Getirildi diyorum zira bazı yasalar illa ki yazılı olmak
zorunda değildir.
Hukukçular iyi bilir.
Bir yazılı olan kanun-kurallar vardır, bir de yazılı
olmayanlar.
Bunları tek tek izaha girme ihtiyacı duymuyorum.
Nitekim yazılı olmayan yasaları ülkemizde sıklıkla
görüyoruz.
Örneğin yargıçların kanaatlerini kullanırken uygulayıp
uygulamama keyfiyetine dahil olan iyi hal indirimi, şahsi düşünceme göre bu
kasamda değerlendirilebilir.
Malumunuz hukuk bir yorum meselesidir, en iyi hukukçu en iyi
yorumcudur aynı zamanda.
Neyse uzatmayayım, teamüller de (olagelen) bu tip yasalar çerçevesindedir.
Ancak AKP sayesinde teamüller, yandaş temayüllerine (meyletme)
dönüştüğü için ne yazılı yasa ne yazısız yasa ülkede geçerli olmuyor.
Nitekim AKP hükümetinin savcı ve yargıçları uygulamalarında
sıklıkla bunlara yer vermektedir.
Daha evvelde gördüğümüz üzere, bir çok konuda çifte standart
uygulanmıştır.
En yakın örneğini, "Neden hep Diyarbakır Baro Başkanları, "PKK terör örgütü değildir" diyor?" başlığında incelemiştik.
Bunun son örneğini, malumunuz PKK/PYD mensubu terörist
Abdulbaki Sömer adına, İpekyolu İlçesi’ndeki Hacıbekir Mahallesi Esentepe
Sokak’taki Esentepe Camisi’nin alt katında kurulan taziye çadırına gidenler
için yapıldığını görüyoruz.
Çadıra giden HDP Van Milletvekili Tuğba Hezer ve
beraberindeki 11 kişi gözaltına alınıyor,
ardından DBP Van İl Eşbaşkanı Caziye Duman'a operasyon düzenlenip alınıyor.
İyi, güzel alınsın.
Alınmasın diyen mi var?
Hak eden hak ettiğini elbet bulmalı, bunda sorun yok.
Hatta OSLO'da teröristlerle görüşenlere de operasyon
yapılmalı ama bunu yapacak ne Cumhuriyet'in savcıları ne de yargıçları henüz
ortalıkta görünmüyor.
Velev ki güçleri yetmiyor diyelim.
Peki Yasin Aktay'a da mı güçleri yetmiyor?
Dokunulmazlık sorunundan olduğunu sanmıyorum, en azından
evinden alamasalar bile fezleke düzenlerler, lakin o bile sadece hayal.
Peki Aktay ne yapmış?
Sözcü Ankara muhabiri Deniz Ayhan'ın haberine göre Aktay, 2011
yılında PKK’lılara taziye dileğinde bulunmuş.
Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Cemile Bayraktar’ın Aktay’ı , başsağlığı
dileğinden dolayı tebrik ettiği ortaya çıkmış.
Dedi kodu olmasın, acaba gerçek mi diye bir de ben bakayım
istedim.
Meğerse doğruymuş.
İşte kendi sayfasından görüntüsü.
Erdoğan 21. Muhtarlar buluşmasında Tuba Hezer için,
"Siyasetçilik, milletvekilliği böyle olmaz" diyordu.
Ancak Aktay için böyle bir şey demesi mümkün değildir.
Neden değildir?
Çünkü Aktay'ın kendi indirdiği ayeti var.
O dönem bunu, "Prof.
Yasin Aktay ayeti-56; Ey müminler! Siz de Erdoğan’a salâvat getirin." başlığında yazmış, arkasından da, "Erdoğan'a
ayet indiren Yasin Aktay, halktan özür diler mi?" diye sormuştum.
Savcı ve yargıçların körlüğünden mi, korkusundan mı
bilinmez, Davutoğlu'nun sosyal medya hesabından verdiği tepki üzerine harekete
geçmiş olabilirler.
Onlar savcı ve yargıçlarımız ama isimlerinin önünde Türkiye
Cumhuriyeti ibaresi arasak mı bilemiyorum.
Şimdi soru şu.
Hukukta çifte standardı gördük, biliyoruz.
AKP siyasetinde de çifte standart tescilli.
Tüm bunların karşılığında, savcı ve yargıçlarımız,
isimlerinin önündeki Cumhuriyet ibaresinin itibarını kuruyarak, Aktay hakkında
soruşturma ya da fezleke hazırlayabilecek mi göreceğiz.
Böylece T. C' nin sözde mi, özde mi hukuk devleti olduğu da
ispat edilmiş olacak.
Hz. Tayyip mi yaman, hukuk mu yaman, hodri meydan...
"Burası Türkiye" demekten ne zaman vazgeçilecek, "Burası bir hukuk devletidir" denmeye başlanacaktır?
Yeni Anayasa yapsanız ne yazar?
24.2.2016
A. Dursun
Anayasa Mahkemesi 28 Nisan 1983 tarih ve K.1983/3 sayılı Kararında şöyle demiştir:
“‘Kanun önünde eşitlik ilkesi’... tüm yurtdaşların mutlaka her yönden, her zaman aynı kurallara bağlı tutulmaları zorunluluğunu da içermez. Birtakım yurtdaşların başka kurallara bağlı tutulmaları haklı bir nedene dayanmakta ise böyle bir durumda kanun önünde eşitlik ilkesine ters düşüldüğünden söz edilemez”
Keza Anayasa Mahkemesi 11 Aralık 1986 tarih ve K.1986/29 sayılı Kararında da aynı yönde şöyle demiştir:
“Anayasanın 10. maddesinde öngörülen eşitlik, mutlak anlamda bir eşitlik olmayıp, ortada haklı nedenlerin bulunması halinde farklı uygulamalara imkân veren bir ilkedir”.
Anayasa Mahkemesi, 11 Mayıs 1999 tarih ve K.1999/15 sayılı daha yeni bir Kararında da nispî eşitlik anlayışını şu şekilde dile getirmiştir:
“‘Yasa önünde eşitlik ilkesi’ hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasa karşısında ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Özelliklere, ayrılıklara dayandığı için haklı olan nedenler, ayrı düzenlemeyi eşitlik ilkesine aykırı değil, geçerli kılar. Anayasa'nın amaçladığı eylemli değil, hukuksal eşitliktir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'nın öngördüğü eşitlik ilkesi çiğnenmiş olmaz. Kişisel nitelikleri ve durumları özdeş olanlar için yasalarla değişik kurallar konulamaz”.
Anayasa Mahkemesi de, yukarıdaki düzenlemenin iptalinin istendiği bir davada, 13 Nisan 2000 tarih ve K.2000/9 sayılı Kararıyla, polislere verilen operasyon tazminatının çarşı ve mahalle bekçilerine verilmemesinin eşitlik ilkesine aykırı olmadığına ve davanın reddine karar vermiş ve yerinde olarak şöyle demiştir:
“Yasa önünde eşitlik ilkesi’ hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasa karşısında ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'nın öngördüğü eşitlik ilkesi çiğnenmiş olmaz...
Devlet Memurları Kanunu'na göre, çarşı ve mahallelerde koruma ve muhafaza hizmetleri gibi ana hizmetlere yardımcı nitelikte görevlerde bulunan ve yardımcı hizmetler sınıfında yer alan çarşı ve mahalle bekçileri, ‘Emniyet Genel Müdürlüğü emniyet hizmetleri sınıfı kadrolarında’ bulunanlarla aynı hukuksal konumda değildir.
Bu nedenle kural, Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı bulunmamaktadır. İtirazın reddi gerekir”. anayasa.gen.tr


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder