Mütercimlerin, uzun konuşmasından bir kesite bakacağız.
Her tür Cuntayı destekleyen Faşist, Türkiye’de destekleyen
de İslamofaşistlerdir.
Tarih bunun ispatlarıyla doludur.
Mütercimler konuşuyor...
Dakika 1:28’de, Türkiye’de mevduatların dondurulmasına kadar
gidecek bir süreçle ilgili, bir baskıları söz konusu.
Döviz ve borsalardaki hızlı yükseliş, bir seçim ilanıyla
engellenebilirdi.
27 Mayıs 1960 öncesi büyük hareketlenme, eğer Menderes
Eskişehir’deki konuşmasında seçim ilanı yapabilseydi ki yazılı olarak
elindeymiş, Altemur Kılıç bunu anlattı. Mikrofonların kabloları kesilmiş, o
konuşmayı yapamadı.
Demirel döneminde de bunlar konuşulamadı, 12 Mart 1971
geldi, asıl en belirgin örnek 12 Eylül 1980.
Mehmet Barlas hayatta, Ecevit ve Demirel el sıkışma sözü
verdikleri halde, TBMM’de vekil cenazesinde bir birlerine bakmadılar.
Bedelleri ne oldu bize?
Hep askeri müdahaleler…
Dakka 3:15’de, 27 Mayıs hariç bütün askeri müdahaleler, tamamı ABD ve
NATO’nun isteği, emir, talimatı ve planlaması ile olmuştur. ABD
önünde ve sonunda vardır, dolayısı ile seçim kararının alınmasının sebebi, 15
Temmuz’da görülen fotoğraf ve onun devamı olan süreç.
Bu sözler, Erol Mütercimlere ait.
Söylediklerinde fazlasıyla haklılık payı var.
Lakin epeydir izliyorum ve Mütercimler’ in konuşmaları,
programının adı gibi, Akıl Oyunları doluydu.
Bu kurgular elbet ki düşünen beyinler için son derece
normaldir, bunda hiçbir sorun yok.
Ancak 1.7.2008 tarihinde Ergenekon’dan gözaltına alınıp, TGB
eski Başkanı Adnan Türkkan ile beraber 5.7.2008 tarihinde serbest bırakılmıştı.
Serbest bırakıldıktan sonra yaptığı açıklamalarda, tıpkı
diğer serbest bırakılanların neredeyse tamamı gibi, Erdoğan’ın haklılığına
vurgu yaparak açıklamalarda bulunuyordu.
Bunların neredeyse tamamı, aslında İslamcı söylemlerin iyi polis rolünü oynayan starlarıdır.
Daha da yumuşatarak halkı uyutma becerilerini sergilemekte hiç bir beis görmemektedirler.
Daha başka şüpheler de var elbet, bunları bazı kitaplardan
alıntı şekliyle de görelim.
Mütercimler 4 Temmuz 2008 savcılık sorgusunda, “Ergenekon
lafını 1990’lı yıllarda Memduh Ünlütürk’ten duydum. Memduh Ünlütürk bana,
Ergenekon’ un çok eski yıllardan beri Türkiye’ de var olduğunu, 12 Eylül 1980
yılından sonra dağıldığını, 1971 darbesinde hem sağcıları hem de solcuları
kullandıklarını anlatmıştır” diyordu.
Oysa Mütercimler, Kasım 1996-Şubat 1997 yılları aralığında
Can Dündar’ın 40 Dakika adlı programında katılmaktadır.
Can Dündar’ın kitabında söylediğine göre, o programların
birinde, Ben de ilk kez bu örgütün adını öğrendiğimde şok oldum.
Gerçek anlamda
şok oldum.
Çünkü o kadar yıl yüzlerce insanla konuştum ki ihtilalci darbeci
subaylar çok büyük bölümü; ama bunu ilk ben emekli tümgeneral Memduh
Ünlütürk’ten duyduğumda anlayamadım.
Memduh Ünlütürk Paşa kendisinin de bu Ergenekon’un içinde
olduğunu söyledi ve dedi ki, “Ergenekon Genelkurmay’ın da, hükümetlerin de,
bürokrasinin de herkesin üstünde bir örgüttür.
Yasayla falan kurulmuş bir örgüt
değildir. Bu, 27 Mayıs darbesinden sonra CIA, Pentagon tarafından
kurdurtulmuştur.
Bunun içinde bulunan insanlar da buraya hizmet eden insanlardır.
Bunun içinde bulunan insanlar da buraya hizmet eden insanlardır.
Ama bunlar vatana ihanet olsun diye hizmet etmezler.
Biz vatanı kurtarıyoruz, vatana hizmet ediyoruz, vatana yararımız dokunuyor düşüncesiyle bu örgütün içinde yer almışlardır.
Biz vatanı kurtarıyoruz, vatana hizmet ediyoruz, vatana yararımız dokunuyor düşüncesiyle bu örgütün içinde yer almışlardır.
Özellikle Amerika’da kontrgerilla eğitimi
görmüş olan, bu kurslardan geçmiş olan generallerin bir bölümü yeri geldiğinde
bu kontrgerilla içinde yer alır.”
15. yılında “Bizim Ergenekon”
10 Temmuz 2012 Salı günü, Silivri’deki Ergenekon davasına
tanık olarak çıktığımda hâkim, “Şu kitabını yazdığınız örgütü bize anlatın
lütfen,” diye başladı sorguya...
1997’de yazdığımız bu kitabın 15 yıl sonra aynı adlı bir
davaya konu olacağını, benim de o davada 10 saat tanıklık yapacağımı aklıma
bile getiremezdim.
Örgütün adını ilk kez Erol Mütercimler, 7 Ocak 1997
tarihinde Show TV’de yaptığımız 40 Dakika programında telaffuz etmişti.
Kasım 1996-Kasım 1997 tarihleri arasında yaptığımız o
programların metinlerinden oluşan bu kitap çıktıktan 10 yıl sonra, 2007 Haziranı’nda
Ümraniye’deki bir gecekonduda bombalar bulununca kamuoyunda, “Çete, yakayı ele
verdi” havası oluştu.
“Derin örgütlenme” nin adının “Ergenekon” olduğu açıklandı.
Bizim kitap o zaman yeniden hatırlandı.
Soruşturmanın başına Savcı Zekeriya Öz getirilince ben de
katledilen savcı Doğan Öz’den ona devrolan mirasa atıf yaparak “İkinci Öz”
başlıklı, ümit var bir yazı yazdım.
İkinci Öz de tıpkı ilk Öz gibi, “darbeye zemin hazırlamak
üzere suikastlar yapacak bir örgüt” ten bahsediyor, onun ortaya çıkarılması
için kolları sıvıyordu.
Öyle düşünüyordum.
26 Şubat 2008 günü Beşiktaş’taki Cumhuriyet Savcılığı’na
ifadeye çağrıldım.
Herkesin biraz da endişeyle ifadeye gittiği günlerdi.
Bense 10 yıl öncesinden deşifre ettiğimiz bir örgütle ilgili
bilgi vermeye gittiğimi düşünüyordum.
Ancak sorgu, ummadığım bir ithamla açıldı.
Savcı Öz, “İkinci Öz” yazısıyla kendisini hedef gösterdiğimi
düşünüyordu.
.../...
“Ergenekon” adını ilk zikreden Erol Mütercimler,
Ergenekon’un tasfiyesi için araştırmalar yapan Ahmet Şık, Nedim Şener gibi
isimler, 12 Eylül öncesinin cinayet şebekelerini deşifre eden Doğu Perinçek
gibi liderler soruşturmaya dâhil edildi.
Mustafa Balbay, kendi gazetesini
bombalayan örgüte üye gibi gösterildi.
Yaşlarla birlikte kuruların yakılması, davanın siyasi bir
mahiyet kazanması, kamuoyu desteğinin azalması, kitapta anlattığımız
Ergenekon’un da bu soruşturmadan kurtulması sonucunu verdi.
Bir yandan iktidar yanlısı basın her muhalife “Ergenekoncu”
damgasını vururken öte yandan, “Ergenekon vardır,” diyenler muhaliflerce
“iktidar yanlısı” damgasını yedi.
Türkiye, çok önemli bir arınma fırsatını böylece çarçur
etti.
Tanık olarak dinlendiğim duruşmada “Bizim Ergenekon”u,
anlayıp anlattığımız haliyle bir daha izaha çalıştım.
.../...
3 Kasım 1996’da Susurluk’ta meydana gelen kaza, kitabın
hareket noktasıydı. Orada ortaya saçılan ipuçları, koca bir tarihin karanlık
yüzünü belli ölçüde kamuoyunun önüne çıkarmamızı sağladı.
O yıllarda ortaya çıkan yüz, gerçeği yansıtıyordu. Ama ne
yazık ki gerçeğin tamamı değildi.
Bunu bize ilk hatırlatan, Tümgeneral Memduh Ünlütürk oldu.
Onunla biz görüşmedik. Televizyonda yayınlanan Ergenekon programından 6 yıl
önce, 7 Nisan 1991 günü iftar vakti evine gelen tetikçiler tarafından öldürülmüştü.
Onun görüşlerini bize Erol Mütercimler anlattı. Kendisinin de üye olduğunu
söylediği Ergenekon, Ünlütürk Paşa’ya göre Genelkurmay’ın da, hükümetlerin de,
bürokrasinin de herkesin üstünde bir örgüttü.
Paşa’ya göre bu örgüt, sadece subay ve emniyetçilerden
oluşmuyordu.
Onun içinde profesörler, gazeteciler ve işadamları da vardı.
Çeteler denilen küçük birimler, Ergenekon’un içinde olan birer bölümdü.
Ergenekon bütün bu yapıların üstünde bir örgüttü.
Biz bu görüşü, program ve kitapta aktardık; 1997’nin
şartları ve imkânlarıyla örgütün adını “Ergenekon” olarak doğru koyduk. Lakin
örgüt Hangisi Ergenekon’un bir parçası?
Ergenekon’un tamamı
kabul ederek hareket ettik. Diğer parçalarını araştırma imkânına o dönem hem
sahip olamadık hem de galiba yeterince fark edemedik.
Aslında kitabın yazıldığı 28 Şubat sürecinde üst bir örgütün
var olduğunu hissediyorduk. Ancak daha ileri gitme şansına, yeterli ipuçlarına
ve tanıklıklara sahip değildik.
Erdal Sarızeybek’in Ergenekon Gölgesinde İhaneti Yaşamak ve
Can Dündar-Celal Kazdağlı'nın yazdığı Ergenekon Devlet içinde Devlet
kitaplarından bu bilgilerin detaylarına ulaşabilirsiniz.
Mütercimler, 1 Aralık 2017 tarihinde Reza Zarrab davasını
değerlendirirken, OECD kanalıyla Türkiye'yi terörist devlet ilan etmeye
hazırlanıyorlar diyordu.
Bunda da haklıydı, zira haklı olduğunu görüyoruz, fakat
haklı olduğu kadar, zihinlerden kaçırmak istedikleri de var.
Şimdi Mütercimler’ in zihnimiz üzerindeki Akıl Oyunlarından
birine bakalım.
Ne diyordu konuşmasında?
Mealen “27 Mayıs hariç bütün askeri müdahaleler CUNTA’dır.”
Öp babanın elini.
Sanırsın 27 Mayıs’ı halk yaptı ya da halkın kışkırtması ile
yapıldı.
Demirel ve Ecevit döneminin canlı tanığıyım, 1978 yılı 12
Mart’ında Ankara Mamak Askeri Cezaevinde de yattım, Cumhurbaşkanı seçimlerinde
Bülent Ersoy’a bile TBMM’de oy atılmıştı, o günlerin doğrudan tanığıyım, bu
kısımlarda doğru söylüyor.
Yani böylesine lakayt bir meclise darbe yapılamasın da ne
olsun diyebilirsiniz ve 1980’deki Cunta haklıydı diye bakanlarınız da olabilir.
Ancak inanın ki, o Cunta, 1980 darbesini yapabilmek için tüm
bu olayların doğrudan içindeydi.
Bunun tüm detaylarını, Türkiye bölümünü yayınladığım Daniele
Ganser’ın “NATO'nun Gizli Orduları” dosyadan okuyabilirsiniz.
Zaten 11 Eylül gecesine kadar, baba ile oğul bir birine kan düşmanı kesilmişken, 12 Eylül sabahı, gerçek kan düşmanlarının bile can ciğer kuzu sarması olduğunu bu gün bile kimse anlamazlığa veriyor.
Oysa İslamofaşist darbe bir an evvel yapılmalıydı ki, BOP projesi devreye sokulabilsin, zaten BOP diye bilinen tezgâhın ajanları o gün nasıl ki bir gecede yok olmuşlarsa, bu gün de son hızla işlevlerini sürdürmektedirler.
Biz gelelim 27 Mayıs’ın Cunta ya da ABD-NATO desteği olmadan
yapıldığı iddiasına.
Sürekli söylediğim iki şey vardır.
Birincisi, “Bir gün gelir de, Atatürk Müslüman’dı dersem
bilin ki beni de satın almışlardır” söylemim.
İkincisi de, “Her kim 27 Mayıs Kemalist devrimdi diyorsa,
bilin ki İslamofaşist darbe yanlısıdır” söylemimdir.
Bunların detaylarını sıklıkla yayınladım ancak o eski
arşivlerimden, 27 Mayıs ile ilgili olanını bir kez daha vermek yerine, adresini
sunayım ki, isteyenler görebilsin ve ne demeye çalıştığımı anlasınlar.
24.4.2018
A. Dursun
Diğer başlıklar...
Erdoğan, "Fethullah'a teslim olmayan hiç kimsenin, bu ülkede geleceği olmayacak."
Said Nursi Gerçeği Belgeseli, Gerçeklerle yüzleşmekten korkmayanlar için.
27 Mayıs 1960 Devrimi, Cumhuriyet Devrimlerinden sonra Türkiye’nin yüz akı.
Celal Kazdağlı eski dostu Can Dündar'ı can evinden vurdu!
Tayyip Allah'a inanıyor ama pek güvenmiyor...
Fatih Portakal'da, Kürdistan ilan edilmelidir dedi.
İhanette son adım. AKP'li vekiller 24 Haziran sonrası Kürdistan için, Londra'da girişime başladı.
Nihayet ilan ettiler, Şehitler, yeni Allah Erdoğan içindir.
TSK adına yalan söyleyen medya, neden bu yola başvuruyor? Zihin kontrolü neden yapılıyor?
Tımarhane ve Said Nursi gerçekleri...
TSK adına yalan söyleyen medya, neden bu yola başvuruyor? Zihin kontrolü neden yapılıyor?
RİSALE-İ NUR'U İLKOKULDA TANIDIM, “Ağabeyler Anlatıyor”.
Cemaatler kapatılmalı, yöneticileri tutuklanmalı, yoksa darbeyi ABD ve Rusya ortaklaşa yapacak.
Tüm ajanları ve yabancıları sınır dışı edin, iç savaş bitsin.
Patlayan bombalar, "NATO'nun Gizli Orduları"nın darbe öncesi uyarısıdır.
Ankara bombacısı, NATO'nun gizli orduları ve yandaşlarıdır.
PETROL, NATO VE 1961 TARİHLİ ÇOK GİZLİ NATO BELGESİ
Binali'de Tayyip gibi "Türkiye NATO'nun topraklarıdır" dedi.
Son Başbakan, “Şehitlerimiz NATO için toprağa düşüyor” diyor, duydun mu Ümmet-i Muhammed?
Atatürk'ü Dersim katliamıyla suçlayanların, onları izleyenlerin acı sonu. Kürdistan gerçeği...
NATO diyor ki, “İşgal taşeronluğunda Cemaat devri kapandı, AKP devri başladı.”
NATO'dan "çıkmalı" mıyız, "çıkabilir" miyiz?
İbadi, Kimden bahsediyor? 17-25 bu yolsuzluklara dahil mi?
Türk hükümeti, Rusya ile NATO'yu savaştırmayı denedi.
Bu kez Davutoğlu, paydaşlarını işgale çağırdı.
Erdoğan NATO'yu, Davutoğlu AB'yi işgale çağırıyor, % 50 amin diyor.
Davutoğlu, Büyük AB Lideri Robert Schuman'ın konuşmalarından esinlenmiş.
Gül, Davutoğlu, Erdoğan, Fethullah, Seçilmiş kişiler ve Perinçek'in açıklaması...
Davutoğlu'na bağlı bir grubun Ankara'da gizlice CHP ile koalisyon görüşmesi...
Uluslararası Ceza Mahkemesi Erdoğan, Davutoğlu, Ala ve Fidan için harekete geçti.
Erdoğan, Müslüman’ı Müslüman’a kırdırtmaktaki rolümüzü ustalıkla oynadık dedi.
Kürdistan kraliçesi Angelina Jolie, NATO’nun askeri kanadında ne iş yapar?
Numan Kurtulmuş, “Fethullah Efendimiz kimi isterse, yeni başkan o olacak” dedi.
Said Nursi Yeşilay kurucuları arasında mı?
Said Nursi Risaleleri yazmasaydı kıyamet kopacaktı...
Akıl hastaları örnekleri...
Fethulah'da Said Nursi gibi Tımarhanede yatmış!
Tımarhane ve Said Nursi gerçekleri...
İslam ve İslamcının Atatürk düşmanlığı.
Daha Atatürk'ü tanımamış bir Genel Kurmay Başkanı
Aşağıdaki yazı da, Mütercimlerin iddia ettiği bazı
bilgilerin nasıl olduğunu göreceksiniz.
Büyük şair -Mevlevi- Asaf Halet Çelebi’yi rahmetle anıyor ve
özür diliyorum; “Cüneyd” şiirini değiştirerek bir alıntı yapıyorum: “Açın
cübbenizi. Ne görüyoruz.. Görünmeyeni. Nerede, ne oldu. Olanlar oldu. Kendi
cübbeleri altında yok olacaklar!” Ve bir halk deyimiyle “Takke düştü kel
göründü”. Son günlerde yargı-devlet depreminde olanları bunlarla özetlemek
istedim! Umudum, temennim o ki, bu gelişmeler sonunda Atatürk Cumhuriyetinin ve
devrimlerinin, Türk Ordusunun düşmanları “kara cübbeleri” altında yok
olacaklar...
Anılarım
Rahmetli Adnan Menderes, “27 Mayıs Darbesinden” bir gece
önce, Eskişehir’deki son yemekte “kara cübbelilerden” söz etmişti. “Kara
Cübbeliler” dediği, kendisini eleştiren profesörlerdi! Ben de Basın Yayın Genel
Müdürü olarak oradaydım. Ülkede hava gerilmişti ve darbenin ayak sesleri
duyuluyordu. Özel Kalem Müdürü Ercüment Yavuzalp’la birlikte, Başbakanın
konuşmasında havayı yumuşatacağını, erken seçimleri ilan edeceğini umuyorduk.
Öyle olmadı. Menderes, aksine coştu, muhalefete ver yansın etti. Profesörlere
de “Kara Cübbeliler” dedi!
Bu sözlerin, ülkedeki havayı daha fazla gerginleştireceğini
tahmin ettik. Öyle de oldu. Konuşmaya yayın yasağı konması para etmedi ve
“İhtilal” o gece Ankara’da başladı.
HSYK kararı üzerine Hükümet adına Erdoğan konuşmadı da, her
nedense üslubuyla ünlü, Başbakan Yardımcısı, “korkusuz kaptandan” dümeni almaya
hazır Bülent Arınç konuştu? “Mim” koyalım...
Arınç ezcümle dedi ki: “Demokrasimize, millet iradesine,
yargı bürokrasisi tarafından darbe vurulmuştur. Siyaset, siyasetçilerin işidir.
Siyaset yapmak isteyen yargı mensupları varsa, cübbelerini çıkarmak zorundalar.
Hem taraf tutup hem adil olmayan kararlar alarak o cübbe giyilemez”.
Sorarlar; “Öyleyse, hangi cübbe giyilir?” El cevap:
“Cemaatlerin kara cübbeleri”!
Ne acıdır ki bugün, 21. Yüzyıl Türkiye’sinde, Atatürk’ün
Cumhuriyetinde, iktidarla sarmaş dolaş
“tarikatlar-cemaatler” egemenliği var... Baykal’ın dediği gibi siyasi
kadrolaşmayla birlikte, “cemaat kadrolaşması” var. 1926’da tarikat, tekke ve
zaviyelerin kaldırılmasının intikamını almaya çalışıyorlar. “Kırmızı ve yeşil
yakalı cübbeliler” işte buna engel oluyorlar!
“Kara Cübbelilerin” kadrolaşmasına ve her kuruma nüfuz
ettiklerine inanmıyorsanız, T24 internet sitesinde yayınlanan, “tutuklu” Başsavcı İlhan Cihaner’in soruşturma
dosyalarında adı geçen cemaate ait telefon kayıtlarını okuyun, dinleyin! İşte
böyle “kapı dinleyenler de dinlenir”! Cinler şişelerinden çıktılar bir
kere!
Arınç, Cihaner’in, Cemil Çiçek’in “uyarısıyla” ilgili
tutanağına inanmıyor, alay ediyor... Dürüst bildiğim Sayın Çiçek eğer, “bunlar
doğru değil” diyorsa, demek iktidar ve politika, onu da değiştirmiş!
Bu gelişmelerin umut veren bir yönü var: Galiba, Cihaner’in
tutuklanması “musibetinden” bir “nimet” hâsıl oldu. Eğer bu hayırlı mecrada
devam ederse, “Kara cübbelilerin Korku İmparatorluğunun” çökmesine vesile
olacak. Mızrak çuvala sığmıyor. Ok yaydan çıktı birilerinin, bir yerlerine
batıyor!
Neden “Cumhuriyet” savcısı
Kalemine sağlık. Kardeşim Yılmaz Özdil soruyor; “Savcılara
neden Cumhuriyet Savcısı denir” diye? Ve hatırlatmış; Atatürk’ün Adalet Bakanı,
Adalet Reformunun kurucusu ve bu sıfatın babası, rahmetli Mahmut Esat Bozkurt
cevabını şöyle vermiş; “Gün olur, Cumhuriyet’i korumak için başbakandan,
bakandan, müsteşardan, büyükelçiden, validen bile hesap sormak gerekebilir...
İşte onun için, Cumhuriyet Savcısı’dır!”
Özdil ekliyor: “Tarikatçıların
cirit atması için, irticayla mücadele etmeyi suçmuş gibi gösterenlerin...
Haysiyet cellâtlarının yargısız infazlarını gülümseyerek seyredenlerin...
Hayatını Cumhuriyet’e adamış komutanları ayağına getirirken, teröristin ayağına
tıpış tıpış mahkeme götürenlerin... Bu millete verebileceği ’hukuk dersi’
yoktur.” Ben ekleyeyim; Yargı Reformu gerekiyor, ama AB’den ders alarak değil! Kaynak Yeniçağ: Kara cübbeliler... - Altemur KILIÇ

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder