Daha bu gün, Davutoğlu'nun "Kayserili pazarlığı", ülkenin bölünme ilanıdır, derhal yargılanmalıdır demiştim.
İşte bir gerekçe daha...
İngiliz milletvekillerinden John Redwood,
Davutoğlu'nun Kayseri pazarlığı diye halkınız kazık attığı boş
ifadelerini, İngiltere'nin AB'den Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı David
Lidington'a soru olarak yöneltiş.
Bu anlaşma bize ne yükümlülük getirecek demiş.
Adamlarda ileri
demokrasi olmadığı için David Lidington, derhal Avam Kamarası'nda oturum yapıp,
soruları yanıtlamış.
David Lidington özetle şunları söylemiş.
"Türkiye ile AB arasındaki prensip anlaşması, Yunanistan'a gelen tüm göçmenlerin Türkiye'ye
gönderilmesini kapsıyor, anlaşma uygulanabilirse insan kaçakçılığının önü
alınabilir. Anlaşma, İngiltere'ye yeni yükümlülük getiremez, çünkü biz Schengen
bölgesine dahil değiliz, Schengen bölgesine dahil olanları ilgilendirir. Biz,
Türkiye'den İngiltere'ye gelmek isteyen
Türklerden vize istemeye devam edeceğiz.
Türkiye'de hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğü , ancak AB müzakereleri
çerçevesinde yeni başlıklar açılırsa gelişebilir" demiş.
Lidington'un Schengen bölgesi hakkında söyledikleri elbet
doğrudur, zaten İngilizler AB'den çıkmayı ciddi bir biçimde de dillendirmeye
başladılar.
Çıkarlarsa ne olur?
Hiç bir şey olmaz, zira AB zaten varlığının sonuna gelmiş,
varlığını teşkil eden sebepler ortadan kalkmıştır.
Zaten para birimi olarak Avro'yu bile kullanmıyorlar, üye olmadığı halde Avro kullananlarda var ancak, bu iş güç ve siyaset bilinci meselesidir.
Bunları madde madde sıralamaya gerek de yoktur.
Çünkü bu maddeleri geniş detaylarıyla daha evvelki
yazılarımda ifade etmiştim.
Bizim açımızdan da hiç bir şey olmaz, çünkü biz zaten
Abdullah Gül'ün 1995 yılında yaptığı konuşmada söylediği gibi, Hristiyan kulübü
olan AB'ye alınmayacağımızı herkes bildiğinden, her iktidara gelen Türk
hükümeti de, usulünce milleti kandırmaya yine devam edecektir.
Millet olarak kanmayı, aldatılmayı benimsediğimiz için,
bizim açımızdan değişen hiç bir şey olmayacaktır.
Görüldüğü üzere, Davutoğlu'nun şark kurnazlığı henüz
şişmeden söndürülmüştür.
İlanen Türk halkına duyurulur.
Aldatılma, Kandırılma Politikalarından
hafızalarımıza...
77 yıldır bu ülkeyi hep aynı
zihniyet, aynı kafalar yönetti.
Din tüccarları halkı sürekli kandırdı.
Çiller bile kurdele keseceği makası,
anlamını bilmediği kelimeler mırıldanıp, üzerine üfledikten sonra kullanıyordu.
Çünkü geçerli akçe dindi, kullanılmalıydı.
Öyle de oldu, din öylesine tatlı
rant kaynağıydı ki, kimse bu değirmenin suyu nereden geliyor diye dönüp bakmadı
bile.
Batan geminin ıslak malları vardı,
paylaşılıp bölüşülmeliydi.
Daha ötesi, aklınız az da olsa
zorlayan yandaş, mürit taifesinden birileri olursa, onların önünü ve sesini
kesmek için, Türkiye Cumhuriyeti'nin İslam devleti olmadığı, Müslümanların bu
devletle savaştığı için yapılan her tür hırsızlığın mubah olduğu anlamına
gelecek olan Dârü'l-harb ifadesi sıklıkla kullanılıyordu.
Ta ki, 17/25 aralık patlak verene
kadar.
Dârü'l-harb söyleminden beslenenler,
ne olduysa birden düşman oldular, bir birlerini çetecilikle, hırsızlıkla
suçlamaya, yok etme planları kurmaya başladılar.
Gerçekleri bilmeseniz sanırsınız ki Dârü'l-İslam
olunmuştu.
Halk da olup bitenlere anlam
veremez, kime inanacağını şaşırmış gözlerle durumu izler oldu.
Nihayetinde siyasi figüranlar
kazanmış, eski yoldaşlarını düşman ilan etmeyi başarmışlardı.
Bundan sonra, galiplerin eli öpülür,
yüze bile sürülür duruma gelmişti.
Onlar için artık karada ölüm yoktu ne de olsa, Allah'ın tüm
vasıflarını üzerinde topladıktan sonra, Allah olarak meydanlara çıkmaya
başlamış, din yenilenmiş, her şey güllük gülistanlık olmuş, Gül'ün dediği gibi,
"Çok güzel şeyler" olmuştu.
Ancak bu devranın böyle
gitmeyeceğini vatandaş yavaş yavaş anlamaya başlamıştı...
.../...
Ne dersiniz?
Masalın sonu güzel bitecek mi?
Kanlı mı, tatlı mı bitecek?
Bekliyoruz, henüz bir birlerini
tüketmekte bir kaç kez denense dahi, altın vuruş yapan olmadı.
Çünkü altın vuruşu ancak ve ancak,
bunları bulundukları konum ve mevkilere getirenler yapabilecektir.
Bu büyük vuruşun ayak sesleri,
onları atayanlar tarafından verilmeye başlanmıştır.
Kara gün kararıp kalmazmış.
Boşa dememişler, gün doğmadan neler
doğar diye.
Her yen günün her yeni olaylara gebe
olduğu Türkiye'de durum şimdilik bu...
Millet, kendine oynanan tuzakları görmedikçe,
ak günler, aydınlık yarınlar bu topraklara haramdır, biline...
10.3.2016
A. Dursun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder