27 Nisan 2016 Çarşamba

AKP'de paralel yapının adamları, Erdoğan'a tuzak kurmaya başladı.

Daha dün yazdım, Çavuşoğlu yalan söylüyor demiştim.

Ne diyordu Çavuşoğlu?

Çavuşoğlu diyor ki; "Obama da güvenli bölgeye karşı olmadığını söyledi. Almanya da bu konuda bizimle aynı görüşte".

Yani külliyen halkı aldatmaya yönelik bir açıklama olduğunu söylemiştim.

Bu gün, öğrendik ki, Obama Suriye'ye 250 özel birlik yolluyormuş.

Diyeceksiniz ki, ne var bunda?

Daha ne olsun, Reuters'in haberine bakarsanız neler olacağı orada yazıyor, Çavuşoğlu'nun İngilizcesi de, kör-topal olsa dahi var, anlayacaktır.


Obama sends more Special Forces to Syria in fight against IS-reuters.com


Yine bu günkü Sputnik Türkiye'den, Hikmet Durgun'un haberine göre, ABD askerleri, Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) öncülük ettiği Demokratik Suriye Güçleri’ne ağır silah eğitimi vermek için ülkenin kuzeyindeki Kobani kentine gidecekmiş.

Haberde şöyle söylüyor.

Demokratik Suriye Güçleri sözcülerinden Tackir Kobani, Sputnik’e verdiği röportajda ABD askerlerin kısa süre içinde Kobani’ye gelmesi beklendiğini kaydetti.
“250 ABD askeri IŞİD ile mücadele eden Demokratik Suriye Güçleri’ne yardım ve onlara askeri danışmanlık konusunda destek olacak. ABD askerleri bizim güçlere ağır silah eğitimi verecek. Bunlar cephede savaşmayacaklar. Bazı ABD Askerleri ise cephede IŞİD’e karşı savaşıyorlar” diyen Kobani, askerlerin silahlarıyla birlikte geleceğini belirtti.

‘ASKERLER TIŞRİN BARAJI VE ĞEREBIŞK’TAKİ ABD ÜSLERİNE YERLEŞTİRİLECEK’
Kobani sözlerine şöyle sürdürdü: “Gelecek askerler Kobani’nin güneyinde yer alan Tışrin barajı çevresindeki ABD üssüne yerleşecekler. Zaten ABD askerleri birkaç aydır Tışrin barajı çevresinde varlar. Bir kısım asker ise Kobani güneyindeki Ğerebışk köyünde bulunan üsse yerleştirilecek. ABD’nin Ğerebışk köyünde de üssü var. Bu askerler kısa süreliğine gelmeyecek. Biz gelecek olmalarından memnuniyet duyuyoruz. IŞİD ile herkes mücadele etmeli.” sputniknews.com




Demek ki neymiş?

Senin tampon bölgeni de, seni de öpmüşler, sen de gelip halkı öpmek istiyorsun?

Düğün değil bayram değil, eniştem bizi neden öpmek ister acaba?

Düşünsenize Amerika, Afganistan Başkan Yardımcısı Raşid Dostum'a vize vermemiş.


Bunu da sessizce hükümete iletmişler.




Peki, neden vize vermedi desiniz?


Güya Dostum'un katliamcı olduğunu gerekçe göstermişler.


İyi de kardeşim, 2009 yılında Dostum'u Afganistan'a gönderen kimdi?


Aynı ABD değil miydi?



2009 yılında Afganistan'a dönen Özbek General Raşid Dostum, o dönemde "Devlet Başkanı Hamid Karzai'nin hükümetinde bakanlık beklentim yok" diyordu.



2004'ten sonra Afganistan'da düzenlenen, "devlet başkanlığı seçiminde Devlet Başkan Yardımcısı olma niyetinde değilim" demesine karşın, ABD'nin gazlamasıyla seçime girmiş ve % 10'luk bir oy almıştı.


Buna rağmen ABD'nin parmağıyla, eninde sonunda Başkan Yardımcısı olmuştu.


Biz bunları unutmadık da, Dostum'un Taliban'a yaptığı katliamları da unutmadık.


Bazı İslamcı kesim Dostum'u, Müslümanları katletmekle suçluyor.


Onlara göre Taliban Müslüman olduğu için kendileri açısından doğrudur, lakin Taliban 2009 yılındaki seçimleri protesto ve sabote etmek için yaptığı saldırılarda epey Amerikan askeri öldürmüştü.


O zaman Dostum dosttu da, şimdi mi düşman oldu?


Dışişleri Bakanlığı Dostum için, "savaş lordu" ifadesi kullanıyormuş.



Neden dersiniz?





Bunun yanıtını da ben vereyim.



Raşid Dostum, Özbekleri komünist rejimle tanıştırmaya çalışıyor da onun için.


İyi de, Komünist rejimle Özbekler tanışırsa ne olur?

Çok basit, ABD'nin etnik ve mezhepsel parçalanmayı kullanmasının önündeki bir koz yok olur ve ABD Afganistan'da da, diğer bölgelerde de kaybeder.


O nedenle, Komünizmle Özbekleri tanıştırması tehlikelidir.



Bu nedenle ABD yalanlarına uymayanları ABD siler atar, suçlar, yalan beyanlarda bulunur.


Lakin Çavuşoğlu gibiler yalan söylemeye kalkarsa, işte böyle de rezil eder. 


Bu yalancılık sadece birinde değil ki, alayında var.

Üstelik yandaşlarda bile diz boynunu geçmiş, gırtlağa kadar dayanmış durumda.

Tahminen bu yandaşlar da, savunduğu kişi TBMM başkanı da paralelin gizli yapılanması olsa gerek.


Tahminen Çavuşoğlu'da paralel yapının, AKP içindeki gizli kolu olmalı ki, sürekli Erdoğan ve AKP'yi kötü göstermenin yollarını arıyor.

AKP'de paralel yapının adamları, Erdoğan'a tuzak kurmaya başladı.



Şimdi diğer açıdan bakalım, başka kimler Erdoğan'ı zora sokmaya çalışıyor.



Gerçi Erdoğan sürekli kendisini yalanlamakla meşgul olduğu veya paralel tuzaklara sürekli düşüp, kandırıldığını itiraf ettiğine göre, Erdoğan'ı tuzağa düşürmek neredeyse çocuk oyuncağı durumunda.
 


Öncelikle AKP sözcüsünün ne dediğine bir bakalım.


AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, "Laiklik konusunda AKP'nin tutumu nettir. Laikliğin olmayacağı gibi bir durum söz konusu değildir. Laiklik daha önce de anayasa teklifimizde yer almıştır, alacaktır, dini anayasa ya da din dışı anayasa diye bir kavram olmaz" diyor.
 
Bu açıklamada hem güzel hem de örtülü ifadeler gizli.

Başka anlamıyla, bir şeylerden korku ya da bir şeyleri örtme çabası var.

Nitekim AKP'ye oy verenlerin % 13,5'i, sadece ve sadece İslamcı parti olduğu, başka deyişle, sadece ve sadece "Müslüman olduğunu beyan ettikleri için" oy vermektedirler.

% 13,5 oranını laf olsun diye söylemedim, bu orandakiler, AKP zihniyeti ne derse desin oy verebilen kesimin oranıdır.

Kalanları, başka parti olmadığını düşündükleri için, ekonominin istikrarı için, terörle mücadele yapacağına inandığı için vs... oy verenlerdir.

Ömer Çelik, "din dışı anayasa diye bir kavram olmaz" diyor.

"Dini anayasa da olmaz" dediğine göre bu, salt kendi başına söylenmiş bir cümle olarak, "kesinlikle Anayasa'da din tanımlaması bir şekilde, bir yerlere sıkıştırılmalı, gizli ya da açık" anlamına gelir.

Bu söylemler, bir korkunun ya da gizlenmiş ajandanın bir işaretidir.

Oysa Erdoğan, kendi söylediği gibi, Mısır'da ve Tunus'daki konuşmalarında Laikliğe ne kadar yakın olduğunu ifade etmişti.

Her ne kadar çok daha evvel, Aziz Nesin'in bir konuşmasına canlı yayında bağlanarak, "Ben Şeriatçıyım" demişse ve diğer söylemlerinde de bunu yansıtmışsa dahi, Milli Görüş gömleğini çıkarttığını beyan ettiğinden bu yana, laiklik aşığı olmuş görünüyor.

Gariptir ki, ilk kez gömleği çıkarttığından bu güne kadar, laikliğe bu denli sarılmış ve söylendiğini yememiştir, sözünden dönmemiştir.

Bu tavırları da açıkça aklımda şu soruyu canlandırmaktadır.

Erdoğan gerçekten Laikliğe aşık mıdır?

Bir ara Erdoğan,  öylesine kendini laikliğe adamıştı ki, "Mısır'da Şapka Devrimi" bile istemişti.

 Bakalım Erdoğan, son konuşmasında ne demiş?
Konuşmasının 00:55 dakikasında, Mısır'daki konuşmasına vurgu yaparak, Laikliğe sadakatinden vazgeçmediğini beyan ediyor.

Eğer, gelecekteki başkanlık halk oylamasına (Referandum) oynamıyorsa, takdire şayandır.

 Konuşmasının 1:33 dakikasında yine Mısır'daki konuşmasında da söylemeye çalışıp beceremediği Anglo-Saxon (Anglosakson) söylemini düzelttiği görülüyor.

Demek ki TBMM başkanı Kahraman'ın, aşağıda vereceğim konuşmasında söylediği gibi, dünyada sadece 3 Anayasa!da değil, bir çok Anayasa'da laiklik tanımının olduğunu Erdoğan'ın bildiği ortaya çıkmış oluyor.

1:53 dakikasında çok önemli bir tespit yapıyor.

"Bu konuda,  Türkiye'deki, şu andaki bu müzakere, bence ülkemizin gündemini çok farklı yerlere çekme gayretinden başka bir şey değildir diye düşünüyorum" diyor.

Bakınız bu kısmı çok önemli mesajlar içeriyor.

Birincisi, konuşmasındaki bu kadar net ifadeleri, ilk kez camına koyanların ağzıyla değil, doğrudan spontane olarak söylüyor olması da ayrıca önemlidir.

İkincisi, Erdoğan'da  örtülü olarak, AKP içindeki paralel yapının varlığından ve bundan dolayı duyduğu rahatsızlıktan bahsetmiştir.

Nitekim, Mısır ve Tunus konuşmalarına olan sadakati ve bu günkü yaptığı konuşmadaki aynı söylemlere olan desteği, üstelik hiç bir yazıya bağlı kalmadan yapmış olması ayrıca önemlidir.

Bu konuşmadaki tavrını eğer ki, koruyacak olursa, tahmin ediyorum ki, halk oylamasında başkanlığı alır.
Peki, Erdoğan'ın "gündemini çok farklı yerlere çekme gayreti içinde olanlar" dediği kimlerdir?

TBMM başkanının dışında, aynı söylemlere destek verenlerdir.

Bunlar öylesine şaşkınlık içindedirler ki, Erdoğan için ölürüm dedikleri halde, Erdoğan'ın Laiklik konusundaki düşüncelerini bilmelerine rağmen, Erdoğan'ı sırtından hançerlemek isteyen, gizli Paralelcilerdir.

Nitekim FTÖ, Erdoğan'ın gizlice 2001 yılından beri paralelcilere operasyon yapma hazırlığı içinde olduğunu bildiklerinden ötürü, yeni yüzleri AKP ve Erdoğan destekçisi gibi içlerine sokmayı başarmıştı.

Bunu en net Hakan Şükür olayında görmüştük.

Lakin Hakan Şükür, namuslu adammış ki, ben bu yapı içinde olamam demiş, çekip gitmişti.

Zira Şükür'ün parayla işi yoktur, yeterince serveti var ve ömür boyu kendisine de yetecek düzeydedir.

Ama, aşağıda göreceğiniz kişi, dilinin ölçüsünde kazanç elde edebildiği için, dilini kullanmak zorundadır, ta ki dili morarana kadar da kullanacaktır.

Gördüğünüz üzere, Kahraman'ı savunurken bile, öyle demedi diyebilmektedir, ta ki dili mosmor olana kadar da bunu söyleyecektir.

Çünkü lüks içindeki yaşamını sürdürebilmesi için  buna muhtaçtır.

Ayrıca bunlara akan paranın asıl kaynağı da okyanus ötesinde olduğu için, her söylediğini düzelmeye mecbur kalmaktadır.

Bu nedenle ne söylediğinden, neyi yalanladığından habersiz konuşurken, birden durumu anlıyor ve işi ekonomiye getirmeye başlıyor.

Bence Erdoğan, Cumhurbaşkanı olmamalıydı, madem laikliği bazı gayretler içinde olanlara bırakılamayacak kadar önemli görüyordu, icranın başı olarak kalmalıydı.

Yukarıda AKP'nin % 13,5 kemik oyu vardır dediğim kesime bakacak olursanız, bu kesim her şartta AKP'ye oy veren ancak her şartta da Erdoğan'ın önünü tıkayan, Laiklikten vazgeçmeyeceğini anladıkları anda ona çelme takmayı görev olarak görenler ve yetiştirdikleri nesildir.

Kimdir onlar?

Bular elbet ki FTÖ' nün ekibindendir ve bunları üstteki bölümlerde TBMM başkanı olarak, kendisine haberci süsü verenler olarak gördük.

Bir de, böylesine taktiksel davranamayacak düzeyde, henüz eğitilen kesim var.

Her ne kadar Erdoğan kendi yetiştirmek istediği nesil için demiş olsa dahi, paralel yapının da bu tür nesli olduğundan ben, onların tamamına "Kindar, dindar İslam gençliği" diyorum.

Bu gençlik İslam'ı neden istiyormuş dersiniz?

İşte bu sorunun yanıtını kendileri veriyor.

Burada konuşan çocuk, diğer kaşarlanmışlar gibi henüz ustalaşamamış olduğu için ve onu bu konuşmaya itenlerin de işine geldiği ve henüz yeni yetişecek beyinlere hitap ettirildiği için, bazı gerçekleri saklayamamaktadır.

 
Konuşmanın hemen başından da anlaşılacağı üzere, Laik sistemi küffarlıkla suçlayarak işe başlıyorlar.


Fakat konuştuğu metnin bir ezber olduğu ya da camına konan metin olduğu açıkça belli olmaktadır.
 
Çünkü çocuk, laikliğin ne olduğunu bilmediği gibi, sözlerindeki Osmanlı Padişahlarının kim olduğunu, köklerini de bilmediği bellidir.


Tek hedefinin 1:05'de söylediği gibi, var olup olmadığı belli olmayan, sadece öyle olduğu sanıp, zannedilen bir Cennet vadiyle aldatıldığı ortadadır.


Bu tıpkı, FTÖ' nün çocuklarına öğrettiği, söylemindeki aldatmacanın aynısı.

Daha sonra işi tam bir soytarılığa dökmüş, cennetle, Allah ile bile alay ederek, haberi yaparak, metalin bile Allah diyebildiğini, Allah diyenlerin bu kadar teneke kafa olduğunu sanki ifade eder gibi ya da ispat ederlermiş gibi, İslam'ı ve Allah kavramını aşağılaşmışlardı.

Her neyse, Cennet-Cehennem kavramlarını bolca işlemiştim, o nedene üzerinde fazla durmuyorum.

Söylemek istediğim,  başta ABD ve diğer emperyalistlerin yaptığı dinlendirme faaliyetlerinin temellerinin nereye dayandığı, amaçları, kullandığı argümanlardır.

Nitekim Raşid Dostum'a, vetonun gerekçesinde de bu vardır.

Yani Cennetin bir masaldan ibaret olduğunu söylüyor olması, emperyalizmin hedefi olmanız için yeterlidir.
 
Unutmayın ki, emperyalizmin kullandığı slogan şudur.

Dinlere hâkim olan dünyaya hâkim olur. Samuel Phillips Huntington 


Peki, tüm bunların ışığında, laikliği benimsediğini her fırsatta ifade eden Erdoğan'a, Başkanlık oylamasında "EVET" demeli miyiz?

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, Atatürk dileseydi, başkanlık sistemini zaten getirir veya bununla ilgili bir ışık yakar, vasiyette bulunurdu.

Böyle bir şey yoktur, tam aksine karşı olduğu beyanları vardır ki, bunları daha evvel yazmıştım.

Her şeye rağmen, salt laikliği savunacak diye Erdoğan'a oy vermeli miyiz derseniz, şunu söyleyebilirim.

Madem laiklik sisteminin ne olduğunu özümsedin, laikliğin sembolü olan Çankaya'daki Cumhurbaşkanlığı Köşkünü neden yok sayıyorsun?

KaçAK Saray'ı kapat, dön Çankaya'ya, senin kaybedeceğin % 13,5'lik oyun iki katını almazsan ben de ne olayım.

Zira, insanlar sadece sözleriyle değil, yaptıkları icraatlarla de sadakatini gösterir.

Nitekim, Ermenilerden özür dileme turların, henüz hafızlarımızdan silinmemiştir.

İcraat farklı, söylem farklı olursa, korkarım ki, değil başkanlık, iktidarı bile kaybedeceksiniz.

İşte o zaman, geri dönüşü olmayan bir yola hem Erdoğan, hem biz girmiş olacağız.

Ne malum, bakarsınız o vakit FTÖ lideri, yeni Ayetullah olarak ülkeye giriş yapabilir.

Vakit geç olmadan çık o KaçAK Saray'dan ey Tayyip Erdoğan.

27.4.2016

A. Dursun

Laikliğin tarihçesi; M.Ö 3000 yılları.

Kasımpaşalı, emeklilere ikna odaları kursana.


Kasımpaşalı, emeklilere ikna odaları kursana.

 

Beyaz Türkler için Risale-i Nur Tanzim Edildi. 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder