TAYYİP ERDOĞAN İDAM EDİLMELİ
Cumhur Eray
Biri çıkıp, iki artı iki beş eder derse inanın, ama AKP
Başbakanının hiçbir sözüne inanmayın.
Öyle bir başbakan ki bu zat, yalnız yalancı değil, gurur, haysiyet
ve onuru da yok.
Hatta gurur, haysiyet ve onur nedir bunları da bilmez.
Bilseydi, Türk milletinin onurunu, dünya ülkelerinin
nezdinde sıfırlatmazdı.
Bir kez olsun “Ne mutlu Türküm Diyene” sözünü bilinçli olarak
ağzına almayan, ama “ben koskoca başbakanım” diyebilen kişi.
Siyahla beyaz farkını bilen bütün vatandaşlara ve yobazların
inandığı kâhinlere soruyorum: hiçbir gün aklınızın ucundan geçti mi ki, bir gün
hasta bir başbakan ve Cumhurbaşkanı gelecek “Ne Mutlu Türküm” sözünden nefret edecek ve mahyalardan bile indirerek; bunu
gündemi değiştirmek için çelik çomak olarak kullanacak?
Ulusalcıyız diye bizi aldatan yalancı, sahtekâr, çıkarcı gazete ve
televizyonlar da, her çelik çomakta olduğu gibi, bu oyunu da oynuyor.
Bu gün, Talât Paşa Komitesi İsviçre’de, Türkiye için büyük fedakârlıklar
yaparak çıkartma yapıyor.
Ulusal Kanal’dan başka, bizi ulusalcıyız diye aldatanlardan bir
teki bile bundan bahsetmiyor.
Gel bunların samimiyetine inan; Gel bunlarla kurtuluş savaşına
çık. Nerede birlik, beraberlik,
nerede dayanışma?
Yazıklar olsun, bin defa yazıklar olsun.
Utanın utanın…
Alman mahkemelerince hırsızlığı dolandırıcılığı ispatlanmış.
Erdoğan’ın onursuzluğuna, hainliklerine gelince; bunu, Türk
Askerinin başına ABD çuval geçirdiği zaman da gösterdi ve “Nota vermek, müzik notası
vermek değildir” dedi.
Yüce meclisten sınır ötesi operasyona evet dendi, bu BOP Eş
başkanı tezkereyi uygulamayıp önce Bush’dan icazet istedi.
Böylece PKK’ya zaman kazandırıp kaçmalarını sağladı.
Suudi Arabistan kralı Türkiye’ye geldi, onun ayağına kardeşi Gül
ile gidip diz çöktü.
Davos’a gitti One Münit dedi.
Hemen arkasından, “ben ettim siz etmeyin, Güneydoğu’daki mayınlı araziyi size vereyim
beni affedin” dedi.
Sanki bu araziler babasının malı. Yahu senin Türkiye’de alnının teriyle, namusunla sahip olduğun bir
çakıl taşın bile yok.
Varsa söyle, göster...
Senin, tükürdüğünü yalamaktan, insanları aldatmaktan, yalan
söylemekten, takıye yapmaktan, iftira atmaktan, hakaret etmekten, şantaj
yapmaktan, gündem değiştirmekten, PKK’ya yardım etmekten, insanlara zulüm
etmekten, insanların dini duygularını kötüye kullanmaktan, hırsızlıktan, sahte
evrak tanzim etmekten, kalpazanlık yapmaktan, düşmanlarla işbirliği yapmaktan,
ırkçılık yapmaktan, her gün yeni bir sivil darbe yapmaktan, açılım açılım deyip
karını kapatmaktan başka hiçbir, altını çizerek söylüyorum hiçbir meziyetin,
hiçbir iyi tarafın, hiçbir insanlık tarafın yok…
Anımsarsanız, bu hasta adamdan ve kardeşi Gül’den kurtulmanın tek
çaresinin, bunları idam etmekten geçtiğini,
9.10.2008’de, yani bir yıl önce "ŞÜPHELERİM GERÇEKMİŞ, ERDOĞAN İLLEGAL ÇETE KURMUŞ” başlıklı yazımda dile
getirmiştim.
Hatta Gülhane Parkı’nın önündeki asırlık çınar ağacında
asılmalılar diyerek yer de göstermiştim.
Geçen gün (6 Ekim 2009 günü akşam), Sayın Abdüllatif Şener
ulusalcı televizyona çıkıp, Tayyip Erdoğan’ın idam edilmesinin kaçınılmaz
olduğunu söyledi.
Ben ülkemin bekası için, ölümü göze alarak bu mahlûkun idamını
isteyebilirim...
Ama ayni zihniyetin çekirdeğinden gelen Sayın Şener’in milyonlarca
insanın izlediği bir ekrandan, Erdoğan’ın idam edilmesini istemesi, kafama bazı
soruları getirdi.
Birincisi, Şener benim gibi sıradan bir vatandaş değil, daha
makul, daha itinalı konuşur ve ölümü göze alamaz.
İkincisi, Şener’in elinde Erdoğan’ı mahvedecek o kadar büyük bir
koz olmalı ki korkmadan onun idamını isteyebilsin.
Üçüncüsü ise benim kötümserliğimde yatıyor.
Ben 8 yıllık AKP iktidarında, yaşayıp gördüklerimle onlarla ilgili
olay ve söylemlerde iyimser düşünemiyorum.
Bu cümleden olarak, Sayın Şener başından beri bir alternatif
olarak kullanılıyor.
AKP’nin, daha doğrusu Erdoğan’ın başına istemedikleri bir olay
meydana gelirse A. Şener devreye girecek.
Bugünlerde A. Şener danışıklı dövüş rolünü oynuyor.
Onun içindir ki bir de parti kurdu. Bir ilkokul çocuğunun karşı
görüşüne bile tahammül edemeyen, nerede ise çocuğu boğazlayacak olan Erdoğan,
nasıl olur da Şener’in kurduğu partiye ses çıkarmaz.
Bu bir danışıklı dövüşten başka bir şey olamaz...
Eğer Sayın Abdüllatif Şener samimi ise, kurduğu parti programına
bunu yazılı olarak halka ilan etsin.
Sayın Osman Pamukoğlu, idam cezasını tekrar getireceklerini yazılı
ve sözlü ilan etti.
Şener de Erdoğan’ı idam ettireceğini parti tüzüğüne koysun, yazlı
ve sözlü olarak ilan etsin.
O zaman inandırıcı olur…
Yazımı şöyle bitiriyorum: 72 milyon Türk vatandaşına her gün
ölümcül işkenceler yapan, yürütmeyi yabancı ülkelere terk eden, ABD uşakları,
başta Erdoğan ve Gül olmak üzere vatan hainlerinin idam
edilmesini istiyorum, isteyeceğim;
Bu vatan hainlerinin idam edilmesini istemek suçsa, beni de alın
içeri.
10.10.2009
***
TAYYİP ERDOĞAN İDAM EDİLMELİ Dedim ya, artık çelik çomak
oynamayacağım, işleri kesat giden mahalle bakkalının borç defterini
karıştırdığı gibi, eski yazdıklarımı sizlerle paylaşacağım.
Dün, "Sözde Soykırım"
tasarısı temsilciler meclisi tarafından kabul edildi. Eğer AKP, Telat
Paşa çıkarmasında PKK'nın dörtte biri kadar komitenin arkasında olsaydı, bugün
Sözde Soykırım tasarısı imkânsız kabul edilmezdi.
Bununla da ilgili 10.10.2009'da sizinle paylaştığım "Tayyip Erdoğan İdam Edilmeli"
konulu yazımı aşağıda tekrar bulacaksınız.
Türk vatandaşlarını korkmadan aydınlatan yazarlarımızdan Nihat Genç ve Emin Çölaşan'dan, Televizyon kanallarından
da Ulusal Kanal'dan başka hiçbir kişi ve kuruluş kalmadı.
Zeki insanlar korkar, doğrudur.
Söz konusu vatanı ise korkan değil yazar, insan bile değildir, bu
da doğrudur.
Artık her şey kabak gibi ortada, vatan ayağımızın altından
kayıp götürülüyor.
Son günlerde, yaptığı Deniz Feneri hırsızlık ve
soygunlarını, kalpazanlığını, evraklarda sahtekârlık yaptıklarını, ihalelere
fesat karıştırdığını, Türkiye aleyhine yabancı ülkelerle yaptığı gizli
anlaşmaları, yetimin parasını yiyip yedirdiğini, bunların arasında 750 milyon
doları yandaşına verdiğini, Kıbrıs'ı vermek için, Sayın Denktaş'ın ve Kıbrıs
halkının arkasından oynadığı oyunu, Kıbrıs'tan askerlerimizi çekebiliriz
demesini, Ermenistan açılımını, Azerbaycan'ı neden küstürdüğünü, kendisinin
kulu kölesi olmayanları fişlediğini, PKK ile işbirliği yaptığını ve
teröristleri koruduğunu, Ergenekon adı altında insanlarımızı canlı canlı
öldürttüğünü, hukuku ayaklar altına alıp Habur'da bunu ilan ettiğini, (SAYMAKLA
BİTMEZ ) sorgulayacak hâkimi kendisinin seçmesi için, ortada bir ihtiyaç
olmadığı halde ve 8 yılın sonunda,
giderayak, anayasa değişikliği yapacağını görmüyorum, bilmiyorum diyen biri varsa, normalliğinden, Türklüğünden, insanlığından şüphe ederim.
giderayak, anayasa değişikliği yapacağını görmüyorum, bilmiyorum diyen biri varsa, normalliğinden, Türklüğünden, insanlığından şüphe ederim.
Bu ne demek biliyor musunuz?
72 milyon insanın katilleri Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül,
kendilerini sorgulayacak hâkim olarak, ayni suçu işleyen Bülent Arınç'ı hâkim
olarak tayin edecekler.
Bunun başka izahı olamaz...
Orada değindiğim gibi Erdoğan ve Gül'ün kendilerini
kurtarmak için sırada olan korkunç son planlarından kurtulmamız için, Türk halkının vakit geçirmeden evlatlarından, kardeşlerinden,
çocuklarından kurulmuş olan Ordu ile el ele verip
birleşmesi ve ayağa kalkması şarttır. Bu devrimde,
Genel Kurmaylığı hesaba katmıyorum. Başbuğ'da tıpkı Büyükanıt gibi artık
Erdoğan'la konuşurken eliyle ağzını kapatmaya başladı. Bu davranışı hiç de iyi bir alamet değil.
Dengir Mir Mehmet Fırat: Başbakan'ın Kürt yorumu istifa sürecimi başlattı
Dengir Mir Mehmet Fırat: Başbakan'ın Kürt yorumu istifa sürecimi başlattı
Erdoğan'ın dediği gibi hakikaten ikisi paslaşıyorlar...
Erdoğan ve Gül planlarının bir parçası olan referandumu da
deneyeceklerdir.
Oy kaydırmalarını, sahtekârlıklarını herhalde yalınız genel
seçimlerde kullanmaz bu hainler.
Başta Deniz Baykal olmak üzere, parti başkanlarını uyarıyorum;
referandumda da AKP'nin oylar üzerinde yapacağı sahtekârlıkları şimdiden düşünüp tedbir alın.
***
YSK'nın "Seçsis" yazılımı sertifikasız çıktı!
Sorgulandı, suallendi, ilk neticeler ortaya çıkıyor...
Aydınlık’ta şu önemli not düştü, alın, lütfen okuyun:
'Seçimlerde kullanılan bilgisayar yazılımı sertifikasız
çıktı
YSK, “Bilgisayar Destekli Merkezi Seçmen Kütüğü Sistemi”
için, yetkili tek kurum olan İstanbul Teknik Üniversitesi Ulusal Yazılım
Sertifikasyon Merkezi’nden sertifika almamış. UYSM, sertifikalı yazılım
eserlerinin üst düzey güvenlik koşulları altında kaydının tutulmasını ve geriye
dönük hukuki inceleme yapılabilmesini sağlıyor.'
Burada aslında YSK'ya kızmamak gerekiyor.
Çünkü bu olgu; YSK'nın da sadece AKP nüfuzunda olduğunun
göstergesidir.
Nerelerde profesyonel olmayan veya 'çakma' bir duruma
rastlarsınız, orada muhakkak ya F-tipi, ya da AKP acizliğini bulursunuz.
Bu arada, THY'nın geçenlerde 'onlardan olmayan' (bu ne demek
midir?) 500 nitelikli uzman teknik servis eleman işten attığını ve yeni
personel getirdiğini biliyor muydunuz? Servisler aksayıp bir kaç uçak daha
düşerse hiç şaşırmayın. Siz siz olun. THY konusunda 'yoğurt' ve 'üfleyerek
yeme' hesabı ile yaklaşın. darzihin.blogspot.com
SEÇİMLER, HİLE, BİLGİSAYAR VE BİLGİÇALAR...
22 Temmuz seçimlerinin ardından çok konuşulan bir konu da
seçimlerde hile mi yapıldı sorusu idi. Bu sorunun siyasi açıdan cevabı elbette
evettir. Sadece kömür dağıtımı bile açık bir siyasi hiledir. Ama buradaki asıl
konumuz teknik hileler.
Türkiye’de ilk kez 22
Temmuz seçimlerimde % 100 bilgisayar yazılımı kullanılmıştır. Bu yazılımı da
içeren projenin adı SEÇSİS’tir. Ayrıntılı bilgi http://www.ysk.gov.tr/
adresinde mevcuttur. 22 Temmuz sonrası,
hile tartışmaları nedeniyle, sitedeki SEÇSİS bilgilerinde değişiklik yapılmış,
hile iddialarına cevap verilircesine ayrıntılı açıklamalar konulmuştur.
Bilgisayar konusuna
tam vakıf olmayanlar açısından basitçe açıklayayım; YSK merkezine kurulu ana
bilgisayara SEÇSİS yazılımı yüklüdür ve bu ana bilgisayar, tüm il ve ilçe seçim
kurullarında kurulu yerel bilgisayarlara bağlıdır. Buna ağ-network denir. Her
makineden yapılan işlem ve kayıt, bu yazılım tarafından anında işlenerek
sonuçlar ana bilgisayarda toplanır ve istenen bilgiler toplu olarak elde
edilir. Sandık Kurullarında oyların sayılıp sonuçların elle yazıldığı
tutanaklar, İlçe Seçim Kurulundaki bilgisayarda yüklü SEÇSİS yazılımı
üzerindeki tutanağa geçirilir (bakınız YSK 2007/765 sayılı genelge www.ysk.gov.tr). Bundan sonraki aşamalarda
İlçe Seçim Kurulu tutanak toplamlarını İl Seçim Kuruluna ve İl Seçim Kurulu da
YSK’na SEÇSİS üzerinden bildirir. Bu ağ ortamı dış müdahalelere karşı güvenlik
donanımları ve yazılımları ile korunmaya çalışılır.
SEÇSİS projesinde
kullanılan veritabanı (bilgilerin toplandığı yer) yazılımı Java teknolojisi
destekli Oracle’dir. Yazılım güvenliği açısından bakıldığında, Oracle ciddi ve
bu konudaki en büyük şirket ise de, açıkları mevcuttur ve Oracle Microsoft’tan
sonra ikinci büyük ABD yazılım firmasıdır (bakınız: http://tr.wikipedia.org/wiki/Oracle ).
Oracle’ın güvenlik açığı seviyesi, kurulduğu işletim sistemine göre değişir
(bakınız : http://security.metu.edu.tr/belge.php?oracle.html).
SEÇSİS projesinde işletim sistemi olarak, merkezde Unix-linux ve ilçelerde ise
Windows XP yüklü İntel işlemcili bilgisayarlar kullanılmıştır (www.ysk.gov.tr). Linux-unix sistemler açık
kaynak kodlu olup güvenlik açısından bugün en güvenli sistemlerdendir. Ancak
tek başlarına değil, diğer yazılım ve donanımlarla birlikte kullanıldığında.
Oysa, YSK, il ve ilçe seçim kurullarında bulunan Windows işletim sistemleri CİA
destekli, Bill Gates mamulü en büyük “bilgi çalar” sistemdir ve 5-6 yıldan beri
Avrupa ülkelerinde ve bir çok büyük ülkede devlet kurumlarında kullanımı
yasaklanmış ve linux sistemlere geçilmiş, Microsoft bunun üzerine kısmi kaynak
kodunu vererek satış yapmak zorunda kalmıştır (Almanya’da, ABD tarafından
askeri sırların bu sistemle transfer edildiği yıllar önce tespit edildiğinden).
Windows işletim
sistemleri ve bu sistem üzerine kurulu ağ ortamları yıllardır çoluk çocuk
denecek “hackerler” tarafından bile delik deşik edilmektedir (Ayrıntılar ve
hack raporları için bakınız http://tr.zone-h.org/component/option,com_attacks/Itemid,17/).
SEÇSİS projesinde omurga ve portal anahtarı, portal güvenlik duvarı, portal
saldırı tespit ve korunma sistemi, portal yük dengeleyici olarak “Cisco”
güvenlik ürünleri kullanıldığı YSK sitesinde bilgi olarak yer almaktadır. CİSCO
sistem bir ABD firmasınındır. CİSCO sistemin güvenlik durumu hakkında Google’de
“cisco hack” olarak arama yaparsanız CİSCO güvenlik sistemlerinin nasıl hack
edileceğine ve güvenlik açıklarına dair çok sayıda makale ve yazı
bulabilirsiniz.
Yani, SEÇSİS sistemi
veritabanı, işletim sistemi, yazılım ve güvenlik olarak tamamen ABD
teknolojisinin elindedir ve zaten hem bu nedenle, hem de bilgisayar
teknolojisinin niteliği gereği sisteme her an dışarıdan müdahale edilebilmesi
mümkündür. Müdahale yapılırsa hile yapılması da teknik olarak mümkündür. Ancak
bunu ispat etmeden hile yapılmıştır demek hukuken mümkün değildir. Bu konuda
İ.Ü. Adli Tıp Ana Bilim Dalı Öğ. Gör. Doç. Dr. Ümit SAYIN’ın makalesinde ilginç
bilgi ve tespitler yer almaktadır (http://www.kuvayimilliye.net/yazar.php?id=1928).
Benzer bilgisayar
destekli seçim sistemi ABD seçimlerinde de kullanılmış ve bazı bölgelerde
seçimlerde hile tespit edilmiştir. Yunanistan seçimlerinde de benzer bir
yazılım kullanılmak istenmişse de ABD seçimleri örnek gösterilerek yapılan yoğun
baskı sonucu kullanılmaktan vazgeçilmiştir. Ancak bizde maşallah!! “aslan
sosyal demokratlarımız”, “ipli milliyetçilerimiz” ne bu sistemle ilgili tek laf
etmişler ne de sandık tutanaklarının fiili tespitini yaptırmışlardır. Çünkü
bilgisayar üzerinde yapılacak hilenin tek tespit yolu, tüm seçim tutanaklarını
elde bulundurmak ve tutanaklardaki sonuçları YSK’nın açıkladığı SEÇSİS
sistemden alınan sandık sonuçlarıyla karşılaştırmaktır.
Peki, SEÇSİS sistemde hile yapmak mümkün müdür? Bu sorunun
cevabı, anahtarı emanet ettiğimiz bekçi evi soyar mı sorusunun cevabı ile
aynıdır. SEÇSİS sistemin tüm anahtarları, yukarıda açıklandığı gibi ABD’nin
elindedir. Cevabı mutlaka bulmuşsunuzdur. Bu soruyu ABD bizim müttefikimizdir
diyenlere sorarsanız; haşa ABD hile yapar mı derlerse şaşmamak gerek. Bana
sorarsanız; bu sistemde hile yapmayan ya akılsızdır, ya saftır ya da dört
dörtlük müttefik ve namusludur. Ya da hileye gerek kalmamıştır da
yapılmamıştır.
Bir hile senaryosunu hemen kurarsak; sandık tutanakları İlçe
Seçim Kurulunda bilgisayara işlendikten sonra, ya da işlenirken bir minik
programcık sisteme dalış yapıp, (A) sütunundaki (X) partisinin oy rakamları
toplamını % 20 arttırıp, (B) ve (C) sütunlarındaki (Y) ve (Z) partilerinin oy
rakamları toplamını % 10’ar düşürürse, tuşa basıp genel toplam alındığında bu
müdahalenin tespiti mümkün olabilir mi? Olur, ama sadece o ilçedeki tüm sandık
sonuçlarını elle tek tek sayıp toplarsanız... Aksi halde, itiraz süresi
sonunda, bilgisayar tuşuna basılarak alınan rakam resmi seçim sonucu haline
gelir.
Bu bilgilerle, İzmir Cumhuriyet Mitingindeki verileri ve
İzmir 22 Temmuz seçim sonuçlarını karşılaştırdığımızda benim aklım
karışmaktadır. Muhalif basına göre bile mitinge katılım sayısı 1 milyonun
üzerinde olmuştur. 1-1,5 milyon arasında rakamlar söylenmiştir. Alan hesabı
yapıldığında, bizim tespitimize göre mitinge en az 1,3 milyon civarında katılım
olmuştur. MHP parti olarak mitinge katılmamıştır. Miting tamamen AKP karşıtı
olarak gerçekleşmiş, bizzat katıldığım mitingde, diğer mitinglerdeki gibi AKP
aleyhine sürekli sloganlar atılmış ve konuşmalar yapılmıştır. İzdiham
derecesinde sıcak ve kalabalıkta bir AKP’linin bu çileyi çekmesi bile
düşünülemez. Yani katılımcıların tamamı AKP karşıtı vatandaşlar ve üstelik o
çileyi çekecek kadar AKP’ye hasım olanlardır. Yani 1,3 milyon AKP karşıtı
mitingde toplanmıştır. Sadece Karşıyaka’dan deniz yolu ile taşınan ve resmi
verilere dayanan yolcu sayısı 200 bin olarak açıklanmıştır. Diğer illerden
gelenler 250 bin kişiyi geçmemiştir ve bu sayı düşülüp, mitinge gelemeyen AKP
karşıtı diğer “gâvur” İzmirli yaşlılar, korkak ve ürkekler, hasta ve
engelliler, alana giremeyen ve gelip de dönenler ve diğer muhalif partililer
hesaba katıldığında, MHP hariç (kişisel katılımlar az da olsa olmuştur) İzmir’de
AKP karşıtı en az 1,5 milyon seçmenin var olduğunu söylemek yanlış
olmayacaktır. Oysa 22 Temmuz seçimlerinde AKP ve Bağımsızlar dışında kalan tüm
partilerin (MHP dâhil) oylarının toplamı 1,3 milyonda kalmıştır. Akp ve
Bağımsızların oy toplamı ise 713 bin olmuştur. Öyleyse en azından kalan 200 bin
İzmirli ya hem mitinge gelmiş, AKP’ye
vermiş veriştirmiş ve rahatladığından siniri geçip!! AKP’ye oy
vermiştir, ya oy kullanmamıştır, ya da bu oylar bir şekilde uçmuştur? Kim bilir, belki de bu AKP karşıtları oy
kullanmış ama bu oylar sanal seçim sisteminde, diyelim ki yanlış tuşa
basıldığından, AKP’nin hanesine şıp diye geçivermiştir.
İnsanoğlu işte, hayal kurmadan duramıyor diyenler olabilir,
ama aptalca durmaktan daha iyidir hayal kurmak. Hayal mi bilmem ama, bu konuda
son söyleyeceğim şudur; Kendime göre bir hile doğrulaması yapmak için, Anayasa Referandumundan 15 gün önce bilgi
edinme kanununa göre YSK’ya bizzat faks ile gönderdiğim, sandık tutanaklarını
video ile kayıt altına aldığımda bunu sandık sonuçlarına yapacağım itirazlarda
delil sayıp saymayacakları konulu dilekçeme cevap verilmemiş ve YSK Anayasa
Referandum sonuçlarını hala sandıklar itibariyle açıklamamıştır. Yani hile
doğrulama hayalim!! suya düşürülmüştür. Oysa 22 Temmuz seçimlerinde 15 gün
içinde tüm sonuçlar sandıklar itibariyle İnternet sitesinden yayınlanmış ve
halen da sitede mevcut bulunmaktadır. Halbuki ne hırs ve merakla sandık
bölgemdeki okula gidip, kendi sandığımın başında sonuna kadar beklemiş ve hem
bu sandığın hem de diğer tüm sandıkların sonuçlarını video ile kaydedip sat
17.30 itibariyle kesin (hile iddiasız) sonucu alıp ilan da etmiştim.
YSK’nın sandıklar itibariyle sonuçları yayınlamasını hala
dört gözle beklemekteyim. Yasal itiraz süreleri geçmiş ve referandum hukuken
kesinleşmiş de olsa...
Hile iddiasız, bilgisayarsız, “onlar” ın dediği gibi “açık”,
“şeffaf”, “hesap verebilir” bir seçim, yargı ve yönetim dileğiyle.
Celal ÇALIŞ
İzmir, 15.03.2008
TAYYİP ERDOĞAN, HEMEN İDAM EDİLMELİDİR!!!!
Ozan Mert
03 Mayıs 2007 Perşembe 07:14
1- AKP hemen kapatılmalıdır...
2-R.Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Abdullah Gül İdam
Edilmelidir...
3-Büyükanıt Cumhurbaşkanı olmalı ve Cumhurbaşkanlığı Genelkurmay’a
bağlanmalıdır.
4-Seçimler hemen yarın yapılmalı, CHP tek başına iktidar
oluncaya kadar, her hafta sonu tekrar edilmelidir...
5-Anayasa mahkemesi her ihtimale karşı, 400, 450,500
milletvekili ile meclisin Cumhurbaşkanlığı'na seçilebileceğiyle ilgili
kararları alıp, seçim sonuçlarını beklemelidir.
6-Seçim sandıkları, Sabih Kanadoğlu, Emin Çölaşan, Tülay
Tuğcu, Mehmet Yaşar Büyükanıt'ın başkanlığını yapacağı bir komisyon tarafından,
Anayasa Mahkemesinde açılıp, sayılmalıdır...
7-Seçim tarihi, tüm muhalefet partileriyle konuşulduktan,
birleşmeler ve hülleler tamamlandıktan sonra, en uygun olan zamanda
yapılmalıdır.
8-Seçimlere katılacak milletvekillerinin, Türk olup
olmadığı, Türklükle ilişkileri, Türklükten ne anladıkları, Devlet Bahçeli'nin
başına geçeceği bir komisyon tarafından onaylandıktan sonra ancak, aday
olabilmelerine imkân verilmelidir.
9-Dinden ne anladıkları ve Müslüman olup olmadıklarıyla
ilgili onamayı ise Recai Kutan'ın kuracağı komisyon değerlendirmeli ve karara
bağlamalıdır.
10-Laiklikten ne anladıkları ve ne kadar Laik
olduklarıyla ilgili kararı, Deniz Baykal'ın kuracağı komisyon değerlendirmeli,
onun işin içinden çıkamadığı durumlarda ise, Anayasa Mahkemesi karar
vermelidir.
11-Bundan sonra kutlu doğum haftalarında, Gül dağıtmak
yasaklanmalıdır.
12-Soyadı kanununda değişiklik yapıp, Gül ve Gül'den
türeyen kelimeler yasaklanmalıdır...
13-Bu yasak geriye doğru işletilip, Cumhuriyetimizin
başına bela olmuş olan, Gül soy isimli şahıs, İstanbul'a Vali olmuş olan Güler soy
isimli şahıs ve Türkiye'ye rüyalarında bile dönemeyen Gülen soy isimli şahıs
hakkında işlem başlatılmalıdır...
14-Genel Kurmay' ın muhtırasından bir gün önce, Abdullah
Gül'ün yollarına gül döküp, gül sularıyla abdest alan medyanın, Muhtıra sonrası
yayınları güzelce mukayese edilip, muhtıra öncesi ve sonrası farkın hesabı
sorulmalıdır...
15-Unakıtan'ın oğlunun pastörize yumurta fabrikasına,
Erdoğan'ın oğlunun gemisine, Dünürlerinin özelleştirmeden aldıkları Limanlara
el konulmalıdır.
16- O ki seçim süreci başladı, tüm seçim otobüslerinin
üzerindeki kolonların sesi belli bir desibeli geçmeyecek şekilde ayarlanmalı,
kafamız fazla şişirilmemelidir.
Seçimler yaklaşırken pis kokular geliyor
Nisan 03, 2010, 03:14:46 ÖS
Son Sayfa'dan Neval Kavçar, seçimlerin yaklaştığı şu
günlerde Devletin Nüfus İstatistikleri'nde görülen açık çelişkiyi yazdı.
Kaçar'ın araştırmasına göre TUİK'in ve Nüfus ve Vatandaşlık İşler Genel
Müdürlüğü'nün rakamları ile YSK'nın rakamları birbirini turmuyordu.
Neval Kaçar'ın verdiği bilgiye göre Nüfus ve Vatandaşlık
İşleri Genel Müdürlüğü'nün Türkiye nüfusuna ilişkin rakamları, TUİK'in
açıkladığı rakamdan 4 buçuk milyon kişi fazlaydı. Kaçar'ın karşılaştırmalı
istatistiksel analizine göre ise Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel
Müdürlüğü'nün açıkladığı seçmen sayısı YSK'ya kayıtlı seçmen sayısından 6
milyon kişi fazlaydı.
Kaçar, son seçimde seçmen sayısını belirleme görevinde
YSK'nın by pas edilmesine dikkat çekerek, bu çelişkinin bir hileye neden olabileceğini
söyledi.
İşte Neval Kaçar'ın araştırması:
“Kurumlar Arası Nüfus ve Seçmen Sayısı Farklılığı” Üzerine
Araştırma
SEÇSIS serisi içinde ele aldığım bir başka konu, nüfus ve
seçmen sayısı üzerine yaptığım araştırma. Geçtiğimiz dönem Türkiye’nin nüfusu
konusundaki tereddütlerimi örneklemiştim. TÜİK ve Nüfus İşleri Genel
Müdürlüğünün çelişkili rakamları vardı.
Başbakanlığa bağlı TÜİK’in duyurduğu 31 Aralık 2009 sayım
sonucu 72 561 312 kişi.
Bu sayının Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü
verileri ile çakışması gerekir değil mi? Bakalım öyle mi?
http://www.nvi.gov.tr/Hizmetler/Istatistikler,Nufus_Kutukleri_Istatistikleri.html (http://archive.is/TVfG) bölümüne, oradan da son istatistik tarihi 2008 yılı verisi olan “Nüfus Kütüklerine Kayıtlı Nüfusun Yaş Ve Cinsiyete Göre Dağılımı (2008 Yılı) (46KB)” bölümü tıklıyorsunuz.
Orada NVGİM’nin yaş ve cinsiyete göre 2008 yılı Türkiye
geneli rakamları mevcut. Adı istatistik, fakat yıllarca istatistiğe bakmış
birisi olarak yine de bir yanlışlık yapmamak üzere, ilgili müdürlüğe bilgi
edinmek için başvurdum.
Sitelerinde yer alan 2008 yılına ait verilerin, ölmüş nüfusu
kapsayıp kapsamadığını sordum. Yani 2008 verileri Türkiye’nin o yıla ait nüfusu
mudur anlamında.
Gelen cevap şöyle:
31 Mart 2010 Çarşamba, 14:13
Kimden: "Bilgi Edinme"
Göndereni Kişiler'e ekle
Kime: nevalkavcar@yahoo.com
27/03/2010 tarihli Bilgi Edinme Başvuru Formunuz incelenmiş
olup; İstemiş olduğunuz bilgi, 2008 yılında nüfus kütüklerindeki açık kayıtları
göstermektedir. Bilgilerinize.
Resmi sitedeki veriler 2008 yılı Türkiye nüfusu diyor o
cevapta. Bunu niye sordum peki? NVGİM 2008 yılı genel toplamını aldığımda,
Türkiye Nüfusu 76.175.083 olduğu için. (2009 yılı dahil değil)
TÜİK kaç açıkladı 2009 dahil nüfusu: 72 561 312
Bir yıl eksik nüfus verisi ile TÜİK ve NVGİM verileri
arasında; dörtbuçuk milyona yakın fark var.
Peki; 2008 NVGİM verisine göre 18 yaş ve üstü, yani seçmen
sayısı kaç? 53.950.192
2009 yerel seçimine göre 2009 verili seçmen sayısı kaç?
YSK verisine göre;
Kayıtlı seçmen sayısı: 48.049.446
YSK’da Yargının Bypası
Devletin kurumlarının nüfus verileri ve seçmen sayısı
arasındaki fark, resmi kayıtlara göre birbirinden farklı.
Niçin?
Tablo ile o verilerin karşılaştırılması
Tablo için kaynağa bakınız.
Şimdiye kadar YSK vasıtası ile hazırlanan “seçmen kütüğü”
oluşturulması ilkesi, 2008 yılında çıkarılan yasa ile değişmişti hatırlarsanız.
Yapılan değişiklikle seçmen belirleme YSK’yı devre dışı bırakmış oldu. Seçmen
kütüklerini belirleyen YSK yerine, NVGİM’nin adres kayıt sistemi ile oluşturulmasına
dönüştü.
Seçimler Anayasa’ya göre “yargı kontrolünde yapılır”
ilkesine ters bir gelişme idi, kimseden ses çıkmadı.
Yargının her cephede bypas edilmesi, tam gaz gidiyor.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder