Efendi hazretleri yine sallamaya başlamış, bize de şükretmek etmek düşer...
İyi de, neye şükredeceğiz?
Kraliçe'nin önünde eğilmesine değil elbet. Videosu...
Bu ise, diğer eğilme videosu...
Fazla uzun olmak, eğilmeyi mi gerektirir bilemem.
Ekonomiye desek, kazık bizim şeyimizde yani kesemizde olduğu sürece kimin umurunda dersiniz?Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Hizmet Şeref Belgesi Takdim Töreni'nde konuşan Erdoğan, "Şimdi seçimi dillerine doladılar, piyasayı etkileyecek diyorlar. Bu seçimde ne mi olacak? Bundan önceki 12 seçimde ne olduysa bu seçimden sonra da aynısı olacak. Dünyada 1 numarayız..." dedi.
Zira neyde nerede rezalet varsa, bir numara olmayı asla bırakmadık.
Bu sadece AKP iktidarı için değil, 1938'den bu güne hep böyle oldu.
Bunun nedeniyse sistemli bir yapının oluşmamış, kişilere bağlı yapının oluşmuş olmasıydı.
Ne zaman ki bir sistem oturtulma aşamasın gelindiyse, başarısızlığın yeniden tesisi için bu ülkede darbe olmuştur.
Her darbe de önce kendi çocuklarını yemiş, darbecilerin devamı olanlar tarafından ülke işgal altına alınmıştır.
Türk parasının dünyaya açılması, borsa masalıyla tanışmamız hep özgürlük vaatleriyle beraber sunulmuştur.
O nedenle Türkiye 1938'den bu güne özür dilerim ama don lastiğine kadar dışa bağımlılaştırılmıştır.
En hızlı bağımlılaşma ise son 17 yılda gerçekleşmiş hatta Erdoğan ülkeyi pazarlamakla görevli olduğunu beyan etmekten utanmamıştır.
Cumhuriyet'i ilan eden kurucu iradenin teşekkülü olan tüm varlıklar satılmış, yeni oluşturulanlar se, yabancı sermayeye devlet ödeme garantisi vererek inşa edilmiştir.
Kömür yerine doğal gaz, elektrik doğal gazdan, kapatılan petrol kuyularıyla dışa bağımlılık, saman ve eti dışardan almak, mercimeğe, pirince kadar dışa bağımlılaştırılmak, yolsuzluk ekonomisini İslam örtüsü altına sokmak, verimli toprakları imara açmak, başka ülkelere savaş ilan eden baronların talimatlarıyla, o ülkelerden milyonlarca mülteciyi besleyip, o ülkelerin tamponu olmak ve daha birçok felaket...
Tamamı özellikle Özal ve Erdoğan dönemlerinde hız kazanmış, yerli iş gücü yok edilmiş, insan yerine şirketler korunmuş ve sonunda iflas bayrağı çekilmiştir.
Nedense yandaş basın, aslında yandaş demek de önemini yitirdi, zira tamamen iktidarın satın aldığı basın haline geldiğinden, gerçekleri ustalıkla gizlemeyi başarmaktadır.
Gizlemekten de ötesine geçip, akıllarımızla resmi yolları kullanarak dalga geçmektedirler.
Bir kaçına bakalım.
Erdoğan, Kraliçe 2. Elizabeth ile Londra temasları kapsamında, basına kapalı olarak 40 dakika görüştürülmüş.
İyi de, Kraliçe ile ne görüşmüş olabilir, hadi önünde eğilmesi milli değil de şahsi sorunu olsun kabul edelim.
Neden görüşür?
Nerede görüşmüş?
Buckhingham Sarayı'nda...
Bizim yerli basında görüşmenin gerekçesi yok, nedenini yabancı basından öğreniyoruz..
Arap basını demiş ki, Erdoğan Theresa May ile baş başa ve heyetler arası görüşmeler gerçekleştirilecek.
Ardından da ikili basın toplantısı için kameraların karşısına geçecek. Erdoğan ile May'in Ortadoğu için ortak eylem planı açıklayacağı belirtiliyor.
İkili; Türkiye ile İngiltere arasında terörle mücadele, mülteci ve ticaret konularındaki yakın işbirliğini de masaya yatıracak.
Erdoğan bir gün öncesinde de Galler Prensi Charles ile görüşmüştü.
Elbet yerli basın diye bir şey kalmadığı, tamamına yakını yandaş basın olduğuna göre, yakında yabancı basından farklı duyumlar okuyacağız demektir.
Erdoğan'ın Kraliçe ile görüşmesinden kötü kokular yakında yayılacak gibi.
Malumunuz 17/25 Aralık operasyonu ile Erdoğan hanedanlığının ne kadar ve nasıl servet elde ettiğini duyuyorduk.
Ardından Fettoş terörist ilan ediliyordu.
Bana göre Fettoş denen pislik doğuştan terörist yardakçısıdır, lakin Fettoş'un şerefsizliği bazı gerçeklerin örtülmesine de neden olmamalıdır.
Malumunuz, Türkiye'nin altınları Kraliçe'ye emanettir.
The Globe, 1981'de 1973-74 yılları arasında 300 kamyon dolusu altının ABD Hazinesi (The Treasury) Fort Knox'dan götürüldüğünü haber yapınca, Kraliçe yukarıdaki bu pozu vermişti.
Brad Meltzer ise, Decoded (Sırrın Çözümü) adlı kitabında Fort Knox'ta altın kalmadığını söylemişti.
Durum böyle olunca akla 2 soru geliyor.
Birincisi, Türkiye'nin durumu çok kötü olduğundan Erdoğan Kraliçe'den Türkiye'nin altınlarını serbest bırakmasını istemiş olabilir.
Zira Türkiye'nin altınlarının İngiltere'de olduğunu, dönemin TCMB Başkanı Yılmaz da teyit etmişti.
Mehmet Şimşek'in de bu yönde açıklaması olduğunu iddia edenler vardı, ancak benim kayıtlarımda, arşivlerimde Şimşek'in bu yönde açıklaması olduğu mevcut değil.
Bu açıklamayı yapan, Milli Çözüm Dergisi’ydi.
İkinci ihtimal ise, Erdoğan seçimi kaybettiği durumda Kraliçe'den kendi servetini saklaması sözü almak için oraya gitmiş, karşılığında İslam'ın beşiği İngiltere'nin garantisini istemiş olabilir.
Bunlar elbet sadece bana at tahminler.
İyi de bu tahminleri laf olsun diye mi yapıyorum?
Malumunuz vergi kaçıranlar dünya vergi cenneti olarak bilinen bazı yerlerde Off-Shore hesaplar açtırarak bunu başarabiliyorlar.
Zaten Erdoğan'ın para kaçıranlar çıkışının ardında da bu yatıyor.
İyi de, daha geçenlerde Kılıçdaroğlu'nun açıkladığı, Erdoğangiller ait olan hesaplarla ilgili bir cezada söz konusu olacak mı derseniz, orasını zamanla göreceğiz.
İşin özeti, Türkiye soyuldukça soyuluyor, milletin vergileri dış kaynaklara faiz olarak aktarılıyor, ekonomi bitmiş durumda.
Öyleyse Erdoğan bu seçimleri kazanamaz ise karşımızda iki senaryo duruyor.
Birincisi yeni gelenler ekonomiyi düzelmek için dışarıya yeni garantiler vererek ekonomik felci kısmen durdurulabilecek ya da uzatabileceklerdir.
Bu durumda Erdoğan'ın ve ülke servetini yok edenlerin tüm mal varlıklarına el konması ve kaldırılan "Nereden Buldun" yasasının derhal devreye sokularak, yasal çerçevede ülkenin tüm kayıplarını yeniden ele almak olacaktır.
İkincisi ise, Erdoğan kaybetmenin telaşıyla, ülkede iç savaşı başlatma hamlesine girişecek ve çok ağır faturalar ödemek durumunda kalınırken, işgale de hazır duruma geleceğiz demektir.
Zira yakın örneklerini 1989'da Ceaușescu (Çavuşesku), daha yakın örneklerini Saddam ve Kaddafi'de görmüştük.
Her neyse, eminim ki Erdoğan Kürdistan pazarlıklarında köşeye sıkıştırılmış durumda ve karşılığında ne alınıp-verileceği konuşuluyor.
Anımsarsanız PDK Türkiye Temsilcisi Ömer Mirani, Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan etmesi durumunda Türkiye’nin buna karşı çıkmayacağını söylemişti.
Söylenecek o kadar çok şey var ki, bence Erdoğan'ın Kraliçe ile görüşmesinin altından pis kokular yayılıyor.
Fakat Türk kamuoyu bunu ancak 24 Haziran'dan sonra öğrenebilecek.
Elbet her zamanki gibi, iş işten geçtikten sonra.
Dilerim geç kalınmamış olsun.
Bakınız, kininin, dininin davacısı nedir, nasıl yetiştiriliyor görün...
Türkiye'de bilim değil de, neden kindar ve dindar nesil isteniyor artık anlayın...16.5.2018
A. Dursun
BAKAN ŞİMŞEK ERDOĞAN'I KIZDIRDI! 7 Kasım 2014
TÜRKİYE'NİN 450 TON ALTINI İNGİLTERE'DE
Araş.Yzr. Ahmet Akgül 3. DÜNYA SAVAŞI VE BAŞKANLIK MUAMMASI















Hiç yorum yok:
Yorum Gönder