3847 sayılı FETÖ okulları kriptosu
1 Haziran 2018
1 Haziran 2018
Fetullah Gülen cemaati tarafından yurtdışında açılan okullar, bir dönem Abdullah Gül'ün, Recep Tayyip Erdoğan'ın iftihar kaynaklarıydı. Gül'ün, Dışişleri Bakanlığı döneminde Türkiye'nin yabancı ülkelerdeki temsilciliklerinden, ülkeye gelen heyetlere bu okulların gezdirilmesi, okul açılmasının teşvik edilmesi ve ilişkilerin güçlendirilmesi isteniyordu.
Basında yer alan haberler üzerine, Sabih Kanadoğlu'nun başsavcılığı döneminde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Siyasi Partiler Soruşturma Bürosu, bu haberleri ihbar kabul etti ve inceleme başlattı. Bu kapsamda Dışişleri Bakanlığı İstihbarat ve Araştırma Genel Müdürlüğü'ne gönderilen 21 Nisan 2003 tarihli, SP 109. Muh. 2003 sayılı yazının konusu “Milli Görüş ve Fetullah Gülen Okulları” başlığını taşıyordu. sozcu.com.tr
Basında yer alan haberler üzerine, Sabih Kanadoğlu'nun başsavcılığı döneminde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Siyasi Partiler Soruşturma Bürosu, bu haberleri ihbar kabul etti ve inceleme başlattı. Bu kapsamda Dışişleri Bakanlığı İstihbarat ve Araştırma Genel Müdürlüğü'ne gönderilen 21 Nisan 2003 tarihli, SP 109. Muh. 2003 sayılı yazının konusu “Milli Görüş ve Fetullah Gülen Okulları” başlığını taşıyordu. sozcu.com.tr
Cemaat genelgesine iptal,
O genelge ile övünmüşlerdi
Gül, genelgenin ortaya çıkmasından sonra “Bu tip genelgeler
ilk değildir” demişti. Başbakan Erdoğan da genelgeden birkaç gün sonra
katıldığı bir televizyon programında, “Teröre bulaşmadıktan, bir fiili eylemin
içerisinde olmadıktan sonra ülke hassasiyetlerini koruyan derneklerle,
vakıflarla niçin bizim büyükelçiliklerimiz iletişim içinde olmasın?” demişti.
Hem Gül hem de Erdoğan söz konusu genelgeyi normalleşmenin bir adımı olarak
tanımlamıştı. 18 Mayıs 2014
Savcının okuduğu 3847 sayılı kripto.
25 Ocak 2015
Fethullah Gülen cemaati tarafından yurtdışında açılan
okullar, bir dönem Abdullah Gül'ün, Recep Tayyip Erdoğan'ın iftihar
kaynaklarıydı. Dışişleri Bakanlığı tarafından Türkiye'nin yabancı ülkelerdeki
temsilciliklerine, gelen heyetlere bu okulların gezdirilmesi, okul açılmasının
teşvik edilmesi ve ilişkilerin güçlendirilmesini istiyorlardı. Böyle bir
kriptonun gönderildiğini Dışişleri de doğruluyor ve buna ilişkin haberler
basında yer alıyordu.
Sabih Kanadoğlu'nun Başsavcılığı döneminde Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı Siyasi Partiler Soruşturma Bürosu, bu haberleri ihbar
kabul etti ve inceleme başlattı. Bu kapsamda Dışişleri Bakanlığı İstihbarat ve
Araştırma Genel Müdürlüğü'ne gönderilen 21 Nisan 2003 tarihli, SP 109. Muh.
2003 sayılı yazının konusu “Milli Görüş ve Fethullah Gülen Okulları” başlığını
taşıyordu.
Cemaat okulları hala o listede.
"Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 2003 yılıda
büyükelçiliklere gönderdiği 'Cemaat okullarına destek olun' genelgesini bir
sene sonraki MGK kararına rağmen geri çekmedi, genelge hala yürürlükte"
28
Aralık 2013 ulusal.com.tr
Gül, ‘Milli Görüş genelgesi’ni doğruladı
Dışişleri Bakanı Gül, Milli Görüş’ün devlet protokolüne
girmesi ve Fethullah Gülen’in okulların devlet okulu niteliğinde
değerlendirilmesine ilişkin büyükelçilere genelge gönderildiği haberlerini
doğruladı. 19.4.2003 ntv.com.tr
AKP İÇİN FETÖ’NÜN “MİLADI
TARAF işareti verdi, Ergenekoncular harekete geçti!
29 Kasım 2013
MEDYAGUNDEM.COM- Ne dedik, cemaati ele geçiren Neo-Ergenekoncu fitneci şebeke, Ergenekoncuları, Balyozcuları ve 28 Şubatçıları kurtarmaya çalışıyor. İşte fitili Taraf ateşledi,işaret geldi, darbeci Çetin Doğan Taraf’ın manşetini dayanak göstererek tahliyesini istedi.
Tam da tezgah buydu ve cemaat da bu operasyonun mimarı oldu.
İşte cemaatteki fitnecilerin “operasyoncusu” Radikal’de yayınlanan haber:
Balyoz davası hükümlüsü Emekli Orgeneral Çetin Doğan, Taraf Gazetesi’nde yayımlanan MGK Belgesini avukatı aracılığıyla İstanbul ve Ankara savcılıklarına teslim ederek tahliyesini talep etti.
Çetin Doğan’ın sunduğu tahliye dilekçesinde şunlar yer alıyor:
“MGK’nın tavsiye niteliğinde aldığı kararlar sadece 54. Hükümet tarafından değil sonraki Hükümetler tarafından da uygulanmaya devam etmiştir. Bu husus, irtica ile daha etkin olarak mücadelenin sürdürülmesi amacıyla birbiri ardına yayınlanan genelge ve talimatlardan da anlaşılmaktadır.
Bu bir devlet politikası olarak yıllarca uygulama bulmuştur. Öyle ki 25 Ağustos 2004 tarih ve 481 sayılı MGK Toplantısında alınan kararlar da bunu göstermektedir. 25 Ağustos 2004 tarih ve 481 sayılı MGK Toplantısında, “Fethullah Gülen grubunun faaliyetlerine karşı alınması gereken tedbirler” başlığıyla, “Cemaate karşı bir eylem planı hazırlanması” ve bu eylem planının Başbakanlığın koordinesinde gerçekleştirilmesine karar verilmiştir. Öyle ki Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu (BUTKK) koordinesinde, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve MİT Müsteşarlığı görevli kılınmıştır.
Bu toplantıda alınan kararlar arasında, “F.GÜLEN grubunun ‘ öğrenci evleri’ kapsamında sempatizan ve yandaş edinme gayretleri İçişleri Bakanlığı nezdinde dikkatle takip edilmelidir. Yasal olmayan yollar kullanılarak din eğitimi veren ve bir nevi dini alet ederek yandaş toplama sistemi olan ‘öğrenci evleri’ uygulamalarına engel olunmalıdır.” değerlendirmesi de irtica ile mücadele kapsamında bulunmaktadır. MGK Kararında, Dış İşleri Bakanlığı’nın Büyükelçiliklere ve cemaat okullarına yardım edilmesi için gönderdiği 3846 ve 3847 sayılı genelgelerin geri çekilmesi istenmiştir. Söz konusu MGK Kararının altında Hükümet temsilcilerinin tamamının imzası bulunmakta olup, hiçbirisinin şerh koymadığı görülmektedir.
25 Ağustos 2004 tarihli MGK Toplantısı ile 28 Şubat 1997 tarihli MGK Toplantısında alınan kararlar birbiri benzerlikler göstermektedir. Bu çerçevede bu toplantılardan bir tanesi suç unsuru olarak nitelendirilirken diğeri hakkında yasal bir işlem yapılmaması hukuka aykırı bir durumdur. Savunmalarımızda ısrarla ifade edildiği üzere, irtica ile mücadele kapsamında yürütülen faaliyetlerin tamamı yasal platformda gerçekleşmiştir. Bunların tümü Başbakanlığın ve İç Bakanlığı’nın koordinesinde gerçekleşmiş olan faaliyetlerdir. Bu faaliyetler 481 Sayılı MGK Kararından da anlaşılacağı üzere günümüze kadar devam etmiştir. Bu noktada 28 Şubat 1997 tarihinde irtica ile mücadele çerçevesinde yürütülen faaliyetlerin hükümete karşı işlenmiş olan bir suç olarak nitelendirilemeyeceği açıktır. Bu çerçevede suçun unsurlarının oluşmaması yanında, müvekkile iddianamede isnat edilen suçlamaların dayanaktan yoksun olduğu da açıktır. Bu noktada müvekkilin öncelikle tahliyesine sonrasında ise beraatına karar verilmesi yasal bir zorunluluk oluşturmaktadır.”
tbmm.gov.tr
Baransu’nun “MAYA”sı bozuk çıktı!
01 Aralık 2013
Taraf’taki haberleri ile kısa sürede parlatılan son
‘günlerde ise ‘fitne’de sınır tanımayan Mehmet Baransu bir muhabir değil de
yoksa ‘görevli’ mi?
Son günlerde ‘fitne’de sınır tanımayan Mehmet Baransu bir
muhabir değil de yoksa ‘görevli’ mi?
Taraf’taki haberleri ile kısa süre içerisinde parlatılan,
bir dönemin sonu gelince ‘fitne’ aracı olarak kullanılmaya başlanan Mehmet
Baransu’daki değişim dikkatlerden kaçmıyor. Sosyal medya üzerinden
siyasetçileri tehdit etmeye başlayan, hayalleri ile sınırları zorlayan, asılsız
iddialarıyla sosyal medyada alay konusu olmaya başlayan Baransu bir dönemde
Balyozcu Çetin Doğan’ın emrinde çalışmıştı.
Bunları bilmiyor muydunuz?
Hemen her açıklamasında ‘Gülen grubu’nu hedef alan Çetin
Doğan’ın dergisi olarak tanınan ve uzunca bir süre yayın hayatına devam eden
Maya Dergisi’nin arşivleri incelendiğinde kadroda Mehmet Baransu da görülüyor.
Balyoz planında imzası olan Çetin Doğan ve Mehmet Baransu’nun yanı sıra
derginin kadrosunda dikkat çeken bir diğer isim Ergenekon sanığı Şener Eruygur…
Derginin yazarları arasında post-modern darbe sürecinde Anayasa Mahkemesi
Başkanı olan Yekta Güngör Özden ve Balyoz ile Ergenekon sanıklarına tam destek
veren Hüsamettin Cindoruk’da var.
Maya’dan Taraf’a
Gülen grubunun Aksiyon dergisinde de görev alan Baransu,
ABD’de üç buçuk yıl kalıp Türkiye’ye döndükten sonra kısa bir süre Hürriyet’te
görevlendirildi. Bu görevin ardından ise Taraf ile yeniden aktifleştirildi.
Darbecilerin Maya Dergisi, Gülen grubunun Aksiyon’u, Aydın Doğan’ın Hürriyet’i
ve Taraf… Yorum size ait… (HABER 10)
Yeni Ergenekon
çetesi ve medya uzantıları
Demokrasi öyle görünüyor ki Türkiye'de
belli kesimlerin kolay alışacağı bir kavram değil. Seçilmiş hükümetin meşruluğu
birileri tarafından sürekli olarak sorgulanıyor. Sadece aktörler değişiyor ama
motif hep aynı kalıyor. Seçilmiş hükümeti sandıkta deviremeyenler illegal bütün
yollara intisap ediyorlar.
Şöyle bir geçmişe gidelim. Odatv davasında
yargılananlar neyle suçlanıyordu? Ergenekon örgütünün medya ayağı olmakla.
Suçlamalar da silahlı terör örgütü kurma ve yönetme, halkı kin ve düşmanlığa
alenen tahrik etme, devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme,
açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etme, hukuka aykırı olarak kişisel
verileri kaydetmek şeklindeydi.
Ülkemizin önemli entelektüellerinden Etyen
Mahçupyan vakt-i zamanında, Zaman gazetesindeki köşesinde ne yazmıştı: 'Taraf
Gazetesi'nde patron bir operasyon yapıyor. Yazı işleri müdürleri çeşitli
bahanelerle ve yayın yönetmeni 'by pass' edilerek görevden uzaklaştırıldı.
Anladığım kadarıyla amaç anayasa tartışması sırasında ve seçimler döneminde
hükümete vurabilecek bir yayın organı yaratmak. Büyük gazetelerin yapamadığını
'demokrat' kesimi hedefleyerek Taraf'a yaptırmak. Buna para verecek
yatırımcılar ve hevesli gazeteciler ise zaten hazır.'
Mahçupyan'ın öngörüsünde ne kadar haklı
olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. 2004 yılında tavsiye kararı alınmış ama yok
sayılmış bir kararı uygulamaya konmuş gibi sunuyor. Cemaatin neredeyse bütün
kalemleri sosyal medyada dershanelerin dönüştürülmesini bu karara bağlayıp
alenen kara propaganda yapıyorlar. Taraf gazetesi ise seçilmiş, meşru hükümete
resmen savaş açmış durumda.
Bir gazeteciye belgeyi nereden buldun diye
elbette sorulmaz. Gazeteci belge buldu mu, yayınlar. Ama Taraf'ın yayınladığı
MGK belgesi ve MGK belgelerini yayınlamak suçtur. İşin bir diğer kısmı bu
belgeler Kozmik Oda'da olur. Kozmik Oda'ya geçmişte kimlerin girdiğini ve hangi
belgeleri aldıkları biliniyor.
Odatv'nin birkaç yıl önce yaptığını şimdi
devletin içinde kümelenmiş birtakım bürokratik zevat ve bazı yargı mensupları
Taraf gazetesi üzerinden yapıyorlar. Seçilmiş hükümete meydan okuyorlar. O
gazetede aklın yitirmiş bazıları daha da ileri gidip, 'Hükümet dershaneleri PKK
istedi diye kapatıyor' şeklinde açıkça provokatif ve hiçbir gerçeğe dayanmayan
mesnetsiz iddialarda bulunuyor.
Saygın bir isim olan Taraf gazetesinin
yayın yönetmeni Neşe Düzel bütün bu olup bitene ne diyor çok merak ediyorum.
Sayın Düzel bence Mahçupyan'ın iddialarını çöpe atmasın. Aynı şekilde Murat
Belge, Cengiz Aktar ve Hayko Bağdat gibi önemli isimler de umarım Taraf'ın ne
yaptığına kafa yoruyorlardır. Gelen haberlere göre bazı güvenlik bürokratları
ve yargı mensupları illegal faaliyetlerine Taraf üzerinden devam etme
niyetindelermiş.
Seçilmiş AK Parti hükümetini sanki illegal
işler yapıyormuş gibi gösteren sadece Taraf değil. 7 Şubat'ta Hakan Fidan'ı
tutuklamak isteyip Erdoğan'ı kendi istedikleri çembere almak isteyenler de her
türlü yalana ve kara propagandaya başvurmaya devam ediyorlar. Sağda solda,
'Benim Yargıtay'da dosyalarım var. Cemaatle aramı iyi tutmalıyım' diye dert
yakınan Aydın Doğan'la dershane meselesini kendi varoluş sorunları olarak gören
Cemaat medyası el ele vermiş durumdalar. Sosyal medyada iki grubun
yazarlarındaki dayanışma göz yaşartan cinsten.
Hâlbuki bu işbirliği ortak düşman
meselesinden kaynaklanıyor. İki grup da birbirlerini sevmiyorlar ama hükümete
karşı ofansa geçmiş durumdalar. Bu da yetmiyor, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı
Başkanı Mustafa Yeşil, Başbakan'a hakaret içeren yazılara, 'O nasıl bir yazı!
Gerçekler bu kadar net vahamette ancak bu kadar akıcı kaleme alınabilir'
şeklinde övgüler düzüyor.
Bir de belirli internet siteleri üzerinden
operasyon çekenler var. Çözüm sürecini baltalamak için ellerinden geleni yapan
bu siteler seçilmiş hükümete karşı illegal bir savaş başlatmış durumdalar.
Güvenlik bürokratları bu siteler üzerinden hükümete asılsız ithamlarda
bulunuyorlar. İnternet andıcı davasını tekrar hatırlatmak isterim. O davada da
seçilmiş hükümete operasyon yapan başka güvenlik bürokratları vardı. Hepsi
bunun bedelini ödediler. Başkaları da benzer şeyler yapıyorlarsa bunun bedelini
öderler.
Unutulmasın, seçilmiş hükümetlerin
kararlarını bürokratlar sorgulayamaz. O bürokratlar başbakanın memurudurlar. Ve
o bürokratlar son iki yıldır perde arkasından hükümetin kararlarına meydan okuyorlar.
Ergenekon, Balyoz davaları seçilmiş
hükümeti illegal yollarla askerler üzerinden devirme üzerine kuruluydu. Benzer
operasyonları başkaları yapıyorsa er ya da geç onlara neler amaçladıkları,
Erdoğan'ı kimlerin isteği üzerine ve hangi amaçla devirmek istediklerinin
hesabı yargı üzerinden sorulacaktır. Burası hukuk devletiyse hiçbir şey gizli
kalmaz.
Erdoğan ve AK Parti'ye karşı KCK davası,
çözüm süreci, Gezi kalkışması, 7 Şubat, Mısır ve Suriye politikaları üzerinden
yeni bir Ergenekon ve neo-con çetesi ve onların yerli ve yabancı medya
uzantılarının yaptıklarını ibretle izliyoruz. Bakalım seçimlere kadar ne kadar
çirkefleşebilecekler?
Twitter.com/cemkucuk55
MHP Genel Başkan Yardımcısı E: Semih Yalçın'dan Maya
dergisine tepki
Kıytırık Maya Dergisi
29 Temmuz 2016
Bir süre önce; hiç üzerine vazife olmayan ve camiamızla
ilgisi bulunmayan Ünal Yaltırık adında kıytırık bir vatandaşın, Maya adındaki
kıytırık bir dergide Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli ve MHP aleyhinde
hezeyanlarla dolu bir yazısı yayımlanmıştır.
Uzunca bir süredir bazı küçük yazarların; cılız seslerini
kamuoyuna duyurmak, menfaat elde etmek ve şöhret kazanmak için seçtiği
yöntemlerin başında Devlet Bahçeli aleyhtarlığı gelmektedir. Bu yazar
taslakları; geçimlerini Devlet Bahçeli düşmanlığından sağlamakta, hayatlarını
bu yolla kazanmaktadır. Çalıştıkları periyodiklerin sahipleri veya bunları
yönlendirenler tarafından bu gibilere ulufeler dağıtılmakta; sırtları
sıvazlanarak nasıl şecaat arz ettikleri, ne büyük kahramanlıklar (!)
sergiledikleri söylenerek bunlar teşvik edilmektedir. Kendilerinde “muharrirlik
ruhu” vehmeden ama Türkçenin inceliklerinden ve geçmişinden bihaber olan bazı
zavallılar; hasta ruhlarını bunaltan ihtilaçları dindirmek için MHP Liderine,
partimizin kurumsal kimliğine, Ülkücü değerlere ve kavramlara hücum etmektedir.
Son yıllarda bataklık sivrisineği gibi mebzul miktarda
Devlet Bahçeli muarızı üreten medyada, söz konusu güruhun çok sayıda temsilcisi
üremiştir. Kartondan kahraman olmaya soyunan Ünal Yaltırık adındaki kıytırık
yazar da bunlara eklenmiştir.
Ne idüğü ve kaç paralık adam olduğu bile bilinmeyen bu
yazarcağızın kendini birtakım çevrelere ispat etmek sevdasıyla Maya adlı
kıytırık dergide kaleme aldığı “MHP ve Bahçeli” başlıklı yazı, hezeyanlarla
doludur.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin grup toplantılarında
konuşma yapmaktan başka siyaset üretmediğini iddia eden bu arkadaşı, yazısının
hemen sağındaki karikatür bile yalanlamaktadır. Karikatürde; vaktiyle koalisyon
görüşmeleri sırasında sağduyulu ve tecrübeli bir devlet adamına yaraşır duruş
sergileyen Devlet Bahçeli karşısında dönemin AKP Lideri Ahmet Davutoğlu’nun,
MHP ile anlaşmamak için nasıl ipe un serdiği anlatılmaktadır.
Genel Başkanımızın eski model araba koleksiyonuyla meşgul
olmasının eleştirilmesi ise çok ucuz ve seviyesizcedir. Araba koleksiyonu;
Genel Başkanımızın yoğun parti çalışmalarından dolayı bir nebze dinlenmek,
gündelik siyasetin gerginliğinden bir parça uzaklaşmak için ilgilendiği insani
bir uğraştır. Bunu dedikodu malzemesi yapabilmek için insanın gerçekten ruhi
problemlerinin olması, akıl tutulması yaşaması lazımdır ki Ünal Kıytırık da
bunun emarelerini göstermektedir.
Dost düşman herkes bilmektedir ki Devlet Bahçeli uyku dışındaki
bütün mesaisini partisinin çalışmalarına harcayan ‘adanmış’ bir liderdir. O,
daima partisi ve davasıyla hemhâldır.
Devlet Bahçeli; politik hayatı boyunca gösterdiği feraseti
ve sağduyuyu, 15-16 Temmuz gecesi FETÖ’cülerin darbe girişimleri sırasında da
sergilemiştir. Daha birçok siyasetçi meseleye uyanmadan olayların iç yüzünü
görerek darbe girişimine derhal karşı durmuştur. MHP Genel Başkanı Devlet
Bahçeli o geceki açıklamasıyla Türkiye’nin talihini döndüren aktörlerden biri
olmuştur:
“Türk Silahlı Kuvvetleri içinden bir grubun askerî
müdahalede bulunmak, yönetimi devralmak istediği iddia edilmektedir.
Demokrasiyi askıya alma, millet iradesini yok sayma teşebbüsünün ülkemize
yapılacak büyük bir hata olacağı açık ve meydandadır. Türkiye yakın tarihinde
defalarca askerî darbe girişim ve tecrübesini yaşamıştır. Türk milleti her
seferinde darbelerin yıkım ve acı sonuçlarına muhatap kalmıştır. Şu anda
ülkemiz kriz ve belirsizlik sarmalının dibindedir. Herkes bilmelidir ki
demokrasiden taviz, istikbal ve istiklalden kopuş demektir. Milliyetçi Hareket
Partisi her türlü demokrasi dışı arayışa tavırlı ve karşıdır.”
Darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasının
sebeplerinden biri de Devlet Bahçeli’nin uzak görüşlü, basiretli ve tecrübeli
bir devlet adamı olarak vaktinde tavrını koymasıdır.
Darbe girişiminden sonra; Ünal Kıytırık’ın beğenmediği grup
toplantılarının ilkinde Devlet Bahçeli, tarihî bir konuşma yaparak hem
yüreklere su serpmiş hem de gönülleri fethetmiştir. Sayın Bahçeli’nin; 19
Temmuz günü yaptığı grup konuşmasında Türkiye’nin uçurumun eşiğinden nasıl
döndürüldüğünü özetlediği “Türkiye ipten alınmıştır.” cümlesi, tarihe
geçecektir.
Artık Devlet Bahçeli düşmanlığı ve aleyhtarlığıyla prim
yapma, çıkar sağlama ve meşhur olma dönemi geride kalmıştır. Bundan böyle
geçimini buradan sağlamaya çalışan ve bu kapıdan şöhrete ulaşmak isteyen fikir
ve ahlak dilencilerine bu kapıda ekmek düşmeyecektir. Hepsine, “Başka kapıya.”
diyoruz. haberkritik.net










Hiç yorum yok:
Yorum Gönder