11 Ekim 2015 tarihinde bir yazıya yorum yapmıştım ve bir
daha dönmeyi unutmuştum.
Arşivlerimi karıştırırken denk geldi, adrese bakayım dedim,
yorumumla birlikte yazı ya başka adrese taşındı ya da kaldırılmış olmalı ki
bulamadım.
Aslında analiz çok güzel, bazı bilgiler içeriyordu.
Neden kaldırıldığını açıkçası anlamış değilim.
Yorumum olduğu için, buradan vermekte yarar olduğunu
düşünerek paylaşmak istedim.
Yazının başlığı şöyleydi.
(Bir lideri veya bir siyasi yapılanmayı değerlendirirken
sadece toplumsal dinamiklerle değil liderin ve siyasi yapılanmanın ittifak
içinde olduğu güçler de ortaya konulmalıdır) şeklinde bir girişle sunulmuştu.
Önce kendi yorumumu sunuyor, ardından yazıyı paylaşıyorum.
Analizinde çok doğru noktalar var lakin analiz yaparken
elmalarla armutların toplanamayacağını öğrenmiş biri olarak kendi çelişkilerini
görmen de gerekirdi.
Öncelikle neocon dediklerinin 77 yıldır Türkiye'de
örgütlenmesini, iktidarları nasıl teşekkül ettirdiklerini de analizine
katsaydın çok gerçekçi olacaktı.
Mini örnekleme yapalım.
[Erdoğan hangi durumda ve hangi olay karşısında ne tepki
vereceği ilkeleri ve Anadolu insanı olması nedeni ile az çok kestirilebilir.]
Baştan bu ifade Anadolu insanına karşı zımni bir tekinin
varlığını gösteriyor.
Peki neden?
Sizin, bizim, ülkenin bir çoğunun Anadolu olarak bildiği
yer, senin bahsettiğin neoconların kabullerine göre Türklerin değildir.
Zira Anadolu telaffuzu bizim dilimizde böyledir,
orijinaliyse Anatolia'dır ve Roma'nın bir eyaletidir.
Sen de Roma Eyaleti olarak görmüş olmalısın ki, örtülü
olarak Anadolu insanının davranışlarının çok az kestirilebilir olması
söyleminle, bölge halklarının psişik anomali içinde genelleme yapmadığın ancak
Erdoğan'a bu vasfı yüklerken genelleme ifadenle bunu örttüğün anlaşılıyor.
Beyindeki sinir hücreleri fazla hareketlendiğinde,
kontrolsüz, gelişigüzel gibi görünen sinyaller verir, sonucundaysa garip duygular
hissedilerek, farklı hareketlerde bulunulabilir; hatta psişik anomaliler
olabilir ve tıp dilinde buna genel ifadesiyle nöbet denir.
Erdoğan'ın epileptik nöbetlerinin varlığını söyleyememiş
olup, tüm Anadolu halkları üzerinden genelleme yaparak dolaylı iman başta
yakışıksız olmuş.
Keşke doğrudan bunları söylemiş olsaydın.
Anatolia'da kadim Roma'nın başarılarını tarih okusaydınız
görürdünüz.
Şu kadarına ip ucu vereyim ki, Romalıların Anatolia'daki
başarısının sırrı Satraplara dayanmaktadır.
Gelelim başka bir ifadeye.
[Özal dönemi ile birlikte ekonominin liberalleşmesi
Anadolu'da yeni girişimci sınıfın ortaya çıkmasına yol açtı. Özal’ın teşvik ve
destekleri ile gelişen bu girişimci sınıf AKP ile birlikte daha da güçlendi ve
Türkiye’nin yeni orta sınıfı haline geldi. Böylece Türkiye'de iki türlü orta
sınıf meydana geldi. Bir sınıf Cumhuriyet'in koruduğu, diğer sınıf ise ekonomik
liberalleşme ile ortaya çıkan Anadolu sermayesidir. Bu iki sınıf her alanda
rekabete girdiler.]
Evet, o dönem liberalleşme bir takım sınıfları ortaya
çıkarttı lakin bu sınıflar maddenin tabiatına aykırı olarak ortaya çıktı.
Başta neoconların emriyle hareketlenen cuntayla birlikte
yeni anlayış devşirildi.
Liberalizmle uzaktan yakından ilgisi yoktu, dünyada bilinen
liberal ekonomiden tamamen soyutlanmış bir model uygulanıyordu.
Model görünüşte liberal olmasına rağmen gerçekte cemaat,
tarikat yapılanmasıydı ve bu günkü TBMM'ye bakarsanız neredeyse % 95'i aynı
kaynaktan hala beslenmektedir.
Sizin bahsettiğiniz American Enterprise Institute mensubuna
gelene kadar 2013 Haziran 28'inden başlayıp 2013 Temmuz 3'üne yani Mısır
darbesine gidene kadar geçen kısacık süreci yeniden gözden geçirmeniz lazım.
İşte o mensuplar yukarıda söylediğim ama sizin liberal
sandığınız yeni sermaye gruplarının liberalizmden kaydıklarını gördüklerinden
ötürü Sisi'nin yanında durulması gereğini söylemişlerdir.
Zira onlar da bilmektedirler ki, Türkiye'de hiç bir ekonomik
model başarıya ulaşamaz.
Çünkü Türkiye yandaşlığın, hırsızlığın, yalanın, talanın
pirim yaptığı Meitokratik anlayışın hiç yer etmediği bir sistem içindedir.
Türkiye'deki siyasal ve ekonomik sistem değişimi başarısız
ve kontrol dışı olunca, neoconların iktidarları getirdikleri gibi götürecekleri
de ortadadır.
Türkiye'de müesses nizama bağlı sınıfla cemaat-tarikat sınıfının mücadelesi başladı.
Sizin dediğiniz gibi müesses nizama bağlı sınıfla, ekonomik
liberalleşme ile ortaya çıkan Anadolu sermayesi değil.
Bu sermayenin adına her ne kadar Anadolu Kaplanları denmiş
olsa dahi, ne Anadolu ne de kaplan tanımlamasının tamamen dışında iki sınıfın
kavgası ülkeyi bitirme noktasına gelmiştir.
Son olarak şuna bakalım.
[Özal döneminde ortaya çıkan bu sınıf Cumhuriyetin ürettiği
“laik orta sınıfın gücünü ve etkinliğini’’ sınırlandırdı.]
Laik orta sınıf derken, Türkiye 77 yıldır laik bir devlet
değildir o nedenle de Türkiye'de Laik bir orta sınıf hiç olmamıştır.
Sözde Laik olan bir yapıda ancak sözde Laik sınıf olabilir.
Orta sınıf etkinliği derken yeniden anımsatmalıyım ki,
Türkiye'de orta sınıf 13 yıl önce baltalanmış, o zaman % 30 civarında olan orta
sınıf tamamen yok edilmiş, en yoksulla en fakir sınıf var edilmiştir.
Bunların oranını TUİK her yıl yayınlamaktadır, bakmanızı
öneririm.
Özetle neoconlar, hükümeti getirirken Türk halkının aslen
hiç bir katkısı olmadığı gibi götüreceklerinde de halkın hiç bir etkisi
olmayacaktır.
Ta ki SECSİS denen sistemi Türkiye kullanmaktan vazgeçene
kadar.
Keşke temennindeki gibi [tepeden inme karanlık odalarda
yapılan planlarla artık Türkiye'de iktidar devirmek zor] olsaydı.
A. Dursun
Arkadaşın analizi aslında çok değerli olduğu için, keşke yazıyı kaldırmamış olsaydı.
***
Erdoğan Operasyonu
Bir lideri veya bir siyasi yapılanmayı değerlendirirken
sadece toplumsal dinamiklerle değil liderin ve siyasi yapılanmanın ittifak
içinde olduğu güçler de ortaya konulmalıdır.
Erdoğan gibi politik figürü analiz ederken ilk önce liderlik
özellikleri ve psikolojik yapısı ortaya konulmalıdır. Erdoğan duygusal, doğru
olarak inandıklarından geri adım atmayan ve inandıklarını harfiyen uygulamaya
çalışan bir Anadolu insanı. Erdoğan’ın bu özellikleri hem güçlü yanı hem de
zayıf yanı olarak değerlendirilebilir. İlkeli ve erdemli insanın nasıl bir adım
atacağını kestirmek zor değildir. İlkeler doğrultusunda hareket etmek manevra alanını
daraltır. Erdoğan hangi durumda ve hangi olay karşısında ne tepki vereceği
ilkeleri ve Anadolu insanı olması nedeni ile az çok kestirilebilir. İlkesel ve
değer eksenli politika toplumun gözünde önemli bir artı iken rakipleri ve
düşmanları için ise önemli bir kozdur. Gezi olayları öncesinde Erdoğan’ın bazı
samimi ve duygusal açıklamaları bazı odaklar tarafından propaganda malzemesi
olarak kullanıldı. Propagandayı planlayan planlamacılar Erdoğan’ın samimi ve
duygusal cümlelerini karşı propaganda amaçlı kullanmışlardır. Liderlerin yaşam
biçimine karışması doğru değildir. Toplumun nasıl yaşaması gerektiği ve neye
inanması gerektiğine devlet karışmamalıdır. Zaten Türkiye’deki durumda toplumun
değer yargılarına ve yaşam biçimine karışmak değil bir liderin kendi kişisel
görüşlerini samimi bir biçimde ifade etmesidir. Gezi olaylarına böyle bir
atmosferde girildi ve bir anda kitlesel bir harekete dönüştü.
Gezi Olaylarının Anatomisi
Özal dönemi ile birlikte ekonominin liberalleşmesi
Anadolu'da yeni girişimci sınıfın ortaya çıkmasına yol açtı. Özal’ın teşvik ve
destekleri ile gelişen bu girişimci sınıf AKP ile birlikte daha da güçlendi ve
Türkiye’nin yeni orta sınıfı haline geldi. Böylece Türkiye'de iki türlü orta
sınıf meydana geldi. Bir sınıf Cumhuriyet'in koruduğu, diğer sınıf ise ekonomik
liberalleşme ile ortaya çıkan Anadolu sermayesidir. Bu iki sınıf her alanda
rekabete girdiler. AK Parti döneminde bu iki sınıf arasındaki mücadele ve
rekabet daha da derinleşti ve Özal döneminde ortaya çıkan bu sınıf Cumhuriyetin
ürettiği “laik orta sınıfın gücünü ve etkinliğini’’ sınırlandırdı. Gezi
olayları “laik orta sınıfın’’ eski ayrıcalıklı haklarının elinden alındığı
hissine kapılması sonucu oluşan bir sınıf hareketi olarak okunabilir. CHP’nin
kendi siyasal taleplerini yeterince dile getiremediğini düşünen bu laik orta
sınıf sokak hareketi ile kendilerinin ifade etme arayışına gitmişlerdir. CHP’
nin sosyal alanı kuşatacak hiçbir program ve planlamasının olmaması bu
kesimlerin sokak demokrasisi yolu ile kendilerine meşru ifade zemini yaratma
düşüncesine itmiştir. Türkiye farklılıkların bir arada yaşayabildiği, seküler
ve dini olanı bir çatışma olarak görmeden ikisinin de içselleştirildiği bir
ülke olmak zorundadır. Türkiye toplumu kentleşme ile birlikte kentli yeni orta sınıf
ortaya çıkmaya başlamasından bu yana eşitlik, özgürlük, adalet talepleri
siyaset kurumunu dönüşmeye itiyor. AK Parti'yi ortaya çıkaran toplumsal dinamik
kentli yeni orta sınıfın değişim talepleridir. Ancak AK Parti üstünde siyaset
yaptığı yeni orta sınıfın dışındaki laik orta sınıfın taleplerini ve
hassasiyetini anlamalı ve bu durumu göz önünde bulundurarak siyaset yapmalıdır.
Gezi olayları ilk başta demokratik bir eylem olarak “laik
orta sınıfın“ hak taleplerinin ifade zemini olarak başlamasına rağmen olayın
seyri birkaç gün içinde değişmeye başladı ve olaylara marjinal örgütler,
Erdoğan karşıtı ülkelerin gizli servisleri, bazı şirketler, baskı gurupları,
bankalar olaylara dahil oldu. Gezi olayının bir iç sorun olmaktan çıkıp küresel
bir mesele haline dönüştürülmesinin nedeni Erdoğan’ın temsil ettiği
politikadır. Geleneksel laik burjuvazi Batı sermayesine eklemli iken yeni
Anadolu sermayesi ve Erdoğan Batı'yı göz ardı etmeden Ortadoğu, Balkanlar,
Kafkaslar ve Orta Asya’da etkin ekonomik ilişkiler geliştirmektedir. Erdoğan’ın
Gezi olayları neticesinde hedef alınmasının nedenlerinden biri budur.
Erdoğan’ın batıya alternatif ekonomik ilişkiler geliştirmesi ve bağımsızlaşması
Türkiye'deki geleneksel orta sınıfı, batılı bazı devletleri ve çıkar guruplarını
rahatsız etmiştir. Geleneksel orta sınıfın Türkiya'de yönetimde ve karar alma
süreçlerinde dikkate alınmadığı sürece bu tarz eylemler devam edecektir. Gezi
ve benzeri olaylarla karşılaşmamak için bazı küresel aktörlerin manipüle
edebileceği iç siyasi ve ekonomik kamplaşmaları ortadan kaldıracak kuşatıcı
politika izlenmek zorundadır. Batıdan uzaklaşmış bir görüntü vermek
Türkiye’deki geleneksel orta sınıfı ciddi anlamda rahatsız edecek ve siyasal
çalkantı devam edecektir. Türkiye'yi farklı kılan İslami değerleri ve batılı
değerleri harmanlayarak farklı bir kültürel doku inşa etmesidir. Türkiye’yi
güçlü kılacak olan bu yeni kültürel dokudur.
Gezi Olayları ve Neoconlar
Gezi Parkı eylemlerinin, olaylar başlamadan aylar önce
ABD'deki bir düşünce kuruluşunda tartışılmıştı. Yahudi lobisi AIPAC'in
desteğiyle faaliyetlerini sürdüren Amerikan Girişimcilik Enstitüsü'nde
(American Enterprise Institute, AEI) yapılan toplantıda 'apolitik Türk
gençliğini sokağa indirerek canlı tutmak' için 'İstanbul İsyanı' senaryosu masaya
yatırılması Gezi olaylarının sadece iç dinamiklerle açıklanmayacak kadar
karmaşık olduğunu göstermektedir. AK Parti Hükümeti'nin faaliyetleri ve
Türkiye'nin son 10 yılının ele alındığı toplantının katılımcıları ise
'Ortadoğu' denildiğinde dünya çapında tanıdık isimler olan Neoconlar: Donald
Rumsfeld, Paul Wolfowitz, Bernard Lewis, Elliot Abrams, Richard Perle, John
Bolton, William Kristol ve Douglas Feith gibi isimler olması dikkat çekicidir.
Taksim Meydanı'nı Tahrir'e çevirerek dünya kamuoyuna 'Türk Baharı' izleniminin
verilmek istemesi neoconların Erdoğan Türkiyesi'nden ne kadar rahatsız olduğunu
göstermektedir. Toplantıda Taksim’e Tahrir gibi bir kimlik kazandırma
gayretinde bulunulması Gezi eylemlerinin salt demokratik bir eylem değil aynı
zamanda bu kitlenin içinde yuvalanmış yabancı unsurların varlığını gözler önüne
sermektedir.[1] Bütün bunlar şunu gösteriyor ki Erdoğan küresel güçlerin hedefi
konumundadır. Bu hedef durumu kişisel değil temsil ettiği politik misyondur. Bu
politik misyon, ABD ve Rusya’nın oluşturduğu politikanın dengeleyicisi olması
ve yakın kara havzalarımızda tam ekonomik ve kültürel entegrasyon politikası
Erdoğan’ı hedef haline getirmektedir. Erdoğan’ın bütün bu olaylarla ilgili
değerlendirmesi ise manidardır; “Bizim ülkemizin meydanları ikinci Tahrir
olmayacak. Adeviyye olacak, Rabia olacak. Demokrasinin egemen olduğu meydanlar
olacak. Mısır’da yaşananların güçlü bir Türkiye istemeyenlerin projesi olduğunu
söyledi ve "Bütün bu projeler nasıl Gezi'de geri teptiyse bilesiniz ki
yine geri tepecektir.”[2] Bütün bunlar şunu göstermektedir. AK Partinin etkin
olduğu ve model olduğu bütün ülkelerde darbelerle rejimleri değiştirip
Türkiye’yi ve Erdoğan’ı “değerli yalnızlık” içine sürüklemektir. Mısır’da
Mursi’nin devrilmesi Tunus’da Nahda hareketine ve hükümete karşı gösteriler bu
amaçla yapılmaktadır.
Neoconlar, Mısır Darbesi ve Erdoğan
Mısır darbesinin birçok nedeni var ama en önemli nedeni
İsrail’in bölgedeki güvenliğidir. Mursi’nin iktidara gelmesi ile birlikte Hamas
ile kurduğu yakın ilişkiler İsrail’in bölgedeki güvenlik endişelerini
artırmıştır. İsrail, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır askeri
istihbaratının darbenin başarısı için işbirliği yaptıkları ve İhvan’ın
devrilmesi ve sistem dışına itilip terörize edilmesi için planlamalar
yaptıkları öne sürülmektedir[3]. İsrail’in bölgedeki güvenliği için uğraşan
neoconlar da Mısır darbesine destek vermişlerdir. “American Enterprise
Institute (AEI) mensubu Neo-Con'cu Michael Rubin, 'Durmamız gereken yer
Sisi'nin yanıdır. Mısır Ordusu'nun İslamcıları yenmesi ve yeraltına çekilmeye
itmesidir”[4] Neoconlar’ın ve İsrail’in bölgeye bakışları aynıdır. Gezi
olaylarına destek veren isimler Taksim'i Tahrir meydanına çevirmeye çalışan
aktörler bu sefer Mısır’da Murisi’nin devrilmesi için uğraş vermişlerdir.
Suudilerin ve Körfez ülkelerin Sisi yönetimine finansal destek vermesi ve Nur
Partisi'nin Mursi karşıtı gösterilerde yer alması İsrail ve Körfez ülkelerinin
aynı noktada birleştiklerini göstermektedir. Körfez ülkeleri ve Suudilerin neoconlar
ile olan yakın ilişkileri göz ardı edilmemelidir.
Mısır’ın Türkiye ile geliştirmeye çalıştığı yakın ilişki
İsrail’i bölgede yalnızlaştıracağından İsrail’in hamisi konumunda olan
neoconların bütün çabalarına rağmen AK Parti hükümetini devirememesi İsrail’in
bölgedeki yalnızlığına çözüm getirmediğinden Mısır’da darbeyi organize etmiş ve
desteklemiştir. Böylece İsrail bölgede güçlü bir müttefik elde etmiştir.
Türkiye’nin yakın ilişki içinde olduğu Mısır’da darbe yapmak hem hükümeti
bölgede zor duruma düşürecek hem de ittifak zinciri kırılmış bir Erdoğan
kolayca tasfiye edilebilecek düşüncesi hâkimdir. Eylül ayında Türkiye'de
benzeri kitlesel hareketin olabileceğine dair senaryolar ve açıklamalar
neoconların Erdoğan gitmeden rahat etmeyeceklerini göstermektedir. Ancak
siyaset masa başında plan yaparak ve o senaryoya uygun aktör bularak yapılmaz.
Yapılsa bile başarılı olmaz. Toplumsal meşruiyeti olmayan tepeden inme karanlık
odalarda yapılan planlarla artık Türkiye'de iktidar devirmek zor; ama ekonomik
olarak ve siyasi olarak çalkantılı günler bizi beklemekte. Umarım en az zararla
kurtuluruz bu dalgadan.
Hasan Mesut ÖNDER
Çanakkale Üniversitesi Yüksek Lisans Öğrencisi
[1] Kod adı İstanbul isyanı, (23.08.2013)-yenisafak
[2] Meydanlarımız İkinci Tahrir olmayacak, (24.08.2013)-ntvmsnbc
[3] MOSSAD Mısır darbesine yardım mı ediyor ? (24.08.2013)-timeturk
[4] Tamer Korkmaz, İşaret Fişeği, (24.08.2013)-yenisafak

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder