TBMM kürsüsünden, Dersim için devlet adına özür dileyenler,
bu günlere gelineceği uyarılarımızı dikkate almadıkları için atık Türkiye
soykırımcı ülke ilan edilmiştir, haydi kınlarınızı sakladığınız yerden
çıkartıp, uygun yerlerinize yakınız…
Yazık yahu yazık, tek özelliği Araplaşmış beyinlere sahip
olmak dışında, hiçbir özelliği olmayanların yönettiği ülkeden ne beklersiniz?
Diyelim ki 17/25 Aralık olmasaydı, henüz devletin göz bebeği
kadrolarında bizlere meydan okuyan şerefsizler, bu gün hangi konumda olacaklardı?
Aslında bildiğim ve defalarca yazdığım üzere, 18/25
yolsuzluğunu Fettoş çetesinin neden deşifre ettiğini, Türk halkı bu gün bile anlayabilmiş
değildir.
Bu deşifrenin tek nedeni vardır, o da OHAL adı altında Kürdistan
hayallerine kavuşabilmek ve Kürdistan’ın kurucusu olarak tek başına tarihe
geçmektir.
Nitekim bunu ben demiyorum, Anayasa oylamasından evvel Erdoğan
Efendi kendisi defalarca söyledi de, şeyler anlayamadı…
Tıpkı Ecevit’in, “Öcalan’ı neden teslim ettiler anlamış
değilim” demesi gibi, mürİTler sadece hamd etmekle meşguller.
Şimdilerde nedenini büyük çoğunluk anlıyor ki, Kürdistan
Türkiye eliyle kurulurken, Kürdistan devlet başkanı eğitimini de biz verecekmiş
meğer bunu da anladık.
Lakin o zamanki adıyla Derism’de teröristlere karşı yapılan
mücadele için, teröristlerden özür dileyen zihniyetin, neden özür dilediğini henüz
anlamayanlar varsa, artık kına yakma vaktidir.
Bundan gayri, anlamaları gereken tek şeyin, TBMM’deki 4 partinin
ortak amacının, Türkiye’yi parçalamak ve Kürdistan’ı kurmak olduğu, bu güne gelene
kadar da Türkiye ve Türkleri, dünyada soykırımcı ülkeler listesine eklemek çabasında
olduklarını sanırım yine anlayamayanların oylarıyla, demokratik bir şekilde
bölüneceğimiz gerçeğidir.
Resim...
Resim...
Daha uzatmaya ne hacet?
İşte haber…
01.4.2018
A. Dursun
Türkiye: BM raporu uzatmalı olağanüstü hal döneminde yaşanan
yaygın insan hakları ihlallerini detaylı anlatıyor.
CENEVRE (20 Mart 2018) – BM İnsan Hakları Ofisi tarafından Salı günü
yayınlanan rapora göre Türkiye’de olağanüstü halin rutin olarak
uzatılması yüzbinlerce kişinin -çalışma hakkı ve hareket özgürlüğünden keyfi
olarak mahrum bırakılmasından, işkence ve diğer kötü muamele, keyfi tutuklama
ile örgütlenme ve ifade özgürlüğü hakkının kısıtlanmasına kadar uzanan, insan
haklarının yoğun bir şekilde ihlal edilmesine yol açmıştır.
1 Ocak ve 31 Aralık 2017 dönemini kapsayan rapor, olağanüstü
halin insan hakları durumunun kötüleşmesine ve Türkiye’de hukukun üstünlüğünün
aşınmasına yol açtığı ve “Türkiye’nin kurumsal ve sosyo-ekonomik yapısı
üzerinde uzun süreli etkisi olabileceği” uyarısında bulunuyor.
BM İnsan Hakları Ofisi, Türkiye’nin 15 Temmuz 2016’da
yapılan darbe girişimini ve bir dizi terör saldırısını ele alırken karşı
karşıya kaldığı kompleks zorlukları kabul etmekle birlikte, rapor, “[olağanüstü
hal] kararnamelerin sayısının çokluğu,
sıklığı ve bazılarının ulusal güvenliğe yönelen tehditlerle alakasının olmaması…
Olağanüstü hal yetkilerinin hükümeti eleştiren veya ona muhalefet edenleri
bastırmak için kullanıldığına işaret ettiğinin görüldüğünü” belirtiyor.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeid Ra’ad Al Hussein
“Rakamlar çok sarsıcı: 18 aylık olağanüstü hal dönemi boyunca yaklaşık 160.000
kişi gözaltına alındı; büyük çoğunluğu keyfi bir şekilde olmak üzere aralarında
öğretmen, hâkim ve avukatların da olduğu 152.000 devlet görevlisi ihraç edildi
ya da soruşturmaya uğradı; gazeteciler tutuklandı, medya kuruluşları kapatıldı
ve internet siteleri engellendi- Türkiye’de arka arkaya uzatılan olağanüstü hal
açıkça, çok sayıda insanın haklarının ciddi ve keyfi bir biçimde kısıtlanması
için kullanılmıştır,“ dedi.
Yüksek Komiser “Raporun en endişe verici bulgularından biri”
diye ekledi: “Türk makamlarının, hamile olan ya da yeni doğum yapmış 100
kadını, çoğunlukla terör örgütleriyle bağlantılı olduğundan şüphelenilen
kocalarıyla “iştirakleri” olduğu gerekçesiyle nasıl gözaltına alınabildiklerine
dair raporlardır. Bazıları çocuklarıyla, bazıları çocuklarından şiddetli bir
şekilde ayrılarak gözaltına alınmıştır. Bu sadece ölçüsüz değil, tümüyle
zalimane ve kesinlikle ülkeyi daha güvenli hale getirmekle ilgili bir durum
değil,” dedi.
Rapor, Nisan 2017’de yapılan referandumun, Cumhurbaşkanı’nın
yürütme yetkilerinin hem yasama hem de yargı alanında genişletmesinin, yargının
işlerine müdahale edilmesi ve meclisin yürütme üzerindeki gözetim yetkisini
kısıtlamasına yol açması nedeniyle ciddi problem olduğuna atıf yapmaktadır. 2017
yılı sonu itibarıyla, birçoğu olağanüstü hal ile ilgili olmayan konuları
düzenleyen ve sivil toplum aktörlerinin meşru birçok faaliyetini kısıtlamak
için kullanılan yirmi iki olağanüstü hal kararnamesi (raporun kapsadığı
dönemden sonra iki tane daha) yayınlanmıştır. Rapor, bu kararnamelerin,
kararnameler çerçevesinde hareket eden idari makamlara dokunulmazlık sağlayarak
cezasızlığı teşvik ettiğini de belirtmektedir.
Rapor, özel mesajlaşma uygulamaları kullandıkları için ya da
sosyal medya hesabı kontaklarının incelenmesi neticesinde Gülen ağına dâhil
oldukları düşünülen ve bu sebeple ihraç edilen birçok kişinin durumuna dair
bilgiler de içermektedir. Rapor, “Kararnamelerin, söz konusu bağlantının
niteliğini açıklamayan ve yetkililere geniş yetkiler veren ‘terör örgütleriyle
iltisaklı ve irtibatlı’ kavramına yaygın olarak atıf yaptığını” belirtmekte ve
“ciddi usul ihlalleri olduğunu” eklemektedir. “Birçok kişi tutuklandı… Kendilerine
karşı somut bir delil sunulmadı ve birçoğu kendilerine karşı yürütülen soruşturmadan
habersizdi.”
Rapor, ayrıca şiddetli dayak, cinsel taciz tehdidi ve gerçek
cinsel saldırı, elektrik şoku, basınçlı suya maruz bırakma dâhil olmak üzere
gözaltında polis, jandarma, askeri polis ve güvenlik güçleri tarafından yapılan
işkence ve kötü muameleyi de belgelemektedir.
İhraç edilenler gelirlerini, sosyal haklarını, sağlık
sigortalarını ve hatta evlerini kaybettiler; çeşitli kararnamelerde, ihraç
edilen kamu görevlilerinin “kamu
konutlarını ya da vakıf konutlarını 15 gün içerisinde boşaltmaları gerektiği”
hükmü yer almaktadır.
Raporda, “Olağanüstü halin amacının demokratik kurumların
normal işleyişinin yeniden tesis edilmesinden ibaret olduğu belirtilse de, kamu
görevlilerin ailelerinin kamu konutlarından tahliye edilmesi gibi önlemlerin bu
hedefe nasıl bir katkıda bulunabileceği belirsizdir,” denilmektedir.
Rapor ayrıca, yaklaşık 300 gazetecinin yayınlarının “terörü
savunan hassasiyetler” içerdiği ya da “sözlü suçlar” ya da terör örgütlerine
“üyelik” saçmalamasıyla tutuklandığını belirtmektedir. 2017 yılında aralarında
çok fazla sayıda Kürt odaklı internet ve uydu TV kanallarının bulunduğu
100,000’den fazla internet sitesinin erişime engellendiği rapor edilmiştir.
Rapor, olağanüstü hal sırasında hakların kısıtlanmasına
yönelik tedbirlerin “durumun zaruretine sıkı sıkıya bağlı şekilde
sınırlandırılması yani, tedbirlerin süre, coğrafi kapsam ve maddi kapsam ile
orantılı ve sınırlı olması gerektiğini” vurgulamaktadır.
Rapor, Türkiye’nin olağanüstü hali derhal sona erdirmesini,
kurumların normal işleyişlerine geri döndürülmesini, olağanüstü hal
kararnameleri de dâhil olmak üzere Türkiye’nin uluslararası insan hakları
yükümlülükleri ile bağdaşmayan tüm mevzuatın gözden geçirilip yürürlükten
kaldırılmasını tavsiye etmektedir. Rapor, ayrıca keyfi olarak gözaltına alınan
ve ihraç edilen mağdurların bağımsız ve bireysel olarak değerlendirilmesi ve
tazminat sağlanmasına dair ihtiyacın da altını çizmektedir.
Rapor ayrıca, Türkiye’nin Güneydoğusunda yaşanan insan
hakları ihlallerine dair iddiaların devam etmesinin, BM İnsan Hakları Ofisinin
bölgedeki duruma dair Mart 2017 tarihinde yayınladığı raporunda
vurguladığı örnekleri teyit ettiğini belirtmektedir. Bunlara, öldürme, işkence,
kadına yönelik şiddet, aşırı güç kullanımı, barınma ve kültürel mirasın yok
edilmesi, acil sağlık hizmetlerine, güvenli su ve geçim kaynaklarına erişimin
engellenmesi, ifade özgürlüğü hakkının ciddi bir şekilde kısıtlanması dâhildir.
Raporda, Güneydoğu’da 2015-2016 yılları arasında yürütülen güvenlik
operasyonları sebebiyle meydana gelen sivil ölümleri ile ilgili Türkiye’nin
inandırıcı ceza soruşturmaları yürütmekte başarısız olduğu belirtilmiştir.
Milli Savunma Bakanlığına göre Temmuz 2015 – Haziran 2017 tarihleri arasında
10,657 “terörist etkisiz hale getirilmiştir”. “Etkisiz hale getirilme”
cümlesinin anlamına dair belirsizlik derin bir kaygı uyandırmaktır. Yüksek
Komiser Zeid, bu kişilerin akıbeti hakkında yetkililerin detaylı bilgi
sağlaması çağrısında bulundu.
Yüksek Komiser “Türkiye Hükümeti’ni bu ciddi insan hakları
ihlalleri iddialarını soruşturmaya ve faillerin adalete teslim edilmesini
sağlamaya çağırıyorum” dedi. “Hükümete, ofisimin ülkenin Güneydoğusundaki insan
hakları durumunu doğrudan, bağımsız ve nesnel olarak değerlendirebilmesi için
tam ve sınırsız erişime izin vermesi için yaptığım çağrımı tekrar ediyorum.”
Bu rapor, 104 mağdur, tanık ve mağdurların akrabaları ile
yapılan görüşmelerden elde edilen bilgiler; hükümet kaynaklı bilgilerin analizi
ve ayrıca açık kaynaklardan elde edilen dokümanlar, uydu görüntüleri ile
görsel-işitsel materyaller ve ilgili ve güvenilir diğer materyallerden elde
edilen bilgilere dayanarak hazırlanmıştır. Rapor, Türkiye’deki insan hakları
durumunun eksiksiz ve tam kapsamlı bir açıklaması değildir, ancak ülkede hak
ihalelerinin örneklerini göstermektedir.
Misillemeleri önlemek amacıyla
kaynakların gizliliği kesin bir şekilde korunmaktadır.
Kırmızı ile işaretlenen ifadelerin içerdiği dosyalar, üstteki adresten indilebilir.




Hiç yorum yok:
Yorum Gönder