Zaman Gazetesi’nin Yorum sahifesine muntazam aralıklarla
kaleme aldığım yazılarım aslında sahifenin adı ile tam da örtüşmüyor.
ESER KARAKAŞ
26 Mart 2015, Perşembe
Bu sayfaya yorumdan ziyade bilgi aktarma amaçlı yazılar
gönderiyorum. Bendenizin gazete ve köşe yazarlığından aslında anladığı da biraz
bu. Yani bilgi aktarma işlevi ama bilgi çağında bilgi aktarmak yerine herkesin
ulaşabildiği bilgileri kendi formasyonunuz, dünyaya bakışınız çerçevesinde
yorumlamak… Bu, çok daha yeni bir trend
ve yakın gelecekte de güçlenerek devam edecek.
Ben de bugün, bilgi aktarma yerine çok daha yalın bir yorum denemesi
yapacağım. Yazımın başlığından da anlayacağınız gibi başkanlık sistemi, 7
Haziran seçimleri ve bu tarih yaklaşırken Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ve başta
Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu olmak üzere AK Parti yönetiminin, başkanlık
sistemine geçiş ve çözüm süreci tartışmalarına ilişkin tavırlarını, pozisyon
alışlarını yorumlamak istiyorum.
Bu tartışmalar aslında çok uzun bir süredir gündemde ama
galiba geçtiğimiz cumartesi günü Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Sayın
Bülent Arınç’ın açıklamaları ile tersinmez bir biçimde gündeme de oturdu.
Açıklama ilk bakışta muhtemelen çözüm sürecinde devreye girmesi düşünülen
İzleme Heyeti, bu heyette görev alacak kişilerin sayısı ve kimlikleri ile ilgili
gibi gözüküyor ama esas mesele çok daha kapsamlı ve kesinlikle sadece İzleme
Heyeti ile de ilgili değil.
Konunun, tartışmanın, -hatta anlaşmazlık da diyebiliriz- özü
başkanlık sistemine dayanıyor. 7 Haziran seçimleri sonrası yapılması beklenen
yeni anayasa ve daha ileriye taşınması istenen çözüm süreci konuları kanımca
başkanlık sistemine geçiş tartışmasının gölgesinde kalıyor. Meselenin bir
yanında Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ve ekibi var. Bu ekibin içinde Yiğit Bulut,
Cemil Ertem bulunuyor. Bu projede çok bilgi sahibi olmayan, konuya sıcak bakan
ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a destek veren gazeteciler de yer alıyor. Buna,
hiç kuşku yok ama AK Parti teşkilatının, AK Parti bugünkü TBMM grubunun ve daha
da önemlisi, 7 Haziran’da TBMM’ye girecek yeni AK Parti grubunun ne kadar
destek verdikleri ve verecekleri büyük ölçüde belirsiz.
ANKARA’NIN GERÇEK PATRONU KİM?
Meselenin diğer yanında ise Davutoğlu ve ekibi var. Şimdilik
net olarak kimlerden oluştuğunu söyleyemiyoruz ama böyle bir grubun oluşmakta
olduğuna hiç tereddüt yok. Kanımca, Erdoğan ekibinin Davutoğlu ekibine oranla
sosyolojik ve siyasal anlamda daha güçlü olduğunu, olacağını ileri sürmek kolay
değil.
Davutoğlu ekibinin Erdoğan kanadına oranla kurumlar
sosyolojisi ve siyaseten daha güçlü olduğunu ileri sürmemin altında üç temel
neden yatıyor. Bunlardan birincisi, Sayın Erdoğan’ın tartışılmaz ağırlığı ve
siyasal gücüne rağmen mevcut siyasal sistemimizin başbakan ağırlıklı ve rant
üretme/üleştirme temelli bir sistem oluşu. Çok kısa bir süre geçmiş olsa bile
Sayın Davutoğlu, başbakan sıfatıyla bugün devlet çıkışlı rant üretme ve bu
rantı üleştirme/bölüştürme mekanizmalarının başına geçmiş bulunmaktadır. Bu
rant üretme/üleştirme sistemi de Ankara’nın aslında gerçek patronunun kim
olduğunu hep belirlemiştir. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan da bu durumu ve Türkiye
gerçeğini çok iyi bildiğinden, karşı hamlesini yapmıştır. Yeni Cumhurbaşkanlığı
konutunda icracı izlenimini veren, yatırımları ve kamu ihalelerini izleyici
olduğu söylenen çok sayıda birim kurarak rant oluşturma ve üleştirme tekelinin
hükümette olmadığı mesajını vermek istemiştir. Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu
birimleri oluşturma mantığı kanımca başkanlık sistemine bir geçiş hazırlığı
değil, rant üretme ve üleştirme merkezinin hükümetten Saray’a kayacağı sinyalini
vermektir. Türkiye siyaseti ve özünün temel yönlendiricisinin rant
musluklarının kontrolü olduğunu geçmiş yöneticiler kadar Sayın Erdoğan da çok
iyi bilmektedir ve bu adımı böyle okumak gerekir. Ancak sistem de kendi
direnişini ve kendini koruma, devam ettirme refleksini üretmektedir ve
başbakanlık sistemi ağırlığını dayatmaktadır. Bu süreçte Başbakan Sayın
Davutoğlu’nun kişiliğinden ziyade başında bulunduğu başbakanlık sistemi siyasal
sisteme ağırlığını koymaktadır.
İkinci mesele de Sayın Cumhurbaşkanı’nın, son yerel seçimler
ve cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarına rağmen, 17-25 Aralık sürecinde
ziyadesiyle yıpranmış olduğu gerçeğidir. Zaman içinde daha da belirgin hale
gelmektedir. Bu durum da, yine kaçınılmaz olarak başbakanlık sisteminin lehine işlemektedir.
KAMU İHALELERİ VE KÖKLÜ BAŞBAKANLIK SİSTEMİ
Üçüncü bir temel neden de, başka bir rant üretme ve
üleştirme mekanizmasıdır. Başkanlık sistemine geçildiğinde, bu sistem gerçekten
çok fazla yerellik kokmayacak ise bu sistemde milletvekillerinin bakan
olamayacağı gerçeğidir. Yukarıdaki cümlemde “çok fazla yerellik kokmayacak ise”
ifadesini kullanmamın nedeni başkanlık sistemlerinde kuvvetler ayrılığının çok
daha belirginleşeceği ve yasama organından kimsenin yürütmede görev alamayacağı
evrensel ilkesinden kaynaklanmaktadır. Bizde, seçildiğinde bakanlık ihtimali
daha yasama organına girdiği anda sıfırlanan bir milletvekilinin siyasal
motivasyonunun nasıl olabileceğini bilmek, tahmin etmek için siyaset
psikolojisi uzmanı olmaya gerek yok.
İlk anda aklıma gelen söz konusu üç konu ülkemizde başkanlık
sistemine geçişte bu sistemi savunanların işinin aslında hiç de kolay
olmayacağını göstermektedir. Köklü başbakanlık sistemi kamu ihalelerinden de
aldığı güçle siyaset sisteminin merkezi olmayı sürdürmektedir ve bu gücünü de
kolay kolay bırakmak istemeyecektir. Sayın Erdoğan, anayasayı başkanlık sistemi
doğrultusunda değiştirmek amaçlı 400 milletvekili istemektedir. Son resmi
Cumhurbaşkanlığı söylemlerinin Orta Anadolu milliyetçi-muhafazakâr ama milliyetçiliği
muhtemelen daha ağır basan seçmen profiline yaklaşmasını da böyle açıklamak
gerekebilir. Oysa, hükümet, başkanlık sistemine geçişi üretebilecek bir anayasa
değişikliğini imkânsız kılacak ama kendisini de tek başına iktidar yani rant
musluklarının bekçisi yapacak bir seçim sonucuna çoktan razıdır. Bu noktada
ilginç olan hem cumhurbaşkanlığı makamının hem de hükümetin yeni anayasa
gereğinin demokrasi ve hukuk devleti boyutlarına ilgisiz kalışları ve MGK,
Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, askeri yargı, YÖK, resmi milliyetçilik
anlayışı, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi konuların en ziyade ihtiyaç duyduğumuz
bir süreçte tartışma dışına taşınmış olmasıdır. e.karakas@zaman.com.tr

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder