25 Şubat 2016 Perşembe

Müslüman kadın nasıl metres olur, TV'lerde öğretiyorlar.

Türkiye artık Türk medyasından takip edilemez hale getirildi.

O nedenle mümkün mertebe yabancı kaynaklı medyadan haberlere bakıyor, sizlerle paylaşıyorum.

Zira Türkiye'yi Türk medyasından takip edecek olursanız, ya kafayı üşütürsünüz ya da Başbakanlık Psikolojik Savaş Merkezinin hedefi olur, beyin felcine uğrarsınız.

Sonundaysa, işgal bittiğinde artık hiç bir şeyi anlamanıza gerek de kalmaz.

Nitekim Cemaatin gazetesi haline gelen Sözcü, Cumhuriyet bile, bu zihin operasyonunun içindedir.

O nedenle dış basında göz atarak bu güne başlayalım.

Müslüman Kardeşler artık Terör örgütü ilan edildi.

Hasan el-Benna tarafından 1928 yılında Mısır'da kurulan Müslüman Kardeşler Örgütü, ABD Temsilciler Meclisi Adalet Komisyonu'nca, "Müslüman Kardeşlerin Terör Örgütü Olarak Tanımlanması Yasası 2015" başlığıyla Cumhuriyetçilerin desteği sonucu 10’a karşı 17 oyla kabul edildi. Judiciary Committee Calls on Administration to List Muslim Brotherhood as a Terrorist Organization


Bu yasa 2015'en bile evvel hazırlanmış rafta bekletiliyordu.
 
S.2230 - 2015114 Kongresi (2015-2016), Müslüman Kardeşler Terör Tanımı Yasası.

Hz. Tayyip'in başını yakacak olan yasa sonunda çıktı sayılır ve başını ağrıtacağını yakında göreceksiniz.
 
Daha evvelki yazılarımda belirttiğim üzere 1 Temmuz 2013 yılında euronews kanalında yayınlanan haberde, Müslüman örgüt İsrail', düşman listesinden çıkarttığını açıklamış, ertesi gün ABD sözcüsü Ilımlı İslam'ı artık desteklemeyeceklerini açıklamıştı.
 
Hemen ardından AP sözcüsü aynı ifadeyi söylemiş ve 3 Temmuz 2013 günü, yani açıklamalardan 2 gün sonra Mısır'da askeri darbe gerçekleşmişti.

3 Temmuz 2013 darbesinin ardından Suudiler, Müslüman Kardeşler'i "terör örgütü" ilan etmiş 2014 Mart aynında ise, 8 örgütü daha "terör lisesi" ne almıştı.
 
Birleşik Arap Emirlikleri'de 17 Kasım 2014 yılında, Müslüman Kardeşler Teşkilatını "terör örgütleri listesi" ne aldığını ilan etmişti.
 
Bunda ne var diyeceksiniz ancak bunu diyorsanız zaten dünyadan habersiz yaşıyorsunuz demektir.

Dünya ne konuşuyor ya da ne konuşacak anlamak için, Amerikan Kongre Kütüphanesi'nde bulunan tasarıları bilmeniz lazım.


Bunun için bakmanızı önerdiğim bir sayfa var.
 
Committee on the Judiciary K, Full Committee, markup on H.R. 3892, the ``Muslim Brotherhood Terrorist Designation Act of 2015'', 10 a.m., 2141 Rayburn.
 
2015 tarihinde biçimlendirme, H.R. 3892 2015 "Müslüman Kardeşler terör Tanımlama Yasası" 2141 Rayburn. Congressional Record, 114th Congress


Adalet Komisyon'unda konuşan Başkan Bob Goodlatte, "Müslüman Kardeşler Amerika için büyük bir tehlike ve ulusal güvenliğe tehdit oluşturuyor" demiş.
 
Burada bakılması gereken çok ilginç bir ayrıntı var, onu da paylaşalım.

Malumunuz Trump, göçmen karşıtı politikaları savunurken "seçimi kazanayım Meksika sınırına duvar ördüreceğim" demişti.
 
Yani dünyada mikro milliyetçilik (etnisite) akımlarını pompalayarak etnik ayrımcılık yapanlar, dünyanın din ile siyaset yapılan bölgelerinde de dinler arası diyalog masallarıyla bölünmesi için, ulus devlet düşmanlığı yaparak, ümmetçiliği pompalıyorlardı.
 
Tıpkı bizde olduğu gibi, bunu biraz aşağıda, Ertuğrul-Baas (Diriliş) dizisinden son örneği ile vereceğim.

Trump, en son yaptığı zafer konuşmasında, “Evanjelik ve Hispanikleri kazandık. Gençleri, yaşlıları, eğitimlileri, eğitimsizleri kazandık, biz en zeki ve en sadık insanlarız, oy veren Nevada halkına teşekkürler, önümüzdeki 2 ay harika geçecek. Dürüst olalım, 2 aya bile ihtiyaç kalmayabilir” şeklinde konuşma yapmış.
 
Buraya kadar her şey normal, normal olmayan iki şey görünüyor.

Birincisi, Trump'un kendisine oy veren belirli kesimi eğitimsiz yani bir şekilde cahil olarak görmesi, ikincisiyse bu cahil kesimin içinde Müslümanları alıp almadığının tam anlaşılamamış olmasıdır.

Gerçi bizde de Enerji bakanı Taner Yıldız,  “Eğitim seviyesi arttıkça AKP oyları düşüyor” şeklinde açıklıyordu.

Yani hem Türkiye'de, hem Amerika'da hem de dünyada cahiller tarafından yönetilmek zorunda kalışımızın sırrı bu olsa gerek.

Trump bunu net olarak ifade etmiş.

Trump'un İslam düşmanlığını gizlemediğini hepimiz biliyoruz, nitekim Papa bile Trump için, "Hristiyan değil" diyordu.
 
Çünkü din biterse, çıkar savaşları da biter ve varlığını borçlu oldukları hayal ürünlerinden elde ettikleri büyük rant kapısı kapanmış olur.

O nedenle hiç bir din ve din adamı, dinin bitmesini istemez.

Din taciri Papa'dan sonra Trump'ın sözlerine en büyük tepki, Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi iletişim direktörü İbrahim Hooper'den gelmişti.


Hooper'de sanki Papalığın sözcüsü gibi, "Trump Müslüman karşıtı bağnazlığını artırırken insan, bir sonraki sözünün ne olacağını merak ediyor" şeklinde açıklama yapıyordu.

Belki de, "Hristyanlığı da kötüleyeceğinden korkarım" demeye getirerek Papalığa zımni destek veriyordu.

Cumhuriyetçi Parti'nin eski başkan aday adayı  ve eski Florida Valisi Jeb Bush ise, twitter hesabından "Trump'ın akli dengesi yerinde değil, politika önerileri ciddi değil" mesajı paylaşmıştı.
 
Tüm bunlardan daha garabet dolu olanıysa, Papa'nın bile Hristiyan değil dediği Trump'ın, İslam düşmanı olduğunu belirtmesine karşın, Müslümanların da desteğini alıyor olmasıydı.


Nitekim, kendisinin Müslüman olduğunu söyleyen, anladığım kadarıyla Mısır kökenli, Güney Carolina'da yaşamını sürdüren İlhami İbrahim adlı biri, "ön seçimlerde Trump'a oy verdim, çünkü Amerikan ekonomisini yeniden canlandıracak, İslamofaşizmle en iyi mücadeleyi ancak Trump yapacak" demiş.
Elhamy Ibrahim is a 62 year-old  born Egyptian-born Muslim man who loves Donald Trump. At a rally in South Carolina Ibrahim told Trump:

“I’m a Muslim and I’m with you all the way. I love you, and you’re the next President.”


Türkiye'deki Paralel medya ise, tüm bu gerçeklerden uzak, sanki bünyelerinde dünyayı hiç takip edecek kimse yokmuş gibi davranmaktan kendilerini alamıyorlar.

Paralel medya ve paralel siyaset mimarı AKP, kendi ürettikleri paralel masalıyla hedef saptırmakla kalmıyor, asıl paralelin ülkeyi yönettiğini ve paralel dedikleriyle iş birliği içinde olduklarını halktan gizliyor.
 
Örneğin Hz. Tayyip dün çıkıyor, HDP'li vekillere veryansın edip, dokunulmazlıklarını kaldırın diye Milli iradeye baskı yapıyor, milletin oy verdiklerine terörist damgası yapıştırarak anayasal suç işliyor.

Kimde de çıkıp, "madem bunlar teröristti, OSLO'dakiler prens mi oluyordu, ne işin vardı onlarla, aslı yargılanması gereken sensin" diyemiyor.
 
Bir milletvekili çıkıp da, "Erdoğan'ın akli dengesi yerinde olup olmadığına dair, bağımsız kurum ve kuruluşlardan rapor almalıdır" diyen de çıkmıyor.
 
Nasıl çıksın ki, o vakit aynı rapor vekiller için de istenecek ve tahminen TBMM'de 500 yerine sanırım 10-15 vekil kalacaktır.
 
O nedenle bu raporu istemeye cüret edemiyorlar.

Yaşı uygun olanlar anımsarlar, 1980 öncesi TRT sansür dairesi diye bir oluşum vardı.

Bu oluşum, 1994 yılında "3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun" yürürlüğe girene kadar bir çok yayını sansürlemişti.

Sansür kurulu bu engellemelerini, 
 
"1934 Matbuat Umum Müdürlüğü Teşkilatına ve Vazifelerine Dair Kanun ve Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, 1939 Filmlerin ve Film Senaryolarının Kontrolüne Dair Nizamname, 1963 Sansür Yönetmeliği, 1986 Sinema, Video ve Müzik Eserleri Yasası" gibi maddelere dayandırıyordu.
 
Adeta Türk halkını ahlaktan yoksun, karakteri zayıf insanlar topluluğu gibi görüyor, nelerin bizim ahlak anlayışımıza uygun olduğunu belirliyordu.
 
Aynı görüş bu gün de aynı dayatmaları yapmaktadır.
Baas (Diriliş) Ertuğrul dizisinde kelle kesmeyi, bir çok dizide ırza geçmeyi, din tacirlerini hemen her kanalda çkartarak mileti uyutmayı becerenler, alkol ve sigarayı, göğüs dekoltesine spikerlerde bile tahammül edemeyip ahlaksızlık diye millete dayatanlar, isimleri farklı olsa dahi Türk milletini ahlaksız, aşağılık olarak gördüklerini ilan ediyor ve "Sokak ortasına sıçan Arapları" ülkedeki işgalin bir parçası olarak gördüklerini dünyaya deklere ediyorlar.
Lakin o zamanlarda olduğu gibi Türkler bu günde onları izleyerek sadece hamd etmekle meşguller. 

Bunlar için çok garip nedenler ileri sürüyordu.
 
Özellikle de anımsıyorum, 1970-80 arası  TRT'de arabesk parçalar kesin yasaklıydı.

Matbuat Umum Müdürü Vedat Nedir Tör, Dahiliye Vekili Şükrü Kaya'ya "radyodan geleneksel Türk Müziği yasaklansın" dediğinde 2 Kasım 1934 tarihi itibarıyla geleneksel Türk Müziği yayınlarından kaldırılmış.

1939 yılında çıkan sansür tüzüğü çıkartılmış ve tüzüğe göre filmler, henüz senaryo aşamasında ve sonra film aşamasında sansür edilmeye başlanmış.

Örnek olarak bir filmin sahnesinde, Kayınpeder damadın eline sarılıp öpmek istemiş, damat da "öpülecek el varsa kızınındır onun elini öp" dediği için cart sansür.

Peki neden?

Çünkü sansür kurulundaki efendilere göre "kayınpederin gururunu zedelemiş" diyorlar.

Başka bir film, iki kız ortaklaşa evde yaşamak ister ve "ortak kazançtan masrafları karşılarız" derler.
 
Cart sansür...
 
Neden?


Muktedirlere göre kızlar komünizm propagandası yapmış.

ABD'de ise komünizm propagandasıyla suçlanmıştı.
 
Bunun gibi bir sürü ahmaklığı Türk toplumuna ahlaklılık olarak yutturmuşlar.

Neyse ki RTÜK denen oluşum imdada yetişmiş.

Ama olay burada bitmiyor, RTÜK denen (ben ona KÜTÜK diyorum) oluşum, aynı eski zihniyeti hortlatmış gibi devreye giriyor.


Acaba diyorum,  o dönemlerde sansürcülerin torunları şimdinin RTÜK'çüleri mi oldu?

Son örneğe bakalım.

Ben izlemedim ama, Okan Bayülgen 20 Aralık 2015 tarihli programında "kabızlık" konusunu işlemiş ve "Ondaki vücut hiç kimsede yok. Dünya güzeli ama içi b.k dolu" demiş.


Cart ceza...


Artık sansür yerine para kazanmanın yolunu keşfettikleri için para cezası kesiyorlar, adına da özgürlükleri kısıtlamamak için yayın durdurmuyoruz diyorlar, yersen öyle.


Ceza gerekçesi, "kadın bedeni aşağılanmıştır."


Yine aynı TV'de Paramparça dizisi varmış, ben hiç izlemedim ama dizide "aşağılık adammışsın sen, o… çocuğu, Hayvan herif" sözleri geçmiş.


Cart ceza...


Gerekçe, "Türkçenin düzeysiz ve argo kullanılması".


Aynı kanalda, Polis Akademisi Alaturka filminde, Haşmet Hoca karakterindeki oyuncunun, gözlerini Suzan Hoca karakterinin kalçasından ayırmadığı için cart buna da ceza...

Gerekçesi, "kadın bedeninin cinsel obje olarak yansıtılması" gibi abuk-sabuk gerekçeler.

Velev ki haklı olsunlar.

Daha geçenlerde, Sigara yasak ama dizilerle fuhuş ihracı serbest başlığında yazdım, Suburban (Banliyö)-Purgatory (Araf) = Suburgatory denen bir diziden bahsedeceğim dyerek anlattım.
 
Dizinin sonunda adamın biri arkadaşına şöyle söylüyordu. “Karım seninle ilişki istemiş, sen onu geri çevirerek üzmüşsün, ben onu çok sevyorum, üzülmesini istemem, neden bunu yaptın?

Burada kadını acaba kutsal bir paylaşım aracı mı görmüştür bu ahlak timsali KÜTÜK?

Belki de, Müslüman olmayan kadınlara tecavüz fetvası çıktığı için, şimdiden ülkedeki Müslüman olmayan kadınlara, başlarına gelecekler için alıştırma yapılıyordur ne malum?
 
Daha bu sabah evden çıkmak üzereydim, birden gözüme ilişti.
 
TLC denen bir kanalda alt yazılı bir dizi olsa gerek, gözüme çarptı.
 
Programın konusu Miami'de kadınlar nasıldır, kadın nasıl olunur?


Henüz kahvaltıda olduğum için biraz göz attım ve konunun bu olduğu ortaya çıkınca, bir bölümünü kamerayla kaydettim.



Buyurun siz de izleyin.
Videoyu göremiyorsanız, buradan bakınız.


Türkiye'de tecavüzler malumunuz mahkemeler eliyle kutsanıyor.


Son yaşanan Cansel olayında da Tecavüzcü Bayram denen pislik, savcılıkta "Cansel ile intiharından bir hafta önce arabasında ilişkiye girdik" demiş.


Yani hafifletici nedenler yakındır, yargılama zamanı devreye girecek demektir.
 
Çünkü TCK’nın 104. maddesi olan Reşit olmayanla cinsel ilişki suçlamasıyla tutuklanmış.

Peki neden önemsiz suçlama diyorum.

Çünkü  104. madde,reşit olmayanla cinsel ilişki suçunu şikayete tabi bir suçtur olarak görmektedir.


Burada birincisi ölenin şikayetçi olup olmayacağı nasıl tespit edileceğidir.


İkincisiyse kanundaki tanımına göre bu suç, cebir , tehdit ,hile olmaksızın işlenen suçlardandır.
 
Hem ölmüş olan hem de çocuğun rızasını alıp bu suçu işleyenlerin yargılanması için şikayet şartının konması vicdana ve Türkiye'nin de taraf olduğu çocuk hakları sözleşmesine aykırıdır.


RTÜK'ün  halka ahlak öğrettiği yerde, dünyadaki hiç bir toplumun yapısına uymayan, vicdanları yaralayan, kedisini yok eden, çelişkilerle dolu bu yasayı yapanlar kimlerdir?


Bu yasayı yapanlar, gelecekte kendilerinin de işleyebilecekleri suça kapı mı aralamışlardır?

REŞİT OLMAYANLA CİNSEL İLİŞKİ
Madde 104 - (1) Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, on beş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) (İptal fıkra: Anayasa Mah.2005/103, 2005/89 K. ve 23.11.2005 tarihli iptal kararı ile) 

Kanun Numarası: 5237
Kabul Tarihi: 26/09/2004
Yayımladığı Resmi Gazete Tarih: 12/10/2004
Yayımladığı Resmi Gazete Sayısı: 25611


Bu yasa TBMM'den geçerken iktidar vekillerini geçtik, neden Muhalefet partilerinden bir tanesi Anayasaya, çocuk sözleşmesine aykırılıktan dava etmemişlerdir?

Yargıtay'ın bu konuda verdiği kararları merak ediyorsanız buraya bakın. 

Bunu onaylayan Cumhurbaşkanı nasıl bir vicdana sahiptir?

Örneğin, Sezgin Tanrıkulu  ve Gürsel Tekin, 26.09.2004 tarihli 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Cumhurbaşkanına Hakaret” başlıklı 299 uncu maddesinin yürürlükten kaldırılarak, yine aynı Kanunun her vatandaşa uygulanan hukuk kuralları çerçevesinde değerlendirilmesini içeren yasa teklifi vermeyi bilirlerken, 104. maddeyi iptal ettirmek için dava açmayı neden bilememişlerdir?


Muhalefette hiç mi hukukçu yoktur, varsa vicdanları, "hem rıza ile meydana gelecek hem de şikayet şartı olacak, bu hangi serseri, sapığın yasa teklifidir" diye sormayı beceremediler?

Sonra da RTÜK (KÜTÜK-RÜTÜK) çıkmış, topluma ahlak satıyor.
 
Bir taraftan Diyanet "" diye fetva verecek, öte yandan KÜTÜK ahlak dersi. 
 
TV'lerde kadın pazarlanması da işin belki de cakası.
 
Camilerde oğlan çocuklarına tecavüz edenler, kendi kızına tecavüz edenler, kız kardeşine tecavüz eden imamlar vs...

Bu nasıl bir ülkedir yahu?

Milletten ümmete transfer olurken bu rezaletleri artık dizilerle örtmeye çabalayan İslamcı güruha dur demenin zamanı gelmiştir.
 
Dünkü Diriliş-Ertuğrul dizinde yine "Ulus Devlet düşmanlığı" yapılıyor, ümmetçilik körükleniyordu.
Bakınız dizide malum karaktere bu kez ne dedirtiyorlar?

Bizim muktedirler de görsün, halk da görsün ki, belki başımıza neler geldiğini anlarsınız.


Kardeşliğimizi unuttuk dediği, Araplarla kardeşlikten bahsediyor, mili duygulara tek vurgu yok, varsa yoksa ümmetçilik.

Muhammed ümmeti olarak şehit olmayı nasip eyle diyor.


Epey bir süredir TV'lerde, nidalarını duyar olmamız boşuna değil elbet.


Yani şehitlik bir kez daha vurgulanarak, sabilerin beyinlerine öldürmeyi, ölmeyi zikrediyorlar, ama KÜTÜK bunları göremiyor.

O nedenle ABD'de Trump'un kazanmasını canı gönülden destekliyorum.

Tam dizi bitti deyip kanallar arazı gezi yapıyordum ki, akit denen TV'de bu kez aynı masal anlatılıyor.

Onun da videosunu kaydettim ama yayınlamayacağım.
Sadece resmin altındaki yazıya dikkatinizi çekmekle yetineceğim, zaten 3 gün evvel de sabah haberlerinde aynı akit, polislerin öldürme yetkisi olsun diye konuşuyordu, onun da videosu var.


George Soros'da, Ümmet bilinci hakim kılınmalı diyordu. Yani başka deyişle,   diyordu.

Ümmetçiliğin nereden beslendiğini, kaynağını nereden aldığını anladık mı acaba ey Mürit? 

Bu nasıl bir halktır, nasıl bir işçi topluluğudur anlamadım gitti.

Kiralık işçilik getiriyorlar ama onları kiralık yapanlara oy verenler de yine kiralık işçi olacak durumdakilerdir.

Daha dün, Kiralık başbakan kiralık işçiyi sever başlığında paylaşmıştım.

Henüz kiralık işçiliği hazmedemeden, Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek çıkmış, "kıdem tazminatının olmadığı ülkelerde işsizlik oranı %5'in altında" diyerek kıdem tazminatının kaldırılacağını söylüyor.

Bu ne utanmazlık, ne aymazlık, ne pişkinliktir yahu?

Anayasayı tanımayan Cumhurbaşkanlarını kaldıracağız desene, KaçAK Saray'ın maliyetini açıklarken ne dediğini, kaça patladığını söylerkenki yüzünün ifadesini sen unutsan da biz unutmadık.

Umarım kiralık olacak işçiler de unutmaz.

Gerçi, Kur'ân'a göre kölelik doğal bir kuruluş olduğu için, Müslüman işçi buna dünden razı edilebilir, Kur'an emrediyor dedin mi, işlem tamamdır.
 
Şimdi de, devamıyız dediklerinin izinden gidenler ülkeye 2.5 milyon Suriyeli soktular, bize beslettiriyorlar.


Üstelik bu 2.5 milyon Suriyeliden kaçının ABD destekçisi terörist, kaçının diğer ülkelerin destekçisi terörist olduğu da meçhul.

Tek amaç ülkenin işgaline katkı sağlayacak her tür kalabalığı bir an evvel toplamak ve kurulan ancak bir türlü ilan edilemeyen Kürdistan nüfusunu şimdiden hazır etmek.

Belki de muhtemel iç savaşta bunları kendi ordularına dahil etmek, bilmiyoruz gizli ajandalarında ne var?

Sonra da ülkede yeni mafya grupları oluşuyor, ülkeyi mafya yönetiyor, partileri mafya açıkça destekliyor dediğimizde haksız oluyoruz.

Benden uyarması, işine gelen anlasın, gelmeyen gelecekte görecek.

Gelecek de bir gün gelecek, vakit geçmiş olmasa demeden, önleminizi şimdiden alın derim.

25.2.2016

A. Dursun

Yerli medyamızdan bazı konular.

27 vali sığınmacı istemiyor.
50 eyaletin oluşturduğu ABD'de Suriyeli sığınmacı istemeyen eyalet valisi sayısı, iki günde 27'ye ulaştı. Bazı Cumhuriyetçi başkan aday adayları da mültecilerin ülkeye girmesine açık şekilde karşı çıkıyor.
Donald Trump reklam yüzü oldu.
03 Ocak 2016/El Kaide bağlantılı Eş-Şebab terör örgütü yeni yayınladığı videosunda ABD başkan aday adayı Donald Trump’ın sözlerine yer verdi.

Macaristan Başbakanı Viktor Orban, mülteci krizinde işbirliği yapmak üzere Türkiye ile varılan mutabakatın Avrupa'nın güvenliğini tehdit ettiğini öne sürdü. Orban Alman ‘Bild' gazetesine yaptığı açıklamada, "Mülteci krizini çözemediğimiz için Bay Erdoğan'a para verip kendisinden bizim yerimize çözüm bulmasını dileniyoruz" dedi. 25 Şubat 2016

Tanrıça Kumari’nin ayağı yere değmiyor

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder