev sahibiymiş gibi davranmasına aldırış etmemektedir.

Nitekim, Sayın Erdoğan nerede ne konuşmuşsa Davutoğlu aynen onayladığını söylemiş, neredeyse Sayın Erdoğan'ın aklından bile geçirmeye kalktığı düşüncelerini okurmuş gibi, meydanlarda Sayın Cumhurbaşkanımız da böyle düşünmektedir diyerek, niyet okuyuculuğuna kadar gidebilmektedir.

Nitekim 21 Eylül 2015 akşamı Show TV'deki konuşmasında, "... herkes de bilir ki bu anlamda Cumhurbaşkanımızın geçen sene görevi devrederken ifade ettiği, Emanetçi bir başbakan istemiyorum, güçlü bir cumhurbaşkanı, güçlü bir başbakan, onun da benim de o anlamda iddialar taşıyan ve ortak vizyon içinde güçlü iddialar barındıran bir müktesebatımız var tabiri caizse..." diyordu.
 



Psikolojik analizine girmeye kalkarsanız, tabiri caizse demesinin altında yatan neden, "ağzımdan böyle bir laf çıkarttım ama kusura bakma, demek zorunda bırakıldım" anlamı ifade eder.

Aksi halde neden tabiri caizse densin, doğrudan emanetçi falan değilim, başka anlamı da yok bunun diyebilirdi.

Psikolojide bir kabul vardır, bir şeyi söylemek için illa ki doğrudan söylemenize gerek yoktur, bir şey hakkında olumsuz düşünüyorsanız olumluyu değillemeyle ifade edersiniz, ortaya doğrudan olumsuz anlamı çıkar. 
 
Metin Akpınar bu kavramı, " söylemeyi bilirsen her şey söylenir" şeklinde çok güzel ifade etmişti.

 


Davutoğlu sonraki konuşmasında şöyle devam ediyordu.

"Cumhurbaşkanımız da benim yönlendirmeyle hareket eden bir devlet adamı olmayacağımı en iyi kendisi bilir. Bunu da zaten talep etmedi, etmez. Bizim ilişkimiz de buna izin vermez, müktesebatımız da, hedeflerimiz var. Nefsimizi bunların önüne koymadan en doğru yolu bulmaya çalışırız. Son derece gereksiz tartışmaları görüyorum, o olay öyle cereyan etmiyor, nasıl böyle yansıyor diyorum. Nasıl bana şu özellikleri yakıştırabilir diyorum, bazen de açıkçası sitem ediyorum. Çok ciddi bir psikolojik yük de oluşturuyor. Bizim, böyle küçük hesaplaşmalar içinde olacağımızı kimse düşünmesin" diyordu.

Görüleceği üzere aslında böyle bir olay var ama yalanlama ihtiyacı, aynı zamanda örtülü bir meydan okuma ihtiyacı da duyduğunu, "o olay öyle cereyan etmiyor, nasıl böyle yansıyor diyorum" ifadelerinden anlıyoruz.

Daha sonrasında, "böyle küçük hesaplaşmalar içinde olacağımızı kimse düşünmesin" diyerek böyle bir olayın yok olmadığını ama bunların kendisi için küçük sorunlar olduğunu adeta itiraf etmektedir.

Aslında bunu kendisi hiç saklamadı başlıklı yazımda bunun örneğini kendi ifadeleriyle vermiştim.



Daha sonra, Davutoğlu "Rus uçağını vurun" derken, aslında Erdoğan'ı mı vuruyordu başlığında da bunun örneğini sergilediği ortaya çıkıyordu.

Belki de, , "o olay öyle cereyan etmiyor, nasıl böyle yansıyor diyorum" dediği ifadeler aslında bunlardı ve neden doğruyu kimse göremiyor anlamında bir serzeniş içindeydi.

Her neyse, sonuçta Davutoğlu eğer kiralık (emanetçi) bir başbakan değilse kiralık işçiliğe de karşı duruş sergilemeye mecburdur.

Nitekim geçici iş (ödünç işçi) ilişkisi yasal olarak düzenlenmiş olması AKP'nin başta olmak üzere aynı zamanda TBMM'nin de bir utancı, ayıbıdır.

Vekiller kendilerine geldiğinde saniyeler içinde yasal düzenlemelerde ortaklık yapabilirken, nedense asıl olan millete geldiklerinde kollarına bir ağrı girmekte, el-kol kaldıramaz olmaktadırlar.

Kiralık başbakan dememin nedeni, kiralık kavramını kendilerinin yasaya koymalarından kaynaklıdır.

Eğer işçi, bir vekil, bir başbakan kadar saygın ise ve böyle görülüyorsa, işçiye kiralık işçi denmesine rıza gösterenler, aynı saygın ifadenin kendilerine karşı kullanılmasına da saygı göstereceklerdir.

Aksi halde milleti kinci sınıf kendilerini üstün zümre görenlerin milleti horlamasını 77 yıldır hazmedemediğimiz gibi, bu günden sonra da hazmedemeyeceğimiz açıktır.

Neden kiralık işçi yasasına bu kadar tepki gösteriyorum?

Sonuçta emekliyim, bana ne değil mi?

Ancak bu ülkede yaşayan çocuklar hepimizin evlatlarıysa, bunu böyle kabul ediyorsak, onların başına gelebilecekleri görmezden gelemeyiz.

Bu yasa 27.03.2015 tarihinde, Abdullah Gül tarafından “işçi emeğinin istismar edileceği, insan onuruna yakışmayan durumların doğacağı” gerekçesiyle kısmen veto edilmişti.

Kendisine "adeta Çankaya Noteri gibi çalışıyor" diyenlere sanki ibret olsun dercesine veto ettiği bu yasa tasarısı, özel istihdam bürolarına (ÖİB) işçi kiralama yetkisi veriyor, işçiler uzun süreli izin kullandıklarında yerlerine ÖİB'lerden kiralık geçici işçi çalıştırılabileceğini düzenliyordu.

Gül gitti, yerine gelen hükümet aynı yasayı bazı temcitlerle (tâzim-tapınma)  yeniden ısıttı ve 08 Şubat 2016 tarihinde, Hükümet, işçi kesiminin tepkileri nedeniyle geri çektiği kiralık işçilikle ilgili düzenlemeyi dün yeniden TBMM’ye sevk etti.

Temcit etmesinden kasıtım, yeni düzenlemede  anne yarı zamanlı çalışma fırsatı diye sunulmaya çalışılan, güya anneyi koruduğunu anlatmaya kalkan ancak, annenin yerine ÖİB'lerden kiralık işçi çalıştırmanın önünü açmalarındandır.

Bu aynı zamanda kadını iş dünyasından uzaklaştırmanın bir tuzağı aynı zamanda da işverene diyet borcunu ödemenin sonucunu ortaya çıkartmaktadır.

Düşünsenize, TBMM'ye kiralık vekil yasası çıkartıldığını, mahkemelere kiralık yargıç yasası çıkartıldığını, bilimsel çalışmalara kiralık bilim adamı çalıştırıldığını.

Komedi gibi mi geldi?

Gelmesin, dışarıdan doktor ve hemşire getirilmesi için yasadan haberiniz var mı?

11.12.2015 tarihinde Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, "Yurtdışından doktor gelmesinin yolunu açıyoruz. Şu anda 20 bin uzman, 10 bin pratisyen hekim açığımız var" derken yalan söylemiyordu.

TBMM'deki soru önergesine verilen yanıtlara bakarsanız durumu anlayacaksınız.
Bunları ekteki pdf dosyasından bulacaksınız.


2 Temmuz 2009 yılında Çalışma Bakanı Ömer Dinçer, NTV/CNBC-e ortak yayınında, "Kiralama amelenin hakkını koruyacak " diyordu.

Uygulanmaya koyulacak işçi kiralama modeline ilişkin eleştirileri yanıtlarken şöyle diyordu.

"Biz özel istihdam bürolarına geçici iş ilişkisi kurma yetkisi verdik. Bu ülkede amele pazarları var, bunu tasvip ediyor muyuz? Fındık toplayan insanlar var, bunların çoğunun sosyal güvenlikle bağı kurulamıyor. Özel istihdam büroları bunun düzen altına alınması için fırsat yaratacak. İstihdam bürosu temizlik yapan kadınları düzenli maaşı olan birisi olarak çalıştıracak. Özel istihdam bürosunda çalışanla her hangi bir çalışan arasında fark olmayacak. Sadece geçici bir kiralama olacak. Temizlik işçisi istiyorsanız, o firmadan satın alacaksınız. Bu, o kişinin haklarını koruyan bir şeydir. Amele pazarı istismarını özel istihdam bürosu önleyecek. Eleştirileri anlamlı bulmuyorum. Tüm dünyanın da uyguladığı modern uygulamalardan biri. Yapılacak her düzenleme beklenmeyen sonuçlar doğurabilir. Bu piyasayı düzenleyecek bir adım olarak değerlendirilmeli" diye konuştu. ntv.com.tr


26 Kasım 2014  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Faik Öztrak'ın soru önergesini yanıtlarken, "Temmuz 2014 itibarıyla kamu ve özel sektörde alt işverene bağlı olarak çalışan 1 milyon 361 bin 373 taşeron işçisi var,  755 bin 81 işçinin kamuda, 606 bin 292 işçinin özel sektörde alt işverene bağlı olarak çalışıyor" diyordu.

Çelik'in ifadelerinden, 2001’den Kasım 2014'e kadar geçen sürede, iş kazalarında 15 yaş altında bir çocuk işçi öldü, 3 çocuk işçi ise iş göremez hale geldiğini öğreniyorduk.

En çok ölüm 1.700 ile 2011’de yaşanırken,  2002’de 872, 2003’te 810, 2004’te 841, 2005’te bin 72, 2006’da bin 592, 2007’de bin 43, 2008’de 865, 2009’da bin 171, 2010’da bin 444, 2011’de bin 700, 2012’de ise 744 işçi iş kazalarında yaşamını yitirmesine rağmen bunlara hiç bir önlem alınmamıştır.

Tarihler 20 Ağustos 2015 tarihini gösterdiğinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, NTV canlı yayınında açıklamalarda bulunurken, "3 milyon kamu çalışanı, 2 milyona yakın emekli var toplam 5 milyon kişiyi ilgilendiriyor. İmkanlar belli, istekler çok. Görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Bazı konular çözülemedi bugün geç saatlere kadar çalışacağız. Ya anlaşacağız ya da uzlaşmadan hakem heyetine göndereceğiz" diyordu.

Demek ki bunların hiç biri işçi haklarını koruyamadığı gibi kalıcı önlem almak gibi bir dertleri de yoktur.

Bununla ilgili bazı detayları, Çocuk işçiler ölüyor, Hz. Tayyip yalan söylüyor, konuşan içeri tıkılıyor başlığından görebilirsiniz.

Herkes aklını başına alsın, başka Türkiye yok...

15.2.2016

A. Dursun

Uluslararası Ceza Mahkemesi Erdoğan, Davutoğlu, Ala ve Fidan için harekete geçti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder