Kaç yıldır söylediğim şey şuydu.
Türkiye'nin Doğu'sunda Kürdistan artık kuruldu, şimdi nüfusu
oluşturuluyor.
Aslında Polonya ve Yugoslavya'nın parçalanması dönemlerine
girdiğimizde bunların işaretleri verilmişti.
Nitekim ABD'nin Irak işgalinde de bölgedeki Arap nüfus
temizlenerek yerine Kürt nüfus yerleştirilmeye başlanmıştı.
O dönem bunları anlattığımda, "sanki masal anlatıyorsun"
diyenlerin olduğunu görmüştük.
Göremeyenlerse dizilerle, eğlence programlarıyla oyalanan,
açlıkla terbiye edilen çoğunluk olmuştu.
Şimdi ekilen tohumlar yeşerdi ve Kürdistan sınırları
belirlendiği gibi, nüfusu da bölgeye yerleştiriliyor.
Bunun müsebbipleri, tıpkı o dönemde olduğu gibi yeni
kahramanlık (hamaset) ile tekrar sahnedeki yerlerini almış durumdalar.
Kürdistan satrancında kaybeden Türkler olmuştur.
Türkiye demiyorum
Türkler diyorum, bu ayrıntıyı artık görmenin de anlamı kalmamıştır.
Türkler Erdoğan'a oy verdiğinden bu güne sürekli
kaybetmişlerdir.
Kıbrıs'ta da kaybetmişlerdi ancak, Türk halkının göremediğini
belki de Kıbrıs Rum kesimi gömüş, "HAYIR" oylarıyla Kıbrıs
Türklerinin T. C.'den kopmasının önünde engel olmuşlardı.
Kürdistan satrancında şah kim, piyonlar kimler, oyun nasıl
kuruldu?
Asıl mesele budur.
ABD+AB, Rusya ve Türkiye bu oyunda aktör durumundaydı ve
Erdoğan'ın çift başlılık olmaz çıkışı belki de bu satrançtaki durumunun örtülü bir
haykırışıydı.
Erdoğan içerde kendi başbakanına bile çift başlılık olmaz
diyebiliyor ama Obama ve Putin'e bunu söyleyememenin sıkıntısını bize
yaşatıyor.
Biraz geriye gidelim, Suriye tarafından Türk jeti
düşürüldüğü güne gidelim.
O dönemde detaylı analizimi ABD - Rus Gizli İşbirliği Türk
jetini düşürdü başlığında yaparken dikkat çekici bir ayrıntı vardı.
Ayak üstü gazetecilerin sorusunu yanıtlayan Erdoğan,
"pilotlar yaşıyor, botları elimizde" açıklaması yapıyordu.
Daha sonra Kılıçdaroğlu katıldığı Ahmet Hakan'ın
programında, "Erdoğan bize, pilotların botları elimizde dedi" diyordu.
İşte o dönemde, ABD ve Rusya'nın gizli bir anlaşma yaptığını
tahmin ettiğimi söyleyerek, Erdoğan'ı bu konuda kullanacaklardır diyordum.
Zira bir ülkenin başbakanı, olayın üzerinden onca zaman
geçmesine rağmen hiç bir şeyden habersiz olması muhtemel midir?
MİT, Askeri istihbarat yan gelip yatmış mıdır, Türkiye'nin
radar kayıtları yok mudur vs... bir çok soru o dönem yanıtsız kalmıştı.
Şimdi anlıyoruz ki,
sadece ABD-Rus gizli anlaşması o uçağımızı Suriye'de düşürmemiş, olayların
baştan beri Erdoğan'da içindeymiş.
Bunu nereden anlıyoruz?
7 Haziran ile 1 Kasım seçimleri arasında yaşanan KaçAK Saray ziyaretçileri ve yapılan görüşmeleri
anımsarsanız anlaşılmayacak bir şeyin kalmadığını görürsünüz.
Erdoğan, Başkanlık sistemi Amerikan Emperyalizminin bize tavsiyesi ama..
Tüm hesaplar başkanlık sistemi üzerine kurgulandığı açık ve nettir.
Yani başkanlık sistemi yerleşmeden, ulus-devlet yapısı bozulamaz dolayısı ile Federal Cumhuriyet
şekline dönüştürülemeyen Türkiye'de, yasal yollardan Kürt Federe Devleti de
kurulamaz.
ABD, Rusya ve Erdoğan bunu bildikleri için alenen,
gözlerimizin önünde sanaryosunu yazdıkları tiyatroyu icra ediyorlar.
Kürdistan satrancındaki son hamle Başkanlık istemidir ve başkanlık
sistemi geldiğinde ABD ve Rusya ŞAH diyecektir.
Bu durumda MAT olacak Erdoğan değil, Türkiye olacaktır.
Nitekim Erdoğan, kendisine verilen bölgenin başkanı olurken,
Öcalan'da Kürdistan Federe Devleti
başkanı sıfatıyla taçlandırılacaktır.
Tek yaptığım şey, geçmişi kurcalamak, arşiv tutmak, hafızamı
canlı tutmaktan ibarettir.
10 Ekim 1965 tarihinde yapılan seçimlerle Demirel'in
başbakanlığına denk gelen dönemi anlatan yazıda, Amerika'nın Türkiye'ye
bağlanacak Kürt Federe Devletini Demirel'e önerdiğini, Demirel'in de
Genelkurmay brifinginde bu öneriyi masaya koyduğunu anlatan bir amiralden
bahsediliyor.
O dönemin gazeteleri görevi derhal üstlenerek, Kürt-Türk federe
devletinin iyi olacağını, Osmanlı'da da var olduğunu yazmaya
başlamışlar.
Tıpkı ABD ağzıyla, "Böyle yaparsanız topraklarınızı da büyütmüş olursunuz"
konulu makaleler yazılmış. cumhuriyetarsivi
Farkındaysanız bu söylem daha geçen sene TBMM kürsüsünde
Erdoğan tarafından seslendiriyordu.
Aynı zamanda Erdoğan, "Menderes'in, Demirel'in,
Özal'ın devamıyız" mealindeki açıklamanın sırrı da buydu.
Erdoğan, Erbakan rakibimiz değil, bu ikinci Menderes dönemidir. Erdoğan: Milli Görüş’ün değil Demokrat Parti’nin devamıyız.
Erdoğan, Erbakan rakibimiz değil, bu ikinci Menderes dönemidir. Erdoğan: Milli Görüş’ün değil Demokrat Parti’nin devamıyız.
30 Nisan 1992 tarihli Milliyet gazetesinde
aynı sözleri Özal'da, Atatürk'ü örnek göstererek söylüyordu.
Demirel'in Cumhurbaşkanlığı
döneminde de değişen bir şey olmamış, Paul Henze'nin Demirel'e 1994'te sunduğu Amerikan
Hava kuvvetleri raporunda, Türk-Kürt Federasyonu teklifini görmüştü.
1965 yılında da Korgeneral Faruk
Güventürk'ün, Diyarbakır 7. Kolordu Komutanlığına atandığında başından geçeni
dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a rapor halinde sunduğunu söylüyordu.
Raporda ABD üssündeki komuta odasına
girdiğinde, haritada Türk topraklarını Ermenistan ve Kürdistan diye
gösterildiğini yazmıştı.
Cevdet Sunay'ın döneminde Orgeneral
Turgut Sunalp ise, "Türkiye dost ülkeler tarafından Sevr'e sürükleniyor, birliktelik
içinde oluşacak Kürt Federe Devleti, dost ülkelere de hizmet eder” diyormuş.
1992 yılı 39 sayılı Aktüel
dergisinde Özal'ın da Kürdistan kurulmasını istediği, "gün gelir kendi valilerini kendileri seçer
inşallah" dediğini yazıyordu.
1988 yılında AB gerekçesi olarak sunulan
rapor ve 1991 yılında kitap olarak satışa çıkan Turgut Özal imzalı, "Turkey in Europe and Europe in Turkey"
adlı kitapta, "If you see us as Turks, you make a big mistake. We have nothing
to be called Turkish, what we have is taken from the Greeks. Even the name of
my son, Efe, is Greek" (Bizi Türk diye dışlıyorsanız şunu bilin, Türk
denecek bir şeyimiz yok, uygarlık adına neyimiz varsa hepsini Yunanlılardan
aldık, bizim kültürümüz Yunan kültürüdür, oğlum Efe'nin adı bile Yunancadır;
Avrupa Birliğine girmemiz için engel yoktur” diyebiliyor ve "Biz tepemizde Türk olmayan yöneticiler
bulunmasını yadırgayan bir toplum değiliz" deme küstahlığını
sergileyebiliyordu.
Turkey in Europe and Europe in
Turkey by Turgut Ozal (Paperback - 1991)-ISBN-13: 978-9963565146Her şey, Özal'ın Kürt raporuyla başladı.pdf
hurriyetdailynews
1996 yılı İstanbul Habitat-II Toplantısında Butros Gali, Demirel'i kürsüye “Türkiye Federal Cumhuriyeti" diye davet etmiş, daha sonra Müslüman takıyyesi gibi, milleti salak yerine koyan alaycı tavırlarla özür benzeri açıklama yapmıştı.
TURKEY URGES INVESTIGATION OF ISLAND'S STATUS
1996 yılı İstanbul Habitat-II Toplantısında Butros Gali, Demirel'i kürsüye “Türkiye Federal Cumhuriyeti" diye davet etmiş, daha sonra Müslüman takıyyesi gibi, milleti salak yerine koyan alaycı tavırlarla özür benzeri açıklama yapmıştı.
TURKEY URGES INVESTIGATION OF ISLAND'S STATUS
Aslında bu ihanet dışarıdan
yapılınca anlıyorsunuz ama içerden yapılınca anlamakta zorlanıyorsunuz.
Yani Gali'de, tıpkı Nazlı Ilıcak'ın Gazeteci ve Yazarlar Vakfı, Ulusal
Uzlaşama Teşvik Ödülünü törenindeki sözleri için yaptığı açıklama gibi.
Şimdiki Dış İşleri bakanı Çavuşoğlu'nun kız kardeşi
Nazlı Ilıcak, söylemeye çalıştığım konuşmasını, "Ben Sayın DEMİREL'in bu toplantıya teşrifini bir çirkinliğin, bir hatayı düzeltme gayreti olarak görüyorum. Bazı
mahfillerde Fetullah Hoca'nın başını çektiği hizmet hakkında incitici sözler
söylenmektedir. Demirel'in bulunması, burada, Ankara'da ileri geri konuşanlara bir
cevap mahiyetindedir..." açıklamalarını aklıma getirdi.
Bunun detaylarını "SAYIN"sözcüğündeki
gizem başlıklı yazımda vermiştim.
Çavuşoğlu ise, TSK,
Kıbrıs'ta İşgalcidir diyen adamdır.
Yazıyı kaleme alırken, Spekülatör Soros'un, "Rus lider
Putin'in, AB için IŞİD'den daha büyük bir tehdit" dediğini okudum.
Putin is a bigger threat to Europe’s existence than Isis1999'da Morton Abromowitz'in, "Türkiye gelecek on yılda üniter-ulus devlet yapısını terk edip bölgesel Kürt Federasyonuyla büyüyecek veya etnisite ve dinselmezhepsel ayrılığın içine yok olacak” dediği gibi, Soros'da, "ULUS DEVLETLER GEREKSİZDİR" diyordu.
İşin ilginç ve halkın anlamadığı kısmıysa Erdoğan'ın, 1
Kasım'dan itibaren tüm komşu ülkeleri neden düşman ilan etme çabasında
olduğudur.
Durup durup rüya görür gibi konuşmasının bir anlamı
kalmamıştır.
Zira söylediği hiç bir kelime, kendi bilgisi dahilinde
olmadığı kesindir.
Birileri camına koyuyor yazıları, bu da bodoslama giriyor,
ortaya çıkan manzara korkunç oluyor.
Yazık ki sağ kanat, sürekli bunları başımıza getirmektedir.
İsmet Paşa boşuna mı diyordu, "Sağ'ın kafasında devlet fikri yok" diye?
Yazık ki sağ kanat, sürekli bunları başımıza getirmektedir.
İsmet Paşa boşuna mı diyordu, "Sağ'ın kafasında devlet fikri yok" diye?
Rusya ile aramızı bozmasının nedeni de budur, kendisi ne
yaptığının farkında bile ya değildir ya da dilim varmıyor başka tanımlaması
vardır.
İçine düştüğü kompleksten kurtulmak ve öncelikle Kürt
Eyaleti oluşturabilmek amacıyla başkanlık istiyor.
Hem eziklik kompleksinden kurulacak hem görevini hakkıyla
icra etmiş olacak.
ABD müttefikimiz dediği PYD'ye düşman diyorsun.
ABD, "Yahu bu PYD'nin lideri Salih Müslim'le görüşen
siz değil miydiniz" dese ne yanıt vereceksiniz?
Nitekim 26 Temmuz 2013 tarihinde Evrensel gazetesi
yazarlarından Fehim Işık, "Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Salih
Müslim'i Ankara'ya davet etmesi iyi bir gelişme, daha önce biri Kahire’de Salih
Müslim’le diğeri de PYD yetkilileriyle Türkiye’de olmak üzere iki görüşme
yapıldığına dair bilgi var" demiyor muydu, bunu neden yalanlamadınız da
sessiz kalarak ikrar ettiniz?
Mimar Sinan Camisinden çıkan Erdoğan, "Suriye
sınırındaki son gelişmeleri ve bu konuda alınan bir karar gereği Milli
İstihbarat Teşkilat'ımız, Salih Müslim'le gerekli olan görüşmeleri yapacaklar.
Attıkları bu adımın yanlış ve tehlikeli adımlar olduğu noktasında kendilerine
gerekli uyarılar yapılacak. İşin çerçevesi budur" demiyor muydu?
Madem terör örgütüydü de neden sessiz kaldınız, Ankara'ya
davet ettiniz de, OSLO gibi gizlice Fidan'ı yollamadınız?
Dalga mı geçiyorsun kardeşim deseler ne diyeceksiniz?
21 Ekim 2014 tarihinde Salih Müslim, Kürdistan Bölgesel Yönetimi
Meclis Başkanı Yusuf Muhammed’i Erbil’de ziyaret ederek, PYD’ye silah yardımı
için teşekkür ettiğinde, " Erdoğan,
Esad’la Halep’te kebap yerken, biz ölüyorduk" söylemi ne anlama
gelmekteydi, hiç aşağılandığınızı hissettiniz mi?
ABD'nin T. C hükümetine destekleme talimatı verdiği IŞİD,
neden yaratıldı sanıyordunuz?
PYD’nin silahlı kanadı YPG’ye ABD tarafından, havadan 24 ton
silah ve mühimmat yardımı yapılırken buna neden sessiz kalmıştınız?
PYD Eş başkanının, Türkiye üzerinden Peşmerge güçlerinin
Kobani’ye gönderilmesine izin çıkmasının Kürtlerin diplomasi zaferi olduğunu
söylediğinde hiç utanma duygusuna kapılmış mıydınız?
Aynı tarihlerde CNN Türk'te Şirin Payzın'ın sorularını
cevaplayan Salih Müslim, "Erdoğan Kobani'ye koridor açılmasına karşı çıkmış,
ABD'nin PYD'ye silah yardımı yapmasına Evet diyemeyeceklerini söylemiş ama
Obama ile telefon görüşmesi sonrası çark edip, "Obama'ya Kobani'ye
Peşmerge Koridoru açılmasını ben teklif ettim" demiş. Kendisi de gerçekleri biliyor. Kaçıncı defa
İstanbul’a gelip yetkililerle görüştüm. Evinin içinde görüşüyoruz, en büyük
yetkililerle. İkinci gün arkamızdan bunlar da teröristtir falan. Duruşuna bir
açıklık getirsin" demişti.
Bu dış siyasette açıkça aşağılanmaktır, yüz kızartısıdır,
teröristle iş birliğinin alenen itirafıdır.
Şimdi de tutup teröristlerle mücadele ediyorum masalları
anlatıyorsunuz.
10 Şubat 2016 tarihli Vatan gazetesinde bir başlık, "Suriye'de
Muhalif Ebû Amara Tugayı Komutanı Muhanne Ceffale çarpıcı iddialarda
bulundu" diyor.
Okuyunca bakıyorsunuz, “ABD öncülüğünde oluşan 'MOM' operasyon
odası bünyesinde silah yardımı yapılan muhaliflerin ve hatta bir
dönem adından çokça söz edilen ABD'ye bağlı askeri birlik olan 30. Tümen'in
cephede tüm mevzileri vuruldu" diyor.
ABD, Halep'in
kuzeyinde havadan bomba yağdırıyor, üstelik Muhaliflere diyor.
Ve teröristin gördüğü bir gerçek var, aynen şöyle dile
getirmiş.
"ABD ve Rusya, PYD'ye Türkiye sınırına paralel ve
stratejik öneme sahip uzun bir alanda devlet kurduracak. Sınır tıpkı Irak'ta
olduğu gibi istikrarsızlaştırılacak ve Türkiye içerisindeki PKK
ile belirli bir dönem sonra daha güçlü irtibat sağlanarak Türkiye ile
Suriye'deki Sünni topluluk arasına set çekmek istiyorlar. Afrin'de PYD terör
örgütünün silah, cephane ve eğitim
ihtiyaçları Rusya tarafından karşılanıyor.”
Çok ilginç bir ifadesi daha var, "Bizim halkımız Müslüman
bir halk ve devrimin rengi ve hedefi de İslami
hassasiyetlerin günlük yaşamımıza yansımasıdır. Batılılar tıpkı Mısır'da
olduğu gibi bunu istemiyor, onun için de İslam'ı hayattan kovan PYD gibi bir
Marksist aynı zamanda ırkçı ve Baas gibi baskıcı ve İslam düşmanı bir
ideolojiyi destekliyorlar”
Bu teröristin gördüklerini ülke yönetenler göremiyorsa
bırakıp gitsinler.
Yok görüyor da görmezden geliyorlarsa, vatana ihanetin başka
türlü tanımı nasıl olabilir ki?
Terörist dahil bizimkilerin anımsamadığı şeyse şudur.
01 Temmuz 2013’de AP sözcüsü, 02 Temmuz 2013’te Pentagon sözcüsü birer gün arayla “artık ılımlı İslam’ı desteklemekten vazgeçtik” açıklaması yaptılar.
O günden beri yapılanları anlamlandırmak için, bunu da göremek şarttır.
Terörist dahil bizimkilerin anımsamadığı şeyse şudur.
01 Temmuz 2013’de AP sözcüsü, 02 Temmuz 2013’te Pentagon sözcüsü birer gün arayla “artık ılımlı İslam’ı desteklemekten vazgeçtik” açıklaması yaptılar.
O günden beri yapılanları anlamlandırmak için, bunu da göremek şarttır.
AKP, Rus ve Amerikan iş birliğinin her neresindeyse bunu
halkın öğrenme hakkı vardır.
Çocuklarını orada şehit olmaya yollayan bir tane TBMM üyesi
ya da zengin gördünüz mü?
Hep benim, senin gibi sıradan insanların çocukları ölüyor.
Sonra da, Emine Erdoğan'ın “Sizler Kurban Bayramı’nı çoktan idrak ettiniz” demesi gibi, "Şehitler Ölmez, şükürler olsun şehit oldu,
Allah bana da nasip etsin" masallarıyla, Millete "İslami Stockholm sendromu" yaşatmanın ne anlamı var?
Yahu çocuklarınızı oraya yollamıyorsunuz ki şehitlik
mertebesine erişsinler.
Yolda yürümekten aciz insanlar bizi yönettiği gibi, eşleri
de şehit yakınlarıyla bayramlarda “Sizler Kurban Bayramı’nı çoktan idrak
ettiniz” diyerek dalga geçer elbet.
Cumhurbaşkanı bile, "Karaktersiz, karakteri bozuk şehit babaları" diye boşuna demiyordu.
Neden demesin ki?
TÜRGEV'e bağışı yap...! Erdoğan Türkiye'nin geleceği için
tehdit, yargılanmalı başlığında bunu anlatmıştım ama yazım birileri tarafından
yasaklatılmıştı.
Her neyse, konuyu
derinlemesine analiz etmek isteyenlere önereceğim bazı yazılar var, onlardan
bir kısmını aşağıda vereceğim.
Özellikle yukarıda geçen 'MOM' operasyon odası sözünün ne
anlama geldiğinin analizi, sizlerin de dikkatinizi çekecektir.
Fazla uzatmadan Rusya'nın, "ABD bombaladı bizim
üzerimize atıyor" sözünü ve
Rusya'nın dün, "3. dünya savaşı çıkabilir" söylemini de
anımsamanızı isterim.
Aşağıda benim de sıklıkla okuduğum Levent Kemal'in analizlerinin
olduğu bir adres var, okumanızı özellikle öneriyorum.
12.2.2016
Analist Levent Kemal, Suriye'deki devrim süreci beşinci
yılına girerken Türkiye'nin devrim süreci boyunca yürüttüğü Suriye dış
politikasını değerlendirdi. twitter.com
TOW füzelerinin dağıtımını MOC ve MOM odalarında CIA’nin yaptığı düşünüldüğü için, TOW füzelerinin kullanımı üzerinden muhalif grupların MOC ve MOM odaları ile ve dolayısıyla Amerika ile olan ilişkileri okunabilmektedir: suriyegundemi.com
12.2.2016
A. Dursun
*****
Cevap: Ürdün'de "Güney Operasyonlar Odası" (MOK) var. Türkiye'de ise “Kuzey Operasyonlar Odası" (MOM) var. MOK'tan talep etmemize rağmen bizi desteklemediler. Maalesef Ceyşu'l-Umme'yi desteklediler. Önce Ceyşu'l-Umme'yi sonra Feylaku-Ömer'i desteklediler. Ama şimdi Feylaku-Ömer Ceyşu'l-İslam'a katıldı. Bu gruplardan başka herhangi bir grubu desteklemezler.
Cevap: Bizim el-İttihâdu'l-İslamî li Ecnâdi'ş-Şâm olarak bir görüşümüz var fakat bu görüş temel alınmalı diyemeyiz. Çünkü devlet sadece bizden oluşmuyor. Yalnız biz İslami temellerle eğitebileceğimiz bir toplum oluşmasını arzu ederiz.
Toplumumuz Müslüman olduğu için sadece İslam'ı kabul eder.
Yani biz halk seçmeli dediğimizde şunu kastediyoruz: Halkımız ne istediğini
biliyor. Halk İslam'ı istiyor. 13.1.2016
17 ve 25 Aralık darbe girişimlerinin ardından Adana’da
durdurulan tırlar Türkmenlere gidiyordu denmesine rağmen Bayırbucak’ta
gerçekten savaşan Türkmenlere MOM odası tarafından ambargo uygulanıyordu. Liva
Aidiyat denilen, Türkmen Dağı denilen ve Türkmen Tugayları’nın konuşlandığı
bölgeyle alakası olmayan bir grup ise Türkmenler adına tüm MOM yardımlarını
alıyor ve Ankara bu gruba giden malzemeler üzerinden ‘Türkmenlere yardım gitti’
raporlarıyla ‘oyalanıyor’ du.
İlk zamanlarda küçük ve pervasızca hareket eden birçok grubu
daha disipline hale getirerek kimi ‘çete’ örgütlenmelerini de bünyesinde eriten
İslami odaklar ile 2012 yaz aylarına kadar mesafesini koruyan Özgür Suriye
Ordusu, rejimin giderek daha şiddetli saldırması sonucu bir açıklama yaptı.
Açıklamada özetle “Silah desteği alamazsak El Kaide ile çalışırız” deniliyordu.
Tam da ABD’nin istediği olmuştu.
Türkiye bunu da göremedi. Çünkü – görünen o ki – bugün
olduğu gibi o zaman da Ankara saha raporlarını ‘her şey yolunda’ şeklinde ele
alıyordu.
Türkiye’nin bu ‘sıcak cephe’ açıklamasını okuyamaması o
sıralarda – bugünlerde hiçbir işe yaramayan - Suriye’nin Dostları Grubu toplantılarının
iç politikadaki reklamını yapmasından kaynaklanıyor olabilir, kim bilir belki
de aynı düzlemde daha başka bir şey.
Suriyeli muhalifler yerleşik bir militarist rejime karşılık savaşırken
kısıtlı imkânlarla hareket ediyordu ve ABD’nin BM üzerinden ‘diplomatik çözüm’
oyalaması içerisinde silah kaçakçıları ya da CIA dışında bir şansı olmayan
Özgür Suriye Ordusu üzerinden Suriye'deki silahlı muhalefet ‘dizayn edilmeye’
çalışılıyordu.
Fakat ortalama bir Suriyelinin iki hassasiyeti vardı: ABD ve
İsrail. Esed’e karşı bile uzlaşılmaz olarak görülen bu iki unsurdan biri olarak
hali hazırda bölgede olan ABD’nin ‘silah ve mühimmat üzerinden dizayn’ girişimi
kendi halkını tanıyan Özgür Suriye Ordusu’na ABD’ye nazire edercesine “El Kaide
ile çalışırız” açıklamasını yaptırdığında Türkiye’nin de aslında ‘mühimmat
desteğini şartlı’ verdiği sahaya bomba gibi düşmüştü. ABD’nin şartları ne
idiyse Türkiye’nin de şartları oydu. İslamcı olmayacaktınız.
Oysa standart bir Suriyelinin, Türkiye’nin iliklerine kadar
işlemiş Batıcı laisizmine göre İslamcı ya da El Kaideci olarak yaftalanması
oldukça kolaydı. Bu ‘bilgisizlik’ ile Türkiye, Suriye’nin geçmişinden gelen
çeşitli dini yönelimleri o kadar iyi tanımadığını ya da ‘teorik olarak tanısa
bile kabul etmek istemediğini’ açığa vurmuş oldu.
Tanımadığını düşman ya da ona tanıltıdığı gibi kabul eden
klasik hatanın sonuçları ise Türkiye’nin 2012 sonundan itibaren Suriye içi
hareketlerini MOM ile yürütmesine neden oldu. MOM, müşterek operasyon odası,
ABD ve Türkiye’nin Suriye içindeki kimi grupları desteklediği oluşum.
Gelgelelim bu oluşumun ‘kriterleri’ de yukarıda bahsettiğim gibi İslamcı
olmamak ile başlıyor ve daha ileriye gidiyordu. MOM’un kriterleri 2014 sonunda
IŞİD’in Nusra’yı bile tekfir ederek çıkış yapmasının neredeyse birinci yılında
‘güncellendi’. 19 Mart 2015
Gül benim için Irak'ın kuzeyinde Mehmetçiğin basına çuval
geçirildiğinde ABD'yi, "Büyük devletler özür dilemez ki" diye savunan
ve Peşmerge önderliğinde Telafer'de Amerikan güçleri Türkmen katliamı başlattığında,
"Orada Türkmenlere yönelik bir şey yok, Felluce'den kaçan teröristler
Telafer'e sığınmış, operasyon Türkmenlere değil!" demiş, diyebilmiş
biriydi..." ERGÜN POYRAZ-Musa'nın Gül'ü.pdf
8 Şubat 2016 tarihinde Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu,
"tatbikat kapsamında Putin'in talimatıyla, 8 bin 500 askerin katıldığı
tatbikatta 900 askeri araç, yaklaşık 50 savaş gemisi ve yaklaşık 200 savaş
uçağı ve helikopteri gönderdik" diyor.
9 Şubat 2016 tarihindeyse 5 bin kişilik katliam timi
kurdular haberi gündeme düşüyordu.
Rusya’nın desteğini arkasına alan Esad rejimi yeni bir
katliam timi oluşturdu. Operasyonel bir kara gücü olmasıyla dikkat çeken 5 bin
kişilik tim, Baas ordusu askerleri, Şii milisleri ile Rus askerlerinden
oluşuyor. Tim, bugüne kadar 70 sivili infaz etti.
Rejim tarafından ele geçirilen Halep'in kuzeyindeki 6 köyün
düşmesi sonrası PYD kantonu Afrin hareketlendi. Rejime paralel olarak doğudaki
Cerablus yönünden saldıran ve Der Cimeyl, Ziyara, Malikiye, Meryemin, Keştear,
Ziyara'da kontrolü sağlayan bölgenin stratejik noktalarından Mınnah
Havalimanı'na operasyon başlatan PYD milisleri, Mer Anaz köyüne kadar ilerledi.
Muhalifler ile PYD arasında cephe hattı Azez'e kadar beş kilometre mesafeye
kadar düştü. Doğu'da IŞİD'in Halfetli bölgesinde başlattığı saldırı sebebiyle 3
cephede yoğun ateş altında kalan muhalifler, büyük oranda silah ve savaşçı
sıkıntısı yaşıyor. Yeni Şafak'a konuşan muhalif kaynaklar mevcut koşullar
dahilinde Azez'in birkaç güne kadar düşme tehlikesi olduğunu belirtti.
20 Aralık 2015 tarihli Yeni Şafak'ın iddiasına göre, Moskova,
İran’ın getirdiği binlerce Şii paralı askeri helikopterlerle bölgeye taşıyıp
Mare Hattı savaşına hazırlanıyor
28 Ocak 2016 tarihli NY Times, Türkiye ve Rusya'nın Suriye
topraklarında çatışmaya girebileceğini, iki ülkenin de Suriye sınırındaki
askeri varlığını güçlendirdiğini, Erdoğan'ın "YPG'nin Cerablus'a girmesi
halinde Türkiye'nin kırmızı çizgisini aşmış olacak" dediğini anımsatması
boşuna mıydı dersiniz?
20 Ekim 2012 tarihinde Sadullah Ergin ve Beşir Atalay'ın
katıldığı, Hatay AKP Kırıkhan ilçe danışma meclisi toplantısına konuşan Atalay,
"Suriyeliler için sadece sağlık giderleri olarak 10 milyon lira
harcadık" diyordu.
Düşünebiliyor musunuz, 2012 yılında ve sadece sağlık için 10
milyon lira harcanıyor.
Peki, 2016'ya kadar sığınmacıların Türk milletine toplam
maliyeti nedir?
2016 henüz net olarak bilinmiyor, daha yeni sayılır ancak
18.9. 2015 tarihinde Başbakanlık Merkez Bina'da düzenlenen "Suriye
koordinasyon toplantısı" öncesi konuşmasında, Başbakan Yardımcısı ve
Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, " Nisan
2011'den beri sadece Suriyeli sığınmacılara 7,6 milyar Dolar seviyesinde para
harcadık, bu miktarın sadece 418 milyon dolarının uluslararası yardım
kuruluşları, zengin dost ve müttefik ülkelerden geldi" diyordu.
Türk halkının tecavüze uğraması ne ilk ne de sonuncudur.
Nitekim 1 koyacağız 5 alacağız diyen Morton Abromowitz'ten
beri, "Özal'ın söylediği sanılmaktadır", Türk halkına sadece
koyuyorlar maliyetleri, çekiliyorlar kenara.
Nitekim ABD'nin Saddam, Kaddafi operasyonlarından kalan borçları, Türkiye'nin zararı henüz alınamamıştır.
National role conceptions and
foreign policy orientation: the ideational bases of the Justice and Development
Party's foreign policy activism in the Middle East (Milli rol anlayışları ve dış
politika yönelimi: Ortadoğu'da AKP'nin dış politika aktivizmi, düşünsel
temelleri.)




















Hiç yorum yok:
Yorum Gönder