Bu gün sabah, kahvaltı yapmak zere dışarı çıktım.
Ayak paça içeyim istedim ve bir çorbacıya oturdum.
Esnafla sohbet ederken bir ara konu şehitlere geldi.
Esnaf bana şöyle söyledi.
"Şehit düşen hamile kadın polis, Gül'ün eski korumasıymış ve bir akrabası dedi ki, emniyetin arabasını alıp o gün dışarı çıkmış. Neden çıktığını bilmiyorum ancak sanırım çarşıya gidip gelmiş.
Bunu bahane yaparak, kadın polisi şark hizmeti gerekçe gösterilerek erken tayin (yani bir nevi sürgün) etmişler, o sürgün nedeniyle de görev yeri Mardin olmuş."
Bir akrabasının söyledikleri buymuş.
Bu doğruysa, Abdullah Gül'ün dokundukları demek ki teker teker sürgüne gönderiliyor.
Gül'de zaten kendi sayfasından birlikte çalıştığını söylemişti.
Gül, "Uzun yıllar koruma ekibimde fedakarca görev yapmış olan Şerife'nin Midyat'taki hain saldırıda şehit düştüğünü büyük üzüntüyle öğrendim. Karnındaki bebeğiyle şehit olan kahraman Şerife ile diğer şehitlerimize Allah'tan rahmet; ailelerine ve tüm milletimize başsağlığı diliyorum. Bu mübarek günleri terör eylemleriyle kana bulayanlar amaçlarına asla ulaşamayacaklar." dedi.
Nitekim Gül'ün adını partiden sildiklerine göre, onunla çalışanları da demek ki Ankara ya da KaçAK Saray'dan mümkün mertebe uzaklaştırıyorlar.
Zaten paralel masalıyla, terör uzmanları bekçi, masa başı polis ya da başka görevlere sürgün edildiği için, terör uzmanı kalmadığı için, istihbarat ve tüm devlet kurumları sadece KaçAK Saray'ı korudukları için, bunların yaşanması normaldir.
Baksanıza, Binali dağdaki teröristlere çağrı yapmaya başlamış.
"Terörün tuzağına aldanmayın gelin ananızın, babanızın kucağına. Devletinizin sıcak karşılamasına. Bu yol çıkmaz bir yoldur. Bu yol umutsuz bir yolculuktur. Bu topraklar hepimize yeter" demiş.
8.6.2016 tarihinde, "Kürt açılımı" görüşmeleri, gizli gizli devam mı ediyor? Demiştik.
Anlaşılıyor ki, gizlice devam ediyor.
Zira Binali Dağa çağrı yapmış, neden acep?
Malumunuz daha evvel de çağrı yapıyorlardı.
Bunlar konuşmaktan aciz.
Dakika 2:25: "Görüyorsunuz, bu terör örgütlerinin hiç bir kutsalı yok. Ramazan demezler, bayram demezler. Bunlar insanları gözünü kırpmadan öldürüyorlar" der demez, hatasını anlıyor, lafı çeviriyor.
"Şehitler ölmez" sloganıyla halkı avutma görevini sürdürüyor.
Dakika 2:48 de, "Onlar bu milletin geleceği için, bu vatanın bütünlüğü için, canlarını seve seve verdiler"
Dikkat ederseniz terörist diyor, ardından vatan için öldüler diyor ama teröristlere de çağrı yapıyor.
Yahu o şehitler, sen ve sizler teröristlere davetiye çıkartasınız diye mi canlarını seve seve verdiler?
Bu ne densizlik, ne iki yüzlülüktür böyle.
Bu cür'eti nereden buluyorsunuz, arkanızdaki hangi güce dayanıyor, güveniyorsunuz da, halkın gözünün içine baka baka, teröristleri dağdan şehre davet ediyorsunuz?
Bir zamanlar Mehmet Ağar, "Düz ovada siyaset yapın" çağrısında bulunuyordu, şimdi aynı çağrıyı Binali efendi yapıyor.
Zaten Ağar bir açıklamasında, "Oyumu AKP'den yana kullanırım" diyordu.
Demek ki, sizin siyasetnizde, teröristle pazarlık yapmanın dışında bir şey yok.
Madem mücadele ediyorsunuz, tam mücadele edeceksiniz.
Erdoğan daha bir kaç gün önce, "tek terörist kalmayana kadar temizlik sürecek" diyordu da, Binali neye güvenerek teröristlere dönün çağrısı yapıyor?
Burada garabet dolu işler olduğu açık, Binali efendi bir yerlere mesaj veriyor gibi konuşuyor.
Aks halde hem çocuklarımız vatan için şehit oldu diyeceksin hem de çocuklarının şehit düşmelerindeki faktörlerden sanki pişmanlık ya da ürperti duyar gibi açıklama yapacaksın.
Yok, hayır bu sözler halka karşı değil, bir yerlere karşı, "mesaj alınmıştır, çağrı yapacağız, anlaşama yapacağız, OSLO olmasa dahi, vereceğiniz talimat, göstereceğiniz yerde yeniden teröristlerle masaya oturacağız" mesajının örtülü olarak bir yerlere verilmesinden başka anlamı yoktur.
Nitekim hem Erdoğan hem AKP hem de şürekalarının yargılanmaları için her şey ellerinde.
Kıbrıs için pazarlık masada.
İşin özeti şu.
"Ya Kıbrıs'ta taviz vereceksiniz ya da yargılanacaksınız" mesajı verilmiş durumda.
Hükümet eliyle Tayyip Efendimiz de, "mümkün mertebe idare edin, başkanlık sistemi gelene kadar mücadele söylemi demeye mecburuz, hele bir başkan olayım, siz ne derseniz onu yapacağız" mesajını sanki Binali eliyle verdiriyor gibi.
Nitekim Davutoğlu biraz sert gelmiş, kabuğunu kıramamışlardı.
Şimdi ise, Kılıçdaroğlu'nun dediği gibi, "DÜŞÜK PROFİLLİ" birini getirdiler, adam ne dediğinden bile iyice habersiz, ortalık yerde konuşup duruyor.
Yakındır, diğerleri gibi buna da camdan okumayı söktürürler ve bunun da camına koyarlar bir kaç metin, okur da okur.
Davutoğlu'na da yaptılar ama Davutoğlu dediğim gibi onlara göre biraz çetin ceviz çoıkınca, yollarına engel oluyor diye görevden aldılar.
Her neyse, tavsiyem şudur.
Kıbrıs konusundaki gelişmeleri yakından takip edin.
Daha 4 gün evvel bir yazımda şöyle demiştim.
"Türkiye ve dünya gündeminde kritik gelişmeler oluyor, BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide ve Rum lider Nikos Anastasiadis'in, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile yapacakları muhtemel bir "Birleşik Federal Kıbrıs" anlaşmasıyla Kıbrıs elden gidiyorken, 11 Haziran'da Şanlıurfa'da muhalif Kürt kongresi kurulup, Kürdistan hamlesi son aşamaya geliyorken, bazı şeyleri konuşmaya yeterince vakit ayıramıyoruz bile."
Kıbrıs konusundaki gelişmeler, yaşayacaklarımızın da göstergesi olacaktır, söylemlerin gerisi tribünlere oynamak olur.
13.6.2016
A. Dursun
Dağda çatışmak yerine düz ovada siyaset yapın diyen AKP hükümetinin aksine Akdoğan, HDP'nin barajı geçmesini demokrasi açısından bir sorun olarak gördüğünü söyledi. Cumhuriyet
Ağar: PKK'ya 'düz ovada siyaset yapın' çağrım keşke anlaşılsaydı.
Susurluk Davası’ndan aldığı ceza nedeniyle Aydın’ın Yenipazar İlçesi Cezaevi’nde yatan Mehmet Ağar çözüm sürecine destek verdi. t24.com
Susurluk Davası’ndan aldığı ceza nedeniyle Aydın’ın Yenipazar İlçesi Cezaevi’nde yatan Mehmet Ağar çözüm sürecine destek verdi. t24.com
İlgili başlıklar...


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder