IŞİD'li
pisliğe 5 kez müebbet, 422 yıl hapis vermiş mahkeme.
Müslüman
kökenli IŞİD teröristine, idam cezası veremediler.
"Müslüman
değildi, bunlar Müslüman olamaz, İslam bu değildir" masallarını
geçeceksiniz.
Neden
geçeceksiniz?
Çünkü
4/NİSÂ-94'te, lâ tekulu li men elkâ ileykumus selâme leste mu’minâ (selam
getiren/verene, sen mü'min değilsin demeyin) diyor da ondan.
Yani, birisi
Allah'ın selamını sana veriyorsa, Müslüman olduğunu anlatıyor demektir, sen
tutup ona, hayır sen Müslüman değilsin diyemeyeceğini söylüyor.
Peki, IŞİD,
ÖSO, vs teröristler kelle keserken ne diyor?
Demek ki
onlara senin, "siz Müslüman değilsiniz" deme hakkını Kur'an
kapatıyor.
İdam
cezasını bu pisliklere neden veremediler?
Çünkü
Öcalan'ı kurtarmak için idam cezası kaldırılmıştı, ayrıca Öcalan'da, IŞİD
teröristleri de Müslüman olduklarını her fırsatta beyan ediyorlardı, her ne
kadar Öcalan'ın Hristiyanlığı seçtiği haberleri duyulsa dahi, kesinlik
kazanmamıştı.
Uzun hikaye, daha evvel anlatmıştım, Ecevit bile "neden
teslim edildiğini anlamadım" diyebilmişti.
Şimdi anlaşılıyor ki, IŞİD, ÖSO, PKK gibi şerefsiz
örgütlerin namussuz teröristleri yakalandığında idam edilmesin.
Çünkü idam cezası olmadığı için nasılsa öldürülmeyecek.
Ne kadar ceza verilirse verilsin, en fazla bir kaç yıl yatıp
çıkacaklar.
Nasılsa Rahşan affı gibi bir çok garabet af ile bu halk
alıştırıldı.
Vergi kaçırana af, vergi ödemeyene af, SGK primini ödemeyene
af, otoyol, trafik cezasını ödemeyene af, kesinleştiği halde ödenmeyen, resim,
harçlar ile faiz, cezai faiz, gecikme faizleri ve gecikme zamları, askerlik,
nüfus, trafik para cezaları ile köprü ve otoyol kaçak geçiş, seçim para cezası
bilumum kalemlere af...
Özetle, teröristi beslemek için af üstüne af getirilen bir
ülkede, neden terörist olunmasın ki?
IŞİD teröristleri hastanelerde tedavi ettiriliyor
dediğimizde itiraz bile edememişlerdi.
Daha önemlisi bakan çıkmış, kendi ağzıyla bunu itiraf
etmişti.
Konuşmanın 0:11 dakikasına bakalım bakan efendi ne diyor?
"Çok
değil, 2 yıl önce (yani 2014 demek istiyor) IŞİD'çiler Suruç'ta tedavi ediliyor
deni, yine çıktım dedim ki, ben tedavi görevini yaparım..."
Yani,
"öyle bir şey yok, lakin olsaydı bile..." demiyor, doğrudan doğruya
benim görevim bu diyor.
Yine türban yine tecavüz. Türban artık gerçekleri örtemiyor, IŞİD hastanesi...
Aslında
doğru söylüyor, Emperyalizm'in hizmetkarları olarak, verilen görevi neyse onu
söylüyor.
Tayyip
efendi de, sen kimsin de askerimizi şehit eden pisliği tedavi ediyorsun
diyemiyor, neden?
Çünkü
biliyor ki, IŞİD teröristleri de tıpkı kendileri gibi İslam için savaştıklarını
söylüyor, yani aynı ümmetin çocukları.
Her neyse,
daha fazlasını artık gönlüm kaldırmıyor, anlayana sivrisinek saz, anlamayana
davul, zurna az.
Herkes
kendisine düşen payı çıkartsın.
İşin özeti,
teröristlere verilen ceza aslında ödüldür.
İçeri
atılacaklar, çıkacak affa kadar Türk halkının vergilerinden keyifle yiyip
içecekler, başları ağrısa doktor gelecek, ilaç parası yok, vergi yok, soran
yok, gören yok.
Ceza evi
kuralları gereği bir de ibadet özgürlüğü verilecek.
Daha ne
verilsin, arada bir kadın da yollayacak bu devlet, bundan daha büyük ödül olur
mu?
Asgari
ücreti, emekli de 3 kuruşun hesabını yapıp dursun.
Her millet,
hak ettiği gibi yönetilir, ne diyelim?
Her zamanki iddiamı yineliyorum.
TBMM'nin af yetkisi kaldırılmalıdır, konu hakkındaki eski yazım ektedir.
16.6.2016
A. Dursun
IŞİD teröristlerine 10 kez ağırlaştırılmış müebbet
DHA15 Haziran 2016
IRAK Şam İslam Devleti (IŞİD) terör örgütünün Türkiye’de düzenlediği ilk kanlı eylem olarak kayıtlara geçen, Niğde’nin Ulukışla İlçesi’ndeki 3 kişinin şehit edildiği, 8 kişinin yaralandığı silahlı saldırıyla ilgili 4’ü tutuklu 9 sanığın yargılandığı davanın bugünkü 8’inci duruşmasında karar verildi.
"Ben kimseyi öldürmedim. Olaylar sırasında çocuktum" sözleriyle kendisini savunan yabancı uyruklu IŞİD’li Benyamin Xu, 4 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis ile 179 yıl 6 ay hapis ve 225 bin TL idari para cezası, Çendrim Ramadani 5 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis ile 174 yıl 6 ay hapis ve 225 bin TL idari para cezası, Muhammed Zakiri ağırlaştırılmış müebbet hapis ile 124 yıl 6 ay hapis ve 225 bin TL idari para cezası, diğer tutuklu sanık Azerbaycanlı Fuad Mövsümöv ise 13 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. Hürriyet
AKP ile IŞİD temasını İHH sağlıyor...
IŞİD teröristleri, TSK adına Doğu'da savaşıyor (mu)?
Eren Erdem, IŞİD AKP kardeşliğinin belgelerini sundu.
IŞİD Erdoğan'ı tehdit etti, Bize Biat Etsin
Türk hükümeti destekli IŞİD, işkence ve yargısız infaz yapıyor
Bağımsız Kürdistan ilan ediliyor, ‘hamd olsun’cular, ‘eğit-donat’çılar kınalarınız hazır mı?
Kürdistan’ın 4 parçasında insanlar buluşacaktır, meğer Kürdistan 4 parçalı ilan edilmiş
Şimdi anladınız mı? IŞİD Kürdistan için devreye sokuldu.
Ağabeylerinden aldığı talimata kapatılarak bomba patlatılmıştır.
Veliler DİKKAT, tecavüzden sonra AKP ve Ensar eliyle çocuklarımıza kelle kesmeyi öğretiyorlar.
Ensar tecavüzünden, Ankara bombasına bir yol mu var?
Anti Teist'e (A-teist) Müslüman bakışı. IŞİD, PKK katliam kardeşliği.
Kurtarılmış bölge Kürdistan'a, TC giremiyor.
TBMM'nin AF yetkisi kaldırılmalı mı?
27 Mart 2008
Değerli dostlar,
Egemenlik kayıtsız şartsız milletin ise, milletin fikri alınmadan meclisin af yetkisini kullanması hiçte hoş karşılanacak bir durum değildir diye düşünüyorum.
Öyle ya, birisi sizin kardeşinizi, eşinizi, dostunuzu, evladınızı ya da başka bir şekilde bir sevdiğinizi katledecek, kapınızı açıp da içeriye girince bir katliam manzarası ile karşılaşacaksınız ve sizin adınıza da birileri bunları affedecek.
Ne biçim irade tecellisidir ki benim adıma benim hakkımı birileri affetme yetkisi kullanır? Yani kendi hukukunu kendin yap mı demek istiyorlar?
En yüce bildiğimiz değerler dahi, hatta tanrı (seçeneğe göre Alah-ilah vs...) dahi benim hakkımla gel ben bilirim ancak kulumun hakkına ben dahi karışmam demiyor mu?
Peki, nasıl oluyor da birileri Allahın dahi karışmayacağını beyan ettiği benim hakkımı kendilerini affetmeye muktedir hissediyorlar?
Akılcı bir izahı var mı bunun? Tamam, ülkenin düzenini sağlamak ve yanlışlıkla hüküm giymiş olan kader mahkûmları diye tanımladığımız kişiler yok mu? Elbette var.
Yanlış yargılama sonucu mahkûm olanlar istisnadır elbet. Ancak benim hakkımı açık ve net olarak dahi katleden kişiyi nasıl olurda benim üstelikte vekillerim olan affedebilir ki?
Bir avukat düşününüz ki sizin adınıza davanıza bakmak için vekâletinizi alıyor ve sizi savunmak yerine haksızmış gibi lanse etme çabalarına gidiyor, ne yaparsınız? En azından azil name ile vekâletine son verirsiniz.
Birkaç duygusal insan, (her kime duygusal oluyor oda belli değil, mazluma mı haine mi) ya da birkaç oy avcısı gelecek salt siyasi manevra yapabilmek adına af çıkartacak. Onunla da kalmayacak insan haklarına aykırılık olmasın diye genel af haline dönüşecek.
Yok, bu kadar ucuz olmamalı hak.
Peşinden on binlerce şehit verdiğimiz teröristler de bu kapsamdan utanmadan yararlanacaklar ve tekrar terör örgütünde daha verimli bir öldürme operasyonu yürütecekler.
Nedir bu Allah aşkına? Ülke de birileri tarafından terörist sayısı azaldıkça onu artırma çabalarına mı girişiliyor. Anlam vermek çok ama çok zor.
Hem yüzde 99’u Müslüman diyeceksin, öte yandan da “İslam dininin sahibi yüce Allah’ın” diye inandığınızı beyan edeceksiniz lakin, Allah'ın dahi affetmediği ve hak sahibine bıraktığını bir sistem dâhilinde hakkı tecavüze uğramış kişilerin hakkına birde sen tecavüz edeceksin.
İşte görülüyor ki terör örgütleri de nasılsa süreklilik arz eden bir şekilde ortaya konulan af kapsamı, en kısa zamanda tekrar çıkacak umudu ile terör şiddetini pervasızca artırma yoluna gidiyor.
Zaten yapılan araştırmalarda da yüzde 90’ının geri döndüğü kesin.
Eskiden mayınlarla iş görenler hukuki antlaşmalardan öylesine haberdar bir hal aldı ki, adeta bizlere hukuk dersi veriyorcasına eylem gerçekleştirmektedirler.
ör: Cenevre antlaşmasına göre uzaktan kumanda ile patlatılan düzenekler mayın statüsüne girmiyor. Bunu bilen örgütler de artık uzaktan kumanda yöntemini iyice benimsemiş oluyor.
Bu da bizim hukuki af konusunda yetenekli olan siyasilerimizden daha hukuki çalıştıklarını ispatlamıyor mu?
Peki, on binlerce şehidimizin ailelerine ne cevap verebildiler? Hiç
Bırakın ailelerini, şehitlerimize ne cevap verebilecek Müslüman olduğunu iddia edenler? Hiç
Peki, bu kadar hiç uğruna yapılan afların anlamı ne? Hiç
Sormazlar mı bir hiç uğruna mı feda ediliyor bu topraklar diye?
Sormazlar mı kim istiyor bu afları da milletten kaçırıyorsunuz cevaplarını sadece hiç diyerek?
Tamam devletin alacaklarını, haklarını affediyorsunuz belki bir yere kadar anlarız, deriz ki o devletin hakkıdır, devleti yönetenler vebalini kabul ederek, vergi, trafik cezaları vs... leri affediyor ama benim hakkımı nasıl ve neden affediyor demez miyim.
Hatta devlet için, tüyü bitmemiş yetimin dahi hakkı var hadi onu da Allah ile aralarındaki bağa ya da iyi niyeti ile affa uğratıyor olabilirsiniz ama tek tek bireylerin hakkını affetmeye kimin ne hakkı var. Bu sorunun acil cevabı olmalıdır. Aksi halde en azından ben asla ve kat’a hakkımı affedenlere hakkımı asla helal etmiyorum. Buradan Allahtan ve de Allahın adaletinden kuşku duymayanlara iletiyorum.
Diyorum ki bir kez daha milletimin hakkını gaspa uğratmamak için TBMM den af yetkisinin kaldırılması gerekmektedir. Vekillerimize ilanen duyurulur.
Aksi halde hukuk sistemimizi kaldırıp çöpe atalım. Her gelen iktidar kafasına göre bir hukuk anlayışı bina etsin ve ona göre de kendimize bir yol çizelim. Aksi halde bu hukuk sistemi var oldukça ve insanlık, tarih sahnesinden silinmedikçe hatta ahrette dahi hakkımı asla helal etmiyorum.
Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan bir vatandaş...
Saygı ile.
Ahmet Dursun
***
ÖR: Yüzbaşının katili aramıza dönüyor
SAT komandosu Yüzbaşı Zeki Şen’i kalbinden bıçaklayan tinercinin cezası bitti.
21.10.2006 09:50
Sualtı Taarruz (SAT) Komandosu Zeki Şen’i 2003 Mayısında bıçaklayarak öldüren üç tinerciden biri 20 ay, diğeri 25 ay yatıp çıkmıştı. Bıçağı kalbe saplayan Emrah Eraydın da 3,5 yıl yattıktan sonra çıkıyor.
8.5 YIL CEZA ALMIŞTI
Yaş küçüklüğünden 8,5 yıl hapse mahkûm edilen Eraydın’ın cezası 17 Ekim"de bitti. Eraydın bürokratik işlemler bitince tahliye edilecek ve bayramı dışarıda geçirecek. Yüzbaşı’nın ailesi ise isyanda.
ÇOCUK DİYE AZ CEZA
Baba Şen; dağ gibi evladımı öldürdüler. Çocuk diyerek az ceza verdiler. Karar, katliamı destekledi derken aile avukatı da İçeride daha profesyonel suçlu oldular. Artık aramızdalar dedi.
Bir sigara için öldürdüler
Sigara için Yüzbaşı Şen’i öldüren Emrah Aydın cinayeti işlediğinde 16 yaşındaydı. Şimdi 19 yaşında hapisten çıkıyor. Ölen Yüzbaşı Zeki Şen 33 yaşındaydı. ABD"de eğitim almıştı, yakın dövüş uzmanıydı. Üç dil biliyor, resim ve heykel yapıyordu.
Yüzbaşının katili aramıza dönüyor...
Komando Zeki Şen'i öldüren, 3 madde bağımlısından biri 20 ay, diğeri 25 ay yattı. Bıçağı saplayan ise 3 yıl 5 ay sonra hapisten çıkıyor.
İstanbul Taksim'de yaklaşık 3,5 yıl önce Deniz Kuvvetleri'nde görevli Sualtı Taarruz (SAT) komandosu Yüzbaşı Zeki Şen'i öldüren 3 madde bağımlısı, artık aramızda. Korkunç cinayetin ardından tutuklanarak cezaevine konulan ve olay sırasında yaşları 12 ila 16 arasında değişen madde bağımlılarından biri 20, diğeri 25 ay, bıçağı saplayan ise mahkemeden beklenen dosyanın cezaevine ulaşmasıyla 3 yıl 5 ay sonra özgürlüğüne kavuşacak. Mahkemenin yaşlarını göz önüne alarak tahliye ettiği 3 zanlının serbest kalmaları Çanakkale'deki Zeki Şen'in baba ocağını ikinci kez yaktı.
Kardak’ta da vardı. Yüzbaşı Zeki Şen, 12 yaşında askeri okula girmişti. Çok sayıda başarıya imza atan Şen, Kardak Krizi"nde de görev almış, Birleşmiş Milletler programı kapsamında askeri danışman olarak Gürcistan'a gönderilmiş ve 6 aylık görevini tamamlayıp 2003'te İstanbul'a dönmüştü. 5 Mayıs akşamı ise hem bir doğum günü kutlaması hem de özlem gidermek için arkadaşlarıyla buluştu. Sabaha kadar eğlenen Yüzbaşı, evine gitmek için Taksim Meydanı"ndan taksiye binmek istedi. Şen"in bu sırada yanına 3 kişi yaklaştı. Sigara ve para isteyen madde bağımlılarına hayır diyen Şen korkunç bir cinayete kurban gitti.
Üçüncüde durdu: Çıkan arbedede 16 yaşındaki Emrah Eraydın, elindeki bıçağı Şen'in kalbine sapladı. Yaralı olmasına rağmen Zeki Şen olay yerine 700 metre uzaklıktaki Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi"ne yürüyerek gitti. Burada iki kez kalbi duran ve doktorların müdahalesiyle hayata döndürülen Şen, hemen ameliyata alındı. Ancak ameliyat masasında üçüncü kez kalbi duran 33 yaşındaki Yüzbaşı kurtarılamadı.
Güngör KARAKUŞ / SABAH
***
ÖR: Kimlik soran polis bıçaklandı
İzmir'in Karşıyaka ilçesinde, kimlik soran polisler saldırıya uğradı.
21.10.2006 12:39
Emniyet güçleri, Karşıyaka ilçesi 6411/3 Sokak'ta 2 kişiye kimlik sordu. Şüpheli kişiler, iddialara göre polislere, "Siz kim oluyorsunuz da bize kimlik soruyorsunuz?" cevabını verdi. Polisler ve zanlılar arasında bu nedenle tartışma çıktı. Bu arada zanlılardan M. K, yanında bulunan bıçakla polis memuru S. A’yı (34) başından, Ö.Y’yi (32) bacağından ve elinden yaraladı. Diğer zanlı M.Ç de (20), polis memuru H. T’yi (32), yüzüne attığı tekmeyle yaraladı.
Güvenlik güçlerine bıçak çekerek yaralayan M. Z, polislerden birinin açtığı ateş sonucu sol bacağından tabancayla vuruldu. M. Z, arkadaşı M. Ç ile beraber yakalanarak gözaltına alındı.
Zanlı tarafından başından bıçaklanan polis S. A, Karşıyaka Devlet Hastanesi'ne götürüldü. Aynı hastanede tedavi altına alınan ve bacağından tabancayla yaralanan M. K, gözlem altına alındı. Elinden ve bacağından bıçaklanan polis memuru Ö. Y ile yüzünden tekmeyle yaralanan arkadaşı H. T de Karşıyaka Devlet Hastanesi'nde tedavi edildi.
Öcalan’a “AF” yolda. AİHM'den Öcalan kararı.
Türk halkında Dürüstlük anlayışı nasıldır?
Türban, Genel af, Sencer’in şeceresi
Kışanak emir veriyor, CHP Milletvekilleri yasa teklifi veriyor.
Metin Feyzioğlu Başbakanla görümüş, ondan da umudu kestim.
Perinçek, Kişiye özel yasa çıkmaz, genel af olursa Öcalan için de olur.
ABD Türk eğitim sistemini nasıl ele geçirdi?
Arınç: Genel af Öcalan'ı da kapsar
09.03.2010
Bakan Arınç CHP'li Kılıçdaroğlu'nun destek vereceklerini açıkladığı 'genel affın' Öcalan'ı da cazaevinden kurtaracağını savundu.
radikal.com.tr
Türkiye’nin tekelci burjuvazisi ve onun siyasi temsilcileri, Türkiye’nin AB’ye girmesi ile refah ve kalkınma döneminin başlayacağı konusundaki demagojik propagandası karşında, iddia edilenlerin doğru olmadığını kitlelere açıklamak için mevcut ekonomik ve siyasi düzeni savunmaya, sözde “Ulusal Devlete” ve “Ulusal Ekonomiye” sahip çıkmaya gerek yoktur. İşçi ve emekçi kitlelerin önüne “ölümden ölüm beğen” alternatifini sunmanın, dinci gericilerle, faşistlerle (özellikle Doğu Perinçek gibi Irkçı milliyetçilerle) aynı anti-AB platformda bir araya gelmenin af edilir bir tarafı yine yoktur. Çünkü tekellerin AB’nin karşıtı, Türkiye’nin mevcut ekonomik ve siyasi sistemi değil, Sosyalist Türkiye ve Sosyalist Avrupa’dır. Ama Marksizm elinin tersiyle bir tarafa iten “sosyalistin” burjuvalar arası çelişkiden, çatışmadan ötesini görmesine imkân var mı?
TÜRKİYE’DE MİLLİYETÇİLİK VE SON GELİŞMELER
Egemenlik kayıtsız şartsız milletin ise, milletin fikri alınmadan meclisin af yetkisini kullanması hiçte hoş karşılanacak bir durum değildir diye düşünüyorum.
Öyle ya, birisi sizin kardeşinizi, eşinizi, dostunuzu, evladınızı ya da başka bir şekilde bir sevdiğinizi katledecek, kapınızı açıp da içeriye girince bir katliam manzarası ile karşılaşacaksınız ve sizin adınıza da birileri bunları affedecek.
Ne biçim irade tecellisidir ki benim adıma benim hakkımı birileri affetme yetkisi kullanır? Yani kendi hukukunu kendin yap mı demek istiyorlar?
En yüce bildiğimiz değerler dahi, hatta tanrı (seçeneğe göre Alah-ilah vs...) dahi benim hakkımla gel ben bilirim ancak kulumun hakkına ben dahi karışmam demiyor mu?
Peki, nasıl oluyor da birileri Allahın dahi karışmayacağını beyan ettiği benim hakkımı kendilerini affetmeye muktedir hissediyorlar?
Akılcı bir izahı var mı bunun? Tamam, ülkenin düzenini sağlamak ve yanlışlıkla hüküm giymiş olan kader mahkûmları diye tanımladığımız kişiler yok mu? Elbette var.
Yanlış yargılama sonucu mahkûm olanlar istisnadır elbet. Ancak benim hakkımı açık ve net olarak dahi katleden kişiyi nasıl olurda benim üstelikte vekillerim olan affedebilir ki?
Bir avukat düşününüz ki sizin adınıza davanıza bakmak için vekâletinizi alıyor ve sizi savunmak yerine haksızmış gibi lanse etme çabalarına gidiyor, ne yaparsınız? En azından azil name ile vekâletine son verirsiniz.
Birkaç duygusal insan, (her kime duygusal oluyor oda belli değil, mazluma mı haine mi) ya da birkaç oy avcısı gelecek salt siyasi manevra yapabilmek adına af çıkartacak. Onunla da kalmayacak insan haklarına aykırılık olmasın diye genel af haline dönüşecek.
Yok, bu kadar ucuz olmamalı hak.
Peşinden on binlerce şehit verdiğimiz teröristler de bu kapsamdan utanmadan yararlanacaklar ve tekrar terör örgütünde daha verimli bir öldürme operasyonu yürütecekler.
Nedir bu Allah aşkına? Ülke de birileri tarafından terörist sayısı azaldıkça onu artırma çabalarına mı girişiliyor. Anlam vermek çok ama çok zor.
Hem yüzde 99’u Müslüman diyeceksin, öte yandan da “İslam dininin sahibi yüce Allah’ın” diye inandığınızı beyan edeceksiniz lakin, Allah'ın dahi affetmediği ve hak sahibine bıraktığını bir sistem dâhilinde hakkı tecavüze uğramış kişilerin hakkına birde sen tecavüz edeceksin.
İşte görülüyor ki terör örgütleri de nasılsa süreklilik arz eden bir şekilde ortaya konulan af kapsamı, en kısa zamanda tekrar çıkacak umudu ile terör şiddetini pervasızca artırma yoluna gidiyor.
Zaten yapılan araştırmalarda da yüzde 90’ının geri döndüğü kesin.
Eskiden mayınlarla iş görenler hukuki antlaşmalardan öylesine haberdar bir hal aldı ki, adeta bizlere hukuk dersi veriyorcasına eylem gerçekleştirmektedirler.
ör: Cenevre antlaşmasına göre uzaktan kumanda ile patlatılan düzenekler mayın statüsüne girmiyor. Bunu bilen örgütler de artık uzaktan kumanda yöntemini iyice benimsemiş oluyor.
Bu da bizim hukuki af konusunda yetenekli olan siyasilerimizden daha hukuki çalıştıklarını ispatlamıyor mu?
Peki, on binlerce şehidimizin ailelerine ne cevap verebildiler? Hiç
Bırakın ailelerini, şehitlerimize ne cevap verebilecek Müslüman olduğunu iddia edenler? Hiç
Peki, bu kadar hiç uğruna yapılan afların anlamı ne? Hiç
Sormazlar mı bir hiç uğruna mı feda ediliyor bu topraklar diye?
Sormazlar mı kim istiyor bu afları da milletten kaçırıyorsunuz cevaplarını sadece hiç diyerek?
Tamam devletin alacaklarını, haklarını affediyorsunuz belki bir yere kadar anlarız, deriz ki o devletin hakkıdır, devleti yönetenler vebalini kabul ederek, vergi, trafik cezaları vs... leri affediyor ama benim hakkımı nasıl ve neden affediyor demez miyim.
Hatta devlet için, tüyü bitmemiş yetimin dahi hakkı var hadi onu da Allah ile aralarındaki bağa ya da iyi niyeti ile affa uğratıyor olabilirsiniz ama tek tek bireylerin hakkını affetmeye kimin ne hakkı var. Bu sorunun acil cevabı olmalıdır. Aksi halde en azından ben asla ve kat’a hakkımı affedenlere hakkımı asla helal etmiyorum. Buradan Allahtan ve de Allahın adaletinden kuşku duymayanlara iletiyorum.
Diyorum ki bir kez daha milletimin hakkını gaspa uğratmamak için TBMM den af yetkisinin kaldırılması gerekmektedir. Vekillerimize ilanen duyurulur.
Aksi halde hukuk sistemimizi kaldırıp çöpe atalım. Her gelen iktidar kafasına göre bir hukuk anlayışı bina etsin ve ona göre de kendimize bir yol çizelim. Aksi halde bu hukuk sistemi var oldukça ve insanlık, tarih sahnesinden silinmedikçe hatta ahrette dahi hakkımı asla helal etmiyorum.
Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan bir vatandaş...
Saygı ile.
Ahmet Dursun
***
ÖR: Yüzbaşının katili aramıza dönüyor
SAT komandosu Yüzbaşı Zeki Şen’i kalbinden bıçaklayan tinercinin cezası bitti.
21.10.2006 09:50
Sualtı Taarruz (SAT) Komandosu Zeki Şen’i 2003 Mayısında bıçaklayarak öldüren üç tinerciden biri 20 ay, diğeri 25 ay yatıp çıkmıştı. Bıçağı kalbe saplayan Emrah Eraydın da 3,5 yıl yattıktan sonra çıkıyor.
8.5 YIL CEZA ALMIŞTI
Yaş küçüklüğünden 8,5 yıl hapse mahkûm edilen Eraydın’ın cezası 17 Ekim"de bitti. Eraydın bürokratik işlemler bitince tahliye edilecek ve bayramı dışarıda geçirecek. Yüzbaşı’nın ailesi ise isyanda.
ÇOCUK DİYE AZ CEZA
Baba Şen; dağ gibi evladımı öldürdüler. Çocuk diyerek az ceza verdiler. Karar, katliamı destekledi derken aile avukatı da İçeride daha profesyonel suçlu oldular. Artık aramızdalar dedi.
Bir sigara için öldürdüler
Sigara için Yüzbaşı Şen’i öldüren Emrah Aydın cinayeti işlediğinde 16 yaşındaydı. Şimdi 19 yaşında hapisten çıkıyor. Ölen Yüzbaşı Zeki Şen 33 yaşındaydı. ABD"de eğitim almıştı, yakın dövüş uzmanıydı. Üç dil biliyor, resim ve heykel yapıyordu.
Yüzbaşının katili aramıza dönüyor...
Komando Zeki Şen'i öldüren, 3 madde bağımlısından biri 20 ay, diğeri 25 ay yattı. Bıçağı saplayan ise 3 yıl 5 ay sonra hapisten çıkıyor.
İstanbul Taksim'de yaklaşık 3,5 yıl önce Deniz Kuvvetleri'nde görevli Sualtı Taarruz (SAT) komandosu Yüzbaşı Zeki Şen'i öldüren 3 madde bağımlısı, artık aramızda. Korkunç cinayetin ardından tutuklanarak cezaevine konulan ve olay sırasında yaşları 12 ila 16 arasında değişen madde bağımlılarından biri 20, diğeri 25 ay, bıçağı saplayan ise mahkemeden beklenen dosyanın cezaevine ulaşmasıyla 3 yıl 5 ay sonra özgürlüğüne kavuşacak. Mahkemenin yaşlarını göz önüne alarak tahliye ettiği 3 zanlının serbest kalmaları Çanakkale'deki Zeki Şen'in baba ocağını ikinci kez yaktı.
Kardak’ta da vardı. Yüzbaşı Zeki Şen, 12 yaşında askeri okula girmişti. Çok sayıda başarıya imza atan Şen, Kardak Krizi"nde de görev almış, Birleşmiş Milletler programı kapsamında askeri danışman olarak Gürcistan'a gönderilmiş ve 6 aylık görevini tamamlayıp 2003'te İstanbul'a dönmüştü. 5 Mayıs akşamı ise hem bir doğum günü kutlaması hem de özlem gidermek için arkadaşlarıyla buluştu. Sabaha kadar eğlenen Yüzbaşı, evine gitmek için Taksim Meydanı"ndan taksiye binmek istedi. Şen"in bu sırada yanına 3 kişi yaklaştı. Sigara ve para isteyen madde bağımlılarına hayır diyen Şen korkunç bir cinayete kurban gitti.
Üçüncüde durdu: Çıkan arbedede 16 yaşındaki Emrah Eraydın, elindeki bıçağı Şen'in kalbine sapladı. Yaralı olmasına rağmen Zeki Şen olay yerine 700 metre uzaklıktaki Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi"ne yürüyerek gitti. Burada iki kez kalbi duran ve doktorların müdahalesiyle hayata döndürülen Şen, hemen ameliyata alındı. Ancak ameliyat masasında üçüncü kez kalbi duran 33 yaşındaki Yüzbaşı kurtarılamadı.
Güngör KARAKUŞ / SABAH
***
ÖR: Kimlik soran polis bıçaklandı
İzmir'in Karşıyaka ilçesinde, kimlik soran polisler saldırıya uğradı.
21.10.2006 12:39
Emniyet güçleri, Karşıyaka ilçesi 6411/3 Sokak'ta 2 kişiye kimlik sordu. Şüpheli kişiler, iddialara göre polislere, "Siz kim oluyorsunuz da bize kimlik soruyorsunuz?" cevabını verdi. Polisler ve zanlılar arasında bu nedenle tartışma çıktı. Bu arada zanlılardan M. K, yanında bulunan bıçakla polis memuru S. A’yı (34) başından, Ö.Y’yi (32) bacağından ve elinden yaraladı. Diğer zanlı M.Ç de (20), polis memuru H. T’yi (32), yüzüne attığı tekmeyle yaraladı.
Güvenlik güçlerine bıçak çekerek yaralayan M. Z, polislerden birinin açtığı ateş sonucu sol bacağından tabancayla vuruldu. M. Z, arkadaşı M. Ç ile beraber yakalanarak gözaltına alındı.
Zanlı tarafından başından bıçaklanan polis S. A, Karşıyaka Devlet Hastanesi'ne götürüldü. Aynı hastanede tedavi altına alınan ve bacağından tabancayla yaralanan M. K, gözlem altına alındı. Elinden ve bacağından bıçaklanan polis memuru Ö. Y ile yüzünden tekmeyle yaralanan arkadaşı H. T de Karşıyaka Devlet Hastanesi'nde tedavi edildi.
Öcalan’a “AF” yolda. AİHM'den Öcalan kararı.
Türk halkında Dürüstlük anlayışı nasıldır?
Türban, Genel af, Sencer’in şeceresi
Kışanak emir veriyor, CHP Milletvekilleri yasa teklifi veriyor.
Metin Feyzioğlu Başbakanla görümüş, ondan da umudu kestim.
Perinçek, Kişiye özel yasa çıkmaz, genel af olursa Öcalan için de olur.
ABD Türk eğitim sistemini nasıl ele geçirdi?
Arınç: Genel af Öcalan'ı da kapsar
09.03.2010
Bakan Arınç CHP'li Kılıçdaroğlu'nun destek vereceklerini açıkladığı 'genel affın' Öcalan'ı da cazaevinden kurtaracağını savundu.
radikal.com.tr
Türkiye’nin tekelci burjuvazisi ve onun siyasi temsilcileri, Türkiye’nin AB’ye girmesi ile refah ve kalkınma döneminin başlayacağı konusundaki demagojik propagandası karşında, iddia edilenlerin doğru olmadığını kitlelere açıklamak için mevcut ekonomik ve siyasi düzeni savunmaya, sözde “Ulusal Devlete” ve “Ulusal Ekonomiye” sahip çıkmaya gerek yoktur. İşçi ve emekçi kitlelerin önüne “ölümden ölüm beğen” alternatifini sunmanın, dinci gericilerle, faşistlerle (özellikle Doğu Perinçek gibi Irkçı milliyetçilerle) aynı anti-AB platformda bir araya gelmenin af edilir bir tarafı yine yoktur. Çünkü tekellerin AB’nin karşıtı, Türkiye’nin mevcut ekonomik ve siyasi sistemi değil, Sosyalist Türkiye ve Sosyalist Avrupa’dır. Ama Marksizm elinin tersiyle bir tarafa iten “sosyalistin” burjuvalar arası çelişkiden, çatışmadan ötesini görmesine imkân var mı?
TÜRKİYE’DE MİLLİYETÇİLİK VE SON GELİŞMELER
PKK Affına Doğru
Aytun Çıray
aytunciray@turktime.com
Sunuş:
Güneydoğu"da yaşadığımız felâketin adının aslında "ırkçı ve yayılmacı etno-nasyonalist Kürt ayrılıkçılığı" olduğunu defalarca yazmıştım.
Burada yayılmacılıkla irredantizm kastediliyordu. Ve bunu ilk defa kullanan kişi değerli dostum Melih Yürüşen"dir.
Siyaset jargonunada İtalyanlar kazandırmıştır.
Ve Yörüşen, bunu 19. yüzyılda İtalyan birliğini sağlamak gerekçesiyle komşu ülkelerden toprak talebinde bulunan İtalyan İrrendista hareketinden esinlenerek kullandığını söyledi.
Bugün PKK affının ve APO"nun muhatap olarak alınmasının açıktan tartışılır hale gelmesi bana onun 2007"de yazdığı bir makaleyi hatırlattı.
Bu makaleyi özetleyerek köşemde yayınlamaya karar verdim.
Ve devlet meselelerini Yürüşen gibilerle değil de, değeri kendineden menkul adamlarla tartışanlara ithaf ediyorum.
***
28 Eylül 2007/Yürüşen-1
Barzani"nin Türkiye"ye yönelik giderek cüretkârlaşan çıkışlarına"¦
Aynı şekilde, PKK"nın yarı-legal siyasi ayağını oluşturan aktörlerin, Güneydoğu"daki Kürt asıllı Türk vatandaşlarının Kuzey Irak"tan "Güney" diye söz etmeleri irredantizmin çok açık göstergesidir.
Irak"ın parçalanmasında nihai aşamaya gelindiğini gösteren gelişmelerin bir delili yeni siyasi bölümlenişi gösteren haritalarda muhayyel Kürt devletinin sınırlarıdır.
Bu da sorunun yeniden adlandırılmasını zorunlu kılmaktadır.
Böylece sorunun üst başlığını, Türkiye"nin Bir Büyüme Görüntüsü Altında Birleşik Bir Kürt Devleti İçin Yeniden Yapılandırılması Projesi olarak adlandırabiliriz.
Alt başlık ise Türkiye özelindeki hayati görüntüsünü eksiksiz bir biçimde yansıtmaktadır: Irkçı ve yayılmacı (irredantist) etno-nasyonalist (etnik milliyetçi) Kürt ayrılıkçılığı"¦
Bu çalışma, sorunun üst başlığıyla ilgilidir ve proje yürütücülerinin takip ettikleri stratejiyi şeffaflaştırmaya yönelik bir denemedir.
PROJE EN KRİTİK SAFHASINA GİRİYOR
Türkiye üzerinde uygulanmakta olan proje, 19 Ocak 2007 tarihinde yapılan Hırant Dink suikastı ile en kritik safhasına girmiş bulunmaktadır.
Öyle ki, Türk insanının 29 Ekim 2023, yani Türkiye Cumhuriyetinin yüzüncü yılında nasıl bir ülkeye uyanacağı bu safhanın nasıl noktalandığına bağlı olarak değişecektir.
Az çok değişik versiyonlarıyla iki ihtimal söz konusudur: Türk insanı 29 Ekim 2023 sabahına ya siyasi ve idari haritası, hatta adı dahi değişmiş, yani artık bildiğimiz Türkiye olmaktan çıkmış bir ülkede uyanacaktır.
Veya o güne gözlerini, iç dokusu güçlenmiş ve çözülme tehlikesini tamamen bertaraf edip gerilerde bırakmış, kendine inancını ve özgüvenini tazelemiş bir Türkiye"de açacaktır.
Ve bunu ilk defa kullanan kişi değerli dostum Melih Yürüşen"dir.
Ve Yörüşen, bunu 19. yüzyılda İtalyan birliğini sağlamak gerekçesiyle komşu ülkelerden toprak talebinde bulunan İtalyan İrrendista hareketinden esinlenerek kullanmıştır.
Bugün PKK affının ve APO"nun muhatap olarak alınmasının açıktan tartışılır hale gelmesi bana onun 2007"de yazdığı bir makaleyi hatırlattı.
Bu makaleyi özetleyerek köşemde yayınlamaya karar verdim.
Ve devlet meselelerini Yürüşen gibilerle değil de, değeri kendineden menkul adamlarla tartışanlara ithaf ediyorum.
***
Türkiye"nin kurucu ruhuna, değerlerine ve ideallerine bağlı olanların; Türk insanının 29 Ekim 2023 sabahına siyasi ve idari haritası, hatta adı dahi değişmiş, yani artık bildiğimiz Türkiye olmaktan çıkmış bir ülkede uyanması gerçekleşmesi muazzam bir faciadır.
Bu sonuçların tezahürlerini görmektense ölmeyi tercih edecekleri bir haysiyetsizlik halidir. Dolayısıyla onlar, varlıklarını tehdit eden bu uğursuz ihtimali engellemek zorundadırlar.
***
Projenin başarısızlığa uğratılmasının üç temel şartı vardır.
İlki, Türkiye"yi büyük bir çözülmeye götüren projenin objektif ve soğukkanlı bir şekilde analiz edilmesidir.
İkincisi ırkçı, yayılmacı projeyi tamamen battal kılacak yaratıcı bir stratejiyi ortaya koymaktır: Çünkü uygulanan stratejinin ana hedeflerinden birisi, Türkiye"nin kurucu ruhunu, değerlerini ve ideallerini savunanları bir zombi statüsüne indirgemektir.
(Irkçı) aktörler ise, kendilerini başından beri değişimcilikle tanımlamışlardır.
Karşıtlarını sürekli olarak, statüko ve statükoculuk ile özdeşleştirip statükocu sıfatıyla yaftalamış olmalarının sebebi budur.
Üçüncüsü, (kurucu ruhun sahiplerinin) tam bir (demokratik) iş ve güç birliğine girmeleridir.
***
Burada işin vahametini arttıran nokta, (ırkçı) proje yürütücülerinin ve işbirlikçilerinin bir ekip gibi davranmaktadırlar.
Bu olgu Hırant Dink suikastından bu yana yaşanan bütün gelişmelerde kendini bütün açık delilleriyle ortaya koymaktadır.
Medyada dozu fikir ve ifade özgürlüğünü tamamen zehirleyecek ölçülere varan zorbaca tekseslilik bunlardan birisidir.
Türk insanına fütursuz bir küstahlıkla empoze edilen bu tekseslilik, tahakkümde sınır tanımayan bir özgüveni yansıtmaktadır.
İçinde kibrin bütün zaaflarını barındıran bu aşırı özgüvenin kaynağı, her şeyin bu noktaya kadar tam istendiği şekilde yürütülmüş olmasıdır.
Ancak, Türkiye"nin kurucu ruhuna ve ideallerine bağlı olanların, parçalı olmalarının karşıtlarının işlerini son derece kolaylaştırdığı aşikâr bir hakikattir.
Aytun Çıray
aytunciray@turktime.com
Sunuş:
Güneydoğu"da yaşadığımız felâketin adının aslında "ırkçı ve yayılmacı etno-nasyonalist Kürt ayrılıkçılığı" olduğunu defalarca yazmıştım.
Burada yayılmacılıkla irredantizm kastediliyordu. Ve bunu ilk defa kullanan kişi değerli dostum Melih Yürüşen"dir.
Siyaset jargonunada İtalyanlar kazandırmıştır.
Ve Yörüşen, bunu 19. yüzyılda İtalyan birliğini sağlamak gerekçesiyle komşu ülkelerden toprak talebinde bulunan İtalyan İrrendista hareketinden esinlenerek kullandığını söyledi.
Bugün PKK affının ve APO"nun muhatap olarak alınmasının açıktan tartışılır hale gelmesi bana onun 2007"de yazdığı bir makaleyi hatırlattı.
Bu makaleyi özetleyerek köşemde yayınlamaya karar verdim.
Ve devlet meselelerini Yürüşen gibilerle değil de, değeri kendineden menkul adamlarla tartışanlara ithaf ediyorum.
***
28 Eylül 2007/Yürüşen-1
Barzani"nin Türkiye"ye yönelik giderek cüretkârlaşan çıkışlarına"¦
Aynı şekilde, PKK"nın yarı-legal siyasi ayağını oluşturan aktörlerin, Güneydoğu"daki Kürt asıllı Türk vatandaşlarının Kuzey Irak"tan "Güney" diye söz etmeleri irredantizmin çok açık göstergesidir.
Irak"ın parçalanmasında nihai aşamaya gelindiğini gösteren gelişmelerin bir delili yeni siyasi bölümlenişi gösteren haritalarda muhayyel Kürt devletinin sınırlarıdır.
Bu da sorunun yeniden adlandırılmasını zorunlu kılmaktadır.
Böylece sorunun üst başlığını, Türkiye"nin Bir Büyüme Görüntüsü Altında Birleşik Bir Kürt Devleti İçin Yeniden Yapılandırılması Projesi olarak adlandırabiliriz.
Alt başlık ise Türkiye özelindeki hayati görüntüsünü eksiksiz bir biçimde yansıtmaktadır: Irkçı ve yayılmacı (irredantist) etno-nasyonalist (etnik milliyetçi) Kürt ayrılıkçılığı"¦
Bu çalışma, sorunun üst başlığıyla ilgilidir ve proje yürütücülerinin takip ettikleri stratejiyi şeffaflaştırmaya yönelik bir denemedir.
PROJE EN KRİTİK SAFHASINA GİRİYOR
Türkiye üzerinde uygulanmakta olan proje, 19 Ocak 2007 tarihinde yapılan Hırant Dink suikastı ile en kritik safhasına girmiş bulunmaktadır.
Öyle ki, Türk insanının 29 Ekim 2023, yani Türkiye Cumhuriyetinin yüzüncü yılında nasıl bir ülkeye uyanacağı bu safhanın nasıl noktalandığına bağlı olarak değişecektir.
Az çok değişik versiyonlarıyla iki ihtimal söz konusudur: Türk insanı 29 Ekim 2023 sabahına ya siyasi ve idari haritası, hatta adı dahi değişmiş, yani artık bildiğimiz Türkiye olmaktan çıkmış bir ülkede uyanacaktır.
Veya o güne gözlerini, iç dokusu güçlenmiş ve çözülme tehlikesini tamamen bertaraf edip gerilerde bırakmış, kendine inancını ve özgüvenini tazelemiş bir Türkiye"de açacaktır.
Ve bunu ilk defa kullanan kişi değerli dostum Melih Yürüşen"dir.
Ve Yörüşen, bunu 19. yüzyılda İtalyan birliğini sağlamak gerekçesiyle komşu ülkelerden toprak talebinde bulunan İtalyan İrrendista hareketinden esinlenerek kullanmıştır.
Bugün PKK affının ve APO"nun muhatap olarak alınmasının açıktan tartışılır hale gelmesi bana onun 2007"de yazdığı bir makaleyi hatırlattı.
Bu makaleyi özetleyerek köşemde yayınlamaya karar verdim.
Ve devlet meselelerini Yürüşen gibilerle değil de, değeri kendineden menkul adamlarla tartışanlara ithaf ediyorum.
***
Türkiye"nin kurucu ruhuna, değerlerine ve ideallerine bağlı olanların; Türk insanının 29 Ekim 2023 sabahına siyasi ve idari haritası, hatta adı dahi değişmiş, yani artık bildiğimiz Türkiye olmaktan çıkmış bir ülkede uyanması gerçekleşmesi muazzam bir faciadır.
Bu sonuçların tezahürlerini görmektense ölmeyi tercih edecekleri bir haysiyetsizlik halidir. Dolayısıyla onlar, varlıklarını tehdit eden bu uğursuz ihtimali engellemek zorundadırlar.
***
Projenin başarısızlığa uğratılmasının üç temel şartı vardır.
İlki, Türkiye"yi büyük bir çözülmeye götüren projenin objektif ve soğukkanlı bir şekilde analiz edilmesidir.
İkincisi ırkçı, yayılmacı projeyi tamamen battal kılacak yaratıcı bir stratejiyi ortaya koymaktır: Çünkü uygulanan stratejinin ana hedeflerinden birisi, Türkiye"nin kurucu ruhunu, değerlerini ve ideallerini savunanları bir zombi statüsüne indirgemektir.
(Irkçı) aktörler ise, kendilerini başından beri değişimcilikle tanımlamışlardır.
Karşıtlarını sürekli olarak, statüko ve statükoculuk ile özdeşleştirip statükocu sıfatıyla yaftalamış olmalarının sebebi budur.
Üçüncüsü, (kurucu ruhun sahiplerinin) tam bir (demokratik) iş ve güç birliğine girmeleridir.
***
Burada işin vahametini arttıran nokta, (ırkçı) proje yürütücülerinin ve işbirlikçilerinin bir ekip gibi davranmaktadırlar.
Bu olgu Hırant Dink suikastından bu yana yaşanan bütün gelişmelerde kendini bütün açık delilleriyle ortaya koymaktadır.
Medyada dozu fikir ve ifade özgürlüğünü tamamen zehirleyecek ölçülere varan zorbaca tekseslilik bunlardan birisidir.
Türk insanına fütursuz bir küstahlıkla empoze edilen bu tekseslilik, tahakkümde sınır tanımayan bir özgüveni yansıtmaktadır.
İçinde kibrin bütün zaaflarını barındıran bu aşırı özgüvenin kaynağı, her şeyin bu noktaya kadar tam istendiği şekilde yürütülmüş olmasıdır.
Ancak, Türkiye"nin kurucu ruhuna ve ideallerine bağlı olanların, parçalı olmalarının karşıtlarının işlerini son derece kolaylaştırdığı aşikâr bir hakikattir.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder