19 Aralık 2009'da, Arınç'a suikast iddiasıyla TSK'nin Özel Harp Dairesi'ne bağlı Seferberlik Tetkik Kurulu'na önce zorla, sonra yasal olarak girilmesi süreciydi.
Neden zorla diyorum?
Çünkü öncelikli arama, Ankara Bölge Başkanlığı'nda yapılmış devamında Tetkik Kurulu'na gidilecekken TSK izin vermemiş, 1 hafta sonraysa Erdoğan'ın da ısrarı ve talimatıyla yasal statüye kavuşan kararla "Kozmik Oda"ya girilmişti.
11 ve 16 No'lu kozmik odalar TSK tarafından "Devlet Sırrı" olarak gösterildiğinden, sadece Hâkim Kadir Kayan tarafından aranmış, yaklaşık 25 günlük bir kaç defa, sanırım 7-8 kez arama yapılmıştı.
Olaya sebep olarak gösterilen ve Arınç'ın evinin etrafında yakalanan 2 subay mahkeme tarafından serbest bırakılmış, takipsizlik kararı verilmişti.
Zaten amaca ulaşılmış, devletin gizli bilgileri, gerekli görülenlerin eline sunulmuştu.
Genelkurmay'ın bir kaç günlüğüne izin vermemiş olması, dönemin yandaş, şimdilerin paralel basınlarında, "TSK bilgi kaçıracak, bir an evvel girilsin" manşetleriyle verilmişti.
Daha bir kaç gün evvel bu konuyu eski yazımla birleştirip, "Kozmik Oda"ya girenler Vatan Haini çıkmış, bak şu işe" başlığında sunmuştum.
Bu gün bir gelişme daha olmuş, Ocak 2016'da kozmik yargıç ve savcılara verilen soruşturma izninde,henüz potaya girmemiş olan Hâkim Kadir Kayan'ın koruma sayısı 4'ten 1'e indirilmiş.
Bu vahim bir karardır, elbet mahkemenin kararına saygı duyarım ancak kararı etkileyemeyeceğime yani, karar verildiğine göre eleştiri hakkımı da kullanırım.
Gerçi etme-bulma dünyasıdır, nalıncı keseri bibi hep kendine yontarsan, gün olur başka keser de hep kendilerine yontmaya başlar ki, durum şu anda budur.
İyi de, koruma sayısının 4'ten 1'e indirilmesi neden beni ilgilendiriyor?
28.5.2016 tarihinde, Çok yakında, üst düzey bir suikast olabilir başlığında düşüncelerimi sunmuştum.
Bu düşüncemin nedeni, daha evvel yazılarımda belirttiğim gibi, "emperyalist efendilerimiz bir ülkede önemli değişiklikler yapacaksa, üst düzey birilerini mutlaka öldürtmüştür" şeklinde belirtiyor, "daha sonraki dönemlerde bundan vazgeçilmiş görüntüler verildiğini" söylüyordum.
Öldürmek yerine, önemli noktalarda değişiklik yaparak, kendi adamlarını getiriyor ve yoluna devam ediyorlar diyordum.
Bu düşünceme göre de, MİT Müsteşarlığında Hakan Fidan'ın yerine yeni isimler getirileceği gündeme gelmişti.
Elbet kim olacağı sadece bir tahmindi, o gün yapılan tahminlerde "Mustafa Levent Göktaş" ismi öne çıkıyordu.
Yazımda da söylediğim üzere bunun anlamını, "Göktaş'a bir tuzak kurulabilme ihtimali" üzerinden değerlendirmiştim.
Neyse ki Göktaş'la ilgili bu yönde bir gelişme bu ana kadar yaşanmadı.
Farklı kişiler üzerinde değerlendirme yapılıyor mu bilemem, lakin Kozmik Hâkim Kadir Kayan'ın, TSK'nin de dediği gibi, "Devletin çok gizli sırlarını taşıdığı" göz önüne alınırsa ki öyle, değil 4 koruma, 14 koruma bile az gelir demek durumundayız.
Tüm bu gelişmelere rağmen Kozmik Hâkim Kadir Kayan'ın koruma sayısı 1'e düşürülmüş.
Burada şeytanın avukatlığını yapmaya hiç gerek yoktur.
Nitekim, görünen köy, kılavuz istemez haldedir.
"Kozmik Oda"ya girenler Vatan Haini çıkmış algısı yaratılıp, o savcı ve yargıçlar tutuklanıp yargılanırken, bir kısmı yurt dışına kaçtı diye iddialar yandaş basında dolaşırken siz tutup aynı davada baş rol oynayan ve üst düzey gizli bilgilere sahip bir hâkimin korumalarını elinden alıyorsanız, sormak isterim.
Normal, sıradan bir vatandaş bu olaya nasıl bakar?
Hele de Türkiye yabancı istihbarat ajanlarının açıkça cirit attığı, devlet yönetenlerin bir önlemede yetersiz, belki zayıf belki de kasıtlı davrandığı bir ülkede, bu tür bir koruma krizi neyi anlatır?
Ha, Kozmik Hâkim Kadir Kayan belki sadece gözümüzün gördüğüdür, ya gözümüzün önünde cereyan etmeyen ya da ördüğümüz halde anlayamadığımız başka koruma alınma olayı var mı ona bakmak lazımdır.
İşin özeti, Türkiye'de birileri büyük bir suikast hazırlığındadır.
MİT'te yapılması muhtemel değişikliğin bununla bağlantısı var mıdır, olacak mıdır zamanla göreceğiz.
Zira, Çok yakında üst düzey bir suikast olabilir başlığındaki yazımdan bir kaç gün sonra, Kılıçdaroğlu'na mermi kovanı atılmasının anlamı ne olabilir, arkasındaki güçler kimdir?
Acaba Erdoğan'a, "dediklerimizi yapacaksan yap, Kılıçdaroğlu'na mazlum rolünü her an verebilir" mi denmek istemiştir, gerçekten de suikast mesajı, Kılıçdaroğlu-Akşener koalisyonunun habercisi olarak Erdoğan'ı sıkıştırmak için mi bir mesaj içeriyordu, açıkçası soru çok, yanıtı şimdilik kısıtlı, neredeyse yok gibidir.
Erdoğan'ın hasta olduğu, Muhammed Ali'nin cenazesinde dışlandığı için, hastalık krizlerinin arttığını hesabından yayınlayanlar acaba neyi amaçlamıştır?
Yoksa suikast hazırlığı Erdoğan'a karşı mı yapılmaktadır?
Nitekim, KaçAK Saray'da MİT elemanlarından daha fazla CIA ve diğer istihbarat ajanlarının var olduğu gerçeğini göz önüne getirecek olursak, Erdoğan'a yapılacak muhtemel suikastın sonunda, devletin çok gizli bilgilerini elinde bulunduran Kozmik Hâkim Kadir Kayan'ın da suikasta kurban gideceği şeklinde bir gelişim mi yaşanmaktadır?
Bunlar elbet ki sadece bana ait düşüncelerdir, ülkede septik duruma getirilmemizin nedeni, yine AKP hukuksuzluğunun marifetidir.
Onu bunu bilmem, hükümet veya her kimse bu kararı alanlar, Kozmik Hâkim Kadir Kayan'ın koruma sayısının neden 4'ten 1'e düşürüldüğünü halka açıklamak zorundadır.
Zira bu sıradan bir vak'a değildir.
Eğer Kozmik Hâkim Kadir Kayan gerçekten suçluysa, ellerinde delil olanlar varsa, derhal yargılanması için tutuklamalıdırlar.
Aksi halde gelecekte yaşanacakları kimse halka da, tarihe de, vicdanlara da anlatamaz.
Daha Ana Muhalefet liderini koruyamayanlar, vatandaşını, hâkimini, savcısını nasıl koruyacak da, ülkede adalet sağlanacak?
Yoksa yapılacak yeni anaysa için Kozmik Hâkim Kadir Kayan ve diğerlerinin elinde, yeni anayasayı durduracak bilgiler, ihanetin boyutlarını gözler önüne serecek kozmik bilgiler vardır da, onlar mı önlenmeye çalışılmaktadır.
Asıl can alıcı soru ise şudur.
Kozmik Hâkim Kadir Kayan, Erdoğan'ın kurduğu gizli örgüt bilgilerine ulaşmış mıydı, tüm paralel operasyon masalı acaba bu nedenle mi başlatıldı?
Malumunuz Savcı Doğan Öz'ün elinde, zamanın hükümetleri ya da TSK hakkında bu tür bilgiler olduğu için öldürüldüğü, eşi tarafından iddia edilmişti.
Sorular çoktur, derhal hükümet vatandaşı rahatlatacak açıklama ve önlemleri almalıdır.
Durum, tahminim kadar vahimse, bence tüm bu işlerin baş müsebbibi Arınç'a asıl koruma verilmelidir.
Aksi takdirde, milletin vebalinin altından bu hükümet de, emperyalizm de, eş başkanlar da kalkamayacaktır, biline...
11.6.2016
A. Dursun
Mehmet Ağar, Oyumu AKP'den yana kullanırdım.
Savcı Doğan Öz öldürülmeseydi bu karanlık yapının kapıları 32 yıl önce açılmış olacaktı
Kontrgerilla”yla ilgili araştırma yaparken 1978'de öldürülen Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz'ün eşi Sezen Öz: Doğan öldürülmeseydi bu karanlık yapının kapıları 32 yıl önce açılmış olacaktı. Onca insan da öldürülmeyecekti.
BESTE: HASAN YÜKSELİR
Ozel Harp'in kapıları 32 yıl önce açılmalıydı Bugün hakim
Kadir Kayan'ın belgelerini incelediği Özel Harp Dairesi'yle ilgili ilk
çalışmayı 1978'de Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz yürüttü.
Her gün cinayet, katliam ve çatışmaların yaşandığı dönemde,
19 Ocak 1978 günü Ankara Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulu
öğrencilerinden Levent Özyörük öldürüldü.
O günkü nöbetçi savcı ise Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı
Doğan Öz'dü.
Cinayeti soruşturan Doğan Öz, katillerin Site Öğrenci
Yurdu'na kaçtığını tespit etti. Öz, hemen yurdun aranması kararını çıkarttı.
Aramada, öğrencilerin kendi dolaplarının önünde durmalarını istedi. Yalnız bir
dolabın önü boş kaldı. Açılan dolapta Özyörük'ün öldürülmesinde kullanılan
silah bulunur ve bir grup kuşkulu grup gözaltına alındı.
Doğan Öz, bu olayın ardından araştırmalarına hız verdi ve
yaşanan kanlı olaylarının basit bir sağ-sol çatışması olmadığını, arkasında
karanlık bir yapı olduğunu fark etti. Öz, o günlerde eşi Sezen Öz'e
“Soruşturduğum bazı olayların izi, devlet içinde üst makamlara kadar
tırmanıyor. Korkmaya başladım. Ama üzerine gidilmesi lazım” dedi.
RAPOR ÇEKMECESİNDE ÇIKTI
Doğan Öz, soruşturmalarını yürüttüğü cinayet dosyalarından
yola çıkarak Özel Harp Dairesi hakkında bilgi toplama başladı. Amacı Özel Harp
Dairesi ve yetkilileri hakkında büyük bir dava açmaktı. Bunun için ulaştığı
bilgileri ön rapor haline getirdi.
Raporu dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'e
sundu.
Öz, bugün bile güncelliğini koruyan raporda “Kontrgerilla Genelkurmay
Harp Dairesi'ne bağlıdır. Kontrgerilla il ve ilçelerde seferberlik işlemini
yürüten kurum olarak askerlik şubelerince yönetilmektedir. Bu konuda en çok
aşamalı eğitimden geçen astsubaylar kullanılmaktadır. Sivil güvenlik güçleri
içinde ise MİT elemanları ve Birinci Şube görevlileri kullanılmaktadır” dedi.
Özel Harp Dairesi'nin hem askeri hem de sivil unsurlarının çalışma biçimlerini
açığa çıkartan Öz, “Çavuşlardan başlayarak albaylara kadar bazı askerlerin,
sivil unsurları eğittiğini” anlattı.
En önemlisi artan şiddet olaylarıyla darbenin
hedeflendiğini 2 yıl önceden haber verdi: “Sıkıyönetimi çağırma, seçimle,
olmazsa darbeyle iktidar olma demokratik yaşama biçimini yok ederek halkı
sömürme seçeneği tek seçenek durumuna getirilme çalışmasıdır yapılan.” Öz,
işlenen cinayet ve şiddet olaylarının arkasında olduğu gerekçesiyle soruşturma
ve Özel Harp Dairesi yetkilileri hakkında dava açma aşamasındaydı.
Ancak
Başbakan Bülent Ecevit'e raporu vermesinden 2 ay sonra, 24 Mart 1978 sabahı
adliyeye gitmek için otomobiline binerken silahlı saldırıya uğradı. Öz olay
yerinde yaşamını yitirirken, katili koşarak olay yerinde kaçtı. Özel Harp
Dairesi'yle ilgili hazırladığı raporun bir örneği cinayetten sonra çekmecesinde
çıktı. Öz, öldürülmeseydi kontrgerilla gerçeğini gözler önüne seriyordu. Hem de
Avrupa ülkelerindeki benzer gizli örgütlerin varlıklarının tartışılmadığı,
adlarının bile bilinmediği bir dönemde.
BEKLENİLMEDEN DAĞITILMALI
Özel Harp
Dairesi'nin kapılarının açılması en çok Doğan Öz'ün ailesini sevindirdi. Doğan
Öz'ün eşi Sezen Öz'e göre Özel Harp Dairesi mutlaka dağıtılmalı: “Bu gizli
yapıyla ilgili soruşturmanın açılması çok önemli. En azından bundan sonraki
yıllar için çok önemli. Benim gibi aileler kayıplarına kavuşmayacak. Ama neden
öldürüldüklerini çocuklarımıza izah edebileceğiz. 3 yaşındaki torunum kızıma,
“Anne, babamın babası var. Senin baban nerede” diye soruyor. Neden
katledildiğini ve Özel Harp Dairesi'ni nasıl izah edebiliriz?” “Devletin legal
güçleri varken bu tip karanlık yapılara ne gerek var” diye soran Sezen Öz,
“devlet sırrı” kavramını da eleştirdi: “Gizli örgütler kuracaksınız sonra
bunların faaliyetlerine devlet sırrı diyeceksiniz bu ülkede herkes bu yapının
mağduru olur. Gençleri birbirine öldürteceksin, ülkenin değerli insanlarını
katledeceksiniz sonra da 12 Eylül'ü getireceksiniz. Bunların devlet sırrı mı
olur?”
Eşinin öldürülmemesi durumunda Özel Harp Dairesi'nin kapılarının 32 yıl
önce açılmış olacağını vurgulayan Öz, “Binlerce kayıp da olmayacaktı.
Katletmemiş olsalardı Doğan, Özel Harp Dairesi'yle ilgili dava açacaktı. Bunun
hazırlıklarını yapıyordu. Ama başsavcı değildi. Ya da başsavcının desteklemesi
gerekiyordu. Hazırladığı kontrgerilla raporu bugün aynen geçerli. Halen güncel.
Ama onca yıl kimse Özel Harp Dairesi'nin üzerine gitmedi. Dosyalar kapatıldı,
tetikçiler kurtuldu. Şimdi yaşananlar demokrasi için önemli. Bir daha da böyle
karanlık kurumlar kurulmamalı” dedi. Hem milli atlet hem Özel Harp başkanı
Seferberlik Tetkik Kurulu'nun ilk başkanı tuğgeneral Daniş Karabelen'di. Kore
Savaşı'na katılan Türk Tugayı'nda görev yapan Karabelen, aynı zmanda milli
atletti. Türkiye Sırık Atlama Şampiyonu'ydu NATO bünyesinde komünizme karşı
oluşturulan ve yıllardır faaliyetleri tartışma konusu olan Özel Harp
Dairesi'nin ilk başkanı tuğgeneral Daniş Karabelen oldu.
Teşkilat-ı Mahsusa
geleneğinden gelen Karabelen, ilk komando ve paraşüt birliklerinin de
kurucusuydu. Askerlik hayatında hep kilit yerlerde görev yapan Karabelen,
1898'de İstanbul'da doğdu. Babası Mehmet Rasim de askerdi. Karebelen, askeri
rüştiyeyi bitirdikten sonra Kuleli Askeri Lisesi'ne başladı. 17 yaşında okulu
bitirdiğinde Birinci Dünya Savaşı şiddetli bir şekilde sürüyordu.
TEŞKİLAT-I
MAHSUSA KOMUTANI
Liseyi bitirir bitirmez hemen Teşkilat-ı Mahsusa'nın
Maltepe'deki kampında özel eğitime alındı. Cephe gerisinde gerilla tarzı savaşı
yürütmek için yetiştirilen bu subaylar askeri lisenin son sınıfları ile
Harbiye'nin ilk sınıflarına uygulanan sınavlar sonucunda seçiliyordu. Daniş
Karabelen kendisini Özel Harp Dairesi'nin başına getirtecek gayri nizami harp
tekniklerini ilk önce Birinci Dünya Savaşı'nda Teşkilat-ı Mahsusa kamplarında
öğrendi. Gerilla tarzı eğitimi de başarıyla bitirdikten sonra asteğmen olarak
Filistin Cephesi'ne gönderildi ve 5. Ordu'da görevlendirildi. Merkezi Şam'da
olan bu ordunun başında ünlü İttihatçı Cemal Paşa vardı. Filistin Cephesi'nin
bir alt komutanı ise Ali Fuat Cebesoy'du. Burada hücum bölüğü komutanlığı yapan
Karabelen, bir saldırıda yaralandı ve sonra da teğmenliğe terfi etti. Daha
sonra Mustafa Kemal'in görev yaptığı Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı'nın
şifre bürosunda görevlendirildi.
8 YIL BAŞKANLIK YAPTI
Birinci Dünya Savaşı'nın
sona ermesinden sonra İstanbul'a dönen Karabelen, Teşkilat-ı Mahsusa'da görev
yapmaya devam etti. Maltepe'deki eğitim kampında bu kez öğretmendi. Bir süre
sonra da Teşkilat-ı Mahsusa'nın liderlerinden Yenibahçeli Şükrü Oğuz'un
yardımcısı oldu. Anadolu'ya gizlice geçmek isteyenlere ekibiyle birlikte
kılavuzluk yapıyordu.
Teşkilat-ı Mahsusa'nın devamı olan Karakol örgütünde
aktif olarak çalıştı. Sonunda kendisi de Anadolu'ya geçti. Kurtuluş Savaşı'nın
bitmesi ve ardından cumhuriyetin kurulmasıyla seçkin subayların seçildiği
Çankaya'da Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanlığı'nda görev yaptı. 1945'te
de bu alayın komutanlığına atanan Karabelen, daha sonra albay rütbesine kadar
Türkiye'nin değişik kentlerinde görev yaptı. 1948'de özel harp eğitimi için
Amerika'ya gitti. Ardından Kore Savaşı'na gönderilen Türk Tugayı'nda
görevlendirildi. Yeniden Türkiye'ye dönüşünde ise Seferberlik Tetkik Kurulu'nu
yani Özel Harp Dairesi'ni kurmakla görevlendirildi. Daireyi kuran Karabelen,
tam 8 yıl başkanlığını yaptı, 27 Mayıs 1960 darbesiyle emekliye sevk edildi.
PROFESYONEL FUTBOLCU
Daniş Karabelen, askeri özeliklerinin yanı sıra sporcu
kimliği de çok ön plandaydı. Çok ünlü bir atletti. 1922'de Türkiye Sırık Atlama
Şampiyonu'ydu. Ayrıca profesyonel bir futbolcuydu. Gittiği her kentte askeri
futbol takımlarıyla birlikte sivil takımların oluşturulmasına hep ön ayak oldu.
İlk subay kadrosu Daniş Karabelen'in komutan olarak atanmasından sonra Özel
Harp Dairesi'nin kadrosu da yavaş yavaş oluşturulmaya başlandı. Kadro
oluşturulmasında Karabelen, Genelkurmay Başkanlığı tarafından tam yetkili
kılındı. Dairede görev alacak subay ve astsubayları kendisi seçiyordu. O da
ekibini Amerika'dan özel harp eğitimi almış ve Kore Savaşı'na birlikte gittiği
subaylardan oluşturdu. Kadro oluşturma çalışmaları yıllarca süren Daniş
Karabelen, “ideal kadrosunu” ancak 1955 yılının ilk aylarında tamamldı.
1953
ile 1955 yılları arasında dairede görev yapan ve öne çıkan ilk özel harpçi
subaylar şunlardı: İsmail Tansu, Rıza Vuruşkan, Remzi Atılgan, Ahmet Soylu,
Cahit Vural, Ahmet Göçmez, Bedri Esen, Nurettin Öktem, Hüseyin Ömür, Recep
Atasu, Şadi Demirbilek, Osman Nalbant, Mehmet Kızılsu, Sibkatullah Yalan.
Cemal
Akkan. STAR





Hiç yorum yok:
Yorum Gönder