11 Haziran 2016 Cumartesi

Erdoğan, vatana ihanet ettiğini ağzından kaçırdı.

Erdoğan'ın vatana ihanete karşı olduğu ortada, kendisi öyle söylüyor.

RTE

Diyeceksiniz ki, öyleyse bu nasıl mümkün olabilir, her ne kadar epilepsi hastası olduğu iddiaları varsa dahi, bu kadar dengesiz bir açıklamayı bir Cumhurbaşkanı yapamaz.

Tabiî ki yapamaz, lakin yaptırılır.

Camına koyanlara, "ne yazdınız yahu, beni rezil mi ediyorsunuz" diyemeyip, olduğu gibi okuyan biri, elbet ne dediğinin farkına varamaz.
 
Biraz açarsak neden böyle iddiada bulunduğumu belki arz edebilirim.

 
Doğrudan bunun nasıl bir ihanet olduğunu siyasilerin demeçleriyle de tasdik etmeye çalışayım.

21 Nisan 2016 tarihinde Merkel, "Bana sürekli Türkiye-AB anlaşması doğru mu diye soruyorlar. AB'nin Türkiye ile mülteciler konusunda vardığı anlaşmanın kesinlikle doğru ve önemlidir, komşularımızla birlikte Şengen sınırlarımızı da korumamıza yardımcı olacaktır" diyordu..

Bu açıklamaların ardından yandaş medya "vizeler kalkıyor" diye bayram ilan etmeye başlamıştı ki 23 Mayıs 2016 tarihinde Erdoğan'ın, AB'nin vize muafiyeti ve mültecilere para yardımı konularında adım atmamasını, Türkiye'ye şartlar dayatmasını eleştirmesiyle, aslında yandaş medyanın dediklerinin bir zihin operasyonu olduğu, AB stratejisinin birer toplum mühendisleri olduğu ortaya çıkıyordu.

Dediğim gibi Erdoğan, camına konan her yazıyı olduğu gibi okuduğundan, bir evvel ne dediğini unutuyor, yenisiyle eski söylemini yalanlıyordu.
 
Nihayetinde Erdoğan'ın "Netice alınmazsa, kusura bakmasınlar, TBMM’den geri kabul anlaşmasına dair yasa çıkmaz. Bize ikide bir kriter dayatmasınlar. Burası Türkiye" söylemiyle aslında, Türk halkı üzerinden bir pazarlık yaptıklarını ve akı sıra Merkel'i köşeye sıkıştırmaya yöneldiklerini itiraf ediyordu.

Yandaş basın ise bunu, "Erdoğan Merkel'e rest çekti" tipinde başlıklarla sunuyordu.

Merkel'e karşı verilen sözlerin ne olduğu böylece ortaya çıkıyor, Türk halkına başta Suriyeliler olmak üzere, AB ve ABD'nin oynadıkları pis oyunda, milyonlarca Müslüman'ın katledildiği senaryoda, adeta emperyalizmin yedek askerleri durumundaki mültecileri, yine emperyalistler adına besleme talimatı verildiği kesinlik kazanıyordu.
 
Merkel, kendisine karşı hem AB ülkeleri, hem ABD ve eş başkanı Erdoğan tarafında verilen sözlerin tutulacağına olan güvenini, "Erdoğan'ın sözleri hakkında endişeli değilim" diyerek, garanti altında olduğunu, bir nevi Erdoğan'ın iç siyasette oluşan basıncı düşürmek için söylenmiş sözler içerdiğini, pek de anlamlı olmadığını açıklar gibi konuşuyordu.
 
24 Mayıs 2016 tarihinde Alman Bakanlar Kurulunda konuşan Merkel, Erdoğan'ın vize muafiyetinde anlaşma sağlanamazsa, Geri Kabul Anlaşması'nın yürürlüğe sokulmayacağı sözlerine "Anlaşma konusunda endişeli değilim, bazı konuların açıklığa kavuşturulması zaman alacak, fakat  biz kendi açımızdan anlaşmalara bağlı kalacağız“ diyordu.

Merkel'in, "Kendi açımızdan" dediği ifade, sadece Almanya değil aynı zamanda AB adına da konuştuğu açıkça belliydi ve bu kadar net, kendine güvenen tarzdaki açıklamasının bir anlamı da, "Emperyalizm, kullandığı taşeronlara-eş başkanlara, mutlaka istediği emirleri uygulatacak" olmasına olan inancın ifadesiydi.


Nitekim bizdeki Milletvekilliği sitemi, bir kişiye bağlı olduğu için, başbakan olsan bile görevden alınman, liderin iki dudağının arasındadır.


Nitekim halkın % 49'unun oyunu hiçe sayabilen bir Erdoğan, halkı hiçe sayarak başbakanın işine son verebiliyor, başbakan da zaten bu tip milletvekillerinden biri olduğu için, adeta sevinç çığlıklarıyla sadakatinin millete değil, lidere olduğunu deklere etmekte hiç bir beis görmüyordu.



Alman Milletvekilleri ile, Türkiye'deki Milletvekilliği anlayışı arasındaki farkı, daha bir kaç gün evvel Hristiyan Demokrat Birlik Partisi Milletvekili Oliver Wittke konuşmasıyla ne kadar net özetliyordu.


Wittke, Erdoğan'ın Merkel'e "Senin elinden gelen oylamaya katılmamak mı" yani, baskı yapsana anlamı içeren sözlerine karşılık, "Merkel ve hükümetinin bu tasarıyı engelleyebilecek durumda değil, biz seçilmiş vekilleriz, kararımızı kendimiz, özgür irademizle veririz. Federal Meclis, kimsenin müdahalesine izin vermez” sözleriyle, açık ve net olarak Almanya parlamentosunda, Erdoğan'ı faşistlikle ve diktatörlükle ağır şekilde suçlamış oluyordu.

Uzatmayayım, nihayetinde tarih 04 Haziran 2016'ya geldiğinde yani 5 gün evvel Erdoğan, Medipol hastanesinin mezuniyet töreninde konuşurken, sözlerinin başında ilginç bir ifadede bulunuyordu.


"Türk gibi başlayıp, milliyetini söylemeyeyim, el gibi bitirmek diye bir deyim var" diyerek, Almanya sözünü ağzına almamak istediğini, başka ifadeyle tavır koyduğunu ispata çalışıyordu.

Konuşmanın 14: 53 dakikasında, "Biz, tarihimizin sorgulanmasını kalkıp da Alman parlamentosuna bırakacak kadar, kusura bakmanın aşağılık değiliz" diyor.


Bir nevi, Türk milliyetçilerinin oyuna talip olduğunu açıklıyor.


Oysa daha evvel "Türk milliyetçiliğini, ayaklarımızın altına aldık, kimse bizim karşımıza Türklüklede çıkmasın" dediğini unutmuş oluyordu. 


Oysa konuşmanın hemen öncesindeyse (2:51 dakikasında), "Ülkemizdeki en büyük sorun budur, yani okuyarak, düşünerek başladığımız işleri, sonuçlandırma sıkıntısıdır, takip, takip, takip" diyor.

Aslında doğru söylüyor, bir nevi kendi düştüğü hatayı tespit edip, itirafname yazıyor gibi duruma düşüyor.

Neden bu duruma düşüyor?
 
Oysa konuşmasında AB'ye hitaben, "Ya gündeminizdeki meseleleri hakkaniyetli şekilde çözüme kavuştururuz ya da set olmaktan çıkar sizi dertlerinizle baş başa bırakırız” diyordu.


                                                   İlgili bölümü...

Ne demek set olmaktan çıkmak, kimi kimin önüne set olarak inşa ettiniz, karşılığında hangi güvenceyi aldınız, kimi, neyle tehdit ediyorsunuz?


Yine Merkel'in yukarıda verdiğim " komşularımızla birlikte Şengen sınırlarımızı da korumamıza yardımcı olacaktır " sözlerinde açıkça belidir.

Yani Erdoğan ve hükümeti, Türkiye ve Türk halkını korumak değil, komşularıyla birlikte AB ve AB halkını korumakla görevlendirilmiştir.

Türk halkını koruma görevinin kendisinde olmadığını açıkça itirafı anlamına gelen bu söylemleriyle Erdoğan, alenen vatana ihanet etmiyorsa, demek ki bende bir anlama sorunu var demektir.

Nihayetinde bir AKP genel başkan yardımcısının,  "Tayyip Bey ülkeyi bölmeye çalışıyor, siz farkında değilsiniz" sözleri doğruysa, demek ki algı yanılması içinde olan ben değilim, devlet refleksidir, yargı refleksidir, halkın anlayışıdır.



dailysabah.com

11.6.2016

A. Dursun
 

Umarım tükürdüğünü yalatmazlar. Bende de kesinlikle geri kabul anlaşması iptal edilmelidir düşüncesi mevcuttur. Türkiye Avrupa’nın da, Asya’nın da terörist çöplüğü değildir.

AB Komisyonu sözcüsü, uluslararası örgütün Türkiye ile yaptığı sığınmacı anlaşmasına bağlı olduğunu söyledi. AB Bakanı Ömer Çelik, "anlaşmanın sürmesi için bir sebep yok." demişti.

15 Mart 2017

Bakan'ın Sözleri Avrupa'yı Korkuttu: Biz Anlaşmaya Bağlıyız

AB Komisyonu sözcüsü, Ankara'dan yapılan göçmen anlaşmasının devamı için bir sebep bulunmadığı yönündeki açıklamaya ılımlı bir yanıt verdi.

"AB SIĞINMACI ANLAŞMASINA BAĞLI"

AB Komisyonu sözcüsü, uluslararası örgütün Türkiye ile yaptığı sığınmacı anlaşmasına bağlı olduğunu söyledi.

ÖMER ÇELİK: SÜRMESİ İÇİN BİR SEBEP YOK

Ankara'dan anlaşmayla ilgili ilk açıklama sabah saatlerinde gelmişti. Reuters haber ajansına konuşan AB Bakanı Ömer Çelik, sığınmacı anlaşmasının sürmesi için bir sebep bulunmadığını söylemişti.

Çelik, AB'ye Rest Çekti: Sığınmacı Anlaşmasının Sürmesi İçin Bir Neden Yok. haberler  


 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder