Erdoğan'ın vatana ihanete karşı olduğu ortada, kendisi öyle söylüyor.
RTE
Diyeceksiniz ki, öyleyse bu nasıl mümkün olabilir, her ne kadar
epilepsi hastası olduğu iddiaları varsa dahi, bu kadar dengesiz bir açıklamayı
bir Cumhurbaşkanı yapamaz.
Tabiî ki yapamaz, lakin yaptırılır.
Camına koyanlara, "ne yazdınız yahu, beni rezil mi
ediyorsunuz" diyemeyip, olduğu gibi okuyan biri, elbet ne dediğinin
farkına varamaz.
Biraz açarsak neden böyle iddiada bulunduğumu belki arz
edebilirim.
Doğrudan bunun nasıl bir ihanet olduğunu siyasilerin
demeçleriyle de tasdik etmeye çalışayım.
21 Nisan 2016 tarihinde Merkel, "Bana sürekli
Türkiye-AB anlaşması doğru mu diye soruyorlar. AB'nin Türkiye ile mülteciler
konusunda vardığı anlaşmanın kesinlikle doğru ve önemlidir, komşularımızla
birlikte Şengen sınırlarımızı da korumamıza yardımcı olacaktır" diyordu..
Bu açıklamaların ardından yandaş medya "vizeler
kalkıyor" diye bayram ilan etmeye başlamıştı ki 23 Mayıs 2016 tarihinde
Erdoğan'ın, AB'nin vize muafiyeti ve mültecilere para yardımı konularında adım
atmamasını, Türkiye'ye şartlar dayatmasını eleştirmesiyle, aslında yandaş
medyanın dediklerinin bir zihin operasyonu olduğu, AB stratejisinin birer toplum
mühendisleri olduğu ortaya çıkıyordu.
Dediğim gibi Erdoğan, camına konan her yazıyı olduğu gibi
okuduğundan, bir evvel ne dediğini unutuyor, yenisiyle eski söylemini
yalanlıyordu.
Nihayetinde Erdoğan'ın "Netice alınmazsa, kusura
bakmasınlar, TBMM’den geri kabul anlaşmasına dair yasa çıkmaz. Bize ikide bir
kriter dayatmasınlar. Burası Türkiye" söylemiyle aslında, Türk halkı
üzerinden bir pazarlık yaptıklarını ve akı sıra Merkel'i köşeye sıkıştırmaya
yöneldiklerini itiraf ediyordu.
Yandaş basın ise bunu, "Erdoğan Merkel'e rest
çekti" tipinde başlıklarla sunuyordu.
Merkel'e karşı verilen sözlerin ne olduğu böylece ortaya
çıkıyor, Türk halkına başta Suriyeliler olmak üzere, AB ve ABD'nin oynadıkları
pis oyunda, milyonlarca Müslüman'ın katledildiği senaryoda, adeta emperyalizmin
yedek askerleri durumundaki mültecileri, yine emperyalistler adına besleme
talimatı verildiği kesinlik kazanıyordu.
Merkel, kendisine karşı hem AB ülkeleri, hem ABD ve eş
başkanı Erdoğan tarafında verilen sözlerin tutulacağına olan güvenini, "Erdoğan'ın
sözleri hakkında endişeli değilim" diyerek, garanti altında olduğunu, bir
nevi Erdoğan'ın iç siyasette oluşan basıncı düşürmek için söylenmiş sözler
içerdiğini, pek de anlamlı olmadığını açıklar gibi konuşuyordu.
24 Mayıs 2016 tarihinde Alman Bakanlar Kurulunda konuşan Merkel,
Erdoğan'ın vize muafiyetinde anlaşma sağlanamazsa, Geri Kabul Anlaşması'nın
yürürlüğe sokulmayacağı sözlerine "Anlaşma konusunda endişeli değilim, bazı
konuların açıklığa kavuşturulması zaman alacak, fakat biz kendi açımızdan anlaşmalara bağlı
kalacağız“ diyordu.
Merkel'in, "Kendi açımızdan" dediği ifade, sadece
Almanya değil aynı zamanda AB adına da konuştuğu açıkça belliydi ve bu kadar
net, kendine güvenen tarzdaki açıklamasının bir anlamı da, "Emperyalizm, kullandığı
taşeronlara-eş başkanlara, mutlaka istediği emirleri uygulatacak" olmasına
olan inancın ifadesiydi.
Nitekim bizdeki Milletvekilliği sitemi, bir kişiye bağlı
olduğu için, başbakan olsan bile görevden alınman, liderin iki dudağının
arasındadır.
Nitekim halkın % 49'unun oyunu hiçe sayabilen bir Erdoğan,
halkı hiçe sayarak başbakanın işine son verebiliyor, başbakan da zaten bu tip
milletvekillerinden biri olduğu için, adeta sevinç çığlıklarıyla sadakatinin
millete değil, lidere olduğunu deklere etmekte hiç bir beis görmüyordu.
Alman Milletvekilleri ile, Türkiye'deki Milletvekilliği
anlayışı arasındaki farkı, daha bir kaç gün evvel Hristiyan Demokrat Birlik
Partisi Milletvekili Oliver Wittke konuşmasıyla ne kadar net özetliyordu.
Wittke, Erdoğan'ın Merkel'e "Senin elinden gelen
oylamaya katılmamak mı" yani, baskı yapsana anlamı içeren sözlerine karşılık,
"Merkel ve hükümetinin bu tasarıyı engelleyebilecek durumda değil, biz seçilmiş
vekilleriz, kararımızı kendimiz, özgür irademizle veririz. Federal Meclis,
kimsenin müdahalesine izin vermez” sözleriyle, açık ve net olarak Almanya
parlamentosunda, Erdoğan'ı faşistlikle ve diktatörlükle ağır şekilde suçlamış
oluyordu.
Uzatmayayım, nihayetinde tarih 04 Haziran 2016'ya geldiğinde
yani 5 gün evvel Erdoğan, Medipol hastanesinin mezuniyet töreninde konuşurken,
sözlerinin başında ilginç bir ifadede bulunuyordu.
"Türk gibi başlayıp, milliyetini söylemeyeyim, el gibi
bitirmek diye bir deyim var" diyerek, Almanya sözünü ağzına almamak
istediğini, başka ifadeyle tavır koyduğunu ispata çalışıyordu.
Konuşmanın 14: 53 dakikasında, "Biz, tarihimizin
sorgulanmasını kalkıp da Alman parlamentosuna bırakacak kadar, kusura bakmanın
aşağılık değiliz" diyor.
Bir nevi, Türk milliyetçilerinin oyuna talip olduğunu
açıklıyor.
Oysa konuşmanın hemen öncesindeyse (2:51 dakikasında), "Ülkemizdeki en
büyük sorun budur, yani okuyarak, düşünerek başladığımız işleri, sonuçlandırma
sıkıntısıdır, takip, takip, takip" diyor.
Aslında doğru söylüyor, bir nevi kendi düştüğü hatayı tespit
edip, itirafname yazıyor gibi duruma düşüyor.
Neden bu duruma düşüyor?
Oysa konuşmasında AB'ye hitaben, "Ya gündeminizdeki meseleleri hakkaniyetli şekilde çözüme
kavuştururuz ya da set olmaktan çıkar sizi dertlerinizle baş başa bırakırız”
diyordu.
İlgili bölümü...
Ne demek set olmaktan çıkmak, kimi kimin önüne set olarak inşa ettiniz, karşılığında hangi güvenceyi aldınız, kimi, neyle tehdit ediyorsunuz?
Yine Merkel'in yukarıda verdiğim " komşularımızla
birlikte Şengen sınırlarımızı da korumamıza yardımcı olacaktır " sözlerinde
açıkça belidir.
Yani Erdoğan ve hükümeti, Türkiye ve Türk halkını korumak
değil, komşularıyla birlikte AB ve AB halkını korumakla görevlendirilmiştir.
Türk halkını koruma görevinin kendisinde olmadığını açıkça
itirafı anlamına gelen bu söylemleriyle Erdoğan, alenen vatana ihanet
etmiyorsa, demek ki bende bir anlama sorunu var demektir.
dailysabah.com
11.6.2016
A. Dursun
Umarım tükürdüğünü yalatmazlar. Bende de kesinlikle geri
kabul anlaşması iptal edilmelidir düşüncesi mevcuttur. Türkiye Avrupa’nın da,
Asya’nın da terörist çöplüğü değildir.
AB Komisyonu sözcüsü, uluslararası örgütün Türkiye ile
yaptığı sığınmacı anlaşmasına bağlı olduğunu söyledi. AB Bakanı Ömer Çelik,
"anlaşmanın sürmesi için bir sebep yok." demişti.
15 Mart 2017
Bakan'ın Sözleri Avrupa'yı Korkuttu: Biz Anlaşmaya Bağlıyız
AB Komisyonu sözcüsü, Ankara'dan yapılan göçmen anlaşmasının
devamı için bir sebep bulunmadığı yönündeki açıklamaya ılımlı bir yanıt verdi.
"AB SIĞINMACI ANLAŞMASINA BAĞLI"
AB Komisyonu sözcüsü, uluslararası örgütün Türkiye ile
yaptığı sığınmacı anlaşmasına bağlı olduğunu söyledi.
ÖMER ÇELİK: SÜRMESİ İÇİN BİR SEBEP YOK
Ankara'dan anlaşmayla ilgili ilk açıklama sabah saatlerinde
gelmişti. Reuters haber ajansına konuşan AB Bakanı Ömer Çelik, sığınmacı
anlaşmasının sürmesi için bir sebep bulunmadığını söylemişti.
Çelik, AB'ye Rest Çekti: Sığınmacı Anlaşmasının Sürmesi İçin
Bir Neden Yok. haberler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder