Daily Ceng gazetesi, adının açıklanmasını istemeyen bir
kaynağa dayanarak, Riyad'ın "Pakistan Genelkurmay Başkanı Rahil Şerif'e emekli olması karşılığında", 34 üyeli "İslam
Ordusu" koalisyonuna komuta etmesi için çok yüksek ücretli teklif
götürmüş.
Götürülen yüksek ücretin ne olduğu konusunda bir açıklama
yapılmamış.
Bu haberin dikkat çeken kısmı nedir diye soracaksınız.
Vahhabiler yani Suudiler, İslam Ordusu'nun IŞİD'le mücadele
ettiğini ileri sürerek bu oluşuma destek alıyorlardı.
Oysa, istatistiklere göre IŞİD' en çok militan veren
ülkelerin başında Suudiler, ikinci sırada da Türkiye geliyor.
Rahil Şerif'e götürülen teklifte, Pakistan-Afganistan
sınırındaki kabilelere karşı yürüttüğü başarılı operasyonlar gerekçe gösterilse
dahi, aslında gerçek bu değil.
Suudilerin Pakistan ordusunun içine kadar sızıp, orduyu
dağıttığını, Vahhabilerin Pakistan ordusunu yıktığını, parçaladığını, bunun
sonucu olarak Pakistan'ın İslamcı bir yapının kucağında kendini bulduğu, eski
Pakistanlı generallerin hatıratlarında yer almaktadır.
Bunun aynısı AKP ve Suudi kardeşliği ile TSK' inde
yapılmaktadır.
Pakistan, Suudilerden ve Körfez Emirliklerden sağladığı
ekonomik destek karşılığında El Kaide'ye destek verince , El Kaide Afganistan'a
yerleşmiş, ABD'nin silah desteğiyle Ruslara arşı güçlendirdiği Taliban
teröristleri de dahil, bölgeyi Suudillere teslim görevi üstlenmişti.
Bunda hayli başarılı olduğundan, Suudiler 2015 yılının
birinci çeyreğinin ortalarında, Pakistan Başbakanı Navaz Şerif'e, Yemen'e karşı
kara ve hava harekatı önerdiği önceleri dillendirilmişti.
Bu konuda bildiğim kadarıyla bir tekzip yapılmamıştı.
Çünkü Navaz Şerif, parlamentoda bu konuyu görüşmüş ve
parlamento ret kararı vermişti.
Bu konuyla ilgili olarak aynı tarihlerde İran Dışişleri
Bakanı Muhammed Cevad Zarif, Pakistan ziyaretinde
bulunarak Navaz Şerif ve Raheel Şerif ile bir araya gelmişti.
Suudiler buradan aradığını bulamayanca şimdi de Rahil
Şerif'e, yüklü miktarda para vermeyi taahhüt ederek, Pakistan Ordusunu yine
zayıflatmaya çalışmakta, en azından ordu üzerindeki etkisini ispatlamaya
çalışmaktadırlar.
Bunun türlü nedenleri var ancak burada onlara değinmeyeceğim.
Yazık ki aynı zevzek zihniyetin temsilcileri, Türkiye'de ve
TBMM'de de etkili durumdadırlar.
Yine yazık ki bu etki, TSK'nin de zayıflamasına neden
olmuştur.
Zaten Türk dış politikası yalanlar üzerine kurulduğundan
beri, ne TBMM ne TSK ne de ilgili kurumlar, Cumhuriyet değerlerine sahip
çıkamamaktadırlar.
Bu aczin, eninde sonunda Türkiye'yi 3. lige düşüreceği
açıktır.
Bir an evvel AKP ve Vahhabi iş birliğinden kurtulmak,
Cumhuriyet kazanımları ve Türk dış politikasını ehil ellere teslim etmek
zorunluluğu vardır.
Aksi durumda bölünme bitmek üzeredir ve Rusya, İran, Irak,
Mısır gibi ülkelerle komşuluk ilişkileri bittiği gibi, AB ve ABD'de Türk dış
politikasının ne denli batağa saplandığını hemen her gün yüzümüze çarpar gibi
açıklamalarda bulunmaktadırlar.
Bunları elbet ki, mü'minlerin, müritlerin anlamasını
beklemiyorum ancak devleti devlet yapanlar eğer ki bunlara göz yummaya devam
edip, gerçekleri halka arz etmezlerse, Türkiye'nin geleceği diye bir şeyin
olmayacağını herkesin bilmesi gerekir.
Defaten yönelttiğim soruyu bir kez daha yönelteyim.
Rus uçağını gerçekten Türkiye mi düşürdü yoksa üstlendi mi?
Düşürdüyse, çıkarı ne olmuştur kayıpları ne olmuştur?
Türkiye'nin içinde bulunduğu hem uluslararası hem de
ekonomik çöküntü kim ya da kilerin işine yarar?
Vahhabiler, tarih boyunca sırtından hançerlediği Türklere ne
kadar dost olabilirler?
Bunların cevabını öncelikle bizi yönetmek isteyenler
verebilmelidir.
Bu gidişle, Suudiler, Türk Genelkurmay Başkanlarından her
hangi birine de teklif götürürlerse, kimse şaşmasın.
Ne de olsa TSK, yaklaşık son 10 yıldır Vahhabi İslam'a
teslim edilmiştir.
Tıpkı Pakistan'daki çöküntünün yak sesleri, Türkiye'de de
duyulmaktadır.
Biline...
Ben demedim, ülkeyi yönetenler söyledi.
12.3.2016
A. Dursun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder