31 Mart 2018 Cumartesi

EMİNE ERDOĞAN bakınız nereyi kapatmış!

EMİNE ERDOĞAN bakınız nereyi kapatmış!

Eylül 12, 2008, 12:32:04 ÖS 
ALTTA EK OLARAK SUNUMA DA BAKABİLİRSİNİZ.

Hani şu parası olmadığı için çocuklarını burs ya da dost desteği ile okutan,oğlu çürük raporlu,
Kasımpaşalı muhterem Başbakan"ın eşi hanımefendiden bahsetmişler.

Bizim gariban vatandaş ta kömür alacam diye kuyruklarda bekleşip durur.
Ya ekonomi?
Hak getire.

Ekonomistler hep öyle diyor tabii ki yalan demiyorlarsa.
Bakalım şimdi yazıya neler söylemişler....
-----------
İngiliz kökenli moda merkezi Harvey Nichols, 2006 yılında İngiltere"den sonra Türkiye"de de bir mağaza açtı.

Mağaza, lüks alışveriş merkezi Kanyon"da bulunuyor...
Net 8 bin metrekare kapalı alana sahip. İsterseniz siz buna 80 adet 100 metrekarelik daire" de diyebilirsiniz.
Üç katlı mağaza için 13 milyon dolar harcandı.
300 kişi çalışıyor.

300"den fazla marka ve 150 bin çeşit ürün yer alıyor.
En pahalı ürün 14 bin dolara satılan Bottega Veneta marka çanta.
En ucuz ürün ise 20 dolara çorap.
Günlük cirosu yaklaşık 120 bin dolar.

Birinci katında "klasik şıklığın duayeni"Giorgio Armani, "Holywood yıldızlarının ayaklarında
devleşen" ayakkabı markası Salvatore Ferragamo,"deri çantada dünyanın bir numarası" Loewe,
"kişisel bakımı bir ritüele dönüştüren" Kuaför Ata bulunuyor... Ayrıca bir de "Juice Bar..."

İkinci katta, "kişiye özel alışveriş hizmeti"veriliyor. Geniş ve rahat oturma grubu, aynalarla kaplı
duvarlar, yiyecek-içecek servisi ve emre amade satış elemanları... Chanel, Jo Malone, Lanvin, Pierre Hardy,Camilla Skovgarda gibi markalar da cabası.

Üçüncü katta yine dünyanın en pahalı markaları ve bir de "Gurme Market..."
--------
Gelelim bir "reklam yazarı" gibi bu mağazadan söz etmemin nedenine:

Böyle bir mağazayı sırf "rahat alışveriş edebilmek" için kim kapatır?
Dubai Şeyhi... Evet!
Suudi Kralı... Evet!
Dünyanın en zengin adamlarından Bill Gates... Evet...

Peki; Türkiye'den kim kapatabilir?
Belki kapatabilecek başka birileri de vardır ama dün  öğrendik ki bugüne kadar bunu yapan tek kişi, Başbakan Erdoğan"ın eşi Emine Erdoğan olmuş...


Emine Hanım her ayın belli günlerinde...
Dikkat edin,"bir kez" değil...

Her ayın belli günlerinde birkaç yakın arkadaşıyla akşam saatlerinde Kanyon"a gelir ve garajdan özel bir asansörle bu mağazaya çıkarmış...



O sırada da mağazaya başka hiçbir müşteri alınmazmış!
Sonra da Hanımefendi"nin canı bazen film seyretmek istermiş... O zaman da mağazadan Kanyon"un konforlu sinema salonlarından birine geçermiş arkadaşlarıyla...
Tahmin edebileceğiniz gibi o salon da halka kapatılırmış!
-------
Başbakan"ın maaşı aşağı yukarı 12 bin YTL,bu mağazadaki bir çantanın fiyatı bile çok daha pahalı...

Demek ki Başbakan, "Maaşımla geçinmekte sıkıntı çekiyorum" derken, Emine Hanım"ın bu
"lüks merakı"nı anlatmaya çalışıyormuş aslında!

Allah"tan çocuklarının düğününde"yakınları"çok takı taktılar da,oğullarını-kızları nı "bursla" okutmak zorunda kalan bu ailenin "hanımefendisi" artık mağaza kapatabilir hale geldi!
-------
Dün bu konudan söz ettiğim bazı arkadaşlar, "Ne o,kıskandın mı?" diye sordu.
Hayır kıskanmadım... Böyle "zengin ve güçlü"bir Başbakanımız olduğu için gurur duydum...
Siz de kıskanmayın ne olur!
Çalışın, sizin de olur!     
Mustafa Mutlu (vatan)
***

TÜRBAN, EMİNE ERDOĞAN'DAN
Bir yazışma esnasında geçenleri aynen aktarıyorum....

"Dinle Paşa"  diye İmam vaazına başlayarak Emine Erdogan'in turbanini cikarmasi yonunde tavsiyede bulunan Emekli Orgeneral Tuncer Kilinc"a Akli sira kadin-erkek esitligine  icinden geldigi camianin ne kadarda onem verdigi Yalani ile sivanmis firca atma yelteniyor.
Cok sevdigi gazeteci abilerinin tabiri ile "zibidi yavsak" diye nitelendirilen Kalemi ile Tuncer Kilinc"in Kadını bireyden bile saymadığını, dolayısıyla yeterince aydınlanmadığını soyluyor.
Peki bu zibidi
Emine Hanim"in Abisinin dayak zoru ile ortundugunu bilmiyor mu?Bal gibi biliyor.Maksat egosunu tatmin etmek,
Kendisini pataklayacak ortam yaratmak.Asagida Emine Erdogan nasil ortundugunu kendisi anlatiyor.
Iyi oku!
***
EMİNE ERDOĞAN:"AĞABEYİM BANA ÖRTÜN DEDİĞİNDE İNTİHAR ETMEYİ DÜŞÜNDÜM"

23 Mart 2004 Salı 10:35  
Emine Erdoğan başını kapatma öyküsünü "Nasıl Örtündüler?"e anlatmış:
Ağabeyim bana örtünmem gerektiğini söylediği zaman intihar etmeyi bile düşünmüştüm...

Yazar Gülay Atasoy"un "Nasıl Örtündüler?" kitabında, Başbakan Tayyip Erdoğan"ın eşi Emine Erdoğan"ın ağabeyinin zorlamasıyla başını kapadığı yer aldı. Erdoğan o dönemi, "O kadar ki ağabeyim bana örtünmem gerektiğini söylediği zaman intihar etmeyi bile düşünmüştüm" diye anlatıyor. 
 
Nesil Yayınları"ndan 1995"te ilk baskısı çıkan "Nasıl Örtündüler?" adlı kitabın geliştirilmiş 18. baskısı geçen şubatta yayımlandı. Kitapta Emine Erdoğan"ın da aralarında bulunduğu 21 kadının başını kapatma öyküsüne yer verildi. Emine Erdoğan, kitapta şunları anlatıyor:
 
"Nasıl olurdu da örtünürdüm? Çevremde bir tane örneği yoktu. Köy gibi bir yerde olsam neyse... Orada dikkati çekmezdim. Ama burada olamazdı. Bu karışık duygular içerisindeyken bir vesile ile Şule Yüksel Şenler"le tanıştım.
 
Bu tanışma beni çok etkiledi. Böylelikle bir Müslüman hanımın hem modern hem kültürlü hem de örtülü olabileceğini gördüm. Hemen o anda örtünmeye karar verdim. O günden beri örtümü gururla taşıyorum."
Erdoğan, kitapta eğitim kurumları ve devlet dairelerindeki başörtüsü yasağını esefle karşıladığını söyleyerek şöyle bir değerlendirme yapıyor: "Bu uygulama, buna sebebiyet verenlerin bir yüz karası olarak tarihe geçecektir. Fakat her şeye rağmen mağdur edilen bu genç kızlarımız ve hanımlarımız, bir gün kendilerini ilim ve faziletle donatıp "fikir ve inanç hürriyeti"nin nasıl olması gerektiğini göstereceklerdir." 
 
Emine Erdoğan, zorla türban taktığı yönündeki haberlerin kısmen doğru olduğunu söyledi. Erdoğan, ağabeyinin zoruyla örtünmesiyle ilgili soruya "Haber kısmen doğru. Ama bu çocukluk hatırası. O zaman 15 yaşındaydım ve ağabeyimin örtünmem konusundaki ısrarına o çocuk halimle karşı çıkmışım. 15 yaşında örtünmek istememiş olmam doğal ama şimdi bu halimden memnunum. İyi ki örtünmüşüm" yanıtını verdi.
 
"Örtü semboldür"
Kitapta, yazarın Erdoğan"la eşinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu sırada yaptığı röportaja da yer veriliyor:
İmkân elinize geçtiğinde kadınların örtünmesini mecburi mi edeceksiniz? Açık kadınları manevi bir baskı altında mı tutacaksınız?
- Herhangi bir kimsenin, başkası hakkında böyle bir karar alma yetkisi yoktur. Maalesef bir kısım medya, halkımıza empoze ediyor. Çünkü partimiz herkese açık.
Başörtüsü bir amblem olarak görülüyor!
- Örtü, İslam kadınının sembolüdür. Allahü Teala, Müslüman hanımların namahremlerinin yanında örtünmesini emretmiştir.
Örtünün ilericilik ve gericilikle bir ilgisi var mı?
- Örtü, tek başına bir anlam taşımaz. Örtü, bir bütünün vazgeçilmez bir parçasıdır. İslami yaşama biçiminin bir sembolüdür. "İlerici - gerici" ayrımı ise modernistlerin bir dayatması olup suni bir ayrımdır.

"Emine ile Tayyip"i ben tanıştırdım"
Emine Erdoğan"ın kendisine özenip örtündüğünü açıklaması üzerine Habertürk"e konuşan yazar Şule Yüksel Şenler, Recep Tayyip Erdoğan"la Emine Erdoğan"ı kendisinin tanıştırdığını öne sürdü. Şenler, şöyle konuştu: "1967 - 1968 yıllarında Emine Hanım"la tanıştık. Çok aktif, kültürel sahalarda çalışmasını seven birisiydi. Beraberliğimiz ve çalışmamız oldu. Ben tesettüre gireli birkaç yıl olmuştu. Emine Hanım ile Tayyip Bey"in karşılaşmalarına ben neden oldum. Erbakan Taksim"de konuşuyordu. Tayyip Bey anons yapıyordu. Yine coşturucu şiirler okuyup gelenleri takdim ediyordu. Biz ön sıradaydık. Karşılıklı bir çekim oldu. Sonra Emine"ye "Ne oldu yüzün kızardı" dedim. O da "Ben o zatı rüyamda gördüm. Benim onunla evleneceğim söylendi" diye yanıt verdi. Tayyip Bey"le konuştum. Onun da niyeti olduğunu anlayınca birliktelikleri oldu."
Erdoğan"ın başörtüsü konusundaki tereddütlerini gideren Şule Yüksel Şenler"in hikâyesi de kitapta bulunuyor. Şenler, Risale-i Nur derslerine giden ağabeyinin ısrarı üzerine bazı derslere gittiğini belirterek sonrasında yaşadıklarını şöyle anlattı: "AP"nin yılbaşı partisi vardı. Beni aşağı kata çağırdılar, baktım karşımda ağabeyim. Elinin tersiyle bana bir tokat attı. Arkasından "gerici yobaz" diye bağırdım. Ama bu benim son balom oldu. Yavaş yavaş örtünmeye başladım."
"Kadınların arkasındayım"
--------------



 Dinle Paşa....

Ahmet HAKAN   

ahmethakan@hurriyet.com.tr

SAYIN Eski Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Tuncer Kılınç...
Sayın Paşa...
Verdiğiniz beyanatta şöyle buyurmuşsunuz:
"Tayyip Bey eşinin başını açarak gidip oraya oturursa, başımla beraber otursun."
Sayın Paşa!
Bu beyanatınızla Tayyip Erdoğan"a, "Açtır eşinin başını, Çankaya sana helal olsun" demeye getiriyorsunuz.
Hayır, hayır...
Demeye getirmiyorsunuz...
Basbayağı böyle söylüyorsunuz.
* * *
Sayın Paşa...
Evliliklerde "kadın tarafı", "erkek tarafı"nın buyruğunda değildir.
Yani...
Tayyip Bey"in, "Emine Hanım, artık başını açıyorsun. Hadi bakalım" şeklinde "şak" diye emredeceğini, Emine Hanım"ın da "Emrin olur haşmetmeap hazretleri" şeklinde "tak" diye bu buyruğa boyun eğeceğini varsaymak...
Hele bu varsayımı, "olağan" ve "meşru" bir veri olarak kullanmak...
Tam anlamıyla sizin "erkek egemen" bir kafaya sahip olduğunuzu gösterir.
Hatta biraz daha zorlarsak...
Sizin kadını bireyden bile saymadığınızı, dolayısıyla yeterince aydınlanmadığınızı bile söyleyebiliriz.
Bu o kadar böyledir ki...
Tayyip Bey"in Emine Hanım"a emirler yağdırdığını ve Emine Hanım"ın da bu emirlere harfiyen uyduğunu gözünüzle görseniz dahi...
Durum değişmez.
Değil mi ki siz, önerinizi "erkek tarafı"nın buyurganlık makamında, "kadın tarafı"nın da buyruk alma makamında bulunması üzerine kurguluyor ve bunu meşru bir durum gibi algılıyorsunuz.Olay bitmiştir.
Gerisi hikayedir, önemli olan bu algıdır.
* * *
Diyeceğim o ki Sayın Paşa...
Bırakın laikliği, Cumhurbaşkanlığı seçimini, türbanı, memleketin durumunu falan da siz öncelikle olaya ABC"den başlayın.
Çünkü...
Herhangi bir kimseye "Emret de karın başını açsın" önerisinde bulunan birinin...
Laiklikten de, cumhuriyetten de, demokrasiden de önce, çok temel bir "aydınlanma" ihtiyacı vardır.
Sayın Paşa...
Eğer işin bu kısmını hallederseniz, sizinle Tayyip Erdoğan"ın cumhurbaşkanı olup olmamasıyla ilgili sağlıklı bir tartışma yapabiliriz.
Ancak...
Bu aşamayı geçmeden ne söylesek havanda su dövmüş oluruz.
Bilmem anlatabildim mi?
****
Not:Bu yazılar arşivimden alınmış eski yazılar olup,güncelliğini korumakta olduğu için yinelenmiştir.



Türbanda direten kaybeder
Türban sorununu konusunda şu an siyasi çözüm görmediğini belirten Prof. Binnaz Toprak, "Bu konuda diretecek parti kaybedecektir. Toplum 28 Şubat öncesi gerginliğe sürüklenecektir" diyor

 SOHBET ODASI
DERYA SAZAK


DERYA SAZAK: TESEV adına 1999"da yaptığınız "din, toplum ve siyaset" araştırmasını 7 yıl sonra Doç. Ali Çarkoğlu ile birlikte yeni bir alan çalışmasıyla güncellediniz. Araştırma, kamuoyuna açıklanmadan özellikle "Türban takanların oranındaki düşme!" nedeniyle yankı uyandırdı. Radikal İslamcı kaygıların, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarınca "28 Şubatvari" üslupla dile getirilmeye başlandığı bir dönemde sizin araştırmanız daha fazla önem kazanıyor. İslami yükseliş tehlikeli boyutlarda mı?
BİNNAZ TOPRAK: Tanzimat"tan bu yana Batıcılarla İslamcılar arasındaki tartışma hep vardır. Cumhuriyet ilk yıllarında İslami kesim yeraltına girmişti, 1950"de demokrasiye geçişle birlikte tekrar siyasete ağırlığını koymaya başladılar. Hiçbir zaman Türkiye"de bir "şeriat tehlikesi" olduğuna inanmadım. Daha doğrusu "şeriat devleti" kurulması tehlikesi olduğuna inanmadım, bugün de inanmıyorum. TESEV araştırmasında buna yönelik epeyce soru sormuştuk.
Örneğin cumhuriyet reformlarının Türkiye"yi ileri götürüp götürmediği hakkında... Halkın yüzde 79"u ileri götürdüğü kanaatinde. "Din devleti istiyor musunuz?" sorusuna "evet" diyenlerin oranı son derece düşüktü. Dindar olduğunu söyleyen insanlar ilk bakışta belki "Allah"ın emirleri" ile yönetilme düşüncesine olumlu bakabilirler. Ancak, çokeşlilik, recm, boşanma ve miras hukukunda "şeriat"tan yana değiller. 2006"da da bu eğilimler değişmiş değil. Türkiye"de cumhuriyet reformlarının, laiklik fikrinin ve çağdaşlaşmanın yerleştiğini düşünüyorum. Türkiye bir Afganistan, İran, Sudan değil.

Türbanlı oranı düşüyor
Fas benzetmesine ne diyorsunuz?
Fas"tan ileride olduğumuz kesin.

Toplum farkında olmadan dönüşüyor olamaz mı? İslamcı kadınların örtünerek toplum yaşamına katılması, AKP döneminde giderek yaygınlaştı. Kapanma olgusu bu kadar ön plandayken araştırmanızda neden düşme eğilimi çıkıyor. Araştırmanız nasıl bir sonuç verdi?
Hem türban düşüyor hem de genel olarak örtünme düşüyor. Cumhuriyet o kadar marjinalleştirmişti ki İslami kesimi, gettolar halinde yaşıyorlardı. O kadar görünürde değillerdi. Mesela üniversiteye 1950 - 60"lara kadar kapalı kızların gitmesi, bunu hayal etmesi ihtimali bile yoktu.

Anadolu"da kız çocuklarının geri planda tutulması, okula gönderilmemesiyle ilgili bir sorun. Cumhuriyet döneminde en büyük ilerleme kadınların toplum yaşamına katılmasında olmadı mı?
Cumhuriyet devrimleri kadına büyük haklar getirdi. Geçen yıl Prof. Ersin Kalaycıoğlu ile bir araştırma yaptık. Anneler kız çocuklarını evde tutmak, eğitimsiz bırakmak istemiyorlar. Okullaşma oranı artıyor. İlkokul mezunu olmayan kadınlara sorduğunuzda "Çok pişmanım, keşke imkânım olsaydı da okusaydım" diyor. Türkiye hızla değişiyor. Kabuk değiştiriyor. Çarşamba"da bir tarikat meselesi çıktı. Televizyonlara baktığınızda, "Eyvah bütün Türkiye bu görüntüde" hissine kapılıyorsunuz. Halbuki doğru değil. Bunlar azınlık. Tarikatlara dahil olanların tümü Çarşamba"dakiler gibi bir yaşam tarzı içinde değil. Mesela Özal, tarikata dahildir (Nakşibendi) diye söylenirdi. Ama modern bir insandı.

AKP döneminde örtünen bakan eşleri, daha önce "türban takmayan" kadınlar için bir "rol modeli" oluşturmuyor mu? Erdoğan cumhurbaşkanı olursa başı kapalı "first lady"yi göreceğiz... Türkiye bu dönüşümü yaşıyor. Demokratik yoldan "ılımlı İslam"a gidiş.
TESEV araştırmasının sonuçlarına baktığınızda öyle bir dönüşüm gözükmüyor. Belki şu doğru; kırsal alanlardan büyük kentlere göç etmiş ailelerin ikinci neslinde kızların başı açıktı. Şimdi onların bir kısmı ve çocukları kapanıyor. Orada bir rol modeli gibi etkisinden söz edilebilir. Bütün bu rakamların düşmüş olmasına karşın türban takanların İstanbul"da ve büyük kentlerde görünürde olmalarının sonucunda insanlar İslami yönelişin daha fazla arttığı kanaatine kapılıyor olabilirler.
Ama bu rakamsal olarak doğrulanmıyor. Ancak siyasal olarak şöyle bir şey var: Türkiye bu türban meselesini kaldıramıyor. Ve Erdoğan"ın cumhurbaşkanı adayı olmayacağını düşünüyorum ve umuyorum.

Emine Erdoğan örneği

 Aday olmazsa sorun çözülecek mi?
Hayır, sorun çözülecek değil. Türban Türkiye"yi geren bir mesele. Meclis"teki sahneyi hatırlayın: Başörtülü milletvekili Merve Kavakçı"nın yemin töreninde dışarı atılmasını ve 28 Şubat sürecinde Refah"ın kapatılmasını... Türban büyük mesele çıkardı. AKP iktidara gelirken Erdoğan sürekli, "Türban meselesi gündemimizde değil" dedi. Zamana bırakmaktan söz etti. Türban meselesi zamanla ve ancak konsensüsle çözülür. Halka yasaklanması diye bir şey söz konusu olamaz. İsteyen kadın örtünebilir. Memurların takmaması gerektiği kanaatindeyim. 18 yaşından küçükler de aile baskısı ve geleneklerin zorlamasıyla kapanıyor olabilirler. Buna da karşıyım. Ama türban üniversitede engel oluşturmamalı.
Çünkü eğitim bir haktır. Laik kesimin iddia ettiği gibi insanların politik tercihlerini giyimleriyle kuşamlarıyla belli etmeleri de bana ters gelmiyor. Ailesi başka türlü okumasına, çalışmasına izin vermiyor olabilir. Emine Erdoğan bile ailesinin zoruyla ilk kapatıldığında, "İntihar etmeyi düşündüm" dedi.

Türban sorunu nasıl çözülür?
Şu anda siyasi bir çözüm görmüyorum. Bu konuda diretecek parti kaybedecektir. Toplum 28 Şubat öncesi gerginliğe sürüklenecektir. En iyisi türban meselesini zamana bırakmak ve konsensüs aramaktır.

Tayland olmayız!

Erdoğan"ın, eşinin başı bağlı diye Çankaya"ya çıkışının engellenmesi demokrasiyi yaralamaz mı? Eşinin kapalı olması niye dezavantaj oluştursun?
Bence bu hale geldi. Evet dezavantaj ama söylemek istediğim şu: Erdoğan Çankaya"ya çıkmasın diye baskı olacak. Ama tersine de Türkiye"yi o kadar gerecek ki, cumhurbaşkanı seçilirse bu bedelin düşünülmesi lazım.

Ne olacak? Ordu istemezse...
Daha aday bile olmadan bakın bu kadar tartışılıyor. Cumhurbaşkanı olduğunda ne olacağını bilemiyorum. Askerlerin artık herhangi bir nedenle darbe yapacağını düşünemiyorum. Türkiye o kadar kompleks bir toplum haline geldi ki, askerlerin müdahale edebileceğini düşünmüyorum. Tayland olmayız.

AB üyeliğine aday bir ülkeyi bu çağda askeri dikta ile yönetemezsiniz.
Kısa süreli bir darbeyi bile götüremezsiniz. Onun için 28 Şubat"a "postmodern darbe" denildi.

30 Ağustos"tan sonra komuta kademesindeki hassasiyet arttı. İslam ve Kürt meselesi nedeniyle cumhuriyet tarihinin en tehlikeli günlerinden geçildiği kaygısı dile getiriliyor. Nereye gidiyoruz?
Aşırı milliyetçilik yükseliyor, asıl büyük tehlikeyi burada görüyorum. Maalesef AKP de bu dalgadan etkileniyor. AB sürecinde demokratikleşme, Kürt meselesini, Kıbrıs"ı çözebilmek için adım atmışken, Ceza Yasası"nda kadınlar lehine önemli değişiklikler yapmışken yükselen milliyetçilik karşısında gözü korktu.
CHP"ye değinmiyorum bile. Bence CHP sosyal demokrat enternasyonaldan tamamen koptu. AKP de şimdi aşırı milliyetçiliğin yükselişi karşısında oy kaybedeceğim diye o trene bindi. AB"de frene bastı.

İslami kesim değişti

Aşırı milliyetçilik "İslamofobi"den daha ciddi bir tehdit mi?
Aşırı milliyetçi yükselişi hafife alamayız. Ne yazık ki CHP gibi kendini sosyal demokrat olarak niteleyen partiler de özgürlük alanını terk etti. AKP"den çok AB"ye karşı bir hareket gelişiyor. 301 bunun bir parçasıdır. Türkiye hep korkuyla yaşayan bir ülke oldu. Sorun sadece aşırı milliyetçilik meselesi değil. 1970"- lerde hayal edemeyeceğiniz bir şey oluyor, aşırı sağ ve sol "kızıl elma koalisyonu" altında birleşti. Türkiye bu korkuları aşmak zorunda.

Nasıl aşılacak?
Sivil siyaset üzerinden. AKP"nin "gizli ajandası" olduğuna inanmıyorum. AB sürecini günün birinde Türkiye"de İslam hukukuna dayalı bir rejim kurmak için kullanmalarını da mümkün değil. Bunlar hep korku siyaseti. Geçen gün bir öğrenciyle konuşuyordum, burnuna küpe taktırmış ve örtülü. Ailesinde kimse örtülü değilmiş. Niye örtündün dedim? "Protesto olsun" yanıtını verdi. Sorunlar demokrasi içinde aşılabilir. Sorunların gerisinde Türkiye"nin azgelişmişliği yatıyor.

İslami kesim sınıf atladı...
Doğru, zenginleştiler ama başını örten herkesin refah içinde yaşadığını söylemek mümkün değildir. Ama eski tek tip tesettür anlayışı ortadan kalkıyor. Bej pardösülerin yerini renkli ve şık giysiler aldı. İslami kesim de değişiyor. Modernleşecek. Kendi burjuvazisini yarattıkça türban modası da değişecek. Ama yoksulluk meselesini de atlamayalım.
İslami kesim solun politikalarını sahiplenerek güçlendi. CHP ve sosyal demokratlar laikliğe sığınma yolunu seçtiler. Laikliğin Türkiye"de hâlâ devam ediyor olmasını da ordunun varlığına atfeden bir kesim var. Cumhuriyet kurulalı 80 yılı aşmış. Bu kadar yıldan sonra bu devlet halkına güvenebilmeli.

AKP önde görünüyor

Laik cumhuriyeti kim koruyacak?
Sivil toplum, siyasi partiler ve en başta da halk. Araştırma yaparken soruyorsunuz, "Cumhuriyet reformları Türkiye"yi ileri götürdü mü?" diye halkın büyük çoğunluğu "evet" diyor. Peki dine dayalı partiler olsun mu? "Hayır" deniyor. Dinin devlet işlerine karışmasına karşı insanlar. Şimdi bu halka güvenmek lazım. Sadece türbanlıları gözlemlemiyoruz, bu toplumun ne denli ilerlediğini ve yeniliğe açık olduğunu da görmeliyiz. Farklı yaşam tarzlarına karşı büyük hoşgörü var.
Paralel hayatlar oluşuyor. İslam muhafazakârlığı kendi modernitesini yaşıyor. Gettolarından çıkıyor.
Toplum da bu geçişi tolere ediyor. Baskı ve dayatma olmadıkça, gerilim düştükçe rejim kaygısı azalacaktır. AB süreci de İslami kesimi etkiliyor. Osmanlı"daki gibi Batılılaşma dar bir kesimle sınırlı değil. Eski Şark toplumu artık yok. İslam devletinin kurulması diye bir ihtimal yok. Tamam, Cumhuriyet öncesi kadınların kamu yaşamına katılmadığı, kafeslerin, çarşafların arkasına kapandığı bir geçmişimiz var. Ancak 21. yüzyılda Osmanlı klasik döneminin İslam hukukunun katı uygulamalarının yaşandığı günlere dönemeyiz.

Araştırmada türban dışında hangi sorulara yanıt aradınız?
AB"yi destekliyor musunuz diye soruldu. Seçimler ve siyasi tercihlerle ilgili eğilimleri de, son seçimde kime oy verdiklerini, gelecek seçimde ne yapacaklarını da sorduk.

Nasıl gözüküyor?
AKP hâlâ önde.   Milliyet.com


EMİNE ERDOĞAN"ın uçuk sosyetik arkadaşı kim?

Haberi duymussunuzdur; Mazhar Alanson"un esi Biricik Suden AKP"den Beyoglu Belediyesi meclis uyesi adayi oldu. Eger Biricik Suden secimi kazanirsa, belediyenin de tasarim danismani olarak gorev yapacagi
yazildi.

Peki, Biricik Suden"in AKP ile iliskisi nasil basladi?

Siyasi kulislerde konusulanlara gore;
Biricik Suden"i oneren isim Basbakan Erdogan"in esi Emine Erdogan. Iddialara gore; Biricik Suden,Emine Erdogan"in cok sevdigi,surekli iletisimde oldugu isimlerden,arkadaslarindan biri.Keza hatirlanirsa,gectigimiz hafta Katar"in baskenti Doha"da duzenlenen, Emine Erdogan ve Bakan Nimet Cubukcu"nun da katildigi Kadin ve Kalkinma Calistayi"na, Biricik Suden de gitmisti.

Biricik Suden"in Emine Erdogan ile tanismasinda ise Basbakan Erdogan ile ayni semtli yani Kasimpasa"li olan unlu karikaturist Hasan Kacan"in rolu oldugu soyleniyor.

Hasan Kacan"in Mazhar Alanson ve Biricik Suden"le samimiyeti ise merkezi Istanbul Karagumruk"te bulunan Cerrahi Cemaati"ne dayaniyor.
Bircok unlu ismin bagli oldugu dergahin toplantilarina, Hasan Kacan,Mazhar Alanson ve Biricik Suden"in de zaman zaman katildigi biliniyor.

Basa donersek; Biricik Suden, son zamanlarda Basbakan"in esi Emine Erdogan"in `ucuk sosyetik" arkadasi olarak kulislerde taniniyor.

Biricik Suden Kimdir?
Ailesi Yugoslav gocmeni.Mazhar Alanson"la ilk genclik yillarinda tanisti.Grafik egitimi aldi.Ilk evliligini Ilker Inanoglu ile,ikincisini Kerim Saglam"la yapti,2003 yilinda ise Mazhar Alanson ile nikah masasina oturdu.Aykut Hamzagil"den Paul Smith"e kadar bircok isme tasarim yapti.
Odatv.com
23 Subat 2009



Emine hanım devlet uçağıyla Katar'a düğüne gitti!.
 Yetim hakkı yemiyorlar ki;bunlar yalan haberler inanmayın.
Bunlar müslüman,hiç yetim hakkı yerler mi?

Bulmaca sorusu...

Birileri bizi salak yerine koyuyor.

Ama kim?

A. Dursun
***

Devlet parasıyla hovardalık yaptılar

ANKARA 4 Nisan 2010 

Başbakan Tayyip Erdoğan"ın eşi Emine Erdoğan"ın Başbakanlık uçağı ile Katar"a düğüne gitmesi tartışma konusu oldu, soru önergesiyle Meclis gündemine taşındı.


CHP Sözcüsü Mustafa Özyürek, Emine Erdoğan"ın Katar Emiri Şeyh Hamid bin Halife Al Thani"nin kızı Şeyha"nın düğününe Başbakanlığa ait ATA uçağıyla gittiğini, bu seyahatin "Devlet parasıyla hovardalık" olduğunu söyledi. Özyürek, şöyle dedi: "İşsizliğin ve yoksulluğun büyük boyutlara ulaştığı, iflasların ve hacizlerin birbirini izlediği günümüzde, resmi görevlerde kullanılmak üzere, devlet hazinesinden çıkan paralarla alınan Başbakanlık uçağının şeyh düğünlerine gitmek için kullanılması kabul edilemez. Yeri geldiğinde "˜Yetim hakkı yedirmem" diyenlerin, Arap şeyhlerinin düğünlerine devlet hazinesinden çıkan paralarla alınan Başbakanlık uçağıyla gitmesi, yetim hakkını babalar gibi yediklerini göstermektedir. Başbakan kendisini padişah, sayın eşi de sultan gibi görmekten vazgeçmeli, düğünlere Başbakanlık uçağı ve Başbakanlık kaynaklarını kullanarak gitmemelidir."

Ülkeye maliyeti ne
CHP İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan da, Başbakan Erdoğan"a, "Emine Erdoğan, hangi hukuksal gerekçe ve ihtiyaçla devlet malını özel ziyaretlerinde kullanabilmektedir? Sayın Emine Erdoğan"ın, Arap şeyhine yaptığı düğün ziyaretinin ülkemize maliyeti nedir?" diye sordu. Ayhan, TBMM"ye sunduğu önergesinde şöyle dedi: "Yoksulluk sınırı altında 25 milyona yakın insan bulunan, 2 milyona yakın yurttaşı yatağına aç giren ülkemizde Başbakan"ın eşinin, vatandaşın vergileriyle alınan uçağı "˜özel malı" gibi "˜düğün gezmelerinde" kullanması akla, ahlaka ve vicdana uygun görülmemiştir. Başbakan"ın eşinin devletin uçağıyla, başka ülkelere düğün ziyaretlerinde bulunması etik ilke ve değerlere uygun mudur?"

Kavaf da düğüne katıldı
Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf da, Katar Emiri Şeyh Hamid bin Halife Al Thani"nin kızının düğününe katıldı. Thani"nin resmi davetiyle Katar"ın başkenti Doha"da bulunan Kavaf, Katar Kültür Bakanı Al Kuwari"yle de bir araya geldi. 
hurriyet.com.tr


ERDOĞAN'IN MİTİNGİNE KATIL "İZİNLİ VE GÖREVLİ" SAYIL

Söke İlçe Milli Eğitim Müdürü, okullara mail göndererek müdür, müdür yardımcısı ve personeli Aydın"daki mitingine çağırdı.
Fotoğraflar için...



Eğitim- İş Sendikası Genel Başkanı Yüksel Adıbelli, Erdoğan"ın Aydın mitingi öncesinde Söke Milli Eğitim Müdürü Mustafa Buğdayeken tarafından dün akşam ilçedeki tüm okulların yöneticilerine geçildiği öne sürülen maili açıkladı. Erdoğan"ın 45 derece sıcakta yapılan Aydın mitingine katınların çoğunda güneş şemsiyesi vardı.


SÖKE İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Buğdayeken"in tüm okullara mail göndererek müdür, müdür yardımcısı ve personeli Başbakan Recep Tayyip Erdoğan"ın Aydın"daki mitingine çağırdığı ileri sürüldü. Davet mailinde, mitinge katılacak personelin görevli ve izinli sayılacağı duyuruldu. Müdür Buğdayeken, yazının Valilik"ten yollandığını savunurken, Aydın Valiliği böyle bir yazı göndermediklerini bildirdi. Eğitim- İş Sendikası Genel Başkanı Yüksel Adıbelli ise olayı yargıya taşıyacaklarını söyledi.

Denizli"de bir basın toplantısı düzenleyen Eğitim- İş Sendikası Genel Başkanı Yüksel Adıbelli, Başbakan Erdoğan"ın bugünkü Aydın mitingi öncesinde Söke Milli Eğitim Müdürü Mustafa Buğdayeken tarafından dün akşam ilçedeki tüm okulların yöneticilerine geçildiği öne sürülen maili kamuoyuna açıkladı. B.08.4.MEM.09.14.06.010/0 sayılı resmi mail ve faksın konu bölümünde, "Başbakanımızın ilimizi ziyaretine katılım" ibaresi yer aldı. Milli Eğitim İlçe Müdürü Mustafa Buğdayeken imzalı metinde, "Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan 05.08.2010 Perşembe günü (Yarın) saat 10.30"da ilimizde olacaklardır. Müdürlüğümüz tarafından temin edilen araçlarla tüm okul ve kurum müdürleri ve müdür yardımcılarının katılımıyla yarın saat 09.30"da Söke Hükümet Konağı yanındaki Otopark"tan Aydın"a hareket edilecektir. Toplantıya katılan yöneticiler, görevli izinli sayılacaklardır. Gereğini önemli rica ederim" denildi.
Eğitim- İş Sendikası Genel Başkanı Yüksel Adıbelli, Söke İlçe Milli Eğitim Müdürü"nün Başbakan Erdoğan"ın Aydın mitingine personeli davet etmesinin suç olduğunu belirterek, "Söke İlçe Milli Eğitim Müdürü AK Parti İlçe Başkanı mı, ilçe yönetim kurulu üyesi mi? Bunlar gözünü karartmış. Devletin Valisi de, devletin bütün kurumları da anayasa değişikliğine evet dedirtmek için AKP ile iç içe olmuş durumda. Biz Eğitim- İş olarak konuyu takip ediyoruz. Bu ilçe milli eğitim müdürü hakkında da suç duyurusunda bulunacağız" dedi.

Böyle tasarrufumuz yok
Kriz yaratan mailin altında imzası bulunan İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Buğdayeken ise topu Aydın Valiliği"ne attı, "Bu bizimle alakalı bir durum değil. Valilikten gelen, Aydın"da yapılacak hizmetlerin açılışıyla ilgili notu biz okullarımıza ilettik. Durumu miting olarak değerlendirmedik. Ben de devletin resmi açılış töreni olduğunu düşündüğüm için programa katıldım" demekle yetindi.
Ancak, telefonda DHA"ya açıklamada bulunan Aydın Valisi Hüseyin Avni Coş, Buğdayeken"i yalanladı. Vali Coş, "Bizim öyle bir tasarrufumuz yok. Sadece güvenlik önlemleri ve törenlerle ilgili hazırlıklar konusunda görev yazılarımız var. Belediye, emniyet ve kültür turizm müdürlüklerine bu yazıları yolladık. Ancak kesinlikle programa iştirak konusunda herhangi bir yazımız yok. Faraziye konuşmak istemiyorum. Durumu araştırıp gereğini yapacağım" dedi.
Başbakan Erdoğan"ın aralarında sağlık ocağı, öğrenci yurdu, spor salonu, hükümet konağı ve İkizdere Barajı"nın da olduğu 20 tesisin açılışını uydu bağlantısıyla yaptığı Aydın programında, siyasete ve referandum sürecine ilişkin mesajlar da dikkati çekti.

Ferah IŞIK- Önder YILDIRIMCAN/DENİZLİ, AYDIN-DHA




 Emine Hanım "Kızlara bağırma" dedi.

"AĞABEYİM BANA ÖRTÜN DEDİĞİNDE İNTİHAR ETMEYİ DÜŞÜNDÜM" diyen Emine Erdoğan"ın Nur Yerlitaş"a "Genç kızlara bağırma, genç kızlıklarını yaşasınlar, genç kızlarımıza örnek ol, onlara öğüt verici şekilde konuş" demiş olması acaba pişmanlığının bir işareti, yaşayamadıkları şeyleri bari diğer genç kızlarımız yaşasın isyanının dile getirilişi değil de nedir?

Merak ediyorum aynı Emine Hanım "Bu otobüste çıplak bacaklarını uzatarak oturamazsın. Terbiyesiz diyen Deyyus-u Ekbere de aynı tepkiyi verebilecek mi?

Zira Emine Erdoğan"ın himayesinde olanlarla olmayanlar arasında bir fark olup olmadığını görmemiz, gerekçesini anlamaya çalışmamız gerekmiyor mu dersiniz?

A. Dursun
-------
Show TV"nin "Bugün Ne Giysem" programıyla adından söz ettiren ünlü modacı Nur Yerlitaş, Başbakan Erdoğan"ın eşi Emine Erdoğan"ın kendisini uyardığını söyledi.

Emine Erdoğan"ın himayesinde organize edilen gezilere sık sık katıldığını dile getiren Yerlitaş, "Bir Mardin gezisi sırasında Emine Hanım, "˜Genç kızlara bağırma, genç kızlıklarını yaşasınlar, genç kızlarımıza örnek ol, onlara öğüt verici şekilde konuş" dedi.

Çok doğru söyledi.
Ben de bu uyarısını dikkate aldım zaten. Emine hanım çok sevdiğim  bir insan. Ne güzel ki, bir eğitmen bakış açısıyla genç kızların psikolojilerini düşünüyor. Doğrusu tabii öğüt vererek konuşmak" dedi. milliyet.com.tr



52.000 TL Maaş Alan Sümeyye Erdoğan Kim?

Haberler - Yorgo Angelopoulos
11 Ocak 2013

Sümeyye Erdoğan. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın en küçük evladı. Sümeyye Erdoğan kamuoyunda, türbanlı olduğu için(!) Türkiye’de okuyamadığı ve bu nedenle Amerika’ya gitmesi ile biliniyor. Sırası gelmişken yazalım, medyanın bir hatasını düzeltelim:

Sümeyye Erdoğan 2002′de girdiği ÖSS sınavında 134,5 puan aldı. Yani 120 olan dört yıllık üniversite tercih barajı düşünülürse Sümeyye Erdoğan’ın bu puanla Türkiye’de dört yıllık bir üniversiteye girmesi mümkün değildi. Üstelik orta öğretim başarı puanı 42,6 idi. Okul başarısını gösteren bu puan Sümeyye Erdoğan’ın ortalamanın altında(!) bir öğrenci olduğunu gösteriyor.

Yaniii türban(!) bahane…. Olay türban meselesinden çok lise başarısıyla ilgiliydi. Türkiye’de üniversiteyi kazansa gider miydi? bilinmez. Ama bu gerçeğin de bilinmesi gerekiyor neyse…

Sümeyye Erdoğan, o yıl ABD’de İndiana Üniversitesi’nde The School Of Public and Enveriomental Affairs (kamu ve çevre işleri) departmanında Policy Studies (politika araştırmaları) eğitimi gördü. Yani yine medyanın yazdığı gibi “tarih” okumadı.

ABD’deki okula başbakanımızın parasızlığı(!) yüzünden, Ramsey’in Sahibi Remzi Gür’ün bursu ile gitti. Hatta burs o kadar azdı ki(!) Sümeyye Erdoğan’ın protokolde giyecekleri kıyafetleri de sponsor desteğiyle yaptırıyorlar, Amerika’da yemek davetinde 3.000 dolarlık ceket giyebilip ancak(!) 500 $’lık başörtüsü takabiliyordu. İşte bu video’da sayın başbakanımızın parasızlığının(!) ispatıdır. Bu video’da sayın başbakanımız Remzi Gür’den, Sümeyye Erdoğan için Amerika’ya gönderilmesini istediği rica ettiği(!) 20-25$ ??(!) …..

Ve bir ara gündeme şöyle geldi; Sümeyye’nin katıldığı harem-selamlık piknik fotoğraflarını yayımlamasıyla gündeme gelen ABD’deki ‘Jöntürk’ isimli haber sitesine sansür geldi. Jöntürk’ün iddiasına göre, yayınlarını geçen hafta iki gün boyunca kesen ABD’li hosting (internet hizmet sağlayıcısı) firması, bunu Ankara’dan önemli bir kişinin telefonu üzerine yaptı. “jonturk.com” adresinden yayın yapan siteyi, ABD’deki bir grup Türk ve Alman gazeteci kurdu. Jöntürk’ün 14 bin kayıtlı üyesi var.

Ankara’dan telefon

Sitenin daha önce yayımladığı ABD’de halka açık bir parkın ortasında ayrı yerlerde namaz kılan öğrencileri gösteren fotoğraflar basında da yer almıştı. Sitenin yayını, geçtiğimiz pazar Hugehost isimli hosting firması tarafından sözleşme ilkelerine uyulmadığı gerekçesiyle haber verilmeden kesildi. 14 bin üyesini de kaybeden site, yeni bir hosting firmasıyla anlaşarak, salı günü yeniden yayına başladı. Sitenin kurucusu Fatih M. Yılmaz, “Görüştüğümüz Hugehost firma yetkilisi, isim vermedi, ancak Ankara’dan bir telefon aldıklarını ve konudan rahatsız olduklarından bize hizmet veremeyeceklerini söyledi” dedi.

Daha sonra İndiana’da Müslüman Öğrenciler Birliği’ne üye oldu. 2005 yılında mezun oldu. Yani dört yıl okumadı. Üstelik bir yılda uzattığı, basında yazıldığına göre Sümeyye Erdoğan iki yıllık bir okulu bitirdi. Ardından, okuldaki yakın Ürdünlü arkadaşları ve Ürdün Kralı Hüseyin’in eşi Rana’nın teklifi ile Ürdün’de Arapça eğitimi aldı.



SÜMEYYE ERDOĞAN VE MONTESQUİEU
Başbakanın Dış Politika Danışmanı dediğiniz kişi her şeyden önce çeşitli uluslararası kuruluşlarda en az 10 yıldır görev almış olması veya ilgili üniversite bölümlerinde en az doçent unvanında yine en az 10 yıldır öğretim görevlisi olması gerekir. Henüz 2002 yılında ÖSS'ye giren bir kişi bu görevlerde bulunmuş olabilir mi? Ya da bulunmuşsa gizli bir şekilde mi faaliyet göstermiştir?

Bunlar soru işaretli olmasına karşın Sümeyye ERDOĞAN, babası Recep Tayyip ERDOĞAN'ın dış politika danışmanı olarak görev yapıyor ve babasının dış politikasında etkili olabiliyor. ÖSS sınavında bile başarılı olamamış bu kişi ülkenin dış siyasetinde etkili olduğu anlamına geliyor bütün bunlar.

Suriye, Mavi Marmara ve Güney Osetya konusunda AKP hükümetinin çuvallaması buna bağlanabilir mi? Yetkin olmayan kişiler tarafından yönetildiğimiz anlamına mı geliyor bunlar?

Oysa bu ülkenin dış politikasını okyanus ötesinden Fethullah GÜLEN'in maaş aldığı ve bağlı olduğu kurumlar ve kişilerden alınan direktifler olduğu da bilinen bir gerçek.

O halde Sümeyye ERDOĞAN Dış Politika Danışmanı adı verilen uyduruk bir görevle görevlendirilerek ve bu göreve aylık 52 bin TL verilmesi milletin kaynakları heba edildiği anlamı daha çok ön plana çıkıyor.

Sümeyye Erdoğan 90 bin TL sermaye ile Doruk Izgara Gıda Ticaret Limited Şirketi'ne ortak oldu. Merkezi İstanbul Sultangazi'de bulunan ve geçen yıl kurulan şirketin sermayesi 300 bin TL. Kardeşi Bilal ERDOĞAN'ın da aynı şirkette hissesi bulunmakta ve toplam hisse oranı %70'e ulaşmış durumdadır.

Aynı kişi yurtdışında Başbakan'ın gizli kasası olarak ifade edilen Remzi GÜR'ün "Burs"u ile okuyor...

Bu ülkede asgari ücretin yuvarlak hesapla 800 TL olduğu göz önünde tutulursa ve 800 TL ile 4 kişilik bir ailenin geçindiği gerçeği de göz önünde tutulursa ve bu ailenin bu hükümete halen oy verdiğini de hesaba katın...

Aklıma gelenlerin birincisi;

Cem KARACA'nın "Bindik bir alamete" şarkısında yer alan

"E o zaman siz buna müstahaksınız" sözü

İkincisi ise;

Kuvvetler ayrımı esasını ortaya atan Montesquieu'nun sözü: "Her toplum, layık olduğu şekilde yönetilir."

Saygılarımla

Almila Gökçen

Uluslararası Strateji Uzmanı



 Bütçeden para Erdoğan’ın kızı Esra'ya mı verilecek?
 Erdoğan’ın kızı Esra alkolle mücadele görevi üstlenmiş.

Kim verdiyse verdi, birileri görev vermiş.

Zaten alkolle savaşmak bir Müslüman'ın görevi değil mi?

Esra'da ne yapsın, hayır alkolle savaşmayalım mı desin?

Zavallı halkı alkolden kurtaracakmış, aferin kıza “yürü ya kulum” ların adresini keşfetti diye bazıları çekememezlik etmiş.

Erdoğan'ın yeğeni de uyuşturucudan yakalanmıştı, demek ailece uyuşturucuya karşılar, tebrikler ne diyelim.

Fakat tek merak ettiğim şey şudur.

En büyük uyuşturucu din, ama yasak olan alkol, paradoks bu değil de nedir?

Allah yürü ya kulumun adresinden sonra bir hidayet nasip ederse belki tüm uyuşturucularla mücadele de edebilir, olamaz mı?

Ağabeyler, ablalardan sonra şimdide Akran eğitimi ile devam etmesi planlanan proje devreye sokuluyormuş.

Başka bir gariplik ise alkol tüketiminin çağdaş normlarla uyumlu bir şekilde denetlenmesi gündeme geliyormuş. Çağdaşlık ve AKP, ikisi bir arada nasıl anılacak, nasıl olacak göreceğiz.

Ya camilerde imamlar görev alacaktır ya da din polisi.

Başka ne olabilir ki?

A. Dursun

***

Esra’ya alkolle mücadele görevi

31 Mart 2013

Başbakan Erdoğan’ın kızının da yönetim kurulu üyesi olduğu Yeşilay’a, sigara ve alkolle mücadele için bütçeden para verilecek.

Başbakan Erdoğan’ın kızı Esra Albayrak’ın da yönetim kurulu üyesi olduğu Yeşilay’a, sigara ve alkolle mücadele için Sağlık Bakanlığı bütçesinden ödenek verilmesi kararlaştırıldı.

Gazeteport’un özel haberine göre; TBMM’de ele alınan Gümrük Kanunu tasarısı görüşülürken, AKP Grup Başkan vekili Mustafa Elitaş ve arkadaşları tarafından bir önerge verildi. Kabul edilen önerge ile, Türkiye Yeşilay Derneğine aktarılmak üzere, Sağlık Bakanlığı bütçesine her yıl ödenek konulması benimsendi.

CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi Yeşilay’a verilecek bu paranın denetim dışında tutulacağını belirterek ‘’Devlet, kamu kaynağını bir derneğe bağışlıyor. Ama bu para denetlenmeyecek’’ dedi ve şunları söyledi:

‘’Yeşilay Derneği sivil toplum örgütüdür. Kaynaklarını bağışlarla oluşturmak zorundadır. Yeşilay’a verilecek ödenek ise, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun denetim hükümleri dışına çıkarılıyor. Devlet denetleyemeyecek. Yeşilay’da Sayın Başbakana yakın bir yönetimin işbaşına gelmiş olmasının bu düzenlemede etkili olduğuna inanıyorum’’




Yeşilay Derneğinin 1 Kasım 2012’de yapılan Genel Kurulunda, Divan başanlığına AKP milletvekili Cevdet Erdöl seçilmiş, yönetim kurulu için yapılan yarışa da, Profi İhsan Karaman başkanlığına tek liste katılmıştı. Yönetim kurulunda Başbakan Erdoğan’ın kızı Esra Albayrak da yer almıştı. sozcu.com.tr 



Türkiye Alkol Politikaları Platformu (TAPP) Kuruldu

TÜRKİYE YEŞİLAY CEMİYETİ tarafından 12.03.2013 tarihinde yazıldı.

Türkiye Alkol Politikaları Platformu (TAPP) Kuruldu. (İlk genel kurul toplantısından)
.

8 Mart Cuma günü bir araya gelen, aralarında Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin de bulunduğu 27 kurum ve kuruluş öncülüğünde Türkiye Alkol Politikaları Platformu (TAPP) adıyla ulusal bir platform kuruldu.

Alkol tüketiminin çağdaş normlarla uyumlu bir şekilde denetlenmesi amacıyla 8 Mart Cuma günü, alanında uzman 27 kurum ve kuruluşun katıldığı bir toplantı yapıldı. Yeşilay’ın ev sahipliğinde yapılan toplantıda alınan kararlar doğrultusunda Türkiye Alkol Politikaları Platformu, geniş bir sivil ve resmi katılımcı desteği ile kuruldu.


Platform için sivil ve resmi kurumlardan geniş katılım
Sepetçiler Kasrı’nda düzenlenen toplantıda söz alan çok sayıda kurum temsilcisi yapılacak olan çalışmanın ülkemiz için gerekli olduğuna vurgu yaparak alkol politikalarının gelişimi için elbirliğiyle çalışacaklarını ifade ettiler.

Platform bünyesinde Halk Sağlığı Uzmanları Derneği, Türk Kalp Vakfı, Türk Kardiyoloji Derneği, Türk Karaciğer Vakfı, Hayat Sağlık ve Sosyal Hizmetler Vakfı sağlık kuruluşlarının yanı sıra İstanbul Trafik Vakfı, Türkiye Trafik Kazalarını Önleme Derneği, Tüketiciler Birliği, Tüketici Örgütleri Federasyonu, Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi gibi değişik sektörlerden de kuruluşlar bulunuyor. Platformda sivil oluşumlar dışında Gençlik ve Spor Bakanlığı, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu gibi resmi kurumlar da yer aldı.


Çağdaş Alkol Düzenlemelerine İhtiyaç Var
Yeşilay Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman platformun açılış konuşmasında benzer oluşumların bir çok ülkede bulunduğunu ancak ülkemizde böyle bir girişimin henüz çok yeni olduğunu belirterek “Ülkemizdeki alkol mevzuatı uluslararası hukuka ve çağdaş normlara uygun bir yapıda değildir. Alkol politikalarıyla ilgili Avrupa bölgesi başta olmak üzere dünyadaki çağdaş uygulamaların ülkemizdeki alkol politikaları uygulamalarında dikkate alınması gerekiyor” şeklinde konuştu.

Ülkemizde yaşanan trafik kazalarının, cinnet ve cinayetlerin, kadına yönelik şiddetin en önemli nedenlerinden birinin alkol olduğunu belirten Karaman, ortaöğretimde artan alkol kullanım oranlarının ve alkol endüstrisinin gençlik faaliyetlerinde reklam ve sponsorluk yoluyla öne çıkmasının çocuklarda ve gençlerde alkol kullanım oranlarını arttırdığına dikkat çekti.

Platformun tüzük ve yönetim kurulunun belirlenmesi çalışmalarının önümüzdeki aylarda tamamlanması ve daha fazla sayıda kurumun platforma katılımı öngörülüyor. Prof. Karaman bu platformda katılımcı kurum ve kuruluşların sayısını genişleteceklerini ve ülke genelinde bir farkındalık oluşturacaklarını söyledi. Toplantıya katılan kurumların talebi üzerine platformun sekreterya çalışmalarını Yeşilay yürütecek.
yesilay.org.tr


Emine Erdoğan: “Yeşilay Gençlik Liderleri Projesi 81 ile yayılmalı”

TÜRKİYE YEŞİLAY CEMİYETİ tarafından 23.03.2013 tarihinde yazıldı.

‘Yeşilay Gençlik Liderleri’ projesinin ilk ayağı tamamlandı. Projenin tanıtımı için gerçekleştirilen basın toplantısında konuşan Emine Erdoğan, gençlerin bağımlılıklar konusunda herkesten çok kendi yaşıtlarını dinleyeceğini ifade etti. Erdoğan, akran eğitimini hedefleyen projeyi sonuna kadar takip edeceğini ve destekleyeceğini söyledi.
Türkiye Yeşilay Cemiyeti, İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA), İstanbul İl Milli Eğitim ve 39 ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile yürütülen projenin değerlendirme sonuçları Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, İçişleri Bakanı Muammer Güler ve Emine Erdoğan’ın bir katıldığı toplantı ile paylaşıldı.Proje kapsamında bağımlılıklarla ilgili konuların yanı sıra liderlik ve motivasyon konusunda da seminerler düzenlendi. Akran eğitimi ile devam etmesi planlanan projede; seminerlere katılan öğrencilerin kendi okullarında, bilgilerini diğer öğrencilere aktarması hedefleniyor.

İstanbul’un 39 ilçesinde gerçekleşen, ‘Yeşilay Gençlik Liderlerini arıyor’ sloganı ile yola çıkan ‘İstanbul’daki Resmi İlköğretim Okullarının Yeşilay Kulüpleri Aracılığıyla Madde Bağımlılığı Mücadelesi’ projesinin ilk ayağı tamamlandı. Yeşilay Gençlik Liderleri projesine ait değerlendirme sonuçları, 23 Mart 2013 tarihinde Sepetçiler Kasrı’nda düzenlenen toplantı ile basın ve davetlilerle paylaşıldı.

Toplantının açılış Konuşmasını yapan Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman; “Günümüzde bağımlılık konusu özellikle teknoloji odaklı olmak üzere çocuk ve gençleri tehdit etmekte. Hem yapılan araştırmalar hem de hepimizin güncel yaşamında bu sonuçları elde etmiş olmamız tesadüf değil, konuyla ilgili bir seferberlik gerektirecek düzeyde çeşitli bağımlılıklardan etkileniyoruz.

Bu bakış açısıyla okullarda akran eğitimi aracılığıyla bir çalışma başlatmak ve Yeşilay Öğrenci Kulüplerinin faaliyetlerini aktif hale getirmek istedik. Projemiz kapsamında düzenlenen seminerlere katılan lider öğrenciler, okullarına döndüklerinde Yeşilay Kulübü çalışmalarını planlayarak, yürütecek gençlerdir. Birer akran eğitimcisi olarak misyonu kendi yaşıtlarına taşıyacak bu genç liderler, sadece bu yıl 20.000 arkadaşıyla temas edecek, Yeşilay çalışma alanı ve bağımlılık konularında dinamik birer saha gönüllüsü olarak görev alacaklardır” dedi.

Toplantıda Konuşan Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Yeşilay’ın kendi çocukluk ve gençlik yıllarındaki nostaljisinden sıyrılıp yeniden etkili bir kurum haline gelmesinden dolayı guru duyduklarını ifade etti. Ruh, fizik ve aklen sağlıklı bir toplum için tüm sivil toplum örgütlerinin devletten düzenleme talep eder hale gelmesinin gerekliliğini vurguladı. Müezzinoğlu’nun ardından konuşmasını yapan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ise bakanlık olarak bağımlılıklarda Sivil toplum örgütleri ile beraber koruyucu – önleyici görev üslendiklerini ifade etti. İçişleri Bakanı Muammer Güler de son dönemde geliştirdikleri “Güvenli Okul, Güvenli Eğitim” projesi ile öğrencileri bağımlılıkların pençesine düşmekten korumaya çalıştıklarını söyledi.

Toplantının kapanış konuşmasını yapan Emine Erdoğan; “Toplum ve medeniyetleri içerden çökerten sorunlar vardır. Madde bağımlılığı da bunlardan biridir. Aileler ve toplum yeterince hassas davranmazsa bu problem toplumu bir felakete sürükleyebilir. Aileler, çocuklarını ruhen, bedenen beslemelidir. Aileler çocuklarına her istediklerini sunarken onları manevi anlamda da doyurmakla yükümlüdürler. Manevi anlamda tatmin olmayan çocuklar her türlü bağımlılığa açık hale gelmektedirler. Bir ülkenin istikbalinin madde bağımlılıkları ile karartılmasına izin vermemeliyiz. Arka sokaklarında koluna zehir zerkeden gençlerin bulunduğu bir toplum zengin olabilir ama mutlu ve umutlu olamaz. Bu proje ile çocuklarımız bağımlılıklar konusunda bilgi sahibi olacaklardır. Çocuklarımız, kendi yaşıtlarını uyarmada ve eğitmede herkesten çok daha etkilidir. Bu kampanyayı iyi izlemeliyiz. Ben akran eğitimini hedefleyen projeyi sonuna kadar takip edeceğim ve projenin 81 ilde yaygınlaşması için de kendilerini destekleyeceğim” dedi.

Toplantıda ayrıca toplumsal farkındalığın artırılarak bağımlılıklar ile etkin mücadeleyi amaçlayan projenin detayları anlatıldı.

11-14 Yaşları arasında öğrenci gruplarının sigara ve internet bağımlılığıyla ilgili farkındalık ve bilgi düzeyinde artışı ölçmeye yönelik yapılan bu çalışmalara 967 okuldan 4915 öğrenci ve 967 öğretmen katıldı. 3166 öğrenciye öntest ve sontest uygulandı, 2947 öğrenciden alınan veri, istatistiki çözümlemeye alındı. İlk veriler doğrultusunda; eğitim öncesinde ve sonrasında öğrencilerin, bağımlılık alanındaki bilgi düzeyinde %20, demokratik katılım ve liderlik alanındaki bilgi düzeyinde ise %10 artış görüldü.

Farklı yaş grup ve cinsiyetteki ve farklı sosyo-ekonomik düzeylerdeki çocuklarla gerçekleştirilen eğitim, belirtilen tüm göstergeler içindeki çocuklarda olumlu bir etki gösterdi.

Eğitime katılan öğrencilerin yaklaşık %80’i eğitimde edindikleri bilgileri arkadaşları ile paylaşacaklarını ifade etti. Eğitime katılan öğrencilerin yaklaşık %80’i benzer içerikteki eğitimlere katılmak istediklerini belirtti.

‘Yeşilay Gençlik Liderleri’ projesi kapsamında öğrenciler, bağımlılıklarla ilgili konuların yanı sıra liderlik ve motivasyon konusunda da eğitim aldı. Akran eğitimi ile devam etmesi planlanan projede; seminerlere katılan öğrencilerin kendi okullarında, bilgilerini diğer öğrencilere aktarması hedefleniyor.

Bir yıl sürecek ‘Yeşilay Gençlik Liderlerini Arıyor’ projesi kapsamında; okullarda Yeşilay Kulüpleri aktif hale getirilerek ‘Genç Liderler’ yetiştirilmesi, Yeşilay Öğrenci Kulüpleri kurularak ve aktif hale getirilerek yapılan eğitimlerin hayatın içindeki örneklerle bütünleştirilmesi ve bu sayede il genelinde öğrenimine devam eden 2,5 milyon öğrenciye ulaşılması hedefleniyor. Gençleri en çok etkileyen sigara ve teknoloji bağımlılığının konu alacağı eğitimler çerçevesinde gençlerin bağımlılıkları tanımaları ve bağımlılıklara karşı mücadele hakkında bilinçlendirilmeleri amaçlanıyor.
yesilay.org.tr 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder