Hilafet-başkanlık
Cumhurbaşkanına örtülü ödenek yetkisi verilmesi, devletin
cılkının çıkması demek.
Mümtaz'er Türköne
m.turkone@zaman.com.tr
29 Mart 2015, Pazar
Padişahların özel bütçesi olan “ceb-i hümayûn” bile bu kadar
keyfî bir harcama kalemi değildi; üstelik “yetkisiz ve sorumsuz” bir
cumhurbaşkanına bu yetkiyi vermenin hukuk ve akıl içinde hiçbir açıklaması yok.
En zoru da “devlet bu şekilde nasıl yönetilir?” sorusuna bir cevap bulabilmek.
Açıklamayı galiba başka yerlerde, özel siyasî jargonda aramamız lazım.
Bir siyasî gelenekte o kadar zaman içinde kapalı devre bir
dilin ve özel terimlerin yerleşmesi doğal karşılanmalı. AK Parti iktidarı
yıllar boyu “takiyye” ile suçlandı. Devletin eski sahipleri, başlarda görünen
politikalarla asıl niyet arasında fark aradılar, 2012 yılına kadar
dayanabilselerdi belki de bulacaklardı. Takiyye diktatörlük hevesi ve çabaları
ile şeklen bile muhafaza edilemeyen demokrasinin temel kuralları arasında, işte
bu çok özel iletişim dilinin terimlerine sıkışmış görünüyor. İslâm esaslarına
dayalı bir devlet düzeni mi? Kimin umurunda! Otokrasiye meşruiyet kazandıracak
her referans takiyyenin çetrefil ve gizemli dili içinde kendine mutlaka bir yer
bulabilir.
Erdoğan, son zamanlarda sık sık “ben siyasî hareketin
lideriyim” sözünü söylüyor; Parti’de ve Hükümet’te ona destek verenler “o
siyasî hareketin lideri” diye bu sözü tekrarlayarak bağlılıklarını vurguluyor.
Cumhurbaşkanı’nın Parti ve Hükümet’le yetki çatışması yaşadığı zaman yaptığı bu
vurgu çok derin anlamlar içeriyor olmalı. Bu ibarenin takipçileri tarafından
tekrarlanması da, gizemli takiyye dilinin dolaşımda olduğunu gösteriyor.
“Siyasî hareketin lideri” sözü, “aday listeleri Parti’de mi,
yoksa Saray’da mı hazırlanacak?” sorusu gibi AK Parti’nin kurumsal kişiliğini
ve Davutoğlu’nun başbakan ve parti başkanı sıfatıyla sahip olduğu anayasal
yetkilerini sorgulayan bir cevap niteliği taşıyor. Deniyor ki, “Elbette son söz
Erdoğan’ındır, çünkü o bu siyasî hareketin lideridir.” “Manevî liderlik”,
“onursal başkanlık”, “saygın bir kişilik” değil de fiilen bugüne ve yapılacak
işlere dair bir karar mercii ve otoriteden bahsediliyor. İşin içinde sadece
siyasî parti ve onun kararları olsa belki de anlaşılır bir niteleme;
Putin-Medvedev ilişkisi gibi herkesin bildiği bir mutabakat da değil, bu
“lider” vurgusunun doğrudan “führer”, “duçe”, “millî şef” gibi bir anlam
taşımaktan başka çaresi yok. Yoksa bu laf neden edilsin? Peki o zaman anayasa,
yasalar, yasal olarak sorumluluğu üstlenmiş başbakan ve parti genel başkanı ve
yetkili kurullar ne olacak? Karar merciinin, itaat edilecek otoritenin o
“siyasî hareketin lideri” olabilmesi için geleneklerden, saygıdan, hatır-gönül
ilişkisinden hatta bir zamanlar borçlu kalmaktan öte bir dayanağının, -tam
kelime bu- meşruiyetinin, yani sağlam bir referansının olması gerekmiyor mu?
Nedir parti genel başkanı ve başbakan dururken sahip olmadığı yetkileri
kullanmasını sağlayacak sıfat ve nitelik?
Takiyyenin girift dünyasına kök salan bu gizemi çözecek
anahtarlardan biri “halife” sıfatı, yani “İslâm Devleti’nin başkanı” kavramı
olabilir. Devlet yönetimi için bugünkü yasal-meşruiyet çerçevesinin çok
ötesinde İslâmcılara özgü meşruiyet dünyasının kapısından içeriye adım
atıyoruz. Öyleyse hem olanlara hem de olacaklara çok farklı bir gözle
bakabiliriz.
Bu gizemli dilin arkasında, İslâm tarihi ve siyasî
geleneklerinin durması, pek çok kişi için şaşırtıcı olmamalı. Siyasal İslâm’ın
tartışmalı kuramları içinden, “siyasî hareketin lideri” sözünden başka ne anlam
çıkartabiliriz?
İslâm siyasî geleneğine göre yönetici ile yönetilenler
arasındaki ilişki bir sözleşmeye dayanır. Bu sözleşmeye “biat” adı verilir.
Yönetilenler, “ehli hal ü akd” yani temsilciler-önde gelenler aracılığıyla
yöneticiye itaat edeceklerini ilan ederler ve böylece bütün siyasî hak ve
yetkilerini kayıtsız-şartsız ona devrederler. Yöneticinin adalet içinde
yönetmek, yönetilenlerin ise kayıtsız şartsız itaat etmek görevi iki tarafın
sınırlarını çizer. Yetkisini biat kurumundan alan devlet başkanına “halife” adı
verilir. Hilafeti modern dünyaya ancak “başkanlık” olarak tercüme
edebilirsiniz.
Siyasî hareketin liderliği acaba “halife” sıfatıyla mı
sürüyor?

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder