1 Nisan 2023 Cumartesi

Nesturi isyanı neyin nesiydi?

İnsani yardım deyip topraklarımız işgal mi ediliyor? 

Türk tarihi bakınız nasıl görüyor...

1924'te, Hakkâri’de Nesturiler isyan etti...

Nesturi isyanı neyin nesiydi?

Türkiye’de siyaset düşünür ve yazarları nedense bu soruya hiç cevap aramadılar.

Günümüzde dahi bu Nesturiler kamuoyu tarafından tanınmıyor, Ortadoğu’da oynanan oyunlar çerçevesinde nasıl bir yer almış oldukları da bilinmiyor. Oysaki bu kadim topluluk Anadolu’nun bir küçük parçasıydı.

Burada oynanan oyunlarda, ellerindeki kartlar küçük olsa da, oyuna dâhil edilebilecekleri göz ardı edilmemeliydi. Kaldı ki, PKK terör örgütünün siyasi hedefindeki ülke topraklarımız ile Nesturi-Keldani-Süryanilerin kurmayı düşledikleri yeni bir Asur devletinin toprakları birbiriyle örtüşüyordu…

1918’te, Nesturilerin, İngilizler tarafından Bağdat’ın kuzeyinde Baquba kampına yerleştirilmişti.

10.000 kadar Ermeni Van’dan, 30.000 kadar Nesturi de Urumiye bölgesinden getirilmişti.

Birlikte aynı kampta kalıyorlardı. Sayıları yaklaşık 40.000 idi. Musul ve bölgesi fiilen İngiliz işgali altında olduğundan, o tarihlerde İngilizler Ermeni-Nesturi kartını hiç kullanmamıştı.

Bölgeyi Şeyh Mahmud Berzenci eliyle idare ettiklerinden dolayı, İngilizlerin bu süreçte oynayabileceği bir Kürt kartı da yoktu.

İngilizlerin asıl hedefi Musul’u korumaktı; Nesturi-Ermeni-Keldani gibi unsurlardan istifade ile Musul bölgesini Türk askerine karşı korumak.

Nesturilerin amacı ise, hem Kuzey Irak coğrafyasında hem de eski yerleşim yerleri olan Hakkari’de yeni bir devlet kurmaktı. Bu niyetleri, isyan öncesinde İngiliz Sir A. Wilson tarafından şöyle dile getirilmişti;

‘Türklerin elinden eski topraklarını geri alabilmek için, Nesturiler savaşa hazırdırlar’ [1].

1919’da geliştirilen İngiliz planlarına Ermeni ve Nesturilerle birlikte Kürtler de dâhil edildiler.

Bu plan, ‘Rus hâkimiyet bölgesi ile İngiliz hâkimiyet bölgesi arasında tampon bir devlet oluşturmak’ düşüncesine dayanıyordu.

Kafkaslarla Musul arasında bir Ermeni ve bir Kürt devletinin kurulması, Kürtlerin de ‘Kuzey-Güney’ şeklinde ikiye ayrılıp araya bir Nesturi devletinin konulması şeklindeki bir tasarının altına imza koymuşlardı.

İngiltere nasıl ki Yahudilere bir İsrail devleti söz verip, bu söze bağlı olarak Arjantin, Uganda gibi ülkelerde bir yer arayışına girmiş ise, Nesturilere de söz vermişler, onlar için de bir ‘yurt’ arayışı başlatmışlardı.

Geliş yerleri dikkate alınarak, önce İran’ın Urumiye bölgesinde ‘bir Asur devleti’ düşünüldü. Ama Kürt-Nesturi çatışmasından endişe duyularak bundan vazgeçildi.

Ardından, Nesturilere Kanada’da bir toprak verip, orada bir Nesturi devleti kurulması teklif edildi. Bu uygundu ama son çare olarak düşünülmeli, denilerek yine vazgeçildi.

Irak’ta, Duhok’un bir kasabası olan İmadiye’de ayrı bir devlet fikri ortaya atıldı. Bunu gerçekleştirebilmek için Kürtlerin oradan çıkartılması gerekecekti, çatışma riski çoktu, bu yüzden bu da uygun görülmedi.

Sonuçta, Nesturilerin eski yerlerine dönmelerine karar verildi yani Hakkari ve Urumiye bölgesine.

Nesturiler, Osmanlı yönetiminde yaşadıkları dönemde hem İngiliz hem Ruslarla işbirliği yaparak Osmanlı’ya karşı savaşmışlardı, sonra ayrılarak Osmanlı’ya karşı cephe açmışlardı ve şimdi de o topraklara geri dönmek istiyorlardı [2]…

Nesturiler Kürt dosyasını kurcalıyor…

1919’da Nesturiler de tıpkı Şerif Paşa ve Ermeni Bogos Paşa gibi, Paris Barış Konferansı’na müdahil olarak katıldılar.

Urumiye’de Kilise Misyonerlik Kuruluşu tarafından eğitilmiş bir din adamı olan Abraham Yohannan, Nasturi-Keldani ve Süryanilerin temsilcisi sıfatıyla oradaydı. Yanında Urumiye’den gelen Nesturi temsilcileri de vardı. Hepsinin ortak hedefi şuydu; şimdilik otonom, fakat daha sonra bağımsız olacak bir Asur-Keldani devletinin kurulması.

Bu devletin sınırları dahi çizilmişti; ‘Musul, Urumiye, Diyarbakır, Urfa dâhil, batıda Fırat, kuzeyde Van Gölünün güneyindeki dağlar(Başkale-Gürpınar-Çatak’ı tarif ediyor), doğuda Türkiye-İran sınırındaki dağlar(Dalamper-Zagros dağlarını yani üçlü sınırı tarif ediyor), güneyde Dicle ve Fırat’ı kesen hat içinde kalan topraklar.

Bu tanıma bakıldığında, bugünkü PKK terör örgütünün siyasi hedefinde olan Türkiye topraklarıyla birebir örtüştüğü dikkati çekiyor.

1920’ye gelindiğinde, İngilizlerin Nesturilere teklifi şu oldu; Musul-Akra istikametinden Hakkâri’ye ulaşmak, burada Hakkârili ve Urumiyeli Nesturilerden bir Asur Milleti oluşturmak ve bu milleti, Amerika ve Tebriz’de yaşayan Nesturilerle desteklemek yani Hakkâri’de bir Asur Devleti kurmak…

Fikir güzeldi, hemen işe koyuldular.

Ağa Petros liderliğinde yaklaşık 4.000 kişilik bir Nesturi silahlı kuvveti kurdular. İngilizler de yol göstermek için, bu kuvvete birkaç subay görevlendirdiler. Akra istikametinden Hakkâri’ye doğru yola çıktılar.

Ama Akra’da hiç beklenmedikleri bir durumla karşılaştılar; Zibari ve Surçi Kürt aşiretleri bu Nesturilere karşı şiddetli bir direniş göstermişti. Nesturiler ağır bir kayıpla gerisin geriye Musul’a dönmek zorunda kaldılar. Ama bu arada bu Asur devleti projesine bel bağlamış olan Hakkâri Nesturileri çevredeki Kürt köylerine girmiş, yakıp yıkmış, yağmalamıştı; bu önlenemedi.

Bu çatışmalarda Barzaniler de oldukça zarar görmüştü ama Mesud Barzani, bu siyasi stratejiyi Kürtlere karşı ‘bir İngiliz tuzağı’ diyerek geçiştiriyor; Türkiye’ye karşı kurulu tuzaklardan hiç bahsetmiyordu, şöyle ki;‘1920’nin ilkbaharında İngilizler, Kürtlerle savaşmak üzere Asurileri harekete geçirmeyi başardılar. Bunun üzerine Faris Zibari Ağa, akrabalarının aileleri ve aşiretiyle İran’a kaçarak Sımail Ağa Şikaki(Simko)’ye sığınmak zorunda kaldı. Barzan bölgesinde, Barzanilerle Petros Ağa liderliğindeki Asuriler arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. Bu çatışmalarda, ünlü Barzani komutanlarından Said Veli bey öldürüldü. Çok geçmeden her iki taraf, İngilizlerin kurduğu bu pis tuzağı fark ederek savaşa son verdiler.’

Oysaki Genelkurmay arşivleri hiç de böyle söylemiyordu; Surçi ve Zibari aşiretleri kaçmamış, aksine Nesturilere karşı savaşmıştı.

Yine 1920’de, San Remo Konferansı’nda konu üzerinde görüşmeler başlatıldı ve bölgedeki Hıristiyan ve Kürt unsurlar yeniden ele alındı.

Lord Curzon, İngiltere’nin görüşlerini şöyle açıklıyordu; ‘Bağımsız bir Kürdistan kurulduğunda Hıristiyan nüfus da göz önüne alınmalı, bu insanların sayıları 100.000 civarındadır. Yeniden eski yerlerine yerleştirilmeli. Türkler tarafından yerlerinden edilen bu insanlar şu anda Baquba’da İngiliz denetimindedir. Yeniden yerleştirilmeleri imzalanacak antlaşmada(Sevr’i kastediyor) da yer almalıdır. Türk-İran sınırında yeni bir düzenleme yapılabilir. Bu insanların kötü kaderleri Ermenilere benziyor. Bunlar adına sorumluluk almaktan çekinmemeli…

Keldanilerin ve Asurilerin korunmaları güvencededir’.

Lord Curzon’un bu görüşleri, önceden bilinen İngiliz siyasetinin bir sonucuydu; Doğu Anadolu’da bir Ermeni-Kürt devleti, Kürt devleti iki parçalı ve parçalar arasında ayrı bir Nesturi devleti.

Osmanlı ordusu komutanlığını yapmış olan Ali İhsan Paşa, 1957’de yayımladığı anılarında, bu İngiliz siyasi stratejisini bir adım daha ileri götürmüş ve dikkatleri Kafkaslara çekmişti:

‘Osmanlı ile imzalanan antlaşmayı(Sevr) takiben, Ermenilerin istediği altı doğu ilini işgal etmek ve kendi himayesinde bir muhtariyet kurmak olan İngiltere’nin asıl hedefi daha kuzeye ulaşıp, Batum ve Bakü’yü işgal ederek petrol sahalarını ele geçirmektir.’

Ali İhsan Paşa’nın bu görüşüne karşın, günümüzdeki İngilizlerin Ortadoğu siyaseti bu noktadan alınıp o tarihi sürece geri götürülebilirse eğer, İngilizlerin asıl dikkatlerinin Musul ve Kerkük olduğu ve kendi kontrolünde kurulacak yapay tampon devletler yoluyla Kafkaslardaki Ruslarla İngiliz hâkimiyet bölgesinin birbirinden ayrılması düşüncesinden yola çıktıkları anlaşılabilir.

Bunun da ötesinde, 2014 yılının IŞİD(Irak-Şam İslam Devleti terör örgütü)’in varlığı ve eylemlerine bakıldığında, referandumla kaderini tayin etmesi gereken Musul ve Kerkük’ün, İngiliz-ABD-İsrail oyunlarıyla -Türkmenlerin göç ettirilmesi- bir oldu-bittiye getirilmek istendiği de görülebilir yani asıl hedef Musul ve Kerkük’tür.

İngilizlerin Kafkaslara uzanmak meselesi, Türklerin asıl o bölgeye uzanmasını engellemek için ortaya atılmış bir boş hamle olarak görülmelidir.

1918-1923 arası geçen yıllarda, Cumhuriyet’in kurulmasıyla Hakkâri bölgesi Türk sınırları içinde kaldığından, İngiliz/Nesturiler bu emellerini gerçekleştiremedi.

1923 yılı itibariyle Musul bölgesindeki İngiliz karşıtı direnişler kırılmıştı ancak Kürtlerin büyük tepkisi üzerine, bölgede bir Nesturi devleti yine kurulamamıştı.

Musul Sorunu Lozan’da çözülememişti ve Mustafa Kemal’in tüm dikkatleri Musul üzerindeydi, İngilizler de bunun farkındaydı. Bu son durumda İngilizlerin yeni bir strateji geliştirmekten başka çaresi kalmamıştı…

Musul’u elde tutmak isteyen İngilizler, bu Nesturiler üzerinden yeni bir proje hazırladı. Bu projeye göre, Nesturiler Türk sınırından sessizce sızarak eski yerlerine ulaşabilecekti.

Proje uygulandı ve birçok Nesturi Hakkâri’deki eski yerlerine geri dönmeyi başardı. İranlı Nesturilerden bir grup Bağdat üzerinden Urumiye’ye ulaşmaya çalıştı ama bölgedeki aşiretlerin şiddetli direnişi nedeniyle bu hattı geçemedi. Ancak 1922’de, İran orduları Kürt aşiretlerini bölgeden çıkarınca, bu kente dönüp yerleşmeyi onlar da başaracaklardır.

Musul’a yerleşen Nesturilere gelince, daha önce oluşturulan Nesturi taburları yeniden düzenlendi ve İngiliz yönetimindeki Irak ordusunun bir parçası haline getirildi.

Sonuçta, 1924 yılı itibariyle Nesturiler üç ana merkezdeydi; Hakkâri, Musul ve Urumiye. Bu üç kent birbirlerine sınırdı yani olası bir ayaklanmada birbirlerini destekleyebilecek kadar yakındı.

Türkiye Musul sorununun çözümü için görüşmelere başladığında, Nesturi tablosu işte böyleydi ve şimdi konumuz olan Nesturiler, işte bu Nesturilerdi…

İsyan öncesi Musul Sorunu…

Musul için ilk görüşmeler, 19 Mayıs 1924 günü İstanbul’da başladı. Haliç konferansı olarak adlandırılan bu görüşmelerde, Türk heyetine Meclis Başkanı Fethi Bey, İngiliz heyetine ise Sir Percy Cox başkanlık ediyordu. İlk toplantıda Fethi Bey, Musul’un Türkiye’ye bırakılmasını talep etti. Buna İngilizler karşı çıktı, bir karar alınamadı.

21 Mayıs’ta, ikinci toplantı yapıldı. Bu kez, Sir Cox, Musul dâhil olmak üzere Dicle’nin her iki sahilinin İngilizlere verilmesi istedi, yine karar alınamadı.

24 Mayıs’ta, yeniden bir araya gelindi ve Sir Cox, ilk talebine ilave olarak, bu kez Hakkâri vilayetine bağlı Beytüşşebap, Çölemerik ve Revanduz kasabalarını da istedi.

3 Haziran’da yapılan son görüşmede ise, bu taleplerin karşılanmaması halinde meselenin Cemiyete Akvam’a götürüleceğini bildirildi.

Haliç Toplantıları böylece son bulmuştu yani sonuçsuz…

İngiltere’nin teklifi üzerine toplanan Cemiyeti Akvam, konuyu görüşmek üzere her iki tarafı Cenevre’ye davet etti.

10 Eylül 1924’te, Ali Fethi Bey başkanlığındaki Türk Heyeti, Cenevre’ye gitti.

24 Eylül 1924’te, Cemiyeti Akvam’da ilk genel toplantı yapıldı. Konu genel çizgileriyle masaya yatırıldı.

27 Eylül tarihindeki ikinci toplantıda, ara bir kararla Irak üzerinde İngiliz mandasını kabul edildi.

30 Eylül’de, Musul meselesi için durumu yerinde incelemek üzere bir soruşturma komisyon kurulması karara bağlandı ve komisyon çalışmalarına başladı…

Musul meselesi böylesi bir siyasi seyri izlerken, 7 Ağustos 1924’te, Hakkâri bölgesindeki Nesturiler İngiliz planında olduğu gibi isyanı başlatmıştı.

İsyan, 7 Ağustos 1924 günü, Hakkâri Valisi ve beraberindeki heyetin Hangediği mevkiinde pusuya düşürülmesi ile kendini göstermişti. Çıkan çatışmada Jandarma Komutanı Binbaşı Hüseyin ile üç jandarma eri şehit düşmüş, beş er ise yaralanmıştı.

İsyan bölgeye yayılıyordu.

14 Ağustos 1920’de Bakanlar Kurulu toplanmış, isyana müdahale için Genelkurmay Başkanlığı görevlendirilmiş ve Türk Ordusu kapsamlı bir harekâtı planlamaya alınmıştı.

Eylül ayında askeri harekât başlatıldı…

Harekât esnasında, sonradan Hoybun-Taşnaksutyun örgütüne katılacak ve1930 Ağrı isyanını da yönetecek olan Yüzbaşı İhsan Nuri firar etmişti. Beraberinde, Teğmen Rasim ve Teğmen Tevfik ile birlikte 275 eri de sürüklemiş, ayrıca 10 otomatik tüfek, 380 tüfek ve 800 kilo buğdayı gasp etmişti.

19 Eylül günü, Nesturi isyanına destek veren İngilizler, üç İngiliz uçağı ile Bisbin’den Şiranis’e gitmekte olan 62’nci Piyade Alayı’nın 2’nci taburunu havadan bombalamaya başladı; 8’nci Bölük Komutanı Üsteğmen Sadullah ile altı er şehit düşmüş, 15’i ağır olmak üzere 25 er yaralanmıştı.

28 Eylül’de kontrol altına alınan bu isyan, 19 Ekim 1924’te tamamen bastırıldı ve askeri harekât sona erdi.

Hakkâri’de bir Asur Devleti kurulmasına ilişkin İngiliz planı tutmamıştı.

Musul meselesine gelince…

Konu, Macar, Belçikalı ve İsveçli temsilcilerden oluşan üçlü komisyonun önüne bırakılmıştı.

30 Eylül 1924, komisyon kuruldu.

13 Kasım 1924’te, göreve başladı ve ilk toplantısı Londra’da yapıldı.

16 Ocak 1925’te, Bağdat ve Musul’da toplanan komisyon raporunu açıkladı;

“1928 yılında bitecek olan İngiliz manda yönetiminin 25 yıl daha uzatılması ve Kürtlere özerklik verilmesi…”

Bu bir komisyon raporuydu, nihai kararı 16 Aralık 1925’te Milletler Cemiyeti Meclisi verecektir.

Nesturi isyanı öylesine açıktır ki, sahnenin perde arkasındaki İngilizleri ve elbette Musul’u görmemek mümkün değil. Bundan fazla söylenecek her söz boşadır.

Asıl bu isyanda mutlak bir cevap bulması gereken soru şudur; tek başına Nesturiler nasıl olmuştu da Hakkâri bölgesinde yani Kürt aşiretlerinin güçlü olduğu bir bölgede isyan çıkartabilmeyi başarmışlardı?

Öyle ya burası Hakkâri, Seyit Taha’nın, Şeyh Ubeydullah’ın, Seyit Abdulkadir hatta küçük Seyit Taha’nın memleketi değil miydi? Bölgedeki Kürt aşiretleri bu sayılanların etki alanı içinde oynamıyor muydu?

Nasıl olmuştu da bu Nesturiler bu aşiretleri yok sayarak yani meydanı boş bularak kılıç kalkan ortaya atılmışlardı?

İşin gerçeğinde Nesturilerin Hakkâri’de tek başlarına bir isyan çıkartma ve bunu sürdürme imkânı olabileceği düşünülmemeli…

Bu anlattıklarım yakın Türk tarihidir.

Tarih bize ders vermiyorsa, sorumlusu tarih midir yoksa bizdeki akıl mı?

Erdal Sarızeybek

 

“Bu TBMM hiçbir sorunu çözemez” iddiasındaydım.pdf

Dosyada verilip açılamayan sayfalar...

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun kökenleri ve inançları hakkında yapılan ilk araştırmalarda onun aşiretinin aynı zamanda Türkmen BALABAN aşireti ile iç içe olduğu bilgisi elde ediliyor. Özetle: Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ALEVİ TÜRKMEN inanç ve geleneklerine bağlı bir insandır. Ve Türk asıllıdır. Ancak CHP Başkanı olarak yapacağı çalışmalar onun tarih sahnesindeki yerini ortaya koyacaktır. Kemal Kılıçdaroğlu'nun Kökenleri. Cezmi YURTSEVER

Kılıçdaroğlu’nun aşireti ‘özür ve iade’ istedi.

Çarkçı Kemal’e dava açtı, Özhaseki için ceza istedi.

Atatürk karşıtı Kılıçdaroğlu.

BERİTAN AŞİRETİNDEN BİR GENCİN MEKTUBU

1990'larda Kürt siyasi hareketi.

Aşiret düğünü, AKP- DTP ve Dolar!

Doğu Perinçek: 'TBMM'de Çözüm' söylemi, PKK'yı kurtarmak içindir.

Kılıçdaroğlu, annem Ermeni de olabilir, Kürt de olabilir, Rum da olabilir.

Kılıçdaroğlu: 2 bakana kefilim.

CHP, Amerikan karşıtlığını önlemek görevimiz.

NAKŞİBENDİ TORUNU OLMAKTAN ONUR DUYARIM.

 ’Nakşibendi Kardeşliği’nin zorlu sınavı.

Yapılan çalışmada görülmüştür ki; Ağrı Ayaklanması, diğer Kürt ayaklanmalarına göre en az incelenen isyanlardan birisidir. İsyan, önceleri eşkıyalık faaliyetleri olarak başlamıştır.

Hatta denilebilir ki olayları başlatanlar dahi sonunda bu kadar büyüyeceğini hesaplayamamışlardır. Ancak gelişmeler sonunda isyan, temelinde Kürtçülük olan, Şeyh Sait artığı kişilerle, İran’daki aşiretler ve Ermeni Hoybun örgütünün işbirliği ile büyümüştür.

Ağrı İsyanı denilince bazılarının aklına 16 Mayıs 1926 tarihinde başlamış bir ayaklanma ve aralıklarla meydana gelen olayların ardından 1930 yılı yazında başlayan büyük isyan gelmektedir.

Bazı yazarlar isyanı böyle değerlendirmiş ve Ağrı isyanını birinci, ikinci ve üçüncü Ağrı isyanı diyerek numaralandırarak bölmüşlerdir. Ancak gerçekte isyan bölgede başlatılan ve 1930 yılı sonuna kadar devam eden, bir merkezden idare edilen tek isyandır.

İsyan aynı liderler tarafından yönetilmiş ve bağımsızlık amacını gütmüştür.

İsyanı yayma çabalarına rağmen yöre halkının isyana isyancıların umduğu desteği vermedikleri tespit edilmiştir.

İsyanda İngiliz ajanı Lawrence'ın da rol aldığı iddiaları olsa da bunu destekleyecek herhangi bir bulguya rastlanamamıştır.  Ağrı Ayaklanması

 

Dağda teröristlerin, zavallı kızlara tecavüzüne göz yumanların hangi söylediklerine inanılır?

Sevahir Bayındır ne diyor?

İç göçü en yüksek oranda yaşayan dünyanın ikinci ülkeymişiz, bunu öğrenmiş ancak nedenlerini hala anlamakta zorlanıyor.

Hanımefendi şık giyimli, kibar görünümlü ve temiz bir görüntü veriyor. Buna bir diyeceğimiz yok elbet.

Tanrı gönlünce yaşam versin.

Fakat Metropollere göçü, neyle ilişkilendirdiği çok abes bir durum oldu. Bunlar mı Kürt haklarının temsilcisi?

Video-İlhami Yangın, Gülen Cemaati üyelerini dinliyor. 

Ağrı İsyanı, Kürt Dosyası, Uğur Mumcu Cinayeti araştırma komisyonu...


5 Mayıs 2017 tarihli arşivimden alınmıştır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder