Bu yazı, 2006 yılından kalan eski yazışmalarımızın olduğu arşivlerimden alınmıştır.
Cumhur Koalisyonu'nun yeni 2025 PKK açılımı nedeniyle tekrar yayınlamaya karar verdiğim, bu nedenle yazıda geçen rakamların o yıla ait olduğunu bilgilerine, gençlerimizin de dikkatine arz olunur.
Yazışma arkadaşımızın aşağıdaki özet açıklamasının arkasından yapılan yazışma aşağıdaki gibidir.
2004 yılından beri yazışmalarımız mevcuttur ve zaman zaman ülke gündemiyle ilişkili olduğunda sayfalarıma taşımamın nedeni 21 yıldır milletimizi neyle oyaladıklarını, neden oyaladıklarını bari çocuklarımız, gençlerimiz anlasın istiyorum.
Yoksa 67 aşıma rağmen ikinci 67 yıl yaşamayacağıma göre kimi zaman "boş ver, herkes ektiğini biçsin" desem bile bu sözümü tutamıyorum.
Üzerime vazife gibi gördüklerim dilerim sayfalarda kalabilir de geleceğe ulaştırabilirim, yoksa başka ne derdim olacak ki?
16.1.2025
A. Dursun
YUNANİSTAN; TÜRKİYE'DEKİ RUMLARA MAAŞ ÖDÜYOR
Sayın DOSTLAR,
Bugün öğrendiğim, bir Rum tarafından söylenmiş olan bir bilgiyi sizlere aktarmak istiyorum. Ben bunu ilk kez duydum şaşırmadım ama daha önce böyle bir bilginiz var mıydı, bilmiyorum.
Yunanistan Türkiye'de bulunan Rumlara aynen emekli maaşı gibi maaş ödüyor. Yunanistan'a dönmelerini engelleyerek, Türkiye'de yaşaması, yer yurt sahibi olması ve Yunanistan'ın ileri dönemlerde işine yarayabilecek işleri yapmaları için üç ayda bir maaş ödüyor.Rum tefecilerin birçok Türk işadamını batırması gibi...
Bu inanılmaz bir rakam, üstelik son yıllarda gerçekleşen bir olay da değil, yaklaşık Kurtuluş Savaşı'ndan beri...
Lütfen siz de bu metni tanıdıklarınıza gönderin. Çeşitli ülkelerden insanlar geliyor ve Türkleri kötü alışkanlıklara sevk etmek, kötü durumlara düşürmek, toprak sahibi olmak, çeşitli kışkırtmalarda bulunmak vs. gibi çalışmalarda bulunuyor ve bunun karşılığında hem Türk ekonomisinden ve her şeyinden hem de ülkesinin parasından faydalanıyor.
Bunlardan biri de MOSSAD tabi ki. Ülkemizde bulunan yabancıların çeşitliliği düşünüldüğünde yıllardır süregelen nasıl bir kumpasın içinde olduğumuzu düşünmek korkunç aslında.
İyi çalışmalar dilerim,
12 Eylül 2006
Dilek
Her 19 Mayıs, Yunanistan’da “Sözde Pontus Soykırımı Anma
Günü” olarak anılmaktadır.
Yunanistan'ın şu günlerde (2005) başlattığı Türkiye aleyhtarı sözde PONTUS soykırımı propaganda kampanyasının Logosunun üzerindeki yazı, "19 MAYIS PONTUSLULAR SOYKIRIMI" şeklindedir.
Belgelerin Işığında PONTUS MESELESİ-Prof. Dr. Mesut ÇAPA.pdf
*****
TRUVA ATI MI, DEĞİL Mİ?
ADD ile alakalı bir açıklama
Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Nur Serter, Çağdaş Eğitim Vakfı’nın Avrupa Birliği fonlarından para almasında sakınca görmediğini, ancak ADD.'nin AB'den para almayacağını söylüyor. İstanbul Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan, Eski rektör Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu'nun yardımcısı olarak geçen yıl rektörlüğe de aday olan ve YÖK tarafından elenen, her iki örgütün yönetiminde bulunan Nur Serter'in açıklaması ilginç.
Konu Aktuel dergisinin 60. sayısına da yansıdı. 58. sayfadaki “AB’nin Truva Atları” başlıklı yazıda şu ifadeler yer alıyor:
“….İki ay önce Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanlığı'na (ADD) seçilen Emekli Orgeneral Şener Eruygur'un, yeni üye olduğu halde başkanlık koltuğuna oturması tepkiyle karşılanmıştı. Eruygur ve yardımcısı Prof. Dr. Nur Serter, Çağdaş Eğitim Vakfı'ndaki (ÇEV) faaliyetleri sırasında üç proje için Avrupa Birliği'nden 700 bin Euro'luk fon aldıkları için dernek içinde AB yanlısı olmakla eleştiriliyor. Eleştiride bulunanlar ise çoktan Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk edildi.
İlk kıvılcım antetli kâğıttan çıktı... ADD Isparta Şube Başkanı Mahmut Özyürek'in sözlerine göre, haziran ayındaki genel başkanlık seçiminin ardından genel merkezin yayımladığı ilk genelgede, logoyla özdeşleşmiş şu ifade yer almıyordu: "Yerli ve yabancı hiçbir kuruluştan fon adı altında bile yardım almamakla övünüyoruz." Özyürek bu duruma karşı çıkan bir yazı kaleme aldıktan sonra, Montreux Sözleşmesi'nin 70. yılı vesilesiyle bir basın açıklaması hazırladı. Ancak 19 temmuzda yayımlanan basın açıklamasını Genel Başkan Şener Eruygur hiç de hoş karşılamadı…”
yeniaktuel com tr/tur112,60@2100.html
Araştırmacı-Yazar Sayın Yılmaz DİKBAŞ bugün bir yazı gönderdi. Yazı Prof. Dr. Nur SERTER’in kendisi hakkında açtığı dava ile ilgiliydi. Kendisini AB.’den “sözde” projeler için para alarak “faşist tavırlar sergileyen Vatan Haini” olmakla itham eden Yılmaz DİKBAŞ aleyhinde açtığı 5.000,00 YTL.’lik bir tazminat davası.
Dava sonucu ne olur bilinmez, ama mahkemeye intikal etmiş bir durum için yorum yapmıyor, gelişmeleri merakla bekliyorum.
Y. ÖRMECİ
ANTALYA
*********
PKK’LILARA MAAŞ NEDEN ÖDENİYOR?
Kaynak: Ortadoğu Gazetesi 10.09.2006
Yıllardır belki de 10 kere TBMM’si başkanlığına hitaben yazılar yazarak yukarıdaki soruyu sorduk. Bir türlü cevap alamadık.
Aynı soruyu Hürriyet yazarlarından Emin Çölaşan 5 ve 9 Ağustos 2006 tarihlerinde köşesinde dile getirmişti. TBMM’nin cevaben yolladığı ve Emin Çölaşan’ın 11 Ağustos 2006 tarihinde köşesinde yayınladığı açıklama ile anladık ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu PKK’lı teröristlere halen maaş ödemektedir.
TBMM’nin açıklamasına göre; PKK kanlı terör örgütü mensubu oldukları bağımsız Türk mahkemeleri tarafından tespit edilen Hatip Dicle, Sedat Yurttaş, Leyla Zana, Orhan Doğan, Selim Sadak, Naif Güneş ve Sırrı Sakık, halen devletten her ay 1.304 YTL maaş almakta, ayrıca bu PKK’lılara her ay TEMSİL TAZMİNATI ödenmektedir. Sağlık yardımlarından da faydalanmaktadırlar.
PKK yandaşı Ahmet Türk her ay 4.000 YTL (4 milyar) maaş almakta, Sağlık yardımlarından da faydalanmaktadırlar. Mahmut Kılınç ve Remzi Kartal halen kaçak olmalarına rağmen, bu PKK’lılara da Emekli sandığı her ay takır, takır maaş ödemektedir.
Devlet, bu iki PKK’lının nerede olduğunu bilmiyor ama, Emekli sandığı her ay bu teröristlere maaş ödüyor. Demek ki, Emekli Sandığı Genel Müdürü bu PKK’lıların nerede olduğunu biliyor(!) ama devlete söylemiyor? Bu suç değil mi ey devletimin savcıları, hakimleri?
TBMM’nin açıklamasından anlaşıldığı üzere, teröristlerden bir kısmı maaşlarını ve diğer ödeneklerini doğrudan TBMM’si saymanlığından, diğer PKK’lılar da Emekli sandığından maaş alıyormuş.
Emin Çölaşan yazısının sonunda çok haklı olarak şunu ifade ediyordu.
“Silahı kendi ellerimizle kendi ayağımıza sıkıyoruz. Daha da önemlisi, insanlarımızı rencide ediyoruz, farkında değiliz.”
Evet, İNSANLARIMIZI SADECE RENCİDE ETMİYORUZ, AYNI ZAMANDA APTAL YERİNE DE KOYUYORUZ.
Diyoruz ki, EY TÜRK EVLADI, Sen vatanı korumak ve kollamak için gerekirse öl, ama biz sana kurşun sıkan teröristlere MAAŞ vermeye devam edeceğiz. Sen öl, geridekiler perişan olsun, aç susuz, bir lokma ekmeğe muhtaç olsun, ama seni kahpece kurşunlayan PKK’lılara ve ailelerine sınırsız sağlık yardımı yapacağız.
İşte bu şartlarda yiğit evladını Hakkâri’de şehit veren Neriman Okay çıkıp isyan ediyor, haklı olarak. Elleri öpülesi şehit anasının isyanı, eğer doğru okursanız, evladının şehit olması değil, devletin yukarda belirtilen sorumsuzluğu ve nemelazımcılığınadır. Evladını kahpece katledenler, devletten maaş alıyor, her türlü sağlık yardımından faydalanıyor, Neriman Ana’nın yüreğine düşen ateş, kimsenin umurunda değil. Bu nasıl hak, bu nasıl adalet, devlet böyle yönetilir mi?
Şayet devlet, Türk evlatlarını katledenlere her türlü desteği vermeye devam ediyorsa, Neriman Ana gibi binlerce şehit ananın yüreğine neden ateş düşüyor ki?
Bunları yazdığım için belki birileri çıkıp beni de “vatan haini ilan edecek” kim bilir? Hemen söyleyeyim ki, bu yaşımda askere alsınlar, düğün yaparım. Sadece kendi canım değil, canımdan üstün tuttuğum evlatlarım da yedi sülalem de bu vatanın bir karış toprağına kurban olsun, malımız da kanımız da canımızda helal olsun.
Devlet, PKK’lılara sadece maaş ödemekle kalmıyor, onlara bir de TEMSİL ödeneği ödüyormuş. Bu teröristler neyi temsil ediyor da para ödüyorsun ey devlet?
Anayasamızın 14. maddesi diyor ki; Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Şimdi ben soruyorum;
Bu teröristler, bu hakları milletvekili oldukları için elde etmediler mi? Evet
Peki Milletvekillikleri anayasanın 84. maddesine göre kaybetmediler mi? Evet
Vatana ihanet ve terör örgütüne fiilen destek verdikleri için milletvekillikleri düşmedi mi? Düştü.
Bu suçları Türk Mahkemeleri tarafından sabit görülmedi mi? Görüldü.
Vekillikleri düştü ama, vekil oldukları için kazandıkları haklar da düşmesi gerekmez mi? Gerekir.
Peki bu teröristlere devlet halen neden maaş ve diğer ödemelerde bulunuyor?
Milletvekili seçilme ve görev ve sorumlulukları bellidir. Edilen yemin de bellidir. Bu çerçevede seçilen herkes bu şartları yerine getirmesi gerekir. Devlet bu şartlar altında vekillere para öder. Şartları yerine getirmeyen ya da bu şartları taşımadıkları anlaşılanlar, o görevden çıkartılır ve hiçbir ödenek ödenmez.
657 sayılı devlet memurluğu kanununda, memur olma şartları taşımadığı sonradan anlaşılsa bile, bu kişiler derhal işten el çektirilirler ve bütün ödemeler durdurulur.
Yukarda belirtilen PKK’lılar, vekil olma şartlarını taşımadıkları sonradan anlaşıldığı için vekillikleri düşürüldü ama vekil haklarından sonuna kadar yararlandırılıyorlar. Bunlara maaş veya diğer ödemeleri yapanlar SUÇ işliyorlar. Terör örgütüne maddi yardımda bulunuyorlar.
Şehit Anası Neriman Okay’ın hakkını helal etmediği, vatan değil, yetkililerdir.
Sayın Cumhurbaşkanımıza, TBMM başkanına, Başbakana, Milletvekillerine, Sayın Genel Kurmay Başkanımıza konuyu arz ediyorum.
Türk Milleti’nin acılarını biraz olsun dindirmek ve Türk Analarının daha fazla rencide edilmemesi ve Türk Milletinin aptal yerine konmasını engellemek arzusunda ve makamında olan herkese çok rica ediyorum Yüce Türk Milleti adına.
Durdurun bu saçmalığı, Mehmed’ime sıkılan kurşunun, Mehmed’imin yoluna döşenen mayının parasını devletimizin kesesinden ödemek sizin de zorunuza gitmiyor mu?
Yasalardaki, varsa eğer, boşluğu giderip, PKK’lılara “devlet desteğini” durduracak yasa teklifi hazırlayacak bir tek milletvekili yok mu içinizde be? Sizde hiç mi Türk kanı yok? Sizde hiç mi bu vatana karşı kendini borçlu hisseden yok be?
*******
Sayın Tayyip Erdoğan, istifa etmeyi hiç düşündünüz mü? ÖSO'ya maaş verdiniz mi?
İSMAİLAĞA TARİKATI VE TARİKAT IİÇİNDE İŞLENEN CİNAYETLER.
SAYGIN HABER OKURLARI AŞAĞIDAKİ BİRBİRİNİ TAMAMLAYAN HABERLERİ OKUDUĞUNUZDA ORTALIĞIN NE KADAR TOZ-DUMAN OLDUĞUNU VE KONULARIN İÇ İÇE GEÇTİĞİNİ GÖREREK DEHŞETE DÜŞECEKSİNİZ.
BU TARİKAT YAPILANMALARININ CUMHURİYET REJİMİNE VE LAİKLİĞE KARŞI ÇOK BÜYÜK TEHDİTLER OLUŞTURDUĞUNU SÖYLEMEK GEREK.
AKP HÜKÜMETİ VE EMNİYET GÜÇLERİNİN ÜZERİNE GİTMEDİĞİ BU TARİKATLAR HER GEÇEN GÜN DAHA DA GÜÇLENEREK RADİKAL İSLAM YAPILI BİR SİSTEME ÜLKEYİ GÖTÜRMEYE ÇABALAMAKTADIRLAR...
SAYGIN OKURLAR BU CİNAYET HABERLERİ İLE AMACIM POLİSİYE HABERLER VERMEK DEĞİLDİR.
ÜLKEMİZDE GÜÇLENEN RADİKAL İSLAMIN, CUMHURİYET REJİMİ VE TOPLUM ÜZERİNDE NE KADAR BÜYÜK TEHDİT UNSURU HALİNE GELDİĞİNİ VE İKTİDAR HÜKÜMETİ "AKP" İLE EMNİYET GÜÇLERİNİN, SİSTEM VE LAİKLİĞİ TEHDİT EDEN BU YAPILANMAYA KARŞI VURDUMDUYMAZ TAVIRLARINI İRDELEMEK VE SİZE SUNMAKTIR.
ÖNCE İSMAİL AĞA OLARAK TANIMLANAN TARİKAT HAKKINDA BİLGİLER
Aşırıların kaynağı tarikatlar
Türkiye'de radikal İslam'ı benimseyen örgütlerin ana kaynağı, kendi tutum ve davranışlarını nasıl ifade ederlerse etsinler, birinci derecede tarikatlar olmaktadır.
Tarikat öğretisi içinde yetişen ve 'şeriat' kurallarına uyumla eğitilen her yaştan binlerce kişi, doğal olarak radikal İslam'a sempati duymaktadır. Türkiye'de siyasal ya da radikal İslam anlamında gelişen hareketlere kaynaklık oluşturan etkili tarikatlar şunlardır:
Nakşibendi Tarikatı
Kökleri çok eskilere uzanan, dünyadaki en etkili tarikatlardan biridir. Şeyh Sait isyanı, Menemen olayları gibi kalkışmalarda tarikatın cumhuriyet devrimlerine karşı gösterdiği tepkiler etkili oldu. Daha sonra ortaya çıkan siyasal İslam arayışlarında yine Nakşilik rol oynadı. Bugün en etkin kanadı olan İskenderpaşa Cemaati'ni Şeyh Mehmet Zahit Kotku kurmuştur. Kotku'nun siyasal arayışları önce Milli Nizam Partisi, daha sonra 'Millî Görüş' olarak adlandırılacak olan siyasi tavrı şekillendirdi.
Nakşibendi şeyhlerinden Seyid Ahmet Arvasi de bugünkü radikal İslami örgütlerin en önemlilerinden olan İBDA-C'nin fikir babası Necip Fazıl Kısakürek'i etkilemiştir. Kısakürek, Arvasi'nin müritlerindendir. Kısakürek de İBDA hareketini oluşturan Salih Mirzabeyoğlu ve arkadaşlarını etkilemiştir. Mehmet Zahit Kotku'nun ölümü üzerine, damadı Hak-Yol Vakfı Başkanı Esat Coşan liderliğe geçti. Coşan'ın liderliği üzerine çıkan tartışmada tarikatın önde gelenlerinden olan Necmettin Erbakan, Kotku'dan aldığı icazet ile siyasi tavrını devam ettirdi. Tarikatın diğer önde gelen adları:
MAHMUT USTAOSMANAĞAOĞLU:
İsmail Ağa cemaati olarak tanınıyorlar. Adlarını, Ustaosmanağaoğlu'nun yıllardır imam olarak görev yaptığı camiden alıyorlar. İstanbul Fatih semtinde etkili olan cemaat, Çarşamba Mahallesi'nde topluca oturmaktadır. Sarık, şalvar, cüppe giyen cemaat üyeleri, radikal unsurlara karşı sıcak tavırlarıyla dikkat çekiyor. Özellikle İBDA-C ile olan bağları son derece güçlü. İBDA-C hareketinin lideri Salih Mirzabeyoğlu tarikat içinde söz sahibi.
Cemaat, geçmişte kendilerine karşı olduğu ileri sürülen eski Üsküdar Müftüsü'nü öldürmekle suçlandı. Zamanın Üsküdar Müftüsü Hasan Ali Ünal, Ustaosmanağaoğlu ile uğraşmaya başlayınca 4 Temmuz 1982'de öldürüldü. Daha sonraları kasetlerde yaptığı konuşmalarla adlarını duyuran ve tarikat içinden gelen İmdat Kaya ile Ahmet Vanlıoğlu cinayetle ilgili olarak yargılandı ve ceza aldı. Tarikat bu suçlamayı reddetti.
Ustaosmanağaoğlu’nun önde gelen yardımcılarından Çukurbostan Camii İmamı Hızır Ali Muratoğlu da 17 Mayıs 1998'de camide vurularak öldürüldü. Bu olayla ilgili olarak yapılan incelemelerden bir sonuç alınamadı. Muratoğlu'nun tarikat içi hesaplaşmalar yüzünden öldürüldüğü iddia edildi. Ancak daha sonra cinayetin adi bir vaka olduğu üzerinde duruldu. Olay halen aydınlatılabilmiş değil.
İsmailağa şifresi
Nakşibendiler’ in İsmailağa kolu ikinci kez esrarengiz bir cinayetle sarsıldı. İmam camide öldürüldü, katil linç edildi.
İstanbul'un en tutucu semti Fatih Çarşamba'daki İsmailağa Camii'nde, her pazar sabahı, namaz sonrasında, cemaat lideri Mahmut Ustaosmanoğlu tarafından vaaz veriliyordu. Ancak dünkü vaazı, Mahmut Hoca'nın, "Sen benim ayaklı kütüphanemsin. Keşke senin gibi iki adamım daha olsa" dediği sağ kolu Bayram Ali Öztürk verdi. Mahmut Hoca'nın ölümünden sonra yerine geçeceği söylenen 54 yaşındaki emekli imam Öztürk, vaazında peygamberlere ve evliyalara yönelik saldırılardan, kötü davranışlardan söz etti. Ardından duaya başladı. Kısa bir süre sonra, dördüncü sıradan kalkan Mustafa Erdal isimli bir kişi, "Ben de dua istiyorum" diyerek, elinde kâğıtla Öztürk'e yaklaştı.
ALLAH DİYE BAĞIRDI
Saldırgan, bu sırada, "Allah" diye bağırarak, cübbesinin içinden çıkarttığı bıçağı Bayram Ali Öztürk'ün kalbine sapladı. Mustafa Erdal, bıçağı bir kez daha saplamaya fırsat bulamadan, camii içerisinde bulunan cemaat üyeleri üzerine çullandı. Fatih'teki Medical Park Hastanesi'ne kaldırılan İmam Öztürk de katil Erdal da hayatını kaybetti.
MİHRABA VURDU
Olay sırasında camide bulunanlar, katilin linç edildiğini söyledi. Hatta bazı cemaat üyeleri Mustafa Erdal'ın yanında olan iki kişinin saldırının ardından "Öldürün onu" diye bağırıp cemaati galeyana getirerek linç edilmesini sağladığını öne sürdü ve "Saldırı planıydı. Beraberindekiler, saldırganın ölmesini sağlayarak, yakalanıp sorgulanmasını engelledi" iddiasında bulundu. Ancak İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın, 30 Ağustos törenleri sırasında Lübnan'a asker gönderilmesini protesto eden gençlere yönelik linç girişimini, "Vatandaş iyi yapmış" diye nitelemesinin ardından temkinli davranan İstanbul Emniyeti, zanlının kafasını mihraba vurarak kendini öldürdüğünü söyledi. Mahmut Hoca'nın damadı Hızır Ali Muratoğlu’ da 17 Mayıs 1998'de aynı camide kurşunlanarak öldürülmüştü. Saldırgan Ufuk Salih Hantal, son olayda olduğu gibi sohbet sırasında, cübbesinin altından çıkardığı silahla Hızır Ali Muratoğlu'nu öldürmüş, yalınayak kaçmıştı. Ustaosmanoğlu, kendisinden sonra cemaate liderlik için 2 isim seçmişti. Biri damadı Muratoğlu, diğeri de Cüppeli https://ahmetdursunarsivi.blogspot.com/2015/05/yazarken-dikkat-edelim-cubbeli-degil.html Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü'ydü... Muradoğlu öldü, Cüppeli Ahmet de "17 Ağustos Deprem i'nin, günahkarlara Allah tarafından verilen bir ceza olduğunu" söyleyince 2 yıl 7 ay 3 gün hapis cezasına çarptırıldı. Cüppeli'nin böylesine deşifre olmasıyla da Mahmut Hoca kendisine dün öldürülen İmam Öztürk'ü veliaht seçti.
BOĞULMUŞTUR
Olayın duyulmasının ardından yüzlerce cemaat üyesi, Medical Park Hastanesi önüne akın etti. Tekbir getiren kalabalığı Mahmut Hoca'nın amcasının oğlu Abdullah Ustaosmanoğlu yatıştırdı. Gazetecilere de açıklamayı Ustaosmanoğlu yaptı: "Sabah namazından sonraki sohbet sırasında cemaat içerisinden bir kişi hocayı bıçaklamış. Cemaat de daha fazla bıçak darbesi vurmasını engellemek için saldırganı engellemeye çalışmış. Çıkan kargaşada saldırgan da ölmüş. Sanırım kalabalıktan boğularak öldü. Saldırganı tanıyan yok. Fakat daha önce buralarda geziyormuş. Emniyetten böyle bilgi geldi." İsmailağa Cemaati, İmam Öztürk'ün cenaze namazının öldürüldüğü camide kılınmasını istedi. Ancak İstanbul Emniyeti, "provokasyon olur" düşüncesiyle buna karşı çıktı ve törenin Adapazarı'nda yapılmasını önerdi. Cemaat de bunu reddetti. Sonunda, cenaze namazının yarın Fatih Camii'nde kılınmasında uzlaşıldı.
İsmailağa koluna 'uzaklaş' mesajı mı?
75 yaşındaki Mahmut Ustaosmanoğlu'nun lideri olduğu İsmailağa cemaati, Nakşibendi Tarikatı'nın en radikal kesimi olarak biliniyor. Çarşamba'daki yaklaşık 30 binlik nüfusun neredeyse yarısını bu cemaat oluşturuyor. Cemaatin erkekleri cübbe, şalvar ve takke, kadınları ise sıklıkla çarşaf ya da vücut hatlarını belli etmeyen elbiseler giyiyor. 8 yıl arayla işlenen bu cinayetlerin, tarikatın kalbinde yani İsmail Ağa Camii'nde meydana gelmesi, cemaat üyeleri tarafından 'camiden uzaklaşın' mesajı olarak algılanıyor. Zira, İsmailağa Cemaati'nin, diğer tarikatlardan ayrıldığı en önemli nokta, "ders" adı verilen vaazların, toplantıların evlerde değil, halka açık camide yapılması. Bu da toplantılara dışardan katılımı da sağlıyor. Mürit olmayanlar, sadece merakla bile olsa sohbetleri izleyebiliyor. Böylece cemaatin genişlemesi kolaylaşıyor. Camideki cinayet; bu hızlı yayılımın durması için, "Kamuoyuna rahat ulaşacak bu kanalı kapatın. Gidin evlerde toplanın" şeklinde yorumlanıyor.
Cemaate 'Cinayet aydınlanır' sözü
Çok sayıda Çevik Kuvvet polisi de hastane çevresinde yoğun güvenlik önlemi aldı. Cemaat üyeleri, hastaneye gelen İstanbul Emniyet Müdürü Celaleddin Cerrah'tan, olayın aydınlatılmasını ve arkasındaki güçlerin ortaya çıkartılmasını istediler. Gazetecilere bir açıklama yapmayan Cerrah, hastane önündeki cemaat üyelerine, bu olayın mutlaka aydınlatılacağı sözünü verdi.
Ruşen Çakır Analizi:
Provokasyon olabilir ama tutması imkânsız
Bayram Ali Öztürk pekâlâ siyasi olmayan nedenlerle öldürülmüş olabilir. Ama bu cinayeti Danıştay saldırısı gibi diğer terör olaylarıyla ilişkilendirenler de çıkacaktır. Öldürülen kişi, cinayetin yeri gibi hususlar her türden komplo teorisini haklı çıkaracak kadar simgesel anlamlara sahip.
Öztürk, Türkiye'nin en etkili tarikatlarından olan Nakşibendiliğin İsmailağa kolunun önde gelen isimlerinden biriydi. Onu Fatih Çarşamba'da ve İsmailağa Camii içinde, yani tarikatın kalbinde öldürdüler. Trabzon Çaykara doğumlu Mahmut Ustaosmanoğlu (86), 1960 yılında ölen Ahıskalı Ali Haydar Efendi'den devraldığı Nakşibendi şeyhliğini esas olarak bu camiden yürüttü. Genellikle alt ve alt-orta gruplara hitap eden Mahmut Hoca'nın çok sayıda müridinin dükkân açtığı veya evlerini taşıdığı Çarşamba yıllardır "İslamcılığın kurtarılmış bölgesi" muamelesi görüyor.
Her türden yeniliğe "biat" diye karşı çıkmaya çalışan İsmail Ağa Nakşileri daha ilk bakışta kılık kıyafetleriyle fark edilirler. Erkekler sarık, cübbe ve şalvar, kadınlarsa çarşaf tercih ederler. Bu nedenle, iç ve dış medyada yer alan "Türkiye'de irtica" fotoğraflarının çoğu Çarşamba'da çekilmiştir.
Türkiye'de bir çatışma ortamı yaratmak isteyenlerin gözünde, son derece yaygın, ama kendi içinde alabildiğine dayanışmacı olan bu cemaat iyi bir seçim olabilir. Ancak onları, tıpkı Türkiye'deki diğer cemaatlerin çoğu gibi, bir-iki cinayetle sokaklara dökmek pek mümkün değildir. Çünkü "paranoyak" tanımını hak edecek ölçüde bu türden provokasyonlara hazırlıklıdırlar. Zaten devletin zaafa düştüğü anarşi ortamlarından çok korkarlar. Hele epey sıcak baktıkları Recep Tayyip Erdoğan 'ın liderliğindeki AKP iktidarını zora düşürmemek için daha dikkatli olacakları kesindir. Kaldı ki provokasyonlara karşılık vermeleri durumunda en ağır bedeli kendilerinin ödeyeceğini de bilirler.
Nitekim yine aynı camide sekiz yıl önce Mahmut Hoca'nın damadı Hızır Ali Muratoğlu öldürülmüştü. Zanlı Ufuk Şahin Hantal, "Onu üzerime cinlerini saldığı için öldürdüm" demiş ve olay da kapanmıştı. "Meczup" açıklaması cemaati asla tatmin etmedi, ama bağırlarına taş bastılar.
İSMAİL AĞA CEMİYETİ'NDE İŞLENMİŞ OLAN BİR ÖNCEKİ CİNAYET
Fatih Çukurbostan Camii İmamı Hızır Ali Muratoğlu, İsmail Ağa Camii'nde vahşice öldürüldü. Kurşun yağdıran yeşil cübbeli saldırganın imamın yüzünü jiletle de kestiği iddia edildi. Saldırgan kaçarken, Muratoğlu'nun radikal Nakşi Şeyhi Mahmut Hoca'nın damadı olduğu öğrenildi.
Nakşibendi Şeyhlerinden Mahmut Ustaosmanoğlu'nun damadı ve Fatih Çukurbostan Camii İmamı Hızır Ali Muratoğlu, dün İsmail Ağa Camii'nde cemaatiyle fıkıh sohbeti yaparken uğradığı silahlı saldırıda öldürüldü. Muratoğlu'nu caminin ortasında kurşun yağmuruna tutan, 30-35 yaşlarında, sarı sakallı, yeşil cübbeli saldırgan, kaçmayı başardı.
Çukurbostan Camii İmamı 45 yaşındaki Hızır Ali Muratoğlu, Fatih Çarşamba'da İsmail Ağa Camii'nde öğrencilerine dersini tamamladıktan sonra içerde 6 kişi kaldı. Camide bulunanlardan yeşil cübbeli sarı sakallı bir şahıs, Hızır Ali Muratoğlu'na bir soru yöneltti. Muratoğlu konuşmasına başlarken, ayağa kalkıp cübbesinin altında gizlediği tabancayı çeken kimliği meçhul şahıs, 8 el ateş etti. Saldırganın, daha sonra Hızır Ali Muratoğlu'nun yanına gelerek yüzünü jiletlediği ileri sürüldü. Vücudunun 6 yerinden kurşun yarası alan Hızır Ali Muratoğlu, olay yerinde yaşamını yitirdi. Muratoğlu'nun İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi'ne getirilen cesedi otopsi için Adli Tıp Kurumu'na sevk edildi.
SALDIRGAN KAÇTI...
Hızır Ali Muratoğlu'na saldıran şahıs, olaydan sonra ayakkabılarını giymeden camiden kaçtı. Olayın siyasi yönünün olabileceği ihtimali nedeniyle, Asayiş Şubesi Cinayet Masası ekipleriyle birlikte Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'ne bağlı birimler, saldırganı yakalamak için geniş çaplı operasyon başlattı. Hızır Ali Muratoğlu'nun 'Mahmut Hoca' lakabıyla tanınan kayınpederi Mahmut Ustaoğlu, İsmail Ağa Camii'nin imamı. Adını Mahmut Hoca'nın imamlık yaptığı camiden alan cemaat, sakal, çarşaf, sarık, cübbe gibi ayrıntıları müritliğin şartları arasına koyarak, katı bir tekke disiplini uyguluyor.
En radikal Nakşi şeyhi
Dergâhı İstanbul Fatih'te. Nakşibendi Tarikatı'nın önemli kollarından birinin şeyhi olarak biliniyor Mahmut Hoca. Nakşibendilerin en radikal kesimini temsil eder. Özelliklerinin içinde kadın müritlerine kara çarşaf giydirmesi vardır. Kadın müritlerin okumaması konusunda telkinlerde bulunan bir tarikat Bütün müritleri sarıklı ve cübbeli dolaşır.
Em. Binbaşı İhsan Güven ile eşi Sibel Güven'in öldürülmesine ilişkin...
"Bayram Hoca'nın hesabı sorulacak"
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen İBDA-C davasına da İsmailağa Camii'ndeki cinayet damgasını vurdu.
Tuzla'da Dost Tarikatı lideri olarak tanınan Binbaşı İhsan Güven ile eşi Sibel Güven'i 2,5 yıl önce öldürdükleri iddiasıyla yargılanan Abdülselam Tutal, Burhanettin Yalçın, Burak Çileli, Selim Aydın ile Emin Koçan duruşma salonuna alınırken emekli imam Bayram Ali Öztürk'ü kastederek "Bayram Hoca'nın hesabı sorulacaktır.
Bayram Hoca'yı unutmadık" diye slogan attı.
ŞİMDİ DE İHSAN GÜVEN CİNAYETİ HAKKINDA BİLGİLER
Tarikat lideri ve eşine infaz
Dost Tarikatı'nın kurucusu İhsan Güven ile eşi Sibel Güven, Tuzla'daki evlerinde başlarına birer kurşun sıkılarak öldürülmüş bulundu
Beş gün önce işlenen cinayetler, felsefe öğretmeni Sibel Güven'in okula gelmemesi üzerine meraklanan arkadaşlarının polisi aramasıyla ortaya çıktı.
İKİ ADET BOŞ KOVAN
EVDE inceleme yapan polis, iki adet boş kovan buldu. Olayda susturucu kullanıldığı sanılıyor.
ŞARKICI ÇELİK'LE GÜNDEME GELDİ
EMEKLİ Binbaşı İhsan Güven'in Dost Tarikatı, 2. eşi Ayşe Ersoy'un iddialarıyla duyuldu. Ersoy, bestelerini çalmakla suçladığı Çelik'in de bu tarikata üye olduğunu öne sürmüştü.
'Dost'lara susturuculu infaz
Şarkıcı Çelik'in de üyeleri arasında yer aldığı Dost Tarikatı lideri İhsan Güven ve eşi Tuzla'daki evlerinde ölü bulundu Başlarına birer el ateş edilerek öldürülen çiftin, katil ya da katillerinin susturucu takılmış silah kullandıkları belirlendi.
Şarkıcı Çelik'in de üyeleri arasında bulunduğu Dost Tarikatı lideri İhsan Güven (80) ile öğretmen eşi Sibel Güven (41) Tuzla' daki evlerinde silahla kafalarına birer el ateş edilerek öldürülmüş halde bulundu. Cinayetin yaklaşık 5 gün önce işlendiği tahmin ediliyor. Pendik İmam Hatip Lisesi'nde 7 yıldır felsefe öğretmeni olarak çalışan Sibel Güven, 5 gün boyunca okula gitmedi. Güven'i merak eden arkadaşları, telefonlarından kendisine ulaşmaya çalıştı. Ancak telefonla da Güven'e ulaşamayan arkadaşları, okul yönetimi aracılığıyla polise başvurdu. Dün akşam saatlerinde Sibel Güven'in eşi İhsan Güven ile birlikte yaşadığı Tuzla Havuzlu Sitesi B Blok'taki evlerine gelen polis, kapıyı defalarca çaldı, ancak açan olmadı. Bunun üzerine çiftin komşuları ile görüşen polis, İhsan Güven ile eşinin yaklaşık 5 gündür ortalarda görünmediğini öğrendi. Bu gelişmeler üzerine nöbetçi savcının izni ile kapıyı kırarak içeri giren polis, çiftin kapının girişindeki cesetleriyle karşılaştı.
KATİL "TANIDIK BİRİ"
OLAY yerine gelen Cinayet Masası dedektifleri yaptıkları araştırmada, İhsan Güven ile eşi Sibel Güven'in susturucu takılmış bir silahla kafalarına birer el ateş edilerek öldürüldüklerini belirledi. Olay yerinde yapılan incelemede 2 adet 7.65 mm çapında boş kovan bulundu. Cinayet Masası dedektifleri, çiftin cesetlerinin kapı girişinde bulunması nedeniyle, kapının tanıdık birileri tarafından çalınmış olması olasılığı üzerinde duruyor. Yetkililer, cinayetin yaklaşık 5 gün önce işlendiğinin tahmin edildiğini belirttiler. Olayla ilgili soruşturma başlatan polis, İhsan Güven'in arkadaşı olduğu belirlenen Cengiz ismindeki bir doktorun, ziyaret için eve geldiği, ancak kapıyı açan olmayınca kuşkulanarak, polise başvurduğu öğrenildi. Binbaşı rütbesiyle emekli olduktan sonra Tuzla'ya yerleşen İhsan Güven'in sosyete ve sanat dünyasında da ilgi gören fikirleri, Çelik'in tarikat üyesi olduğunun duyulmasıyla gündeme gelmişti. Cinayeti TV'den öğrenen Çelik'in büyük şok yaşadığı öğrenildi. Telefonlara çıkmayan Çelik, soruları yanıtsız bıraktı.
Dost Tarikatı cinayetinde Hablemitoğlu bağlantısı
Polis, 'Hablemitoğlu'nun kitabını İhsan Güven mi redakte etti?' sorusunun yanıtını arıyor. Emekli Binbaşı İhsan Güven'in kütüphanesinde araştırma yapan polis, özellikle 'Türkiye'nin iç ve dış düşmanları' başlığını taşıyan dosyalarla ilgileniyor.
Bu dosyalarda tıpkı Hablemitoğlu'nun kitaplarında da hedef gösterilen bazı tarikat ve yabancı vakıflar hakkında toplanan bilgiler yer alıyor.
Dost tarikatı lideri İhsan Güven ve eşi Sibel Güven'nin kurban gittiği ve İBDA/C tarafından üstlenilen cinayeti soruşturan polis, sürpriz bir ipucu yakaladı. İhsan Güven ile eşi Sibel Güven'in cinayete kurban gittikleri Tuzla'daki evlerinde Necip Hablemitoğlu'nun ölümünden sonra yayımlanan kitabının müsveddesi bulundu.
ANKARA'da 2002 yılı aralık ayında faili meçhul bir suikasta kurban giden Necip Hablemitoğlu'nun kaleme aldığı müsvedde üzerinde İhsan Güven'in bazı düzeltmelerine rastlandı. Polis, 'Hablemitoğlu'nun kitabını İhsan Güven mi redakte etti?' sorusunun yanıtını arıyor.
Polis cesetlerin bulunmasından saatler önce İBDA/C tarafından bir gazeteye yollanan elektronik posta üzerinde duruyor. Elektronik postada Güven'in başından, eşinin ise karnından vurulduğu bilgisinin doğruluğu, yollandığı adresin İBDA/C olduğunu gösteriyor. Ancak İBDA-C'nin bugüne kadar cinayetle sonuçlanan bir eyleminin olmadığını belirten polis, cinayetin işleniş tarzının İBDA-C'ye uymadığını söylediler.
Bu yönde de araştırma sürdürdüklerini belirten yetkililer, çifte cinayetin ortaya çıkartılması için evde bulunan not ve bilgisayar kayıtlarını Emniyet Müdürlüğü'ne getirip incelemeye aldı. Yapılan ilk incelemelerde Güven'in 'Türkiye'deki iç ve dış tehditler' ana başlığı altında geniş çaplı bir araştırma yaptığı ortaya çıktı. Araştırma konularının başlıklarının ise tıpkı Hablemitoğlu'nun kitaplarında da hedef gösterilen; masonlar, tarikatlar, aşiretler, yabancılar, ABD ve CİA olduğu iddia edildi.
PROPAGANDA CİNAYETİ
Üst düzey bir emniyet yetkilisi soruşturmada gelinen noktayı şöyle aktardı: 'Hablemitoğlu ve Güven aynı ulusalcı çizgiyi paylaşıyordu. Bu cinayeti aydınlattığımızda belki de Hablemitoğlu suikastı ile ilgili bazı bilgilere de ulaşacağız. Ancak hemen söylemek lazım, Hablemitoğlu suikastında kullanılan mermiler bile özeldi. O cinayeti kimin işlediği karanlıkta kalsın istendi, Güven cinayeti ise zaten propaganda amaçlı.'
Cinayetin ipuçları İBDA-C lideri ERDİŞ'İN kitabında
İBDA-C'nin Dost tarikatı lideri İhsan Güven ile eşi Sibel
Güven'in öldürülmesini üstlendiği mesajında örgütün lideri Salih İzzet Erdiş'in
cezaevinde yazdığı 'Telegram-Zihin Kontrolü' kitabını işaret etmesi dikkatleri
bu kitaba yöneltti. Kitapta 'Çağın en büyük gizli silahlarından biri' olarak
söz edilen Telegram'ın, Erdiş üzerinde uygulanmasının amacı kendi ağzından
şöyle anlatılıyor: 'Rezillerin en rezili insanların, aşağılığın en bayağısı tertiplerle
beni yok etmek veya 'mankurt adam yapmak' istemeleri, aslında benim şahsımda
davama duyulan korkudandır. Telegram zihin silme, yeni şahsiyet tipi meydana
getirme, kontrole alma vesaire, çok eski devirlerden beri bilinenlerin günün
verileri içinde yeni şekillerle tazelenmesidir. Telegram'da başrol oyuncusu,
'dost tarikatı' adıyla anılan sapık yapılanmanın başında yer alan İhsan Güven
adlı emekli bir binbaşı. Sefillerin en sefili ve adîlerin en rezili olan bu
adam, bana uygulanan Telegram işkencesinin mânâda ve belki de fiilî olarak başı
ve insan ruhunu tahrip ederek teslim alma işinde zümresiyle beraber akla hayâle
gelmedik cinsî sapıklıkların şahıdır.'
ENTERNET GRUP
H. ERTEKİN
İsmailağa cemaatinde beşinci cinayet.
80'lerde İslami hayat tarzı korundu.
Hüsnü Kılıç, İsmail Ağa Vakfı'nın yönetim kurulu üyelerinden. Aynı zamanda Mahmut Efendi'nin yakın arkadaşı ve dünürü emekli imam Hasan Efendi'nin oğlu. İstanbul Üniversitesi'nde felsefe doktorası yapan ve cemaat içinde farklı bir portre olan Kılıç'la İsmail Ağa cemaatini konuştuk.
-Mahmut Efendi kim? Çarşamba'ya nasıl gelmiş?
İsmail Ağa Camii 1800'lerden beri var. Çarşamba yüzlerce yıldır Nakşibendi tarikatının yoğun olarak yaşadığı bir semt. Mahmut Efendi 1930 doğumlu. Trabzon Of'lu. Bursa'da askerliğini yaparken İsmail Ağa Camii imamı Ali Haydar Efendi'nin bir sohbetine katılıyor ve çok etkileniyor. Ali Haydar Efendi aynı zamanda Osmanlı'nın son dönem şeyhülislam katiplerinden biri. Yani bir hukuk adamı. Mahmut Efendi askerden döndükten sonra Çarşamba'ya yerleşiyor ve Ali Haydar Efendi'den sonra camideki imamlık görevini o alıyor. Memurluk hayatına başlıyor.
- Mahmut Efendi'nin çekim gücü nedir?
Çarşamba vakası beş, on yıllık bir vaka değil. Önce onu anlamak gerekiyor. Burası yüzyıllardır Nakşiliğin önemli merkezlerinden biri. İsmail Ağa çevresine bakarsanız Osmanlı ulemasından önemli isimlerin burada yattığını görürsünüz. Caminin hemen arkasında Murat Molla Kütüphanesi vardır. Fatih İlçesi fetih sembolü olduğu için önemli tekkeler burada. Mahmut Efendi cemaati aslında modern hayatın dayatmalarına karşı bir karşı duruş olarak da algılanabilir.
- Mahmut Efendi'nin cemaat üyelerine 'Televizyon izlemeyin' dediği söyleniyor mesela
Televizyon meselesi doğru. Ama doğrudan 'haram, günah' diye değil. Mahmut Efendi de insanlara televizyonla oyalanmak yerine, kendinizi ilme verin diyor. Televizyon izlememek, tektipleştirilmeye karşı bir tepki aslında. Aslında, cemaatin en önemli ritüeli kılık kıyafeti. Erkeklerde cübbe, sakal ve şalvar. Kadınlarda vücut hatlarını göstermeyecek kıyafetler. Çarşaf şart değil ama tercih eden çok. Sokakta sarığın yerini 28 Şubat'tan sonra takke aldı.
- Geçmişte tıpkı yetişkinler gibi cübbeli, sarıklı küçük çocuklar, uzun pardösülü kızlar görürdük. Bugün bu görüntü biraz değişmiş gibi...
Her zaman çok küçük yaşlardaki çocukların böyle giydirilmesine sıcak bakmadım. Bu doğru değildi. Ama baskının yoğun olduğu dönemde cemaat biraz da 'Yılmıyoruz, siz bizi değiştirmeye çalışıyorsunuz ama bakın biz çocuğumuzu da böyle giydiriyoruz' tepkisi vermek için böyle yapıyordu.
- Çarşamba'nın hemen aşağısında Fener Rum Patrikhanesi ve Kırmızı Kilise olarak bilinen eski Rum okulu var. Dünya Ortodoksları için en önemli bölgenin Çarşamba'yla yan yana olması hakkında ne düşünüyorsunuz?
İsmail Ağa cemaatinin ortaya çıkışı ve güçlenmesi dolaylı da olsa Fener'le ilgilidir aslında. Fener, Dünya Ortodokslar Birliği'nin yıllardır hakimiyet savaşı verdiği bölge. Özellikle 80'lerde Çarşamba'da İslami hayat tarzının daha aleni hale gelmesinde ve insanların bu kimliği görünüş olarak da daha rahat yaşayabilmesinde politik bir 'koruma ve önlem' anlayışı olduğu da açık.
- Çarşamba'da özellikle 17 Ağustos Depremi'nden sonra yaptığı konuşmalarla tepki alan Cübbeli Ahmet Hoca gerçeği de var! O da İsmail Ağa cemaatinden... Bazı çevrelerde Mahmut Efendi'nin Veliahtı olduğu da söyleniyor...
Cübbeli Ahmet Hoca'nın cemaati temsil değeri yok. Cemaat içinde yetişmiş biri ama cemaati temsil edecek hüviyeti yok. Bazı sert ve tedbirsiz konuşmaları cemaat içinde de sorgulanabilir nitelikte. Tarikat kültüründe veliahtlık gibi bir durum söz konusu değil. yeniaktuel


.jpg)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder