7 Temmuz 2016 Perşembe

Türklük, bir ırka aidiyet ve bir kan meselesi değil; bir Millet'e mensubiyettir.

Türklük, bir ırka aidiyet ve bir kan meselesi değil; bir Millet'e mensubiyet ve bir kültür meselesidir.

Değerli arkadaşlar, National Geographic ve IBM işbirliği ile 2005 yılında uzun soluklu bir genetik antropoloji çalışması başlatılmıştı.  Kısaca “NG Genom Projesi” olarak adlandırılan bu mega-projenin amacı tüm Dünya Ülkelerinde binlerce insandan alınacak DNA örneklerini analiz ederek, Afrika'dan yaklaşık 70 bin yıl önce tüm Dünya'ya yayılan homosapiens (insan) türünün göç yollarının bir haritasını çıkarmaktır…

Yüksek hızlarda işlem yapabilen, büyük kapasiteli Bilgisayarlar ve çok hassas yeni nesil fiziksel aygıtlar (spektrometreler, elektron mikroskopları)  sayesinde binlerce yıllık geçmişimizi artık tüm ayrıntıları ile yeniden canlandırabiliyoruz. Bu ölçümlerden öğrenebildiğimiz kadarıyla, ilk atalarımızın genetik yapısı Evrim süreci içerisinde defalarca mutasyon geçirerek değişimlere uğradı. Örneğin başlangıçta sadece tek tip olan Kan grubu (O Grubu kan) zamanla çeşitlendi; ~30 bin yıl önce A,  ~15 bin yıl önce B ve nihayet ~2 bin yıl önce de AB kan grupları ortaya çıktı.

Dünya’nın farklı yerlerinde ve farklı koşullarda evrim sürecini yaşayan atalarımız doğal olarak, farklı genetik değişimler geçirdiler; farklı renklere, farklı görüntülere büründüler; göçler ve diğer nedenlerle popülasyonlar arası genetik karışım bu süreci daha da hızlandırdı. Bu genetik değişimleri izlemek için uygun yöntemlerden biri (mitocondrial DNA)  “M-DNA analizi” denen yöntemdir.

Yaklaşık 2,5 milyar yıldır var olan hücrelerimiz içerisinde, besinlerden alınan kimyasal enerjiyi Hücrenin kullanabileceği ATP (adenozin-tri-fosfat) şekline dönüştüren Mitocondri'ler vardır; toplam 37 genden oluşan bu küçük organel sadece “anneden” çocuğa geçiyor. Mitokondrideki DNA zincirini oluşturan Adenin-Timin(A-T) ve Guanin-Sitozin (G-C) molekül çiftlerinin spekturumu incelendiğinde ana soyundan gelen alt gruplar belirlenebilir. (NG-Genom projesi kapsamında geliştirilen ve ~200 dolara satılan “DNA kitleri” aracılığıyla artık herkes kendi “Ata soy ağacını” belirleyebilir duruma geldi. Afrika’dan itibaren bulunduğunuz yere kadar, 4-6 bin kuşak boyunca, geçmiş maceranızın yol haritasını görebilirsiniz)

Genetik değişimleri izlemek için bir diğer yöntem, “Y-DNA analizi” denen yöntemdir ki, bu da sadece babadan oğla geçen ve cinselliği belirleyen Y-Kromozom analizidir. Y-kromozomu da farklı atadan gelenlerin toplandıkları alt gruplara (haplogruplara) ayrışmaktadır; bu “Y-DNA Haplo-grup” lardan bazılarının Avrupa'da dağılımı aşağıdaki haritalarda görülüyor.  NG-Genom projesi kapsamında Avrupa Ülkelerinde ve bu arada Türkiye'de yapılan ölçümlerden alınan Y-DNA Haplogrup dağılım oranları aşağıdaki Tabloda verilmiştir; bu tabloda görüldüğü gibi, her Ülkede hemen her Y-DNA türünden, az ya da çok, bir miktar bulunuyor…

Ortak Y-DNA oranlarından iki Ülke populasyonu arasındaki genetik ortaklık oranını hesaplamak mümkün; örneğin İsveç-Norveç arasında genetik ortaklık oranı, bir başka ifade ile “akrabalık derecesi”  %80, Almanya ve Fransa arasında ise % 92 dir. Türkiye'nin akrabalık derecesi Yunanistan ile %75, Bulgaristan ile %63, İrlanda ile %32, Finlandiya ile %18 bulunuyor. (Türkiye-Avrupa ortalaması ~%50) 

Üç Ülke arasındaki genetik ortaklık bağıntısı da ilginç sonuçlar veriyor; örneğin, İrlanda-İskoçya-İngiltere üçlüsünü alalım. İrlanda-İngiltere akrabalık derecesi 0,87 İrlanda-İskoçya 0,96 ve İngiltere-İskoçya 0,90 dır... Bu 3 Ülkenin ortak genetik oranı 0,86 olduğuna göre,  genetik ortak olmayan populasyon orantısı ne kadardır? Bunun yanıtını Venn-Diyagramı ile verelim; 

İrlanda'da “tipik Ayriş” diye bileceğimiz nüfus kesimi %3 oranında, İngiltere'de “tipik Britiş” diye bileceğimiz nüfus kesimi de en fazla %9 oranında çıkıyor. İskoçya'da ise  “Tipik İskoç” diyebileceğimiz kimse kalmıyor bu tabloda. Oysa İskoçya, kültürü ve yaşam şekli ile diğerlerinden farklı bir Ülke*. 

Bu örneklerden de görüldüğü gibi Irk (uruk) kavramı yerini Millet(Ulus) kavramına bırakmış durumda. (Genetik Evrime paralel Dil evrimini bir başka sefer ele alacağım)  ~70 bin yıl önce Afrika'dan yola çıkan insan, 30 bin yıl öncesine gelindiğinde, gerçi hayli farklı renklere bürünmüş, ırk'lara bölünmüştü; ama ağırlıklı olarak son 2 bin yıldan bu yana, tüm renklerin karışımı ile yine başa dönüyor ve renksizleşiyor.

Çağdaş Dünyada “Millet” kavramının Genetik yapı ile bir ilgisi yok!

Sevgilerimle. æ

Prof. Dursun Ali Ercan

 Distribution of haplogroup G in Europe, North Africa and the Middle East


 Distribution map of haplogroups E1b1b + G + J + T


Distribution of haplogroup R1b-ht35 (L23, L11, L51 & Z2103) in Europe


Distribution map of haplogroup E-M123




Distribution of haplogroup T in Europe


Distribution of haplogroup Q in Europe

Bu gen haritasında, iri yarı sarışın, mavi gözlü Vikinglerin Beyaz Rusya-Ukrayna-Karadeniz üzerinden Anadolu'ya kadar geldikleri açıkça görülüyor.

Tablo. Avrupa Ülkeleri ve Türkiye'de Y-DNA haplo grup oranları (binde) eupedia.com


________________
*Not: Bir başka örnek, Türkiye-Yunanistan-Bulgaristan arasında 3-lü ortaklık şemasına (Venn-Diyagramına) bakılırsa TYB%61, TB(-Y%1,5 TY(-B)%14 ve YB(-T)%22,5 değerleri bulunuyor... Buna göre Yunanistan'da "tipik Grek" diyebileceğimiz nüfus kesimi % 2,5 kadardır. (Tabii başka etki olmadığı varsayımına göre!) Eğer Venn-diyagramlarını bir Ülkenin tüm civar komşularını içerecek şekilde 4-lü 5-li... 10-lu... Yaparsak  "tipik" bir genetik örnek bulmak olasılığı neredeyse sıfırdır.

GENETİK NOTLARI.pdf 

Genetik bozuklukların prenatal dönemde tanınması.pdf 

Başlangıç popülasyonu oluşturma genetik algoritmaların ilk aşamasıdır..pdf 

D. melanogaster, U. longissima, Gelisim Evreleri, Ömür Uzunlugu, Teratojenik Etki.pdf 

Türkiye bitki ve hayvan gen merkezidir.pdf 

V-DİYAGRAMI’NIN TARİHİ, KULLANIMI ÜZERİNE.pdf
Bilim Allah'ı yendi, hastalıktan ölmeyecek insan yarattı.rar


***

Konu Başlıkları...

- DNA Gerçekleri
- Genetik şecere
- 4.500 ila 5.000 yıl önce Avrupa'da erken Tunç Çağı kültürlerinin Haritası.
- Tunç Çağı ve Hint-Avrupa göçleri
- Haplogruplara göre Tarih öncesi Avrupa'daki genler


Bazı kavramların açıklaması

Mezolitik Avrupalılar:
I1: Ön-Germen (İskandinav)
I2b: Ön-Kelt-Germen
I2a1: Sardunya, Iberia
I2a2: Adriyatik, Tuna havzası


Neolitik göçmenler:
N1c1: Uralo-Fin, Baltık, Sibiryalı
G2a: Kafkasya, Greko-Anadolu
E1b1b: Kuzey Afrika, Yakın Doğu, Balkan
T: Orta Doğu, Doğu Afrika



Bronz çağı göçmenleri:
R1a: Balto-Slav, Germen, Hint-İran
R1b: İtalo-Keltik, Germen, Hitit, Ermeni
J1: Kafkasya, Mezopotamya, Semitik
J2: Greko-Anadolu, Mezopotamya, Kafkasya
Geographic spread and ethnic origins of European haplogroups

**

Telegony, kadının daha önce birlikte olduğu erkeklerin özelliklerini, özellikle ilk erkeğin özelliklerini, dölün kalıtımla taşıyabileceğini ileri sürer.

Kadının üreme havuzunda bulunan gen, çocuğun gelecekteki babası değil, kadının ilk birlikte olduğu erkeğin genidir. Kadının birçok ilişki yaşaması ve sperm veya bedenine aldığı bir salgı (öpüşmek yeterlidir) durumunda kadın ve erkeğin DNA ve RNA'ları etkileşim içine girer.
Bu etkileşim genetik bilgi alış-verişi ile sonuçlanarak kadının kalıtımsal ve morfolojik (yapısal) özelliklerini değiştirir.

Prof. Gennady Berdyşev, Evlilik öncesi ilişkinin izi yıllar geçse de silinmiyor iddiasını ortaya attı

Kiev Üniversitesi Genetik Profesörü Gennady Berdyşev, Rus InterFaks ajansına verdiği röportajda olay yaratacak bir iddia ortaya attı. Berdyşev, 3 büyük dinin evlilik öncesi cinsel ilişkiye izin vermemesinin sebebini “bilimsel olarak kanıtladığını“ ileri sürdü. Ukraynalı profesöre göre kadınların ilk ilişkiye girdiği erkek kadınlarda genetik anlamda kalıcı bir iz bırakıyor, kadın daha sonra bir başka erkekten çocuk sahibi olsa bile doğan çocukta ilk beraber olunan erkeğin kalıtsal özellikleri de bulunuyor.

Beyaz çifte siyah çocuk
Telegony adı verilen bu teorinin 1800’lü yıllardan bu yana bilim dünyasında tartışıldığını, hatta genetik bilimci Gregor Mendel’in bu konuda çok ciddi çalışmalar yaparak bunu hayvanlar üzerinde test ettiğini söyleyen profesör, hayvan deneylerinde bu durumun açıkça ortaya çıktığını da söyledi. Berdyşev, daha önce bir zebrayla çiftleşen bir atın, ilerleyen yıllarda bir atla çiftleşmesine rağmen çizgili bir tayı dünyaya getirdiğini, beyaz çiftlerin siyah, siyah çiftlerin de beyaz çocuk sahibi olmasının aynı teoriyle açıklanabileceğini söyledi.



Darwin'e soruşturma...


“Biyoteknolojinin yaşamımıza olumlu katkıları üzerine” Başlıklı özlü makaleyi paylaşalım..

Bu arada bizim de söyleyecek epey sözümüz var..

Biz “Gen ve Moleküler Biyoloji” konuları ile Hacettepe Tıp Fak.’nde tıp eğitimine başladığımız 1. yılda tanışmıştık (1971-72 ders yılı). Dersimizin adı tam da “Gen ve Moleküler Biyoloji” idi. Hocamız, Ankara Fen Lisesi’nin çok yetenekli
Biyoloji öğretmeni Nermin hanım idi (soyadını anımsayamadık..).

ABD’den Watson ve Crick, insan kalıtım materyali DNA’yı ve onun çift zincirli sarmal (heliks, spiral) yapısını, 4 bazını ve bağlarını, dizilimlerini bizim doğduğumuz yıl,
1953′te keşfetmiş ve Nobel ödülü almışlardı.

Watson ve Crick’in özgün kitaplarını, Hacettepe Tıp’ın çalışkan hocalarından
(Çocuk hekimi idi) ve ÖSYM’nin kurucusu, uzun yıllar başkanlığını yapan
Prof. Dr. Altan Günalp Türkçe’ye kazandırmıştı.

Nermin hoca yeşil renkli tahtayı üşenmeden tebeşirle doldururdu.
Önde oturabildiğimizde (sabah çook erkenden gelip yer kaparak..), arada
göz göze gelir ve “hadi, siler misin?..” gibisinden ricasını algılar ve gereğini yapardık.

Nermin hanımdan ve Biyolog Dr. Ali Nihat Bozcuk‘tan çok şey öğrendik.
Genetik’in ve Genetik temelli tıbbın geleceğin en parlak alanlarından olacağı çook netti.
Nitekim günümüzde bu alan Tıp Fakültelerinde ayrı bir Anabilim Dalı..
Üniversitelerde çok seçilen bir lisans alanı ve de uzmanlık alanı.

Dileriz; Biyoteknolojinin bir alt disiplini ve uygulama alanı olan Tıbbi Genetik hızla ilerler
ve çok sayıdaki genetik (kalıtsal) hastalığa çözüm bulunur. Özellikle koruyucu bağlamda, bu hastalıklar ortaya çıkmadan erken tanı konur. “Genetik sağaltım” ya da “Genetik onarım” uygulanarak sorun köktenci biçimde çözülür. Buna tıpta “öncül koru(n)ma” (primordial prevention) denmekte. 4 koruma düzeyinin en köktenci olanı..

Bu arada, yine 1. sınıfta, Toplum Hekimliği dersimize gelen
efsane hoca Prof. Dr. H. Nusret Fişek de benzer sözler söylerdi. Bakteri genetiği-biyokimyası alanında Harvard’da doktora (PhD) yapmış çok parlak bir hekimdi.

Geleceğin tıbbının mutlaka koruyucu hekimlik temelli olacağını ısrarla vurgulardı. Bunun büyük ölçüde genetik düzlemde başarılacağının da altını çizerdi.

HUGO Projesi, bilim tarihinin en büyük konsorsiyumudur (Sanırız, CERN 2. büyük projedir). Onlarca ülke, milyarlarca dolarlık bir bütçeyi finanse emişlerdir ve insan DNA’sı tümüyle çözümlenmiştir. Önümüzdeki 10 yılda, bu alanda devrimsel nitelikli adımlar beklenmektedir.

Örneğin şu aşamada, yardımla üremede anne adayının ovumu (yumurtası) ve baba adayının sperması laboıratuvar ortamında birleştirilerek in vitro fertilizasyon (döllenme) gerçekleştirildikten sonra, uterusa (rahime) embriyo transferi yapılmadan önce pre-implantasyon genetik tanı olanağı, bir küme genetik hastalık için sınırlı merkezlerde vardır. Bu işlem rutin olmadığından ve tüm kalıtsal hastalıkları kapsamadığından, şu aşamada esas olarak rahim içi dönemde doğum öncesi (prenatal) genetik tanı yöntemleri moleküler düzeyde kullanılmaktadır.

Down sendromu (21. koromozom trizomisi) için geliştirilen 2′li ve 3′lü testler
bu kapsamdadır. Aşağıdaki temsili çizimde olduğu gibi amnios sıvısı alınması zorunlu değildir, anne serumunda da hiç düşük riski olmaksızın yüksek güvenilirlikle çalışılabilmektedir.

Mutlaka not düşmeliyiz ki; gerek genetik anomalilerde gerek döllenmenin zorlaşmasının artalanında ciddi biçimde çevresel toksisitenin payı vardır. Bu sorunlara sitemizde
çok sayıda dosya ile değinmiştik..

Sevgi ve saygı ile.
20.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK





******

Biyoteknolojinin yaşamımıza olumlu katkıları üzerineİki ucu sivri kılıç olan biyoteknoloji, insan yaşamını olumlu yönde etkileyebileceği kadar, gelecek kuşakları tehlikeye sokma sakıncalarını da birlikte taşıyor. Yanlış ellere geçtiğinde insana verebileceği zarar, getirdiği yararları gölgede bırakacak, doğal dengeyi bozacak, haksız yarar sağlayacak yönde olabilir. Önce biyoteknolojinin doğru ellerde bize sağlayabileceği yararlar üzerine. Aslıhan Turhan, PhD
turkkusu3@gmail.com

Biyoteknoloji, bir canlının genleri ile oynayarak o canlının doğal halinden farklılaşmış ürünler vermesini sağlayan yöntemler grubudur.

Biyoteknolojide en büyük atılımlar, 1973’te Boyer ve Cohen’in, DNA parçacığını kesip çıkaracak ve başka bir noktaya eklenmesini sağlayacak enzimleri tanımlayıp uygulamaya koymaları ile başladı (1). O günden bu yana büyük gelişmeler gösteren biyoteknoloji sayesinde,

şimdi artık insan genomunun tümü gözler önüne serilmiş bulunmakta (2).

Genlerde yapılan değişiklikler ile canlıda meydana getirilen değişimin çeşitli yönleri olabilir. İlk olarak yapılan genetik değişikliğin, insana sağlayacağı yararları düşünelim.
Bu yarar örneğin bir hastalığın sağaltımı (tedavisi) olabilir. Örnek olarak,
Down sendromlu hastalar için yapılan çalışmaları ele alabiliriz.

Down sendromu, 21. kromozomun üçlenmesi (sağlıklı kişide bir anneden bir babadan gelen iki kromozom var) ile oluşan bir genetik hastalıktır. Bu hastalıktan yakınan çocukların yargılama yetileri düşük, tepkisel hareketleri yüksek, odaklanma yetenekleri kısıtlıdır ve hafif ya da ileri derecede zekâ bozuklukları vardır. Topluma uyum sağlamakda güçlük çekerler, kendi başlarına yaşama veya aile kurma olanakları kısıtlıdır. Bu tür bir hastalığa çare olabilecek biyoteknolojinin geliştirilmesi, tekniğin
çok önemli ve yararlı bir amaca yönelik olarak uygulanması olur. Günümüzde artık
anne karnında bir bebeğin Down sendromlu olup olmadığı bilinebiliyor
ve çoğu zaman aileler bu tür acı haberleri alınca, yaşamı boyunca sıkıntı çekecek bir çocuğu doğurmak ya da hamileliği sonlandırmak ikilemi ile karşı karşıya kalıyor.

Ailelerin bu tür bir yürek yakıcı seçimde bırakılması veya günümüzde tartışma konusu olan kürtaj yasağı uygulama bulur ise, Down sendromlu bir çocuğu doğurma zorunluluğu yerine, biyoteknoloji, bu çocukların doğar doğmaz, 21. kromozumlarının üçüncü kopyasını sessizleştirerek o çocuklara yaşamda hakça bir fırsat sunabilirse,
bu çığır açan bir katkı olur. Henüz çalışmalar bunu başarabilmiş değil ama umut var.

Tıp alandaki gelişmelerin, insanlara sunduğu başka bir yarar uzun yaşam beklentisidir.
Örneğin daha önceleri bilinmeyen Alzheimer gibi hastalıklar (AH) tanımlandı.
Artık birçok insanın farkında olduğu bu hastalık, endüstrileşmiş ülkelerdeki yaşlılarda bunamanın baş nedenleri arasında gelmekte. Son 30 yılda, endüstrileşmiş ülkelerde yaşam süresinin önemli ölçüde uzamış olduğu göz önüne alındığında, bir çözüm bulunmaz ise zihinsel yetilerini yitirmiş yaşlılarla dolu toplumların çoğunlukta olması işten değil. AH’nın 2050 yılında da her 85 kişiden birini etkileyeceği düşünülmekte.

Alzheimer’ın nedeni bilinmemekle birlikte, açıklayıcı 2 sav var :

Biri, zaman içinde beyinde farklı biçimde kıvrımlanmış bir proteinin birikimine dayanırken;

Öbürü, beyindeki sinir ileti molekülü olan asetilkolin’in azalan yapımını
neden gösteriyor.

Peki tedavi? Amerika’da yapılan bir biyoteknoloji çalışmasında, sinir büyüme etkeni’nin (Nerve Growth Factor- NGF) farelere verilmesi ile belleklerinin geliştirilebildiği gösterildi.

İlaçların yan etkilerini ölçen Faz 1 deneyleri ile insanlarda denemeye başlanan
NGF yaklaşımı, 2005’te hafif derecede Alzheimer hastalığı olan 8 kişiye uygulandı,
kötü bir yan etkisinin olmadığı ve bunama hızlarında bir yavaşlama sağladığı gözlendi. Bu yöntem umut verici, daha ileri çalışmalar gerekiyor (4). Bu gibi durumlarda biyoteknoloji vazgeçilmez bir umut kaynağıdır.

Benzer olarak, bu tür biyoteknolojik sağaltım yaklaşımlarının savaş sonrası askerlerde gelişen psikolojik şok-yıkım hastalıklarında (Post-traumatic stress disorder) veya
ırza geçme olaylarında kulanılması için çalışmalar yapılıyor (5).

Örneğin, yönlendirilmiş gen aktarımı veya hedefin sessizleştirilmesi yöntemleri ile psikolojik sarsıntı – şok sonrası olaya ilişkin anıların yok edilmesi çalışmaları,
özellikle son 10 yılda iki ayrı savaşa girmiş ve ırza geçme olaylarının neredeyse
gündelik olarak yaşandığı Amerika’da, yoğunlukla yürütülüyor.

Biyoteknolojinin daha büyük kitleleri kapsayan yararları arasında da, örneğin
kuraklığa karşı direnç sağlayan bir genin tohuma aktarılması ile, ana beslenme unsuru pirinç olan ve çok sıklıkla kuraklık doğal felaketi ile karşı karşıya kalan ülkelere büyük bir yararlar getirilmektedir.

Bu açıdan bakıldığında, biyoteknolojinin taşımakta olduğu gizil güçler
göz ardı edilmemeli.

Kaynaklar :

1) Construction of Biologically Functional Bacteria Plasmid In Vitro. S. N.Cohen et . al. PNAS, 70: 3240, 1973.
2) The sequence of the Human Genome, J. Craig Venter, Science, 291:1304, 2001.
3)The FASEB Journal,Therapeutic angiogenesis due to balanced single-vector delivery of VEGF and PDGF-BB Andrea Banfi, Georges von Degenfeld, Roberto Gianni-Barrera, Silvia Reginato, Milton J. Merchant, Donald M. McDonald and Helen M. Blau
4)A phase 1 clinical trial of nerve growth factor gene therapy for Alzheimer disease. Tuszynski MH, Thal L, Pay M, Salmon DP, U HS, Bakay R, Patel P, Blesch A,Vahlsing HL, Ho G, Tong G, Potkin SG, Fallon J, Hansen L, Mufson EJ, Kordower JH, Gall C, Conner J. Nat Med. 2005 May;11(5):551-5. Epub 2005 Apr 24.
5) “Npas4 regulates a transcriptional program CA3 required for contextual memory formation” Ramamoorthi K et al., Science, 334:1669, 2011

(Cumhuriyet Bilim Teknik, 19.11.12)




Avrupalılar aslında siyahmış...

5500 yıl önce!

01 Eylül 2009


Avrupa’da yaşayan ilk insanların cilt renklerinin 5500 yıl öncesine kadar ‘koyu’ olduğu, o yıllardan itibaren de gittikçe açılmaya başladığı belirtildi. Bunun temel nedeni de vücut için yaşamsal önemdeki vitamin D alımının düşmesi.

Oslo Üniversitesi Fizik Enstitüsü’nden Joan Moan ile New York Brookhaven Ulusal Laboratuarı’ndan biofizikçi Richard Setlow’un ortak araştırmasında, İngiltere ve İskandinavya’da binlerce yıl önce yaşayan insan nesillerinin oldukça koyu derili olduğu, ancak avcılıktan tarıma geçiş sürecinde vücuda giren veya orada üretilen vitamin D miktarının azalmasıyla deri renginin de açılmaya başladığı savunuldu.


Moan ile Setlow, 5500 ila 5200 yıl önce İngiltere’de yaşayan insan nesillerinin balık tüketiminde hızlı bir düşüş yaşandığı kanısında. Et ve balığa ikame edilen tarımsal gıdaların da vitamin D açısından fazla zengin olmaması, ayrıca Avrupa’nın kuzeyinde yaşayanların vücutta vitamin D üretimini tetikleyen güneş ışığına fazla maruz kalmamaları deri renginin açılmasının işaretleri olarak kabul ediliyor.

Yine de bu yorumun hemen kabul edilmemesi gerektiğini savunan bilimciler, Avrupa’nın binlerce yıl önceki nüfus hareketlerinin çok karmaşık olduğunu, soğuk ve sıcak bölgeler arasında göçlerin sıkça yaşandığını ve genetik mutasyonun Avrupa’daki her insan grubu için söz konusu olamayacağını söylüyor.

Üstelik Avrupa’ya göç eden ilk insanların bunu tek seferde yapmadığı ve geçen 700 bin yıl boyunca binlerce kere göç akımlarının olduğu, ayrıca buzul çağlarında bu insanların yer değiştirerek daha güneydeki sıcak bölgelere çekildiği gibi bulgular da mevcut.

Öte yandan hava ve beslenme koşullarına bağlı genetik mutasyon ihtimali hala en yaygın ve inanılır görülen teori. Bazı araştırmacılar, insanın konuşmaya başlamasını sağlayan FoxP2 geninin bile 50 bin yıl önce genetik mutasyonla ortaya çıktığını savunuyor.


Çinli çocuk geceleri görebiliyor...
Ne mutlu genetik farklılığın sebebini bularak tüm insanların geceleri görebilmesini sağlayabilecek bilim adamlarına…
Bunu da var olmayan hayaletiniz mi yarattı arkadaşlar?
Yoksa anne ve babasının yumurta ve spermlerinin birleşmesi mi?
Chinese Cat-Boy Can See Perfectly in the Dark



Evrimsel Biyoloji

Evrimsel biyoloji, ortak bir atadan gelen türlerin kökeni ve canlıların türeyişi gibi onların zaman içindeki değişimleri, çoğalımları ve çeşitliliği ile ilgilenen biyolojinin bir alt dalıdır. Evrimsel biyolojiyi araştıran kişiye evrimsel biyolog denir. Filozof Kim Sterelny ‘e göre “1858 yılından beri gelişen evrimsel biyoloji bilim alanındaki en büyük entellektüel başarılardan biridir”

Tanım...

Evrimsel biyoloji, her iki geniş alan çalışmasından ve laboratuvar odaklı disiplinlerden gelen bilim insanlarını içeren disiplinler arası bir alandır. Örneğin, genellikle mammoloji, ornitoloji veya herpoloji gibi belirli canlı türleri hakkında özel uzmanlık eğitimi alan ama evrim hakkındaki genel sorulara cevap bulmak için bu canlıları vaka analizi veya örnek olay incelemesi için kullanan bilim insanlarını içerir. Evrimsel biyoloji, aynı zamanda genellikle evrimleşme hızı ile evrim modelleri hakkında sorulara cevap bulmak için fosilleri kullanan paleontologlar ve jeologlar gibi popülasyon genetiği ve evrimsel psikoloji gibi alanlardan gelen teorisyenleri de içerir. Deneyciler, yaşlanmanın evrimi hakkında bir açıklama geliştirebilmek için meyve sineği Drosophila’daki seçilimleri kullandılar ve deneysel evrim, bu anlamda evrimsel biyolojinin oldukça aktif bir alt disiplinidir.

Gelişim biyolojisi, başlangıçta modern evrimsel sentezden ayrı tutulduktan sonra evrimsel gelişim biyolojisi çalışmaları sayesinde 1990′larda evrimsel biyolojiye tekrar giriş yapmıştır.

Evrimsel biyolojideki bulgular, insanoğlunun sosyokültürel evrimini ve evrimsel davranışını inceleyen yeni disiplinleri oldukça güçlendirdi. Şu an evrimsel biyolojinin fikirsel çerçevesi ve kavramsal araçları, bilgisayar hesaplamalarından nanoteknolojiye kadar geniş bir alanda uygulama bulmuştur. Ayrıca evrimsel tıp alanında da katkıda bulunur.

Yapay yaşam, evrimsel biyolojinin açıkladığı üzere, canlıların evrimleşmesini modelleyen hatta onları yeniden yaratmaya çalışan biyoenformatiğin bir alt dalıdır. Bu da genellikle matematik ve bilgisayar modelleri aracılığıyla yapılır.  kozmopolitaydinlar


Evrimsel Biyolojiye Giriş
solkitap.net

Charles Darwin Kimdir? Doğal Seçilim Çalışmaları, Hayatı




YİNE TÜBİTAK!
Ocak 28, 2013
Teknoloji harikası bir otomobili ya da televizyonu kullanmaktan kaçın(a)mayanlar iş insanın ve hatta evrenin evrimine gelince ödleri kopuyor. TÜBİTAK bilimsel ve teknik araştırma kurumu olmasının yanı sıra bilim ve tekniği topluma tanıtma, özümsetme işleviyle de yüklü.
Geçtiğimiz günlerde TÜBİTAK’ın popüler bilim dizisinden yayımladığı “evrim” içerikli kitapların yeni baskılarını yapmama kararı aldığını duyduk. Bu haber dünyada da duyulmuş olmalı! Science bilim dergisinin 25 Ocak tarihli sayısına da konu olmuş! http://news.sciencemag.org/…/turkish-science-agencys-book-s…

Aslında Türkiye son yıllarda gelişen(!) demokrasisi ve genişleyen(!) özgürlük ortamıyla dünya medyasına olumlu yüzüyle yansımaktaydı. Bu olumlu yansımada Türkiye’nin bir kazanç cenneti oluşunun da katkısını yadsıyamazdık! Türkiye’de borsaya para yatıran bir yabancı bir yılda % 60’ı aşan kazanç elde edebilir. Bu alan fazlaca riskli ben güvenceli kazanç isterim derseniz hazine bonosuna yatırım yapabilirsiniz. Bu alandaki yıllık kazanç da % 20’leri rahatlıkla aşabilir. Mevduatlara uygulanan banka faizlerini anımsatmakla yetinelim.

Türkiye’nin dünya medyasına yansıyan olumlu yüzünü nelere borçlu olduğumuzu umarım anlatabilmişimdir.

Artık, dünya evrenin merkezidir demeye cesaret edecek çılgın kalmamıştır. Kimya ve fizik gibi bilim dallarındaki gerçekler de tutucuları rahatsız etmemektedir. Oysa, evrimsel biyoloji bir mayın tarlasıdır! Oradaki gerçekler dincilerin elindeki aygıtları kullanılamaz duruma getirmeye fazlasıyla yeterlidir! Bu nedenle evrimsel biyolojinin gerçekleri olabildiğince geniş kitlelerin dikkatinden uzak tutulmalıdır.
TÜBİTAK sansürüne takılan popüler biyoloji kitaplarına bu açıdan bakmakta yarar var! TÜBİTAK yetkilileri yayım hakkı sözleşmesinin sona erişinden söz etmektelermiş. Bunları geçiniz ne olur değerli yetkililer! Daha kabul edilebilir gerekçeler üretiniz! Eğer yapabiliyorsanız!
Ceyhun BALCI, 28.01.2013
 


Ne Türkler bin yıl önce Orta Asya'dan gelmiş bir halktır, ne de Kürtler on bin yıldır Mezopotamya'da yaşayan bir halktır.

DEP eski milletvekili HATİP DİCLE'nin Savunması-Kürt tarihinin diyalektik özelliği

Satan kitaplar gizli servis imalatı mı?

Türk Milliyetçiliğinde Kürt vardır; fakat Kürt Milliyetçiliğinde Türk yoktur

Açılımın temelini devlet olarak yıllar önce attık, (MİT) Müsteşar Yardımcısı .

Neandertal Genomu

Meğer bin yıllık DNA kardeşiymişiz

Gerilla alanlarında savaş uçakları hareketliliği

Türkiye’deki tüm çocuklara zorunlu Kürtçe dersi verilsin.

KÜRTLERİN TÜRKLÜĞÜ

Sırrı Sakık, "Hava Şehitleri Anıtı ucubedir" diyerek kime küfretti?

Genetik Uzmanı Radoj Drmanac 'tüp bebekler artık kanserden ve diğer hastalıklardan uzak dünyaya gelecek' dedi

Bilim Adamları O Gerçeği Açığa Çıkardı-Haritadaki çemberler büyüdükçe, paylaşılan ortak gen oranı da artıyor.
Kaynak


Türkler genetik olarak Avrupalıymış-Radikal

Kürt Açılımı Üzerine Bir Araştırma-5

Türk Kültürü araştırmaları.4

ERMENİ KATLİAMLARI HAKKINDA GENEL BİR DEĞERLENDİRME.

İlkel Topluluktan Uygar Topluma Geçiş-ALÂEDDİN ŞENEL

Darwin'den Dersim'e Cumhuriyet ve Antropoloji, Prof. Dr. Zafer Toprak.

İsrail Yıldızının Türklerle Bağlantısı, Camide ED Damgası.

8 bin yıl önce Anadolu'daki Türk varlığı.

TÜRK kimliği

Bahaeddin Ögel - Türk Kültürünün Gelişme Çağları.pdf

Türk Edebiyatının Mitolojik Qaynaqlari (Anadolu Bilikendi).pdf

Anadolu'dan TÜRK Mührü, Anayasa'dan Atatürk İlkeleri Siliniyor!

TÜRK KİMLİĞİ ÜZERİNE DERLEME

Kürtler hakkında tezler.pdf

Israel'in Âdem'den hamile kaldığı ve hüsranına sebep olan Golan.pdf

ÜÇÜNCÜ ARAMİ GÖÇÜ’NÜN ANADOLU’NUN GÜNEYDOĞUSUNA ETKİLERİ.pdf

Düzeltme isaretinin (^) iki görevi vardır, uzatma ve inceltme.pdf

BİLİNEN TÜM TÜRK DEVLETLERİNİN LİSTESİ

HZ. MUHAMMED TÜRKLER İÇİN NE DEMİŞ?

Maide suresi 54.ayet Türkleri müjdelemiş midir?

ARAPLARLA TÜRKLERİN DOSTLUĞU

ARAP MİLLİYETÇİLİĞİ VE TÜRKLER

Maya'ları Meksika'ya kim getirdi? Meksikalıların ataları Eski Türkler Sümerliler?

Rus imparatorluğu dönüyor mu?

Kuran'ı tercüme edenlere idam talebi

KARAÇARŞAF ÖRTÜNMEYEN KADIN, OROSPUYA BENZETİLİYOR

Müslüman olmayan kadınlara tecavüz fetvası çıktı, şaka değil gerçek.

Gözün aydın Türkiye, "Öz kızına tecavüz fetvası uygulanması hız kazandı".

Camilerde sübyanlara tecavüz yetmedi, atom bombası fetvası çıktı, çocuklarınızı dindarlardan koruyun.

KARAÇARŞAFIN TARİHÇESİ

Allah'ın dini hangisi, Allah kendini yalanlar, dininizi beğendim der mi?

Atatürk'ün "EMERİK" kelimesine gözü ilişmişti

Atatürk'ün Yazdığı Mektuplar.

Abi kim bu "Ekrem Tosun?" Diyarbakir'da altın mı buldu?

Bilim Allah'ı yendi, hastalıktan ölmeyecek insan yarattı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder