Eski bir yazımın, özelikle Ramazan dolayısı ile yaşanan, şerefsizliklerden ötürü, gereği üzerine tekrarıdır.
Milli Şerefsizler
Diyeceksiniz ki şerefsizliğin de millisi, millileşmişi olur mu?
Olur mu olmaz mı birazdan göreceğiz.
Öncelikle Şeref ne demektir, nasıl tanımlar yapılmış bakalım biraz da açalım, araştıralım.
Başkalarının gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer,onur.
Erdem, gözü peklik ve yetenekle kazanılmış iyi şöhret Örnek: Kolay şöhret, güç sanatın şerefini daima kıskanmıştır. F. R. Atay
Şeref; haysiyet, onur, namus, şan, değer, önem verilen değerler bütünü, sahip sayısı gittikçe azalan ve azaldıkça ehemmiyeti artan kavram.
Kaybedildiği anda insanın ipinden kurtulmuş azgın boğa gibi her şeyi,hiç düşünmeden yapabileceği şeydir.
İnsan onun uğruna yaşar.
Çağrı filminde, kervanını kaçırmak isteyen Ebu Süfyan'a Mekkeli elemanın sitemidir.
Ebu Süfyan cevaben, benim şerefim develerimin sırtında diyerek nasıl bir adam olduğunu cümle aleme göstermiştir.
Akıllara minik kurbağa şarkısını getiren söz.
"Ebu Süfyan, Eebu Süfyan şerefin nerede?
Şerefim yok, şerefim yok, gezerim çöllerde".
İnsanlığın vazgeçilmez değerlerindendir.
Herkes kendine göre şereflidir ve herkes şerefi uğruna bir şeyler yapmaktadır.
Şeref görecelidir demek mümkündür.
Millet-devlet demek, izzet demektir, iffet demektir, şeref demektir.
Şerefsiz devletten, şerefsiz milletten, izzetsiz milletten hiçbir şey olmaz.
Bir takım haklar bahane edilerek benim milletimin gururuna, iffetine, izzetine, şerefine hiç kimse laf atamaz.
Hiç kimsenin buna hakkı yoktur.
Türk milleti de kesinlikle buna müsaade etmeyecektir.
Gördüğünüz gibi konu Şeref ile ilişkilendirince bu tür tanımlamalar ortaya çıkmaktadır.
Oysa ki bunu MAGANDA bağlamında açacak olursak da, şöyle tanımlar ortaya çıkmaktadır.
"MAGANDA" Ne Demek?
Ekşi sözlük şöyle açıklamalar getirmiş:
Kaba saba,evrimini tamamlayamamış "az nöronlu" erkek çeşidi.
Uludağ Sözlük'te şöyle tanımlamalar yer almaktadır.
Giyimi kuşamı yerinde ama kaba, görgüsüz erkek.
İlginç tanımların kalan kısmı için bakınız... minaa.azbuz.com
Başka bir tanımlamada şu ifadelere yer verilmiş.
Taraftar agresyonunun (şiddetçiliğinin) genel bir ifadesidir.
Bütün bunları geçelim desem dahi, geçmemin imkanı var mı?
Her ülkenin milli okçusu, milli yüzücüsü, milli haltercisi olduğu gibi "MİLLİ MAGANDASI" da vardır.
Ben bunların genel adına özellikle de milli hassasiyetler döneminde ortaya çıkan bu tiplere "Milli Şerefsizler" diyorum.
Tanımlama belki ağır gibi gelebilir.
Ancak biraz altta neden şereften,haysiyetten,insan olma onurundan uzak olduklarını göreceksiniz.
Neden şerefsiz olduklarını anlayacaksınız.
Bu konudaki örnek haberlerden önce son sözlerimi söylemeliyim.
İçimden bazı zamanlarda keşke milli takım yenilse dediğim olmuştur.
Neden?
Çünkü,daha dünyadan haberi olmayan bebeklerin, çocukların, yarın çocuklarına ekmek parası için çalışmaya gidecek babaların,anaların ne suçu günahı var da eline silah alan çapulcu, gelişimini tamamlamamış (haliyle şeref kavramını bilmeyen) birtakım yaratıklar insanların hayatına kast edebiliyor?
Fatih Terim'i (şahsını değil futbol adamlığını) hiç takdir etmediğim halde, yaptığı bir açıklama var ki ibret doludur.
"Lütfen silahla sevincimize gölge düşürmeyin, hangi galibiyet insan hayatından daha önemlidir?" diyor.
Neden bu sözleri her gün birileri tekrarlamak zorunda kalıyor?
Milli sporcularımız belki de "acaba bu maçı alsak mı? Alırsak kaç insanımız ölecek" korkusunu yaşamıyor mu sanmaktalar bu gelişmemiş yaratıklar.
Hayvan demiyorum dikkat ediniz.
Zira hiç bir hayvan aç kalmadıkça,yani zevk için,sevinç için,keder için başka bir canlıyı öldürmez.
Tabii ki insan olan da öyle.
Ama bu şerefsizler neyin sembolü,neyin timsali olduğunu düşünüyor ki silahlarına sarılabiliyorlar?
Bir yaratık ancak bunları yapabilir.
Geçenlerde tali yoldan ana yola girmeye çalışan bir sürücü ısrarla hareketleniyordu.
Ana yolda olmama rağmen durdum.
Biraz tenha olduğu için durdum.
İşaret ettim buyur geç diye.
Adam camdan bağırıyor, "ne var lan, ne oldu geçsene bir an önce" diye.
Şimdi bu yaratığı hangi sözcükle tanımlayacağım ki?
Zira adam hız yapmadığım için sıkıntı yaşadı sanıyorum ki, 75/80 km ona göre çok yavaş kalmış olmalı.
Düşünün çıktınız arabadan.
Ne diyorsun yaratık dediniz.
Al sana kavga.
Peki burada ben neyi düşünerek hareket etmeliyim?
Onun mu haklı benim mi haklı olduğumu mu?
Onun daha güçlü,benim daha güçlü olduğumu mu?
Dostlar size tavsiyem böyle olaylarda şunu düşününüz.
Farz ediniz ki kavgaya girdiniz.
Öyle ya da böyle bir şekilde adamı öldürdünüz.
Şimdi siz mi kazanmış oldunuz?
Evet diyenler şimdi dikkat ediniz.
O yaratığı öldürerek siz ne kaybettiniz bir düşünün bakalım.
Ben bir örnek vereyim.
Öyle ya da böyle bir hayatınız vardı.
İyi kötü geçinecek kadar bir geliriniz, aileniz, sizi her gün evde bekleyen eşiniz, çocuklarınız vs...
Şimdi girdiniz hapse.
Hayatınız artık sizin değil.
Özgürlüğünüz gitti, her gün özlemle beklediğiniz sıcak yuvanız yok, sizi bekleyenler belki de ömür boyu bekleyecek, belki de vicdan azabınız sizi, son nefesinize kadar bırakmayacak.
İşte böyle durumlarda, şunu düşününüz.
Ben ne kaybederim,o ne kaybeder?
Sizin kaybınız onun kaybından çok ise, yaratıcıya sığınarak duymazdan geliniz.
Yaratığın illa ki bir gün eğitilebileceğini düşününüz.
Belki de insan olarak o da patlama noktasına gelmiş,yaratıklaşmış ancak istemeden de o hareketi o anlık yapmış ta olabilir diye düşününüz.
İnanın ki hiçbir şey kaybetmeyeceksiniz.
Tabii ki bu örnek sizin davranışlarınızla belirlenecek bir durum arz eder.
Ya silahını alıp ta rast gele ya da belirli hedefe yönelterek sevincini, üzüntüsünü vs...sini yaşamaya çalışan şerefsizlere ne demeli?
İşte bunu ne yazık ki ben de bilemiyorum.
Sanırım ki devleti yöneten erk'in yasaları uygulamaktaki aczinden ibarettir.
Zaten var olan yasalar hakkı ile uygulanabilse ne yeni anayasaya ne de yeni bir yerlere sığınmaya (AB) ihtiyaç duyulmayacaktır.
Gerçi yeni anayasa yapılsa dahi uygulanmadıktan sonra neye yarar ki?
Oysa AB demek, yasaların hiç bir kişi, kurum, kuruluş farkı gözetilmeden harfiyen (moda mod) uygulanması demek değil midir?
Uygulanmayacak ise (ki hep böyle olmuştur) ne gerek vardır yeni yasaya,yeni birlikteliklere?
Neyse konu dağılmadan milli şerefsizlere örneklerle sizleri baş başa bırakıyorum.
Bir gün tüm spor karşılaşmalarında hiçbir takımın,ülkenin taraftarlarının bölünmüş yerler olmadan, iç içe, kardeşçe, spor aşkı ile izlendiği şerefli insanların sayısının hızla arttığı, şerefsizlerin, şerefsizliğin olmadığı, kazananın kaybedeni teselli etmeye çalıştığı bir dünya diliyorum.
Çok mu şey diliyorum acaba?
Saygı ile...
21 Haziran 2008
Ahmet Dursun
Kendisini Allah sanan bir gavat, Allah adına sigara içeni dövüyor, polis nerede, devlet nerede?
Yanlışlar “gerçek İslam bu değil” reddiyesi ile durdurulamaz.
*********
Türkiye ile İsviçre arasında oynanan Avrupa Şampiyonası karşılaşması sonrasında Adana'da açılan ateş sonucu 1'i çocuk 2 kişi yaralanmış, Çek Cumhuriyeti karşısındaki galibiyet coşkusu da yine silahla gölgelenmişti.
Magandalar sevinçlerini yine silahla gösterirken,şans eseri ölen olmasa da 5 kişi yaralanmıştı.
10 yılda 30 kişi maç sonrası açılan ateşle öldü.
"Bireysel silahsızlanma" amacıyla kurulan Umut Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Ayhan Akçan 10 yıldır Türkiye'de önemli galibiyetlerin ardından yapılan silahlı sevinç gösterilerinde yaklaşık 30'a yakın vatandaşın öldüğünü belirtti.
Akçan, bu tür gösterilerin kültürel bir özellik olarak algılanmasının yanlış olduğunun altını çizerek, buradaki en önemli noktanın "otorite boşluğu" olduğunu savundu.
"Hem jandarma, hem polis, savcı ya da hakim meskun mahalde ateş etmek gibi bir durumda devreye girmiyor, hatta kendileri bile silah ateşleyebiliyorlar.
Dolaylı yoldan sevinç gösterisinin silahla yapılması kültürel özellik diye normal karşılanıyor. Burada tam bir ters durum var.
Yani yasada suç, ama ortaya bir sevinç var bu sevinç ateş etmekle gösterilebiliyor.
İşin usulüne göre bağırmadan, çağırmadan, başkalarını rahatsız etmeden, silah kullanmadan sevinmeyi bilmiyoruz."
5 milyon ruhsatsız silah dolaşıyor
Akçan, Türkiye'de 7 milyon bireysel silah olduğunu, bunlardan sadece 2 milyonunun ruhsatlı olduğunu kaydetti.
Bunun her 3 evden birinde ya da her 2 erişkin erkekten birinde silah olduğu anlamına geldiğini belirten Akçan, "İnsanlar genellikle 38-40 yaşları arasında" silahlanıyorlar.
Yılda 3 bin kişi silah nedeniyle ölüyor, 9 bin kişi de yaralanıyor. Bunların ancak yüzde 17'si ruhsatlı silahla gerçekleştiriliyor.
Cinayetlerin yarısında, intiharlarda ise ikinci sıklıkla silah kullanılıyor" dedi.
Bu konuda bir dava dahi açılmıştı.İlginç bir davadır.
Kısa bir özetle şöyle:
ŞEHİT SAYILMA
ÖZETİ:
Alay nöbetçi amiri iken, futbol maçı sonrasında fenalaşan ve miyokart enfarktüsü sonucu vefat eden subayın şehit sayılması mümkün değildir.
Davacı 02.06.2003 tarihinde İstanbul Üçüncü İdare Mahkemesine verdiği ve 11.06.2003 tarihinde AYİM kayıtlarına geçen dava dilekçesinde özetle; eşi P. Kd. Yzb. ...........................'in 29 Ekim 1977 günü P. Okulu Gösteri ve Tatbikat Alayı, Alay Nöbetçi Amirliği esnasında görevi
başında vefat ettiğini, eşinin şehit sayılması yönündeki başvurusuna davalı idarenin Şehitlik Yönergesine dayanarak olumsuz cevap verdiğini, mevzuatta "Şehit"in tanımını yapan bağlayıcı bir düzenlemenin bulunmadığını, eşinin nöbet sırasında görevi başında vefat etmesi
nedeniyle, Şehitlik Yönergesi 2-4-c maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, bu maddeye göre şehit sayılmak için ölüm anında görevli olmanın yeterli ve tek şart olduğunu, eşinin ölüm sebebi olan akut kroner trombozuna bağlı miyokart infaktüsünün askerlik mesleğinin tabiatından kaynaklanan o gün yaşanan gündelik stresle bağlantılı olduğunu, söz konusu maddede ölüm olayının meydana geldiği görevlerin sınırlı olarak sayılmadığını, her ölüm olayının kendi özel koşulları içerisinde değerlendirilmesi konusunda idareye geniş bir takdir yetkisi tanındığını, nöbet görevinin de eğitim, atış, tatbikat, manevra gibi görevler kapsamında değerlendirilmesi ve bu konuda geniş yorum yapılmasını talep ile eşinin şehit sayılmaması işleminin iptalini dava etmiştir.
Sadece bizde değil tüm dünyada oluyor.
Suriye"de dün oynanan bir maç sırasında tribünde Arap kökenlilerin Kürt liderler Talabani ve Barzani aleyhine sloganlar atmasıyla başlayan olaylar maç sonrasında Kürt ayaklanmasına dönüştü.
Resmi olmayan bilgilere göre 52 kişinin yaşamını yitirdiği olayları polis ve asker olayları yatıştıramıyor.
Çatışmalar Saddam yanlısı Araplar ile Kürt kökenliler arasında stadyumda başlayıp sokaklarda devam etti. Bölgeye çok sayıda askeri birlik ve tank gönderildiği ve sokağa çıkma yasağı ilan edildiği belirtiliyor. Şu ana kadar yaklaşık bin kişinin gözaltına alınarak Şam'a götürüldüğü bildiriliyor.
Avrupa da spordaki şiddet 19. YY sonlarından 20. yy son çeyreğine kadar ağırlıklı olarak siyasal- ekonomik ve etnik temelli şiddet unsurları barındırıyordu.
20. YY son çeyreğinde bu etkenler hala söz konusu olsa da bireyin düşünce dünyasındaki değişimler, sosyal aidiyet, aile kavramında -yüzyılda kontrolsüz değişime bağlı olarak ortaya çıkan- yapısal farklılaşma holiganizmin genişlemesine neden olmuştur.
İrlanda'nın bağımsızlığını savunan kulüpler var ve taraftarlar aynı savunu etrafında birleşmişler.
Bununla beraber Katolik mezhebine aidiyetin ifadesi olarak ön plana çıkan kulüpler olduğu gibi karşıtı olarak Protestan kulüpler de var. Ayrıca varlıklı kişilerin desteklediği kulüplere rastlamakta mümkün.
Bu yapı dışarıdan bakıldığında bariz bir şekilde görünmektedir. Hakeza ispanyada ki kulüplerde etnik ve bölgesel aidiyet kulüp taraftarlığı tercihinde önemli bir rol oynamaktadır.
Barcelona Katalanlarla, Athletic Bilbao Bask bölgesiyle, Real Madrid ise egemen sistemle paralel olarak değerlendirilmektedir.
Ülkemizde de futbol terörünün oluşmasında benzer manzaraları görmek -Avrupa kadar yaygın olmasa da- mümkündür.
1967 deki Kayseri - Sivas maçında Alevi - Sünni çatışmasında 40 kişi hayatını kaybetmiştir. Diyarbakır - Yozgat maçında Kürt - Türk çatışması, Elazığ- Bingöl, Konya - Diyarbakır
maçlarında benzer nedenleri görmek mümkün.
Konunun detaylı incelendiği yazı için bakınız derim. aktuelpsikoloji.com
--------
Başka maganda haberleri isterseniz bakınız... haberler.com
Komşularımın Ne Çok Silahı Varmış!
Deniz Baran
Bu yazıyı son derece "kısık" bir sesle yazıyorum. Hani ne olur ne olmaz klavye tuşlarının sesi komşularımdan birini rahatsız eder, onları sinirlendiririm, sonra al başına belayı.
Dün geceden beri komşularıma, kendi binamız ve yakındaki sakinlerine, sokaktakilere, yakın sokaklarda oturan diğer semttaşlarıma saygıda en ufak bir kusur etmiyorum.
Her birine onları sinirlendirmeyecek derecede bir tebessüm takıp suratıma, yerlere kadar eğilerek tüm saygımı gösteriyorum.
Karşı komşum, düğün değil seyran değil, müzik setinin sesini sonuna kadar açmış Ankara havası dinliyor. Dinlesin efendim, en doğal hakkı.
Üst komşum çarşaflarını yıkayıp asmış, boyu bizim balkonu geçiyor. Sıcakta evde oturmak iyidir, şimdi balkona çıkıp da ne yapacağız, Allah"ın günü bitmedi ya başka bir gün otururuz balkonda. Üst komşunun çarşaflarını tedirgin etmeyelim.
Oh ne güzel, bir komşumuzun misafirleri yanlış zile basmışlar. Bu sayede de olsa kapıya çıkıp hiç tanımadığımız insanlara o saygı dolu tebessümümüzü gösterebiliyoruz.
Ben bu kadar korkak değildim. Hiç kimse benim için ödlek kelimesini kullanmayı aklının ucundan bile geçirmezdi. Komşularımın hoşgörüsüne sığınarak söylüyorum, meğer ben ne geçimsiz, ne kavgacı bir tipmişim. Komşularım bunca zamandır bana nasıl katlanmış acaba.
Evet ne diyordum, ben eskiden bu kadar ödlek biri değildim. Ta ki dün geceye kadar. Atv ekranından Rüştü"nün penaltıyı kurtarışından hemen sonra gerçekte komşularına karşı ne kadar saygıda kusur etmeyen bir insan olduğum kendiliğinden ortaya çıktı.
Rüştü penaltıyı kurtardı, daha bizim futbolcular birbirine sarılmaya davranıyordu ki nasıl bir cephaneliğin ortasında yaşadığımız ortaya çıktı. Mahallenin dört bir yanında mermiler taılmaya başladı. Değişik sesler, değişik aralıklarla en az yarım saat sürdü silahların mermi kusması. Tek tek atılan mermiler, otomatik silah sesleri, kulağımızın dibinde patlayan silahlar, biraz daha uzaktan gelen sesler.
Öyle birkaç magandanın, bir kaç serserinin işi olsa neyse. Seslerden anlaşıldığı kadarıyla milli zaferden sonra silaha sarılmayanları n sayısı oldukça azınlıktaydı. Hani bir de silahı olup da olgunluk gösterip silaha sarılmayanları hesaba katarsak sanırım bütün komşularımın, bütün semttaşlarımın silahı var. Hem de patlayınca fena halde korku salıyorlar.
Bu yüzden karşılaştığım komşularımın, semttaşlarımın silahı olmayan birkaç garibandan biri olabilme ihtimaline kafayı yormuyorum. Ne yapacaksın can tatlı, en iyisi saygıda kusur etmemek.
Maganda kolundan vurdu
Abdurrahman CENGİZ/ İSTANBUL, (DHA)
TÜRKİYE"nin Hırvatistan"ı penaltı atışlarında eleyerek adını EURO 2008"de yarı finale yazdırması üzerine sokağa dökülenleri İstanbul Fatih"te izlemek isteyen 1 çocuk annesi 29 yaşındaki Emel Aytürk, bir magandanın silahından çıkan kurşunla kolundan yaralandı.
Maçın bitiminden sonra Fatih"te oturan Emel Aytürk, kutlamalarını izlemek için babası Ömer Aktaş ile birlikte balkona çıktı. Balkonda babası ile birilikte kutlamaları izleyen genç kadın silah seslerinin gelmesi ile birlikte içeri girmek istedi. Kimliği belirlenemeyen magandanın silahından çıkan kurşun kadının sol koluna isabet etti.
Babası tarafından hemen Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi"ne kaldırılan Emel Aytürk"ün sol koluna giren kurşunun çıktığı tespit edildi. Kolundan yaralanan genç kadın, "İnsanları duyarlı olmaya davet ediyorum. Silah sevinme aracı değildir. O kurşun kafama da gelebilirdi. Benim 6 aylık bebeğim var. Ona da gelebilirdi. Sevincimiz kursağımızda kaldı" diye konuştu. Aytürk sağlık durumunun iyi olduğunu belirtti.
Kızını hemen hastaneye götürdüğünü söyleyen baba Ömer Aktaş, "Bu tamamen insanların cahilliğinden kaynaklanıyor. Kızımın koluna kurşun girip öteki taraftan çıktı. Doktorlar parçalandığı için dikiş bile atamadı" dedi.
************
Liseli Cansu, maganda kurşunuyla yaralandı
21 Haziran 2008
Orhan UZUN- Nilgün SELVİBAYIR/DERİNCE (Kocaeli), (DHA)
KOCAELİ"nin Derince İlçesi"nde dün gece Milli Takım futbolcularının Hırvatistan galibiyetinden sonra silaha sarılan kimliği belirsiz magandanın tabancasından çıkan kurşun, 16 yaşındaki lise öğrencisi Cansu Bayırbaşı"nın kalçasından yaralanmasına neden oldu.
Olay Derince İlçesi Sırrıpaşa Mahallesi Denizciler Caddesi"ndeki belediyenin yaptırttığı amfi tiyatroda meydana geldi. Buradaki dev erkandan maç izleyen yaklaşık 1000 kişilik grup, penaltılarla Türkiye"nin zaferini ilan etmesinin ardından sevinç gösterisinde bulundu. Bu sırada magandalar da silaha sarıldı.
Maçı annesi Nebahat ile izleyen ve sevinç gösterilerine katılan Derince 19 Mayıs Lisesi üçüncü sınıf öğrencisi 16 yaşındaki Cansu Bayırbaşı o sırada kalçasında yanma hissetti. Ardından kan aktığını gören Cansu Bayırbaşı, polisten yardım istedi.
Derince Devlet Hastanesi"ne kaldırılan Cansu Bayırbaşı ameliyata alındı ve kalçasındaki mermi çekirdeği çıkarıldı ve balistik incelemeye gönderildi.
Hastanede tedavisi süren Cansu Bayırbaşı, sevinç gösterisi sırasında silah sesi duymadığını belirtirken, "Demek ki biri ateş açtı. O kalabalıkta mermi benim veya bir başkasının başına da isabet edebilirdi. Bu nasıl sevinmedir. Bu tür yerlere kimse silahla gelmesin" dedi. Cansu"nun babası Nedim Bayırbaşı "Kızım ölebilirdi de. Bu nasıl sevinmek" diyerek, magandanın bulunmasını istedi.
Türkiye Kazanmasın istedim.
"Milli takım kazanmasın istedim" çünkü Fatih Terim"in patlamaya hevesli egosunun, futbol takipçisi pek çok gence milliyetçilik pompalaya durduğunu biliyorum.Maçın millisi geldi ama geçmedi. Neyse ki goller az oldu da silah sesi sayısı da hiç değilse maç esnasında indi"¦ O eğlenceli futbolu bir de erkek egemenliği üzerine kafa yormuş kadınlara sormak gerek"¦
"Milli takım kazanmasın istedim" çünkü Fatih Terim"in patlamaya hevesli egosunun, futbol takipçisi pek çok gence milliyetçilik pompalaya durduğunu biliyorum.
Gücünün referansı olarak sinyallerini verdiği erkek egemenliği, delikanlılık ve milli takım sevgisi arasında birebir bir bağ kuruyor.
""BAYRAK" yaz bilmem kaça gönder"
Oysa Hırvatistan"ın kulağı küpeli teknik direktörü bilindik "statüsü olan, ciddi iş yapan erkek" görüntüsüne olan muhalif havasıyla pek hoşuma gitmişti.
Baterist teknik direktör mağlubiyetin ardından ağlayan oyuncuları tüm sevecenliğiyle avuntuya uğraşırken, aynı anda Fetih Terim"in bir şişip bir inen ve hatta inmeyen fetih görüntüleri geçiyordu ekranlardan.
Maçın hemen ardından Kanal D"de gezinirken ekranın alt kısmında ""BAYRAK" yaz bilmem kaça gönder "˜Yüce Bayrağım, Canım, Kanım, Her şeyim"" yazıyor"¦
Pek çok kanalda spikerler tüm "Türkiye"yi kutluyoruz" diye anons yapıyor.
Alt katta oturan ve geçtiğimiz yıl Diyarbakır"dan işsizlik nedeniyle göç etmiş 11 nüfuslu aile "Türkiye" diye tezahürat yapıyor.
Bu maç Türkiye"yi dünyaya tanıtacakmış.
Dünya Ekonomik Forumu"nun yıllık geleneksel "Cinsiyet Eşitsizliği Raporu"na göre Türkiye ekonomik katılım ve fırsat eşitliğinde 118"inci, eğitime erişimde 110"uncu, sağlık ve hayatta kalma sıralamasında 87"nci ve politik yetkilendirmede 108"inciymiş.
Af Örgütü 2008 Türkiye Raporu"nda şöyle diyor.
"Artan siyasi belirsizlik ve askeri müdahalelerin ardından ülkede milliyetçi duygular ve şiddette artış görüldü. İfade özgürlüğü kısıtlanmaya devam etti. İşkence ve diğer kötü muamele iddiaları ile yasa uygulayıcıları tarafından aşırı güç kullanımı vakaları sürdü. İnsan hakları ihlalleri için başlatılan kovuşturmalar etkisiz ve yetersiz kaldı, adil yargılanmaya ilişkin kaygılar devam etti. Mülteci ve sığınmacıların hakları ihlal edildi. Aile içi şiddet mağdurlarına sığınma evleri temininde çok az bir ilerleme kaydedildi. Ekim ayında, İran vatandaşı olup Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) tarafından mülteci olarak tanınan Ayoub Parniyani, karısı Aysha Khaeirzade ve oğulları Komas Parniyani zorla Kuzey Irak"a geri gönderildi. Bu olay, Temmuz ayında sığınma hakları reddedilen 135 Iraklının Irak"a zorla geri gönderilmesinin ardından gerçekleşti."
Avrupa Parlamentosu"nun (AP) Türkiye raporunda "Türkiye"de 1 Mayıs gösterilerinde çıkan olaylarda polisin fazla güç kullandığı yolundaki haberlerden Avrupa Parlamentosunun endişe duyduğu belirtiliyor" deniliyor.
Benim anladığım "Türkiye" burası ve fakat tanıtımı yapılacak olan başka bir Türkiye herhalde; futbol mafyasından, ticari sermayeden, maaşı 280 bin kişinin asgari ücretine denk gelen Fatih Terim"den, sloganların erkek sesinden mürekkep (bileşik) bir Türkiye"¦
Alternatif Hayat
**********
Bir yorum:
Tersini düşünseydiniz biraz terslik olmazmıydı. Bırakınız egomuz olmasın, bırakınız bir iddiamız olmasın, bırakınız kişiliğimiz olmasın, bırakınız biz biz olduğumuzdan utanalım, tiksinelim. Ama dediğiniz gibi olmuyor biri çıkıyor ve ulusal takımı son saniyede galip geltiriyor. Ve sonra çıkıp televizyona diyorki ben biraz da milliyetçiyim. Sol hayal kırıklığına uğruyor ve yerli işbirlikçiliği kimliği ortaya çıkıyor haklısınız milli takımın kaybetmesini arzu etmenizde çünkü sizler işbirlikçisiniz ve kimliğinizden sıyrılmış sıyırılmış ve yok olmuşsunuz sonunuz Kemal Derviş gibi değilmi.H.Oktay
Prof. Dr. Yalçın Küçük"ten Fatih Terim ve Milli Takımımız hakkında tartışma yaratacak açıklamalar...
Yalçın Küçük, Fatih Terim"e ağır eleştirilerde bulundu ve çok tartışılacak açıklamalar yaptı.
İşte Prof. Dr. Yalçın Küçük"ten tartışma yaratacak açıklamalar"¦
"Marx"ın bir sözü var; "din kitlelerin afyonudur" diye, herkesin bildiği bir sözdür. Ben çok fazla bu söze katılmadım. Katılmadığımı da daha önceleri not etmiştim. Ancak yine 40 yıldır not ettiğim bir nokta var, o da; artık dinden daha çok futbol kitlelerin afyonu olmuş durumdadır. O bir afyonlaştırma haline geldi bu.
"FUTBOL BİR AFYONDUR"
Ve sadece Türkiye"de değil, Avrupa"da da afyonlaştırmalar görüyoruz. Ne demek afyonlaştırma? Beyinler küçülüyor ve hem gazetelerde, hem televizyonlarda maçlara ilgi, maçlardan sonra sevinçlere baktığım zaman bu bir, fizik olarak da çocukların bir uğraşı haline gelmiş vaziyette. Büyük büyük, kocaman kocaman adamlar da, bu futbolla, yenme yenilme ile bahsettikleri zaman, çocukça konuşuyorlar, çocukça davranıyorlar. Yüksek yerde olanlar, sevinçten de çocukça aynı bir mahalledeki gibiler. Futboldan görebildiğim budur. Yani bu bir afyondur.
Devamı...
http://www.stratejikboyut.com/news_detail.php?id=9041
**********
Fatih Terim İstifa Etti
Fatih Terim maç sonrası soyunma odasında futbolculara veda etti.
26 Haziran 2008 / 07:27Türkiye Avrupa Futbol Şampiyonası"na oynadığı futbol ve aldığı sonuçlarla damga vurdu. UEFA Çekler"le oynadığımız maçı Euro 2008"in unutulmaz maçları arasına aldı. Almanya ile oynadığımız maçta finale çok yaklaştık ama bu kez maçı döndüremedik. Maç sonrası soyunma odasında Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim Milli Takıma veda ettiği açıkladı. Terim"in İtalya ya da Almanya"da bir takımı çalıştıracağı iddia ediliyor...
Hükümet,futbolcuları "Milli Kahraman" ilan etmeye hazırlanıyor..
Futbol, bir din ya da put mu?..Abdurrahman Dilipak
İslami söylemleri ile tanıdığımız birçok köşe yazarı bugünlerde futbolla yatıp futbolla kalkıyor. Ve "türk milli takımına" birçok misyon
yüklüyorlar... "Cihad"tan, "İnanç zaferine", "mazlumları temsil etmekten","Viyana fatihleri"ne kadar. Futbol işlevini görüyor ve milyonları asıldan uzak tutup uyutuyor.
Herkes çok mutlu olmuş ama ben korktum.. O gece doğru düzgün uyuyamadım.Zaten arada bir pompalı tüfekler arkası arkasına patlayınca insanın uykusu filan kalmıyor..
Kimine göre bu Çanakkale zaferi gibi bir şey!.. Hemen bir efsane,bir mitolojisi icad edildi.. Homurtulu biyonik robotlar, dünyayı işgale hazırmış gibi bir hava. İnsan değil, terminatör sanki her biri..
Müezzin skor ilan edilince, çıkıp sela vermiş..
Hükümet, futbolcuları "Milli Kahraman" ilan etmeye hazırlanıyor..
İnanılacak gibi değil, Türkiye"den gitme Yahudi subay da, Gazze"deki Filistinli de bu işten memnun. Bir ben rahatsızlık duyuyorum. Herhalde bende bir sorun var..
Durun kalabalıklar, bu sokak çıkmaz sokak Haykırmak istiyorum kollarımı makas gibi açarak!
Durun! Durun! Bu gidiş nereye! Ne oluyorsunuz. Büyük Milletler öyle basit şeylerden bu kadar çabuk sevinmezler, birtakım yenilgiler de onların azmini kırmaz.
Osmanlı 1453"den 1953"e kadar, 500 yıl Fetih kutlaması yapmadı.. O yeni fetihler peşindeydi.. Biz bir efsane edindik, onunla teselli buluyoruz..
Kimine göre bu yeni bir Muhammed Ali olayı..
Bir zenci, diğer bir zenciyi dövüyor.. Hani spor olsun diye! Karşıdaki Hıristiyan diye biz bizimkinden yana oluyoruz.. Peygamberimiz insanları
yüzüne vurmayı yasakladığı halde! Tamamen duygusal, kompleksli bir ruh halinin eseri şeyler. Ulusal heyecanı besleyen Pragmatizm, ilkelerimizi çürütüyor..
O maç gecesi görecektiniz.. Lübnan"dan, Filistin"den, Irak"tan beter bir durum.. Bir yerden değil, her yerden silah sesleri geliyor. Bir uçak, bir de top yok; hepsi var yoksa...
Arabası olan atlıyor arabaya, ellerinde bira şişeleri ve bayrak sabaha kadar sokaklardaydılar..
Pardüs yazıldığı gün Başbakan"ın eşinin ağlamasını bir kenara bırakın,haberi oldu mu? Olsa ne olurdu ki!..
Yeni sürümün tanıtımı için Başbakan İstanbul"a gelir mi?
Pardüsü yazanlar Terim kadar kazanabilir mi? Meclis bu yazılımcıları da devlet şeref ödülüne layık görecek mi? Bunlar ucuz şeyler. Popülizm..
Futbol da oynanır,seyrine de gidilir. Ama bu işin sporla filan alakası yok..
Spor gazeteleri bir gün sonra karaborsa olmuş.. Öncesinde de bilet bulmak bir dert oluyor.
İşin bir de kumar boyutu var tabiî.. Salazar"ın beşiğinde uyuyan yığınlar..
Bugün Türk halkını ortak paydada buluşturan tek değer Milli Takım. Bir general ve bir militan,imam ve Atatürkçü,sağcı-solcu,alevi-sünni, hepsi aynı takım ruhu ile coşuyor.. Erdoğan ve Baykal aynı çizgide buluşuyor.
Futbol bu anlamda birleştirici bir ruh değil, ama kalırsa yeni bir dine ve puta dönüşüyor.. Ve bu hal beni korkutuyor.. Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Arif Verimli,milli maç ertesinde yaşanan "maganda terörünün Türk toplumunun bastırılmış duygularından kaynaklandığını" söylemiş.
Her gün 600.000 gazete basılıyor taraftar için.. Ve tabiî bütün gazetelerin neredeyse % 20"si spora ayrılmış durumda..
Bu işe inanılmaz paralar aktarılıyor.. Spor yapmakla ilgisi yok bu işin.. Bu iş bir gösteriye döndü..
Bastırıyorsun parayı, alıyorsun iyi bir sporcu, başarıya susamış yığınlar sokağa çıkmak için hazır zaten..
Bir insanın kalitesi biraz da sevinç, üzüntü ve öfkesinde ortaya çıkıyor..
Biz; üzülünce de, kızınca da kantarın topuzunu kaçırıyoruz.. Olmuyor,olmuyor.. Biraz yükselince nasiyesi görünen insanlarla çok fazla
ilerleyemezsiniz..
Almanya maçı saatlerinde, ya da genel anlamda maç saatlerinde, ülkemin üzerini bir kara bulut gibi kaplayan bu ruh hali dağılmadan, nasıl kıyafet dayatmasına karşı kıravat takmıyorsam, televizyonun önünde otursam, "goool" diye herkes ayağa fırlasa dönüp bakmayacağım inşallah..
Ben eski bir antrenörüm.. Sporu önemsiyorum. Ama yapmayı.. Hiç seyredilmez de değil, ama bu işin sporla filan pek ilgisi kalmadı gibi sanki..
Allah encamımızı hayreylesin..
Hele bu işe bir de dinî kılıf giydirmiyorlar mı?
Sağcısı-solcusu, Alevisi-Sünnisi, Kürdü-Türkü, laikçisi ve şeriatçısını hepsini bir potada buluşturan futbol, acaba Milli Birliğimizin tutkalı
olabilir mi? Belki birileri buna bel bağlamıştır.. Topluma bu noktada balans ayarı yapmak isteyen toplum mühendisleri bu işi önemsiyor olabilir.
Kimine göre "bu zafere ihtiyacımız vardı.." Kimine göre "bu her şeyin üstünü örttü.." Bu yığınlar savaş karşıtı mitinglerde ya da darbe karşıtı
yürüyüşlerde yoktu.. Peki kimdi bunlar. Okumuşların sesi mi, yoksa varoşların mı? Zenginlerin sesi mi, yoksulların mı? Futbol kimin nesi..
Ezilmiş bir halkın öfkesi mi bu zafer kahkahası, yoksa bir çığlık mı?
Bilmiyorum ve sadece korkuyorum.. Ben o gün sokaklarda değildim, yarın da olmayacağım. "Allahım bizleri bağışla" diye dua ediyor olacağım ya da eğer silah sesleri susarsa o saatlerde uyuyor olacağım. İsteyen izler..
Bu da onun özgürlüğü.. Herkes benim gibi düşünmek zorunda değil, ben de onlar gibi..
Allahım sen bizleri cahillik, fakirlik, ahlâksızlık, zulüm, malayani işler gibi ve buna benzer ahir zaman fitnesinin her türlüsünden koru..
(Amin)
Selam ve dua ile...
--------------
Not:Ben bu yazıyı okuyunca hayret içinde kaldım ya siz?
A.Dursun
Ben bu yazıyı okumaya başlarken, yazarının kim olduğunu bilmesem siz gibi ben de hayret içinde kalırdım... Lakin kimin yazdığını bilerek okuyunca hiçbir kelimesi beni şaşırtmadı.
Bazı insanlar, gündemden düşmemek yada gündeme yeniden yerleşmek için "ayrık" fikirleri ifade etmekten yararlanırlar. Dilipak"ı da o insanlardan birisi olarak rahatlıkla görebiliriz.
Onunla bir noktada hemfikirim: Kutlamalarda silahların ateşlenmesine karşıtlık.
Saygılarımla,
K. Denizer
Sayın Denizer,
...."ayrık" tanımlamasında çok haklısınız.
Bir şeye daha dikkat eçekeceğim.
Belki yazım hatasıdır demek istiyorum,ancak olduğunu da düşünmüyorum.
Ve "türk milli takımına" birçok misyon .....
Burada ki türk milli takımına yazısındaki kırmızı ile belirttiğim yer çok dikkat çekicidir.
Oysa ki Türk ....(büyük harf ile başlamamamış olması dikkate değer)şeklinde olmalıydı...Bu da özel bir tesbit olarak kalsın istedim.A.Dursun
Fethullahçı milli takım
Bir arkadaşın yorumunu paylaşacağım.Futbol fedarasyonuna Fettullahci Hasan DOGAN gelmesinde onemli rol oynayan Nurcu Abdullah GUL.
Avrupa kupası öncesinde bu islem tamamlanmisti.TERIM"in getirdigi calisma arkadaslarinin gorevlerine son verildi.
Kimse bu kadar basari beklemiyordu. Fatih TERIM yerine Ertugrul SAGLAM"ı istiyordu AMA Avrupa kupasında Milli TAKIMIN basarisi bu isi bozdu.
FAKAT TERIM genede orada oturamayacagini biliyor. Hasan DOGAN denilen ZAAAAT ile FETTULLAHCI kadro DINI INANCLARI olan TERIM"e bile tahammul edemiyor.
Yerine kim gelecekmis?Baska Fettullahci Ertugrul SAGLAM.
Fatih TERİM"e ister kızın kızmayın,sevin sevmeyin.
Tüm takimdaki Alevi,Cagdas dusunceli,Laik,dini duygulari yogun futbolcular ile takim yapabildi.Halkın takımı,ulusun takımı yapabildi.
FAKAT bu FEDERASYON ile bu mumkun mu?HALKIN CUMHURBASKANI olmamamış GÜL simdi Cumhurbaskani.Benim degil.
Mili TAKIM da bizlerin olmayacak.
NASIL CANKAYA bizim degilse. BASI ACIKLARIN,ALEVILERIN,CAGDASLARIN MILLI TAKIMI DA bu FEDERASYON ile olmayacak.
B.Devrim
**********
Şimdi farklı bakış açısı da sergilemez isek taraf olmuş sayılmazmıyız?
Öyle ise bir başka açıyı da görelim....
YAZ KIZIM...
-Madem milli takım finale kalamadı tam sırası yaz bakalım kızım.
-Ama efendim.
-Kızım yaz dedim ya. Bizim milli takım, alenen laiklik karşıtı eylemlerin odağı oldu. Televizyon haberlerinden, internetteki yazılardan, statlardaki tezahüratlardan, verilen demeçlerden görülmüştür ki laiklik başka bir sahadan tehlike altına sokulmuştur.
-Ama Sabit amca.
-Konuşma kızım, yaz. Önce bu Arda denen çocuk, "şükredeceğiz" diyor. Hakan Şükür mü yetiştirmiş bunu? "Bu gece şükretme gecemiz. Allah"a şükredeceğiz" diyor. "Çok şükür bir ilki başardık" diyor. Bir laf ediyor, üç tane şükür kelimesi kullanıyor. Tabii bilerek yapıyor. Neden laik yaşam tarzını benimseyip, "vur patlasın, çal oynasın eğleneceğiz" demiyor? Bu çocuk resmen odak. Değilse bile odağın dibinde. Ben biliyorum o kimin dizinin dibinde ama onu yazma.
-Sabit amca bir dakika dinler misin?
-Kızım sözümü kesme, yaz. Semih Şentürk, o çocuk da aynı yolun yolcusu. Zaten annesinin başı da kapalıymış. Milli takım kamusal alan değil mi? Neden annelerinin başı kapalı olanlar milli takıma alınıyor? Bu işlerde andıç mandıç yok mu? Memleket yolgeçen hanı mı? Neymiş, yarı finale yükselmek bir mucizeymiş. Mucize ne demek ulan? Pozitivist düşüncede mucize var mı? Ağzımı bozdurmayın bana. "Emre abi topa çıktı, ben de Allah"ın verdiği tüm gücümle vurdum, o gol Allah"ın bir lütfu oldu." diyor.
Mesaj verecek ya. Allah"ın verdiği güç diyor. Lütuf diyor. Öyle mi demesi lazım. "Her gün üç öğün kuru üzüm, incir, kayısı, üstüne de menemen yiyiyorum" desene... "Lütufla alakası yok, kuru bir tesadüftü" desene... "Biz gazı, maneviyattan değil, milli yemeğimiz kuru fasulyeden alıyoruz" desene... O Tuncay Şanlı yok mu o Tuncay. O da son dakikada kaleye geçince ellerini havaya kaldırdı dua etti. O Nihat Kahveci mi, lokantacı mı bir çocuk var. Bırakmış kahveyi gelmiş oynuyor, o da konuşmuş. "Bize televizyonları başında enerjilerini veren, dualarını eksik etmeyen herkese teşekkür ediyoruz" diye konuşmuş. Gökhan Zan da öyle. O da zan altında. "Halkımız bizden dualarını esirgemesin." demiş.
Yaz kızım, atlama bunları. Herkes gördü, inkâr edemezler. Biliyorum ben yapacağımı. Fitil fitil burunlarından getirmezsem, 367 gün süründürmezsem, bana da esas duruşta Sabit demesinler.
-Sabit amca 365 gün. Beni konuşturmuyorsun ama. Dinler misin?
-Kızım bugüne kadar 365"ti. Onu da halledeceğiz 367 gün kulağa daha hoş geliyor. Yılı iki gün uzatsak kıyamet mi kopar, demokrasiye mi aykırı? Sen yaz şimdi, yoksa fikri bütünlüğümü bozacaksın. Akşam da zaten bizimkilerle yemekte buluşacağız. Konuşacağız bunların hepsini. Sen yazmana bak. Bunların yurtdışında da destekçileri var. Bosna Hersek"te bazı camilerde Boşnak imamlar cuma hutbesinde Türkiye lehine cemaatten dua istemişler. Tabii cemaat de boş durur mu, etmişlerdir dualarını. Edin edin.. sıra size de gelecek. Ya şu Yunan basınına ne demeli. Sportday gazetesi "Allah onlarla beraber" başlığını kullanmış. Hadi Yunan düşmanımız, işi bizi karıştırmak. Ama Macar basınına ne oluyor? Macaristan"ın günlük tek spor gazetesi Nemzetisport ikinci ve üçüncü sayfada attığı manşette "Allah her zaman onlara yardım ediyor"" demiş. Mahu gazetesi, "Allah ebedi"" diye manşet atmış. Laiklik dört bir koldan saldırı altında. İçerden dışarıdan Cumhuriyetin kazanımları tehdit altında. Yok öyle yağma. Biz daha ölmedik... Biz çıktık bir kere sahaya. "Dürmeye.. dürmeye geldik..."
-Sabit amca dayanamayacağı m ama. Burası mahkeme salonu değil. Ben sizin eve temizliğe gelen biriyim. İkide bir niye yaz deyip duruyorsun?
- Yazma o zaman, bari şunu aklında tut: Ergenekon"dan geliyoruz, bize statüko zaptiyeleri derler.. Sokakta bulmadık bu vatanı, hiç sevmeyiz söğüt altında yatanı...

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder