Ne diyordu Çavuşoğlu?
Çavuşoğlu diyor ki; "Obama da güvenli bölgeye karşı olmadığını söyledi. Almanya da bu konuda bizimle aynı görüşte".
Yani külliyen halkı aldatmaya yönelik bir açıklama olduğunu söylemiştim.
Bu gün, öğrendik ki, Obama Suriye'ye 250 özel birlik yolluyormuş.
Diyeceksiniz ki, ne var bunda?
Daha ne olsun, Reuters'in haberine bakarsanız neler olacağı orada yazıyor, Çavuşoğlu'nun İngilizcesi de, kör-topal olsa dahi var, anlayacaktır.
Obama sends more Special Forces to Syria in fight against IS-reuters.com
Yine bu günkü Sputnik Türkiye'den, Hikmet Durgun'un haberine göre, ABD askerleri, Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) öncülük ettiği Demokratik Suriye Güçleri’ne ağır silah eğitimi vermek için ülkenin kuzeyindeki Kobani kentine gidecekmiş.
Haberde şöyle söylüyor.
Demokratik Suriye Güçleri sözcülerinden Tackir Kobani, Sputnik’e verdiği röportajda ABD askerlerin kısa süre içinde Kobani’ye gelmesi beklendiğini kaydetti.
“250 ABD askeri IŞİD ile mücadele eden Demokratik Suriye Güçleri’ne yardım ve onlara askeri danışmanlık konusunda destek olacak. ABD askerleri bizim güçlere ağır silah eğitimi verecek. Bunlar cephede savaşmayacaklar. Bazı ABD Askerleri ise cephede IŞİD’e karşı savaşıyorlar” diyen Kobani, askerlerin silahlarıyla birlikte geleceğini belirtti.
‘ASKERLER TIŞRİN BARAJI VE ĞEREBIŞK’TAKİ ABD ÜSLERİNE YERLEŞTİRİLECEK’
Kobani sözlerine şöyle sürdürdü: “Gelecek askerler Kobani’nin güneyinde yer alan Tışrin barajı çevresindeki ABD üssüne yerleşecekler. Zaten ABD askerleri birkaç aydır Tışrin barajı çevresinde varlar. Bir kısım asker ise Kobani güneyindeki Ğerebışk köyünde bulunan üsse yerleştirilecek. ABD’nin Ğerebışk köyünde de üssü var. Bu askerler kısa süreliğine gelmeyecek. Biz gelecek olmalarından memnuniyet duyuyoruz. IŞİD ile herkes mücadele etmeli.” sputniknews.com
‘ASKERLER TIŞRİN BARAJI VE ĞEREBIŞK’TAKİ ABD ÜSLERİNE YERLEŞTİRİLECEK’
Kobani sözlerine şöyle sürdürdü: “Gelecek askerler Kobani’nin güneyinde yer alan Tışrin barajı çevresindeki ABD üssüne yerleşecekler. Zaten ABD askerleri birkaç aydır Tışrin barajı çevresinde varlar. Bir kısım asker ise Kobani güneyindeki Ğerebışk köyünde bulunan üsse yerleştirilecek. ABD’nin Ğerebışk köyünde de üssü var. Bu askerler kısa süreliğine gelmeyecek. Biz gelecek olmalarından memnuniyet duyuyoruz. IŞİD ile herkes mücadele etmeli.” sputniknews.com
Demek ki neymiş?
Senin tampon bölgeni de, seni de öpmüşler, sen de gelip halkı öpmek istiyorsun?
Düğün değil bayram değil, eniştem bizi neden öpmek ister acaba?
Düşünsenize Amerika, Afganistan Başkan Yardımcısı Raşid
Dostum'a vize vermemiş.
Bunu da sessizce hükümete iletmişler.
Peki, neden vize vermedi desiniz?
Güya Dostum'un katliamcı olduğunu gerekçe
göstermişler.
İyi de kardeşim, 2009 yılında Dostum'u Afganistan'a
gönderen kimdi?
Aynı ABD değil miydi?
2009 yılında Afganistan'a dönen Özbek
General Raşid Dostum, o dönemde "Devlet Başkanı Hamid Karzai'nin
hükümetinde bakanlık beklentim yok" diyordu.
2004'ten sonra Afganistan'da düzenlenen,
"devlet başkanlığı seçiminde Devlet Başkan Yardımcısı olma niyetinde değilim"
demesine karşın, ABD'nin gazlamasıyla seçime girmiş ve % 10'luk bir oy almıştı.
Buna rağmen ABD'nin parmağıyla, eninde
sonunda Başkan Yardımcısı olmuştu.
Biz bunları unutmadık da, Dostum'un Taliban'a
yaptığı katliamları da unutmadık.
Bazı İslamcı kesim Dostum'u, Müslümanları
katletmekle suçluyor.
Onlara göre Taliban Müslüman olduğu için
kendileri açısından doğrudur, lakin Taliban 2009 yılındaki seçimleri protesto
ve sabote etmek için yaptığı saldırılarda epey Amerikan askeri öldürmüştü.
O zaman Dostum dosttu da, şimdi mi düşman
oldu?
Dışişleri Bakanlığı Dostum için, "savaş
lordu" ifadesi kullanıyormuş.
Neden dersiniz?
Bunun yanıtını da ben vereyim.
Raşid Dostum, Özbekleri komünist rejimle tanıştırmaya
çalışıyor da onun için.
İyi de, Komünist rejimle Özbekler
tanışırsa ne olur?
Çok basit, ABD'nin etnik ve mezhepsel
parçalanmayı kullanmasının önündeki bir koz yok olur ve ABD Afganistan'da da,
diğer bölgelerde de kaybeder.
O nedenle, Komünizmle Özbekleri tanıştırması
tehlikelidir.
Bu nedenle ABD yalanlarına uymayanları ABD
siler atar, suçlar, yalan beyanlarda bulunur.
Bu yalancılık sadece birinde değil ki, alayında var.
Üstelik yandaşlarda bile diz boynunu geçmiş, gırtlağa kadar dayanmış durumda.
Tahminen bu yandaşlar da, savunduğu kişi TBMM başkanı da paralelin gizli yapılanması olsa gerek.
Tahminen Çavuşoğlu'da paralel yapının, AKP içindeki gizli kolu olmalı ki, sürekli Erdoğan ve AKP'yi kötü göstermenin yollarını arıyor.
AKP'de paralel yapının adamları, Erdoğan'a tuzak kurmaya başladı.
Şimdi diğer açıdan bakalım, başka kimler
Erdoğan'ı zora sokmaya çalışıyor.
Gerçi Erdoğan sürekli kendisini
yalanlamakla meşgul olduğu veya paralel tuzaklara sürekli düşüp, kandırıldığını
itiraf ettiğine göre, Erdoğan'ı tuzağa düşürmek neredeyse çocuk oyuncağı
durumunda.
Öncelikle AKP sözcüsünün ne dediğine bir
bakalım.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı
Ömer Çelik, "Laiklik konusunda AKP'nin tutumu nettir. Laikliğin
olmayacağı gibi bir durum söz konusu değildir. Laiklik daha önce de anayasa
teklifimizde yer almıştır, alacaktır, dini anayasa ya da din dışı anayasa diye bir kavram olmaz"
diyor.
Bu açıklamada hem güzel hem de
örtülü ifadeler gizli.
Başka anlamıyla, bir şeylerden korku
ya da bir şeyleri örtme çabası var.
Nitekim AKP'ye oy verenlerin % 13,5'i, sadece ve sadece İslamcı parti olduğu,
başka deyişle, sadece ve sadece "Müslüman
olduğunu beyan ettikleri için" oy vermektedirler.
% 13,5 oranını laf olsun diye söylemedim, bu orandakiler, AKP
zihniyeti ne derse desin oy verebilen kesimin oranıdır.
Kalanları, başka parti olmadığını
düşündükleri için, ekonominin istikrarı için, terörle mücadele yapacağına
inandığı için vs... oy verenlerdir.
Ömer Çelik, "din dışı anayasa diye bir kavram olmaz"
diyor.
"Dini
anayasa da olmaz" dediğine göre bu, salt kendi başına söylenmiş
bir cümle olarak, "kesinlikle Anayasa'da din tanımlaması bir şekilde, bir
yerlere sıkıştırılmalı, gizli ya da açık" anlamına gelir.
Bu söylemler, bir korkunun ya da
gizlenmiş ajandanın bir işaretidir.
Oysa Erdoğan, kendi söylediği gibi, Mısır'da
ve Tunus'daki konuşmalarında Laikliğe ne kadar yakın olduğunu ifade
etmişti.
Her ne kadar çok daha evvel, Aziz
Nesin'in bir konuşmasına canlı yayında bağlanarak, "Ben Şeriatçıyım" demişse ve diğer
söylemlerinde de bunu yansıtmışsa dahi, Milli Görüş gömleğini çıkarttığını
beyan ettiğinden bu yana, laiklik aşığı olmuş görünüyor.
Gariptir ki, ilk kez gömleği
çıkarttığından bu güne kadar, laikliğe bu denli sarılmış ve söylendiğini
yememiştir, sözünden dönmemiştir.
Bu tavırları da açıkça aklımda şu
soruyu canlandırmaktadır.
Erdoğan gerçekten Laikliğe
aşık mıdır?
Bir ara Erdoğan, öylesine kendini laikliğe adamıştı ki, "Mısır'da Şapka Devrimi" bile
istemişti.
Bakalım Erdoğan, son
konuşmasında ne demiş?
Konuşmasının 00:55 dakikasında,
Mısır'daki konuşmasına vurgu yaparak, Laikliğe sadakatinden vazgeçmediğini
beyan ediyor.
Eğer, gelecekteki başkanlık halk oylamasına
(Referandum) oynamıyorsa, takdire şayandır.
Konuşmasının 1:33 dakikasında
yine Mısır'daki konuşmasında da söylemeye çalışıp beceremediği Anglo-Saxon (Anglosakson) söylemini düzelttiği
görülüyor.
Demek ki TBMM başkanı Kahraman'ın,
aşağıda vereceğim konuşmasında söylediği gibi, dünyada sadece 3 Anayasa!da
değil, bir çok Anayasa'da laiklik tanımının olduğunu Erdoğan'ın bildiği ortaya
çıkmış oluyor.
1:53 dakikasında çok önemli
bir tespit yapıyor.
"Bu
konuda, Türkiye'deki, şu andaki bu müzakere, bence ülkemizin gündemini
çok farklı yerlere çekme gayretinden başka bir şey değildir diye düşünüyorum"
diyor.
Bakınız bu kısmı çok önemli mesajlar
içeriyor.
Birincisi, konuşmasındaki bu kadar
net ifadeleri, ilk kez camına koyanların ağzıyla değil, doğrudan spontane
olarak söylüyor olması da ayrıca önemlidir.
İkincisi, Erdoğan'da örtülü
olarak, AKP içindeki paralel yapının varlığından
ve bundan dolayı duyduğu rahatsızlıktan bahsetmiştir.
Nitekim, Mısır ve Tunus
konuşmalarına olan sadakati ve bu günkü yaptığı konuşmadaki aynı söylemlere
olan desteği, üstelik hiç bir yazıya bağlı kalmadan yapmış olması ayrıca
önemlidir.
Bu konuşmadaki tavrını eğer ki,
koruyacak olursa, tahmin ediyorum ki, halk oylamasında başkanlığı alır.
Peki, Erdoğan'ın "gündemini çok farklı yerlere çekme gayreti içinde olanlar"
dediği kimlerdir?
TBMM başkanının dışında, aynı
söylemlere destek verenlerdir.
Bunlar öylesine şaşkınlık içindedirler
ki, Erdoğan için ölürüm dedikleri halde, Erdoğan'ın Laiklik konusundaki
düşüncelerini bilmelerine rağmen, Erdoğan'ı sırtından hançerlemek isteyen,
gizli Paralelcilerdir.
Nitekim FTÖ, Erdoğan'ın gizlice 2001
yılından beri paralelcilere operasyon yapma hazırlığı içinde olduğunu
bildiklerinden ötürü, yeni yüzleri AKP ve Erdoğan destekçisi gibi içlerine
sokmayı başarmıştı.
Bunu en net Hakan Şükür olayında
görmüştük.
Lakin Hakan Şükür, namuslu adammış
ki, ben bu yapı içinde olamam demiş, çekip gitmişti.
Zira Şükür'ün parayla işi yoktur,
yeterince serveti var ve ömür boyu kendisine de yetecek düzeydedir.
Ama, aşağıda göreceğiniz kişi,
dilinin ölçüsünde kazanç elde edebildiği için, dilini kullanmak zorundadır, ta
ki dili morarana kadar da kullanacaktır.
Gördüğünüz üzere, Kahraman'ı
savunurken bile, öyle demedi diyebilmektedir, ta ki dili mosmor olana kadar da bunu
söyleyecektir.
Çünkü lüks içindeki yaşamını
sürdürebilmesi için buna muhtaçtır.
Ayrıca bunlara akan paranın asıl
kaynağı da okyanus ötesinde olduğu için, her söylediğini düzelmeye mecbur
kalmaktadır.
Bu nedenle ne söylediğinden, neyi
yalanladığından habersiz konuşurken, birden durumu anlıyor ve işi ekonomiye
getirmeye başlıyor.
Bence Erdoğan, Cumhurbaşkanı
olmamalıydı, madem laikliği bazı gayretler içinde olanlara bırakılamayacak
kadar önemli görüyordu, icranın başı olarak kalmalıydı.
Yukarıda AKP'nin % 13,5 kemik oyu vardır dediğim kesime bakacak
olursanız, bu kesim her şartta AKP'ye oy veren ancak her şartta da Erdoğan'ın
önünü tıkayan, Laiklikten vazgeçmeyeceğini anladıkları anda ona çelme takmayı
görev olarak görenler ve yetiştirdikleri nesildir.
Kimdir onlar?
Bular elbet ki FTÖ' nün ekibindendir
ve bunları üstteki bölümlerde TBMM başkanı olarak, kendisine haberci süsü
verenler olarak gördük.
Bir de, böylesine taktiksel
davranamayacak düzeyde, henüz eğitilen kesim var.
Her ne kadar Erdoğan kendi
yetiştirmek istediği nesil için demiş olsa dahi, paralel yapının da bu tür
nesli olduğundan ben, onların tamamına "Kindar, dindar İslam
gençliği" diyorum.
Bu gençlik İslam'ı neden istiyormuş
dersiniz?
İşte bu sorunun yanıtını kendileri
veriyor.
Burada
konuşan çocuk, diğer kaşarlanmışlar gibi henüz ustalaşamamış olduğu için ve onu
bu konuşmaya itenlerin de işine geldiği ve henüz yeni yetişecek beyinlere hitap
ettirildiği için, bazı gerçekleri saklayamamaktadır.
Konuşmanın
hemen başından da anlaşılacağı üzere, Laik sistemi küffarlıkla suçlayarak işe
başlıyorlar.
Fakat
konuştuğu metnin bir ezber olduğu ya da camına konan metin olduğu açıkça belli
olmaktadır.
Çünkü
çocuk, laikliğin ne olduğunu bilmediği gibi, sözlerindeki Osmanlı
Padişahlarının kim olduğunu, köklerini de bilmediği bellidir.
Tek
hedefinin 1:05'de söylediği gibi, var olup olmadığı belli olmayan, sadece öyle
olduğu sanıp, zannedilen bir Cennet vadiyle
aldatıldığı ortadadır.
Bu
tıpkı, FTÖ' nün çocuklarına öğrettiği, Çiftlik
cennetimiz, Bilet namazımız söylemindeki aldatmacanın
aynısı.
Daha
sonra işi tam bir soytarılığa dökmüş, cennetle, Allah ile bile alay ederek, Allah diyen pense
haberi yaparak, metalin bile Allah diyebildiğini, Allah diyenlerin bu kadar
teneke kafa olduğunu sanki ifade eder gibi ya da ispat ederlermiş gibi, İslam'ı ve Allah kavramını
aşağılaşmışlardı.
Her
neyse, Cennet-Cehennem kavramlarını bolca işlemiştim, o nedene üzerinde fazla
durmuyorum.
Söylemek
istediğim, başta ABD ve diğer emperyalistlerin yaptığı dinlendirme
faaliyetlerinin temellerinin nereye dayandığı, amaçları, kullandığı
argümanlardır.
Nitekim
Raşid Dostum'a, vetonun gerekçesinde de bu vardır.
Yani
Cennetin bir masaldan ibaret olduğunu söylüyor olması, emperyalizmin hedefi
olmanız için yeterlidir.
Unutmayın
ki, emperyalizmin kullandığı slogan şudur.
Dinlere hâkim olan dünyaya hâkim olur. Samuel
Phillips Huntington
Peki,
tüm bunların ışığında, laikliği benimsediğini her fırsatta ifade eden
Erdoğan'a, Başkanlık oylamasında "EVET" demeli miyiz?
Öncelikle
şunu söylemeliyim ki, Atatürk dileseydi, başkanlık sistemini zaten getirir veya
bununla ilgili bir ışık yakar, vasiyette bulunurdu.
Böyle
bir şey yoktur, tam aksine karşı olduğu beyanları vardır ki, bunları daha evvel
yazmıştım.
Her
şeye rağmen, salt laikliği savunacak diye Erdoğan'a oy vermeli miyiz derseniz,
şunu söyleyebilirim.
Madem
laiklik sisteminin ne olduğunu özümsedin, laikliğin sembolü olan Çankaya'daki
Cumhurbaşkanlığı Köşkünü neden yok sayıyorsun?
KaçAK
Saray'ı kapat, dön Çankaya'ya, senin kaybedeceğin % 13,5'lik oyun iki katını
almazsan ben de ne olayım.
Zira,
insanlar sadece sözleriyle değil, yaptıkları icraatlarla de sadakatini
gösterir.
Nitekim,
Ermenilerden özür dileme turların, henüz hafızlarımızdan silinmemiştir.
İcraat
farklı, söylem farklı olursa, korkarım ki, değil başkanlık, iktidarı bile
kaybedeceksiniz.
İşte
o zaman, geri dönüşü olmayan bir yola hem Erdoğan, hem biz girmiş olacağız.
Ne
malum, bakarsınız o vakit FTÖ lideri, yeni Ayetullah olarak ülkeye giriş
yapabilir.
Vakit
geç olmadan çık o KaçAK Saray'dan ey Tayyip Erdoğan.
27.4.2016
A.
Dursun
Erdoğan vatana ihanetten yargılanmazsa Kaddafi gibi olabilir.
En kanlı darbe yaklaşıyor, Erdoğan Cumhurbaşkanlığı'nı bırakmaz ise, öldürülecek, göremiyor mu?
Ey Tayyip Efendi, "hain değilsen, işte sana hain fotoğrafı", gerekeni yap.
CIA, Fettoş'u kaçırıyor, Türkiye FTÖ çetelerini serbest bırakıyor.
Erdoğan hapse girmekten korkuyor, muhtemel Erdoğan operasyonu nasıl yapılacak?
Erdoğan'a Suikast yapılacak mı?
FETTOŞ'u arayacak mıyız, yeni darbe projesi KaçAK Saray'da mı hazırlanıyor?
Erdoğan'ın Lahey yollarına bir taş daha döşendi, Esad'a kardeşim dediğinde...!
Laikliğin tarihçesi; M.Ö 3000 yılları.
TBMM Başkanı'nın, akıl hastası olup olmadığı araştırılsın. Yok mu teklif verecek vekil?
Erdoğan İsrail'e sadakât yemini ederken...
Kasımpaşalı, emeklilere ikna odaları kursana.



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder